#Aşk Mı Lazım
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yarası olmayan yazamaz derler. Zaten hep derler yazarlar yazmak için aşık olurlar aşk acısı çekerler. Yazmak için sebep mi lazım? İnsan sadece güzel seyler de yazamaz mı? Hiç bir acı hissettirmeyen yazılar, sadece okuduğunda iyi hissettiren yazılar... İnsanlığın böyle yazılara da ihtiyacı yok mudur? Dönemimizde herkesin bir acısı varken bu yüzden yazar oluyorum diyor. Bir sebep yokken yazar olamazmışım gibi hissettiriyor. Sanki insanlara kötü bir duyguyu hissettirmezsem karakterin sorunları olmazsa kimse okumaz gibi. İnsanlar niye bunu bekliyor. İnsanlık neden acıdan besleniyor? Günümüzde belirli bir kitlesi olmadığı için kitabı basılmayan çok iyi yazarlar var. Neden böyle oluyor? İnsanlar bazen sadece tarlada koşarak hayattan zevk alan birini okumak istemez mi? Oysa o karakter olduğu tarladan çok mutluyken insanlar şehir de yaşamıyor her şeyden yoksun derler halbuki o karakter öyle mutlu.
#imsoniacure#tek başıma#yazar#yazılarım#beyza alkoç#3391kilometre#beni kendinden kurtar#gelmemeyegidenadam#writer#3391km#izmir aksoy#izmirveege#izmiregenindir#izmirinegesi#izmir#egeninışıkları#egeizmirindir#ömer ege zorlu#egeninizmiri#egeninincisi#beyza aksoy#beypazarı#beyzaalkoc#ngkabal#biri sizi düşünüyor
20 notes
·
View notes
Text
günaydınn
10 notes
·
View notes
Text
Şimdi açsam pencereyi de beklesem..
Sen gelsen..
Olmaz ya hani geliversen..
Hiçbir şey sormasan..
Hiçbir şey söylemesen..
Sussam.. Sussan.. Sussak..
Susuşların anlattığını dinlesek..
Sırt sırta otursak..
Katılasıya ağlasak…
Sormasak birbirimize sebebini…
Sonra dönsek yüzyüze..
Sarılsam.. Sarılsan.. Sarılsak..
Ve yine hiçbir şey konuşmasak..
Ama anlasak..
Ne vardı sahi..
Olmaz ya..
Hayal ya..
Hani diyorum ; olsa ne vardı…
🌹💕🫂💋🥰♥️♥️♥️♥️♥️🥰🥰💋💋🫂💋🫂💋
Yüzünü göremiyorum,
Sesini duyamıyorum diye,
Seni sevmekten vaz mı geçtim sanıyorsun? Kurban olduğum ♥️🌹🌹🌹♥️
Sessiz sedasız çekildim bir köşeye..
Seninle birlikte yaşlanıyorum işte
ve öyle kolay değil seni unutmak.
Yazdığını silsen izi kalır,
Defteri yaksan külü kalır,
Sızısı kalır, adın kalır, anısı kalır...
Sen kalırsın sevdiğim 🫂💋🌹♥️🥰🥰🫂💋🌹♥️🌹🌹🌹🌹
Desem ki sen benim için ,
Hava kadar lazım,Ekmek kadar Mübarek,
Su gibi Aziz bir şeysin...
Nimettensin ,Nimetten...!
Aşk
17 notes
·
View notes
Text
Böyle sosyal medyanın olmadığı zamanlar herkesin uzaktan tanıdığı, sevdiği muhabbet beslediği zamanlar... Hani bir radyo programı dinliyorsunuz, yapımcı çok hoşunuza gidiyor, dinledikçe seviyorsunuz. Sonra bir gün onu görünce büyü bozuluyor. Ya da okuduğunuz bir kitabın yazarı...
Hayattaki bazı şeylerin de büyüsünü bozmamak lazım. Sırlamış senin için Mevla'm. Daha çok haz alasın, daha çok bağlanasın peşine düşesin, hayretin, gayretin artsın diye hayat esrarlı bazen. Bazı şeyleri o kadar çok istiyoruz ki sonra oluyor büyüsünü bozuyoruz. Eski tat ve lezzetimiz kalmıyor.
Gayp bu yüzden gayb aslında. Hikmet gizlenmiş hadiseye. Bu yüzden... Teslimiyet ve huzur için... Şüphe ve isyan için değil. Ve zaman en büyük müfessir. Huzurun kaçmadan o tılsım bozulmadan hikmet/i sana görünür bir gün, bir zaman.
Ne diyordu Bediuzzaman.
"Pencerelerden seyret, içlerine girme" ...
🌿🌿 Bir genç varmış. Karşı köyden bir kızı severmiş. İki köy arasında bir göl varmış ve aşık maşuğunu görmek için her gece o gölü geçermiş yüzerek. Bir gün yine geçmiş bir de bakmış ki sevdiğinin gözü şaşı. Demiş, senin gözlerin şaşıymış ben nasıl fark etmedim ? Sevdiği demiş geçme bu gece karşıya, burda kal. Gönle şüphe düştü kalır mı aşık, kalmamış. Geçememiş o gece gölü boğulmuş yok olmuş suda. Demesi o ki aşk şüphe götürmez. Kalpte Rabbin rızasından ötesi varsa boğulur gidersin .
27 notes
·
View notes
Text
Biri aşk mı dedi?!🤔 ben aşk diye buna derim işte🤗❤️
Bizimki de inancımı bitirdim diye 27 yıllık evliliği bitirdi💔
Bu amca ve teyze gündüzleri İzmir Üçyolda parkta duruyorlar, akşamları ise yakınlarda bir cafe sahip çıkmış buyur etmiş onları, cafe de kalıyorlar. Üstelik teyze rahatsız sondayla geziyor..
Bugün akşam biraz yemek, ceket, battaniye, yastık gibi birkaç parça bir şeyler götürmek için dışarı çıktık, yanlarına gittik cafe de bir masada oturmuş makarna ve zeytin yiyorlardı muhtemelen dışarıdaki insanlar getirmişler.
Biz de götürdüğümüz şeyleri verdik, çok mutlu oldular bizi masalarına oturttular yemeklerini bizimle paylaşmak istediler, ısrarla ne içersiniz diye sordular çay söylemek istediler gönülleri o kadar zengindi ki anlatamam..
Biraz muhabbet ettik devlet sığınma yerlerine falan gidemiyor musunuz diye sordum, amca şöyle cevap verdi, devlet bize yer imkanı sağlıyor fakat ayrı ayrı yerler veriyor aynı yerde kalamıyoruz, 27 yıldır evliyiz biz, ben onu görmeyince arıyorum o da beni görmeyince arıyor.
İyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta hep beraber olacağız diye söz verdik o yüzden dışarıda kalıyoruz ama beraber kalıyoruz dedi.
Yapabileceğimiz bir şey varsa bir şey lazımsa söyleyin dedik, bize şey lazım amca dedi merakla ne lazım acaba diye dinledik maydanoz dedi maydanoz suyu içmesi gerekiyor eşimin dedi o an içim burkuldu bizim her şeyimiz olduğu halde isteklerimiz hiç bitmezken o amca ve teyze sadece maydanoz suyu istiyorlardı. Onların zengin gönülleri ve birbirlerine olan sevgileri çok duygulandırdı bizi..
~İnternetten alıntıdır~
İZMİR - Bir an olsun birbirlerinden ayrı düşmemek için farklı bakım evlerinde kalmayı reddedip 2 yıldır park ve kafelerde yaşayan çiftin hikayesi, sosyal medyada paylaşım rekoru kırdı. Çifti kaldıkları bir kafede gece yarısı bulan yürekli bir kadın onlar için dayalı döşeli bir ev tutarak aynı yastığa baş koymalarını sağladı. 🥹
26 notes
·
View notes
Text
Aşk ;
Şuan ki aşkların sahteliği kadar kötü bir şey yoktur çoğu kişi aşk adı altında birbiriyle ya cinsellik için çıkıyordur ya da işte hani benimde bi sevgilim var gibisinden düşünüp çıkıyordur çünkü bu nesil yönünü kaybetmiş ergenlerle dolu bir nesil aşkın zerresi yok kimsede her şey güzellik algısı olmuş durumda şunun yüzünden binlerce insan intihar düşüncelerine giriyor veya çirkinim algısına sürekli yetersizim algısına düşüyor oysa aşk dediğin çirkin bir tende bile güzel bir ruhu bağlayamaz mı.. Ben şahsen insanın zihniyetine bakarım güzellik dediğin nedir ki gelip geçici, kimse düşünemiyor işte bunu onlara beden lazım güzellik lazım ruh değil. Benim yaşadığım aşkın bu tarzdan olmasını istemem iki tarafında birbirine saygılı olduğu ve de olgun olduğu bir ilişki isterim ki bu dönemde bunu bulmak biraz zor gibi sanki ha :D
3 notes
·
View notes
Text
"Yahu arkadaş, bu hayat denilen şey var ya, vallahi benim kafamda kocaman bir muamma!
Bak şimdi..
Sabah uyanıyorsun, diyorsun ki: ‘Bugün güzel bir gün olacak.’
Daha birinci saatte, kahvaltıda çay dökülür, simit yere düşer.
Eyvah eyvah!
O an dersin ki ‘Bu da mı gol değil be?’
Ama dur...
Sabırlı olacaksın kardeşim!
Nefes al, gülümse.
Çay dökülürse ne olur?
Yenisi demlenir.
Simit düşerse, köşedeki fırında yenisi var.
Hem şunu unutma: Hayat, ayağına kadar gelen fırsatların gol olmadığını düşündüğün anda sana bir penaltı şansı verir.
Kaçırma o şansı!
Hele şu sokaklar yok mu?
Her köşesinde bir hikâye. Mesela şu bakkalın önündeki çocuk...
Elinde lastik top, dünyayı fethetmeye hazır gibi duruyor.
Ben de öyleydim be bir zamanlar.
Topa vururdum, o kadar uzağa giderdi ki, sanki peşinden bütün hayallerimi gönderirdim.
Bazen denk gelirdi, bazen denk gelmezdi ama umut hiç bitmezdi, arkadaş!
Bakıyorum da şimdi herkes hızlı yaşamaya çalışıyor.
Halbuki hızla gitmek değil mesele, manzarayı kaçırmamak lazım.
Bir de ah şu aşk işleri...
Bak şimdi, gönül meselelerine gelince orada duracaksın.
Aman diyeyim!
İki laf eder, gönlünü kaptırırsın.
Ben de öyleydim hani.
Bir bakmışsın, kalbin ellerinde, ne yapacağını bilemezsin.
Ama her şeyin başı samimiyet, beyim.
Samimi olacaksın.
Sonuçta gönül dediğin karşılıklı atar, karşılıklı düşer.
Velhasıl kelam, bu dünya dediğin çiçek bahçesi de değil, taşlı yol da değil. İkisinin arası bir yerlerde, bazen tökezlersin, bazen mis gibi kokular gelir burnuna.
Sen yeter ki yürümeye devam et.
Eh, olmadı mı?
‘Bu da mı gol değil be?’ dersin, topu alır yeniden başlarsın oyuna.
Buda mı gol değil be!
6 notes
·
View notes
Text
Seabrook ༘˚⋆𐙚。⋆𖦹.✧˚
Teneffüs zilini duyan Juliette aceleyle sınıfından çıkıp alt kata indi ve koçun odasının önünde durdu.Derin nefes alıp kapıyı çaldı ve "Gir" sesini duyunca odaya girip masasına yaslanmış Dean'a baktı.Dean ona masanın önündeki sandalyeyi işaret etti.
"Oturabilirsin"
Juliette aceleyle sandalyeye oturdu ve ona baktı.
"Beni ne için çağırdınız?"
Dean kollarını kavuşturdu.
"Flinn ile konuşmanı duydum Juliette"
Juliette kaşlarını çattı ve yutkundu.
"Hangi... konuşma?"
"Bizim aramızdaki şey hakkında konuştuğun o konuşma.Gerçekten senden hoşlandığımı mı düşündün?"
Juliette gözlerini kırpıştırdı ve inanamayarak ona baktı.
"Haksız mıyım?"
Dean sinir bozucu bir şekilde güldü.
"Sen bir öğrencisin ve ben de bir öğretmenim Juliette.Aramızda hiçbir şey olamaz"
"Bunu bilmenize rağmen neden sürekli etrafımdasınız?"
"Sadece öğrencim olduğun için seni korumak istedim.Bunu yanlış anlamanı sağlayacak bir şey yapmadım."
Juliette sinirle ayağa kalktı.
"Tamam Bay Winchester iyi günler ve ayrıca lütfen bundan sonra arkadaşlarıma mesaj atıp onları rahatsız etmeyin"
Juliette hızlıca odadan çıktı ve Dean onun arkasından bakakaldı.
Okul çıkışı Flinn,Juliette ve Ella bahçede Audria'yı beklerken görmeyi bekledikleri en son şey gerçekleşti.Adrian ile gülüşerek okuldan çıkan Audria.Flinn hızla ona el salladı ve Audria onları görüp Adrian ile birlikte yanlarına gitti.Juliette kollarını kavuşturdu.
"Sabahtandır seni bekliyoruz"
"Üzgünüm Adrian'a okulu gezdirdim"
Adrian gülümseyerek ona elini uzattı.
"Ben Adrian memnun oldum"
Juliette onun uzattığı eline baktı ve göz devirip hafifçe elini sıktı.
"Hm ben de Juliette.Audria'nın en yakın arkadaşlarından biriyim."
Adrian sırayla diğer kızlarla da tanıştı ve Audria'ya döndü.
"Ben artık gideyim.Yarın görüşürüz o zaman?"
Audria gülümsedi.
"Görüşürüz"
Adrian kızlara veda edince Ella sırıtarak Audria'yı dürttü.
"Aşk üçgeni mi olacak yoksaaa"
"Saçmalama Ella çocuk okula yeni geldi ve arkadaşı yok.İlk arkadaşı ben olayım dedim"
"Arkadaş deme lazım olur"
Kızlar sohbet ederek yürümeye başladılar.Flinn,Juliette'in asık suratını görünce kaşlarını çattı.
"Juli bugün bana gelir misin?Birkaç işim var evde bana yardım edecek birine ihtiyacım var"
Ella dönüp ona baktı.
"Ben gelebilirim"
Juliette başını olumsuz anlamda salladı.
"Yok ben giderim Ella"
Ella oflayıp Audria'nın omzuna sarıldı.
"Biz de bir yerlere gidelim miii"
Audria kıkırdadı
"Nereye mesela?"
"Şerefsiz James'in evini basmaya"
Audria göz devirdi.
"Hayır"
Flinn saçlarını düzeltti.
"Biz buradan gidiyoruz annem beni almaya gelmiş"
Flinn ve Juliette ikiliye sarıldıktan sonra arabaya binip gittiler ve Ella Audria'nın koluna girdi.
"Sence de Flinn ve Juliette bu aralar biraz garip değil mi?"
"Nasıl yani?"
"Bir şey saklıyor gibiler"
Audria omuz silkti.
"Bilmem olabilir"
Yürümeye devam ederlerken Audria uzakta gördüğü kişi ile duraksadı.Ella ona baktı.
"Ne oldu?"
Audria başıyla ileriyi işaret etti ve Ella o tarafa doğru baktı.
"Oha"
"Bunu hemen kızlara atmamız lazım"
Audria telefonunu çıkartıp gördüğü iki kişinin fotoğrafını çekti ve gruba attı.
2 notes
·
View notes
Text
İster evli olun ister bekar ama bu yazıyı mutlaka okuyun!
Önce sevginizi gösterin , söyleyin, hissedin hissettirin...(pahalı hediyelere gerek yok)
Mutlu olmanın yolu, mutlu etmekten geçiyor arkadaşlar.
Mutlu olmak, mutluluk çok hoş geliyor kulağa değil mi arkadaşlar.
Cennet ve cehennem bu dünyada, karşınızdakinden herhangi bir beklentiye girmeden verin sevginizi, size düşen görevi yapın zaten hakediyorsanız karşılığını alacaksınız.
O zaman sıra size geliyor, siz de karşılığını vermeye başlayın...
Mutlu olmak için çok şeye gerek yok, birinci yolu istekleri azaltmak ve imkanları çoğaltmak... Bu kadar...
Yoksa isteklerin önü, arkası kesilmez tıpkı sonsuzluk gibi gider de gider.
Empati yapmak çok önemli, mutluluğun diğer yolu bence.
Beklentiler azaltılmalı, umulduklar değil bulunduklar değerli olmalı, değerlendirilmeli...
BENCE!
Bu hikaye her okuduğumda beni çok duygulandırmış ve kendimi sorgulatmıştır.
Neden diyor iseniz buyrun bir de siz okuyun bakalım, ne olacak...(vasfiye teyze)
"İster evli olun, isterse bekar, fakat bu yazıyı MUTLAKA okuyun...
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:
- Ekmek parası mı istiyorsun? diye sordu.
- Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. 'Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor' diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acabasöyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. Işim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
- Yok mu eşin dostun, borç alacak akraban?
- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?
- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
- Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu ?
- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
- Küçük kızı severek.
- Küçük kız mı? Hangi küçük kız?
- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
- Nasıl yani ?
- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. Iltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. "Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olur da seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi ya da en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
- Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sen de git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.
Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.
Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu.
- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
İnci hiç konuşmadı.
- Sorsana "niye" diye..
İnci kızgın kızgın:
- Niye? Diye sordu.
- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla.
İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim, istediğim bir şeydi, "bak senin sevdiğin meyveleri aldım" demeni hep bekledim. Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
- Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.
- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.
Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu. İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.
Her şey gönlünüzce olsun..."
10 notes
·
View notes
Text
4TH OF JULY
(yazdığım ilk hikaye, umarım beğenirsiniz!)
Dazai’nin hayatı normal işliyordu, ADA’ya gidiyor, eve dönüyor, eve iş kaldıysa onları yapıyor -genelde yapmıyor- ve Chuuya ile vakit geçiriyordu. Chuuya, Dazai’yi anlayabilen, en azından Dazai’nin kendini anlayabilen tek kişinin o olduğunu düşündüğü, eskidende PM de ki ortağıydı. Tabi bu “ortaklık”tan büyük bir aşk doğdu. Öyle büyük bir aşktı ki düşman olmalarına rağmen aynı evde sevgi ve aşk ile yaşayabilmelerine sebep oluyordu. Ancak Chuuya mafyada çok zorlanıyor, mesaileri her geçen gün daha çok uzuyor, bazen uzun mesailerden dolayı direkt mafyadaki odacıklarda kalırken, diğer zamanlarda da eve gelirken kendini alkole vurup öyle geliyordu. -daha doğrusu Dazai onu sokaklardan ve bar masalarından topluyordu- Dazai bu alkol olayına ne kadar alışık olsada, sevdiği adamı göremeyen Dazai bu konudan bayağı bir rahatsız oluyordu. Chuuya ile konuştu konuşmasına ama… aldığı cevaplar genelde “kendime zaman ayıramazken sana mı ayıracağım?!”, “Bunu sonra konuşuruz.”, “şimdi çok yorgunum olmaz.” Gibi kendini tekrarlayan cümlelerdi. Ha tabi içmeden eve geldiği de oluyordu ama ya Dazai çoktan uyumuş oluyordu, yada Chuuya direkt uyuyordu. Tabii Dazai’de mesaiye kalıyordu ama bu kadar abartı değildi.
Chuuya akşam 03.49 civarlarında eve girdi. Girdi girmesine ama zifiri karanlıktı. Belli, içmiştide. Başı da dönüyordu. Dazai normalde yolu görsün diye küçük gece lambalarını açık tutardı ama unutmuş gibi gözüküyordu. Chuuya odanın yolunu ararken bir kol onu kenara çekti.
Dazai: Konuşmamız lazım.
Chuuya: Ha? Ne oluyor? *hıçkırma* Sen kimdin?
Dazai: Yine çok içmişsin… *Dazai, önceden bunu öngördüğü için yanında soğuk su vardı be Chuuya’ya apar topar içirdi*
Dazai: Şimdi daha iyi misin?
Chuuya:Evet, ama lütfen bunu sonra konuşalım bak çok yorgu-
Dazai:Ya şimdi konuşacağız yada hiç Chuuya.
Dazai dediklerinden emin gözüküyordu, agrasif olması doğal değildi.
Chuuya: tamam, tamam! Konuşalım. Ne halt istiyorsun? Kaç ay oldu aynı konu!
Dazai: Seni istiyorum Chuuya. Birlikte zaman geçirme-
Chuuya: SUS! ÇALIŞIRKEN ZATEN CANIM ÇIKIYOR! AYLARDIR GÖZÜME GRAM UYKU GİRMİYOR, İŞLER BİRİKTİ VE BİTMİYOR, KAHROLASI İŞLER BİTMİYOR! VE SEN HALA- *Chuuya duraksadı* ağzımı açmak istemiyorum. Ben uyuyacağım. Bu konuyu da bir daha AÇMA.
Chuuya sert adımlarla odaya doğru gitti ve yattı. Dazai, Chuuya’nın halini görüyordu ve biliyordu. Onun halini ondan da daha iyi biliyordu. İstese işten 1-2 günlüğüne uzaklaşabilirdi ama Mori onu çoktan Manipüle etmişti. “PM senin yuvan”
Dazai zaten sırf ona zaman ayırsın istemiyordu. Kendine ve ona, ailelerine zaman ayırsın istiyordu. Chuuya ve Dazai’den oluşan iki kişilik ailelerine…
Dazai o sıralarda sevgiye aç kaldığını hissetmeye başladı, evet ADA ona mental olarak çok fazla sevgi veriyordu. Hayatında almadığı psikolojik sevgiyi ADA üyelerinden almıştı. Ama fiziksel sevgisi… fiziksel sevgiye açtı, fiziksel sevgi görmek için içi içini yiyordu. İnsanlar ona sarılınca çok heyecanlanıyordu. Ama Dazai işte, heyecanlansada mutlu olsada belli etmiyordu.
Dazai’nin açlığı sinire dönüşüyordu, sinirini kimseden aramayacağından kendine zarar vermeye geri başlamıştı. Chuuya fark etmesin diye bamdajları kendi sarıyor, hatta bazen zorlanıp yalapşap bağlıyordu ki gün içinde bollaşıyorlardı.
Dazai, artık Chuuya ile konuşmalıydı. Ne olursa olsun konuşacaktı. Kaçışı yoktu. Hem bugün garip bir şekilde Chuuya evdeydi, “Mori’nin vicdan yapacağı tuttu sanırım”diye düşündü Dazai.
Dazai: Chuuya?
Chuuya: Hm? Ne oldu? Uyuyacağım o yüzden hızlı söyler misin?
Dazai: Chuuya, şu ertelediğin konu-
Chuuya: YİNE Mİ O KON-
Dazai: EVET YİNE O KONU!
Chuuya Dazai’nin sertçe çıkışmasına alışkın değildi, hiç alışkın değildi. Birşeyler ters gittiğini yeni anlamıştı.
Chuuya: Dazai?
Dazai yine bağırmak istedi, sinir boşalmasını devam ettirmek istedi ama olmadı. Kendini tuttu.
Dazai: Evet Chuuya?
Chuuya olup bitenleri anlamıştı, Dazai kendini içten içe daha çok yerse daha kötü şeyler olabilirdi. Sağlık problemlerinden tut zaten kötü olan psikolojik problemlerini azdırmaya kadar.
Chuuya: Bağır Dazai.
Dazai: Ne?
Chuuya: Sinirini çıkar.
Dazai sorgulamak istedi ama sorgulamaya zaman bulamadan bağırıp çağırmaya sonrada ağlamaya başladı. Bu sinir Chuuyaya değildi, siniri hayatı boyunca içine attığı şeylerin bir araya gelmesiydi.
Dazai yaşadığı sinir boşalımından sonra kendini bir anda halsiz hissetti, başı döndü ve Chuuyanın kollarına düştü. Bayılma ile uyuma arası bir durumdaydı. Chuuya, ailesini ne kadar boşladığını, nasıl manipüle edildiğini ve ne kadar bencillik yaptığını anladı. İşini ailesinden de önemli kılmıştı resmen.
Gün:4 Ay:Temmuz Yıl:????
Dazai: GÜNAYDIN!!!
Chuuya: Günaydın sevgilim!
Dazai o günden bu güne hiç intihar etmemişti. Bunun için Chuuya’ya minnettardı…
#bsd dazai#anime#bungo stray dogs#bungou stray dogs dazai#dazai#dazai x chuuya#dazai osamu#soukoku#soukoku fic#chuuya nakahara#bungou stray dogs chuuya
6 notes
·
View notes
Note
Ben sevgilim kız tarafından bugün terk edildim asgarî ücretle çalışan üniversite okumuş insanım sence aşk aşk mı para mı nedene kızlar maddiyat konusunda hiç değişmiyorlar ?
Bence aşk çünkü para bulunur çalışırsın bulursun ben paraya bakmıyorum mesela yokluğuda varlığıda beraber cekmen lazım bu gün yoksa yarın olmayacağı anlamına gelmez bu gün varsa yarın bitmeyeceği anlamına gelmez öncelikle karsındakini o olduğu için sevmek saymak yanında durabilmek bence sende üzülme seni daha iyi hakeden yanında durabilecek insanlar elbet karşına çıkacak anonim öyle bir insan için üzüldüğüne değmez ayrıca her kız aynı değil 1 kişi bozuk çıktı diye bütün kızları kötü göremezsin sonuçta
3 notes
·
View notes
Text
"Dünyadaki varlıkların varoluşlarının hakikati onların sonlu olmasıdır"
Sevgi biter, arkadaşlık biter, aşk biter, nefret geçer, sinir geçer. Duygular geçer ama bıraktığı izleri ne yapmalı?Ölüme mahkum olan insan, neden kendinde olan izleri başkasına açmaktan geri durmuyor?Ben empati duygusu olan biriyim. Bilirim acısını ben de olan yaranın ve başkasına açmamak için elimden geleni yaparım. Ama öyle insanlar var ki Kırmak,dökmek ve anlamamak için her şeyi yapıyorlar.
Şu Dünya'da Bi bana merhamet edilmedi. Ben gösterdiğim affediciliği bir insanoğlunda görmedim. Hep ilk hatamda çizip attılar. Hatta bazen hiç bir suçum yoktu ve dediler ki "kurunun yanında yaş da yanıyor" Benim günahım yokken cehenneme atılmam ne kadar doğru?Biliyorum bu yazıyı okuyanların arasında da var insanları kırmak bu kadar kolay mı? "Beni de çok kırdılar" düşüncesi ardına sığınmak ne kadar doğru? Sen başkasını kırarak seni kırandan farkın var mı sanıyorsun?Ben anlamıyorum şikayet ettiğimiz her şeyi biz de yaparsak, neden Bi başkasından bize şikayet ettiğimiz şeyi yapmamasını istiyoruz?
Yaşıtlarıma göre daha olgun görüşlerim var. Ama Bi canlıya sevgi göstermeyi Bi bebek de ya da bi kedi de görebilirsiniz. Bunun için üstün Bi düşünceye sahip olmamak gerek.
Herkesin sevgiyi harcadığı bir devirde sevgi göstermek ne kadar doğru?
Herkesin sevgiye muhtaç olduğu bir devirde sevgi göstermemek ne kadar doğru?
Dünya sonlu,İnsanoğlu sonlu,hayat sonlu. Değer mi kırmaya senden olanı ya da kırmak mı lazım illa senden olmayanı?
#keşfet#kesfet#edebi sözler#kitaptansözler#kitapsözleri#kitapokumak#alıntı#kitaptavsiyesi#kitapkurdu#kitapkokusu#yesiliris
4 notes
·
View notes
Text
bana benim gibi bir arkadaş lazım. benimle aynı şeylerin içinden geçmiş ya da geçmekte olan… mevcut arkadaşlarım çok başka yerdeler. onlarla konuşamıyorum, konuşmak istemiyorum. hâlâ flört anlatıyorlar bana. sevgililik problemleri ya da. “ah yavrum, seni bekleyen şeylerden nasıl da bir habersin” hissiyatı oluşuyor içimde. ne bileyim. ilişki heyecan aşk flört bu konular sanki çocukla beraber gündem olmaktan çıkıyor. artık işin gücün derdin sevgilin/kocan değil çocuğun, anneliğin, fiziksel ve duygusal yüklerin oluyor. kadınlarla daha ilgili hale geliyorsun. anneni falan anlıyorsun, onunla yakınlaşıyorsun. seninle aynı yollardan geçmiş başka kadınların hikayelerini dinlemeye, onlardan destek almaya ihtiyaç duyuyorsun. hemcinslerinle o zamana kadar hiç hissetmediğin kadar birlik içinde hissediyorsun kendini. o güne kadar içinde taşıdığın tüm o soyut yalnızlık hissini dağıtacak kadar bir birlik hissi.
hele bugün yakın ilişkiler dansı’ndan -tekrar- okuduğum cümleler, beni erkeklerle ilgili konuşmaktan iyice soğuttu. -biricik aşkım- harriet lerner diyor ki, “erkekler kariyer peşinde koşmalıydı, kadınlar erkeklerin peşinde. erkekler biri olmak zorundaydı, kadınlar ise birini bulmak. üniversitedeyken kız arkadaşlarımla erkekler hakkında yaptığımız konuşmalar akademik çalışmalarımızı gölgede bırakıyordu”. yani erkeklerin bir araya geldiklerinde gündemlerinin kadınlar hakkında, kadınları anlamakla ilgili, kadınları etkilemekle ilgili olmaması, buna karşın kadınların yatıp kalkıp erkeklerle ilgili konuşması, erkeklerin dominant grup kadınların ikincil grup olmasından (bu vurgu da lerner’ın) kaynaklanıyor. siyahilerin beyazların kültürüne daha hakim olmaları gibi, kadınlar da erkekleri öğrenmeleri anlamaları ayak uydurmaları gerektiğini hissediyor. onay merciimiz erkekler. bu yüzyıllardır yerleşmiş bir kalıp. hepimizde silip atamayacağımız şekilde izi var. kadınların erkeksiz, bekar olmaları halinde değersiz olacaklarına inanmaları çok can sıkıcı. kötü de olsa bir kocan olmalı yani, hiç olmamasından iyidir. kocasından çok çekmiş, çok mutsuz kadınlar var mesela, onlar dahi evlenmemiş ya da boşanmış bir kadına “sorunlu” gözüyle bakıyor. ablacım sen kendi evliliğinde “mecburiyetten” kalan bir insansın, sabah akşam evliliğini kocanı kötülüyorsun, şu kadına bakıp “ne güzel, özgür” diyeceğine neden ah vah edip yüz ekşitiyosun :D işte, sinek kadar kocam olsun başımda bulunsun hikayesi. bir erkeğin gölgesini, varlığını, himayesini arzuluyoruz. bir erkek bize ne kadar -tövbe haşa- tapıyosa o kadar değerliyiz gibi bir halimiz tavrımız var. bence kadınlar bu yüzden sevgilileri veya kocalarıyla ilgili her şey yolundaymış gibi davranıyor, sorunları asla konuşmuyorlar. erkeklerin dilinden “kadın dırdırı” şikayeti düşmezken, kadınlar kocaları ya da sevgilileri ne kadar işe yaramaz da olsa “kimin kocası buu” şovunda. erkekler için eşlerinden sevgililerinden dert yanmak şikayet etmek meziyet (okey patron sensin easy boy) kadınsa erkekle değer bulduğu için o erkekle olan ilişkisini ne kadar kabartırsa kendi imajını parlatıyor aslında güya. kocam harika, sevgilim beni çok seviyor, kocam bana çiçekler çikolatalar alıyor, bakın sevgilim bana ne mesajlar yazıyor. yani anladınız di mi, first ladylik olayı, güç erkekte ve artık dolayısıyla bende olayı :D
(şunu da belirtmek gerek: bekarlar horlanıyor derken, bekarlığın daha iyi olduğu erkeklerin ve evliliğin tu kaka olduğu söylenmiyor kesinlikle. kitapta da belirtiyor lerner, yakın ilişkiler kurmak sürdürmek çok önemli, bu yakın ilişkiyi de “kendimizi olduğumuz gibi ifade edebildiğimiz ve karşımızdakine de kendisini olduğu gibi ifade etme izni verdiğimiz ilişkiler” olarak tanımlıyor. yakın ilişkilerin -sadece evlilik değil, akrabalık arkadaşlık bağlarının da- bizim kendimizi tanımamızda en önemli aracılar olduğunu falan söylüyor. ya zaten anlatmaya gerek var mı, ilişkisiz hayat olur mu? insanı depresyona götüren en önemli etken ilişkisizlik, sosyal desteksizlik, yalnızlık. burada, yani yukarıda eleştirilen şey bir kadının bir erkekle olan ilişkisine yüklenen ideolojik anlam.)
yani artık böyle şeyleri gördüğüm yerde kaçmak istiyorum. ben artık erkekleri konuşmak istemiyorum. bana flört anlatmasınlar, “ne demek istiyo sence” diye sormasınlar, tek tek mesajlaşmalara falan hele hiç girmesinler rica ediyorum. oturalım maddi manevi bağımsızlığımızı kazanmaktan konuşalım, sindrella kompleksinden konuşalım, duygularımızı konuşalım, öfkemizi konuşalım, korkularımızı konuşalım. erkekler yokmuş gibi davranmıcaz erkek düşmanı olmıcaz tabi ki :D sadece kendi sesimizi kendi gücümüzü bulalım ya. ezik miyiz olm biz ahshs neyse sabah beşe geliyor saat… bu saate kadar otururken kocama güvendim <3 yarın (yani bugün) evde olduğu için çocuğa bakacak biri var (oley) ben de yatar uyurum azıcık (oleyy).
5 notes
·
View notes
Text
Aşk mı lazım, dert mi lazım? Söyle sevdiğim bize ne lazım 🫠🫵❤️🔥
3 notes
·
View notes
Text
Bu şarkının Sago şarkıları içinde başka bir yeri vardı..
Bir güzyeniği vakti ince bileklerim daha bir farklı tuttu, başka bir kavradı.. Dinlemedin mi?: muhakkak klibine de şans ver!..
monotonluk maratonundan yılmış kalplerimize..
İyi seyir ve dinleyişler.. Olduğu kadar iyi.. ne kadar olursa.
youtube
Benimle kal
Hevesim kursağımda takılı kaldı
Gözlerim telaş timsali her ölenle ağladı
Pervasız tenin gözümü aldı, komada martı
Lodos mağduru, melteminle ayıldı ve yalnız uyandı
Suskunluğum minnetimdi, yokluğun varlığı kanattı
Kendimi limana bağladım, uçarı aklım halattı
Kararların ve kesin seçimin bütünü eşittir hayattı
Bacaklarım kırıldı, adın koluma kanattı (kanat)
Burun buruna geldim seni bulmak için her belayla
Düşündüm 3 yıl arayla, küs mü Mecnun Leyla'ya?
Bacaklarımı sarkıtırım dalga çarpar ayağıma
Beyaz saçların akasya, çalmış kokunu lavanta
Vadeli yıllar karanlıktan korkmayı sana yasaklatır
20 senede uzayan saçı küçük bir bit makaslatır
2 çocuğum olsa aklım salıncakta sallanır
Büyümek istemiyorum annem babam yaşlanır
Saçının teli kopmasın, korkarım Allah muhafaza
Şerefine izin verdim bugün kalbimdeki her muhafıza
Ziyarette evliya dedim fark etmelerini sağla
Buz gibi karaya vurmuşum, bulmuş sahil muhafaza
Tanrım yıllar günaha soktu, gel de içimi filtre et
Yıkılır bendim ilk tayfunda yağmurun işi çiselemek
Sineğin yalısı her papatya, yüzünden çirkin çiçek
Çıkışmıyor param melek, yürüyerek geliyorum sabret.
Bak, yine başa döndü bu dünya
Yine sona sardı aynı kaset, bıktım
Bu monotonluk maratonu onu tanı
İçine düşünce koştur
Derin bir denizin dibine çökmüş bir hazine aşk denen
Gafilen bir av olur aniden bir kalp ve diğeri hükmeden
Benden uzakta olsun derdim körpecik çocukken
Gücümü toplamam gerekti aldanışımı yaşarken
Kıvranışımı seyreden melekler gibidir sükunet
Tam kendimi toplamışken önüme çıkar hayalet
Ve korku içime hücmederken korkup kaçar cesaret
Felaket sarsılışımı izler, cesede çevirir esaret
Yardım et, bir iğne vur ve sönsün acımın yangını
Güneş su olsa, yağmur kurusa ayıltamaz bu baygını
Çok zorladım şansımı ve yatıştırdım hırsımı
Yaşama kafa tutarken kafamı kırdı cadının tılsımı
Hileden uzak bu adama sille vurma yazıktır
İlle çile mi çekmem lazım?
Nurum yüzüme dargındır
Bil de gerisi mühim değil, sevgim sana özel ve saftır
Bugüne dek işlediğim günaha istirhamım tek bir aftır
Dökmek ister içini içim, anlatmalı mı biçim biçim?
Her neşe, bir içim ve içlenişime direnişim.
Ben yürüdükçe kalır izim, bitmek bilmez pembe dizim.
Yüzüm her resimde karanlık, karamsar bir çizim
Bak, yine başa döndü bu dünya
Yine sona sardı aynı kaset, bıktım
Bu monotonluk maratonu onu tanı
İçine düşünce koştur
6 notes
·
View notes