#Beşir Elçi Tumblr posts
Link
1 Ocak 2024'te Ishikawa eyaletinin Wajima şehrinde bir sokağa tahliye edilen insanoğlu kaldırımdaki büyük çatlakların yanında duruyor. — AFPPakistan'ın Japonya Büyükelçisi Raza Beşir Tarar, kıyı ülkesinin merkezi bölgelerini vuran 7,6 büyüklüğündeki kuvvetli depremden saatler sonrasında Japonya'daki tüm Pakistanlıların "şimdiye kadar güvende" bulunduğunu doğruladı. Elçi, bir takım kuvvetli depremin evlere zarar vermesi, otoyolları kapatması ve yetkilileri insanları daha yüksek bölgelere koşmaya çağırmaya sevk etmesi sebebiyle yapmış olduğu açıklamada, "Başı dertte olan Pakistanlılar için bir yardım hattı kuruldu" dedi.Büyükelçi ek olarak depremden etkilenen Ishikawa, Niigata ve Toyama kıyı bölgelerinde yaşayan gurbetçilerden mahalli yönetimin talimatlarına uygun hareket etmelerini istedi.Büyükelçilik, gönderi vasıtasıyla, Japon hükümetinin ülkede meydana gelen kuvvetli bir depremin peşinden Ishikawa, Niigata, Toyama ve komşu bölgelerde tsunami ikazları yayınladığını bildirdi."Tokyo'daki Pakistan konsolosluğu durumu izliyor. Tanrı (cc) hepimizi kendi koruması altında tutsun. Aa'meen," diye ekledi elçilik.ABD Jeolojik Araştırma Kurumu (USGS), Ishikawa vilayetindeki Noto bölgesinde saat 16.10 civarında (0710 GMT) 7,5 büyüklüğünde büyük bir depremin meydana geldiğini söylemiş oldu. Japonya'nın hava durumu ajansı, 90 dakikadan birazcık uzun bir süre içinde ülkenin orta bölgesini vuran 4,0 büyüklüğünde yada daha kuvvetli 21 depremin art arda geldiğini bildirdi.Japonya Meteoroloji Ajansı (JMA), 1,2 metre (4 feet) yüksekliğindeki tsunami dalgalarının Ishikawa vilayetindeki Wajima limanını saat 16:21'de (07:21 GMT) vurduğunu, en kuvvetli sarsıntıdan ortalama 10 dakika sonrasında bulunduğunu söylemiş oldu.Ulusal gösterim kuruluşu NHK, depremlerin peşinden yapmış olduğu açıklamada, "Tüm sakinlerin acilen yüksek bölgelere tahliye edilmesi gerekiyor." dedi.Hawaii merkezli Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi, Japonya'nın ana adası Honshu'nun Japonya Denizi tarafında, depremin merkez üssünün 300 kilometre (190 mil) yakınında kıyı süresince tehlikeli tsunami dalgalarının mümkün bulunduğunu söylemiş oldu.Sadece JMA, aynı bölgedeki Noto'ya beş metrelik oldukca daha yüksek bir tsunaminin gelmesinin beklendiğini söylemiş oldu.Japon hükümeti, hala ne tür bir hasarın oluştuğunu ve herhangi bir can kaybı olup olmadığının değerlendirildiğini söylemiş oldu.Mahalli kamu hizmetleri, merkez üssü çevresinde Toyama, Ishikawa ve Niigata vilayetlerinde ortalama 33.500 hanenin elektriksiz bulunduğunu söylemiş oldu.Tv raporları Ishikawa'nın Wajima şehrinde bir binanın yandığını gösterdi ve AFP gazetecileri Tokyo'nun merkezinde evlerin sallandığını söylemiş oldu.Toplumsal medya platformu X'te gösterilen bir video klipte, depremler sebebiyle yıkılan, duvarları ve çatıları çöken ahşap evlerin sıraları görülüyor.Videoyu duyan bir şahıs, "Burası Noto'nun Matsunami bölgesi. Korkulu bir durumdayız. Lütfen gelin ve bizlere yardım edin. Kasabam korkulu bir durumda" dedi.Yetkililer, Japonya'da meydana gelen zelzele sonrasında ihtimaller içinde bir tsunami riski sebebiyle Rusya'nın uzak doğusundaki Sakhalin adası ve Vladivostok'un "alarma" alındığını söylemiş oldu.
0 notes
Text
Peygamberlerin görevleri nelerdir
Bu yazıda Peygamberlerin görevleri nelerdir, bir peygamber hangi görevleri yerine getirmekle yükümlüdür, peygamberin görevi nedir gibi konularda islami bilgiler yer almaktadır.
Peygamberlerin görevleri nelerdir?
Allah (cc), peygamberlerini hangi vazife için insanlara göndermiştir? Peygamberlerin görevleri; Allah’ın (cc) varlığını, birliğini isteklerini kullara bildirmek. Kulların da isteklerini sorularını Allah’a (cc) bildirmektir. Peygamberler insanlara manevi açıdan rehberlik yaptıkları gibi maddi olarak da birer usta ve modeldirler. Peygamberlerin Görevleri Allah (cc) peygamberlerini hangi vazife için insanlara göndermiştir? “Biz peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Nisa, 165) • Peygamberlerin birinci ve en ehemmiyetli vazifesi Allah’ın varlığını ve birliğini bildirmeleri ve ispat etmeleridir. • Peygamberler Allah’ın emirlerini kullarına bildirdikleri gibi insanların da isteklerini ve sorularını Allah’a bildirirler. • İnsanın aklını meşgul eden “nereden geliyorum, nereye gidiyorum?” ve “ne için varım?” gibi sorularına Allah (cc) peygamberler vasıtasıyla cevap verir. • Allah (cc) kâinata (bir bebeğin anne-baba vasıtasıyla dünyaya gelmesi gibi) sebepler kanununu koymuştur. İnsanlar görünüşe takılır ve sebepleri neredeyse yaratan olarak görürler. İşte insanların yüzünü bütün sebepleri yaratan Allah’a çevirmede en büyük vazifeliler peygamberlerdir. • Peygamberler; Kainat sarayının muhteşem ve mükemmel sanatlarını göstermek ve bu sanatlarla Allah’ı tanıttırmak için çalışırlar. • Peygamberler insanlara manevi açıdan rehberlik yaptıkları gibi maddi olarak da birer usta ve modeldirler. Allah (cc) onlara verdiği mucizeler ile insanlığa maddi yükseliş kapısını açmıştır. Mesela Hz. İsa (as) tıpta ileri gitmiş en zor hastaları iyileştirmiş hatta ölüleri diriltmiştir. Hz. Süleyman (as) iki aylık mesafeyi bir günde uçarak hava taşımacılığındaki en ileri safhayı gösterdiği gibi eşyanın uzak mesafelerden kısa bir zamanda nakledileceğini de göstermiştir. Hz. Musa (as) bir asa ile topraktan su çıkarmıştır. Hz. Davut (as) demir ve bakırı eritip yoğurmakla sanayinin pek çoğuna öncülük etmiştir. Hz. İbrahim (as) ateşte yanmama mucizesiyle dünyadaki ateşin tesirini engelleyecek bir maddenin var olduğunu ilan etmiştir.
Peki bir peygamberin görevi nedir?
Üstad Bediüzzaman hazretleri, “Kuranın vazife-i asliyyesi: Daire-i rububiyetin kemalat ve şuunatını ve daire-i ubudiyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir.” Şeklindeki ifadesiyle, aynı zamanda peygamberlerin (a.s.m.) kutsi vazifelerini de veciz bir şekilde ortaya koymuş oluyor. ALLAHın zatı, sıfatları, fiilleri ve isimleri daire-i rububiyettir. ALLAHın emirlerine uymak, yasaklarından sakınmak, İlahi isim ve sıfatların bir tecelligahı olan mahlukat alemini tefekkür etmek gibi kulluk görevler ise daire-i ubudiyettir. İnsan, peygambere tâbi olmaksızın bu iki sahanın hiçbir meselesinde hüküm veremez. Verirse bu hüküm şahsî ve nefsî kalmaya mahkum olur. İşte peygamberler birinci daireyi insanlara tanıtan ve onlara ikinci daireye ait görevlerini öğreten İlâhî elçilerdir. Peygamber ve Peygamberlik Nebi, “ALLAH Teala’dan aldığı vahyi halka tebliğ için gönderilen insandır.” Resul ise, “Hükümlerini tebliğ için ALLAH Teala tarafından halka gönderilen insandır.” Genellikle Resullerin yeni bir şeriat ve yeni bir ilahi kitap getirdikleri, nebilere ise zamanlarında geçerli olan şeriatın çerçevesi içinde ALLAH Teala’dan vahiy aldıkları kabul edilir. (bk. Et-Teftazani, Şerhu’l-Makasıd, İst. 1305. II, 173; S. Şerif Cürcani, et-Tarifat, Kahire, 1938, s. 98, 214; er-Ragib, el-Müfredat, Kahire, 1961, s. 53, 195, 482) Kur’an-ı Kerim’de, peygamberlik kavramı ile ilgili nübüvvet, bi’set, risalet ve irsal; peygamber de nebi, meb’us, resul, mürsel (çoğulları enbiya, meb’usûn, rusul, murselun) terimleri kullanılmıştır. Peygamberliğe sefaret, peygambere sefir (çoğulu: sufera) dendiği de olur. Peygamber kelimesi peygam, peyam (=haber) ve ber (=getiren) kelimelerinden oluşmuş birleşik bir isim sıfat veya isim olup Farsça’dır. Türkçe’si yalvaçtır. Nebi ve peygamber haber getiren; resul, mürsel ve mebus ise elçi anlamına gelir. Şu halde peygamber ALLAH tarafından gönderilen elçi ve haberci demektir. Görevleri ALLAH Teala’dan aldıkları bilgileri, haberleri, emir ve yasakları (hükümleri) insanlara tebliğ etmekten ibarettir. “Resulün görevi tebliğden ibarettir.” (Maide, 5:92,99) Bu tebliğin her türlü tereddüdü ortadan kaldıran apaçık bir durum da olması (Belağ-ı Mübin, Nahl, 16:35,82) lazımdır. Ancak peygamber herhangi bir haberci, alelade bir elçi değildir, hele bir postacı hiç değildir. Peygamberlerin, ALLAH’tan aldıkları vahyi halka anlatımcı ve açıklama görevleri de vardır. Nitekim Kur’an’da: “Size açıklamalar yapan Resulümüz gelmiştir.” (Maide, 5:15,19,89) buyrulmuştur. Aslında Kur’an’ın kendisi de bir açıklamadır. (Tibyan, Beyyine, Beyan, bak. Nahl, 16:89, En’am, 6:157, Al-i İmran, 3:138) Peygamberin yaptığı açıklama, kutsal metni ve ilahi açıklamayı çeşitli kişi ve zümrelere anlayabilecekleri bir dille ve daha ayrıntılı bir şekilde anlatmayı esas alan bir beyandır. Peygamberin en önemli görevlerinden biri de insanları hakka davet ve bu uğurda mücadele etmektir. “ALLAH’ın yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et.” (Nahl, 16:125; Hac, 22:167; Kasas, 28: 87; Şura, 42:15) Daha evvelki peygamberler gibi Muhammed (a.s.m.) da halkı ALLAH Teala’nın yoluna davet etmiş ve bu uğurda çeşitli sıkıntılara ve baskılara maruz kalmış, türlü türlü zorluklarla karşılaşmıştır. Şu halde Kur’an’ı açıklama ve bu yolda çetin bir mücadele yürütme de tebliğin bir parçasıdır. Bir anlamda Kur’an (vahiy) ile peygamberin görevi, amacı ve işleri birebir aynıdır. Vahyi peygambersiz, peygamberi vahiysiz düşünmek mümkün değildir. Vahyi peygamberden ayırma ve soyutlama gayretleri abestir. Vahiy nebinin kişiliğiyle bütünleşmiştir. Yüce ALLAH Kur’an’a Mübîn, Nur, Hidayet (Huda), Rahmet, Meriza, Şifa, Mübarek, Hikmet, Hakîm, Sırat-ı Müstakim, Nezir, Beşir, Basiret, Beyan, Hak, Hâdi, Tezkire, Zikir, Münadi, Aziz, Belağ gibi isimler ve sıfatlar vermiştir. (Bk. İtkan, Kahire, 1951, I, 50) Yani Kur’an bir açıklama, bir bildiri, bir duyuru, bir ışık, bir kılavuz, bir rahmet, bir öğüt, bir şifa, bir mübarek çağrı, bir hikmet, bir dosdoğru yol, bir uyarı, bir müjde, bir ufuk açan görüş, bir doğru, bir gerçek, bir hatırlatma, bir çağrı, bir aziz davettir. Burada sıralanan kavramlar, nitelemeler ve isimler aynen Muhammed (a.s.m.) hakkında da bahis konusudur. Yani Hz. Peygamber de bir Mübin (açıklayıcı), bir ışık, bir rehber, bir uyarıcı, bir müjdeleyici, bir rahmet…. ilh’dir. Muhammed (a.s.m.) ve Onun mübarek hal, hareket ve sözlerini Kur’an’dan soyutlamak mümkün olmadığından ulema Kur’an’a “Vahy-i Metluvv”, hadislere ve sünnete de “Vahy-i gayr-i Metluvv” adını vermiş, Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) hal, hareket ve sözlerini bir tür vahiy saymış, “O, havadan konuşmaz, söyledikleri kendisine vahyolunandan ibarettir.” (Necm, 53:4) mealindeki ayetle de bu görüşünü desteklemiştir. Elbette ki Hz. Peygamber, bir beşerdir, bizim gibi bir insandır. O, insanüstü bir varlık da değildir. Bundan dolayı dünya işleriyle ilgili hal, hareket ve sözleri vahiy değildir, yemek yemesi, su içmesi, uyuması, elbise giymesi, gezmesi ve evlenmesi gibi dünyevi davranışları bizim için önemlidir, ama bağlayıcı yanı yoktur. Hz. Peygamber (a.s.m.): “Ben de sizin gibi bir insanım, sizin gibi ben de bazı şeyleri unuturum, unuttuğum bir şey olursa bana hatırlatınız.” (Buhari, Salat, 31; Müslim, Mesacid, 90) buyurmuştur. Bununla beraber Onun beşer tarafı da önemli ve saygıdeğerdir. Hz. Peygamber (a.s.m.) hâdidir, mürşiddir, rehberdir, yolu bilen ve yol gösterendir. Gerçek anlamda ve en yüksek seviyede hâdi, yani hidayete erdiren ve yol gösteren Hak Teala’dır, ama peygamberler de birer önemli hidayet vasıtalarıdırlar. Nitekim: “Her kavmin bir hidayetçisi vardır” (Rad, 13:7) buyrulmuştur. “İman eden zat dedi ki: Ey kavmim, bana uyun, sizi doğru yola ileteyim (Gafir, 40:29) Peygamberler hem ALLAH Teala’dan aldığı vahyi tebliğ ederek, hem de hal, hareket ve davranışlarıyla örnek olarak ve beyanlarda bulunarak insanlara doğru yolu gösterir, onları Hakkın yoluna iletirler. Kur’an’da sebilullah ve sırat-ı müstakim gibi isimler verilen bu yol ALLAH’a, yaratılandan Yaratan’a ve kuldan Mevlasına giden manevi bir yoldur. Bir kulluk, ibadet ve ahlak yoludur. Bir kurtuluş yolu olduğu kadar da kemale erme ve faziletle donanma yoludur. Daha önemlisi bu yol ahiret yoludur, Hakka dönme ve Ona erme yoludur, ebedi mutluluk yoludur. İşte bu yolu en iyi bilen peygamberler ve onların gerçek varisleri ve ehliyetli temsilcilerdir. Bunlara da bu yolu Hak Teala öğretmiştir. Bahis konusu edilen yol bir yerden diğer bir yere giden maddi bir yol olmadığı gibi dünyevi işlerle ilgili olarak tutulan bir yol (meslek) de değildir. Hz. Peygamber’in, hicret esnasında Mekke’den Medine’ye gelirken, kendisini takip eden Kureyş müşriklerine yakalanmadan sağ salim Medine’ye ulaşmak için bu yolu iyi bilen bir rehbere ihtiyacı vardı. Onun için Abdullah b. Erkat isminde yol bilen bir kişiyi delil (kılavuz) edinmişti. (İbn Hişam, es-Sirl, Kahire, 1963, I, 337) Üstelik bu zat o zaman Müslüman da değildi. Görülüyor ki İlahi, uhrevi ve manevi alanda bütün cihan halkına yol gösteren Muhammed (a.s.m.)’a, maddi ve dünyevi bir konuda bir putperest kılavuzluk yapmakta ve yol göstermektedir. İşte dünyevi-uhrevi ayrımı yapmanın temeli budur. Yüce ALLAH, vahye mazhar kıldığı Resul-i Ekrem’e: “İş konusunda onlara danış.” (Al-i İmran, 3:159), yani dünyevi işlerde onlarla istişare et, çevrendekilerin görüş ve deneyimlerinden yararlan, onlarla fikir alış-verişinde bulun, karar alırken onların bilgilerinden faydalan, diyor. Buna uyan Hz. Peygamber devlet ve toplumla ilgili işlerde Sahabesiyle müşaverelerde bulunurdu. Akıl ve Vahiy ALLAH Teala, insana akıl ve fikir vererek Onun yaratıkları arasında seçkin ve ayrıcalıklı bir konumda bulunmasını temin etmiştir. İnsan hayrı şerden, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan, güzeli çirkinden, hakkı batıldan ayırt eder. Aklın tanımlarından biri: “İyiyi kötüden ayırt eden bir meleke”, diğeri: “İnsanı öbür canlılardan ayırt eden ve teorik bilgileri edinmeye elverişli bir durumda olmasını sağlayan özellik.” şeklindedir. Aklı: “Doğuştan insan zihninde var olan zorunlu bilgiler” şeklinde tanımlayanlar da vardır. (bk. Gazali, İhya, Kahire, 1938, I, 90) Burada şu soruyu sormak öteden beri âdet olmuştur: Madem ki ulu ALLAH insana hayrı, faydalıyı ve hakkı şerden, zararlıdan ve batıldan ayırt etmeye yarayan bir akıl vermiştir, peygamber göndermeye ve kitap indirmeye ne lüzum vardır? İnsanlar akıllarıyla dünyada hayatlarını düzenleyip mutlu bir şekilde ve huzurlu olarak yaşayamazlar mı? Ateistler, deistler ve vahye dayalı olmayan Brahmanizm ve Hinduizm gibi beşeri dinler dünyada mutlu bir hayat yaşamak için insana aklın yeterli olduğunu savuna gelmişlerdir. İslam alimleri ise çok önemli bir bilgi edinme aracı olmakla beraber aklın yeterli olmadığını, vahiy ile desteklenmesi ve tamamlanması gerektiğini ispat etmeye çalışmışlar, bu maksatla bu konuda çeşitli deliller ileri sürmüşlerdir. Bunlardan bazıları kısaca şöyledir. Vahiy gelmemiş olsaydı bile dinde emredilen şeylerin güzel, yasaklanan şeylerin çirkin ve kötü olduğunu akıl bilebilirdi ama bunların tümünü bilemezdi. Mesela ALLAH Teala’yı bilirdi, fakat Onun sıfat, fiil ve isimlerini tam olarak bilemez, bu konuda herkes aklına göre farklı bir şey söyler, doğru ve gerçek olan bilinmezdi. İnsan ALLAH Teala’nın varlığını akılla bulur; ama Ona ibadet edip etmeyeceğini, ibadet edecekse hangi şekilde ibadet edeceğini kestiremez, herkes kendi aklına göre değişik bir ibadet şekli ortaya koyar, bu da çekişmelere ve karışıklıklara yol açardı. (bk. F. Razi, el Muhassal, Kahire, 1323. s. 156.) Razi, Peygamber göndermenin vahiy ile bildirilmemiş olsaydı insanlar ölümden sonra yeni bir hayatın bulunduğunu tam ve kesin bir şekilde akılla bilemezlerdi. Nelerin ahirette ecir ve sevap almaya, nelerin ceza görmeye ve azab çekmeye vesile olduğunu akıl ve fikirle kavrayamazlardı. Özellikle ALLAH ve ahiret konularında akıl yetersizdir. Vahiyle aklın aydınlanması şarttır. Gazali’nin de dediği gibi akıl temel, vahiy bu temel üzerine inşa edilen bina gibidir. Akıl göz, vahiy ışıktır. Ya da akıl lamba, vahiy onun yağıdır. Hak Teala “Nur üstüne nur” (Nur, 35) derken akıl ve vahiy nurlarına işaret ediyor. Akıl insanın içindeki şeriat, şeriat ise insanın dışındaki akıldır. Kur’an’da (bk. Rum, 30/30) akla din ismi verilmiştir. Fıtrat sağlam bir dindir. (bk. Gazali, Mearicu’l-Kuds, Kahire, 46) Akılla aydınlanmayan bir din hurafelere boğulur, taassup ve batıl inançlara saplanır. Vahiy ile desteklenmeyen akıl ise sapıtır, azgınlaşır, kudurur, sefahet ve ahlaksızlık bataklığına yuvarlanır, tanrılık iddia eder. Şu halde akli ve fikri hayatın vahiyle desteklenmesi bir zorunluluktur. Her toplum için dinin zorunlu olmasının sebebi budur. Cehenneme atılacak olanlar diyecekler ki: “Eğer vahye kulak verseydik veya aklımızı kullansaydık, Cehennemlik olmayacaktık.” (Mülk, 10) Vahiy de, akıl da rehberdir. Kısacası akıl-vahiy ilişkisi şöyle ifade edilir: a) Aklı aşan ve akılla bilinemeyen ibadet ve ahiret konularında vahiy insana sağlıklı ve güvenilir bilgiler verir, ebedi mutluluğa giden yolu gösterir. b) Akılla bilinen ziraat, sanat, ticaret, iktisat, siyaset, hukuk ve ahlak konularında, vahiy akla yardımcı olur, onu destekler ve tamamlar. c) Sırf akılla bilinebilen aritmetik, geometri, fizik, kimya, mantık, astronomi, tıp gibi akli ve tecrübi ilimleri vahiy tavsiye ve teşvik eder. Daha önemlisi bu ilimlerin insanlığa zararlı olacak şekilde kullanılmasını önler. Bu üç alan nübüvvet bakımından önemlidir. Birinci alanda akıl vahye tabidir. İkinci alanda geniş ölçüde akıl hür ve serbest, üçüncü alanda ise tamamıyla hür ve serbesttir. Bu hiyerarşinin korunması halinde ne kadar hür ve serbest olursa olsun akıldan ve onun ürünü olan ilimlerden fertlere ve topluma zarar gelmez Peygamberler en doğru bir şekilde insanlara ALLAH’ı tanıtmışlar, inanç esaslarını, ibadet şekillerini öğretmişlerdir. Dinî hükümleri ve güzel ahlâk ilkelerini açıklamışlar, kendileri de söylediklerini yaparak insanlara örnek olmuşlardır. Peygamberler, ALLAH’ın emirlerini yapanları cennetle müjdelemişler, yapmayanların ise cehennem azabı ile cezalandırılacaklarını haber vermişlerdir Kur’an-ı Kerim’de Adları Geçen Peygamberler İlk peygamber Hz.Âdem (a.s.), son peygamber bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Bu ikisinin arasında birçok peygamber gelmiştir. Peygamberlerden yirmibeş tanesinin ismi Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir. Ancak peygamberlerin sayısı çok daha fazladır. Biz, Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen peygamberler ile birlikte sayılarını ancak ALLAH’ın bildiği diğer peygamberlere de hiçbir ayırım yapmadan inanırız. Kur’an-ı Kerim’de adları geçen peygamberler şunlardır: 1– Âdem, 2- İdris, 3-Nuh, 4-Hûd, 5-Sâlih, 6-Lût, 7- İbrahim, 8- İsmail, 9- İshak, 10- Yâkub, 11- Yûsuf, 12- Şuayb, 13- Hârun, 14-Mûsa, 15- Dâvud, 16- Süleyman, 17- Eyyûb, 18- Zülkifl, 19- Yûnus, 20- İlyas, 21- Elyesa, 22-Zekeriyya, 23- Yahya, 24- İsa, 25- Muhammed (s.a.s) Peygamberlerin görevi nedir? Üstad Bediüzzaman hazretleri, “Kuranın vazife-i asliyyesi: Daire-i rububiyetin kemalat ve şuunatını ve daire-i ubudiyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir.” Şeklindeki ifadesiyle, aynı zamanda peygamberlerin (a.s.m.) kutsi vazifelerini de veciz bir şekilde ortaya koymuş oluyor. ALLAHın zatı, sıfatları, fiilleri ve isimleri daire-i rububiyettir. ALLAHın emirlerine uymak, yasaklarından sakınmak, İlahi isim ve sıfatların bir tecelligahı olan mahlukat alemini tefekkür etmek gibi kulluk görevler ise daire-i ubudiyettir. İnsan, peygambere tâbi olmaksızın bu iki sahanın hiçbir meselesinde hüküm veremez. Verirse bu hüküm şahsî ve nefsî kalmaya mahkum olur. İşte peygamberler birinci daireyi insanlara tanıtan ve onlara ikinci daireye ait görevlerini öğreten ilahi elçilerdir. Konu: Peygamberlerin Görevi Nedir ? oyunları, Peygamberlerin Görevi Nedir ? programı, Peygamberlerin Görevi Nedir ? oyunu indir, Peygamberlerin Görevi Nedir ? program yükle, Peygamberlerin Görevi Nedir ? download, Peygamberlerin Görevi Nedir ? hikayeleri, Peygamberlerin Görevi Nedir ? resimleri, Peygamberlerin Görevi Nedir ? haber, Peygamberlerin Görevi Nedir ? yükle, Peygamberlerin Görevi Nedir ? videosu, Peygamberlerin Görevi Nedir ? msn eklentisi, şarkı sözleri
OKUDUYSANIZ yada IZLEDIYSENIZ PAYLAŞIN LÜTFEN HERKES OKUSUN ve IZLESIN. Read the full article
0 notes