#abdülmecid
Explore tagged Tumblr posts
Text
Mâziden Âtiye Zârâfet
4 notes
·
View notes
Photo
Abdülmecid Efendi Şeyh Sivasi
On altıncı asrın sonlarıyla on yedinci asrın birinci yarısında, İstanbul’un en büyük şöhretlerinden biri olan bir Halveti şeyhidir. Halveti tarikatının Şemsiye kolunun kurucusu olan Sivaslı Şemseddin Efendi’nin kardeşi, “Tuhfetül Mülûk” ve “Ziyaiyyei Cami” şaritû şeyhi Muharrem Efendi’nin oğlu ve meşhur şeyh Abdülahad Nurini’nin dayısı ve mürşididir. 1563 (H. 971) tarihinde Zile’de doğdu, ilk tahsilini babasından aldı ve yedi yaşında Kur’an’ı hafız oldu. Tahsil, sülük ve terbiyesini amcası Şemseddin Efendi’den tamamladı. Devrinin ünlü şeyhinin yanında 1596 (H. 1005) tarihinde Eğri seferine katıldı ve orada ölen Pirizade Veli Efendi’nin yerine Zile’deki Halveti dergahına şeyh oldu. 1604 (H. 1013) tarihinde Sivas’taki dergahın ikinci postnişini ve amcası Receb Efendi’nin ölümü üzerine de Sivas’taki Şemsî dergahına şeyh oldu.
İlim ve irfan yolundaki ününü duyan Üçüncü Mehmed tarafından bir hatt-ı hümayun ile İstanbul’a davet edildi; büyük şehirde ilk vaazını Ayasofya Camii’nde verdi ve kısa bir süre de bu mâbedin civarında bir evde oturdu. Daha sonra, kendisine intisap eden ve zamanın Reisülküttabı Lâ’li Efendi tarafından hediye edilen Eyyub Nişancaaındaki bahçeye yerleşti. Kızlarağası Mehmed Ağa’nın Çarşamba’da yaptırdığı Mehmed Ağa zaviyesine şeyh oldu Private Tour Istanbul.
Şeyhülislâm Sun’ullah Efendi tarafından cami haline getirilen Atpazarındaki Hüsambey Mescidi’ne de Cuma vaizi tayin edildi. İstanbul halkının vaazlarına gösterdiği büyük ilgi üzerine birkaç ay sonra Şehzade Camii’ne, bir süre sonra da Sultan Selim Camii’ne Cuma vaizi oldu. Sultan Selim civarında bir Sivaslı dergahı ile mescid yaptırdı. Bugün bu mescidin yeri Darüşşefakânın avlusuna katılmış bulunmaktadır; yık��lmış olan dergahtan da duvarı yarı çökmüş bir mezarlık kalmıştır. Sultanahmet Camii yapılırken “Temel şeyhi” olan Abdülmecid Efendi, temel taşı konulurken dua ettiği büyük mabedin halka açıldığı gün de ilk Cuma vaazını vermiş ve ölünceye kadar bu vazife üzerinde kalmıştır.
Üçüncü Mehmed, Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, Genç Osman ve Dördüncü Murad devirlerinde ilim ve irfanı, fazilet ve kemaliyle büyük bir nüfuz ve hürmete mazhar olan bu din ve tasavvuf âlimi, mühim işlerde padişah ve devlet erkânı tarafından fikir ve reyine başvurulan bir sima idi. Kara yazıcı ve Uzun bölükbaşı isyanlarının bastırılmasında hükümete faydalı tavsiyelerde bulunmuştu. Dördüncü Murad’a Bağdat’ın İranlılardan geri alınacağını önceden bildiren kişi olmuş, padişah sefere çıkarken de Hazreti Ömer’in kılıcını beline kuşatmıştı.
Yüksek bir medeni cesaret sahibi idi; gördüğü yolsuzlukları açıkça söylemekten çekinmezdi. Birinci Ahmed’e sunduğu manzum bir şikâyetnamede, bu genç hükümdara memleketin ahval ve idaresinin bozukluğunu acı ve sert bir dille anlatmış, başarı için kendisine adalet ve meşveret tavsiye etmişti. Aşağıdaki satırlar, bu manzumeden alınmış beyitlerdir:
“Şeh-hü, mülkiyyeti kirişli, münşiba adem mi Bunu, dinli devlete layık nedir, ey fulûri, kinim.”
0 notes
Photo
Abdülmecid Rıza Paşa
Abdülmecid, Rıza Paşa’ya şu sözleri söyledi:
“Anlıyorsun ya, Paşa. Bizim doktor arkadaşlarının gönlünü kırmak istemiyor.”
Sonra doktora:
“Peki git, arkadaşlarınla konuş, yine gel. Paşa, bana bir kahve getirir misin?” dedi.
Konsültasyonda tedavi kararlaştırıldı. Yoğurt ve balık yağı verilecekti. Abdülmecid balık yağına çocukluğundan beri alışkındı. Reçete yazıldı. Doktor Zografos tekrar içeri girdi. Abdülmecid mutluydu, Rıza Paşa ile neşeli bir şekilde konuşuyordu. Doktoru görünce şöyle dedi:
“Arkadaşlarınla ne görüştün? Bakalım bana ne ilâç vereceksin?”
“Süt, Şevketmepa… Sonra halikığım…”
“Bravo! Balık yağını ben ilkken çok içtim. Boynumdaki şişleri hep o geçirdi, yıllardır başlamadı.”
Abdülmecid çok memnundu. Verilen ilaç teselli içindi. Doktor dışarı çıktığı zaman Rıza Paşa da arkasından geldi:
“Aziz doktor, seni tebrik ederim. Zatı Büyük bir ihsan ile de taltifinizi ferman buyurdu. Keyfi gayet yerinde, hatta yemekten sonra orta oyunu bile emrettiler.”
Vakit gecikmişti. Doktor çıkarken Kul lan Mehmed Ali Paşa’nın yaveri geldi. Mehmed Ali Paşa Abdülmecid’in hemşiresi Adile Sultan’la evlenmişti. Kaptan Paşa’nın kendisini dairesinde beklediğini ve hemen gelmesini söyledi. Doktor gitti. Kaptan Paşa tehditkâr bir şekilde şunları söyledi:
“Bana doğrusunu söylersen dost oluruz Private Guide Turkey, söylemezsen düşman oluruz. Ama bilirsin ya, düşmanlığım da çetindir.” Doktor açıkça cevap verdi:
“Paşa hazretleri, size söyleyeceğim şey gerçekten üzücü. Efendimizin düştüğü hastalık tedavi edilemez.”
“Daha ne kadar yaşar zannediyorsun?”
“Orasını Allah bilir, ama felâket yakındır. Şimdiye kadar ne kadar süre uzadıysa bundan sonra da uzayabilir. Bana dediğini başkasına söyleme. Bu meseleyi ne kadar saklarsan devlete o kadar hizmet etmiş olursun!”
Ertesi gün üç yaver birbiri ardına koştu. Doktoru saraydan istiyorlardı. Doktor Zografos, Abdülmecid’in hastalığına dair vardığı raporda vakayı şöyle anlattı:
“Saraya geldiğimde, Zat-ı Şahane’nin sabaha doğru birkaç kez bayıldığını, baygın olduğunu söylediler. Hastanın odasına girdim, ikinci başmabeyinci Ali Bey o gece nöbetçi olduğu için yatağın biraz ötesinde duruyor, hastanın müthiş iniltisi duyuluyordu. Ali Bey’e:
‘Neden burada bekliyorsunuz?’ diye sordum. Cevap beklemeden hemen tanın yatağına doğru yaklaştım. Sultan Abdülmecid gözleri tavana dikilmişti. Ağzı açık ve çok kuru idi. Nefesi sık sık kesiliyordu. Göğsündeki hırıltı fazlaydı, nabzı yavaşlamış, ateş tablosu aşılmıştı. Hulâsa, kendisini hiç bulamadı. Ali Bey’e:
‘Çabuk, doktor Kara Todonyi’yi çağırınız!’ dedim.
‘Fakat Efendimiz yalnız sizi istediler.’ dedi.
Ali Bey çıktı
‘Söylediğimi yapınız! Biraz su!’ Ali Bey çıktı. Elim muhtazının şakaklarında ve kollarında hafifçe masaj yaptım. Elle rini kolonya ile ovarak temizlemeye çalıştım. Başmabeyinci çabuk geldi. Elinde gümüş bir kap içinde az bir su vardı. Hristiyan olduğum için Padişah’ın dudaklarını bu su ile benim ıslatmama izin vermedi.
“Zemzem-i şerif, dedi.”
Birkaç saat sonra toplar atılmaya başlandı, bunlar Sultan Abdülaziz’in cülusunu kutlamak içindi. (Ahmed Refik, Sultan Abdülmecid’in vefatı, İkdam).
0 notes
Text
Osmanlı Torunları'na duyurulur...
İşte karşınızda Kafir Sultan...
#abdülmecid efendi#osmanlı#osmanlı kadınları#necla sultan#necla hibetullah sultan#cem akkılıç#islam#tayyip erdoğan#vahdettin
0 notes
Text
Kuleli Military High School, Istanbul, Turkey: Kuleli Military High School was the oldest military high school in Turkey, located in Çengelköy, Istanbul, on the Asian shore of the Bosphorus strait. It was founded on 21 September 1845, by Ottoman Sultan Abdülmecid I. Wikipedia
88 notes
·
View notes
Text
Ortaköy Mosque, Istanbul, Turkey: Ortaköy Mosque, formally the Büyük Mecidiye Camii in Beşiktaş, Istanbul, Turkey, is a mosque situated at the waterside of the Ortaköy pier square, one of the most popular locations on the Bosphorus. It was commissioned by the Ottoman sultan Abdülmecid I and its construction was completed around 1854 or 1856. Wikipedia
98 notes
·
View notes
Text
İlber Ortaylı'nın yanılgısı.
İlber Ortaylı, Hürriyet gazetesindeki köşesinde bugün “185. yılında tanzimat” başlıklı bir yazı yazdı. Ortaylı yazısına şöyle başlıyor: “YAKIN tarihimizde Tanzimat devrinin muhtelif yorumları vardır. Bunlardan birincisi (ki süreklilik kazanan görüştür); Tanzimat devrinin Türk cemiyet ve toplum yapısını çağdaşlaştırma hamlesi olduğu ve Türkiye’nin devlet olarak mevcudiyeti ve Türk halkının zamana uyumunun bu şekilde sağlandığının belirtilmesidir. Esas görüş budur. Ne var ki derinlemesine ve esas olarak çapraz bir bakışla yapılmış ikinci bir görüş daha çok nutuk olarak caziptir ve Tanzimat’ı komple ve teslim olarak ele alır.” Evet, Tanzimat üzerine iki görüş çarpışmıştır. Fakat Tanzimat dönemi bir yorum değildir. Nesnel gerçekliktir. Buraya değineceğiz ama Ortaylı’nın yazısındaki son cümleleri, aslında Tanzimat konusunda durduğu noktayı işaret ediyor: “Kısacası Tanzimat devam ediyor. Büyük adamın 15 yılı parlak çıkıştır. Sonrasında bir iniş var. Ama bir kere Türk toplumunun tarihsel yetenek ve kabiliyeti ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet devrimimin yeniden restorasyonu hiç de uzak değildir, mümkündür. 1839 yılının 3 Kasım’ında okunan fermandan bu yana geçen 185 yıl bunu gösteriyor. 200. yıl daha parlak olacak çünkü arada Kemalist yıllar var.” Tanzimat’ın devam ettiği doğrudur. Fakat Ortaylı’nın Atatürk dönemini, Cumhuriyet devrimini bunun içine koyması, Tanzimat’ı işaret ederek Cumhuriyet restorasyonundan bahsetmesi büyük bir yanlış. Ortaylı “nutuk olarak caziptir” diye küçümsese de Tanzimat, Türkiye’nin sömürgeleşme sürecinin başlangıcıdır. Osmanlı ile İngiltere arasında 16 Ağustos 1838’de imzalanan Balta Limanı Antlaşması’nın bir sonucudur. Bu anlaşma ile Osmanlı pazarı Avrupalı devletlere açıldı. Buna ayak uydurmak için de Osmanlı’nın yöneticileri, Tanzimat ve ardından Islahat fermanını uyguladılar. Modernleşme ya da Ortaylı’nın dediği gibi “Türk cemiyet ve toplum yapısını çağdaşlaştırma hamlesi” ise bu sürecin bir cilası olarak, daha doğrusu bir dayatma olarak yapıldı. Emperyalist devletlerin bir dayatmasıydı. Osmanlı ekonomik olarak çökerken, ithal mallar piyasayı ele geçirirken, bir toplu iğne bile üretemeyen hale gelirken, “modernleşme” adı altında atılan bu adımlar, Türkiye’yi kapitalist-emperyalist çağa ayak uydurma çabasından başka bir şey olmamıştır. Türkiye’de devrimcilik ise Tanzimatçılıkla mücadele içinde gelişti. Jön Türkler, Tanzimatçı padişahların hapishanelerine atıldı. Devrimcilik, Tanzimatçı paşalarla mücadele içinde gelişti. Meşrutiyet Devrimleri ve Cumhuriyet Devrimi, Türkiye’nin Avrupa’nın pazarı olmasına karşı mücadele içinde yapıldı ve hep millî ekonomi programlarıyla ilerledi. Bakın Ortaylı’nın atıfta bulunduğu Atatürk, Tanzimat için ne diyor: “Bilhassa Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermaye memlekette müstesna bir mevkiye sahip oldu. Ve ilmi manasıyla denebilir ki, devlet ve hükûmet yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 15, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, S. 145.) Tanzimatçılık, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey değildir. Ortaylı’nın “Tanzimat devam ediyor.” sözü şu açıdan doğrudur. Türkiye devrimlerle, Tanzimatçılıkla mücadele içinde bağımsızlaştı, özgürleşti, üretimine kavuştu. Fakat Baltalimanı Ticaret Anlaşması itibarıyla başlayan, Abdülmecid, Abdülaziz, Abdülhamit’le uygulanan, özellikle 1980’den sonra Özal, Çiller, Erdoğan’larla devam eden sıcak para ekonomisini savunanlar, Tanzimat çizgisini sürdürenlerdir. Günümüz Tanzimatçıları, Cumhuriyet Devrimlerinin kazanımlarını yok edenlerdir. Restore edilecek Cumhuriyet değil yeniden devrimle kazanacağımız, Tanzimatçı çizgiye karşı 150 yıllık mücadelelerle başlayan ve Atatürk ile zirvesine ulaşan Millî Demokratik Devrimimizi tamamlayacağımız bir süreçteyiz. Bu yüzden 10 Kasım’da “Atatürk Zamanı” manşeti attık. Türkiye büyük kararın eşiğindedir. Terörü temizleyip vatan bütünlüğümüzü sağlayacağız, emekçi sınıfların yüksek yeteneğini seferber ederek Üretim Devrimini başaracağız. Önümüzdeki görev bellidir: Restorasyon değil devrim!
OKUMA ÖNERİSİ:
Modernleşme, devrimin reddidir. Devrim ise, emperyalizmin modernleşme başlığı altında dayattığı çözüme isyandır. Tarihsel konum ve içerik olarak iki karşı teori ve pratik olan Tanzimatçılık-devrimcilik, modernleşme-devrimcilik konusunu ayrıntılı incelemek için Teori Dergisi’nin Eylül 2024 tarihli sayısını öneriyoruz.
8 notes
·
View notes
Text
Gerçek Osmanlı Torunları...
Babası Kato Davut bey, Annesi Ayşe Hanım'dır. 24 Nisan 1911 tarihinde Sultan Vahdettin ile evlendi. 1912 yılında Şehzade Mehmed Ertuğrul Efendi'yi doğurmuştur. San Remo'da Vahdettin'e eşlik etti. 1929 yılında Vahdettin'in vefatından sonra İskenderiye'ye yerleşerek burada bir evlilik daha yaptı. 1948 yılında Türkiye'ye döndü. 1950 yılında Çengelköy'de vefat etti. Zarif ve şık bir hanımefendi olarak biliniyordu
Fotoğraf 1931 yılında Fransa'da çekildi. Son Halife'nin kızının elbisesini din-i İslam'a aykırı bulmadığı gözüküyor. Ayrıca kendisinin şıklığı da çağdaş daireye gösterdiği adaptasyonun ipuçlarını veriyor. Yazdığı 35 sayfalık bir makalede Osmanlı Padişahlarını tahlil etmiş, İkinci Bayezid'in içkiye düşkünlüğü yüzünden sefil, İkinci Selim'in 'sefih bir sarhoş' olduğunu ifade etmiştir. Abdülmecid Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed'den 'Osmanlı Devleti'nin amansız cellâdı' olarak bahsederken, Dördüncü Murad için ise 'geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet iken içtiği rakının kurbanı olmuş; devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı ve anlayıştan mahrum bir şahsa terk ederek dünyadan çekilmişti' demektedir. Üçüncü Ahmed'in sefahat tarafından ele geçirildiğini söyleyen Halife, Sultan Abdülmecid'in 'içki müptelalığı yüzünden hayatını kaybettiğini' belirtecektir.
Sürgün yıllarında çekilen bu fotoğrafta Ömer Faruk Efendi, Sabiha Sultan ile birlikte görülüyor.
1923 yılında doğan Hanzade Sultan, son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin ve son halife Abdülmecit Efendi’nin torunudur. Mısır Hanedanı mensuplarından Mehmet Ali İbrahim ile evlenen Sultan, dünya sosyetesinin en güzel kadınlarından birisi olarak ün yapmıştır. Fotoğrafta kızı Prenses Fazile ile birlikte.
Arkada yer alan portredeki Padişah, 'Tanzimatçı' ve 'Gazi' olarak bilinen Abdülmecid'dir. 1839'dan 1861'e kadar hükmetti. 3 Kasım 1839'da Osmanlı demokratikleşmesinin ilk adımı olan (Gülhane Hatt-ı Şerif-î) Tanzimât Fermânı’nı yayımladı, 18 Şubat 1856'da (Islâhat Hatt-ı Hümâyûn-u) Islâhat Fermânı’nı ilân etti.
Osman Selahaddin Osmanoğlu, Osmanlı şehzadesidir. Ali Vâsıb Osmanoğlu'nun oğludur. İngiltere’de yaşayan Osmanoğlu, İstanbul’da bir ev aldı. TRT için hazırlanan ’Osmanlı Hanedan Ailesi’ belgeseline danışmanlık yaptılar.
Fotoğrafta yer alanlar, Osman Selahattin Osmanoğlu'nun kızı Ayşe Gülnev Osmanoğlu'nın çocukları, son jenerasyon Osmanlılar. Soldan sağa, Prens Lysander Cengiz, Prenses Tatyana Aliye, Prens Maximillian Ali, Prens Ferdinand Ziya ve Prens Cosmo Tarık. Hepsini sevgiyle selamlıyoruz
Ve .. çakma Osmanlı torunları 😂😂😂
youtube
35 notes
·
View notes
Text
Türk Polis Teşkilâtımızın Polis Haftası Kutlu Olsun.
Polis Haftası (6 Nisan -12 Nisan )
Huzur ve güvenliğimiz için görev yapan,Türk Polis Teşkilatımızın ,Kuruluş yılını kutluyor,görev başında şehit düşen polislerimizi rahmetle yâd ediyor , gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum.
1845 tarihi, Türk Emniyet Teşkilâtı açısından önemli bir tarihtir. Çünkü bu tarihe kadar "zabıta" olarak nitelenen teşkilât 10 Nisan 1845'den itibaren "polis" adı altında hayata geçmiş ve Emniyet Teşkilatının kuruluş günü olarak kabul edilmiştir.
Türk Polis Teşkilatı Padişah Abdülmecid zamanında 10 Nisan 1845'te kurulmuştur. II. Mahmut döneminde kapatılan Yeniçeri Ocağı'ndan sonra iç güvenliği yürüten kuvvetler birden fazla kişiye bağlı ve düzensiz bir şekildeydi.
II. Mahmut'un başlattığı ıslahatların bir devamı olarak da, Sultan Abdülmecid 10 Nisan 1845'te Polis Teşkilatını kurmuş ve bu teşkilatın görevleri yine aynı gün yürürlüğe giren Polis Nizamnamesinde belirtilmiştir.
20 notes
·
View notes
Text
N.A
İstanbul - Dolmabahçe Sarayı'nda Atatürk'ün Vefat Ettiği Oda
Dolmabahçe Sarayı'nda Muayede Salonundan sonra geçilen ve bugün (Hususi Daire) adıyla tanınan bölümün denize bakan yönündeki dördüncü oda, Atatürk'ün hayata gözlerini kapadığı tarihi bir oda olarak, bütün eşyasıyla bir müze halindedir. Bu oda, Abdülmecid ve daha sonraki Osmanlı padişahlarının kışlık yatak odasıydı. Hususi Dairenin iki büyük salonunu birbirine bağlıyan koridor üzerindeki bu oda, iki kapılı ve dört pencerelidir. Oda'da Atatürk'ün yattığı bronz işlemeli bir ceviz karyola, gardrop ve komodin vardır. Oda, halılar, kanape ve koltuklarla döşenmiştir. Duvarları, açık yeşil üzerine yıldızlar ve çiceklerle süslü bir kağıtla kaplıdır. Ceviz karyola üzerinde keten işleme beyaz bir örtü, mavi bir yorgan vardır. Pencereleri atlas perdelidir.
Atatürk, Sayarona yatında geçen rahatsızlık günlerinden sonra, 25-26 Temmuz 1938 gecesi bu odaya getirilmiş, gerekli tedavilere başlanmıştı. Artık bu oda, O'nun ölümüne kadar son "ikametgah"ı 'idi. 10 Kasım 1938 günü saat dokuzu beş geçe, bu odada gözlerini yummuştur.
Atatürk'ün ölümünden sonra, Dolmabahçe Sarayı'nın bu tarihi odası, Atatürk'ün Yatak Odası olarak, olduğu gibi muhafaza edildi. Türk Milleti ile birlikte, sonsuz bir yas tutarak.
Kaynak: A A M, Atatürk Evleri Atatürk Müzeleri, Mehmet Önder, Türk Tarih Kurumu Basımevi 1993. ISBN: 975-16-0077-4. Sayfa: 106-107
30 notes
·
View notes
Text
Son HALİFE Abdülmecid Efendi ve kızı DÜRRÜŞEHVAR Sultan,
Nice'in meşhur sahili “Promenade des Anglais”de sabah yürüyüşünde
___/// UYANMIŞ OLMANIN MUTLULUĞUYLA Güzel bir gün olsun
Günaydın ..
11 notes
·
View notes
Photo
Abdülmecid Efendi Şeyh Sivasi
On altıncı asrın sonlarıyla on yedinci asrın birinci yarısında, İstanbul’un en büyük şöhretlerinden biri olan bir Halveti şeyhidir. Halveti tarikatının Şemsiye kolunun kurucusu olan Sivaslı Şemseddin Efendi’nin kardeşi, “Tuhfetül Mülûk” ve “Ziyaiyyei Cami” şaritû şeyhi Muharrem Efendi’nin oğlu ve meşhur şeyh Abdülahad Nurini’nin dayısı ve mürşididir. 1563 (H. 971) tarihinde Zile’de doğdu, ilk tahsilini babasından aldı ve yedi yaşında Kur’an’ı hafız oldu. Tahsil, sülük ve terbiyesini amcası Şemseddin Efendi’den tamamladı. Devrinin ünlü şeyhinin yanında 1596 (H. 1005) tarihinde Eğri seferine katıldı ve orada ölen Pirizade Veli Efendi’nin yerine Zile’deki Halveti dergahına şeyh oldu. 1604 (H. 1013) tarihinde Sivas’taki dergahın ikinci postnişini ve amcası Receb Efendi’nin ölümü üzerine de Sivas’taki Şemsî dergahına şeyh oldu.
İlim ve irfan yolundaki ününü duyan Üçüncü Mehmed tarafından bir hatt-ı hümayun ile İstanbul’a davet edildi; büyük şehirde ilk vaazını Ayasofya Camii’nde verdi ve kısa bir süre de bu mâbedin civarında bir evde oturdu. Daha sonra, kendisine intisap eden ve zamanın Reisülküttabı Lâ’li Efendi tarafından hediye edilen Eyyub Nişancaaındaki bahçeye yerleşti. Kızlarağası Mehmed Ağa’nın Çarşamba’da yaptırdığı Mehmed Ağa zaviyesine şeyh oldu Private Tour Istanbul.
Şeyhülislâm Sun’ullah Efendi tarafından cami haline getirilen Atpazarındaki Hüsambey Mescidi’ne de Cuma vaizi tayin edildi. İstanbul halkının vaazlarına gösterdiği büyük ilgi üzerine birkaç ay sonra Şehzade Camii’ne, bir süre sonra da Sultan Selim Camii’ne Cuma vaizi oldu. Sultan Selim civarında bir Sivaslı dergahı ile mescid yaptırdı. Bugün bu mescidin yeri Darüşşefakânın avlusuna katılmış bulunmaktadır; yıkılmış olan dergahtan da duvarı yarı çökmüş bir mezarlık kalmıştır. Sultanahmet Camii yapılırken “Temel şeyhi” olan Abdülmecid Efendi, temel taşı konulurken dua ettiği büyük mabedin halka açıldığı gün de ilk Cuma vaazını vermiş ve ölünceye kadar bu vazife üzerinde kalmıştır.
Üçüncü Mehmed, Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, Genç Osman ve Dördüncü Murad devirlerinde ilim ve irfanı, fazilet ve kemaliyle büyük bir nüfuz ve hürmete mazhar olan bu din ve tasavvuf âlimi, mühim işlerde padişah ve devlet erkânı tarafından fikir ve reyine başvurulan bir sima idi. Kara yazıcı ve Uzun bölükbaşı isyanlarının bastırılmasında hükümete faydalı tavsiyelerde bulunmuştu. Dördüncü Murad’a Bağdat’ın İranlılardan geri alınacağını önceden bildiren kişi olmuş, padişah sefere çıkarken de Hazreti Ömer’in kılıcını beline kuşatmıştı.
Yüksek bir medeni cesaret sahibi idi; gördüğü yolsuzlukları açıkça söylemekten çekinmezdi. Birinci Ahmed’e sunduğu manzum bir şikâyetnamede, bu genç hükümdara memleketin ahval ve idaresinin bozukluğunu acı ve sert bir dille anlatmış, başarı için kendisine adalet ve meşveret tavsiye etmişti. Aşağıdaki satırlar, bu manzumeden alınmış beyitlerdir:
“Şeh-hü, mülkiyyeti kirişli, münşiba adem mi Bunu, dinli devlete layık nedir, ey fulûri, kinim.”
0 notes
Text
Son Osmanlı Halifesi Abdülmecid Efendi’nin yaptığı “Avluda Kadınlar” tablosu
Müslüman osmanlı'nın müslüman torunlarına hayırlı cumalar😉
16 notes
·
View notes
Text
(16 Mayıs 1926) - Son Osmanlı Padişahı Sultan Vahîdüddîn Hân’ın vefâtı. Sultan Vahîdüddîn Han (6. Mehmed) 15 Ocak 1861 senesinde İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda doğdu.
Babası Sultan Abdülmecid Han’ın 8. oğlu olduğundan tahta çıkma ümidi yoktu. Bu sebeple gözden uzak bir şekilde büyüdü ve özellikle medrese eğitimine yönelerek ilmî alanda dirâyet kesbetti.
Sultan 2. Abdülhamid Han’ın uzun saltanat süresinde hayatını idareden uzak bir şekilde idame ettirdi. Ağabeyi Mehmed Reşad tahta çıktığında, Sultan Abdülaziz Han’ın oğlu Yûsuf İzzeddin Efendi veliaht tayin edildiyse de onun şüpheli şekilde vefâtı üzerine bir anda veliahtlığa yükseldi. Sultan Mehmed Reşad’ın 3 Temmuz 1918’deki vefâtının ardından da tahta çıktı.
Şu bir hakikattir ki Sultan Vahîdüddîn Han tahta çıktığında, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın almış olduğu bütün tedbirlere rağmen devlet için artık yapılabilecek pek bir şey kalmamıştı. Sultanlığa vâsıl olduğu dönemi, “Ben tahtın kuştüyünden minderlerine değil, milletin ateşli külü üzerine oturdum” sözüyle tasvir eden Sultan, bütün olumsuzluklara rağmen devlet işlerinde gayet etkili oldu.
1922’de saltanatın kaldırılmasının ardından Osmanoğulları, altı asır boyunca hâkim oldukları topraklardan ayrılmak zorunda bırakıldılar. Hayatının kalan senelerini gurbette ağır şartlar altında geçiren Sultan Vahîdüddîn, 16 Mayıs 1926’da San Remo’da vefât etti ve cenazesi Şam’a götürülerek Sultan Selim Camii kabristanına defnedildi. Mevlâ Teâlâ rahmet eylesin!
#sultanvahdettin#sultanvahdeddin#sultanvahideddin#dualar#hadis#hadisler#gününduası#duâ#duavakti#ismailağa#ismailaga#ismailagacemaati#sünnet#dinisözler#islam#dinipaylasimlar#dini#ibadet#dinibilgiler#islamiyet#dinipaylaşımlar#ismailağacemaati#hzmuhammed#hzmuhammedsav#kuran#ayetlervehadis#kurân#hadislerleislam#gününhadisi#hadisişerifler
15 notes
·
View notes
Text
Ortaköy Mosque, Istanbul, Turkey: Ortaköy Mosque, formally the Büyük Mecidiye Camii in Beşiktaş, Istanbul, Turkey, is a mosque situated at the waterside of the Ortaköy pier square, one of the most popular locations on the Bosphorus. It was commissioned by the Ottoman sultan Abdülmecid I and its construction was completed around 1854 or 1856. Wikipedia
95 notes
·
View notes
Text
On this day (March 3, 1924 CE {26/27 Rajab, 1342 AH}) - exactly 100 Gregorian years - the Ottoman Caliphate was officially abolished by the newly founded Turkish Republic under Mustafa Kemal (more popularly known as Atatürk).
The last Ottoman Caliph (pictured) - Abdülmecid II - was sent into exile in France along with the rest of the family of the House of Osman.
------
Osmanli Tarihi Arşivi (Ottoman History Archive):
Let us venture back in history; the year is 1924 and it is sometime after midnight.
A single light, coming from the library is still on in Dolmabahçe palace. There, an old man sits quietly and reads the Qur'an, pondering over the state of his nation.
His name is Abdulmecid II and he is the 116th Caliph of Islam. Two years prior, his cousin Sultan Mehmed Vahdeddin VI had been exiled to Italy and the Ottoman Sultanate had been abolished by the Grand National Assembly of Turkey.
On the night of March 3rd, a young army messenger opened the door to the library. The Caliph continued to read the Qur'an and the messenger was initially taken aback by the sight, but he forced himself to read out the proclamation from the Grand National Assembly of Turkey.
The Caliph refused to leave Istanbul, but his staff were worried that they would all be killed by the army who had now surrounded the palace and had him and his family at gunpoint.
After weighing the few options he had, he reluctantly packed some of his clothes and went into exile. Before dawn prayer, the Caliph was taken to the Çatalca train station where he and his family were put on the Orient Express bound for Switzerland.
An envelope containing £2000 was given to Abdulmecid Efendi. The station master quickly ushered the Caliph and his family into his small house adjoining the train station to shelter them from the cold on the platform while they awaited the train.
As they drank tea, the Caliph thanked him for his hospitality. The station master - a Jewish man - began to cry. “How can you thank me?” he asked. Instead, he in turn thanked the Caliph for the honour of being able to serve him even if for a brief moment.
In the morning, the population awoke to the news in shock - the Caliphate had been abolished. There were isolated riots and uprisings in various places, but the army put them down.
The last Caliph spent his days walking along the promenade in Paris, France. There, he lived a quiet life until he died in 1944 CE during the Nazi occupation of France.
As no Caliph had ever been buried in non-Muslim lands, Abdulmecid II's body was eventually transported to, and buried in Jannat Al-Baqi cemetery in the blessed city of Madinah, Arabia. The major political and spiritual office of Caliph had also been buried with him as well.
2 notes
·
View notes