Senin düzenli olarak hevesinin oldugu bir ssy var mi nagi ya da son zamanlarda en cok neye heves ediyorsun
Aşko benim hayatım öyle bir ters yüz oldu ki yemin ederim şu an yazsam asıl bu kurgu dersiniz. En son hatırladığım şey Zeynep’le hgoi yazma kampında olduğumuz ve her şeyin harika gittiği, süper planlar yaptığımız, kitabı çok büyük keyifle güzel güzel yazdığım… sonra imza için kocaeline gittik, otele girdik odaların hazırlandığını söyleyip bize çay ikram ettiler sonra birden her şey bozuldu. İstanbul’a nasıl döndüğümüzü bile hatırlamıyorum. Babamın hastalığı aklımı başımdan aldı insan böyle anlarda gerçekten şuurunu kaybediyormuş onu yaşadım. Hem inanamıyorum ne oldu, ne olacak diye düşünüyorum hem de her şey nasıl böyle olur diye düşünüyorum. Yıllardır planladığım her şeyin bir anda anlamsızlaşması duvara toslamaktan daha beter hissettirdi. Hiç bu kadar köşeye sıkışmamıştım. Yani öyle heves falan bir şey kalmadı ben de. Başına gelmeden anlamak mümkün değil ama gerçekten sağlıktan önemli bir şey yok özellikle de çok sevdiğiniz bir insan söz konusu olduğunda. Son zamanlarda istediğim tek şey babamın iyi olması ve bugünlerin üzerinden atlayıp geçtiğim başka bir köprü işte olması.
Şu çocukları gidip bir kere görün, Türkiye’ye duydukları muhabbeti, türk bayrağının onların gönlünde kurduğu otağı bir kere hissedin sonra oturup caka satarsınız.
Mesele bir dini, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun alçak bir tecavüzcüden ibaret mi sanıyorsunuz hakikaten?
Mesele tam olarak senin benim gibi mülteci meselesine müslümanca bir hassasiyetle duruş sergileyenleri birbirine kırdırmak.
Türkiye’deki tecavüz vakalarının son bir yılda yüzde doksanı türklere ait. Ne yapalım kendimizi mi taşlayalım? Amaçları haksızlığa karşı hakkı savunmak değil ki. Münafıklıkları ile fitne ateşini yaymak.
Bu ülkede daha dün bir belediyenin kapısına dev LGBT bayrağı açıldı. Kimse gidip ibneleri ateşe verelim demedi. Ama konu mülteci meselesine, müslümanların hassas teline gelince her yerden deniyorlar o teli koparıp atmayı. Sen de bu oyuna geliyorsun.
Sanıyorsunuz ki paylaştığınız türk bayrakları, türkiyeyi savunmak. Siz sanmaya devam edin. Birileri sizi bu hale getirdiği için keyifle seyrediyor çünkü.
Mesele, soğuktan elleri titrerken, uzattığınız eli tuttuğunda dünyalar onun gibi hisseden Suriye’li 5 yaşındaki çocuk.
Mesele, yetim kampında 3 kardeş bir anne bir çadırda yaşamaya çalışan müslüman kardeşin.
Mesele, gözleri görmemesine rağmen, gözleri görmeyen 3 öğrencisine Kuran-ı Kerim’i ezberletmeye çalışan müslüman muallim.
Mesele islam kardeşim islam.
Bu fitneye ortak olmayın.
Paylaştığınız her türk bayrağı, şuan başka şeylere, başka kimselere, başka merciilere hizmet ediyor.
Oyuna gelmeyin.
Ayına, yıldızına, kan rengine kurban olduğum bayrağımı da bu fitneye alet etmeyin.
🔴İşgal, Cebeliye kampında bir evin çatısından ağır silahlı İsrail kuvvetlerine ateş açan Filistinli direnişçinin şiddetli çatışmalarının görüntülerini yayınladı. Ayağından vuruldu ve durmadı ve şehit edilinceye kadar çatışmayı sürdürdü. Daha sonra arkadaşı gelip silahını taşıdı ve o da şehit oluncaya kadar çatışmayı sürdürdü.
Cihad onları çağırdığında bir orman aslanı
Bir vizyon için yalvararak ölüme koştular...
Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki kazandınız ❤️darısı başımıza
akşamdan kalan ışıkları topluyoruz
yorgunluğun sesi sonuna kadar açık
bütün unutulmuşlar anılarıyla gelmiş
gövdesini ateşle doyuranlar
çiçek hikâyeleri anlatıcıları
yolculuklarından dönemeyenler
oturduk yirmi birinci yüzyılın bahçesinde
senin yıldızları anlatan ellerine tutunuyoruz
hislerin toplama kampında
suç olduğunu bile bile, üzerine su serpiyoruz
sıcaktan kavrulan sözcüklerin
zaman birkaç adım ötede bakışları kısık
duygularını yitirmiş
göz çukurlarına kum dolmuş zamanın
uzanıyorum uzanıyorum ellerim yetişmiyor
mektup sanıyorum deniz kokulu uzak sesleri
okuyorum okuyorum kayboluyorum anlatı ormanında
kayboluştan döndüğümde; kapımıza
ritmin ölümünü bırakıp kaçmışlardı insan kuklaları
kimdir oynatan insan kuklalarını
diye sordum derinden inanmışlara
sustu bütün alkışlayanlar
sustu bütün alkışlayanlar
sustu bütün alkışlayanlar
“bitlerin tanrısı”
dedi oynatılmaya itiraz eden amatör bir dinsiz
sona ermişti akşamdan kalan ışıklar
çocukluğumu hatırladım birkaç adım ötedeydi
balıkları öldürdükleri için, düşlerinde
denizi başka bir kente taşıyan çocukluğum, ah
köz halindeydi hâlâ hatırlamak
fazla uzaklaşmamıştır
kuşları iptal edilmiş bir dağın yamacında bekliyor olmalı
incir ağacının gövdesine kazıdığım Z harfi
o harfi söküp boynuma keder yaptım Zeyno
anayoldan sola ayrılan köy girişlerindeki anlam
onunla da binlerce kitap alıp saklandım içine
çok kalabalıktı hatırlayışın odası Zeyno, çok
Barıştan yanadır bütün çocuklar sabah: kuşatılmış bir toplama kampında ayrılığın tepsisini okşasa da elleri akşam: yıldızların mor orağıyla sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi barıştan yanadır bütün çocuklar nice çığlık emmişlerdir nice korku gezmişlerdir...
Size biraz buradan bahsetmek istedim. Yemyeşil alana kurulu güzel bir yer gibi olsa da burası 2. Dünya Savaşı sırasında Alman Nazilerin kurmuş oldukları 2. en büyük toplama kampı.
Yukarıda esirlerin ayakkabılarının konulduğu bir oda ve yattıkları yerin bir örneği bulunmakta. Altta ise ölen esirleri yaktıkları krematoryum (ölülerin yakıldığı yer) bulunmakta.
Altta da Sovyetler Birliği askerlerinin Polonyalıları kurtardıktan sonra toplama kampında ölenlerin dehşetini göstermek için yaptıkları anıt ve ölenlerin külleri bulunmakta...
Beni derinden etkileyen ve savaştan nefret etme konusunda haklılığıma haklılık katan 2. yer burası oldu...
"Çünkü dünya kötü bir durumda ve her birimiz elinden geleni yapmadığı sürece her şey daha da kötüye gidecek."
Hakkını vererek okuyunca gerçekten de hayatınızı değiştirebilecek bir kitap, ben elimden geldiğince yedirerek, iyice kavrayarak okumaya çalıştım. Elimde olsa bu kitabı hapa dönüştürür sabah akşam yemekten sonra yutarım dkfksskds öyle muhteşem bir kitap.
Viktor Frankl kitabın ilk kısmında toplama kampında geçen anılarından bahsediyor, o kısmı Edgar Allan Poe yazmış gibi korkunç ama maalesef insanlığın gerçek bir utancı. Daha sonrasında bu acı deneyimlerinden de edindiği bilgilerin ışığında ortaya koyduğu logoterapiyi anlatıyor. Her şeyin büyük bir hızla kolaylaştığı fakat yaşamakta anlam bulmanın da giderek zorlaştığı dünyamızda herkesin okuması gereken kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum.
İsteyen olursa, kitabın PDF versiyonunu yollayabilirim.
Tarihin en sıcak günleri. 3-4 gün önceki sıcağa göre dün o kadar kötü değildi, nemin düşüklüğü sayesinde hızla serinleyebiliyorduk gölgede. Alışıyor muyuz ne sıcağa?
E insan dediğimiz de en hızlı alışan hayvan zaten- toplama kamplarında ölmeden kalabilmişti Yahudiler.
Gelgelelim hayat kalitemizi, yaşama sevincimizi, kendimize saygımızı düşüren bir şey bu kötüye alışma huyumuz. O arada iklim krizini kimsenin konuşmamasıysa ayrı bir tuhaflık. Veya Akbelen ormanının kesiliyor olması- AKP'ye de sıcaklar kadar hızlı alıştık desenize.
Adeta devasa bir toplama kampındayız. Evet, ayrı evlerimiz var, geceleri sevdiğimizle aynı yatakta uyuyoruz belki, sabah kendi aracımıza biniyoruz ama AKP'nin bizi getirdiği yer toplama kampında soluk alıyoruz hissi. Haliyle hepimiz sindirilmiş olarak itiraz etmenin, protestonun sonuçsuzluğuna kanaat getirip her sabah iş başı yapıyor, akşamına eve dönüyor, kamp arkadaşlarımızla görüşüp yemek yiyip yatıyoruz. En fazla başka kampları ziyaret ediyoruz seyahat ederek. Tek etkinliğimiz ve ruh halimiz bu. Oralardan fotoğraflar paylaşıyoruz kamp gardiyanlarımızın takibindeki dijital aygıtlardan.
Savaş patlayınca askerler işgal ediyor ekranları, deprem sonrası jeologlar. Şu dönemde yer yerinden oynamalıydı. Bilim insanlarıyla iklimi nasıl kurtaracağımızı konuşuyor olmalıydık. Türümüzün dünyayı sayılı yok oluş eşiklerinden birine nasıl getirdiğinden, şu andan sonra ne yapabiliriz ondan dem vurmalıydık. Akbelen gibi elimizde kalan doğa parçalarının üzerine titremeli, ormana yönelik tehditlere karşı ortalığı ayağa kaldırmalıydık.
Bizden istenecekleri tahmin ettiğimiz için mi önümüze bakıp susuyoruz? Milyonluk kentlerden, tüketim alışkanlıklarımızdan vazgeçmek mi bizlere zor geliyor? Halbuki korkacak bir şey yok. Bizler belki 50 km'den uzak bir yerden gelecek gıdayı soframıza koyamayacağız. Ama özel jetlerinden, saraylarından, koruma konvoylarından, mutlak iktidarlarından vazgeçmek zorunda kalacakların kaybedecekleri şeyler inanın çok daha fazla. Ve bizlerin tepkisinden korktukları için bu kadar jandarmayı polisi Akbelen'e yığıyorlar.
Yine de vantilatörü açıp, klimanın derecesini bir tık düşürüp sessizce geçiştiriyoruz. Ve bekliyoruz.
#DoğuTürkistan toplama kampında, 14’ten 80 yaşına kadar kadınlar var, elleri, ayakları zincirli. Ağlayana ceza var. İşkence had safhada Tecavüz sıradan ... Kadınlar odalardan gece alınıyor. Doğum yapanlar var, bebekleri hastanede kendileri kampta ...
Ampute A Milli Takıma Marmaris’te Sevilay Öztürk sürprizi
Marmaris’te devam eden A Milli Ampute Milli Takımı’nın gelişim kampında Olimpik bir sürpriz yaşandı, 2024 Paris Paralimpik Oyunları’nda yüzme kadınlar 50 metre kelebek S5 sınıfında bronz madalya kazanan milli sporcu Sevilay Öztürk, kampı ziyaret ederek, coşkuya ortak oldu.
Ata SEVGİ / AjansCANKA
MUĞLA (İGFA) – Marmaris Pineta Club Hotel’de devam eden kampta Marmaris Kaymakamı Nurullah Kaya, milli takım ekibi ve sporcuların onuruna bir yemek verdi.
Yemekte Marmaris Belediye Başkanı Acar Ünlü, Cumhuriyet Başsavcısı Fatmagül Yörük, Aksaz Deniz Üs Komutanı Tuğamiral Neslim Eski, Gençlik ve Spor İl Müdürü Kazım Açıkbaş, İlçe Emniyet Müdürü Emre Alay, İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Berker Dongul, Sahil Güvenlik Güney Ege Grup Komutanı Yarbay Akın Çoşkunlar ve AK Parti Muğla Milletvekili Kadem Mete de konuk oldu.
Avrupa ve Dünya Şampiyonu Ampute Milli Takım Başantrenörü İsmail Temiz verdiği bilgide; “A Milli Ampute Milli Takımımızın yaşları 16 – 24 arasında değişen oyuncuları ve aday futbolcuların katıldığı iki etaplı gelişim kampımızda, toplamda 64 sporcu yer alıyor. Kampımız 25 Eylül’de sona erecek.“ dedi.
ŞAMPİYONLARA OLİMPİK SÜRPRİZ
Yemeğin sürpriz konuğu ise 2024 Paris Paralimpik Oyunları’nda yüzme kadınlar 50 metre kelebek S5 sınıfında bronz madalya kazanan milli sporcu Sevilay Öztürk oldu.
Aynı zamanda yemeğin sunuculuğunu yapan ve 2014 Yılından itibaren Sevilay Öztürk’ü bu günlere hazırlayan, dönemin Bedensel Engelli Milli Takım Antrenörü Berna Bal, yemeğin sonlarına doğru Sevilay Öztürk’ün geldiğini anons ederek, sporculara büyük sevinç yaşattı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.