#Ovasında
Explore tagged Tumblr posts
mesut-sems · 2 months ago
Text
Tumblr media
"Yerin üstüne baktım, uykuya dalmışlar;
Altına baktım, çürüyüp toprak olmuşlar.
Yokluk ovasında başka ne var ki zaten:
Daha gelmemişler var, gelip gitmişler var."
Ömer Hayyam
53 notes · View notes
birguzelllincirkini · 3 months ago
Text
Annem bir kaç gündür uykusuzluk çekiyor.
Dedim az yamacına yanaşayım birşeye mi üzüldü agzını yoklayayım.
Laf lafı açtı geçen memlekete cenaze için gittiğimizde çektiğim fotoları gösterdim.
Diyarbakırda çektiğim fotoları gösterirken başladı anlatmaya.
Eskiden çifçilik yapmazdık bütün köy sadece hayvanları için arpa ve kendilerine yetecek kadar buğday,mercimek ve nohut ekerdi..
Babamın 1000 yakın hayvanı vardı.İşimiz gücümüz hayvancılıktı.
Mardinde bahar kısa sürdüğü için Atların sırtına Keçi kılından çadırları yükler ordan Diyarbakır ovasına ve Karacadağa doğru yol alırdık.Sonbahara kadar Diyarbakır ovasında kalır.Yünümüzü,peynirimizi orda tüccarlara satardık,çok faytonu vardı diyarbakırın,babam her seferinde beni sırf fayton sevdiğim için yanında götürürdü.
Çadırlarımızı Dicleye yakın kurardık.
Çadırları kurduğumuzun yerin adı kürtçe ile "kırxali" diye bir yerdi.
Bir ara bize bir kadın dadandı ne Kürtçe nede Türkçe bilirdi ama sapsarı saçları, masmavi gözleri olan biriydi bu kadın.. ilk pantolon giyen kadını o zaman gördüm.
Jipi ile gelir oğlaklar ve kuzular ile koşar onları sever ve sonra gülerek el sallayarak giderdi dedi.
Bu hikayeyi anlattı taktım kafaya.
İlk olarak olayın geçtiği yeri buldum köyün ismi Türkçe Kırk Ali köyüymüş..
Annem o zamanlarda çocukmuş daha.
Yani tahminen 1955-1960 Yılları
Sonra köyü buldum uzun zaman önce kamulaştırmış.
Gerekçesi ise Amerika ve Türkiyenin ortak inşaa ettiği Askeri Hava alanı.
Sonrasında köy komple askeri üsse dahil edilmiş...
Hava alanın inşaata başlama tarihi tamda annemin çocukluğunda bahsettiği zamana denk geliyor.
Büyük ihtimal ile kadın amerikalı ve o dönemde hava alanı inşaatı için orda bulunan biri.
Biraz zorlasam acaba kadını bulabilirmiyim :)
Sonra annem sözünü bitirdi.
Bizim zamanımızda iç sıkıntsı,derin düşüncelere dalmak yada bunalıma girmek diye birşey yoktu.
O kadar hareket halimdeydik ki bunları bilmezdik dedi..
15 notes · View notes
matmazelnoraliya · 2 years ago
Text
"Bir gün olmayacağız, hepsi bu."
Bir anıyı bir şehre bağlayan  Hat üzerinde  Kendine kıvrılmış, kendine kurumuş  Yapraklar iyileşmez.  Ömür boş yere çıkılan bir yolculuğu anlatır  Yanlış bir yere uğramaktır sonbahar  Hışırdayan rüzgârdır  Yaprak hışırdamaz
Uzun bir yol gibidir gözleri insanın  Gelip geçen bir şey iyileşmez  Bu gece bu hat üzerinde  İyileşen zamandır,  İnsan iyileşmez.
Hadi ömrüm, geriye doğru tara kendini  İlerde bir şey yok, gördün  Yüzünü rüzgâra dön yeniden  İyileşen sen değilsin, zaman.
Zayıf belleğim, sakar algılarla  Bir ömrü hatırlamak zordur kuşkusuz  Ömrüm, hey ömrüm  Seni hatırlamak için yolumu uzattım  Daha fazla zaman verdim kendime  Bu gece, bu orta yaş ovasında  Bu hat üzerinde  Bana bir tek söz söyle.
Birhan Keskin, Kim Bağışlayacak Beni
61 notes · View notes
aynodndr · 3 months ago
Text
Tumblr media
"BEN ANADOLUYUM..." (Harika Şiir)
Bir yanımdan şafak sökerken bir baştan bir başa,
Her gün selam veriyor güneş kurda kuşa.
Dört mevsim bir yaşarım, yok cihanda böyle bir eş,
Akşam sefasından, ufuklardan batıyor güneş.
İşte ben Anadoluyum, yiğidim, çatıktır kaşım,
Bir babanın öz oğluyum, yedi kardeşim.
Yedi oğlum vardır, biri Aras’tır, bir ucunda serhat,
Bir kızım vardır, Dicle’dir, bir oğlum var Fırat.
İki ikizim var Seyhan-Ceyhan, kıskançlık verirler yâda,
Her nesneye can verilir yeşil Çukurova’da.
Bir oğlum vardır, uzun boyludur, rengi kızıl ya,
Bir kızım vardır, kaşları hilâldir, adı Sakarya.
İşte benim ben, ben Anadoluyum!
Ben Türküm, Kürdüm, Zazayım, Lazım, Çerkezim, Dadaşım.
Dedik ya; bir babanın oğluyum, yedi kardaşım.
Ben Karadeniz’de Lazım, Hazar Denizi’nde Abhazım,
Bir elimde kemençe, bir elimde sazım.
İşte benim ben, ben Anadoluyum!
Ağrı Dağı’nda güvercinim,
Bitlis’te Ahlat, Van’da Gevaş’ım,
Ben Bingöl dağlarında çobanım, Muş ile kardaşım.
Hakkâri’de Ahmed-i Hâni, Feqiye Teyran’a kuşum,
Ben Cizre yollarında Mem u Zin ile yoldaşım.
Batman’da petrol, Diyarbakır ovasında pamuk,
Melik Ahmet dükkânında kumaşım.
Ben Siirt’te Koçero, Mardin’de süryaniyim, Antep’te Şahin,
Urfa’da Halîlü’r-Rahman sofrasında aşım.
Ben Erzincan’da Terzi Baba, Elazığ’da gakgoşum,
Munzur’da alevi, Sivas’ta kızılbaşım.
İşte benim ben, ben Anadoluyum!
Ben Hatay’da Arabım, Habîb-i Neccar’a yandaşım,
Ben Malatya, Adıyaman, ben Maraşım,
Ben Kayseri, Kırşehir, Kırıkkale, eğilmez başım.
Yozgat, Tokat, Ankara, vatan duvarında taşım.
Adana, Antalya, İzmir, Bursa’dan hoşum,
Sakarya, İzmit, İstanbul aşkıylan sarhoşum,
Ege’de efe, Trakya’da roman, Marmara’da mamoşum.
Ben yurtta sulh, cihanda barışım,
Ben Kur’ân-ı Kerîm ışığında çağdaşım,
Ben Anadolu erenleri Mevlânâ, Yunus, ben Hacı Bektaşım!
Ey sevgili kendine gel! Sen bensin, ben sizim,
Çanakkale’de yatan binlerce kefensizim.
Beni benden ayırmak ne mümkün!
Aynı bedenim, aynı kemiğim, aynı tırnağım, aynı dişim,
Ben anayım, ben babayım, ben dayı, yeğenim, ben eşim.
Yâ Rabbi! Sana arz-ı niyâzım var; ayırma beni haktan.
Yâ Rab! Koru beni düşmanlardan, dış mihraktan.
Otuz beş yıldır ne baharım var, ne yazım, mevsimde kışım.
Ben üzgünüm, ben kırgınım, ben ağlayan gözlerde yaşım.
Ben Gürhan’ım, garip ozanım, bu topraklarda vatandaşım.
Hacı Gürhan
2 notes · View notes
delitay · 1 year ago
Text
Milliyetçilik, sığınmacı kovalamak, Arap turist dövmek, tengricilik oynamak değildir .
Milliyetçilik, Ermenilerin işgal edip PKK'lılarla dans ettikleri toprakları kurtarıp Cıdır ovasında poz vermektir...
12 notes · View notes
dramatik-buluntular · 2 years ago
Text
"Rüyamın içinde dolaşıyorum saatlerce"
bazı anlamlar ölü ele geçirilir ve yakınlarına haber verilmez tek yakınım sendin Zeyno bu uçsuz bucaksız hükümlü yazılar ovasında
böyle başlamıştı bir düşten daha çekilişim zihnimdeki eksik sevilmeyi taşıyan masumlar kervanı ceza gibi yüzüme yerleşen gramer hatası indirdi kemancı çırağı kirpiklerimi aşağı oysa bir halkı sevmekten geliyordum suçların en büyüğünden
kendi rüyamın içinde dolaşıyorum saatlerce yığına karışmayı seçen insanlar konuşmuyor benimle hançerlenmiş şehirler konuşuyor sadece atılmışlık tüten bacalar ıssızlığı misafir gibi karşılayan soğuk çatılar bütün bu hareketler harcanmış ömür kokusu
sana binlerce mektup yazdım bulutlara çarpıp düştüler ah, her biri detone damlalardı yine de duymanı isterdim o damlalarda bazı seslerin teslim olmadığı için ölü ele geçirildiğini
tek yakınım sendin Zeyno çağrılar gönderdim sana yüreklerin güzergâhında az kalsın ulaşacaktı az kalsın başlayacaktı sevişmeler çağı ve devrimci avına çıkamayacaktı gözleri kanlı devlet
kendi rüyamın içinde dolaşıyorum kimseye rastlamıyorum saatlerce, Rilke gibi yoksulluk satılan çarşıların düzenliliğine çarpıyorum dağılmak için karanlığı bekleyen pazar yerlerine sonra aniden her şey susuyor; hızla ışıkların ölüşünü izleyen bir ülke geçiyor yanımdan saatlerce düşünüyorum rüyamın kenarında oturup nerede kullanacağımı yangın çıkartma hakkımı
sanıyorlar ki sadece bir konuşmadır bütün bu söz kalabalığı göğe çekiç gibi vuran o küçük noktalar sanıyorlar ki kaybolmaktır yutuluş ormanında kuşların düğünüdür bu Zeyno yaşamayı başarmış anlamların; uçmanın işçiliğine ve yumruğun sıkılışına dönüşüdür
20 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 years ago
Text
Daha
Duygularımı aldılar Tanrım, Fatihalar can verdiler kalbimde. Duygunun şuur altı kazasında çarpan bir kalbim olduğunu unuttuğumu da unuttum.
Şimdi, herkes herkesiyle mutlu olsun. Ötelenen her aşk, şeylere karışan hiçbir şey artık. Ağlamak, ezberimin mürekkebinin bittiği yerde kan akıtan bir solungaç. Hayvanların parodilerinden şikayet eden bir aşkın, insana rast gelmediğinin kabul ovasında çiçek topluyorum garip ben…
Daha da bu kadar büyük sevmem. Başkasına umut falları açıp beni ağlatan günah Tanrısı gözlerimin önünde can verdi aşkta.
Sevmeyi toplayan çocukluğum, çiçeklere gün yüzlü mısralar dizdi. Şikayet, namüsait bir telaşta…
Daha da büyük sevemem. Kıyamet, gökyüzünün yeryüzüne rastlamak gerçeği ve ben kalbimi bir savaşta kaybettim. Gazi mutluluğumun onu ziyaret ettiği gecelerde, o adam hep o kadını sevdi.
Bu aşk da bitti. Gecenin hecesi, tesettürlü bir kadın artık. Allah bütün sevabını kabul etsin bu ayrılığın.
Sevdi, herkes herkesi Tengrim. Saati yelkovan ile akrep öldürdü, durdu bence zaman aşksızlıkta. Rahmeti bol ümitler, berduş yalnızlıkta şimdi.
Daha da büyük sevemez be kardeşim, bu kalp. Küçüldü, minyatür kaldı hep bu kof sevdalara. Tengrim, sanma ki Tengrimsin bundan gayri. Sen hâlâ Tanrımsın. Kalemimin ucu bucağı koparken gecenin namusuna, beni sen yarattın o zalim imkansızlıklara.
Bir daha doğalım, en doğasında olsun doğalından. Ölüme fokurdayan nefretler, bizi yiyip bitiren zamanın olsun.
Daha da sevmez bu kalp, Tengrim. Acabası köpük dolan kötüler, umudumu biber gazına boğdu. Öksürmeden nefes alamam aşka ben…
Dilara AKSOY
9 notes · View notes
elbistanhaber · 1 year ago
Text
Elbistan Tarihi
Tumblr media
Elbistan Şehri Nerededir?
Elbistan etrafı yüksek dağlar ile çevrilidir. Ceyhan nehri ise elbistan şehrine ayrı bir güzellik katmaktadır. Deniz seviyesin yüksek ve kırsal iklim şartlarına sahib olan bir yerleşim alanıdır. Elbistan türkiyenin 4.cü büyük ovasıdır; Geniş arazi ve bereketli toprağa sahiptir. Tarih boyuncada medeniyet ve kavimlerin yerleşim için sahip olacakları en ideal merkez olmuştur. Elbistan'a hükmetmek doğu, batı, kuzey ve güneye hükmek gibidir. Bundon dolayı tarihte elbistan ovası savaş alanı olarak ve farklı medeniyetlerin sahip olmak için yağmalayıp, yakıp yıktığı bir şehirdir. Elbistan'da günümüze kadar gelen tarihi eser çok azdır ve tarih önceside şehir yerle bir olup battığı için yaşayan medeniyetlerin eserleri bulunmamaktadır. Höyükler ve tümülüsler vardır. Elbistan şehrini en yakın tarih olarak anlatan ve en büyük savaşı yaşayan sultan baybars ve moğollar ile yapılan savaştır.
Elbistan'da Yaşayan Medeniyetler ve Elbistan Tarihi
Türk Tarih Kurumu tarafından bölgede 1948 yılında yapılan kazılarda çıkan tarihi değerler göstermiştir ki, Elbistan'ın tarihi M.Ö.4000'lere kadar uzanmaktadır. Bölge sırasıyla Hititler, Akadlar, Sümerler, Asuriler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Memlüklüler, Moğollar, Dulkadirliler(Dulkadiroğulları), Osmanlılar hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Ayrıca Elbistan ovasının Orta ve Batı Anadolu'nun geçiş alanı olması sebebiyle birçok orduların güzergâhı haline gelmiştir. Bu durum bölgenin yıkımının fazlalaşmasına sebep olmuştur.
Hititler, Elbistan Ovasında kurduğu muhteşem şehirlerin harabelerine Hüyükler (Höyük), Timilüsler ve Menhirler(mezarlar) olarak şahit olmaktayız. Bu yerlerde yapılan kazı çalışmaları Elbistan ve çevresinin Hitit tarihinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö. dönemlere ait en büyük eser bırakanların başında Makedonyalılar ve Romalılar gelmektedir. Daha sonra Doğu Roma (Bizans) dediğimiz devletin hegemonyası sürmüştür. Yine bu dönemlerde bugünkü Elbistan'ın kuzeyinde eski Karaelbistan ile Hasankendi köyleri arasındaki düzlükte kurulu olan Elbistan, M.S. 587 ve 27 Kasım 1114 yıllarında birbirinden şiddetli depremlerle tamamen yıkılmıştır. Bunun sonucu halk yeni yerleşme alanı olarak bugünkü Şardağı eteklerini seçmiştir.
İslam Uygarlıkları döneminde de, Elbistan Arapların çok sayıda istilalarına maruz kalmıştır. Elbistan'ın etrafı 3000 metreye varan yüksek dağlarla çevrili olması ve her taraftan geçilmezi gayet zor olan derin, uzun geçitler ve boğazlarla kapalı bulunması, burayı doğal bir kale özelliği oluşmasına sebep verdiğinden, aynı zamanda da birçok isyanların merkezi haline gelmiştir.
Daha sonra Orta Asya'dan ve Orta Doğudan gelen Türkmenlerin akınlarına maruz kalmıştır. (1018-1029) Elbistan, Bizanslılar ile Türkler arasında birçok büyük savaşlara sahne olmuştur. 1085 Yılında bu yöreye gelen Emir Buldacı komutasında ki Türk ve Müslüman birlikler, bölgeyi ele geçirmişlerdir. Birinci Haçlı seferi sırasında 1097 yılında Elbistan'a gelen Pierre D'aulps (Piyer Dalpus) isimli şövalyenin komutasındaki Haçlı ordusunun eline geçmiştir. Bu nedenledir ki Haçlı kuvvetleri karşısında Anadolu Selçuklu, ve Danişmendlilerin ittifakı coğrafyada kendini gösterir. Elbistan bu üç kuvvet arasında sık sık el değiştirir. Haçlıların bölgeden gitmesinden sonra Danişmendli Yağıbasan ve Selçuklu II. Kılıç Arslan arasında defalarca el değiştirmiştir.
1201 'de Anadolu Selçuklu Devletinin Hükümdarı Süleyman Şah, kardeşi Mugiseddin Tuğrul Şah'ın elinden alarak doğrudan doğruya merkeze bağlı vilayet yapmıştır. Elbistan uzun süre Konya'dan gönderilen valiler tarafından yönetilmiştir. Bölgede cereyan eden en önemli olaylardan bir tanesi de Memluk Sultanı Malik al Zahir Baybars ile Moğullar arasında 15 Nisan 1277 yılında Kalfa çayırında yapılan savaştır. Moğullar Anadolu'da ilk kez ciddi bir yenilgi almışlardır. Bunun üzerine Moğollar başta Elbistan olmak üzere çok sayıda Müslüman Türkmeni kılıçtan geçirmişlerdir.
1337 yılında Haşan Dulkadır Bey'in oğlu Zeyneddin Ahmet Karaca Bey tarafından Dulkadır Beyliği kuruldu. Bu devlet 185 yıl hüküm sürdü. Elbistan bu devlete 130 yıl başkentlik yaptı. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim döneminde Turnadağ Muharebesi (1515) ile Osmanlı İmparatorluğuna katıldı. 1522 yılında Maraş bölgesi, özel yönetiminden ayrılır, sancak haline gelir ve Elbistan da Maraş'ın kazası haline gelir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde bölge hakkında bilgiler verir: "Bu dağlar ve beldelerde hep Türkmenler otururlar. Lisanları (kendileri gibi) Buhara illerinden gelmedir. Bütün Türkler on iki çeşit lisan üzere konuşurlar."
1864 tarihinde, (Abdülaziz döneminde) Halep Vilayeti kurulunca, Maraş kazaya dönüşürken, Elbistan ve köy çevresi eski önemini kaybetmiştir. 1871 yılında da Elbistan'da ilk kez belediye teşkilatı kurulmuştu. I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın Halep'i kaybetmesiyle, Halep Vilayeti'ne bağlılık sona ermişti.
2 notes · View notes
onderkaracay · 2 years ago
Text
Tumblr media
🗣️ Şeytanın Oğulları Armegaddon Savaşını mı Başlatmak İstiyorlar?
Ülkemizde çok büyük bir deprem oldu.
Batının bazı devletleri deprem yardımı olarak Akdeniz açıklarında demirleyen bir kaç savaş gemisi ile sözde yardıma geldiler.
Mesih, Deccal, kutsal vaat edilmiş topraklar yalanları üzerine bir kurgu planlayarak şeytani bir oyun oynanıyor.
Hedef Anadolu ve Türkler.
Biz önce kendimize bir çeki düzen vermeliyiz.
Depremde kendi arama kurtarma ekiplerimizi organize etmeden ve ülkemize gelecek yabancıları davet etmeden onlarla ilgili nasıl tedbirler alınması gerektiğini gerçekleştirmeden onların ülkemize girmelerine izin vererek en büyük yanlış yapıldı.
Bir savaşın altyapısı deprem bahanesiyle hazırlanıyor.
Deprem olan şehirlerin boşaltılması hangi amaca hizmet ediyor?
O boşluğu kim dolduracak?
Uyuyanları öldürürler, uyuyanlar ölür.
✓ Hayırsız ve kötülük adına yaptıkları işler kendilerini yiyene kadar başkalarının hakkını yiyebilir canlı ölüler.
Doğal afetleri inkar edecek kadar azdıkları için depreme dayanıklı yapılar yapmadılar.
Kader diyerek suçu sürekli yaratana attılar.
Suçu yaratana atanların peşinden gidenlerin üzerine çöktü yaratan.
Şimdi araftayız.
Gazap nasıl bir durumdur?
Kimin üzerine çöker?
Türkiye Cumhuriyeti dahil 22 İslam ülkesinin sınırları değiştirmek isteyen projenin adı neydi?
O projenin eş başkanı kimdi?
Bugün bunu gerçekleştirmek için ülkemiz kuşatma altına alınmış?
Bizim bazı güçlerimiz ise yanlış yerde duruyor?
Bu kutsal toprakların üzerinde yaşayanlar gerçekten kıyam etmiş olmuş olsalardı kıyamet gibi günler yaşamak zorunda kalmazlardı.
Kızılelma'yı doğuracak kutlu doğumun arafesindeyiz.
Yaratanın ordusu belki de Amik ovasında dersini verecek şeytanın ordularına.
Onlar bunun adına Armegaddon savaşı diyorlar.
O savaş başlamış gözüküyor.
Bize bulaşacak bir bahane arıyor fitne ve fesat peşinde koşuyorlar.
İçimize sızanlar bizi sırtınızdan vurmaya kalkacaklar.
Fransızlar Gaziantep'te savaş var gibi sahra hastanesi kuruyor.
Oysa Gaziantep devlet Hastanesi'nde hiçbir sorun yok.
Amerika iki savaş gemisini Akdeniz'de demirlemiş bekletiyor.
İtalya'da savaş gemisi göndermiş.
Depreme savaş gemisi ile yardıma geliyor siyon piyonları.
Depremde bile terör örgütü bize saldırıyor.
Yardım adı altında sivil görünümlü bütün adamlarını bölgeye batı yerleştirdi.
Hedef Hatay.
Çakma devlet planlarını Akdeniz'e kıyısı olan bir devlete dönüştürmek amacıyla bizimle savaşacaklar.
Haarp teknolojisini kullanarak deprem üreterek hedef aldığı ülkenin gücünü zayıflatmak bu amacın bir parçası.
Ölüdeniz fayında gerçekleşen depremler kuzey Anadolu fayında başka bir depreme sebep olursa ülkenin yardımlaşma olanağını ortadan kaldırmak olabilir.
Amik ovası, Çukurova, Fırat ve Dicle'nin arasında kalan Mezopotamya dünyanın en değerli topraklarının ülkemizi beslemesine engel olmak için her türlü çaba gösteriliyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün yolundan gitmek zorundayız.
Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızda ki asil kanda mevcuttur.
Biz bütün savaşlarımızı zaman ve kan ile kazandık.
Mete Han'ın zamanında da Mustafa Kemal Atatürk'ün zamanında da bugünde!
Zaman zulüm yaşattı kan yeniden doğurdu bizi.
Depremde akan kan ile yeniden doğacağız.
İyilik ve kötülüğün savaşını kimin nasıl kazandığını bütün insanlık o zaman görecek.
Şeytan etrafına taraftar toplamanın ve hilenin peşinde.
Biz ise kendi içimizde hilenin oyunlarının bir parçası olanlardan kurtulmanın peşindeyiz.
Mesih'i, Deccal'ı bir türlü ortaya çıkartamıyorlar.
Kazanacak olanı da kendileri olarak gösteriyorlar.
Neler olup bittiğini neler döndüğünü anlayabilen o kadar az insan var ki!
Ayakta uyuyor insanlar.
Uyuyanları öldürüyorlar.
Uyumayanlar ve uyutmayanlar yaşayacaklar.
Şeytanın oğullarının savaş planlarının yanında yeteri kadar desteği bulamadığı için savaşmadan kaybedecekler.
Depremde 130 atom bombası gücünden bahsedilmiş olması farklı bir tehdidin mesajıdır. Anlayana!
Şeytanın oğullarının televizyon ve medyasından bilgi alanların ufku ancak o kadarını görmelerine yeter.
Karşılarında da savaşacak birilerini istiyorlar.
Biz sadece vatanımızı koruyacağız.
] Önder KARAÇAY [
5 notes · View notes
pazaryerigundem · 1 month ago
Text
BASKİ su israfına dur dedi
https://pazaryerigundem.com/haber/198329/baski-su-israfina-dur-dedi/
BASKİ su israfına dur dedi
Tumblr media
Balıkesir Su ve Kanalizasyon İdaresi (BASKİ), Balıkesir Ovası Sulama Tesisi’nde yürüttüğü kapsamlı bakım ve temizlik çalışmalarıyla sulama altyapısını yeniden canlandırarak bölge tarımına hayat verdi.
BALIKESİR (İGFA) – Yaklaşık 210 km uzunluğundaki ana kanal ve kanalet hattına sahip olan tesisin yıllar süren ihmalden dolayı işlevini yitiren su iletim noktaları, BASKİ ekiplerinin titiz çalışmaları sayesinde yeniden işler hale getirildi.
Yapılan çalışmalar neticesinde toplamda 70 km’lik kanal ve kanalet hattı temizlenerek su iletimindeki kayıp ve kaçaklar önlendi. Bu başarılı operasyon sayesinde hem bölgedeki tarımsal sulama altyapısında önemli bir verimlilik sağlandı hem de su kaynaklarının daha etkin kullanılmasının önü açıldı.
KAYIP VE KAÇAKLARA KARŞI ETKİN MÜCADELE
BASKİ Genel Müdürlüğü, su kaynaklarının korunması ve etkin kullanımı konusundaki hassasiyetini bir kez daha ortaya koydu. Özellikle sulama hatlarındaki kayıp ve kaçaklar nedeniyle yaşanan su israfının önüne geçmek amacıyla yapılan bu çalışmalar, sürdürülebilir tarım ve su yönetimi açısından büyük önem taşıyor.
Tumblr media
SU İSRAFINA GEÇİT YOK
BASKİ yetkilileri, Balıkesir genelinde benzer çalışmaların devam edeceğini belirterek şu açıklamalarda bulundu: “Balıkesir Ovası şehrimizin tarımsal üretiminde hayati bir rol oynuyor. Ancak yıllardır ihmal edilen hatlar, su iletimini neredeyse imkânsız hale getirmişti. Ekiplerimizin özverili çalışmaları sayesinde bu durum tersine çevrildi. 70 kilometrelik hat kullanıma kazandırıldı ve kayıp-kaçak oranı önemli ölçüde azaltıldı. BASKİ olarak, suyun her damlasını korumak ve halkımıza en iyi hizmeti sunmak için çalışmalarımıza aralıksız devam edeceğiz.”
Balıkesir Ovasında gerçekleştirilen bu çalışma, BASKİ’nin su yönetimindeki kararlılığını ve çevreye duyarlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Su kaynaklarının verimli kullanımı adına atılan bu adımın, tarımsal faaliyetlere de olumlu yansıması bekleniyor.
Tumblr media
0 notes
yenicagkibris · 3 months ago
Text
Türk Tarafının Kıbrıs Politikası: Mesarya Ovasında tek başına ıslık çalmak! - Niyazi Kızılyürek
Cumhurbaşkanı Hristodoulidis’in Washington ziyaretinin önemini doğru anlamak gerekiyor. Bazıları, Biden “topal ördek” olduğu için, yani cumhurbaşkanlığını terk etmeye hazırlandığı bir dönemde gerçekleştiği için ziyaretin pek bir anlamı olmadığını söylüyor. Fakat, bu yorumlar yüzeysel olduğu kadar yanıltıcıdır da… Gerçek şudur ki, bu ziyaret Kıbrıs-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfanın açıldığını…
0 notes
gundemarsivi · 5 months ago
Text
Tumblr media
Tarlaya Ektim Hamsi
✍🏻 Muhsin Salman
https://www.gundemarsivi.com/tarlaya-ektim-hamsi/
Karadenizli, tavada oynattığı hamsiyi fındıklıklara, çay tarlalarına ekse daha kârlı olmaz mı, diye düşünmeden edemiyorum. Dağı taşı maden, denizi gaz çıkan Karadeniz’de bu gidişle hamsilerin yetişeceği en güvenli yerler fındık bahçeleri, çay tarlaları olacak gibi. Nasıl olsa çay üreticisi ve fındık yetiştiricisi ürününün kâr değerini bulamamasından efkârlı. Fındık tarlalarında yetişecek hamsiler, arada dallara çıkamazsa bile gölgesinde fındık kırar; çay tarlalarında horon teperler belki…
Çay, fındık, hamsi Karadeniz’in önemli üçlüsüdür. Samsun’dan sahile doğru yol alırken, ilk Çarşamba ovasında rastladığınız fındık bahçeleri, Fatsa’nın dağlarında kardeşçe bakar yollara… Fatsa’yı geride bıraktığınızda, özel arabayla eski yoldan gitmeye doyum olmaz.
“Martılar dökülür (Kaf Dağı’nda Yolculuk şiir kitabından)
Martılar dökülür denize
Mısır patlağı gibi yanık
Beyaza vuran renkleriyle
Durgun
Yollar uzun
Ben sana gelirim
….
Yol denizi kucaklar
Sevişmesine
Martılarla yürür bir ara
Ekşitir suratını Karadeniz
Kendini bırakır martılara
Ve denize verir sırtını
Uzanıp zümrüt yeşili dağlara”
İşte o zümrüt yeşili dağlar, fındık bahçeleridir. Çok bahçelerde, birkaç katlı evler vardır. O ev yapılırken kumun, çimentonun o dağlara nasıl çıkarıldığını düşünüp de şaşarsın bazen. Bazen zemin kat sanıp kapısından girdiğin daire, belki de evin dördüncü katıdır. O evlerin bahçeleri fındık doludur; aralarında da hamsiler oynaşsa diyorum. Sonra aklıma garip düşünceler geliyor, korkuyorum. Ya bu dediklerimi uygular da hamsileri fındık bahçelerine salarlarsa diye. Ya da hamsilere çay toplatmaya kalkışırlarsa…
Ama aklıma zümrüt yeşili dağların böğrüne birer kurşun gibi saplanan madencilik ve Arap şeyhleri gelince, “Salalım hamsileri fındık bahçelerine, çay bahçelerine; belki hamsiler zümrüt yeşili dağlara bizden daha iyi sahip çıkar,” demeden de edemiyorum.
Muhsin Salman
0 notes
tarimzcom · 6 months ago
Link
0 notes
aynodndr · 4 months ago
Text
Tumblr media
BEN ANADOLU'YUM♥️♥️♥️
İşte ben Anadolu'yum, yiğidim çatıktır kaşım,
Bir babanın öz oğluyum, yedi gardaşım.
Yedi oğlum var biri Aras'tır, bir ucunda Serhat,
Bir kızım var Dicle'dir, bir oğlum var Fırat, İki ikizim var Seyhan, Ceyhan kıskançlık verirler yada,
Her nesneye can verilir, yeşil Çukurova'da.
Bir oğlum var, uzun boyludur rengi kızıl ya,
Bir kızım vardır, kaşları hilaldir adı Sakarya.
İşte benim ben, ben Anadolu'yum.
Ben Türküm, Kürdüm, Zazayım, Lazım, Çerkezim, Dadaşım
Dedik ya bir babanın öz oğluyum, yedi kardaşım
Ben Karadeniz'de Lazım Hazar denizinde Ahbazım,
Bir elimde kemençe bir elimde sazım.
İşte benim ben, ben Anadolu'yum.
Ağrı Dağında güvercinim.
Bitlis'te Ahlat, Van'da Gevaş'ım
Ben Bingöl dağların da çobanım, Muş ile kardaşım.
Hakkâri'de Ahmed-i Hani, Feqiye Teyran'a kuşum,
Ben Cizre yollarında Mem-u Zin ile yoldaşım.
Batman da petrol, Diyarbakır ovasında pamuk, Melik Ahmet dükkanında kumaşım.
Siirt'te Koçero, Mardin'de Süryani Antep'te Şahin, Urfa'da Halil-ul Rahman sofrasında aşım.
Ben Erzincan'da Terzi Baba Elâzığ'da Gagoşum.
…….
Ben Yurtta Sulh Cihanda Barışım,
Ben Kur'an-ı Kerim in ışığında çağdaşım,
Ben Anadolu erenleri Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş'ım
Ey sevgili kendine gel, sen bensin ben sizim.
Çanakkale'de yatan binlerce kefensizim.
Beni benden ayırmak ne mümkün, aynı bedenim, aynı kemiğim, aynı tırnağım, aynı dişim.
Ben anayım, ben babayım, ben dayı, yeğenim, ben eşim.
Ya Rabbi sana arzu niyazım var ayırma beni haktan.
Ya rab koru beni düşmanlardan dış mihraklardan.
Otuz beş yıldır ne baharım var ne yazım, mevsimde kışım.
Ben üzgünüm, ben kırgınım, ben ağlayan gözlerde yaşım.
Ben Gürhan'ım, garip ozanım, bu topraklarda vatandaşım.
( Halk ozanı )
HACI GÜRHAN
Aşka Aşık
3 notes · View notes
yuksekovahaber · 8 months ago
Text
Yüksekova ovasında domuz sürüsü görüntülendi
http://dlvr.it/T7PzDl
0 notes
haytaogluyunus · 1 year ago
Text
Tumblr media
ANMA:
BUGÜN 07 OCAK (1220)
TÜRKİYE SELÇUKLU SULTANI
1.İZZEDDİN KEYKAVUS’UN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM.
I. İzzeddin Keykavus, (d. 6 Kasım 1180 - ö. 7 Ocak 1220), Türkiye Selçuklu Sultanı'dır (1211-1220).
Saltanatı döneminde ülkesini dünyaya ve denizlere açan sahil ve limanlara kavuşturmuş; ticaretin gelişmesini sağlamış, Haçlıların İstanbul’u işgaliyle ortaya çıkan durumdan çok iyi istifade ederek; Komnenos Hanedanı’nı, Kilikya Ermeni Krallığı’nı, Eyyûbîler ve Artukluları Selçuklu Devleti’ne tâbi kılmıştır. Sivas'ı Devletinin başkenti yapmış; Anadolu'daki Selçuklu tıp eğitim yeri ve hastanelerinin en büyüklerinden olan Sivas Darüşşifası'nı yaptırmıştır.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev'ın büyük oğludur. Çocukluk, gençlik yılları ve meliklik hayatına ilişkin fazla bilgi bulunmaz. Babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahttan indirilmesinden sonra babası ile birlikte uzun seyahatlere katıldı, sonunda babası ve kardeşi I. Alaeddin Keykubad ile beraber Dördüncü Haçlı Seferi öncesine kadar (1200 - 1204 arası) İstanbul'da Bizans İmparatorluğu'nda kaldı. Bu sırada eğitimi ile Seyfeddin Ayaba ilgilenmişti.[1]
II. Süleyman Şah'ın ölümü üzerine tekrar sultan olmak üzere Konya’ya doğru harekete geçen babası, geçişine izin vermeyen İznik İmparatoru I. Theodoros Laskaris ile anlaşma yaparak Ladik, Honas ve bazı kaleleri bırakmayı kabul edip; kaleler teslim edilene kadar onu kardeşi Alaeddin Keykubad ile rehin bıraktı. İki kardeş, bir süre İznik de tutsak olarak kalsa da daha sonra Hacib Zekeriya'nın yardımı ile kaçarak Anadolu'ya geçtiler.
Izzeddin Keykavüs, babasının Sultanlığı sırasında Malatya melikliğine atandı. Melikliği sırasında babasının hocası Mecdüddin İshak idarî işler ve öğrenimini tamamlama konusunda kendisine yardımcı olmuş;[2] 6 yıl sonra babasının Alaşehir Muharebesi'nde ölümü üzerine 1211'de tahta çıkmıştır.
Tahta Çıkışı ve Alaaddin Keykubad ile mücadelesi
Yenilgi ile sonuçlanan Alaşehir Muharebesi’nden sonra Selçuklu komutanları Sultanın cenazesini bile almadan Konya’ya dönmek zorunda kaldılar. Seyfeddin Ayaba ve bazı komutanlar esir düşmüştü. Konya’da toplanan devlet ileri gelenleri İzzeddin Keykavüs’ün tahta çıkmasının uygun olacağına karar verdi. Keykavüs, üç gün yas tuttuktan sonra Kayseri’ye gitti. Biat, yas ve tahta çıkma törenleri Kayseri’de yapıldı. Konya’ya hareket edeceği sırada kardeşi Tokat Meliki Alâeddin Keykubad saltanat davasıyla ortaya çıkarak şehri kuşattı. Erzurum Meliki Mugīsüddin Tuğrul Şah ile Ermeni Kralı I. Levon da kuşatmaya katılmıştı. İzzeddin Keykavüs, Kayseri subaşısı Celâleddin Kayser’i para ve değerli hediyelerle Ermeni Kralı I. Levon’a gönderdi.[2] Kendisine para ve tahıl ile Luluva (Ulukışla), Ereğli ve Lârende (Karaman) kaleleri teklif edildi. Teklif kabul eden Levon’un ittifaktan ayrılıp ülkesine dönmesinden sonra Mugisüddin Tuğrul Şah da kardeşi el-Melikü’l-Eşref’in ülkesine saldırmak üzere olduğunu öğrenip Erzurum’a döndü. Keykubad kuşatmayı kaldırıp Ankara Kalesi’ne sığındı. Orduyu Konya ovasında toplayıp Ankara’ya sefere çıkan Keykavus, şehri kuşattı. Kuşatma, 1213 ilkbaharına kadar devam etti. Keykubad, kalede erzağın azalması üzerine kendisi ve kale halkının canına dokunulmaması şartıyla teslim oldu. Kale halkına dokunulmadı; Keykubad ise Malatya yakınlarındaki Minşâr Kalesi’ne hapsedildi. Keykâvus onu öldürmek istediyse de hocası Mecdüddin İshak buna engel oldu.[2]
Fetihleri
I. İzzeddin Keykavus, kardeşi I. Alaeddin Keykubad’ı etkisiz hale getirip iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra bütün dikkatini Anadolu'da ticaretin canlandırılmasına verdi. Kıbrıs Krallığı’yla bir anlaşma yaparak iki ülke arasındaki ticareti serbest hale getirdi.
Mısır ve Suriye’den gelen Güney-Kuzey ticaret yolu, Karadeniz’de Sinop ve Samsun limanlarına ulaşıp karşı sahildeki Sudak limanına geçerek kuzeydeki kürk yolu ile birleşmekteydi. Samsun, Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde fethedilmişti. Keykavus, planlı fetih politikası sonucu kuzey ticaret yolunu açmak için Sinop'u Trabzon İmparatorluğu'ndan aldı (1214). Keykavus’ün ani bir baskınla kuşattığı Sinop, İznik İmparatorluğu ve Trabzon İmparatorluğu arasında mücadele konusu idi. Trabzon İmparatoru Aleksios Komnenos'un bir av sırasında pusuya düşürülerek Anadolu Selçukluları tarafından esir edilmesi şehrin teslim alınmasında çok faydalı oldu. Sinop’un fethi ile Trabzon merkezli Komnenos Hanedanı Selçuklulara bağlandı ve 1243’teki Kösedağ yenilgisine kadar bağlı kaldı. Zafer, komşu devletlere ve Abbasi halifesine fetihnamelerle iletildi. Sultan, bu başarı nedeniyle "Es-sultânü’l-gālib" ünanını aldı. Sefere katılan beylerden Simre Valisi Bedrüddin Ebu Bekir Sinop Valisi ve komutanı olarak atandı.
Ermeni kralı Levon, Keykavüs ile Keykubad arasındaki taht mücadelesi sırasında kendisine bırakılan Luluva (Ulukışla), Ereğli ve Lârende (Karaman) kalelerini yönetemeyeceğini anlamış; Hospitalier Şövalyelerine vermek istiyordu. Keykavus Sinop’un fethinden sonra düzenlediği seferle bu kaleleri ele geçirdi ve Antalya’ya yöneldi.
Keykavus ile Keykubad arasındaki taht mücadelesi sırasında Antalya’nın Hristiyan halkı ayaklanmış, Selçuklu muhafızlarını öldürüp şehre hâkim olmuşlardı (1212). 24 Aralık 1215’te şehir karadan ve denizden kuşatıldı. Sultan, bir aylık kuşatmadan sonra teslim olan şehre büyük bir törenle girerek tahtına oturdu. Antalya’nın fethiyle Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus ilk kez “Sultanü’l-bahreyn/iki denizin sultanı” unvanını kullandı. Şehirden kaçan halk bir fermanla geri davet edildi. Antalya’nın 1216'da ikinci kez fethi ile Akdeniz ve Karadeniz de iki önemli limanın Türklerin eline geçmesini sağladı.
Sultan, Güney ticaret yolunu engelleyen Kilikya Ermeni Kralı I. Levon'un Haçlılarla arasının açılmasını fırsat bilerek sefere çıktı; 1216 yılı baharında Maraş üzerine hareketle Yabanlu ovasında ordugâh kurdu. Keban Kalesi önünde yapılan savaşta Ermeni ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Ermeni prensi ile 1218 yılında anlaşma yapıldı. Ermeniler Selçuklular’a tabi olmayı, vergi vermeyi, bazı sınır kalelerini iade etmeyi kabul etti. Sultan da Sis Kalesi’ni vereceğini açıkladı. Bu sefer sayesinde Anadolu-Suriye ticaret yolu güvence altına alındı; Anadolu, ticaret kervanlarının merkezi durumuna geldi.
Suriye seferi
1216 da, önemli bir ticari kavşak olan ve Eyyûbîler'in elindeki Halep'i almak için, Selahaddin Eyyubi'nin büyük oğlu Melik Efdal ile ittifak kurarak bu bölgedeki toprakların paylaşımı konusunda anlaştı. Başlangıçta bazı kaleler alınsa da Melik Efdal'ın taraf değiştirmesi ve ordusundaki emirlere olan güvensizlik nedeniyle harekâtı yarıda keserek geri döndü (bu sefer sonrası Elbistan'a döndüğünde, güven duymadığı çoğunluğu gulam kökenli emirleri bir eve doldurarak yaktırdığı rivayet edilir).
Ölümü
I. İzzeddin Keykavus, ikinci kez Halep üzerine sefer hazırlığı yaptığı sırada vereme yakalandı. Erbil Hükümdarı Muzafferüddin Gökbörü, Diyarbakır Hükümdarı Melik Salih, Mardin Hükümdarı Artuk Arslan'ın kendisini metbu tanımış; Büveysir'de birleşen müttefikler Selçuklu ordusunu beklemekteydi.[3] Hastalığı artan Sultan, hekimlerin tavsiyesine uyularak havasının ve suyunun iyi geleceği ümidiyle Malatya yakınında Viranşehir'e götürüldü. Çok geçmeden orada öldü (1220) ve Sivas'ta 1217 de yaptırdığı Darüşşifa'daki türbesine gömüldü.
Ölümüyle yerine kardeşi I. Alaeddin Keykubad Sultan oldu. (I. Alaeddin Keykubat'ın Sultan olmasının, ölüm döşeğinde iken İzzeddin Keykavus'un, oğlu olmadığından, Kezirkerp kalesinde tutuklu olan Aleaddin Keykubad'ı çağırtarak varis ilan ettiği ya da aynı gerekçe ile ümera'nın Aleaddin Keykubad'ı serbest bırakması nedeniyle olduğu yönünde iki görüş vardır).
Unvanları
Sultanü'l Galip 1214 Sinop'un Fethi
Sultanü'l Bahreyh 1216 Antalya'nın Fethi
Yaptırdığı eserler
 Malatya Ulu cami
Malatya Hekim han
1213-14 Burdur Evdir han
1217 Sivas Darüşşifası
0 notes