#Mısır Savaşı
Explore tagged Tumblr posts
dahaneler100 · 9 months ago
Text
Refah sınır kapısı nerede, Gazze için neden hayati öneme sahip?
Mısır’ın kontrolünde olan Refah Sınır Kapısı, İsrail kontrolü dışında Gazze’nin dış dünyaya açılan can damarıdır. REKLAM Gazze’nin Mısır’la olan güney sınırında yer alan bu kapı, insani yardımların ulaştırılması ve yaralıların ve yabancı pasaport sahiplerinin çıkışına imkan sağlanması çabalarında hayati önem taşıyor. Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının ardından İsrail yerleşimi kuşattı ve tüm…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nevzatboyraz44 · 1 year ago
Text
Tumblr media
Türkiye'nin İsrail'e savaş ilan etmesini isteyenler için gelin bir savaş senaryosu yazalım.
Türkiye İsrail'e niye savaş ilan etmiyor diyenler var. Yöneticiler daha niye duruyor, askeri kullansın diyen var.
Bilgisayar oyunu havasında soruyor. Bilgisayar oyunu zannediyorlar. Yine de kabul edelim ve gelin bir savaş senaryosu yazalım.
İstedikleri gibi Türkiye İsrail'e savaş ilan ederse nasıl olur?
Bu arada şunu unutmayın.
Türkiye büyük bir savaş patlaması riskine rağmen sınırındaki PKK/PYD bölgesine bile bodoslama dalmıyor ki Filistin'e tüm askeri ile dalsın.
Türkiye'nin Gazze üzerinden İsrail'e direk savaş kararı alması bir varoluş yok oluş savaşının başlangıcı olur.
Devlet baştan bunu kabul etmiş olur zaten. Bunu kabul ederek dalar.
Yine de heyecanla gaza gelerek "Türkiye İsrail'e askeri operasyon yapsın, Mehmetçik Gazze'ye, ne duruyor!" diyenler için senaryoyu yazayım.
Diyelim ki Türkiye, bilgisayar oyunu havası yaşayan arkadaşın dediği gibi bodoslama savaş gemilerini, uçaklarını, askerini hazırladı ve İsrail'e doğru çıkma kararı aldı.
3 yol var:
Akdeniz'den gidilecek.
Havadan gidilecek.
Karadan gidilecek.
Yola çıkar çıkmaz ABD tarafından Yunanistan adalarına yığılan silahlar Anadolu'ya yönelecek.
Irak, Suriye ve çevre ülkedeki ABD üsleri, Anadolu'nun çeşitli yerlerini vurmaya başlayacak bile. Terör, saldırıya geçecek.
PYD bölgesindeki ABD üsleri Anadolu'yu ateş altına alacak.
Böylece daha İsrail'e varmadan Anadolu işgale uğrayacak. Bu büyük bir ihtimalde olacaklar şeyler.
Sadece bu mu? Başka bir aşamasını anlatayım.
Rusya, İran ve Çin hızla savaşa dahil olacak. Rusya bu savaşı bahane edip hızla Akdeniz'e daha köklü biçimde inecek.
Anadolu, tam ortada, meydanda olduğu için "savaş meydanına" dönüşecek.
Anadolu özellike Avrupalı güçler, doğulu güçler, Rusya ve ABD için savaş meydanı olacak.
Türkiye zaten şu an bunu engellemekle meşgul.
Neyse biz devam edelim.
Basra körfezine kadar gelen Çin, İran üzerinden Akdeniz'i ve Ortadoğu'yu daha çok harlayacak.
Ateşi artıracak.
Türkiye, Avrupa sınırında olduğu için Avrupalı güçler ile doğulu güçlerin "vuruşma alanına" dönüşecek.
Türkiye'nin İsrail'e denizden giden gemileri ABD, İsrail, Fransa, İngiltere gibi güçlerin nükleer denizaltıları ve savaş gemilerinden kalkan uçakları ile vurulur.
Bir kaç tane de Türkiye onlarınkini vurur.
Yani Türkiye de silahları ile onlarınkini yıpratır.
Bilgisayar oyunu havasında soran arkadaş, Doğu Akdeniz'de 4 büyük devletin denizaltılarının geldiğinden haberi yok.
Kiminin nükleer denizaltı olduğu ortaya çıktı. Devam...
Ama Türkiye İsrail'e doğru çok ilerleyemeyecektir. Çünkü Anadolu hızla savaş alanına çevrilmek üzeredir.
Türkiye'de sahil bölgeleri yoğun şekilde boşaltılmıştır.
Birçok sahil şehri bombardımanla yıkılmaya başlamıştır.
Türkiye de elindeki tüm silahlarla vurabildiği kadar düşman araçlarını vurmaktadır.
Boğazlar ise ateş hattına dönmüştür.
Savaş anında bir haber gelir.
Konya ve Antalya'ya büyük ve etkili iki füze düşmüştür. Ciddi ölü ve yaralılar vardır. İki şehir harab olmuştur.
Bu arada sloganlardan etkilenip "Devlet İsrail'i niye vurmuyor" diyen arkadaş olayın buralara varabileceğini farketmiştir ama geçtir.
Daha bitmedi devam...
Türk askeri mühimmatı ile karadan gitmek isterse yol çok karışık. Haritayı gözünüzün önüne getirin.
Kısa yol için Suriye, Irak, Lübnan gibi bölgeden geçmesi gerek.
Bu arada bunlar izin verecek mi? Suriye zaten kurtlar vadisi, çakal ovası!
Diyelim izin verdiler. Silah mühimmatı ve silah yığınağının devamlılığını nasıl sağlayacaksın?
Zeytindalı, Barışpınarı operasyonunda bile dev silah mühimmatı ve savaş aracı yığılıyor ve uzun sürüyordu. Onda bile kolay değil yani.
Ürdün, Lübnan, Irak, Mısır ve İran silah yığmana izin verecek mi? Muamma.
Zaten bazısında çok geniş ve büyük ABD üssü var.
Devam edelim.
Tabi o s��rada ABD üslerinden, İran'dan, Rusya üslerinden füzeler havada uçuşacak.
ABD üslerinden kalkan uçaklar ve füzeler her yeri yerle bir edecek.
Bu arada İran, Mısır gibi ülkelerin safı ne olacak? Tamamen muamma. Güvenilmez.
Ve Kıbrıs! Kıbrıs adasını tamamen kevgire çevirecekler.
Gazze mi? Gazze'yi kim düşünür. Olay büyümüştür. Bambaşka bir yere gitmiştir.
Peki, İsrail ne yapıyordur?
İsrail de elindeki füze, nükleer silahları, çevresindeki en tehlikeli gördüğü güçlere atmaya başlamıştır.
Türkiye'ye menzili uzak füzeler fırlatmıştır. Gazze'ye zaten çok daha dev füzeler atılmıştır bile. Mescidi Aksa da hedef alınmıştır. Zaten tam zamanıdır.
Her yer kan revandır.
Bu arada İsrail ile savaşmadığı için devlete yönetime kin kusan Bay Bilgisayar Oyunu şöyle demektedir "Bizi savaşa sokup mahfettiler! Yöneticilerin Allah belasını versin!"
Haydiiii...
Hâlbuki mitinglerde "Mehmetçik Gazze'ye" diye bağıran adamdı bu.
Savaş senaryosu çok daha geniş ama bu kadarla bitireyim.
Bu anlattığıma tepki gösterebilirsiniz. Bunu niye anlattım? Radikal şeyler isteyenlerin süreçte neler yaşanacağını bilmediğini göstemek için anlattım.
Bilgisayar oyunu sanıyor. Film stüdyosu sanıyor.
Ama şu var ki. Varoluş yok oluş savaşı gerekiyordur.
O zaman savaş ilan edilir. Bunu Devlet Bahçeli de demiştir.
Fakat akıllı devlet yüz kere düşünmeden maceraya atlamaz. Devlet işi böyledir. Siz çıldırırsınız, devlet durur.
Bakın İran'a kendi savaşmıyor. Bol tehdit savuruyor. Kim savaşıyor? Şii örgütleri organize etmiş onlar savaşıyor.
Bodoslama dalmıyor. İran'ında kadim bir devlet aklı var. Sinsidir.
Devlet binlerce açıdan bakar. Binlerce gelecek senaryosu kurar. Ona göre hareket eder. Şartlara, gücüne göre tavır alır. Tepki dozunu ona göre ayarlar.
Duruma göre gizliden yardım yapar. İz belli etmez. Durum bunu gerektirir.
Biz devleti eleştirmekte haklıyız. Devlet de stratejik iş yapmak da haklı.
Türkiye'nin Gazze'ye "ağır yardımları" Gazze'deki yeraltı koridorlarında gizlidir.
Mesele iz belli etmemekte. Alttan daha iyi yardım yapmak için gerekirse devlet Gazze'nin tamamını terörist de ilan edebilir. Bu tip şeyler Bosna ve Cezayir'de yapıldı. Kaynaklar ben de var.
Hakan Fidan'ın MOSSAD tarafından kabul edilen 5 ölümcül suçundan biri Gazze'ye yardım yapmaktır. Anladınız.
Bu arada Filistin'deki sorunun Filistinli Müslümanlar ve Siyonistler arasındaki savaştan başka çözümü yok.
İsrail, iki devletli çözümü şimdilik kabul etse bile rahat durmayacak. Çünkü kirli emelleri büyük.
Ve en önemlisi Filistin'de yaşananları buradaki şartlara göre değerlendirmeyin.
Adam HAMAS'ın H'sinin ne anlama geldiğini bilmiyor yorum yapıyor.
Kassam Tugaylarına adını veren İzzeddin el Kassam kim bilmiyor. Yorum yapıyor.
HAMAS Gazze'dir. Gazze HAMAS'tır. Elinden gelen mücadleyi yaptılar yapıyorlar.
Gazze'nin ne olduğundan haberi yok, bol akıl veriyor.
Gazze'de haftalık neler yaşanıyordu ondan bile haberi yok.
Direnenlere selam olsun...
Selam ile...
-- Mustafa Güldağı --
42 notes · View notes
doriangray1789 · 10 months ago
Text
Bir Geri Zekalıya Anlatır Gibi Anlatayım.
Yıl: 1828–1829
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.
Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok! Çünkü ekmeği yapacak un yok, buğday yok!
Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir.
Yıl: 1834
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi kararlaştırılmıştır.
Osmanlı’nın tazminat ödeyecek parası yoktur, hazine boştur.
Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.
bu arada tahtta 1. Sultan Abdülmecit var ve 1843 de Dolmabahçe sarayı yapıldı Osmanlı hazinesine çok büyük bir yük getirdi ancak o dönemki zihniyet Avrupa’ya karşı itibarını saraylarla gösteriyordu - yıkılmadık ayaktayız- ki saray yaptırıyoruz… borç para verenler kim bilir ne düşünmüştür…
Yıl: 1853–1856
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Kırım Savaşı sürmektedir.
Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur.
Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip 40 bin tüfek, 2 bin şişhane, 10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.
Yıl: 1855
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.
Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir.
Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.
İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.
bu arada Abdülmecit döneminde 1867 tarihinde Çırağan sarayının yapımına başlanır 1871 tarihinde sarayın yapımı biter itibar yine saraydadır… derken 1880 tarihinde 2. Abdülhamit devrinde yıldız sarayı yapımına başlanır … bu dönemlerde Adile Sultan sarayı, Beylerbeyi sarayı gibi onlarca saray Köşk kasr yapılmıştır
Yıl: 1891
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazinede para yoktur.
Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.
Yıl: 1894
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazine tam takırdır.
Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.
Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.
Tarih: 1 Kasım 1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,
Tarih: 17 Kasım 1922
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı.
Genç Türk devleti, Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.
Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.
Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi.
9 notes · View notes
onderkaracay · 3 months ago
Text
Tumblr media
🎯 Müslüman Kardeşler Macerasının Sonu 🎯
Yıl 1928 Mısır'da Müslüman kardeşler adı altında bir dinci ideoloji örgüt kurar.
Ortadoğu ve çevresi ihanet topraklarıdır. İnsanlığa zulüm eden bütün çabalar dünyaya bu topraklardan dinler veya ideolojiler aracılığıyla yayılmıştır.
Müslüman kardeşler adı altında dinci ideolojinin amaçlarını ve ilişkilerini tam zamanı geldiği için anlatmaya çalışacağım.
Bu örgütün kurulma sebebi Osmanlı imparatorluğu parçalanır bu coğrafyada bir tek Mustafa Kemal Atatürk Anadolu topraklarında Türk insanlık devrimini yapar.
Dil devrimi, kadınlar ile ilgili devrimler dine karşı bir devrim gibi gösterilmesini dinci bir ideolojiye dönüştürmek isterler. Anadolu üzerinde planları olanları Türk insanlık devrimi çok rahatsız eder.
Her coğrafya ve her toplumun farklı gerçekleri var.
Çok klasik bir sözdür coğrafya kader diye bilinen söz.
Oysa coğrafyanın kader olduğu kadar o coğrafyanın üzerinde yaşayanlar da o coğrafyanın kederi olabilir.
Bağımsızlık marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un tarih ile ilgili tarihi sözünü hatırlatmakta yarar görüyorum.
✓ Tarih ders alınmış olsaydı tekerrür etmezdi.
Osmanlı sonrası devrim ile kurulan Mustafa Kemal Atatürk zamanında ki Türkiye Cumhuriyeti için bir müddet devrime muhalefet adına Mısır da kaldıktan sonra ülkemize dönen Mehmet Akif Ersoy Türk devrimini övmüş ve sahiplenmek zorunda kalmıştır.
Görkemli tüm kazanımlar aldatıcıdır.
Demo-krasi arap dilinde sürekli koltuk ve makamda kalmak anlamına gelir.
Her ziyniyetin demokrasi anlayışı farklıdır.
Bu sebeple demokrasi söylemleri dönektir. Niyeti okunamayan demokrasi söylemleri tehlikelidir.
Ortadoğu demokrasi anlayışı dinci sömürü niyeti taşır. Makam ve yetkiyi sürekli bu niyeti yaşatan zihniyetlere teslim etmek ister.
Batı demokrasi anlayışı da bundan farklı değildir. Maddi zenginliği birileri çıkarına koruyan zihniyetlerin makam ve yetki almasını ister.
12 Eylül 1980 askeri darbe sonrası bu iki niyetin işbirliği yaptığı tarihtir.
Dinci ideolojiyi benimseyen, muhafazakar milliyetçi ideolojiyi benimseyen tüm ideolojiler bu anlamda Türk-İslam sentezi adı altında Müslüman kardeşler dinci ideoloji ile laiklik devrimine karşı mücadeleye giriştiler.
28 Şubat öncesi ülkemiz ideolojisini benimseyen Erbakan bu anlamda Libya'da Kaddafi'yi ziyaret etme amacı bu örgütün lideri benim havası içinde gitti.
Bir çadır tiyatrosu yaşandı ve Kaddafi Erbakan'a yardımcısı gibi davranınca orada rezil olup gelmişti.
Sonrasında sermaye asker ortaklığı 28 Şubat yaşandı kendi içinden yeni bir müslüman kardeşler ideolojisini doğurdu.
Bop projesinin eşbaşkanı ülkemizi bu yolla yönetmeye başladı.
2011'de arap baharı başladı Ortadoğu ve Batı sömürge çetesi yeni bir temizliğe başladı.
Mısır'da Müslüman kardeşler kaybetti. Tunus kaybetti. Libya'da müslüman kardeşler ve batı çetesi operasyonu ile devrimci Kaddafi tuzağa düşürüldü ve öldürüldü.
Bugün hala Libya iç savaşı bitmiş değil. Bitecek gibi de değil.
Her toplumun ve coğrafyanın gerçekleri farklıdır. Libya'da devrim lideri Kaddafi'nin politikası yeniden hakim olmadan orada huzurlu bir yaşam mümkün değildir.
Gelelim asıl konumuz bize.
Bugün gelinen noktada dine en büyük zararı dini siyasete alet eden ideolojilerin verdiği gerçek ile karşı karşıya kaldık.
Arap baharı sonrası planlanan Türk Mevsimi çalışmaları batı çetesi tarafından yönetiliyordu.
Sermaye adına bu projeyi Bilderberg adına Mustafa Koç üstlenmişti. 21 Ocak 2016 tarihinde deşifre ettiğim için yaşamını bir ibret sonucu kaybetti.
Suriye'de ki politika da Türk Mevsimi amacına hizmet etmeye yönelik bir sömürgeci ve dinci ideoloji ortak projesiydi.
Mültecilerin ülkemize getirilmesi, 15 Temmuz ile rejimin sürekli makam ve yetki demorsasisi adı altında 1950 tarihinde başlayan ihanetin bir devamı ortaklığa dönüştü.
Bop projesi hangi niyete hizmet ediyorsa sermaye ve dinci ideoloji ortaklığı da aynı amaca hizmet ediyordu.
Dış siyaset us, duyunc ve mantık sorumluğu gerektiren bir alandır.
Sonunu düşünmeyen her çaba bedel ödemek zorunda kalır. O bedeli ödemek istemeyen zihniyet ise o bedeli hile ile topluma ödettirmeye kalkar.
Darbe yapar, yaptırır, savaşa sürükler iç savaşı kendini kurtarmak adına tercih eder.
Bugün yaşanan tüm gelişmeleri bu doğrultuda değerlendirmek gerekir.
Türk devrim tarihinin üç yüz yıllık bir geçmişi vardır.
Yetmiş beş yıllık bir yıkım mücadelesi olan niyetin geldiğimiz sorunlara baktığımız zaman bu devrime yenilmiş olduğu gerçeğini değiştirecek bir gücü ve iradesi kalmamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk ve Türk insanlık devrimi yeniden kazanmıştır.
Anadolu'nun farklı ideolojik faaliyetler ile Türk ulusuna düşmanlık eden siyasi parti ve ideolojilere ihtiyacı yoktur. Anadolu ve Türk ulusunun birlik, beraberlik ve toprak bütünlüğünü koruyacak iradeye ihtiyacı vardır.
Ne mutlu Türküm diyene.
Önder Karaçay
2 notes · View notes
sidaramed00 · 1 year ago
Text
Uygarlığın gelişmediğini söyleyemezsiniz; her savaşta sizi yeni bir yolla öldürürler.
-
Altı Gün Savaşı; Arap - İsrail savaşlarını en güzel anlatan eserlerden. 1967 yılının 5 Haziran Pazartesi Günü başlayıp 10 Haziran Cumartesi Günü son bulan Arap-İsrail Savaşı'ndan esinlenerek yazılmıştır. Şarkı o dönemde savaşta yer alan Mısır Askerinin dilinden yazıya dökülmüştür. Asker yenilgiye uğrayacaklarını bile bile, ne olursa olsun savaşın herşey için çok geç olmadan bitmeyeceğini dile getirmiş.
Cumartesi günü sonunda o "Yarin" gelmiş, savaş bitmiştir. 18 bin kişi hayatını kaybetmiş. Mısır, Ürdün ve Suriye, İsrail karşısında büyük bir yenilgi almış ve her şey için çok geç olmuştur.
5 notes · View notes
konnektom · 1 year ago
Text
“Zeytinyağlı Yiyemem Aman” isimli türkü, Bursa yöresine aittir…
Hepimizin bildiği bu türkü, 2 Kasım 1954’te İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. Bu çok bilinen türkünün çok ilginç hikayesini anlayabilmek adına öncelikle bilmeniz gereken şey, 2. Dünya Savaşı sonrasında yürürlüğe geçen Marshall Planı’dır
Marshall Planı, 1947’de önerilen, 1948-1951 yılları arasında da yürürlüğe giren Amerika kaynaklı bir yardım paketidir. Bu yardım paketinden yararlanan ülkeler arasında, Türkiye de dahil tam 16 ülke bulunmaktadır.
Amerika çok eski yıllardan beri dünyanın en büyük mısır üreticisidir. Haliyle ülkede birikmiş olan mısırı eritmenin yolu da, bunu diğer ülkelere satmak; yani ihracattan geçecektir. Dünyanın en büyük mısır üreticisi olan Amerika, biriken mısır dağını eritmek için, Marshall yardım paketinden faydalanmak isteyen ülkelere “mısırözü yağı alma” ön koşulunu koyar. (Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966). Türkiye de, buna karşılık ilk margarin fabrikasını kurar. Aynı dönemde sırf bu sebeple, birçok zeytin ağacı yerlerinden sökülür…
Katliamdan kurtulan az miktarda zeytin ağacından elde edilen zeytin yağı da, Amerika tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.
Sonra insanlar zeytinyağından uzaklaşıp margarin tüketsin diye, zeytinyağının ısındığında kanser yaptığına dair yalan yanlış iddialar ortaya atılır.. Oysa zeytinyağı, en zor yanan sıvı yağlardan biridir. Sonuç olarak Türk insanı, bu tarz haberlerle zeytinyağından uzaklaştırılıp, margarine alıştırılır.
Bu da yetmez… Yine zeytinyağını kötülemek için bir türkü sipariş edilir: “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” Sonra da bu türkü, döneminin en popüler türküsü haline gelir. Tıpkı bugün olduğu gibi. Margarinle, sırf bu nedenle tanışan insanlar, margarine çok çabuk alışır. Hatta hiçbirimiz, zeytinyağı kullanma alışkanlığını tam anlamıyla kazanmış sayılmayız hala. Ve türkünün devamında olduğu gibi, basma giyen kadınlar da zamanla bugünkü plastik giysilerle tanışır…
İnsan gerçekten hayret ediyor; ne kadar güzel kandırılmışız değil mi?
2 notes · View notes
haber-euro-turk · 1 month ago
Text
Aktium Savaşı (M.Ö 31) | Kleopatra & Marcus Antonius
Aktium Savaşı, M.Ö. 2 Eylül 31 tarihinde Roma Cumhuriyeti’nin son dönemlerinde gerçekleşmiş ve Roma tarihinin seyrini değiştirmiş önemli bir deniz savaşıdır. Bu savaş, Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Romalı komutan Marcus Antonius’un güçlerini, Octavianus’un (daha sonra Roma’nın ilk imparatoru Augustus olarak bilinecek) ordularına karşı karşıya getirmiştir. Savaşın Arka Planı: Marcus Antonius,…
0 notes
nnnebula · 3 months ago
Text
Bunları unutmayın...
Unutturmayın...
BİRİLERİ HARMAN GİBİ SAVURUR,ZEVK VE SEFA İÇİNDE YAŞAR...
BİRİLERİ BUNLARIN PİSLİKLERİNİ KAPATIR...
TARİH TEKERRÜR MÜ EDECEK ACABA...???
DERS ALINSA TEKERRÜR EDERMİYDİ...!!!
Yıl: 1828–1829
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.
Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok! Çünkü ekmeği yapacak un yok, buğday yok!
Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir.
Yıl: 1834
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi kararlaştırılmıştır.
Osmanlı’nın tazminat ödeyecek parası yoktur, hazine boştur.
Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.
Yıl: 1853–1856
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Kırım Savaşı sürmektedir.
Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur.
Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip 40 bin tüfek, 2 bin şişhane, 10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.
Yıl: 1855
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.
Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir.
Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.
İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.
Yıl: 1891
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazinede para yoktur.
Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.
Yıl: 1894
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazine tamtakırdır.
Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.
Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.
Tarih: 1 Kasım 1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,
Tarih: 17 Kasım 1922
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı.
Genç Türk devleti, Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.
Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.
Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi.
Kamu maliyesi uzmanı Dr. Mahfi Eğilmez, Osmanlı’nın borçlarını hesapladı. 2013 yılının kurlarına göre, Osmanlı devletinin toplam borcu 500 MİLYAR DOLAR tutuyordu.
Bu borcu, büyük devrimci Atatürk’ün önderliğinde “Yeniden Doğan” Türk milleti ödedi.
Bu yazının kısa özeti şudur:
Yıkılıp giden Osmanlı’nın 500 MİLYAR DOLAR borcunu, Osmanlı’nın aşağıladığı Türk halkı ödedi.
Genç Türkiye Cumhuriyeti
1923-1938 arası 15 Yıllık Kalkınma planıyla
Eğitim, Sağlık, İktisat ve Savunma Sanayi alanında yaptığı ilerici uygulamalarla,
Hem devasa borcunu ödedi, hem de Cumhuriyet tarihinin en parlak ekonomik dönemini bu yıllarda yaşadı.
Bu gerçeği, halkımız özellikle de gençlerimiz hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Tumblr media
0 notes
hasanakbal19 · 3 months ago
Text
1 Ağustos’ta Tarihte Neler Oldu?
1 Ağustos’ta Tarihte Önemli Olaylar 1 Ağustos tarihi, dünya tarihinde birçok önemli olaya sahne olmuştur. İşte bu tarihe damga vuran bazı önemli gelişmeler: 18. Yüzyıl 1798: Nil Savaşı: Amiral Horatio Nelson komutasındaki Büyük Britanya Donanması, Abukir Körfezi’nde Fransız Donanması’nı yendi. Bu zafer, Napolyon’un Mısır seferini zora soktu.    19. Yüzyıl 1834: Köleliğin…
0 notes
kunyekultursanat · 3 months ago
Text
1 Ağustos’ta Tarihte Neler Oldu?
1 Ağustos’ta Tarihte Önemli Olaylar 1 Ağustos tarihi, dünya tarihinde birçok önemli olaya sahne olmuştur. İşte bu tarihe damga vuran bazı önemli gelişmeler: 18. Yüzyıl 1798: Nil Savaşı: Amiral Horatio Nelson komutasındaki Büyük Britanya Donanması, Abukir Körfezi’nde Fransız Donanması’nı yendi. Bu zafer, Napolyon’un Mısır seferini zora soktu.    19. Yüzyıl 1834: Köleliğin…
0 notes
ibokumus · 7 months ago
Text
DIŞ BORÇ BELASI
Yıl: 1828–1829
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.
Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok! Çünkü ekmeği yapacak un yok, buğday yok!
Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir.
Yıl: 1834
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi karalaştırılmıştır.
Osmanlı’nın tazminat ödeyecek parası yoktur, hazine boştur.
Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.
Yıl: 1853–1856
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Kırım Savaşı sürmektedir.
Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur.
Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip 40 bin tüfek, 2 bin şişhane, 10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.
Yıl: 1855
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.
Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir.
Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.
İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.
Yıl: 1891
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazinede para yoktur.
Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.
Yıl: 1894
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazine tam takırdır.
Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.
Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.
Tarih: 1 Kasım 1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,
Tarih: 17 Kasım 1922
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı.
Genç Türk devleti, Osmanl�� devletinin borçlarını yüklendi.
Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.
Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi.
Değerli Dostlar,
Kamu maliyesi uzmanı Dr. Mahfi Eğilmez, Osmanlı’nın borçlarını hesapladı. 2013 yılının kurlarına göre, Osmanlı devletinin toplam borcu 500 MİLYAR DOLAR tutuyordu.
Bu borcu, büyük devrimci Atatürk’ün önderliğinde “Yeniden Doğan” Türk milleti ödedi.
Değerli Dostlar,
Bu yazının kısa özeti şudur:
Yıkılıp giden Osmanlı’nın 500 MİLYAR DOLAR borcunu, Osmanlı’nın aşağıladığı Türk halkı ödedi.
Bu gerçeği, Osmanlı'nın bazı palavralarıyla kandırılmak istenen halkımız, özellikle de gençlerimiz hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Bilin istedim.
Tumblr media
0 notes
aykutiltertr · 7 months ago
Video
youtube
Akşam Olur Sabah Olur Yar Gelmez Metin Şentürk Ritim Karaoke Orijinal Tr...  Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın Aboneler İstek Şarkı İsteyebilirler. Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=EZbvAwy22NM Lise Üniversite Koroları Müzisyenler Solistler Vokalistler Yorumlara isteklerini Yazabilirler. Akşam Olur Sabah Olur Yar Gelmez Metin Şentürk Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Hicaz KantoTSM KORO) Söz Müzik Dramalı Hasan Güler Usül: Nim Sofyan Makamı: Hicaz Şarkı Şarkı Sözleri Ooof oof oof Akşam olur sabah olur yar gelmez Akşam olur sabah olur yar gelmez Sanırım ki beklediğimi bilmez Sanırım ki beklediğimi bilmez Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Yollarına baka baka yoruldum Yollarına baka baka yoruldum O güzelin gözlerine vuruldum O güzelin gözlerine vuruldum Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Gelmez gülüm, gelmez canım Gelmez yavrum ah gelmez Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Gelmez canım, gelmez yavrum Gelmez gülüm ah gelmez Gelmez canım, gelmez yavrum Gelmez gülüm ah gelmez Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Gelmez canım, gelmez gülüm Gelmez yavrum ah gelmez Dramalı Hasan Hasgüler Dramalı Hasan Hasgüler " Baharın gülleri açtı " Hasan Hasgüler,Yunanistan'nın Doğu Makedonya bülgesindeki Drama* şehrinde 1896 yılında dünyaya geldi. 1912 yılında başlayan Balkan Savaşı sırasında ailesi ile birlikte İstanbul'a gelerek göçmen olarak yerleştiler. Böylece 16 yaşında ud öğrenmeye başladı. Ud çalmadaki başarısını kısa zamanda geliştirdi ve bestekârlığa başladı. Doğduğu şehrin ismi ile Dramalı Hasan olarak tanındı. Yunanistan, Mısır,Suriye ve daha bir çok ülkede konserler verdi. Çok sayıda bestesi Musiki repertuarında yerini aldı. Rast Makamındaki, " Açılan bir gül gibi gir kalbe gönül gibi". " Baharın gülleri açtı " ve " Seni andım yine kalbimde derin bir sızı var ", Nihavent Makamında, " Yâ Rab kalbimin sâhibi nerde ", " Sana bilmem ki neden hiç doyamam ", Uşşak makamındaki "Sevdim diye zâlim seni beyhûde avundum " ve Hicaz makamında " Akşam olur sabah olur yâr gelmez " şarkıları günümüze kadar güncelliğini korumaktadır. Disiplinli, sert ve ciddi musiki adamı olarak tanındığı söylenir. 18.06.1984  tarihinde İstanbul'da öldü. *Drama, Yunanistan'da Doğu Makedonya bölgesinin en büyük şehri ve aynı adı taşıyan ilin merkezidir.Tarihi Makedonlar tarafından kurulan şehir uzun süre Roma hakimiyetin de kalmış ardından Bizans'a bağlanmış kısa bir süre de Bulgarlar'ın eline geçmiştir. Ardından bir süre yine Bizans hakimiyetinde kalmış ardından Sırplar tarafından ele geçirilmiştir. 1371'de Osmanlı egemenliğine girmiş ve 551 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Osmanlı döneminde şehre Anadolu'dan getirilen Türkler'le Balkanlar'daki bazı Pomak ve Arnavut toplulukları yerleştirilmiştir. 1912 Balkan Harbi'nde şehrin Yunanlılar'ın eline geçmesi sonucu buradaki Müslümanlar büyük acılar içinde bu şehri terk etmiş ve Türkiye'ye gelmiştir. Hicaz (müzik) Madde Tartışma Oku Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Hicâz, Klasik Türk müziğinde dügah perdesinde karar kılan bir makam ve perde. Hicaz perdesi Türk müziğinde do diyez notasını andıran perdedir. Bu perde makamın yapısındaki en karakteristik perde olduğu için, makama da adını vermiştir. Hicaz makamı bilinen en eski musiki makamlarından birisidir. Hicâz makamı makamlar arasında, Yılmaz Öztuna'nın verdiği bilgiye göre 2052 eserle birinci sırayı almaktadır. Hicaz makamına çok yakın olan 3 makam daha vardır. Bunlar Hümayun, Uzzâl ve Zengûle (Zirgüle) makamlarıdır ve hepsi birlikte "Hicaz Grubu" diye adlandırılmaktadır. Birçok musikişinas bu makamları Hicaz makamından ayırt etmeye gerek görmemiştir. Bu şekilde değerlendirecek olursa, Hicaz makamındaki eserlerin sayısı 2481'i bulmaktadır. Hicaz grubundaki makamların değişik perdelerdeki şedleri de çok sevilen ve kullanılan makamlardır. Bu şed makamlar arasında Sûzidil, Şedd-i Arabân, Hicâzkâr ve Evcârâ ilk akla gelenlerdir. Hicâz makamı, dügâh (la) perdesinde karar eden makamlardandır. Hicaz dörtlüsü ile Rast beşlisinin birleşmesinden teşekkül etmiştir. Güçlüsü neva (re), yedeni rast (sol) perdesidir. Orta sekizlideki sesleri şöyledir: Dügah (la), dik kürdî (bakiyye bemollü si), nim hicaz (bakıyye diyezli do), neva (re), hüseyni (mi), evc (bakiyye diyezli fa), gerdaniye (ince sol) ve muhayyer (ince la). Çıkıcı-inici bir seyir gösterir. ritim karaoke,ritim alt yapısı,gitar eşliği,bateri eşliği,drum,loop,trompet eşliği,piyano eşliği,darbuka,bendir,hazır ritimler,şarkı alt yapıları,şarkı ritimleri,rhythm,karaoke,hazır looplar,ritim kalıpları,düğün salonu,kaliteli ritimler,hazır loop,hicaz
0 notes
aykutilter · 10 months ago
Video
youtube
Test 2 Yazının Evrimi Tipografi Aykut ilter  Tipografi  Aykut ilter 0532 322 2351 2. YAZININ EVRİMİ YazdırTüm Cevapları GizleMateryal Listesine Dön ________________________________________ Soru 1: Yazı tarım toplumu yapısı içinde ihtiyaç duyulan bilgilerin kaydedilmesi amacıyla ortaya çıkmıştır. Başlangıçta ilk yazılar resimsel bir özellik sunmaktaydı. Yazıların bu türüne ne denir? (Çoktan Seçmeli) Fonogram Hologram Monogram ✔ Piktogram Telegram Cevap : Piktogram ________________________________________ Soru 2: Sümer uygarlığında geliştirilen çivi (ya da, kama) yazısını ıslak çamur tabletlere çizmek, aktarmak veya baskılamak amacıyla kullanılan yazma aleti hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Calamus ✔ Stilus Papirüs Vellum Parşömen Cevap : Stilus ________________________________________ Soru 3: Mısır uygarlığında saray, anıt mezar, tapınak vb. anıtsal yapılarda ve değerli eşyalarda kazıma veya oyma tekniğiyle uygulanmak üzere geliştirilen ve M.Ö. 4. Binyıl ortasından itibaren yaygın kullanılan yazı türü hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Hiyeratik Demotik Runic Petroglif ✔ Hiyeroglif Cevap : Hiyeroglif ________________________________________ Soru 4: M.Ö. 1274’de Mısır ve Hitit orduları arasında yapılan, sonunda Mısır Firavunu II. Ramesses ile Hitit Kralı III. Hattuşili’nin barış antlaşması imzaladığı savaş hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Maraton Savaşı Truva Savaşı ✔ Kadeş Savaşı Kartaca Savaşı Makedon Savaşı Cevap : Kadeş Savaşı ________________________________________ Soru 5: M.Ö. 2. Binyıl ortasından sonuna kadar süren Hitit uygarlığı çağında başkent olan Hattuşa’nın bugünkü adı nedir? (Çoktan Seçmeli) ✔ Boğazköy Yalıköy Kadıköy Karaköy Köyceğiz Cevap : Boğazköy ________________________________________ Soru 6: Yunanca bir terim olarak eski yazı çeşitlerini inceleyen, Türkçe “eski yazıt bilimi” anlamına gelen bir bilim dalı hangisidir? (Çoktan Seçmeli) İdeografi Logografi Kardiyografi Radyografi ✔ Paleografi Cevap : Paleografi ________________________________________ Soru 7: M.S. 552-744 yılları arasında kurdukları siyasi birliklere ilk kez Türk adını vermeleri ve Türkçenin bilinen en eski yazılı kaynaklarını diktirdikleri yazıtlarda oluşturmaları bakımından, Türk kültür ve edebiyat tarihi açısından çok önemli bir yere sahip olan Türk kağanlığı hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Hun ✔ Göktürk Avar Selçuklu Osmanlı Cevap : Göktürk ________________________________________ Soru 8: Yazının evriminde piktografik yazının bulunuşundan sonraki en önemli aşama sesçil (fonetik) abecelerin geliştirilmesidir. Kendilerine Kenanlılar diyen (günümüzde Lübnan’da bulunan) eski Biblos halkının geliştirdiği Fenike abecesi kaç ünsüz işaretten oluşmaktadır? (Çoktan Seçmeli) 12 ✔ 22 24 28 32 Cevap : 22 ________________________________________ Soru 9: Klasik Roma Çağı boyunca, komutanların zaferlerini kutlamaya yönelik yapılacak olan anıtsal eserlerin alınlık ve yüzeylerinde kullanılmak üzere hangi yazı biçimi geliştirilmiştir? (Çoktan Seçmeli) Anziyal Etrüks Kalkidyan Kurzif ✔ Roma Kapital Cevap : Roma Kapital ________________________________________ Soru 10: Abbasiler devrinde vezir ve hattat olan İbn Mukle tarafından geliştirilen ve İslam hat sanatında yazı tür ve çeşitlerinin temellerini oluşturan altı kalem/kamış yazısına ne denir? (Çoktan Seçmeli) Aramic Enbârî ✔ Aklâm-ı sitte El-müsned El-cezm Cevap : Aklâm-ı sitte
0 notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
1984
"Aslında hiç birsey yasa dışı değildi,çünkü artık yasa diye birsey yoktu." George Orwell Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır 1984..Üçüncü Dünya Savaşı sonucu dünya üçe bölünmüştür: Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya. Hikayenin konusu; Okyanusya’da geçmektedir. Okyanusya iktidar partisinin sloganı “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür”. Gerçeklik duygusu partinin “çiftdüşün” olarak adlandırdığı bir düşünce biçimi ile manipüle edilmektedir. Çiftdüşün, iki çelişik düşünceyi zihinde aynı anda bulundurabilmek, ikisini de kabullenmek anlamındadır. Böylece zihin bir kavram çorbasına dönüştürülür. Okyanusya’nın dili sadeleştirilmektedir. Sözlükten zıt kelimeler (“Kötü” yerine “iyi değil” kullanılıyor) ya da eş anlamlı kelimeler, anarşist yapılanmaya sebep olabilecek kelimeler çıkartılmaktadır. Böylece kimse Büyük Birader’e muhalefet yapamayacaktır. Dil düşüncenin yansıması olduğuna göre düşünce kodlarını iktidar belirlemeli, zihinleri dilediği gibi biçimlendirmelidir. Dil güçlü olmazsa, iletişim eksikliği olur. Bu da iktidarın işine gelir. Kitabın ana karakteri Winston Smith, Julia ile yaşadıkları aşk neticesinde içinde yaşadığı sistemi sorgulamaya başlar ve isyan eder. Çünkü duygular, insanları mekanikleşmeden kurtarır. Zaten tam da bu yüzden Okyanusya’da aşk yasaktır. Evlilikler partinin onay verdiği kişiler arasında, sadece üreme amaçlı gerçekleştirilir. Çocuklar ailelerini ihbar etmeye yönlendirilir. Böylece aile bağları kopar ve birey güvenecek kimseyi bulamaz. Evlerin içine konulan tele ekranlar ile yüz mimiklerine kadar her şey gözetim altındadır. Her şeyi duyan bilen gören bir Büyük Birader vardır. BB’e karşı yapılacak en küçük eleştiri ya da itiraz hainlikle suçlanmaktadır. Yanlış düşüncelerde olanları düşünce polisi yakalar ve buharlaştırır. Okyanusya’da dört bakanlık kurulmuştur: Barış Bakanlığı savaşın, Gerçek Bakanlığı yalanların, Sevgi Bakanlığı işkencenin, Varlık Bakanlığı yokluğun bakanlığıdır.
Tumblr media
Barış Bakanlığı, “Savaş barıştır” prensibiyle bir muhalefet durumunda, kitleleri susturmak ve toplum düzenini sağlamak için bir savaş çıkartmaktadır. Gerçek Bakanlığı, “Bugünü kontrol etmenin yolu tarihi kontrol etmekten geçer” prensibiyle gerçekler saptırılarak tarih yeniden yazılmaktır. Gazete haberleri liderin istediği söylemde değiştirilmektedir. Bellekler zayıflatılınca, içinde bulunduğumuz an daha önemli olur. Sevgi Bakanlığının işi, nefret üretmektir. Ülkede sevilmesi gereken tek bir kişi vardır: Büyük Birader. Toplum birbirinden nefret etmelidir. Varlık bakanlığı insanların azla yetinmesini sağlayan bakanlıktır. O Brien temsilciliğindeki sistem, anarşistliğe yeltenen Winston’a en büyük korkusu ile işkence eder. Korku psikolojisi ile ortaya çıkan travma sonucunda, Winston içi boşaltılmış bir şekilde tekrar sisteme dahil edilir. Böylece, toplumun bütünü içinde birey yok edilmiş olur. Ayrıca kitapta kullanılan renkler de önemli. Renkler hep soluk, siyah, gri. Herkes mavi giyer, büyük birader siyah-beyaz görünür. Sadece proleterlere gittiğinde makyaj yapan kadın vasıtasıyla boya ve renkten bahsedilir. Çünkü; renklilik çeşitlilik demektir ve iktidar çeşitlilikten hoşlanmamaktadır. Kitapta bahsedilen kontrol mekanizmaları günümüzde gerçekleşti. Gelişen teknoloji yüzünden cep telefonları aracılığıyla kişiler izlenip dinlenebiliyor. Ayrıca Tweeter, Facebook, Instagram, imzalanan kampanyalar, ve mobesalar vasıtasıyla gözetlendiğini bilen toplumun hipnoz edilmesine sebep oluyor. Yine gerçekleşmekte olan başka bir durum: Günümüzde telefon mesajlaşmalarında kelimelerin kısaltılması. Bu kısaltmalar devam ederse, düşünceler de sonuç ve an odaklı olacak ve zamanla duygular da yok olacaktır. HEPİMİZ BİRER DİSTOPYANIN İÇİNDEYİZ "Who are you to wave your finger? You must have been out your head!" "Sen kim olduğunu sanıyorsun da bana parmağını sallıyorsun? Kafayı sıyırmış olmalısın!"
Tumblr media
1984 : Evet beyler, uzat kolları, uzat kolları. Aranızda konuşmayın. Ben izin vermediğim sürece siz konuşamazsınız. Burada otorite benim. Nerede olduğunuzun farkında olun. Sabah içtimasında konuşan birisi olursa hayatta en korktuğunuz şeylerin gerçek olduğu 101 Numaralı Oda'da bulursunuz kendinizi. Sayımız 8 olmalı, Fahrenheit 451 nerede? F451 : Buradayım efendim! Geldim, yetiştim işte! Umberto Eco'nun meşhur Gülün Adı kitabı için büyük bir kitap yakma töreni düzenledik biraz önce. Geç kaldığım için özür dilerim hem sizden hem Büyük Birader'den. 1984 : Bir daha böyle şeyler istemiyorum, herkes vaktinde burada sıraya geçmiş olacak! F451 : Emredersiniz. 1,2,3,...8. Tamam sayı doğru, rahat oturuş pozisyonuna geçebilirsiniz. Parti'nin geleceği, onun sonsuz iktidarının sürekliliği ve sizlerin kesintisiz refahı için birkaç şey anlatmam gerekli. Öncelikle, içinde bulunduğunuz distopik dünyanın ve panoptikonun farkında olun. Bu bir rica değil, emirdir. Hepiniz birer distopya kitabısınız ve bağlı olduğunuz bu türün tanımlarını bilmek zorundasınız. Distopya, anti-ütopya demektir. Ütopya Yunanca'da olmayan yer, güzel yer anlamlarına gelebilirken distopya ise bunun tam tersidir. Genellikle distopyalar geleceğe duyulan kaygıdan dolayı yazılmış olumsuz senaryolardır, baskıcı bir sistem ve totaliter bir devlet modeli bulunmaktadır. Yaşamakta zorunlu olduğunuz bu dünya içerisinde renkler sadece bana aittir, sizi bir panoptikonun içerisinde yaşadığınızı unutturmamak adına elimizden geldiği kadar renklerinizden ve duygularınızdan arındırmaya çalışırız. Arkamda gördüğünüz Büyük Birader adındaki liderimize sınırsız ve sorgusuz itaat bekleriz. Panoptikon, mahkumların görülebileceği duygusu nedeniyle davranışlarını kurallara uygun yapmasına sebep olduğu modern bir hapishane modelidir. Evet, şu anki insanların çağdaş sandığı hayatları ve sizin renksiz hayatlarınız kelimenin tam anlamıyla bir panoptikondur diyebiliriz. Burada bulunduğunuz distopyanın müdürü ise Büyük Birader'dir. O her zaman sizi izler. O her zaman sizin 2x2'nin sonucunun 5 olduğuna sınırsız itaat etmenizi ister. Çünkü Parti böyle dediyse bu böyledir. Bu arada görevleriniz tam olarak neydi bana hatırlatın. F451 : Ben sabah akşam tür fark etmeksizin kitap yakarım. İnsanların kitap okuyamaması için elimden geleni yaparım. Çünkü kitap insanı cahilliğinden arındırır ve bu eylem 1984'ün içinde geçen "CAHİLLİK GÜÇTÜR." ilkesine ters düşer. Büyük Birader'in emirlerinin dışına çıkarsam ceza alacağımı, fobilerin gerçek olduğu 101 Numaralı Oda'yı boylayacağımı bilirim.
Tumblr media
Cesur Yeni Dünya : Ben insanları Ford Sistemi adını verdiğim, Tanrı'nın Ford olduğu ve doğan her yeni bebeğin ebeveyn bilincinden yoksun, şartlandırılarak doğduğu bir model içerisinde yönetirim. Soma adlı bir mutluluk hapını bir distopyanın içinde olduklarını unutsunlar diye onlara içiririm ki hiçbir zaman bu acımasız durumun farkında olamasınlar. Benim dünyamda da kitap okumak yasaktır, bebekleri ürettikten hemen sonra bebekler bir kitaplığa doğru emekletilir, kitaplara tam ulaşacağı sırada onlara elektrik verilir ve bu bireyler bir daha kitaplara hayatları boyunca dokunamaz. Otomatik Portakal : Ben şiddetin meşrulaştırıldığı yerin tam kendisiyim. Fiziksel ya da manevi her şekilde, her saniyede halkın gözü önünde ve çekinmeden şiddet uygularım. Çarpışma : Ben teknolojinin, arabaların, makineleşmenin distopyasıyım. Makinenin verdiği haz ve hızın, arabaların birbirleriyle çarpışmasının bana cinsel mekanizmaları hatırlattığı bir senaryoda anlatırım her şeyimi.Benden ve Büyük Birader'den asla kaçamazsınız! Ona sınırsız itaat etmeli ve sonsuz sevgi duymalısınız. Aynı askerde size öğretildiği gibi, itaat et, rahat et felsefesi geçerlidir! Bu sistemde eğer bir hatanız olursa siz Büyük Birader'i sevecek hale gelene kadar cezayı, işkenceyi hak etmiş olursunuz.Neyse Havva'nın Üç Kızı, biliyorsun ki 1984 distopyasının içerisinde sadece Parti'nin soyunu devam ettirebilecek verimli döllere izin verilir, yani bu işi Damızlık Kızın Öyküsü ile yapmam gerekiyordu ama artık bu kafanın da etkisiyle senle olmuş oldu, bunu Büyük Birader ve 1984'ün kesinlikle duymaması gerek. Havva'nın Üç Kızı : Ah, kesinlikle bir skandal olacak, hem de büyük bir skandal, ateizm, günah, bombalı patlamalar, laiklik, tarikat, Mevlana, bekaret, yobaz, falan filan.Ne yazık ki, kadere bak,Kimler kimlerle beraber yan yana geliyor!! Büyük Birader sizi her yerde, her zaman izler. Yaşamış olduğunuz Okyanusya içerisinde izinsiz cinsel ilişkiye ve Parti'den olmayan insanlarla takılmaya nasıl cüret edersiniz! Bu sınırlar içerisinde böyle bir ilişki kesinlikle yasaktır. Elif Şafak'la kimse takılmayacak bundan sonra! Derhal 101 Numaralı Oda'ya!Senin görevin şiddeti meşrulaştırmaktır, sen bunun için distopyasın! Derhal 101 Numaralı Oda'ya! İtaat edin, rahat edin! Genellikle disiplinden dolayı olsa da bu iktidarın içerisinde disiplinin olmadığı yerde kan ve gözyaşı vardır! Unutmayın. Hepiniz birer distopyasınız "Eski reformcuların hayalini kurduğu o enayi, zevk düşkünü ütopyaların tam tersi bir dünya." içerisindesiniz. bu Büyük Birader dedikleri 2 boyutlu kağıt parçasından başka bir şey değil, görmüyor musunuz bunu gerçekten? Bunu göremeyecek kadar at gözlükleriyle mi dolaşıyorsunuz? Biraz içinde bulunduğunuz hayatı, benliğinizi sorgulayın.. Ben mimarlığın, cinselliğin, yaşamanın, iktidarın, etimolojinin distopyasıyım.
Tumblr media
Konuşacağınız duygu yoksunu kelimeleri bile ben belirlerim. Dün söylediğim şey bugün geçerli olmayabilir. Bugün doğru bildiğiniz gerçek, bir bakmışsınız yarın bambaşka bir gerçeklik haline dönüşmüş. Bellek deliğine onun evrağını attım mı bu dünyadan o bilgi silinir gider. Her söylediğimi halkımın 1 gün sonra hemencecik unutması bu sayededir. Düşmanımızın bugün Goldstein olduğunu söylüyorsam, bu kişi yarın başka birisi olabilir ve siz bunu hatırlamazsınız, hatırlasanız bile kanıtınız kalmamış olur. İktidar için yapmayacağım şey yoktur, gerekirse dini satın alır size tekrar satarım, Tanrılık rolünü Büyük Birader'e veririm, her türlü hırsızlığı ve kötülüğü yaparım ama siz yapamazsınız! Renksizlik, duygusuzluk, sınırsız ve sorgusuz itaat ilk günkü gibi hüküm sürmekteydi. Tek fark ise bütün distopyaların ortak özelliğinde olduğu gibi umut olmayan geleceğin kaygı duyulan senaryosunun esas gerçeklik olmasıydı. Bu yaşamın içinde hayatta kalabilmek sorgusuz itaate ve Büyük Birader'i koşulsuz sevmeye bağlıydı. Onlar Büyük Birader'in gtünün kılıydı! Umut varsa halkın %85'ini oluşturan proletaryaya -yani alt sınıfa- YADA ŞİMDİKİ TEHLİKELİ SINIF OLAN PREKARYA ya aitti. 252. sayfada dendiği gibi, birbirlerinin varlığından ve gücünden habersiz olan bu topluluk, düşünmeyi hiçbir zaman öğrenmedikleri halde yeryüzünün dört bir yöresinde, aralarına nefret ve yalan duvarları girmiş de olsa bir gün dünyayı alt üst edebilecek gücü yüreklerinde, içlerinde biriktirmekteydi. Umut, varsa eğer, proleterlerdeydi! (PREKARYA) Tam da o anda, dışarıdan geçen onlarca arabanın oluşturduğu görgüsüz, sayısızca maganda içeren konvoyun önündeki kamyonetten bu gürültüyü bastıran daha ikna edici bir vaat işitiliyordu : "SAVAŞ BARIŞTIR ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR CAHİLLİK GÜÇTÜR."
12 notes · View notes
temkinlifuturist · 11 months ago
Text
BİR ENERJİ MASALI
Harcayacağından fazlasını kazanan adamların, parayı nereye gömecekleri konusunda bir örnek. İki tane aç doyur, fakir giydir değil mi… Yoooooo… Ekonomik ömrü dolmuş bir arabayı alıp binlerce dolar harcıyorsun, elektrikliye çeviriyorsun ve sonra da çevrecilik şemsiyesi altına sığınıp yeni kapitalist süreçlere çanak açıyorsun. Altından klozete s*çan araplar gibi yağı bol bulunca nereye süreceğini şaşırmış insanlar.
Programda izlemeyi sürdürünce, yeni nesil yaşam trendlerinin pompalandığı bir kamu sloganına dönüştüğünü fark ediyorsun. Amerika'da ikinci dünya savaşından beri bu model programlar sürekli yapılıyor. O günkü devlet düşüncesi nasılsa ona uygun bilgi akışı radyo, tv ve sinema filmleriyle topluma pompalanıyor.
Tumblr media
Mesela ikinci dünya savaşı sonrası çalışan nüfus azaldığı için insanları aile olmaya, çocuk yapmaya teşvik eden diziler, filmler, programlar yapılması gibi.
Mesela son 20 yıldır ülkemizde aile kavramını yıkıp insanları bireyselleştirmek için programlar yapılıyor. Önce dizilerde ve kadın programlarında kötü anne ve baba örnekleri gözümüze sokuldu. Aile pek de matah bir şey değil diye gösterildi. Bireysellik parlatıldı. Halbuki insan toplu halde yaşamaya uygun bir yaşam modelidir. Aslında dünya üzerindeki bütün yaşam modelleri toplu halde yaşamaya programlanmıştır. Ama kapitalist ekonominin daha verimli çalışması için bireysel yaşam modeli teşvik edilir. Ikea’nın dünyada bu kadar popüler edilmesinin gerekçesi de budur.
Daha küçük mekanlarda yaşam alanları oluşturmak. Bunun ilksel örnekleri Japonyada var. Japonya dünyanın Amerika'dan çok önceleri kapitalist olmuş sömürgen bir ülkesidir.
Tumblr media
Olay aslında Enerji Baronlarının petrol üzerine kurulu sömürü yapısının ekonomik ömrünü yitirmesi üzerine yeni tip enerji sömürü düzenini ELEKTRİK üzerine kurgulamasıdır.
Tumblr media
Tahmin edeceğiniz gibi elektrik üretmekle iş bitmiyor. Kullandığımız bütün makineler son 40 yıldır tamamen elektrik ile çalışır şekilde düzenlendi. Sonra toplu taşım elektriklendi. Şimdi ise bireysel taşımacılık elektrikleniyor, sonrasında fabrikalar da elektrikle çalışacak.
Dedikleri gibi elektrik çevreci mi? Büyük soru işareti. Elektriği nasıl ürettiğine bağlı. Dünyada elektrik hala termik santrallerde (kömür ve doğalgaz ile çalışıyor), nehirlere kurulan su barajlarında, minimal olarak yeldeğirmenleri ve güneş panelleri ile elde ediliyor. Ve bunların ardında gizli olarak işleyen milyarlarca dizel yakıtlı jeneratör var. Araç şarj istasyonları arkada dizel yakıtla çalışan jeneratörlerle şarj istasyonlarına enerji sağlıyor. E ne oldu şimdi. Yine petrol kullanıyoruz.
İşte değişen sana sattıkları araçlar olacak. Değişen sana sattıkları enerji türü olacak.
Tumblr media
Elektrik bize öğretildiği şekilde 1800’lü yıllarda mı keşfedildi? Elbette hayır. Arkeoloji, elektrik enerjisinin binlerce yıldır kullanılageldiğini kanıtlayan yeni yorumlar yapıyor. Bilgi akışının yoğun olmadığı geçmişte insanların değerlendirme yapması güçtü. Bu bilgi sadece birkaç elitte sıkışıp kalmıştı. Şimdi antik Mısır duvar resimlerinde elektrikli araçların örneklerini algılayabiliyoruz. Kazılarda, toprak kaplar içine kurulmuş piller bulundu. Piramit çalışanları ellerinde devasa ampüller taşıyor. Ve şimdiye kadar ne anlama geldiği anlaşılmayan bazı toprak-seramik parçaların, yüksek voltajlı elektrik aktarımında yalıtıcı olarak kullanıldığı fark ediliyor. Toprak altına gömülü olarak bulunan bazı tesislerin tapınak olduğu konusunda halen ısrarcılar ama bunların enerji santrali veya elektrik deposu (pil) olduğu da rahatlıkla iddia edilebilir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Eğer elektriği Güneş-Rüzgar-Dünyanın Doğal Manyetizması ile üretecekseniz evet gayet temiz bir enerji modeli. Ama iş ısı üretip ondan enerji elde etmek üzerine modellenince illa ki birşeyleri yakmak zorunda kalacaksınız. Zaten onbinlerce yıl yaka yaka ne orman kalmış doğru dürüst ne de verimli arazi.
Savaşlar dolayısıyla ilkelleşen insanın doğayı nasıl sömürdüğüne tanık oldum. Üretmek yerine sadece tüketme üzerine kurul bu vahşi düzen. 
1900’ler öncesine ait film ve fotoğraflarda bir şey dikkatinizi çekti mi? Ağaç, yeşillik, doğa kavramları çok zayıf. Her yer çorak toprak. Hani bir Anadolu efsanesi kafamıza sokulmuştur ya, Osmanlı ordusu güneye sefere çıkınca İstanbul’da ağaca çıkan sincap hiç yere inmeden Suriye’ye varırmış. Hadi canım sende. Ne yemişiz ama bu masalları. Anadolu’nun büyük bölümünün çorak, kıraç, taşlık, kayalık, verimsiz topraklardan oluştuğu artık kanıtlanan bir gerçek. Sadece büyük nehirlerin aktığı bölgelerde, Yeşilırmak, Kızılırmak, Dicle, Fırat, Menderes, Asi gibi yerlerde tarım verimli gözüküyor. Koskoca ülkede Çukurova, İzmir Menderes havzası, Nizip, Iğdır, Tokat, Amasya, Balıkesir, Bursa gibi bölgelerde verimli topraklar var. Geri kalanı kuru toprak ve taş.
Her zaman söylüyorum. Kendilerini üstakıl zanneden birileri kendi çıkarları doğrultusunda dünyayı şekillendirmeye çalışıyor. Ve bu şekillendirme her zaman acı verici savaşlarla, sanal kıtlıklarla, oluşturulan ekonomik krizlerle oluyor.
0 notes
operasyon · 1 year ago
Text
Tek Adam'ın henüz birinci cildini bile bitirmedim. Bana özel midir değil midir bilemiyorum. Tarihte ciddi bir eksiğim varmış. 1900-1918 arası benim için bulanık bir devirdi. Bu aralığa balkan savaşları ve ayrıca 1. dünya savaşı sığıyor. İmparatorluk parçalanıyor ama yönetimde kim var, önemli karakterler az bildiğim konularmış.
Belki Türkiye de ki tarih eğitiminin bir sonucudur. Aynı dönem de de anlatılacak tek şey Atatürkmüş gibi anlatır okullarda ki resmi tarih. Tarih anlayışı için ilginç sayılır bence. İttihat Terakki'nin Enveri'ni bizim tarihçiler nerdeyse hayalet etmiş.
Vay vay vayy... Bir Enver paşa var ki Mustafa Kemal onun yanında teferruat bile değil. Tarihi tek başına dolduruyor adam. 1909'un hürriyet kahramanı olduğu andan itibaren yükselen yeni yıldız Enver. Adam yanında kırk kişiyle sarayı basıp padişahı değiştiriyor. Buna güç denmez mi?
Yine ilginç bir yan, Mustafa Kemal'le aynı yaştalar. Aynı yaştalar ama Mustafa Kemal kimsenin tanımadığı bir yüzbaşıyken, binbaşıyken Enver imparatorluğun en güçlü adamı. Bir haftada iki rütbe birden alıp önce albay sonra general oluyor falan filan...
Tarihçiler Enveri neden saklamak istiyorlar?
Ben Enver'in bu kadar önemli biri olduğunu ancak bu kitap sayesinde öğrendim.
Hem kemalist tarihçilerin hem karşıtlarının Enveri saklama, tarihsel rolünün küçültme nedeni farklıdır. Kemalistler Atatürk'le aynı yaşta aynı dönemde başka ve şeklen bile olsa ondan daha yüksek bir otorite olduğunu görmek- göstermek istemediler belkide.
Atatürk karşıtları da tarihin bütün suçunu Mustafa Kemal'in üstüne yıkmak istediklerinden Enver'i görmeyi - göstermeyi - anlatmayı istemediler sanırım.
Hepsinin ortak nedenleri de olabilir. Daha ermeni tehcirine bile girmedim. Tek başına Sarıkamış faciasına yol açan, orda doksan bin askeri dondurarak ölüme sürükleyen Enver bu Enver. İmparatorluğu bir oldu bittiyle 1. Dünya savaşına sokan, tek başına bu kararı alabilen Enver bu Enver. Yani nerden baksak yüzbinlerce insanın katlinden sorumlu. Bu kadar kanlı bir adamı tarihin tozlu sayfalarına saklamak, adı silinemiyorsa bile en azından önemsizmiş gibi gölgede kalmasını sağlamak istediler belkide.
Bir öğretmen arkadaşıma da bahsetmiştim kitaptan ve bu yorumlarımdan. O katılmadı "Osmanlı nasıl olsa yıkılacaktı, şimdi çöken imparatorluğun bütün sorumluluğunu Enver paşanın üstüne atamayız, tam tersine onlar yıkımı görüp hayatları pahasına imparatorluğu kurtarmak için umutsuzca son kurtarma girişimlerini yapan adamlar" diye yorumladı.
Sadece bir kısmına katılıyorum. Osmanlı artık bitmişti. 1.Dünya savaşına hiç girmese de yıkılacaktı ama Enverler'in amacı imparatorluğu kurtarmak mıydı gerçekten?
Sarıkamış üstünden ruslara saldırmaya çalışırken Enver'in bir yakınına söylediği hayaller şöyle " Rusları geçtikten sonra Afganistan üstünden direk Hindistan'a saldıracak"
Arkadaşları da kendinden farklı değil. Arap çöllerine gönderdikleri cemal paşa Mısır'ı yeniden fethedip Mısır kralı olma hayali görüyor.
Bir başkası Hicazdan İngilizleri süpürge sapıyla kovalayacağına dair uçuk hayallerle yaşıyor ve tabii daha ilk saldırılarında İngilizler hem askerlerini hem kendisini öldürüyor.
Kısacası bana imparatorluğu kurtarmaya çalışıyor gibi gelmediler tam tersine dünyanın bu emperyalist paylaşım savaşı kargaşasında, herkes birbirine girmişken biz de yeni yüzyılın fatihleri olabilir miyiz diyen, fetih hayalleri kuran, asker bir yüksek komutana yakışmayacak derecede hayalperest, maceracı silahşörler olarak göründüler.
0 notes