#Usta Çırak
Explore tagged Tumblr posts
Text
Lokmacı
İzmir de fırıncılık sektöründe usta çırak ilişkisinde çekirdekten yetişen lokmacı ustalarımız, yaptırdığımız özel tasarım lokmacı araçlarımızla, istediğiniz saat ve adreste, hayrınıza pilav, lokma tatlısı, aşure yaparak servis ediyor.
youtube
102 notes
·
View notes
Text
İzmir Lokmacı
Paşa lokma firması olarak bir nevi lokma tatlısı okulu gibi çalışarak, bünyemizde, usta çırak ilişkisiyle, İzmir lokmacı personelin yetişmesini sağlıyoruz.
Tecrübeli İzmir lokmacı ekibimiz, gezici araçalrımızla, lokma, pilav, aşure, helva gibi ürünlerimizi, adresinizde, hayrınıza, konuklarınıza servis ediyoruz.
78 notes
·
View notes
Text
"İki kişi dönmez"dedi "Usta".
"Birincisi ölen;ikincisi kırılan".
"Niçin ?"diye sordu çırak.
"Çünkü"diye başladı söze "Usta".
"Birincisinde can yoktur;ikincisinde derman".
{İhsan Fazlıoğlu}
117 notes
·
View notes
Text
"İki kişi geri dönmez" dedi 'Usta':
"Birincisi ölen; ikincisi kırılan."
"Niçin?" diye sordu 'çırak.
"Çünkü" diye başladı söze 'Usta':
"Birincisinde cân yoktur; ikincisinde derman."
#+huzur#huzurkokusu#istanbul#kahvekokusu#postlarım#sözler#benimkadrajımdan#huzurkokulukadın#türk kahvesi#türkkahvesi
9 notes
·
View notes
Text
"İki kişi geri dönmez" dedi 'Usta':
"Birincisi ölen; ikincisi kırılan."
"Niçin?" diye sordu 'çırak.
"Çünkü" diye başladı söze 'Usta':
"Birincisinde cân yoktur; ikincisinde derman."
44 notes
·
View notes
Text
OKUMAK
Bir süre okumaktan (sistemli ve disiplinli ) uzak kalınca şimdilerde öyle özlemle okuyorum ki... her gün için hedef belirledim ve her konudan kitapları okuyorum. felsefede stoacıları, marksizmi. romanlardan suç ve cezayı, martin eden'ı, ayaşlı ve kiracıları. edebiyat dergilerinden ve hatta gündemi köşe yazılarını. eskiden de araştırdığım bir konuydu stoa felsefesi ama bu kadar yakından bakmamıştım olaya. farklı bir fikir veriyorlar kesinlikle. bu felsefeyi usta çırak şeklinde öğretmiş olmaları bizzat bu yolla filozof yetiştirmiş olmaları, bunu bir yaşam felsefesi olarak sistemli bir program gibi somutlaştırmış ve benimsemeye uygun hale getirmiş olmaları çok ilginç ve nitelikli geliyor bana.
sıkı bir şekilde okumalarıma devam edeceğim. okudukça hayattan keyif alıyor ve bizi üzen bizi değersiz hissettiren her ne varsa onların gerçek hakkettikleri aşağı dünyalara yolluyor sanki zihnimiz. bir ilaç gibi okumak yara nerdeyse orayı buluyor ve iyileştiriyor.
9 notes
·
View notes
Text
"dilinin ucunda hep aynı soru:
neden değişmiyor bu yolculukta
artık usandıran kelimelerin;
neden seni kuran aşkta
ne usta ne çırak olmayı hiç düşünmedin?"
4 notes
·
View notes
Text
serviste murat abi ile oturuyorum. geçen gün servis saat 6da kalktı ben kulaklığımı takıp müziğimi açtım, gözlerimi kapatıp uyku moduna geçtim ve murat abi benimle sohbete başladı.
sohbeti araba üzerinden açtı ve konu benim sanayiye harcadığım paraya geldi, maalesef. sebebi benim zevzekliğim. murat abinin bu konuda ne kadar hassas olduğunu unutmuşum. önceki arabamda da sanayiye verdiğim parayı duyunca arka sol çaprazımda cam kenarında otururken beni bi 20 dakika darlamıştı, sürekli arkaya dönüyorum ve herkes uyuyor. işte yine yükseldi ve sanayici iki arkadaşını arayıp "yanımda bir kardeşim var da geçenlerde şu işlemler için şu kadar para vermiş, iyi kazıklamışlar kardeşimizi, hiç sorma, sana gelseydi ne kadara yapardın..." diye konuşuyor. kendi ustasının dükkanını facebook'tan gösteriyor, bak şu beyaz sakallı olan ali usta, kaputun önünde duran mavi ceketli olan idris usta falan... kendi sanayi anılarını, neye ne kadar para vermediğini, o parayı vermek yerine hacıbabadan baklava aldığını, parça almaya giden çırakla arasındaki muhabbeti ve ona verdiği bahşişi falan anlatıyor. yok kendisi almaya gidecekmiş de oradan bilmemne usta demiş ki sen gitme, bizim bilmemne çırak gitsin, seni tanımıyor kazıklar demiş, sonra bilmemne usta çırağına demiş ki, bizim adamımız için bilmemne parçası alıcam fiyatı da ona göre versin demiş, murat abi çırağa 500 lira vermiş, parça 400 lira tutmuş, murat abi de 100 lirayı çırağa vermiş. offff yazarken bile murat abinin burnumun dibinde konuştuğu ağzından çıkan koku, servisin uyku nefesiyle dolu havasızlığı, montumu çıkarmadan oturduğum için benim ter içinde olmam falan hepsi aklıma geldi ya.
sussun diye konuşmak istemediğimi göstermeye çalışıyorum. her konuştuğunda müziği kapatıyorum, cümlesine ara verince tekrar açıyorum, biriyle yazışıyorum, spotify'ı açıp şarkı seçiyorum ve telefonu ona doğru göstererek yapıyorum, bir süre sonra müziği kapatmayıp sesini dışarıya gidecek şekilde artırdım, "abi geçti artık, bir dahaki sefer sanayiye gitmeden önce sana gelirim" diye eylemeye çalışıyordum ama işe yaramayınca "abi ben sanayiye para veriyorum ya, benim için sıkıntı yok" demeye başladım ama bu da sökmedi. murat abi oto sanayideki ustaların uyguladığı adaletsiz fiyat tarifesine resmen savaş açmış, boş vakitlerini bu konuya ayırmış gibiydi.
6.40'a doğru sustu. 6.45'te bir arkadaşı horluyor diye uyandırdı. 6.55'te ise indi.
2 notes
·
View notes
Text
Biz ne olacağız...? Diyorsunuz ya..
Bir gün olmayacağız hepsi bu..!
Kısacık bir hayat öyküsü bizim ki..
Usta da iniyor sahneden,çırak da..
Geçip gidiyorken bu dünyadan,
güzel izler bırakalım ardımızda bir
hoş sedayla..
___///Mevlüt Kandiliniz mübarek olsun dileğimle
___//İyi Geceler ......
15 notes
·
View notes
Text
🇹🇷 #BİR #YIKIMIN #ANATOMİSİ 🇹🇷
.
▪︎İşe Erbakan hocalarını satmakla başladılar.
Milli gömleği çıkarıp FETÖ gömleği giydiler. Amerika, İngiltere ve Vatikan'la anlaştılar. Hoca efendileri sayesinde iktidarı kaptılar.
▪︎İlk icraat olarak tehdit kabul ettikleri kurumlara el attılar. Orduyu ele geçirip komuta kademesini dağıttılar.
▪︎Açılım adı altında PKK ile müzakere edip teröre taviz verdiler. Teröristleri sınırda devlet töreniyle karşılayıp şehir meydanında hep birlikte ağıt yaktılar. Terör meydanı boş bulup şehirlere sızdı patlayan bombalarla yüzlerce yavruyu babasız bıraktılar. Kürt kökenli vatandaşları ötekileştirip hedef haline getirdiler. Bin yıllık kardeşliği ve vatandaşlık ilkesini ortadan kaldırdılar.
▪︎Hep birlikte bunları yaparken FETÖ tezgahında çırak, kalfa, usta olup işi kaptılar 10 yıl sonra çıkarlar ters düştü kendi tezgahlarını kurdular.
▪︎Kandırıldık, pişmanız, Allah’tan af, milletten özür dileriz deyip hocalarıyla yolları ayırdılar ve mağduru oynadılar. Öfke içinde karşılıklı sırlar ifşa edildi hep birlikte dünyaya rezil oldular. Çıkar dalaşının adını darbe koydular ve binlerce mağdur yarattılar. Bunu da bir güzel kullandılar.
▪︎Siyasi ayak söyleminden de bu nedenle hep rahatsız oldular. Zira ucu kendilerine uzanır diye korktular. Bu yüzden de FETÖ ile mücadeleyi terör ağacından meyve koparma hikayesine çevirip gövdeyi hep korudular.
▪︎FETÖ’den kalan mal varlıklarının akibetini hiçbir zaman açıklamadılar. O tarihte basın tarafından, FETÖ’nün kasası denilen Akın İpek’in otelinin dehlizinde bulunduğu ve el konduğu iddia edilen 18 ton altın, 500 milyon Euro ve 250 milyon dolar konusuna ise nedense hiçbir zaman için açıklık getirmediler. Terör başı Gülen’in iadesi için beklenen çabayı da hiçbir zaman için sarf etmediler.
▪︎Başta yere göğe konduramadıkları savcı Zekeriye Öz olmak üzere, FETÖ’cü kaçakların peşini ise nedense bıraktılar. Bunları hiçbir zaman için dillendirmediler , gündem konusu dahi yapmadılar. FETÖ’cülüğü yargı ve muhalefet üzerinde hep bir sopa gibi kullandılar. Bu sayede üstü kapalı bir korku rejimi yarattılar.
▪︎Sürekli din istismarı yaptılar ve Arap hurafelerini din diye dayattılar. Başörtüsüne bürünüp #ahlak #örtüsünü çıkardılar. Müslüman taklidi yaptılar.
▪︎Ayasofya camiini bile istismar amaçlı açtılar. Diyanet İşleri Bakanlığı’nı ve camileri siyasi birer karargaha çevirdiler. Hutbeleri istedikleri gibi okuttular.
▪︎Her türlü #cemaat #yapılanmasını baş tacı edip dini rayından çıkardılar. Kur’an da yeri olmayan bir ruhban sınıfı yarattılar ve şeyh/mürit ilişkisi içinde beyin yıkayıp toplumun büyük bir kesimini kontrol altına aldılar.
▪︎Yargıyı payanda edip hak, hukuk, adalet kavramları üzerinde siyasi baskı kurdular. Kutsal olan Savcılık ve Hakimlik mesleğini zora soktular.
▪︎2017 yılında bir halk oylaması icat ettiler ve sandık oyunuyla yapılan anayasa değişikliği sayesinde demokrasiyi devre dışı bırakarak, ‘"hangi asseti (varlığı) satacağımı size mi soracağım’" diyebilen bir tek adam düzeni kurdular. Anayasal devlet yapısını by-pass edip anayasalı partizan bir devlet anlayışı yarattılar.
▪︎Fabrika ve barajlar kurmak, üretim ve istihdam yaratmak yerine lüks saraylar inşa ettiler. Avenelerine her biri milyonlarca liralık yüzlerce makam aracı tahsis ettiler. Üretim ekonomisini tahrip edip tüketim, israf ve rant ekonomisi icat ettiler.
▪︎Özelleştirme adı altında Cumhuriyetin tüm kazanımını babalar gibi sattılar ve binlerce istihdamı ortadan kaldırarak devasa bir işsizler ordusu yarattılar. Rüşvetle yatıp rüşvetle kalktılar ve bağış adı altında aldıkları milyarlarca doları kurdukları vakıflara aktardılar.
▪︎Geçmişte Anayasal Kurumlarıyla anılan devleti ENSAR, TÜRGEV, TÜGVA ve TÜRKEN gibi vakıflarla anılır hale getirdiler. Harcamaları kontrol edip hesap soran IMF’yi devre dışı bırakıp hesap sormayan yabancı tefeci kuruluşlardan yüksek faizle borç alıp rant kanalına akıttılar. Ülkeyi, tefecinin eline düşmüş müflis esnaf misali ödenmesi mümkün olmayan milyarlarca dolarlık borç batağına soktular, hazineyi tarihte ilk kez eksi bakiyeye düşürdüler ve henüz doğmamış borçlu bir nesil yarattılar.
▪︎Bağımsız olması gereken Merkez Bankasını siyasi operasyonlarına payanda ettiler. Sürekli #ranta #dayalı yatırımlar yapıp millete hizmet diye dayattılar.
▪︎Paylaşımı ayakkabı kutularıyla yaptılar. Ekonomiyi çökertip milletin anasını ağlattılar. Ölümü unutup dünya malına taptılar. Yabancı bankalara altın ve dolar stokladılar. Vakıflar üzerinden İngiltere ve Amerika’da devasa mülkler aldılar. Bu yüzden WikiLeaks belgelerinde bile anıldılar. Bunlara el konulmasından ise hep korktular.
▪︎Sarraf davası ve evlatları üzerinden yürütülen soruşturmalar şantaja dönüştü zor durumda kaldılar. Bu yüzden de her türlü efelenmelere rağmen ABD ve AB yaptırımlarına boyun eğdiler. Rahip Bronson’la başlayan bir seri yaptırım şimdilik Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya alınmasına destek olunmasıyla son buldu. İçeride aslan kesilirken dışarıda hep kedi oldular.
▪︎Seçmenlerini konsolide etmek için sürekli müjdelerle oyaladılar ve 2023 yalanını pazarladılar. Müjdelerin arkası gelmediği ortaya çıktı ve şimdide 2053 yalanına başvurmaktalar.
▪︎Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir ‘"Kur korumalı mevduat"’ hesabı icat edip birilerini ihya ederken hazineyi milyarlarca dolar zarara uğrattılar. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaparak aradaki makası açtılar ve ülkenin teminatı olan orta direği yok ettiler.
▪︎Seçim öncesi din istismarı yapıp NAS pazarladılar ve faizi enflasyona sebep gösterip milletin gazını aldılar. Seçim sonrası gerçek ortaya çıktı döviz, enflasyon ve zamlar tarihi bir rekor kırdı. Ânında NAS’tan vaz geçerek dini, imanı unutup faize sarıldılar.
▪︎Memur ve işçi maaşına zam yapar gibi yapıp ağızlara bir parmak bal çaldılar; emekliyi, dulu, yetimi bütçe müsait değil diyerek açlığa mahkum ettiler. Buna rağmen sınırları kevgire çevirerek ülkeye soktuları, adeta bir kavimler göçüne dönüştürerek demografik yapıyı tahrip ettikleri ve içinde kimlerin olduğu meçhul 10 milyonun üzerinde mülteciye milletin alın teri olan 50 milyar doları harcarken bütçe hesabı yapmadılar. Böylece %98’i yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren, geçimden başka bir şey düşünmesini istemedikleri, hayattan koparılarak günlük yaşatılan, sürekli yardım edilmiş bir toplum yarattılar. Sosyal hayatı yok edip ruh sağlığı alarm veren vatandaşı çaresizlik içinde evlerinde oturmak zorunda bıraktılar.
▪︎Ekonomiyi iflasın eşiğine getirdiler ve sonunda mecbur kalıp bir zamanlar düşman ilan ettikleri körfez ülkelerine giderek varlıklarımız üzerinden örtülü pazarlıklar yaptılar ve onursuzca para dilendiler. İşsizliğin, açlığın, sefaletin, derinleşen ekonomik kriz ve körfez zihniyeti detaylarının üstünü örtmek için de başta CHP tartışmaları olmak üzere toplumu oyalayacak birbiri ardına sıralanmış yapay gündemler yarattılar.
▪︎İktidarı normal bir siyasi aktör olarak görmeyin. Çünkü onlar Türk milletine, Türk devletine ve kurucu değerlere daha başından itibaren düşmandılar. Bu yüzdendir ki 22 yıldır başta büyük önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kahraman ecdada ve milli değerlerimize hakaret eden kim varsa sürekli baştacı ettiler.
▪︎Andımızı yasaklatıp T.C. ibarelerini, Atatürk resimlerini, büstlerini ve heykellerini baş aşağı ettiler. İstiklal Marşı’nda oturanların, keşke Yunan kazansaydı diyen hainlerin önünde hep reverans yaptılar.
▪︎T.C. Devleti ve Cumhuriyet’in garantisi olan Lozan Antlaşması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Anayasa’nın ilk dört maddesini sürekli sorun ettiler. Amerika’nın Yunanistan Dedeağaç limanına yaptığı devasa askeri yığınağa ve işgal edilerek birer askeri üs haline getirilen Ege adalarına yıllarca göz yumdular.
▪︎Ülkeyi yönetiyormuş gibi yapıp talimat üzere içeriden dönüştürdüler ve #darülharp mantığı içinde koskoca bir harabe yarattılar. Dışarıdan kuşatılmasını ise sineye çekip hep seyirci kaldılar.
▪︎Taraftarı ikna etmek ve safları sık tutmak için de Osmanlı sosuna batırılmış, din ceketi giydirilmiş ; Ecdat ve İslam’la alakası olmayan çakma bir düzeni sürekli olarak mehter, ezan, sela ve tarihi diziler eşliğinde dayattılar.
▪︎Nihayet kapatılacak bir parantez olarak gördükleri Cumhuriyet’i , 100. yılında hedefe koyup , arzu ettikleri çarpık düzeni meşru hale getirecek yeni bir ANAYASA telaffuz ettiler. Sıra geldi bu telaffuzu kuvveden fiile geçirecek olan altın vuruşu yapmaya.!!!
▪︎Ve ardından yedi düvelin yapamadığını tek başlarına yaparak bu topraklarda kendi vatanlarını kurmaya ve Yugoslavya’da olduğu gibi özerk yapıların ve dışa bağlı devletçik teşebbüslerinin önünü açmaya.
▪︎Eğer Anayasa genel seçimlerden önce değiştirilirse , yapılmış olan yerel seçimin ve bundan böyle yapılacak hiçbir seçimin yasal hükmü kalmaz.
▪︎Şimdi anladınız mı bir vasiyet niteliği taşıyan #Gençliğe #Hitabenin neden kaleme alındığını ve büyük önderin #ne #kadar #ileri #görüşlü #olduğunu. Ne demişti son bölümünde ;
“…..iktidara sahip olanlar, gaflet (aymazlık) ve dalalet (sapkınlık) ve hatta hıyanet (hainlik) içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin (işgal güçlerinin) siyasi emelleriyle tevhit edebilirler (birleştirebilirler). Millet, fakruzaruret (ileri derecede yoksulluk) içinde harap (yıkılmış) ve bitap (yorgun) düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı ;
İşte, bu ahval (durum) ve şerait (koşullar) içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
▪︎Yerel seçim galibiyetinin ve zafer sarhoşluğunun rehavetine kapılarak bundan sonra hiçbir şey olmaz demek yanlış olur. Büyük önderin sözlerini her an kulağımıza küpe etmekte yarar vardır.
▪︎Şunu asla unutmamak gerekir ki , su uyur düşman uyumaz. Yarından tezi yok her türlü şahsi ve siyasi meseleleri, ideolojik görüş ayrılıklarını, şişmiş olan egoları bir kenara bırakarak ; Birlik, beraberlik ve Müdafaa-i Hukuk anlayışı içinde geniş tabanlı bir #milli #mutabakat #ittifakı kurmak artık vatani bir mecburiyet haline gelmiştir. Mazereti ne olursa olsun aksini yapan bir siyasi anlayış ; Ucu dışarıda olan gizli işbirlikçidir, iktidarın bir başka versiyonudur, mevcut projenin nöbetçi taşeronudur.!!!
▪︎Herkes aklını başına almalıdır zira emperyalizm, yıllarca onca emek harcadığı böylesi zorlu bir yıkım projesini tek bir parti ya da tek bir adama #endekslemez , alternatifi #mutlaka #vardır. Önümüzdeki süreçteki gelişmeler , kimin kim olduğunu ve bağlantılarını gösterecektir ; Tabii ki milli hassasiyete sahip olan vatan evlatlarını da...
4 notes
·
View notes
Text
Annem yemek yapma konusunda seninle usta çırak ilişkimiz bitti dedi noldu beğenmedin mi yemeği dedim yok ondan değil artık sende ustasın dedi💅🏻🤭
2 notes
·
View notes
Text
Günaydin Onarilamayan Kalbim..💔
Usta çırak ilişkini sevenlere gelsin..😎
13 notes
·
View notes
Text
"Biz ne olacağız?", diyorsunuz ya...
Bir gün olmayacağız hepsi bu!!!
Kısacık bir hayat öyküsü bizimkisi...
Usta da iniyor sahneden, çırak da.🤔
3 notes
·
View notes
Text
TARİHTE YAŞANMIŞ GERÇEK BİR YOL HİKAYESİ:
Yıl 1977 Burdur otobüs garajı:
Köylülerimizden birisi babası ile garajda dolaşıyor, ben yaşlarında olan çocuk ağlıyordu.
Ben haftalığımı almış köye dönecek, anamın babamın yanında epeydir görmediğim kardeşlerimle hasret giderecektim, içim içime sığmıyordu, o zamanlar köye gelip gitmek şimdiki gibi kolay değildi.
Çavdır'a tek araba vardı, o arabada burunlu 309 du ki, yol yakın zaman da bitmezdi.
Çavdır'a varınca da köye gitmek cabasıydı ya, ne edersin ki, hasretlik tak etmişti cana, ustamdan üç günlük izin almıştım.
Dördüncü günü burda olcen len kerata, diyerek güç bela izin alabilmiştim.
İnşallah otobüs gitmemiştir diye dualar ederek otobüs garajına geldiğimde burunlu 309 u görünce keyfimde yerine gelmişti, tam yazıhanenin oradan bilet alacakken benim köylüyü gördüm, oğlan biz yaşlardaydı.
Beni çıraklığa salmıştı babam, onlar ise okumaya gelmişlerdi Burdur'a, yanına vardım, hayırdır bizim oğlan, ne oldun.
Niye ağlıyorsun dedim, yanında babası da vardı, babasının da yüzü bi hoştu.
Sorma, boş ver dedi, neye sormayacağım ula?
Biz aynı Celmenden su içmedik mi, aynı garagavıktan yemedik mi, o nasıl laf öyle, bunun üzerine yaşlı gözlerini sildi ve yüzüme baktı.
Ziraat Fakültesini kazandım, en geç Salı gününe kayıt olmam gerek.
Fakat yol param yok.
Anam! Anam! Anam!
Burdur otobüs garajı başımda bi dönmeye başladı ya, deme gitsin!
Ben okumayı çok istedim di, babam beni okutmadı.
Rahmetli Alim Amcam (Harmanda) Ömer'i okutmak için Burdur'a gideceği günü bize geldi.
Rahmetli babama emmi, bu oğlan da gelsin, i ki emmioğlu okusunlar beraber demişti.
Babam rahmetli ise; bunun okumasına gerek yok emmi.
Boş ver karıştırma bunun kafasını deyivermişti.
O zaman bütün hayallerim bitivermişti.
Arkadaşlarım okumaya giderken, beni de bir pastanecinin yanına çırak vermişti babam.
Ne zaman öğle aralarında, akşam paydoslarında üstleri başları düzgün, kravatlı öğrencileri görsem içim cız ederdi ama neylersin kaderin rüzgarı bizi bu yana atıvermişti.
Şimdi karşımda aynı sıralarda oturduğum, lakin okuyup Burdur Lisesinden Erzurum Ziraat Fakültesini kazanan arkadaşım yol parası yüzünden kayıt hakkını kaybedecekti.
Buna razı gelemezdim, kaç paraymış ula ende yol parası dedim.
Arkadaşım 250 liraya iniliyormuş Erzurum'a, burdan Isparta'ya gidip oradan Erzurum postasına bineceğim, kaydımı yaptırıp çarşambaya veya perşembeye döneceğim.
Cebimde de topu topu 250 lira param vardı, az bekle hemen geliyorum dedim.
Koştum vardım Cemal ustamın yanına, noldu len kerata, getmedin mi kövüne dedi Cemal ustam.
Usta ya, benim senden bir istediğim var.
Bilmem yapar mısın, bana para lazım oldu, varsa azıcık para versen.
Yıllardan beri yanında çalıştığım bu gök gözlü, tombul yanaklı goca göbekli macır şöyle bir süzdü beni.
Kaç para lazım more dedi.
500 lira versen ustam dedim.
Te be dellendin mi kızancık sen, netcen o kadar parayı.
Babana mı götüreceksin dedi Cemal ustam.
Haftalık 30 liraya çalışıyordum, haliyle çok gelmişti ustama.
Lakin yine de lafı uzatmadı, çıkardı verdi beş tane yüzlük banknotu.
Sağ ol ustam diyerek elini öptüğüm ustamın "Selam söyle babana" deyişini bile sokak kapısında duymuştum.
Garaja vardığımda Çavdır arabası çoktan gitmiş, baba oğlan ikisi beni bekliyorlardı.
Al bizim oğlan, aha sene tam 750 lira, işini görür bu, git kaydını yaptır gel dedim.
İçimde adını koyamadığım bir sevinç, bir huzur vardı.
Olsun varsın, anamı, babamı kardeşlerimi belki üç aya daha göremeyecektim, ama ne olursa olsun bu gün dünyanın en mutlu insanı bendim.
Aradan çok uzun yıllar geçti, ben Gölhisar'da pastahane açtım.
O arkadaşım da Ziraat Yüksek Mühendisi oldu.
Arada sırada haberleşir, tanıdıkların getirdiği selamı alırdık.
Derken benim işlerim bozuldu, iflas ettim, dükkanımda ne var ne yoksa haczedildi.
Evimin elektrik ve su paralarını ödeyemez duruma düştüm, çaresizlikten ne yapacağımı bilemez haldeydim, bir gün postacı Adem abi, postanede havalen var git al dedi.
Meraklanmıştım, her gün haciz bildirileri gelen bana kim neden havale göndersin ki, diyordum kendi kendime, Postaneye vardığımda havaleyi gönderenin yıllar önce yol parası verdiğim Ziraat Mühendisi köylüm olduğunu öğrendim, bildiri kağıdında yazan telefon numarasını aradım.
Bu nerden icap etti bizim oğlan dedim.
Hem bir milyar çok para, sana nasıl öderim ben bunu, batık haldeyim ben.
Telefonun öbür ucunda titreyen bir sesle, o paranın karşılığı 23 sene önce Erzurum'a YOL PARASI olarak ödendi, gönül rahatlığı ile harca kardeşim!
Yarana bir nebze merhem olabilirsem ne mutlu bana!
Binden bire helaldir o para sana, işini gör dedi.
Benim yıllar önce verdiğim yol parası tekrar elime dönmüştü.
Not : { Bu Hikayenin kahramanları her ikisi de sağ oldukları için isim zikredilmemiştir.}
Kudret Harmanda.
3 notes
·
View notes