#Türk malları
Explore tagged Tumblr posts
Text
Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası Nedir?
Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası Resmî adıyla Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası olarak bilinen bu özel hafta, Türkiye’nin dört bir yanında bulunan okullarda coşkuyla kutlanmaktadır. Bu hafta, yerli malı kullanımının teşvik edilmesi ve tasarruf bilincinin artırılması amacıyla düzenlenmektedir. Yerli Malı Haftası Ne Zaman Kutlanır? İlk kez 1946 yılında kutlanmaya başlanan Yerli Malı…
#eğitim#ekonomi#Etkinlikler#Türk Malları#Tasarruf Bilinci#Tutum#Yatırım#Yerli Malı Haftası#Yerli Tüketim
0 notes
Text
İsrail yalanlarını satan Türk gazeteciler ve İsrail’e giden Türk malları...
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
4 notes
·
View notes
Text
KADIN HAKLARI KRONOLOJİSİ
1843 - Tıbbiye mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı.
1847 - Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade - i Seniye yayımlandı.
1856 - Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.
1858 - Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı.
1858 - Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869 - Kadınlar için ilk sürekli yayın olan ( haftalık) Terakk – i Muhadderat Dergisi yayımlandı.
1869 - Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif – i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı.
1870 - Kız öğretmen okulu Dar - ül Muallimat açıldı.
1871 - Mecelle'nin ( Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi.
1876 - Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
***
1897 - Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı.
1913 - Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı. 1914 - Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı.
1914 - İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı.
1921 - Darülfünunda karma öğretime geçildi.
1922 - Yedi kız öğrenci Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.
Haziran 1923 - Nezihe MUHİTTİN' in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi.
***
29 Ekim 1923 - Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924 - Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926 - Türk Medeni Kanunu' nu kabul edildi. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Medeni Kanun ile ;
· Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı,
· Kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı.
1930 - Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930 - Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı.
1930 - Doğum izni düzenlendi.
10 Haziran 1933 - Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933 - Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
5 Aralık 1934 - Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
8 Şubat 1935 - TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ 5. DÖNEM SEÇİMLERİ SONUCUNDA 17 KADIN MİLLETVEKİLİ İLK KEZ MECLİSE GİRDİ, ARA SEÇİMLERDE BU SAYI 18' E ULAŞTI.
8 Haziran 1936 - İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937 - Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı.
1945 - Analık sigortası ( doğum yardımı ) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
1949 - Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.
1950 - İlk kadın belediye başkanı ( Müfide İlhan ) Mersin'den seçildi.
***
1952 - Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
1965 - Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
22 Aralık 1966 - Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
1975 - Birleşmi�� Milletler tarafından Mexico City'de Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlendi ve bunu takiben 1975 - 85 yılları arasındaki dönem " Kadın On Yılı " olarak ilan edildi.
27 Mayıs 1983 - 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
1985 - Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girdi.
1985 - 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.
1987 - Devlet Planlama Teşkilatı'nda Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
1989 - İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı.
24 Ocak 1989 - İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.
***
29 Kasım 1990 - Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı.
1990 - Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı.
14 Nisan 1990 - İlk Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi açıldı .. 1990 - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk kadın konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı.
1990 - 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu.
25.10.1990 - Kadın sorunları konusunda ulusal mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ( KSSGM ) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24.06.1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
Eylül 1990 - Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı.
1991 - 48. Hükümet döneminde ilk kadın vali ( Lale Aytaman ) Muğla iline atandı.
1993 – T.C. Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı işbirliği ile "Kadının Kalkınmaya Katılımını Güçlendirme Ulusal programı Projesi" uygulamaya başlandı. Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu.
1993 - İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.
1993 - Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve sığınma evini açtı.
1993 - Halk Bankası'nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı.
1994 - Türkiye Kahire'de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans ' da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan " üreme sağlığı " kavramı üzerinde duruldu ve kadın sağlığında " bütüncül " bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla " Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı " hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi.
1995 - Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadın sığınağını açtı.
Kasım 1995 - Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin ( ÇATOM ) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21'e ulaştı.
1996 - Kadın Çalışmaları alanında ilk yüksek lisans diploması İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı tarafından verildi.
***
29 Haziran 1996 - Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu' nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 22 Mayıs 1997 - Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun'un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı.
19.11.1997 - Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" gibi ifadelerin yerine sadece "evli" veya "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.
18 Ağustos 1997 - Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran 4306 sayılı kanun yürürlüğe girdi.
23 Haziran 1998 - Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 21 Ekim 1998 - Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müd. ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re' sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı.
1998 - İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki "Emekliye Yakınlığı" bölümünde yer alan "dul kadın vb." ifadelerin yerine sadece "eşi, kızı, oğlu, annesi, babası" gibi ifadelerin kullanılması sağlandı.
17 Ocak 1998 - Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi.
1998 - Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.
1998 - Ankara Barosu Kadın Hukuku Komisyonu tarafından Ankara Adliyesi içinde şiddete uğrayan kadınlara hukuki danışmanlık ve psikolojik destek hizmetleri vermek üzere Kadın Danışma Merkezi kuruldu.
1999 - İstanbul Barosu Kadın Hukuku Komisyonu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'ni kurdu.
Eylül 1999 - Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi'ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı.
1999 - Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlanarak TBMM' ye sunuldu.
22 Kasım 2001 - Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabulü
6 notes
·
View notes
Text
o pazar günü bir caddede yürümek!
şu anda tek yapmak istediğim yazmak, içimi dökmek... yazarak bir şeyler değişir mi emin olamasam da benim gönlümün içi ferahlar diye umuyorum. evet, yakında (az bir zaman kaldı şaka maka, heyecanlandım şu anda) 19 gün sonra tarihi bir gün yaşayacağız. hem de bu böyle farkında olmadan yaşanacak bir tarihi gün de değil! o gün sabah erkenden kalkıp güzel bir kahvaltı yapıp (ne kadar güzel bir kahvaltı yapabilirim emin değil, sonuçta yumurtanın tanesi olmuş 2 lira, peyniri zaten gram gram yiyiyoruz, domates salatalık ise arşı alada) güzel, temiz giyinip, moral olsun diye parfüm sıkıp, sonra da çıkıyoruz sokağa. yürüyoruz upuzun bir caddede. cadde boyunca karşılaşacağım muhtemel şeyler: (o cadde çocukluğumun caddesi, öyle bir kazınmış ki aklıma düşününce bile aklıma hemen geliyor) büyük bir ekmek fırını, çikolatalı keki, kruvasanı, baget ekmeği alacaksan oradan alacaksın, ekmek 5 lira yazar cam vitrininde, bunu görüp hüzünlenmece. yanımdan geçen 5 kişiden 3'ü türk değil. birkaç yeni emlak var, tabelasında türkçe yazmıyor, tamamı arapça. bakkal ve büfesi çoktur o caddenin, önünden geçerken cipslere takılır gözlerim, olmuşlar 21 lira, dondurmanın en dandiği 5 lira. telefoncu var tam köşede, büyük bir dükkan, telefon için gereksiz bir büyüklükte, o dükkanı görünce de telefonlardan alınan cart curt vergileri geliyor aklıma. bir giyim mağazası var, çok ünlüdür ama fiyatlarını eskisi gibi yazmazlar askıların üstüne. dışarıya, az kalan malları ucuza satmak için sepet atan çocuk giyim mağazaları da artık yapmaz onu. herkes mutsuz, herkes gergin. okula yaklaştıkça o parlak güneş biraz sönmüş gibi de olsa, umuda doğru yürüdüğümü düşüneceğim. değişebileceğini bazı şeylerin. insanlarımın o kadar da fanatik olmadığını, kendi geleceğini düşünebileceğini umut edeceğim. çünkü neden olmasın ki? son yıllarda neler yaşadığımızı bizden başka kim bilir, anlar?
neyse, böyle de duygusallık. caddeyi daha uzun tasvir etmek isterdim ama canımı sıktı hemen, yazdıklarım bile. istanbul, ankara, izmir gibi büyük şehirleri düşünmek bile istemiyorum, kim bilir durum oralarda nasıldır. düşündükçe sinirleniyorum, öfkeyle doluyorum, hüzünlere gark oluyorum. sonra bir de karga oluyorum. uçup gidiyorum. kendi derdim de çok ama şu 1 aydır kendi derdime odaklanamadım ki, ülkenin geleceğini düşünmekten. bu sabah uyandım ve bir zam haberi daha! herkese öve öve bitiremediğim amazon da sonunda kura dayanamayıp fiyatlarını yükseltmiş. iyi dayandı ama hakkını yemeyeceğim. çok iyi dayandı. kargo beleş diye ne gelirse önüme amazondan aldım. hakkımı helal ediyorum lan sana amazon! helali hoş olsun. sen son kalemizdin, yıkıldım ama olsun. çabana sağlık. şu helalleşme modu da ayrı bir saçma bana göre, yargılanması gerekenler yargılanmalı. neyse... şimdi gidip amazondan son kez alışveriş yapacağım. sonrasında da iptal etmeye geçerim iki üç güne. kargolar ulaşınca. son kez... yani en azından ben çalışıp işe girince ve ekonominin beli biraz daha düzelinceye kadar. elbette geçecek çünkü bugünler de. ben işe girip çalışmaya başlayınca bir miktar geçecek. eğer ki ekonomi düzelirse iki miktar geçecek. ha bu arada, bu yazıya ezkaza denk gelmiş ve okuyor olabilirsiniz. sakın bana "bu ülke düzelmez hiçbir şekilde, yok efendim kötünün iyisini seçmeye zorlanıyoruz." gibi gibi cümlelerle gelmeyin. kötünün de kötüsünü görmek derdiniz sanırım. unutmayın ki iyi günlere kavuşurken kötü günlerden geçmeyi beceremezseniz benim gibi işsiz kalırsınız 23 yaşında. öff 23 yaşındayım ve düşündüğüm şeylere bak. gelecek kaygısı, parasızlık, işsizlik, ülkenin siyaseti... dümdüz hayallerim var ya benim! ağaçların içinde ufak bir ev, küçücük araba, o eve ve o arabaya doldurabileceğim bir sürü kitap! bu kadar. hayattaki en büyük hedefi ve hayali bu olan bir insan olarak bile yaşamayı zorlaştırıyor ya bu sistem... alacağı olsun bu sistemin, daha ne almadıysa artık! yoruldum ben, vallahi yoruldum. dayanmaya çalışacağım ama genel olarak yoruldum. bilinsin bu tüm ağaçlar tarafından ve fısıldansın tüm bilmeyen cadılara!
3 notes
·
View notes
Text
Yüz yıllık Cumhuriyet'in Gerçek Mirası Nedir? - KöZ Arşiv
Yüz yıllık Cumhuriyet’in Gerçek Mirası Nedir?
[Aşağıdaki yazı EKİB ve Köz tarafından geçen yıl hazırlanıp basılan ‘İki Farklı Ekim‘ adlı kitaptan alınmıştır (s. 45).]
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna dair yaratılan hurafelerden en büyüğü ve en yaygın kabul göreni, bu nedenle de en tehlikeli olanı Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal önderliğinde verilen anti-emperyalist bir kurtuluş savaşı sonunda kurulmasına ilişkin olanıdır. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti bir bağımsızlık savaşının değil emperyalist bir paylaşım savaşının ürünüdür. Sadece sömürgelerin, devletleşememiş ve yahut ilhak edilmiş ezilen ulusların bir kurtuluş savaşı verebileceği bilinen bir gerçektir. Ancak bu durum Türkiye örneğinde sık sık unutulur çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş öyküsü ne bağımsızlığına kavuşan bir sömürgenin ne de bir ezilen ulusun öyküsüdür. Aksine Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun yegâne mirasçısıdır. Osmanlı İmparatorluğu’ysa emperyalist bir paylaşım savaşına girmiş bu savaşın sonucunda mağlupların tarafında yer aldığı için parçalanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’yse bu paylaşımda Osmanlı’ya ayrılan toprak parçasını kabullenmeyen Osmanlı bürokratlarıyla Anadolu’nun Müslüman küçük burjuvazisinin İngiltere’nin desteklediği Yunan ordusuna karşı verdiği mücadele sonunda kurulmuştur. Başka bir deyişle Türkiye sömürgeciliğe karşı başkaldıran bir halk hareketinin değil emperyalist paylaşım savaşının sonucunda kendisine düşen payı kabullenemeyen bürokrasinin devletidir.
Türkiye Cumhuriyeti birinci ve ikinci paylaşım savaşları sonunda Ortadoğu’da kurulmuş gerici statükoların cumhuriyetidir. Bir ulusal kurtuluş mücadelesine bağlı olarak kurulmayan Türk devletinin toprak bütünlüğü emperyalist paylaşım savaşlarının sonunda ortaya çıkmış gerici statükoların devamına bağlıdır. Bu statükoların bozulmasının Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde durduğu zeminde bir toprak kaymasına yol açacağı kesin.

Türkiye Cumhuriyeti katliam ve talan üzerine kurulmuştur. TC’yi kuran kadroların önemli bir bölümü 1915’teki Ermeni Katliamı’nda aktif rol üstlendiler. Anadolu’yu “Türk Yurdu” yapmak isteyen ittihatçı bürokratlar 1,5 milyon Ermeni’yi topraklarından sürmüş; sürmekle kalmamış öldürmüştür de. Yaşadığımız topraklardaki Yunan emekçilerinin başına gelenler özünde Ermenilerin başına gelenlerden farksızdır. “Kurtuluş Savaşı” diye anılan savaşın sonrasında bir milyonun üstündeki Yunan emekçisi ve köylüsü Ege Bölgesi’nden Yunanistan’a sürüldü. Böylelikle yüzyılın başında Anadolu’nun nüfusunun dörtte birini oluşturan gayrimüslimler sözde Kurtuluş Savaşı’nın ertesinde nüfusun sadece yüzde birini oluşturmaktaydı. Yurtlarını terk eden gayrimüslümlerin malları ve toprakları ise doğmakta olan Türk burjuvazisinin servet kaynağı oldu. Erzurum’dan Adana’ya Ermenilerin toprakları aynı yörenin Türk eşrafı tarafından talan edilmiştir. Türkiye’nin en zengin ailelerinden Sabancılar’la Karamehmetler’in servetlerinin kökeninde kırıma uğratılmış Ermenilerin Çukurova’daki bereketli arazilerinin gasp edilmesinin yattığı ise pek hatırlanmaz. Benzer biçimde çoğunun kökeni Ege’deki sahip oldukları topraklara giden “saygın işadamlarımız”ın servetlerinin kökeninde Rum köylülerinin talan edilmiş birikimleri bulunur. Başka bir deyişle Türkiye Cumhuriyeti devrimci bir burjuvazinin siyasi mücadelesi sonucunda doğmamış, tam aksine katliamcı ve yağmacı bir devletin talanlarından beslenip palazlanan akbaba ruhlu bir burjuvazinin oluşmasına yol açtı.

Türkiye Cumhuriyeti inkar ve imha üzerine kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde Kürtlerin inkarı vardır. Kürdistan’ın en büyük parçasını yutan Türkiye Cumhuriyeti yaşadığımız topraklarda Kürtlerin devletleşmesine fırsat vermemek için Kürtler diye ayrı bir ulusun var olduğunu hiçbir zaman kabul etmemiş, tüm Kürtlerin zorla Türk olduğunu ileri süren inkarcı tutumu benimsemiştir. İnkarı kabul etmeyip ayaklanan Kürtler hep Türkiye Cumhuriyeti’nin imha saldırılarına maruz kalmıştır. İnkarın ve imhanın boyutlarını hatırlamak için Cumhuriyet’in kuruluşundan 1938’e kadar geçen dönemde toplam on dokuz ayaklanma yaşandığını bunların on sekiz tanesinin Kürdistan’da gerçekleştiğini söylemek yeterli olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti işçi ve emekçilerin tepesine binerek kurulmuştur. Cumhuriyet’in kurucularının işçi düşmanı karakteri daha Cumhuriyet kurulmadan kendini belli etmiştir. 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat kongresinde çağrılan delegelerin arasında tek bir işçinin bile bulunmaması, işçiler adına patronların konuşması Cumhuriyet’in sınıfsal bileşiminin ne olduğu hakkında ilk ipuçlarını verir. 1925’te Şeyh Sait Ayaklanması bahane edilerek ilan edilen Takriri Sükun kanunlarıyla birlikte her türden sendikal örgütlenme yasaklandı işçilerin bağımsız sendikalar kurması yolundaki tüm kapılar kapatıldı. 1936 yılında faşist İtalya’dan ithal edilen İş Kanunu ise Cumhuriyet’in sınıfsal niteliğinin ne olduğuna ilişkin her türlü şüpheyi ortadan kaldırıp Cumhuriyet rejiminin işçi düşmanı karakterini gözler önüne serdi.
Türkiye Cumhuriyeti bir siyasi cinayetler cumhuriyetidir. Türkiye Cumhuriyeti daha kurulmadan önce Mustafa Kemal’in siyasi cinayetleriyle ortadan kaldırılan komünistlerin kanıyla lekelenmiştir. Mustafa Suphi ve yoldaşları yaşadığımız topraklardaki modern anlamdaki ilk siyasi partinin kurucuları oldukları gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının işlediği siyasi cinayetlerin ilk kurbanları oldu. O günden bugüne TC’nin işlediği siyasi cinayetlerle ortadan kaldırdığı devrimcilerin sayısını kimse bilmez.
İşte 100 yıllık Cumhuriyet’in asıl mirası bunlardan ibarettir.
Türkiye Cumhuriyeti işçilerin, emekçilerin ve ezilen ulusların esareti üzerinde yükseldi. Bu cumhuriyeti temellerinden yıkarak tarih sahnesinden silip, bu topraklarda yepyeni bir işçi-emekçi cumhuriyeti kurma görevi de yine onlara düşüyor.
0 notes
Text
Tarımı Amerika’ya Kimler Teslim Etti? (4)
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
https://www.gundemarsivi.com/tarimi-amerikaya-kimler-teslim-etti-4/
Türk Tarımını Amerika’ya Teslim Edenler Zincirinin Halkalarını Tanımayı Sürdürelim.
8. BAŞBAKAN BÜLENT ECEVİT
Bülent Ecevit’in sattığı vatan varlıklarının sadece bazılarını paylaşıyorum:
Sivas Demir Çelik İşletmesini sattı.
Konya Krom Manganez A.Ş‘yi sattı.
Yarımca Porselen’i sattı.
Yenice SEK Süt Toplama Merkezi‘ni sattı.
SEK Giresun Süt ve Mamulleri İşletmesini sattı.
Çimento fabrikalarını sattı.
KÖYTEKS A.Ş.’nin 21 hazır giyim makinesi ve 63 örgü makinesini sattı.
Bülent Ecevit, “Halkçı”, “Karaoğlan” ve bir kesim tarafından “Solcu” olarak biliniyordu. Dağlara, taşlara adı yazılan Halkçı Ecevit neden ABD’nin yıllar önce Türk hükümetlerine koymuş olduğu “Fabrika kuramazsınız!”, “Sanayi yatırımları yapamazsınız!”, “Tarımı destekleyemezsiniz!” emirlerini kaldırmadı? Karaoğlan Ecevit, Türk çocuklarının eğitimini ABD’ye teslim eden anlaşmayı neden yırtıp atmadı? ABD Dışişleri Bakanı, Siyonist Yahudi Henry Kissinger’in öğrencisi olan Bülent Ecevit, ABD’nin emirleri dışına çıkmadı, çıkamadı!
Bülent Ecevit, ilkokulu bile bitirmemiş, sıradan bir vaiz olan Fethullah Gülen’in elinden “ödül” aldı! Ödül töreninden sonra Halkçı Ecevit, Fethullah Gülen’le ilgili şu sözleri söyledi:
“Ben bugünkü gözlemlerim içinde Fethullah Gülen’i ve çevresindekileri rejim için kaygı verici bir durumda görmüyorum. Laiklik açısından bir tehdit olmadıkları izlenimimi alıyorum… Bilimin de izah edemediği konular var. Din, çok hassas bir konudur.”
Halkçı Ecevit’in bu söyledikleri üzerinde herkes, özellikle de kendilerini Atatürkçü olarak görenler dikkatle durmalı, uzun uzun düşünmelidir. Yukarıdaki söylemiyle Ecevit, Cumhuriyet’in yalnız “laiklik ilkesini” çiğnemekle kalmıyor, Atatürk’ün “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir” sözlerini de yok sayıyordu!
9. BAŞBAKAN YARDIMCISI ERDAL İNÖNÜ
Erdal İnönü, Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) genel başkanıydı. 20.11.1991 – 25.06.1993 sürecinde Başbakan Süleyman Demirel hükümetinde başbakan yardımcısı oldu. 25.06.1993 – 05.10.1995 sürecinde ise Başbakan Tansu Çiller hükümetinde başbakan yardımcısı oldu.
Muhalefette iken Erdal İnönü, vatan varlıklarının satışı demek olan “özelleştirmeye” şu sağlam mantıkla karşı çıkmıştı:
“Eğer satılmak istenilen varlıklar kâr etmiyorsa zarar ediyor demektir. Zarar eden işletmeleri özel kesim alır mı? Yok eğer işletmeler kâr ediyorsa neden özelleştirilip bu kâr başkalarına verilsin?”
Erdal İnönü, başbakan yardımcısı olduktan sonra görüşünü değiştirdi ve önüne gelen tüm vatan varlıklarının satışı altına imzasını attı, onay verdi. Erdal İnönü’nün özelleştirilmesine onay verdiği çok sayıda vatan varlığından sadece tarım ve gıda sektöründe olan bazılarını paylaşıyorum:
SEK İzmir-Tire Süt Toplama Merkezi ve Çatalca Süt Toplama Merkezi.
Süt Endüstrisi A.Ş. ile Yem Sanayi A.Ş.’nin toplam 20 işletmesi ve taşınmaz malları.
Özellikle şeker pancarı üreten Türk çiftçisine parasal destek sağlamak amacıyla kurulmuş olan Şekerbank’ın satışı.
Tavşanlı Yem Sanayi ve Çukurova Yem Sanayi’nin satışları.
Türk tarımının ihtiyaçlarının başında gelen traktör üretimi yapan Türk Traktör’ün İtalyanlara satışı.
Günde 220 bin ekmek üreten Ankara Halk Ekmek’in satışı.
Salça, hazır yemek, konserve ürünleri, makarna, süt ve süt ürünleri üreten TAT Konserve’nin satışı.
Çay üreticilerine parasal destek sağlamak amacıyla kurulmuş bir banka olan Çaybank’ın satışı.
Meyve suyu üreten Meysu’nun satışı.
Erdal İnönü, şu yörelerdeki toplam 27 yem fabrikasının satışını imzaladı: İstanbul, Sivas, Bandırma, Kars, Samsun, Bursa, Çankırı, Elazığ, Konya, Uşak, Erzurum, Siirt, Diyarbakır, Tunceli, Van, Kırklareli, Muş, Çaycuma, Adıyaman, Korkuteli, Acıpayam, Göksun, Kızıltepe, Yatağan, Adapazarı, Tatvan ve Hilvan.
Şu yörelerdeki toplam 28 SEK Süt ve Süt Ürünleri işletmesinin satışını imzaladı: Adana, Amasya, Afyon, Çankırı, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Trabzon, Sinop, Balıkesir, Burdur, İzmir, Muş, Sivas, Bolu, Çorum, Elazığ, İstanbul, Tunceli, Bayburt, Çan, Havsa, Siverek, Yatağan, Yüksekova, Solaklı, Lalahan ve Adilcevaz.
Erdal İnönü, şu yörelerdeki toplam 12 Et ve Balık Kurumu (EBK) kombinasının satışına imza attı: Ankara, Afyon, Malatya, Kars, Elazığ, Şanlıurfa, Bursa, Kastamonu, Ağrı, Suluova, Tatvan ve Bayburt.
Erdal İnönü, başbakan yardımcılığı dönemlerinde izlenen dış politikada, Irak ve Suriye’ye karşı Siyonist İsrail devletinden yana olmuştur.
Değerli Dostlar,
Vatan varlıklarını satanlar zincirinin halkalarını yazmayı sürdüreceğim…
Yılmaz Dikbaş
10 Eylül 2024, Salı
0532 233 31 52
0 notes
Text
Yunanistan'da yaşayan Türklerin sorunları konuşuldu
https://pazaryerigundem.com/haber/177405/yunanistanda-yasayan-turklerin-sorunlari-konusuldu/
Yunanistan'da yaşayan Türklerin sorunları konuşuldu
Yunanistan’da yaşayan Türklere karşı Yunanistan’ın uyguladığı olumsuz tavır ve davranışlar düzenlenen konferansta konuşuldu.
İZMİR (İGFA) – Rodos İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından üçüncü ayağının düzenlediği konferans Karşıyaka Belediyesi Çarşı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Konferansa İzmir’deki Rumeli Balkan derneklerinin başkan ve temsilcileri katıldı.
İlk Ankara’da Ankara Üniversitesi, ikincisi İstanbul’da İstanbul Üniversitesi ve üçüncüsü İzmir Karşıyaka Belediyesi Çarşı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen ‘Yunanistan’da Yaşayan Türklerin Sorunları’ adlı konferansa konuşmacı olarak Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı, Rodos İstanköy Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Dernek Başkanı ve Hasan Küçük Batı Trakya Dayanışma Derneği Genel Başkanı katıldı.
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı konuşmasında, “Rodos İstanköy’den Türkiye’ye taşınan Türklerin orada kalan malları için Yunanistan tarafından vatandaşlık talepleri olumsuz sonuçlanıyor. Batı Trakya’da, Rodos, İstanköy ve diğer yerlerde Türklere Kültürel soykırım uygulanıyor oradaki kültürü yok ediliyor. Okulları kapatıyorsunuz. Müftülük yok, ortadan kaldırıldı, Yunan Müslümansınız diyorlar Türk olduğumuzu kabul etmiyorlar. Kültürel miras şu açıdan önemli camiler var, çeşmeler var ve bunları ortadan kaldırdıkları zaman da sizin burada hiçbir şeyiniz yok burada siz de yoksunuz. Bugün Rodos’ta bir camide ibadet yapılıyor İbrahim Paşa Camisi’nde. Diğer camiler ya yıkıldı ya da yıkılmaya terk edildi. Yunanlar başka bir şey daha yapıyorlar bizlere ait olan binaların bakım onarımını yapmıyorlar yıkılmaya terk ediyorlar. Bakın Süleymaniye Camisi’nde ki Osmanlı desenlerini değiştirdiler Bizans desenleri yaptılar. İstanköy’de de böyle yapıyorlar. Sivil toplum örgütleri olarak bizler dış işlerimizi zorlamalıyız istişafi görüşmeler de bizlerin sorunlarını Yunanistana anlatmalarını sağlamalıyız” dedi.
Hasan Küçük Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı da şöyle konuştu:
“Azınlık haklarına yönelik Yunanistan’ın olumsuz tavrı sertleşerek devam ediyor. Yunan hükümetlerinin ısrarla devam ettirdikleri milli kimliğimizi inkar etme politikalarıyla Batı Trakya Türk Azınlığını Yunanistan’dan koparmak için elinden geleni yapıyorlar. Unutulmamalıdır ki Batı Trakya’daki Türk Azınlık Yunanistan’ın kararıyla varlık kazanmış değildir. Batı Trakya’daki azınlık Türk tür ve Türk olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Katılımcılara ve paydaşımız Rodos İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı ProfDr Mustafa Kaymakçıya teşekkür ederim.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Aile ve Boşanma Davaları
Aile Hukuku, aileye ilişkin tüm konuları Türk Medeni Kanunu kapsamında ele alınan bir hukuk dalıdır. Kanuna göre aile hukuku, evlilik, soybağı ve vesayet başlıkları altında toplanmıştır. Günümüzde aile hukukunu en çok ilgilendiren konu ise boşanma davaları olmuştur. Bu nedenle bu bölümde boşanma davası ve boşanmaya ilişkin konular ele alınacaktır. Glory Hukuk boşanma davalarında 20 yıla yakın tecrübesi ile Yenimahalle boşanma avukatı olarak dava ve temsil hizmeti vermektedir.
Boşanma Nedenleri
Boşanma sebepleri Türk Medeni Kanun’un ikinci bölüm Madde 161 de tanımlanmıştır. Buna göre boşanma nedenleri;
Zina,
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış,
Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme,
Terk,
Akıl hastalığı,
Evlilik birliğinin sarsılması,
Olarak belirtilmektedir.
Boşanma nedenleri hakkındaki detaylı bilgileri çok yakında makalelerimiz içerisinde bulabileceksiniz.
Boşanma Türleri Nelerdir?
Hukuk sistemimizde anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma olarak isimlendirilen iki tür boşanma davası vardır.
Boşanmada Mal Paylaşımı
Boşanma davasında mal paylaşımı çiftlerin evlilik birliği içinde edindikleri malları eşit bir şekilde paylaşmasıdır. Mal paylaşımı davası boşanma davası ile birlikte açılmaz. Ayrı bir dava olarak açılır. Öncelikle hakimin boşanma kararını vermesi gerekmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki; mal paylaşımı çiftlerin evlilik birliği içerisinde edindikleri malların eşit olarak bölünmesidir. Tarafların mal paylaşımında anlaşamadıkları durumda mahkeme süreci devreye girerek bir karar verilir. Bunun dışında boşanmada bir takım mallar vardır ki bunlar paylaşılmaz.
Boşanmada Tazminat
Boşanma davasında tazminat, medeni kanunun 174. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre;
“Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmü bulunmaktadır.
Nafaka
Boşanmada nafaka; boşanma sonrası yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak şartıyla, geçimini sağlamak için diğer taraftan mali gücü oranında isteyebileceği bedeldir. Medeni kanunda yoksulluk nafakası olarak madde 175 de tanımı yapılmıştır. Yine tedbir nafakası da bu konular içerisindedir.
Boşanma Davası Nasıl Açılır?
Boşanma davası Aile mahkemesine sunulacak bir dilekçe ile açılabilmektedir. Aile mahkemesinin olmadığı yerlerde ise Aile Mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemelerine yine dilekçe sunulmalıdır. Dilekçe ile birlikte davanın açılmış sayılabilmesi için gerekli harç ve masrafların mahkemeye yatırılması gerekmektedir. Dava açmak için gerekli giderleri karşılayamayacak durumda olan kişiler adli yardım talebi ile adli yardımdan yararlanabilmektedirler. Boşanma davaları eğer anlaşmalı bir boşanma davası değilse süreç itibariyle uzun ve meşakkatli davalardır. Sürecin iyi yönetilmesi, davanın takibi ve bir hak kaybına uğramamak açısından konusundan uzman bir Yenimahalle boşanma avukatı ile hareket etmek lehinize olacaktır.
Yenimahalle Boşanma Avukatı
Boşanma süreci, bir çok açıdan zorlayıcı bir süreçtir. Bu nedenle en doğru hukuki desteği almak önemlidir. Boşanma davalarında boşanma avukatı olarak Glory Hukuk ve Danışmanlık size uygun bir hukuki destek sağlayacaktır. Boşanma davalarında boşanan kadının hakları konusu önemlidir. Bu nedenle bir avukat aracılığı ile bu desteği almak önemlidir.
0 notes
Text
hüdapar denen hizbullah particiğinin başkanı"Türkiyedeki Yahudileri hapse atalım mallarına el koyalım"demiş yapamazsınız çünkü hapse o kadar çok gazeteci/siyasetçi/asker/yazar/sanatçı/tweet atan/ vs fikir üreten insan atıldı ki içerde yer kalmadı değil Yahudi vatandaşlarımızın malları İsrail devlet hazinesini bize verse bu israf/sâfahat ve şatafata yetmez sarayın 1 aylık masrafını karşılar sonra o dostunuz araplar usa/avrupa/rusyaya sormadan tuvalete gidemediklerinden (beyin olmadığından fikir üretemiyorlar) usanın bölgedeki petrol bekçiliğini yapıp bol para kazanıyorlar kendi petrollerinin kâr ortağı oldular ne yüksel IQ😈 yatırımlarını buradan çekerler eğer Yahudiler olmasaydı dünya bilimi-edebiyatı-sineması-diğer sanatlar-sosyal hayat-psikoloji-iş dünyası-felsefe-teknoloji vs eksik kalırdı neee?Bana insanlığa yararı olmuş bir arap gösterin adım kahpe olsun sakın Farabi/Hayyam/İbni Sina falan demeyin onlar ya Türk ya Fars kökenliydiler yüzlerce yıl öncesinde kaldılar hıhıhı bugün belâmı arıyorum polisi evime göndermeyen insan değil gönül koyarım 💔zaten ponçiğin üzüntüsü sinirlerimi altüst etti yaşadığına dair umudum da tükendi😠
instagram
0 notes
Text
Hakkari'de "Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası" etkinliği düzenlendi
http://dlvr.it/T0QwhR
0 notes
Link
Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere savunma sanayi alanında yaptığı çalışmalarla taktir toplayan MKE AŞ, yerli ve milli üretimleriyle dikkatleri üzerine çekiyor. Tutum, Yatırım ve Türk Malları H... ---------------------------- Haberin devamı haber71.net'te.
0 notes
Text
Türkiye, 19 Tarım Ürününün Üretiminde Dünyada İlk 4'te Yer Alıyor
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye’nin sebze, meyve başta olmak üzere çok sayıda tarım ürününde dünyada ilk sıralarda yer almasının yanı sıra ürün çeşitliliğiyle de öne çıktığını belirtti. Bayraktar, “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” nedeniyle yaptığı açıklamada, geçmiş yıllarda, üretmenin, Türkiye’de üretileni tüketmenin, ürettiğini tüm dünyaya…
View On WordPress
0 notes
Text
Mustafa Genç: Önemli olan tarımda yerli üretimi sağlamaktır
Sakarya Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Genç, 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanan Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftasının önemine değindi. Başkan Genç, üretimde ilimizin ve ülkemizin önemli bir potansiyeli olduğunu belirterek, “Toprağımızın zenginliği ve çiftçimizin alın teri ile yetişen gıdamızın kıymetini bilmeliyiz. Tarım alanında tam bağımsız olabilmemiz için yerli…
View On WordPress
0 notes
Text
Günler den 5 ARALIK; Biz kadınların onurlu ,gururlu günümüz Atama sonsuz teşekkürler.
5 Aralık 1934 Türk Kadının Seçme ve Seçilme Hakkı Kadın Hakları Günümüz Kutlu Olsun.
29 Ekim 1923: Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926: Türk Medeni Kanunu’nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.
1930: Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930: Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı.
1930: Doğum izni düzenlendi.
10 Haziran 1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933: Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
5 Aralık 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Türkiye bu hakkı kadınlara tanıyan ilk Avrupa ülkesi oldu. Türk kadını bu yeni haklarını hemen kullandı.
0 notes
Text
İHALEYE FESAT KARIŞTIRMA SUÇU ve CEZA ORANLARI
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “ihaleye fesat karıştırma” başlıklı 235 inci maddesi
‟kamu kurum veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihalelere ve yapım ihalelerine fesat karıştıran kişinin, bir yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı” hükme bağlanarak hangi hâllerde ihaleye fesat karıştırılmış sayılacağı tek tek belirtilmiştir. ‟765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu”nda ihaleye dair suçlar iki ayrı başlık altında yer almıştır Suçun bir kısmı kanunun 205 ve 208 maddelerinde ‟Devlet Aleyhine İşlenen Suçlar” başlığı altında ‟Devlet Namına Yapılan Alım ve Satımlara Fesat Karıştırma Suçu” idi. Diğer kısmı ise 366, 367 ve 368 inci maddelerde ‟Hükümet Namına Yapılan Artırma ve Eksiltmelere Fesat Karıştırma Suçu”na ilişkindi. Görüldüğü üzere suç kanunda farklı başlık altında düzenlenmek suretiyle ‟devlet ve hükümet namına” şeklinde ikili bir ayrıma gidilmişti. “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu” ile bu ayrım ve farklılık ortadan kaldırılmış, ‟ihaleye fesat karıştırma” ve ‟edimin ifasına fesat karıştırma” şeklinde ihale öncesi ve sonrasına ilişkin eylemleri ayırmak suretiyle bu iki suç ayrı ayrı düzenlenmiştir. İhaleye fesat karıştırma suçu tek başlık altında düzenlenerek dağınık ve ikili ayrım ortadan kaldırılmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, gerek ihaleye fesat karıştırma suçunun unsurlarında ve gerekse suçun ceza miktarında değişiklikler (Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.) Kamu kurumu veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihaleler ile yapım ihalelerine fesat karıştıran kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Aşağıdaki hallerde ihaleye fesat karıştırılmış sayılır:
- a) ‟Hileli davranışlarla;” - ‟İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engelleme,” - ‟İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak,” - ‟Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu halde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dışı bırakmak,” - ‟Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak.” - ‟Tekliflerle ilgili olup da ihale mevzuatına veya şartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere başkalarının ulaşmasını sağlamak.” - ‟Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranışlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye, ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek.” - ‟İhaleye katılmak isteyen veya katılan kişilerin ihale şartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaşma yapmaları.” ‟(Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.)” ‟İhaleye fesat karıştırma suçunun;‟Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi halinde temel cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz. Ancak, kasten yaralama veya tehdit suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suçlar dolayısıyla cezaya hükmolunur.” ‟İşlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, bu fıkranın (a) bendinde belirtilen haller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” ‟İhaleye fesat karıştırma dolayısıyla menfaat temin eden görevli kişiler, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre cezalandırılırlar.” ‟Yukarıdaki fıkralar hükümleri, kamu kurum veya kuruluşları aracılığı ile yapılan artırma veya eksiltmeler ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara fesat karıştırılması halinde de uygulanır.” Bununla beraber 4 üncü Yargı Paketi olarak bilinen 6459 sayılı değişiklik ile suçun unsurlarında değişiklik yapılmamakla birlikte cezanın alt ve üst sınırı azaltılmıştır. ‟İlgili kamu kurum veya kuruluşu açısından bir zararın” meydana gelmediği hallerde suçun cezası bir yıldan üç yıla, kamu zararının meydana geldiği durumlarda ise üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası belirlenmiş, ayrıca cebir veya tehdidin söz konusu olduğu hallerde asgari beş yıl ceza öngörülmüştür. Suçun temel şeklinin düzenlenmiş olduğu madde 235/1’de suçun eylem unsurunun netice kısmı ile ilgili bir açıklığın bulunmadığı söylenmelidir. Bu haliyle suç bir sırf hareket suçu olduğu görünümü vermektedir. Ayrıca bir başka husus ise madde 235/3’ün önceki şeklinde yer alan zararın meydana gelmiş olması halinde cezanın ağırlaştırılacağına dair düzenlemeden anlaşılan, bu suçun bir tehlike suçu olduğu anlamı çıkarılmaktaydı. Uygulama ve doktrinde suçun tehlike suçu olduğu kabul edilmekteydi. Hal böyle iken 11.4.2013 tarih ve 6459 sayılı Kanun ile madde 235/3’te değişiklik yoluna gidilmiştir. Yapılan değişiklik sonrası ihaleye fesat karıştırma suçu bir zarar suçuna dönüşmüştür. Zira madde 235/3 bir nitelikli hal olarak düzenlenmiş, cebir veya tehdit ile işlenmesi cezayı ağırlaştıran, zarar meydana gelmemiş olması ise cezayı hafifleten bir sebep olarak düzenlenmiştir. Böylece hafifletici sebebe ilişkin hükmün karşıt anlamından suçun temel şeklinin bir zarar suçuna dönüşmüş olduğu anlaşılmaktadır. Suç, ihaleye fesat karıştırmakla oluşur. Hangi hareketlerin ihaleye fesat karıştırma niteliğin e olduğu, maddenin ikinci fıkrasında tek tek sayılmıştır.” ‟Fıkranın (a) bendinde hileli davranışlarla ihaleye fesat karıştırma halleri belirlenmiştir. Bu fiillerden herhangi birinin hileli davranışlarla gerçekleşmesi gerekir ki, ihaleye fesat karıştırmadan söz edilebilsin. Bu fiiller sırasıyla şöyledir:” ‟İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek,” ‟İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak,” .‟Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu halde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dışı bırakmak,” ‟Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak.” ‟Fıkranın (b) bendine göre, ihale sürecinde, tekliflerle ilgili olup da, ihale mevzuatına veya şartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere başkalarının ulaşmasını sağlamak, ihaleye fesat karıştırma suçunu oluşturur. Aslında bu durumda hile yoktur. Ancak, gizli kalması gereken bilgilerin başkalarının bilgisine sunulması, ihalenin objektif ve serbest rekabet şartlarında yapılmasını engeller.” ‟Fıkranın (c) bendinde, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranışlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek, ihaleye fesat karıştırma olarak kabul edilmiştir. İsteklilerin ihalenin gün veya saatinde, ihalenin yapılacağı yer konusunda yanıltılması ve bu suretle teklif veya pazarlık için öngörülen süreyi geçirmesi, bu fiillere ilişkin örnek oluşturmaktadır.” ‟Fıkranın (d) bendine göre, ihaleye katılmak isteyen veya katılan kişilerin ihale şartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaşma yapmaları, ihaleye fesat karıştırma suçunu oluşturmaktadır. Çünkü bu fiiller, ihalenin objektif ve serbest rekabet şartlarında yapılmasını engeller.” ‟Maddenin üçüncü fıkrasına göre, ihaleye fesat karıştırma suçunun oluşabilmesi için, ilgili kurum veya kuruluşun herhangi bir zarar görmesi gerekmemektedir. Bu bakımdan, ihaleye fesat karıştırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmiş olması, bu suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir. Ancak, bu nitelikli hal dolayısıyla cezanın artırılabilmesi için, zararın meydana gelmiş olması yeterlidir, meydana gelen zararın miktarının tam olarak belirlenmesine gerek bulunmamaktadır.” ‟Dördüncü fıkraya göre, ihaleye fesat karıştırma suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlilerinin ve sair kişilerin bir menfaat temin etmiş olmaları da gerekli değildir. Aksi takdirde, yani ihaleye fesat karıştırma dolayısıyla menfaat temin edilmiş olması halinde, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre ceza sorumluluğu cihetine gidilir.” Yine aynı maddenin 4 üncü fıkrası ile gerçek içtima hükümlerinin uygulanacağı kabul olunarak, fesat karıştıran kimsenin ayrıca ilgili suç hükmüne göre cezalandırılmasına da olanak sağlanmıştır. Yargıtay aynı doğrultuda …sanığın, ihaleye katlan kişinin ihaleyi almasına yardımcı olmak maksatlı yapmış olduğu eylemler neticesinde menfaat temin etmesi eyleminin ihaleye fesat karıştırma suçu yanında irtikap suçunu da işlediği ”sabit olduğu… şeklindeki kararı ile gerçek içtima hükmünü kabul etmiştir. Maddenin beşinci fıkrasında ihaleye fesat karıştırma suçunun uygulama alanı genişletilmiştir. Buna göre; madde metni hükümleri, kamu kurum veya kuruluşları aracılığı ile yapılan artırma veya eksiltmeler ile, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara fesat karıştırılması halinde de uygulanacaktır. Read the full article
0 notes
Text
Yarın Yok
✍🏻 Anıl Güven
https://www.gundemarsivi.com/yarin-yok/
“… Türk gencinin geleceği aynı zamanda laik, demokrat, Müslüman ve modern olma kapasitelerine çok bağlı olacaktır.”
Türkler/ Yerasimos
Kendisiyle baş başa, yalnız kalan bellek ya çıldırır ya da kendini yok eder. Ulusumuzun en karanlık günlerindeyiz. Onurlu, düşünen Türk aydınları suskun.
Neredeyse tamamı, kendilerini bir kuytuya kapatmış durumda. 12 Eylül öncesini ve daha sonrasını düşünüyorum, en zor koşullarda, ertesi gün öleceğini – öldürüleceğini bilmesine karşın sözlerini kimseden esirgemeyen direnç anıtlarıyla büyüyorduk:
Ahmet Taner Kışlalı
Doğan Öz
Bahriye Üçok
Bedreddin Cömert
Ümit Kaftancıoğlu
Uğur Mumcu
Turan Dursun
Kemal Türkler
Muammer Aksoy
Çetin Emeç
Abdi İpekçi
Cem Ersever
Onat Kutlar
Metin Göktepe
Necip Hablemitoğlu
Kahraman Maraş / Malatya / Çorum / Sivas katliamları…
Bu listede adı bulunan ve bulunmayan, öldürülen Türk ulusunun değerli, iyi yetiştirilmiş evlatlarının önünde saygı ile eğilmeliyiz. Bu değerlerimiz yok edildikten bu yana toplumsal yapımız değiştirildi.
Önce bir kurgu sahneye konuldu Fethullah Gülen cemaati eliyle; TSK’nın Atatürkçü Kemalist yapısı yıkıldı.
AKP kendi içinde devleti yönetecek kadrolardan yoksundu. Bunu aşmanın bir yolu vardı. O da iyi yetiştirilmiş, laiklik ve Atatürk karşıtı bir yığın İskenderpaşa ve Fethullah’ın denetimindeydi. Bu iki cemaatin sırtını sıvazladılar önce; İslamcı bir modernizmle toplumu tanıştırdılar! Yollar, köprüler, yol kameraları, tüm ülkede dijital bir alt yapı ile kitleler sıkı bir biçimde denetim altına alındı!
Kim, nerede ne kadar harcama yapıyorsa veri aynı anda sözde devletin maliyesince görülüyordu!
Başörtüsüne özgürlük olarak bakan sol güruh tüm güçlerini İslamcılardan yana kullandılar; albenili görselliğin çekiciliğine kapıldılar! İhaleler, halkın, kamunun malları yok ederine el değiştirirken $ havada uçuşuyordu…
Devletin işlevselliği tek bir kişinin eline verildi. O günden sonra ne Fethullah’a ne neoliberal solculara gereksinim kalmamıştı. Bunların da AKP‘nin sırtından atılması gerektiğini gören kemik kadro; darbe düzeneğini eyleme dönüştürdü!
Geçmişi anlatmanın ya da anımsatmanın yararı yok artık. 21 Yılda satılabilecek ne varsa sattılar. Bu arada Ortadoğu’nun da eşbaşkanı da bizdendi… Ülke anlamsız bir savaşın içine girdi!
Sınır ötesinde öldürülen askerlerimizin ne için öldüklerini bugün bile bilmiyoruz. 40 Yıldır bir nakaratı bize yutturdular; PKK terör örgütü ile düşük yoğunlukta savaşıyoruz: Ama binlerce gencimiz hayatlarının baharında toprağa verildi.
Hiçbir namuslu politikacı çıkıp: Biz Amerika ile savaş halindeyiz diyemiyor. Neden? İşte sorun burada başlıyor. Siyasal erk ülkeyi talan ederken, şahsi hesaplarına geçirdikleri servetlerini koruyabilmek için emperyalist güçlerin her dediğini onaylamak zorunda çünkü!
Öldürülen 12 vatan evladı TBMM’deki hiçbir partinin umurunda değil. Onların (tamamı) belediye seçimlerini ”nasıl kazanırız?”ın ardındalar.
İçimdeki ses bu çocukların seçim için kurban verildiğini söylüyor bana…
Bir dönemin çok entel içişleri Bakanının Vali ile telefon konuşmasını anımsayınız!…
Arkası önü yok edilmiş bir ülkede yaşıyoruz. Yarınımız yok artık! Ya halk olarak sokağa ineceğiz; ya da teslim olacağız. Yarın yok!…
Anıl Güven
0 notes