#Din bilgileri
Explore tagged Tumblr posts
Text
DAY HİST - PRO (2)
Tarihte Bugün: Önemli Günler
Her gün, tarihin sayfalarında önemli bir olaya tanıklık ederiz. Bunlar, tarihte bugün olarak anılan ve zamanın akışı içinde belirli bir öneme sahip olan günlerdir. Bu önemli günler, tarihin gidişatını etkileyen olaylara ev sahipliği yapmıştır ve genellikle önemli kişiliklerin doğum veya ölüm yıldönümleri, büyük politik olaylar veya bilimsel buluşlar gibi tarihi olaylarla ilişkilidir.
Her günün tarihi bir önemi vardır ve dayhist.com bu önemli günler sizin için bir araya getirir. Bu site, tarihte bugün ne oldu, hangi önemli olaylar yaşandı, hangi önemli kişilikler doğdu veya öldü gibi bilgileri sunar.
Her gün, dayhist.com sitesini ziyaret ederek tarihte bugün neler olduğunu öğrenebilirsiniz. Bu site, tarihi olayları, doğumları ve ölümleri gün gün listeler. Böylece, her gun tarihin bir parçasını keşfedebilirsiniz.
dayhist.com ile tarihin tozlu sayfalarını aralayın ve önemli günlerin izini sürün. Tarih bilincinizi güçlendirin ve geçmişten dersler çıkarın. Tarihte bugün neler olduğunu öğrenmek için dayhist.com 'u ziyaret din.
563 notes
·
View notes
Text
DİNİSORUSORCEVAPAL - MEGA+ (4)
Din, insanların hayatlarını şekillendiren inanç ve ibadetlerin bütünü olarak karşımıza çıkar. Dini bilgileri öğrenmek ve anlamak, kişileri manevi olarak güçlendirir ve hayata anlam katar. Bu yazıda, dini bilgilerin önemi ve insan hayatındaki yeri üzerine konuşacağız. Ayrıca, https://www.dinisorusorcevapal.com/ gibi kaynakların dini bilgileri öğrenmek isteyenlere nasıl yardımcı olabileceğini de ele alacağız. Hazırsanız, dini bilgilerin hayatımızdaki önemli yönlerini birlikte keşfetmeye başlayalım.Dini bilgileri ve cevapları öğrenmek için en güvenilir kaynak. Din Soru Cevap Al sizi aydınlatıyor.
Dini bilgiler
Dini bilgiler arayışında olanlar için doğru yerdesiniz! Din ile ilgili merak ettiğiniz her türlü soruya cevap bulabileceğiniz https://www.dinisorusorcevapal.com/ sitesi size rehberlik edebilir. Dinin temel kavramlarından ibadetlerin detaylarına, peygamberlerin hayatından dualara kadar geniş bir içeriğe sahip olan bu site, dini bilgilerinizi geliştirmenizde yardımcı olacaktır.
Din insanların hayatlarında önemli bir yere sahiptir ve doğru bilgilere sahip olmak her bireyin sorumluluğundadır. Bu nedenle, dini bilgilerinizi arttırmak için güvenilir kaynaklardan faydalanmanız önemlidir. Https://www.dinisorusorcevapal.com/ sitesi, uzmanlar tarafından hazırlanan içerikleriyle size doğru ve güvenilir bilgiler sunmaktadır.
Dini bilgiler konusunda eksikleriniz varsa ya da merak ettiklerinizi öğrenmek istiyorsanız, https://www.dinisorusorcevapal.com/ sitesini ziyaret edebilir ve istediğiniz bilgilere kolayca ulaşabilirsiniz. Dinin rehberliğinde aradığınız cevaplara bu site üzerinden ulaşmanın keyfini çıkarabilirsiniz.
Dini bilgiler, insanların yaşamları boyunca merak ettiği ve öğrenmeye çalıştığı konulardan biridir. Din, insanların hayatlarına yön veren ve manevi anlamda önem taşıyan bir kavramdır. Özellikle İslam dininde pek çok dini bilgi bulunmaktadır. İnsanlar, bu bilgileri öğrenerek hayatlarına daha anlamlı bir şekilde devam edebilirler.
İslam dinine ait dini bilgileri merak edenler için dinisorusorcevapal.com sitesi oldukça faydalı bir kaynaktır. Bu sitede, Kur'an-ı Kerim'i doğru anlamak, ibadetlerin nasıl yapılacağı konusunda detaylı bilgiler bulabilirsiniz. Çeşitli dini konularda sorularınıza cevap bulabileceğiniz bu site, dini bilgilerinizi genişletmenize yardımcı olacaktır.
Dini bilgilerin önemi, insanların manevi dünyalarını güçlendirmesinde büyük rol oynamaktadır. Doğru bilgiye sahip olan bireyler, hayatlarında daha bilinçli ve huzurlu kararlar alabilirler. Bu nedenle dini bilgilerin yanı sıra doğru kaynaklardan bu bilgileri almak da oldukça önemlidir. Bu sırada https://www.dinisorusorcevapal.com/ web sitesi devreye girmektedir.
368 notes
·
View notes
Text
Güzel bilgileri paylaşma hastalığı.
Kendimize şunu sorduk mu hiç? Ben iyi ve güzellikleri tebliğ ediyorum ama temsil ediyor muyum?
Güzellikleri tebliğ etmek yani paylaşmak, ulaştırmak, iletmek kolaydır. Güzel bir yazı yazarsınız onu paylaşırsınız. Güzel bir bilgi elde edersiniz onu başkalarıyla paylaşırsınız. Hikmetli bir söz okursunuz onu profilinizde paylaşma gereği duyarsınız...
Ama ne yazık ki bazılarımızın profil sayfası, profilinden daha dindar gözüküyor. Sayfası ayetler, hadisler, hikmetli yazılar, öğüt dolu içerikler, güzel videolar, resimli mesajlar ile dolu. Sayfa, sayfanın sahibinden daha mütedeyyin!
Bazılarımızın sosyal medya hesabı, işletme hesabından daha takvalı. Sayfasında ticaretle ilgili ayetler, hadisler, yazılar, fetvalar, takvalar var ama bunları paylaşan adamın ticarethanesinde iş ahlakı yok, işçi ahlakı yok, işveren ahlakı yok, helal kazanca dikkat etme yok, borca vefa yok, dürüstlük yok... Sosyal medya hesabı cennetlik gözüküyor ama hesabın sahibi cehennemlik gözüküyor...
Bazılarımızın paylaştıkları, giyim ve kuşamından daha tesettürlü. Profil sayfasına baktığında zannedersin büyük bir hanım evliya bu sayfanın sahibi... Ama gerçekte düğünlerde kendinden geçen biri. Paylaştıkları tesettürlü, iffetli ama paylaşımı yapan, tesettüre dikkat etmiyor, iffetini korumuyor, Müslüman kadın ahlakına dikkat etmiyor...
Allah tebliğ ettiklerimizle değil temsil ettiklerimizle bizi yargılayacak. Paylaştıklarımızla değil, pay çıkardıklarımızla ödüllendirecek. Bu din laf işi, paylaşım işi, tebliğ işi değil, lafın gereğini yapma, paylaşımın içeriğini yerine getirme ve temsildir.
Tebliğ, temsil varsa değer kazanır.
Murat Padak
11 notes
·
View notes
Text
🎯 İsa'nın Mezarını Gezdirmeye Başladılar 🎯
Gökten gelmeyince ya da gelen işlerine gelmeyince böyle bir plan değişikliği oldu.
Şeytan kurnazlığı kullanarak plan yapar işine gelmezse yeni plan yapar, insan, adam olan adem oğlu Türk ise Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi Türk düşünür pozitif enerji ile gücünü birleştirir ve şeytanın planlarını çöpe atar.
Duymadınız mı?
Sömürgenin hem medyasını seyrediyor hem de yaşadığınızı anlamıyorsunuz.
O zaman yazayım.
Dijital peygamberler İsa'nın mezarının Beykoz'da Yuşa peygamber diye bilinen mezarda olduğunu yaymaya başladılar.
Siyonistler Türk kılıklı birilerine ellerine tablet tutuşturmuşlar onları açıklıyorlar.
Yıllardır da müslümanlara Yuşa peygamberin mezarında şifa aratıyorlardı.
Nasıl bir tuzağa düştüklerini kim yazabilirdi?
Dünyanın bütün sırlı beşeri bilgileri de nasıl oluyorsa bunların eline geçiyor.
Tanrının Türk ile ortaya çıkaracağı evrenin kozmik hafızasından akaşik kayıtlar olarak mana ırmağından bir sır ile bir Türk'e geleceğinin hesabını bir asır önce Mustafa Kemal Atatürk'ü hesap etmemişiz diyenleri perişan etti.
Simdi ne yapacaklarını şaşırdıkları için işi iyice rezilliğe döktüler cehalet ve ihanete güveniyorlar.
Borç (tefecilik) ile bunaltılmış bir topluma her dini satarsınız.
Şeytan da bunu yapıyor.
Bunu niçin yapıyorlar mesih Anadolu'ya gelecek diye.
Benim yazdıklarımı engelliyor diğer bilgiyi dijital terör ile şeytana uyanlara din diye satıyorlar.
Bunların kötülüğü yayın diye bir sosyal medya video kanalları var açın bakın orada bunlar yapılıyor.
Bütün hepsi tek merkezden üretiliyor esirleri de bu yönde onlara hizmet ediyor.
Mesih, Mehdi, deccal hepsi uyduruk dinin aldatmak ve sömürge düzenini yeniden devam ettirmek adına tanrı ellah biziz diyen şeytanın masallarıdır.
Gerçek din peygamber ile öldü.
Kendini Müslüman ve insan sananlara geçmiş olsun.
Canlı ölü onlar.
Yaşatılanlara destek olduklarını için bu ibretin müslüman görünümlü süsü onlar.
Yarın yezit ve muaviye benzeri her rezilliğe başvuracak kadar pisliğin içinde debelenerek yok olacaklar.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#İsa'nın mezarını gezdirmeye başladılar
7 notes
·
View notes
Note
Esselamüaleyküm hamiraa birkaç konuda yardıma ihtiyacım var. Üniversite çağındaki genç kızlara islamı, tesettürü nasıl sevdirebiliriz? Bu yaş grubu nelerden hoşlanır, onlara yaklaşım nasıl olmalı? Temel islami bilgileri onları sıkmadan onlara nasıl anlatabiliriz? İslami tabu oynatmak istiyorum ama belli bir bilgi birikimi olmazsa oyunu da oynayamazlar. Ya da önerebileceğin başka oyunlar var mı? Müslüman olan ama kafası karışan gençlere nasıl yaklaşmalıyız? Bu konularda önerebileceğin youtube içerikleri var mı? Şimdiden çok teşekkürler.
Aleykümselam verahmetullah kardeşim.
Üniversite çağındaki kızlara oyun oynatarak din anlatmak bana çok oluru var gibi gelmiyor. Bence ilk etapta dini meselelere girmek, onlara din anlatmak yerine onların kalplerine dokunmaya çalışın. Günlük hayattaki sorunlarıyla ilgilenin, sıkıntılarını dinleyin, mutsuz gördüyseniz yüzlerini güldürmek için küçük hediyeler alın yani onlara gerçekten değer verdiğinizi hissettirin. Sizin onları sevdiğinizi anlayıp samimiyetinize güvendiklerinde sizden bir şeyler öğrenmeleri çok daha kolay olacaktır biiznillah. Ahlâkınıza hayran kalırlarsa siz gibi olmak isterler bu yüzden de talimatlarınıza önem verirler. Ondan sonra da, yavaş yavaş kitap kritikleri yapabilirsiniz. Mesela bir piknik organize ederek okuduğunuz kitabın kritiğini yapabilirsiniz böylece hem eğlenmiş hem de öğrenmiş olurlar. Okumalara da direkt ibadetlerden değil de kalpten başlayabilirsiniz. Mesela namaz kılmayan ya da tesettürüne dikkat etmeyen bir gence namazla, tesettürle ilgili uyarılar yaparsanız çok etkili olmaz ama o gencin kulluğuna engel olan şeyin ne olduğunu tespit edip ona yönelirseniz daha etkili bir yöntem seçmiş olursunuz ki bu da çoğunlukla imandaki noksanlık ve kalpteki hastalıktır. Bunun için daha çok kalbin halleri ile ilgili okumalar, çalışmalar yapabilirsiniz.
İnşsallah faydalı olmuştur. Rabbim işlerinizi kolaylaştırsın. Selâmetle.
2 notes
·
View notes
Text
Allah ile aldatmak ne sık duyuyoruz bu sözü duymakla kalmayıp görüyoruz da. Aslında sadece bu günlerde değil tarihte birçok insan din ile kandırılmış. Mesela ortaçağ avrupasında para karşılığı cennetten yer satın alma varmış. Yani sadece islamiyette olan bir şey değil birçok dinde bu var. Dinini iyi bilmeyen, kulaktan duyma bilgileri olan, o dine ayit kutsal kitabı okumayan insanları kandırmak çokta zor olmasa gerek. Şu günlerde de dilan polat ve kocası gibi insanlar dinle kandıranlar, her türlü ahlaksızlığı yapıp bu ahlaksızlıklarının üstünü örtmek için namaz kıldığı videolarını paylaşır sosyalmedyadan ya da Allah'ın adını daha sık ağzına alır. Birde suudi arbistan diye bir ülke var görünürde en müslüman olan ülke ama her türlü ahlaksızlığı da yaparlar ve bu ahlaksızlıklarıda din perdesiyle bir güzel örterler. Filistindeki çocuklar susuzluktan ölürken, israil tarafından bombalanırken her dakika, festival düzenleyebiliyorlar mesela ve o festiavlade suları yere atabiliyorlar. Ve daha birçok insan din kisvesi altında insanları kandırıyor. Çok ilginç. "Allah adamıyım iddiasında ortaya çıkıp tamamen mal mülk menfaat peşinde koşan insanlar, Allah ile aldatanlar, insanın sadece kasasını boşaltmaz, her yaptığı ahlaksızlığa dini bir kılıf uydurur."
10 notes
·
View notes
Text
Şu Diamond Tema olayından sonra Youtube’taki yer6 kanalı biraz ilgimi çekti fakat neyseki ilgimi çabuk kaybettim. Çünkü şu saçmalık ile karşılaştım. Bilemiyorum şu ergenin karşısındaki abimiz belki çok feyizli bir abimizdir ancak savunduğu fikri karşısındaki kadar bilmemesi gibi bir gaflet içinde bulunması savunduğu fikre zarar veriyor. Bu muhabbetten ilerisini izleyemedim çünkü gerçekten üzüldüm ve sinir oldum.
Bir tane CHP’li milletvekilinin yazdığı bir kitapta bu Kâbe konusunu öğrenmiştim. O günden sonra zaten bu ergen gibi aklımda bir muhasebe içindeyim. Fakat kendi aklımla kendi aklım çatıştığı için bir aklım galip gelememekteydi. Fakat bu ergen sorunca aklım galip gelebildi. Keşke bu feyzli abimizin bir kaç kelimesi yardımcı olsaydı ama nasip ergen hristiyan bebesineymiş. Evet bu ergen çok haklı bugünkü hac ibadetimizin temeli tamamen bahsettiği putperestlere dayanmakta. İhramından, kurban ibadetine kadar hemen hemen hepsi putperestlerden geçme. Hatta daha fazlası da varmış. Ancak bu durum İslam dini için yeni bir şey mi? Hayır. Tıpkı türban, kurban, oruç, namaz vb. bir çok ibadetimiz gibi bu ergenin bahsettiği ibadetimizde bize İslam öncesinden geçmiş. Fakat bu ergenin anlamadığı bir şey var. Hakta veriyorum, çünkü kendisini bir açık yakalamış gibi zannediyor, sanki İslamı yenmiş oluyor ancak şunu bilmiyor eğer İslamı yenerse Allah’ı kabul etmemiş oluyor. Bu da onu inancından çıkartıyor. Çünkü İslam; Hristiyanlıktır, Yahudiliktir, Museviliktir ve bu hak dinlerden önce gelmiş peygamberlere vahiy olunan her şeydir. Eğer sen İslam’ı benimseyip Hz. ismail’i, Hz. İbrahim’i bilmez isen bu ergenin bahsettiği putperestleri de bilmezsin. Putperestlerin kim olduğunu bilmezsen böyle ergenlerin İslam’ı yendiğini düşünmesine vesile olursun ve onları da dinden çıkarırsın.
Gerçekten çok üzülüyorum çünkü beğenilmeyen inancımın temelini böyle düz islam vaizleri oluşturuyor. Çünkü bu bilgiler bana yetmediği için, garip geldiği için, garip gelen bilgileri açıklayacak normal insan olmadığı için arayışım tukaka kalmakta ve eleştirilmekteyim. Beğenilmemekteyim. Ama ergenin teki kalkıp ama bilmem neler 3 vakit kılıyor hani İslamda çelişki yoktu dediğinde onlar hak mezhep değil diyip kolaya kaçamazsın, hile yapamazsın. Bu İslam’ı bilmeyen birine İslam’ı savunurken, İslam’a zarar verir. Bu benim gibi insanların itikatını bozar. Bunu dediğinde vaizlik görevin ne oluyor? Adam araştırmış gelmiş Kur’an da üç vakit yazıyor sen beş vakit diyorsun. 3 vakit kılana hak değil diyorsun Kur’an-ı Kerim’i mi red ediyorsun dediğinde mıy mıy mıy diyemezsin.
Ben bu insanların İslam adına çıkıp konuşmalarını kabul etmiyorum, müslümanlara bu kadar yüzeysel ve esnek din öğretilmesini kabul etmiyorum. Ben artık televizyonu açtım mı hak din İslamın konuşulmasını, esaslarını, Kur’an’a göre yaşarsak giriş gelişme ve sonuç olarak sürecin nasıl işleyeceğinin konuşulmasını istiyorum. Bir ekonomistin karşısına bir İslam iktisatçısı çıksın kapitalist düzene karşı İslam ekonomisini anlatsın istiyorum. Eğitim konusunda kızların erkeklerin haremlik selamlık olması gerektiğini değil İslam bizim nasıl donanımlı olmamız gerektiğini ve ne tavsiye verdiğini konuşsun istiyorum. Birisi çıkıp şu kadar zekat verirsek, şuraya bağış yaparsak, şu kadar zikir çekersek şu kadar cennete gideriz diye anlatmasını değil İslam’ın bize tavsiye ettiği iyilikleri yapar İslamın düzenine uyarsak dünyamızı bu kadar güzelleştirir dünyaya şöyle bir barış getiririz diye anlatmasını istiyorum. Ama bu tip insanların bu tip dayatmalarıyla bu iş ol maz! Ol ma dı! Olmayacak…
İşte bu tip insanlar Erbakan hocanın bahsettiği içi doldurulmuş güvercinleri. Bakın bununda kanadı var, bununda gagası var, tüyleri var ama ruhu yok uçamıyor. Peki Müslüman? Müslüman namaz kılıyor, oruç tutuyor, Filistin için boykot yapıyor… ama? Ama dünya barışını tesis edemiyor… Niye? Çünkü adı Müslüman ama Müslüman ruhu yok!
Bu Müslümanlık ruhu öyle bir şey ki geçen haftalarda izlediğim bir Holywood filmine bile malzeme olmuş bir ruh. Bad Boys filminde şuna benzer bir replik geçiyor; “hadi adamım Luther King tarafımı kaybettin şimdi sana kardeş Malcolm’ı tanıştıracağım”
2 notes
·
View notes
Text
MATURİDİLİK:
Horasan da İmam Maturidinin akıl, fen, bilim, teknik ile nakli bilgileri bir araya getirerek, felsefi olarak birleştirip, Türk milletinin töresine uygun oluşturduğu itikadi yoldur...
Hoca Ahmet Yesevi tarafından hayata geçirilip, Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi Ocağında yetişen Alperenleri vasıtası ile Türk ile Anadoluyu buluşturmasıdır...
Anadolu da Türklük gurur ve şuurunu, İslam ahlak ve fazileti ile tanıştırmasıdır...
TÜRK LAİKLİĞİNİ MATURİDİ İLE SAVUNMAK...
Mustafa Kemal Atatürk iddia edildiği gibi Cumhuriyetin Laiklik ilkesini Fransa dan değil Selçuklu devletin den almıştır. Bizzat kendi sesinden 10. Yıl kutlama konuşmasında "lâiklik Türkün kültüründe vardır." Demektedir.
Çoğumuz biliriz, duymusuzdur. Çünkü, bize öyle öğretmişlerdir, deriz ki: “Amelde mezhep imamımız İmam-ı Âzâm Ebu Hanife’dir, itikatta İmam Matûrîdi”.
Peki, kim bu Matûrîdi, nedir bu Matûrîdilik?
Kendi kendimize sormayız. Sormadığımız gibi ilgilenmeyiz de. Hacısı, hocası, âlimi de dahil, üç beş cümle edemeyiz çoğumuz...
Çünkü bu konuda kimse bir arastirma yapmamış bilgi aktarma zahmetine bilenlerde girmemiştir.
Ancak sorulduğunda ben de dahil Kem-küm ederiz...
O kadar...
Merak edip araştırmak zahmet edip okumak zor gelir bize. Hatta bu makaleyi de zahmet edip sonuna kadar okumayacaktir çoğunuz...
Okuyan da kafasina takılan basit de olsa bir soru sormayacaktır. Sorun ki bizde araştırıp kendi bilgimizi araştıralım bari buna katkınız olsun...
İlahiyatçı, İslam Tarihi ve İslam Mezhepleri Tarihi uzmanı Ahmet Vehbi Ecer’in mükemmel bir Matûrîdi incelemesi var. Yesevi Yayıncılık tarafından kitap haline getirilen bu incelemeden sizlere oncelikle ilginç bir iki bölüm aktaracağım...
Daha sonra yargımız, son tahlilimiz, iletimiz değerlendirmemizi yapacağız.
***Matûrîdi’ye göre din ve şeriat ayrıdır.
“Din’de nasih-mensuh cereyan etmez, ama şeriatlarda nesh yani hükümsüz kılma mümkündür”.
Yani, Kur’an-ı Kerim’in ibadet, iman ve ahlâk ayetleri dışındaki, muamelat (ticaret, borçlanma, miras...), münakehat (evlenme-nikâh) ve ukubat (ceza) hükümleri çağın gereklerine ya da maslahata (kamu yararına) göre hükümden düşürülebilir ya da hükmü başka bir zamana ertelenebilir.
(Arapça ve Farsça kelimeler alıntı yaptığımız kaynakta olduğu için vardır. Bu konu dan dolayi özür dilerim.)
Matûrîdi diyor ki:
“Şeriat din olsaydı, her bir Müslüman hemen bütün davranışlarında dinini değiştiren konumuna düşerdi. (...) Din’in kaynağı akıl, şeriatın kaynağı ise duyma-işitme (nakildir).
***Amel imana dahil değildir. İman etmek mutlaka ibadet etmeyi gerektirmez.
***Anadilde ibadet olabilir. Allah sözcüğünün başka dildeki karşılıkları (Tanrı, Çalap, Hüda) kullanılabilir.
***Matûrîdi’nin tefsir yöntemi, ayeti ayetle yorumlama ve nüzul (indirilme) sebeplerine yer vermedir. Dinî problemlere felsefi açıdan da yaklaşır. Bilime ve deneye önem verir.
***Türk Müslümanlığı’na damgasını vuran akımlar:
Matûrîdilik, Hanefilik, Yesevilik.
Türkler İslam dinini bir kabile dini olmaktan çıkardılar. Matûridi’yi tanımak ve tanıtmak Türk kültürüne hizmettir.
***Tarikatlara Matûridi mesafelidir, bilgi kaynaklarına kuşkuyla bakar.
***Osmanlı’nın, Eş’ariliği benimseyerek, Mâtûrîdi’ye sırt çevirip medrese programlarında yer vermemesinin sonuçları vahim olmuştur. Matûrîdi’nin eserleri Eş’ari’ninkilerden üstündür. Eş’ari Arap olduğu için öne çıkarıldı. Matûrîdi, Türk olduğu için görmezlikten gelindi. Bunda Gazzali’nin parmağı ve etkisi var.
Gazali de Eş’ariye Mezhebi’ndendir. Said-i Nursî de öyle. Onun eserleri Türkler arasında Hanefi-Matûrîdi kimliğini zayıflattı."
Evet...
Ne diyordu bizim İslamcıların pek sevdiği Olivier Roy adlı o kefere: ”İslam ülkesinde laiklik olmaz, siz şeriata dönün, şeriat+elektrik (yani teknolojik ve sınai gelişme) sizi dünya devi yapar “.
Ne diyordu?
Heiner Bilefeldt adlı o teolog Alman: "İslam ülkelerinde (yani Türkiye’de) laiklik olmaz, siz şeriata dönün, inanca saygılı laiklik Almanya’da var, bu laiklik sizi, bize entegre edecek”.
Ne diyordu?
Şimdi ülkemize gelerek laiklik vurguları yapmaya çalışan Hillary Clinton’ın kocası Billy:
“Hilafet gereklidir. Türkiye’nin Hilafeti kaldırması yanlış olmuştur."
Bunların içerideki işbirlikçileri, yüzyıl önce bunlar Ingiliz muhipleri idi. Selefî-Milli Görüş çizgisinden ve Said-i Nursi Eş’ariliği’nden AB ve ABD muhipliğine doğru ”değişerek gelişen “ kesim ve kişilerdir bunlar.
Yani, İngiliz muhipligin den, AB ve ABD Muhipligi ne değişenler.
Türk laikliğini (Selçuklu Türkünden alınan laik anlayışı) silmek ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni köklerinden koparıp bir Batı sömürgesi etmek isteyen zihniyetlerdir bunlar.
Demokratik yollarla, fikri alanda bunlarla mücadele edecek gerçek Türk milliyetçilerinin, en büyük dayanağı İmam Matûridi olacaktır.
Araştırıp öğrenmek her Türk Milliyetçisinin görevidir.
MATURİDİLİK, DOĞU DAN GELEREK TÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİ BATIYA ANLATMANIN EN DOĞRU YOLUDUR...
Osmanlı Türk Devletinin kuruluş felsefesinin manevi mimarları, Manevi kurucuları Hace Bektaşi Veli ve Şeh Edabalı, Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevinin Alperenlerinden Türk ulu kişileridir...
Maturidi itikadı ile egitilmiş Şeyh Edebali ve Hace Bektaşi Veli Osmanlı devletinin kuruluş felsefesinde akıl-nakil dengesini sağlam kurarak, devletimizin ilimde, fende, teknikte ve ekonomik alanda en güçlü olmasını sağlamışlardır...
Osmanlı kuruluş döneminde Horasan Erenleri ile Anadolu'ya Türkler Müslümanlığın damgasını vurarak insanlığı, Müslüman Türkün, Asrı Saadetine Dönemesi ni sağlamış ilimle bilimle gercek islamı Anadolu halkıyla tanıştırmışlardır...
Anadolu nun o dönemde huzur ve mutluluk içinde yaşamasını ve Hıristiyan halkın islâmı kabul ederek Müslüman olmasını sağlayan Hanefi ameli ve Maturidi itikadi yolu olmuştur...
Osmanlı Türk Devletinin çöküşü ise...
Yavuz Sultan Selimin Mısır seferinden sonra, 1517 yılından sonra Halifelik makamını almak için Arap ulemayı yanına almak amacı ile, Mısır'dan getirilen 2000'e yakin Arap kökenli geneli Emevi İslam anlayışının bir sonucu olan Eşari anlayışında yetişmiş, Türk ve İslâm düşmanı ulemaların Medreselerde, bilim ve Felsefeyi yasaklamaları ve Türklük aleyhine verdikleri akıl almaz fetvalar ile başlamıştır...
Bugün de Anadolu da bu Emevi Arap Kültürü ile yetişmiş, Selefi ve Eşari anlayışı ile islamı anlatan din adamları hakimdir...
Halbu ki bu din adamlarına sorsak Amelde Hanefi itikatde Maturidi yiz derler ancak, ne Imamı AZAMIN ne imam MATURİDİ nin yolunu izlemezler.
İzledikleri yol ise Arap Eşari anlayışlı Emevi Arap kültürüdur. Bunu da İslam dini zannederler...
TÜRK MİLLETİ en kısa zamanda kendisine en uygun olan akılı, bilimi, ilmi, fenni ve teknoloji ile nakli islami bilgileri özümseyen MATURİDİ FELSEFESİNE dönerek itikadi yaşam biçimi haline dönüştürmelidir...
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Anadolu İnsanının Kurtuluşunun tek adresi budur...
Not: Arap kültürünü geleneklerini din zanneden, Laikliği dinsizlik zanneden ve bunun üzerinden Atatürk'e türlü iftiralar atan, Osmanlıcılık oynayan dönme Devşirme Mankurt koyun sürülerine karşı bilgi amaçlı paylaşılmıştır bu açıklamalar...
Mevlüt Kaleli
4 notes
·
View notes
Text
Valla ben ölünce yıkanmak istemiyorum ne gerek var ki? Madem önemli olan ruhtur vücud çürüyüp toprak olacak,Münker ile Nekire güzel görünnek için mi yıkanacağım uğraşamam😈 Kastamonulu hocanın deyimiyle" gömün .a....k." Ben Gassal hanımı Anneme dokundurmadım bile bir hortum tuttu bir de kefenlerken pamuk falan, sağlığında kadın nihilist miydi ki çıplak cesedine bir yabancıyı dokundurayım yıkadım kefenlemeye yardım ettim helâli hoş olsun evlad büyütmek kolay mı anacığıma o kadarcık yararım olsun herkes yakınını yıkasa gassala gerek kalmaz hem daha etik olur,köyde dayı dediğim bir akrabamız vardı o dönem hocaların Din bilgileri çok iyiydi hem köylüye Namaz kıldırır hem ölüleri yıkardı rahmetli annem"korkmuyor musun"deyip sorduğunda "ölü zararsızdır oysa canlı insandan her kötülük gelir ben yaşayanlardan korkarım" derdi, ayrıca film hakkındaki fikrimi yazmayayım emeğe saygısızlık olmasın onlarca kişi oyuncu/teknik ekip /film şirketi personeli vs ordan ekmek yiyorlar ama şalamayalar beğendi diye saçma şeyi beğenmek zorunda değilim yok para ödeyip kanala abone olacak kadar gelirim de enayiliğim de yok da Trt yayınladı ya ııııhhh bana uygun değil çünkü hiç bir zaman"ben öldüğümde cesedime ne olacak ?"akıl noksanlığım olmadı isterse çöpe atsınlar kokuma dayabileceklerse😤yaşarken ağzıma edildikten sonra hani emekli zammı artacaktı nah arttı 😠 ben öleni yıkayan kişileri değil ölüleri teneşire yatıran adamların hikayelerini merâk ederim oooohhhhh rahatladım ayyy kış günü meltem rüzgârı efil efil 😄
instagram
0 notes
Text
YKS Konuları ve Soru Dağılımı 2025 Güncel Liste
Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS), üniversite hayali kuran adaylar için en önemli adımlardan biridir. YKS’de başarılı olabilmek için sınavda çıkacak konular ve soru dağılımı hakkında bilgi sahibi olmak oldukça önemlidir. Bu yazımızda 2025 YKS konuları ve soru dağılımı ile ilgili detayları bulabilirsiniz.
YKS Nedir?
YKS, üç oturumdan oluşan bir sınavdır:
Temel Yeterlilik Testi (TYT)
Alan Yeterlilik Testleri (AYT)
Yabancı Dil Testi (YDT)
Her oturumda farklı konulardan sorular gelir ve başarılı olabilmek için tüm oturumlara yönelik kapsamlı bir hazırlık yapmak gerekmektedir.
2025 YKS Konuları ve Soru Dağılımı
TYT konuları genellikle Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler başlıklarında yoğunlaşır. AYT’de ise öğrencinin seçtiği alana göre dersler daha derinlemesine işlenir. İşte 2025 YKS konuları ve soru dağılımı:
Türkçe: Paragraf, Dil Bilgisi, Anlam Bilgisi
Matematik: Temel Kavramlar, Problemler, Geometri
Fen Bilimleri: Fizik, Kimya, Biyoloji
Sosyal Bilimler: Tarih, Coğrafya, Felsefe, Din Kültürü
AYT ise sayısal, eşit ağırlık ve sözel bölümlerine göre farklı konular içerir. Örneğin:
Sayısal: Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji
Eşit Ağırlık: Türk Dili ve Edebiyatı, Coğrafya, Matematik
Sözel: Türk Dili ve Edebiyatı, Coğrafya, Tarih, Felsefe Grubu
Neden YKS Konularını Bilmek Önemlidir?
Doğru strateji ile çalışmak, sınavda başarılı olmanın anahtarıdır. YKS konuları ve soru dağılımı hakkında bilgi sahibi olmak, öğrencilerin hangi konulara ağırlık vereceklerini belirlemelerine yardımcı olur. Bu sayede zamanlarını daha verimli kullanarak, sınavda başarılı olma şanslarını artırırlar.
YKS’ye Nasıl Hazırlanmalı?
YKS’ye hazırlanırken şunlara dikkat etmelisiniz:
Planlı ve Programlı Çalışın: Konuları bir program dahilinde çalışmak, başarıyı getirir.
Deneme Sınavları Çözün: Gerçek sınav ortamını simüle eden deneme sınavları çözerek eksiklerinizi belirleyin.
Konuları Tekrar Edin: Öğrendiklerinizi pekiştirmek için düzenli tekrar yapmayı unutmayın.
2025 YKS konuları ve soru dağılımı hakkında bilgi sahibi olmak, sınav hazırlığında önemli bir rol oynar. Bu bilgileri kullanarak kendinize uygun bir çalışma programı oluşturabilir ve sınavda başarılı olma şansınızı artırabilirsiniz.
Kaynak: Eğitim Hazinesi - YKS Konuları ve Soru Dağılımı
1 note
·
View note
Text
Yeni müfredata Kurul'dan onay
https://pazaryerigundem.com/haber/173021/yeni-mufredata-kuruldan-onay/
Yeni müfredata Kurul'dan onay
Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, yaptığı değerlendirmeler sonucunda yeni müfredatı onayladı.
ANKARA (İGFA) – Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Cihad Demirli, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli için iletilen tüm görüş ve önerilerin şeffaflık, bilimsellik ve katılımcılık ilkelerinin gereği olarak değerlendirildiğini ve öğretim programlarına yansıtıldığını, tekrar görüşülen yeni müfredatın Talim ve Terbiye Kurulu onayından geçtiğini bildirdi.
Demirli, yeni müfredat taslağına ilişkin kamuoyundan gelen görüş ve önerilerin alındığı askı sürecinin tamamlanmasının ardından yapılan çalışmalara yönelik açıklamalarda bulundu.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında Ortaöğretim Genel Müdürlüğünce 9 dersin öğretim programı ile ortak metnin, Temel Eğitim Genel Müdürlüğünce 10 dersin öğretim programının, Din Öğretimi Genel Müdürlüğünce 7 dersin öğretim programının 26 Nisan’da kamuoyunun görüş ve önerisine sunulduğunu hatırlatan Demirli, 10 Mayıs’a kadar askıda kalan taslağa bu sürede 67 bin 284 görüş ve önerinin geldiğini belirtti.
Bu süreçte taslağın 1 milyon 662 bin 780 kez görüntülendiğini ifade eden Demirli, gelen görüş ve önerilerin yüzde 58’inin öğretmenlere ait olduğunu aktardı.
Bu kapsamda yeni müfredat taslağına öğretmenlerden 38 bin 865 görüş ve öneri geldiğine işaret eden Demirli, “Yeni müfredat taslağına katkı sunmak isteyen sivil toplum kuruluşları, eğitim platformları ile eğitimin diğer paydaşları ise 28 bin 419 görüş bildirdi. Söz konusu paydaşların oranı da yüzde 42 olarak gerçekleşti.” bilgisini verdi.
Demirli, gelen görüşlerin üçte birinin ortak metne, altıda birinin ise okul öncesi eğitim programına yönelik olduğunu söyledi.
“GÖRÜŞ VE ÖNERİLER, KOMİSYONLARCA PAYLAŞILDI”
Cihad Demirli, askı sürecinin tamamlanmasıyla bildirilen görüş ve önerilerin nasıl değerlendirildiği sorusu üzerine şu bilgileri paylaştı:
“Yeni müfredat taslağı hakkında iletilen tüm görüş, öneriler Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığımızca özenle değerlendirildi. Görüş ve öneriler, askı sürecinde Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı komisyonları ile ilgili genel müdürlüklerle her gün paylaşıldı. Eğitim paydaşlarından gelen 67 bin 284 görüş ve öneri tek tek tasnif edildi. Bu çerçevede öğretim programlarında bazı genel tashihler yapıldı. Görüş ve öneriler, şeffaflık, bilimsellik ve katılımcılık ilkelerinin gereği olarak değerlendirilerek öğretim programlarına yansıtıldı. Yeni müfredata ilişkin 26 dersin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli öğretim programları, 16-22 Mayıs’ta Kurul gündemine alınarak görüşüldü. Tekrar görüşülen yeni müfredat, Talim ve Terbiye Kurulu onayından geçti.”
Yeni müfredat, gelecek eğitim öğretim döneminden itibaren okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul 5. sınıf ve lise 9. sınıftan başlamak üzere kademeli şekilde uygulanacak.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Nergiz R. Necef 2023 Yukle
10 sonuç Boyut Önizleme İndirme T.c. – MebAğ2 İLETİŞİM BİLGİLERİ Din Öğretimi Genel Müdürlüğü Telefon : 0(312) 413 25 92-3538 Faks : 0(312) 223 85 76 e-posta : [email protected] Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü …Kaynak: http://sirnak.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2023_06/26164358_yukle.pdf 1 KB Önizle İndir Orta Doğu Yeni Bir Necef Zirvesine HazırlanırkenAğ2023 de yapılması planlanan yeni…
View On WordPress
0 notes
Text
Fikrim Var: Din ve Mitolojiyle Buluşan Bilgi Sesi
Fikrim Var, din ve mitoloji tutkunları için bilgi dolu bir platformdur. Bu benzersiz bilgi sitesi, zengin ve çeşitli içeriğiyle okuyucularını mistik bir serüvene davet ediyor. Fikrim Var, derinlemesine araştırmalar, ilgi çekici makaleler ve benzersiz perspektifler sunarak din ve mitoloji konularını keşfetmeyi hedefler.
Fikrim Var, adından da anlaşılacağı gibi, zengin içeriğiyle dolu bir bilgi sitemizdir. Özellikle din ve mitoloji konularında derinleşerek, okuyuculara bu alanlarda benzersiz bir deneyim sunmayı hedefliyoruz. Sitemiz, meraklı zihinlere hitap eden, bilgilerle dolu bir yolculuğa çıkma fırsatı sunuyor.
Din ve mitoloji, insanlığın kültürel mirasının önemli birer parçasıdır. Fikrim Var, bu değerli konuları anlamak ve paylaşmak için bir platform olarak tasarlanmıştır. Makalelerimiz, derinlemesine araştırma ve anlayışla yazılmıştır, böylece okuyucularımız kendi bilgi düzeylerini artırabilir ve bu konulardaki gizemleri çözebilirler.
Din ve mitoloji, insanlık tarihindeki önemli unsurlardan biridir ve Fikrimvar, bu konuları merak edenler için kapsamlı bir kaynak haline gelmiştir. Sitemizde, dünya dinleri, mitolojik hikayeler, ilginç mitler ve efsanelerle ilgili yazılar bulabilir, tarihin derinliklerine yolculuk yapabilirsiniz.
Fikrim Var, her bir yazısında özenle seçilmiş bilgilerle donatılmış, okuyucularına bilgi açısından doyurucu bir deneyim sunmayı amaçlamaktadır. Yazılarımız, sadece bilgi vermekle kalmayıp aynı zamanda okuyucularımızın konular hakkında farklı perspektifler kazanmalarına da yardımcı olacak şekilde hazırlanmıştır.
"Fikrim Var" olarak amacımız, din ve mitolojiyle ilgili en güncel ve güvenilir bilgileri sizlere sunarak, bu konularda bilinçli bir topluluk oluşturmaktır. İster eğitim amaçlı, ister sadece merakınızı gidermek için ziyaret edin, Fikrim Var size bu konularda kapsamlı bir bilgi havuzu sunacaktır.
0 notes
Text
Fikrim Var: Düşünce Dünyanızı Genişleten Din ve Mitoloji Bilgi Kaynağı
Fikrim Var, zengin içerikleriyle din ve mitoloji meraklılarına kucak açan bir bilgi sitemizdir. Düşünce dünyanızı genişletmek ve bilgi dağarcığınızı derinleştirmek istiyorsanız, doğru adrestesiniz.
Din ve mitoloji, insanlığın varoluşundan bu yana geçmişten günümüze kadar uzanan derin bir kökene sahiptir. Fikrimvar, bu köklü geçmişi günümüz anlayışıyla birleştirerek, dinlerin ve mitolojilerin esrarengiz dünyasını keşfetmenize olanak tanır.
Sitemizde yer alan makaleler, herkesin anlayabileceği bir dille kaleme alınmıştır. Mitolojik hikayelerden dini inançlara, ritüellerden sembollere kadar geniş bir yelpazede sunulan içerikler, okuyuculara hem bilgi hem de düşünce açısından zengin bir deneyim sunar.
Fikrim Var olarak, din ve mitoloji alanındaki derin bilgileri sizinle paylaşarak, dünyanın farklı kültürlerine ayna tutmayı amaçlıyoruz. Her makalemiz, geçmişin izlerini günümüzde bulmamıza, anlamamıza ve değerlendirmemize olanak tanıyan bir pencere sunar.
Fikrim Var, din ve mitoloji konularında yazılmış içerikleriyle bilgi açısından doyurucu bir deneyim sunar. Makalelerimiz, tarihi, kültürel bağlamı ve sembolizmi ele alarak okuyuculara derinlemesine bir anlayış kazandırmayı hedefler. Her yazı, okuyucuları sadece bilgilendirmekle kalmaz, aynı zamanda düşündürerek farklı perspektiflere açılmanıza olanak tanır.
Fikrim Var, bilgi arayışında olan herkesin ihtiyaçlarına hitap etmek için çaba gösterir. Yazılarımız, akademik bir yaklaşımı sıcak bir dille birleştirir, böylece karmaşık konuları anlaşılır ve ilgi çekici bir şekilde sunar. Sitemiz, zihinsel bir yolculuğa çıkmanızı sağlayacak, düşünce kapılarını aralayacak ve sizi bilgi dolu bir dünyaya davet edecek.
Sitemizi düzenli olarak takip ederek, din ve mitoloji hakkında yeni bilgiler edinebilir, farklı inanç sistemlerini anlama ve saygı gösterme konusundaki görüşlerinizi derinleştirebilirsiniz. Fikrim Var ile, bilgiye açılan kapınızı aralayın ve eski zamanların gizemli dünyalarına adım atın.
0 notes
Text
Kafamdaki Buda
✍🏻 İlkay
https://www.gundemarsivi.com/kafamdaki-buda
Öncelikle bu yazımı okumadan (bu yazımda temel bilgileri aktarmak istemediğim için anlatımda bütünlük sağlaması için oluşturduğum) sizler için ilettiğim ilk yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Alıştığınız tanımlardan, hikayelerden veya ezber edindiğiniz şekillerden farklı bir anlatımla, kafamdaki Buddha’yı bu yazımda sizlere ileteceğim.
***
Herkes hikayesini inanmak istediği yerden dinler, benim inanmak istediğim hikayemi ben yazmak zorunda kaldım, benden öncekilerden ayıklayarak…
Bir cesedin yanından hiç ayrılmadan bakan Prens Buda, cesedin burnundan bir kurt çıktığını görür ve endişe eder, ölmek istemez. Ölümle yaşam arasında bir bağ arar, o dönemlerde evrim hakkında bilgi yoktu, o dönemlerde hikayeler çoktu tıpkı bugünlerdeki gibi. Merakı çözüm aratmaya mecbur bıraktı, o sarayındaki her şeyi bırakıp keşfe çıktı. Bilge oldu, ışık oldu ve uyuyanları mağaralarından çıkarmaya kalkıştı.
***
Kafamdaki Buda
– Bir gün boyunca tek pirinç tanesi yiyerek meditasyon sayesinde hayatta kalabilirdi.
– O zaman neden hafızamızda şişman? Dünyevi şeylerden uzaklığı öğütleyen bir aydınlanmış olarak tanınan bilge, anlatılardaki gbazı resimlere oturmuyor bu denilen.
– Belki de şişman görüntüsünün altında yatan dünyevi şeyleri düşünmekten hareketsizliği yatıyor.
– Ya amaçları heykellerden malzemeyi esirgememekse, ya da beynimize bir sorguyu yerleştirmek için yapıldıysa?
– O zaman da işler değişir, bu işten para kazananlar gelir aklıma; heykellerden kar sağlayan dinciler, Budist turistlerden kar sağlayan siyasiler.
– Buda’ya neden hala inanlar var ve neden hala hakkındaki tanımlar oturmuyor?
– Hayat hikayesi güzel ve ilginç olduğundan. İnsanlar inanmak ve ibadet ederek huzura ulaşmak istiyorlar. Bazen insanlar kötülükler yaparlar ve vicdan azaplarından nasıl kurtulacaklarını bilmezler, yaşadıkları ilk yaşam haklarını doğru kullanmadıklarından, sonraki yaşamlarına odaklanırlar. Bu durumu bilen bazı kimseler de fırsat bulur, hikayeleri büyüterek daha kazançlı sonuçlara yol alırlar.
Budizm, Buda yaşarken bir din değildi, sonradan takipçileri ile dinselleşti. Buda’nın söylevlerine bakarsak daha çok felsefidir, yolculuğu durumunu ilginçleştirir. İnsan ölünce sonrasını bırakarak dünyaya gözlerini yumar. Sonrası bazı insanlar için daha mühimdir. Babası gibi hükümdar olsaydı, şu an adını anmıyorduk. Merakı ve keşifleri olmasaydı, şu an çıkarımları olmayacaktı. O, zor bir yol seçti ve seçtiği yolda amacına ulaştı.
Kendisi öğrendikçe uyanıyor ve aydınlanıyordu; bu yüzden, kendisine Buda ismini verdi. Gerçek adı Siddhartha Gautama’dır.
– O halde, bulunduğu dönem ve coğrafyaya göre ilk felsefi düşünürdür. Buda’nın ardından onu izleyenler, Buda’nın kavramlarını daha detaylı irdelemiş ve devam ederek onları geliştirmişlerdir. Kavramlar üzerine kafa yormak felsefenin işi değil midir?
– İnsan ve kendi için doğruyu bulmaya çalışmak ve verdiği öğretilerde doğruların önemiyle yaşamanın altını çizmiştir, bu durumda ahlak felsefesinin de içinde bulunmuştur. Çatışmaların ve hızlı değişimlerin ortasında Orta Yol’un izleyicisi olmak için hükmetmişti. İnsanlara barışı ve sükûnetin önemini kavratmaya çalışmıştı.
– Onu Buda yapan şey hayati kaygılarıydı; ölümden ve acı çekmekten korkarken; dünyadaki her şeyle en iyi nasıl yaşayabileceğini (ya da nasıl baş edebileceğini, önceden bulmak istedi) araştırmak istemesinden başlıyor.
– İnsan doğasından uzaklaştıkça, daha zorlu yaşamlarına kucak açtı. (Evrim aklıma geliyor, insan kafası küçüldükçe artan egosunun bilgisi, sonra avcı ve toplayıcılıktan sonra yerleşik hayata geçilmesinden sonraki değişen yaşayışlar. Eğer bu bağlamda düşünürsek, insan kendi cehennemini kendi hazırladı. Ego için törpü her dinde nottur, fakat müritlere! Fakat diğer açıdan; bugün yerleşik hayata geçmenin kapitalist sistemi getirmesinin ardından, yaşamımız çok daha zorlaştı.)
“Her şey acıdır, her şey geçicidir.”
Buda
– Evrensel acıların peşine düşer, olumlaştırmak için. Fakat zevkin ardından gelecek acının da her zaman farkındalığıyla acıya hazırdır ve o acıyı bekler.
– Anı yaşayamamış o vakit, hesap da dünyevi eylemlerin arasında.
– Ona göre özgür olmayan insan mutlu olamazdı. Malından, mülkünden, zenginliğinden hatta yakınlarından dahi insan uzak kalabilmeli ve kendi doğası ile yaşabilmeliydi. Ki o da tam böyle yaşamaya gayret etti.
– Buda’nın oğlu, karısı ya da anne ve babası onları geride bıraktığında, hakkındaki fikirleri umursamamışsa, bu onu ne yapar desem nankör bir yakın dersin, o yüzden sormuyorum.
– Bu durum için aydınlanmış Buda demem, insanın kendisi hakkında cehaleti desem olmaz, ne haddime az bildiğimle, ben de susarım.
– Buda’nın hakkında birkaç yüzyıl sonra yazılmış olması, Budist dönemdeki oluşturulmuş anlayışları yansıtır mı?
– Budist bir dönem neye göre yapılmalı, ayin mi yapıyorlardı, cemaatleri mi vardı, transandantal durumlarda mıydılar? Sanki zamanla eklenen tanımların yansımaları bunlar.
– Buda ne bir Tanrı’nın peygamberi oldu ne de bir dinin temsilcisiydi. Üstelik Tanrı düşüncesini reddediyordu ki eylemlerin öneminin altını çiziyordu. Uyanmış olduğunu söyleyerek farkındalık yaşadığı durumların önderi olan biridir. Toplumcu bir anlayışla aydınlatmak zorundaymışçasına toplumu farkındalık yaşadığı şeyleri aktarmak ister. O insanların bir kurtuluş yaşamasını ve gerçeklerle yüzleşmelerini sağlar. Kurtarıcı olarak bilinen Buda’yı zamanla Tanrısal bir varlığa çeviren yine aydınlatmak istediği toplum olur, belki de bu noktada savunduğu düşüncelerden fayda sağlamak isteyen dincilerin rolü vardır. Öyle ya, birçok hikayeye rol sayılmış olan Buda’nın bazı hikayeleri farklı farklı aktarılır. Dünyadaki birçok kaynağa göre ona mitsel bir tanım verildiğini dahi okuyabilirsiniz ki vardır da böylesi kaynaklar, bu yazdıklarımın sonucunda onu önemsemediğimin de altını çiziyorum. Fakat o bana göre bir filozoftan öte değildir.
– Peki ya Budizm ya da Brahmanlar?
– Budizm, Tanrı düşüncesine bağlı değil. Fakat kendince ritüelleri var. Eğer bugün Buda’ya tapanlar varsa, Budizm’i din kabul etmemek olmaz. Fakat, Buda bir Tanrı olmak istemezdi, kendisinin seçimi değil bu yaşananlar. Çünkü o müritleri tarafından yapılan mucizevi güçlere karşı çıkmıştı, o aydınlanmış ve uyanmış olarak kimsenin uykusuna devam etmemesini ve kimsenin cahil ölmemesini arzu ederdi.
– Tüm Budistlere inançlarından dolayı saygılarımı iletiyorum.
Kemalist İlkay
0 notes
Text
Alice ZENİTER – Kaybetme Sanatı
Kitap temelde üç kuşağın hikayesini yaklaşık 70-80 yıllık bir zaman aralığında anlatıyor:
Ali
Hamid (Ali’nin oğlu)
Naima (Ali’ni torunu Hamid’in kızı)
Kitapta ilk olarak Fransa’nın daha çok göçmenlerin yaşadığı banliyölerinden birinde yaşayan Naima ile tanışıyoruz.
Naima çocukluğuna dair parça parça anılara sahip, bu anılarda Cezayir’den bahsedildiğini hatırlıyor ama kökeni saydığı ülkeye dair bilgileri Wikipedia’ya dayanıyor. (Romanın ileriki sayfalarından bunun nedeninin ülkesi ile bağını koparan babasından kaynaklandığını öğreniyoruz.)
Daha sonra Naima’nın dedesi Ali’nin hikayesini okumaya başlıyoruz. Ali ve ailesi Cezayir’in kırsal bir bölgesi olan Palestro’da yaşıyor. Ali, geniş topraklara sahip bölgenin toprak zenginleri arasında. Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi başlamasa muhtemelen kuşaklar boyunca toprağa bağlı hayatları devam edecekken bağımsızlık mücadelesinin başlaması ile tüm ailenin hayatı altüst oluyor:
“Küskünlüklere, tartışmalara rağmen aile, yola devam etmekten başka hedefi olmayan tek bir topluluk halinde hareket ediyordu. Mutluluğu aramıyor, ortaklaşa bir tempoyla mutluluğa ulaşıyordu. Aile hayatının ritmi mevsimlerde, kadınların veya hayvanların gebeliklerinde, hasatlarda, köy şenliklerinde atıyordu. Topluluk, sürekli tekrarlayan ve üyelerinin zaman döngülerini beraberce tamamladıkları döngüsel bir hayat sürdürüyordu. Tıpkı, çamaşır makinesinin tamburunda tek bir kumaş topuna dönüşerek dönüp duran çamaşırlar gibilerdi.”
(sy. 33)
Ali, II. Dünya Savaşında Fransa adına savaşmış bir asker aynı zamanda. Savaş gazilerinin bir araya geldiği bir dernekleri var ve Ali burada başkan yardımcısı. Ali vakit buldukça bu derneğe gidiyor, küçük oğlu Hamid’i de oradaki bakkal dükkanına bırakıyor.
Bakkalı işleten Claude kendini Cezayirli hisseden bir Fransız. Eşini kaybetmiş küçük kızı ile Palestro’da yaşayan ilginç bir karakter. Ali ile Claude birbirlerini çok anlamamalarına rağmen iyi bir ilişkileri var. Onların bu ilişkileri büyük anlatılar (Milliyetçilik, ideoloji, sömügecilik..vs) olmasa özünde insanların dil, din, ırk gibi engeller olsa dahi bir arada yaşayabileceğinin de kanıtı. Ali tam anlamıyla ataerkil bir figür, hep bir oğlu olsun istiyor. Claude’e tek kızı var diye acıyor, derneğe gittiği günler oğlunu Claude’e teslim ederek erkek çocuk özlemini gidermesini istiyor.
Cezayir’in bağımsızlığı için mücedele eden FLN (Ulusal Kurtuluş Cephesi) gerillaları Ali’nin huzurlu yaşamını yavaş yavaş tehdit etmeye başlıyor. Ali, Cezayir’in baeımsızlığı için mücadele eden gerillalar ile Fransız idaresi arasında kalıyor ve bir seçim yapmaya zorlanıyor. Ali’nin en büyük korkusu emek vererek kurduğu düzenin gerilla hareketi ile bir anda paramparça olması; bu sebep ile Fransa idaresinden yana bir tavır alıyor:
“Ali’nin o andaki tek isteği, o güne dek elde ettiklerini korumaktı. Gelecek, ancak yarına uzanan bir bugünse ilgilendiriyordu onu. Hiçbir şeyin darmadağın olmaması, hiçbir taşın yerinden oynamaması için nefesini tutarak dünyasını, ailesini, işletmesini omuzlarında güçlükle taşıyordu. Yoksul evini içi dolu bir eve dönüştürmeyi başarmıştı ve bunun sonsuza dek sürmesini istiyordu. Kendi alanının sınırları ötesindeki dünya, kendisi için dileklerde bulunamayacağı kadar belirsizdi. İçi dolu evinin bağımsız bir ülkede, yani bir daha asla, yanından geçen her Rumi’yi ayağa kalkarak selamlamak zorunda kalmayacağı bir ülkede, yani özgür bir ülkeden ziyade kendinin özgür olduğu bir ülkede bulunduğunu hayal ettiği zamanlar olmuştu (ve kendisi bilmese de bu olayı hayal etme biçimi, kasırgada ailesinin çiftliği ile birlikte Oz ülkesine uçan Dorothy’nin sihirli yolculuğunu andırıyordu), yani Ali’nin hayali bir kez daha kendi yakın evreninin sınırları ötesine geçmiyordu. Bu bayırda olup bitenler her şeyden önemliydi ve korunması gerekiyordu…”
(sy. 53)
Ali çatışmaların ortasında kalmamak adına artık kırsalda yaşayamayacağını anlamıştır. Ama çok sevdiği bu topraklardan da kopması mümkün değildir. Şehirde yaşayabileceğini düşünür. Şehirde daire baktığı sırada FLN tarafından gerçekleşen büyük bir patlamanın tanığı olur. Yaşadığı bombalı saldırı ile şehirde de kendisi için huzurlu bir yaşamın olmadığını anlar.
Diğer yandan Ali’nin köyündekilerin büyük kısmı gerilla mücadelesini destekliyor hatta silahlı mücadeleye katılıyordu. Bunlardan biri de köyün delikanlılarından Youcef idi. Bir çoğu yaşadıkları sefaletten bağımsızlık mücadelesi sonunda kurtulacaklarını düşünüyordu. Yaşları daha genç olanlar ise hiçbir zaman bir Fransız vatandaşının haklarına ve yaşantısına sahip olamayacaklarını anlamışlardı:
“Youcef, “Ömrümün ilk on beş yılında köpek gibi acı çektim.” dedi gülmeleri bitince. “Acı çekmeye devam etmek istemiyordum. FLN bana, Fransızlara kovarsak acımın biteceğini vaat etmişti. Fransızlar da, eğer okula gidersem, eğer okuma yazma öğrenirsem, eğer teknisyen diploması alırsam, eğer iyi bir şirkette iş bulursam, eğer şehir merkezinde bir apartman dairesi alırsam, eğer Allah’tan vazgeçersem, eğer kapalı pabuçlar ve Rumi şapkaları giyersem, eğer telafuzumu düzeltirsem, eğer bir yada iki çocuğum olursa, eğer paramı yastığımın altında saklamak yerine bankaya yatırırsam acımın sona ereceğini söylüyordu.”…”
(sy. 136)
Çatışmalar sertleşmeye başlaması ile birlikte Ali ailesini Fransız bölge yöneticisinin de yardımı ile Fransa’ya sığınmacı olarak götürüyor. Fransa hükümeti, kötü koşulların hüküm sürdüğü kamplara koruması altına aldığı bu Cezayirlileri yerleştiriyor. Bu kamplardaki koşullardan daha acısı buradakilerin Harki (Cezayir Savaşında Fransa’nın yanında savaşan yerliler) olarak nitelendirip bir daha ülkelerine dönemeyecekleri gerçeği ile yüzleşmeleri. Zamanla sığınmacılar Fransız toplumuna entegre edilmek için toplu konut banliyölerine yerleştiriliyor.
Bu entegrasyon ne yazık ki bir kuşak sonra önceki kültürel bağlarla kopma şeklinde yaşanmaya başlıyor. Bir noktadan sonra Fransız okullarına giden Hamid dönemin özgürlükçü hareketlerinden etkilenerek babası ile bir ideolojik bir kopuş yaşıyor. Bu ideolojik kopuş kitapta şu olayda çok güzel anlatılıyor:
Hamid siyasi olarak bağımsızlık taraftarı ve tüm ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini savunuyor. Ama Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi sırasında ailesinin neden Fransa’ya göç ettiğini anlamıyor. Bunu babasına sorduğunda, Ali yumruklarını sıkıyor ve “hiçbir zaman anlamayacaksın.” diyor. O anda aslında babası ile arasında bir daha tamiri mümkün olmayan bir kopuş yaşanıyor. Babasının bir tercih şansı olduğuna, tercihin her koşulda neden bağımsızlık mücadelesi için kullanmadığı konusunda babasını suçluyor.
Bu kopuşu yansıtan diğer bir olay ise şu şekilde cereyan ediyor:
Cezayir Hükümetinden resmi bir talep geliyor. Bu talep Fransız Hükümeti eliyle Ali’ye iletiliyor. Bu sırada Hamid, Paris’te Clarisse ile hayatını sürdürüyor. Ailesi bu resmi tebligatı okuması için Hamid’i yanlarına çağırıyor. Tebligatta Cezayir Hükümetinin devrim kararları gereği toprağı işleyene devredileceği, intifa hakkı dışında mülkiyet hakkının ortadan kalktığını söylüyor. Ali’den topraklarını gönüllü olarak Cezayir Hükümetine bıraktığına dair belgeyi imzalaması gerektiği bildiriliyor. (Uluslararası mülkiyet hakkı davalarının önüne geçmek adına)
Hamid bu belgeyi imzalamak istemeyen ailesine başka seçenekleri olmadığını önünde sonunda bu toprakların kendilerinden alınacağını söylüyor. Ali, Hamid’e “Çocuklarına bırakacak hiçbir şeyin olmayacak” diyor ve imzalamak istemiyor. Hamid ise babasının bu tavrını alayla karşılıyor ve hiçbir zaman o toprakların umurunda olmayacağını söylüyor. Hamid’in bu tavrını saygısızlık olarak gören Ali, Hamid’i tokatlıyor. Hamid kağıdı imzalıyor ve orayı terk ediyor. Bu olaydan sonra uzunca bir süre görüşmüyorlar. (Hamid’in evleneceği kadını Clarisse’yi, ailesi ile tanıştırıncaya kadar görüşmüyorlar. O tanışmada dahi babası ile arasındaki soğukluğun devam ettiğini görüyoruz.)
Burada şunu anlamak gerekiyor; Ali ve karısının gösterdiği toprağa bağlılık basit bir mülkiyet sahipliği sevdası değil sanki o toprakları kaybederlerse tüm geçmişlerini aidiyetlerini de bir anda kaybedeceklerine ilişkin bir korku. Bu korkuyu Hamid anlamıyor. Onlarla aynı hissiyatı paylaşmıyor. Hamid, Fransa’daki yaşayışı ile geçmiş ile bağlarını çoktan koparmış. Geçmişin acılarını hatırlamak istemiyor, önüne bakmak istiyor.
Kitabın son bölümünde Hamid’in kızı Naima’ya odaklanıyoruz. Naima Paris’te yaşıyor, kusursuz bir yaşantısı yok. Paris’te yaşanan konjonktürel bazı olaylardan dolayı bazı korkuları var. Her ne kadar Fransız vatandaşı olsa da geçmişi nedeniyle bazı korkuları babası ve dedesinden miras alıyor:
Fransızca hata yapmak (Hamid’ten miras)
Yetmiş yaşından büyük olanlara ismini ve soyadını söylemek (Harki olduğunun anlaşılması korkusu dedesinden miras)
Teröristlerle aynı kefeye konmak
Bu sonuncu korku Fransa’da yaşanan bir dizi olay ile daha da artmaya başlıyor:
Charli Hebdo Saldırısı
13 Kasım 2015 akşamı Paris’te eğlence yerlerine eş zamanlı düzenlenen bombalı ve makinalı tüfekli saldırılar.
Naima, Fransız toplumunda kendisi için temelli inşa ettiğini düşündüğü yerin terör saldırıları ile yerle bir olacağını görüyor.
Naima’nın çalıştığı sanat galerisi için Cezayir kökenli bir ressamın eserlerini teslim almak amacıyla yeniden Cezayir’e gitmesi geçmiş ile olan bağlarını ararken bir yandan da içsel bir hesaplaşma yapmasına şahit oluyoruz. Köklerinin dayandığı köye bazı tehlikeleri göze alarak gidiyor. Köyde kadınlar onu sevinçle karşılarken ihtiyar Hamza toprakları onlardan geri almak için geldiğini düşünüyor ve hoşnutsuz bir şekilde surat asıyor.
Naima’ya bu seyahat çok iyi geliyor. Kimlik arayışı ve içsel hesaplaşmaları tam olarak sonuçlanmasa da kendini daha huzurlu hissediyor. Kökenleri ile kurduğu bu etkileşim tüm aileye iyi geliyor.
Sonuç olarak üç kuşağın hikayesini tüm tarihsel arka planı ile büyük laflar söylemeden karakterlerin gözünden naif bir şekilde anlatan başarılı bir roman ile karşılaşıyoruz. Romanın belki de en önemli başarısı tüm yaşananlara karşı tarafsız kalmayı başarabilmesi. Ne birilerini yargılamaya ne de birilerini aklamaya çalışıyor. Ali kurduğu düzeni topraklarında ailesi ile devam ettirmek için mücadele ediyor; Hamid geçmişi ve kökleri ile bağını koparmak, geçmişin acılarından sıyrılarak artık ileriye bakmak istiyor; Naima ise aslında babası ile kopan o bağları yeniden kurmak, kimlik arayışına bir son vermek ve her şeyden öte anlamak istiyor. O yüzden babası gibi Ali’yi yargılamıyor, onu anlamaya çalışıyor.
Bize de bu üç kuşak ailenin trajik hikayesini keyifle okumak kalıyor..
0 notes