#29 ekim hangi gün
Explore tagged Tumblr posts
Text
___Sensizim..26 Eylül 14:18
Beyefendi 3haftaligina diye gittiği yerde 1 hafta daha kalıp bana haber vermeyince....
Ben de onu yoklugumla başbaşa bırakırım tabiki...
Döner İstanbula.... pazartesi ilk iş bana yazar...ama tabii benim cinlerim tepeme gelmiştir çoktan...
Sonra yazar yazar...soğuk cevaplar.....
Kızar sonra....benden istediği şekilde cvp alamayınca...
Whatsapta durumumu sona almalar....
Instagram da takipten çıkarmalar....
Ki benimde onu takipten çıkarmamı beklemiyordu...
{tabiii bu arada benim hangi gün hangi hastaneye gittiğimi bile araştırmış deliiii 🤭emniyetteki tanıdıkları sağolsun 😄}
Ve durup durup en sonunda......
{Artık bu hasrete ne zaman bir son vereceksin.1ekim 14:53}
Canına tak etmiş...
Tabi bende yelkenleri suya indirdim artık ..🥰
Barış ☮️ sağlandı🥰
{Burnumda tütüyorsun 1 ekim 15:29}
{Yanımda nefesini hissetmesem kendimi iyi hissetmiyorum 1ekim 15:35}
{Yanımda sen olunca herşeyi unutuyorum 1 ekim 15:46}
Sonra buluşup konuşuyoruz.
Haklı olduğumu , özür dileyip bı daha tekrarlanmiyacagini söyledi..
Bakacağız dedim....
Bakacağım ...
Beni umursamaz davranırsa benimde onu umursamaz davranacagimi söyledim...wayyy diyo😄
Seni engellemem ben kendimi tanıyorum ama görmezden gelirim.yaşadigindan şüphe edersin dedim..ooo diyo😄
Gamzemden bahsediyor...
Elimi tutuyor... konuşuyor...
Göz göze bakışmalar....
🥰🥰🥰
Güzel şey sevmek......
{___Günaydın sevgilim 3 ekim 08:26}
{__ömrüm 3 ekim 09:07}
{__Prensesim3 ekim 09:34}
Onun adını bile anmak yüzümde tebessüm oluşturuyor...
(Tabi o bana tumblri kaldır dedi..kaldirmadim.hani kaldircaktin dedi...kafamı dagitiyom orda dedim ses etmedi... Onun için yayınladıkları mi yazdiklarimi okumuştum..o Tumblr kullanmıyor çünkü.....şimdilik burdayım)
Bunlarda burda dursun... arada bakıp gülümsüyom.....
20:23
4 ekim cuma.
20 notes
·
View notes
Text
Neden 30 değil de 29 Ekim ?
Atatürk Cumhuriyetin ilanı için, neden 29 Ekim’i seçti?
İlandan 2 yıl sonra Ekim 1925’te, Fahrettin Altay Paşa Atatürk’ün misafiridir. Zihnini hep meşgul eden bir soru sorar ulu öndere. “Paşam benim dikkatimi çekti…Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüfmüdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi” Bunun üzerine Atatürk ona şöyle bir cevap verir. “Fahrettin, mütarekenin ilk günlerini hatırlarmısın?.. Saray ve hükümet, teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik.Fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?
Dört yıl.
29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti ilan ettik. İşte 5 yıla sığdırdığımız büyük inkilap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet, kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün Dünya buna şahit olmuştur. Daha da şahit olacakları vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın.
Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim.
İşte bu da mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır”
Atatürk burada bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve; ”Deyiniz ki bu, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür” Fahrettin Altay “Ama paşam bundan niye hiç söz etmediniz?” diye sorar. Atatürk cevap verir “Şahsen övünmek olurdu. Oysa esas övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin ve ordunun hakkıdır” Atatürk’ün Cumhuriyet ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni, bu cümlelerden de anlaşılıyor.
Ulu önder 30 Ekim 1918’de imzalanan “Mondros Mütarekesi” ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin, kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna tam 5 yıl cevap vermek istemedi. O nedenle 4 yıl 364 gün sonra Cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir. Esaretten 1 gün önce Cumhuriyeti ilan ederek bir anlamda öc almak istemiştir. Türk Milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona zor geldiğinden Türk Milleti 4 yıldır esaret altında kalmıştır diyebilmek için 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Mağrur ve galip olarak, batılı devletlere “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum.. Sizden bir gün öndeyim..Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız.” demiştir..
#CumhuriyetYüzYaşında
15 notes
·
View notes
Text
Neden 30 değil de
29 Ekim ?
Atatürk Cumhuriyetin ilanı için, neden 29 Ekim’i seçti?
İlandan 2 yıl sonra Ekim 1925’te, Fahrettin Altay Paşa Atatürk’ün misafiridir.
Zihnini hep meşgul eden bir soru sorar ulu öndere.
“Paşam benim dikkatimi çekti…Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüfmüdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi”
Bunun üzerine Atatürk ona şöyle bir cevap verir.
“Fahrettin, mütarekenin ilk günlerini hatırlarmısın?..Saray ve hükümet, teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti.Saray bu halden memnundu.
Fakat ben bunu kabul edemezdim.
Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım.
Dünyada tek başımıza idik.
Fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu.
Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı.
Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı.
Peki 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?
Dört yıl.
29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti ilan ettik.
İşte 5 yıla sığdırdığımız büyük inkilap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır?
Bu mazlum millet, kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur.
Bütün Dünya buna şahit olmuştur.
Daha da şahit olacakları vardır.
Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir.
Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın.
Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim.
İşte bu da mazlum bir milletin ahıdır.
Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır”
Atatürk burada bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve;
”Deyiniz ki bu, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür”
Fahrettin Altay “Ama paşam bundan niye hiç söz etmediniz?” diye sorar.
Atatürk cevap verir “Şahsen övünmek olurdu. Oysa esas övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin ve ordunun hakkıdır”
Atatürk’ün Cumhuriyet ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni, bu cümlelerden de anlaşılıyor.
Ulu önder 30 Ekim 1918’de imzalanan “Mondros Mütarekesi” ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin, kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna tam 5 yıl cevap vermek istemedi.
O nedenle 4 yıl 364 gün sonra Cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir.
Esaretten 1 gün önce Cumhuriyeti ilan ederek bir anlamda öc almak istemiştir.
Türk Milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona zor geldiğinden Türk Milleti 4 yıldır esaret altında kalmıştır diyebilmek için 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Mağrur ve galip olarak, batılı devletlere “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum.. Sizden bir gün öndeyim..
Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız.” demiştir..
4 notes
·
View notes
Text
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Resmi Tatil Durumu
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın resmi tatil olup olmayacağı, her yıl olduğu gibi bu yıl da merak konusu oldu. 29 Ekim hangi güne denk geliyor ve 28 Ekim tatil mi, yoksa yarım gün mü? 28 Ekim Yarım Gün Mü Olacak? Resmi Gazete’de yayımlanan bilgilere göre, resmi tatil olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 28 Ekim günü öğleden sonra itibarıyla başlamaktadır. Bu özel bayram, 28 Ekim günü saat 13.00’ten…
0 notes
Text
Neden 30 değil de
29 Ekim ?
Atatürk Cumhuriyetin ilanı için, neden 29 Ekim’i seçti?
İlandan 2 yıl sonra Ekim 1925’te, Fahrettin Altay Paşa Atatürk’ün misafiridir.
Zihnini hep meşgul eden bir soru sorar ulu öndere.
“Paşam benim dikkatimi çekti…Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüfmüdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi”
Bunun üzerine Atatürk ona şöyle bir cevap verir.
“Fahrettin, mütarekenin ilk günlerini hatırlarmısın?..Saray ve hükümet, teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti.Saray bu halden memnundu.
Fakat ben bunu kabul edemezdim.
Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım.
Dünyada tek başımıza idik.
Fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu.
Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı.
Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı.
Peki 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?
Dört yıl.
29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti ilan ettik.
İşte 5 yıla sığdırdığımız büyük inkilap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır?
Bu mazlum millet, kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur.
Bütün Dünya buna şahit olmuştur.
Daha da şahit olacakları vardır.
Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir.
Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın.
Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim.
İşte bu da mazlum bir milletin ahıdır.
Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır”
Atatürk burada bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve;
”Deyiniz ki bu, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür”
Fahrettin Altay “Ama paşam bundan niye hiç söz etmediniz?” diye sorar.
Atatürk cevap verir “Şahsen övünmek olurdu. Oysa esas övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin ve ordunun hakkıdır”
Atatürk’ün Cumhuriyet ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni, bu cümlelerden de anlaşılıyor.
Ulu önder 30 Ekim 1918’de imzalanan “Mondros Mütarekesi” ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin, kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna tam 5 yıl cevap vermek istemedi.
O nedenle 4 yıl 364 gün sonra Cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir.
Esaretten 1 gün önce Cumhuriyeti ilan ederek bir anlamda öc almak istemiştir.
Türk Milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona zor geldiğinden Türk Milleti 4 yıldır esaret altında kalmıştır diyebilmek için 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Mağrur ve galip olarak, batılı devletlere “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum.. Sizden bir gün öndeyim..
Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız.” demiştir..
#CumhuriyetYüzYaşında
0 notes
Text
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajları 2022
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajları 2022, Cumhuriyetimizin 99. yılı her yıl Tüm dünyadaki Milletimiz tarafından coşku ile kutlanırken 99. yıl kutlamaları için herkes en güzel cumhuriyet bayramı mesajı aramaya başladı. Bizde sizler için en güzel en...
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajları 2022, Cumhuriyetimizin 99. yılı her yıl Tüm dünyadaki Milletimiz tarafından coşku ile kutlanırken 99. yıl kutlamaları için herkes en güzel cumhuriyet bayramı mesajı aramaya başladı. Bizde sizler için en güzel en değişik ve en anlamlı cumhuriyet bayramı mesajlarını hazırladık. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajları 2022 ; Cumhuriyetimizin 99. yılı kutlu olsun.…
View On WordPress
#19 ekim cumhuriyet bayramı#19 mayıs cumhuriyet bayramı#1923 29 ekim#23 nisan cumhuriyet bayramı#28 ekim 2022 yarım gün mü#28 ekim cumhuriyet bayramı#28 ekim yarım gün mü 2022#29 3kim#29 3kim cumhuriyet bayramı#29 cumhuriyet bayramı#29 cumhuriyet bayramı resmi#29 ekim#29 ekim 1923 cumhuriyet bayramı#29 ekim 1923 haftanın hangi günü#29 ekim 1923 hangi gün#29 ekim 1923 hangi gün ilan edildi#29 ekim 2021 cumhuriyetin kaçıncı yılı#29 ekim 2022 hangi gün#29 ekim 99 yıl#29 ekim anıtkabir#29 ekim atatürk#29 ekim atatürk fotoğrafları#29 ekim atatürk resmi#29 ekim atatürk sözleri#29 ekim bayram mesajları#29 ekim bayramı#29 ekim bayramı resmi#29 ekim çalışmaları#29 ekim çalışması#29 ekim cumhuriyet
0 notes
Text
2020
1. En son elini tuttuğun kişi kim? Kız kardeşim 2. Çekingen misin yoksa atılgan mı?Ortamda herkes yeniyse atılgan 3. Kimi dört gözle bekliyorsun? Kimseyi 4. İnsanlarla kolay anlaşır mısın? Evet 6. Ne tür insanlar seni cezbeder? Düşünebilen 7. İki ay sonra bir ilişki içinde olacağını düşünüyor musun?Bilmiyorum 8. Aklındaki karşı cins kim? Hayali karakterlerdeyiz bu aralar 10. En son koyu bir muhabbet ettiğin kişi kim? Hatırlamıyorum 11. En son attığın mesajda ne yazdın? Umarım sonsuza kadar ayrılmayız aşkım seni çok seviyorum 12. Şu an en çok sevdiğin 5 şarkı nedir? Karı şarkıları playlisti var o 13. İnsanların saçınla oynamasından hoşlanır mısın? Evet 14. Tesadüflere ve mucizelere inanır mısın? Noup 15. En son öptüğün kişiyi tekrar öper miydin? Sanmıyorum 16. Bu yaz güzel şeyler yaşadın mı? Hatırlamıyorum pek 17. Sence diğer gezegenlerde yaşam var mı?Evet 18. İlk aşkınla hala konuşuyor musun?Evet 19. Köpük banyosundan hoşlanıyor musun?EVET 20. Komşularını seviyor musun?Tanımıyorum bile ama beni çok seven ablalar var 21. Kötü huyların nelerdir? Küçümsüyorum kendim ile ilgil iher şeyi 22. Nereye seyahat etmek isterdin?Fransa güzel gibi 23. Güven problemin var mı? Yup 24. Günlük yaptığın işlerden en sevdiğin kısım hangisi? Uyumak 25. Vücudunda en rahatsız olduğun yer neresi?Kulaklarımı geriye atabilirim 26. Uyandığında ilk ne yaparsın? İntihar etmemek için nedenleri sıralarım 27. Vücudunun daha parlak mı yoksa daha soluk olmasını mı isterdin?Solayım 28. Yanında en rahat olduğun kişi kim?Bu aralar yok gibi öyle biri 29. Ayrıldığınız için pişman olduğunu söyleyen eski sevgillin oldu mu?;))) 30. Hiç evlenmek istedin mi? Gençtik istedik 31. Saçların bir at kuyruğuna yetecek kadar uzun mu?Noup 32. Hangi sanatçıları üçlü bir grup yapardın?Bono dktt 33. Adını çenenle heceler misin? :( 34. Spor yapıyor musun? Neler yapıyorsun? Yapıyoz bişiler 35. Televizyonsuz yaşamayı mı yoksa müziksiz yaşamayı mı tercih ederdin?Televizyon gidebilir 36. Daha önce hiç birini beğendin ve onunla konuştun mu?Evet 37. Garip bir sessizlik anında ne söylersin?Bana bir şeyler anlatmak ister misin 38. Hayalindeki kızı/erkeği tanımla Elizabeth 39. En sevdiğin alışveriş mağazaları hangileri? Steam 40. Liseden sonra ne yapacaksın? Evde oturuyorum 41. Sence herkes ikinci bir şansı hak eder mi? Noup 42. Eğer sen aşırı derecede sessiz olsaydın bu ne anlama gelirdi?Durgunum 43. Yabancılara gülümser misin?Her zaman 44. Uzay boşluğuna çıkmak mı okyanusun dibine inmek mi? Okyanus 45. Sabahları seni yataktan aniden ne kaldırır?Beni aniden kaldırabilecek bir şey yok hayatımda 46. Hangi konularda paranoyaksın?Hiç bir konuda değilim 47. Hiç sarhoş oldun mu?Evet 48. Son zamanlarda kimsenin anlamasını istemediğin bir şeyler yaptın mı?Hayır 49. En son giydiğin ceketin rengi ne?Siyah 50. Hiç birini diledin mi?Evet 51. Kendinde değiştirmeyi dilediğin bir şey var mı? İstikrarım ama hallediyorum onu 52. En sevdiğin makyaj markası? :( 53. En sevdiğin mağaza?:( 54. En sevdiğin blog?:( 55. En sevdiğin yemek?Emin değilim ama Pizza sanırım 56. En sevdiğin renk?Pembe 57. En son ne yedin? Tavuk 58. Bu sabah ilk ne yedin?Tavuk 59. Hiç bir yarışmayı kazandın mı? Ne yarışmasıydı?Evet robotyapma yarışmasıydı 60. Hiç uzaklaştırıldın mı ya da kovuldun mu? Neden?Evet 5-6 kere genelde idare ile sorunlar yüzünden 61. Hiç tutuklandın mı? Neden?Hayır ama polisler ırkçı olmasa muhtemelen tutuklanırdım 62. Hiç aşık oldun mu?Evet 63. İlk öpüşmenin hikayesini anlatır mısın?Kız arkadaşımı şuraya bak diye kandırıp öptüm 64. Şu an aç mısın?Evet 65. Tumblrdaki arkadaşlarını gerçek arkadaşlarından daha çok seviyor musun?:( 66. Facebook mu Twitter mı?Facebook sanırım 67. Twitter mı Tumblr mı?Twitter sanırım 68. Şu an televizyon izliyor musun?Hayır 69. En yakın arkadaşlarının isimleri?Selim melim işte 70. Bir şey için can atıyor musun? Nedir?Yok öyle heveslendiğim bir şey 71. Havlunun rengi ne? Pembe, Yeşil 72. Kaç tane yastıkla uyuyorsun?4 73. Oyuncak hayvanlarla uyuyor musun?Evet 74. En sevdiğin hayvan?Maymun 75. En sevdiğin dondurma tadı?Bal Badem 76. Çikolata mı Vanilya mı?Çikolata 77. En sevdiğin tv show?DW özel yeri sanırım bilmiyorum 78. En sevdiğin film?Fight Clup 79. Bugün ilk ve son konuştuğun kişi kim?Hatırlamıyorum ilk kim muhtemelen Azra 80. Nefret ettiğin birinin adı?Nefret ettiğim insan kalmadı 81. Sevdiğin birinin adı?İkra 82. Şu an yüzüne yumruk atmak istediğin biri var mı?Noup 83. Biriyle kavgalı mısın?Noup 84. Bronzlaştın mı?Noup 85. Evcil hayvanın var mı?Hayır 86. Hızlı yazıyor musun?Evet 87. Geçmişte yaşadığın bir şeyden pişman mısın? Neyden? Keşke vize olayını halledebilseydim 88. Geçmişten birini özledin mi?Evet 89. Ateş başında bir partiye katıldın mı?Evet 90. Hiç birinin kalbini kırdın mı? Nasıl?Kötü kötü 91. Şu an seni rahatsız eden bir şey var mı?Evet 92. En son kimin önünde ağladın?Annem 93. Çocukluğunda lakabın neydi?Maraz ali 94. Wii oynar mısın?:( 95. Çin yemklerini seviyor musun?Evet 96. Adını değişirir miydin?Evet 97. Burcun ne?Başak 98. Seni ne mutlu eder?Aşk 99. En sevdiğin söz nedir? Bilmiyorum hiç 100. 1 milyona kadar sayabilir misin?Evet 101. Söylediğin en aptalca yalan nedir?Sevgilimde kalma şeysi 102. Kapı kapalı mı uyursun açık mı?Kapalı 103. Yaz mı kış mı?Kış 104. Gece mi gündüz mü?Gece 105. En sevdiğin ay nedir?Eylül/Ekim 106. Vejetaryen misin?Hayır 107. Bitter mi sütlü mü beyaz çikolata mı?Bitter 108. Bugün güzel bir gün mü?Eh normaldi 109. En sevdiğin dize nedir?Yarayla alay eder yaralanmamış olan 110. Sana en yakın kitabı al,17.Sayfayı aç ve ilk satırda ne yazdığını söyle.Niye hem seni istemeye gelenlere daha güzel görünürsün
-S
22 notes
·
View notes
Text
Cumhuriyet neden 29 Ekim de ilan edildi? Bugüne kadar ben de bilmiyordum sebebini. Çok anlamlı bir nedeni var. Cumhuriyetin ilanından 2 yıl sonra, yani Ekim 1925’te Fahrettin Altay Paşa Çankaya’da Atatürk’ün misafiridir. Zihnini hep meşgul eden bir soru vardır. ‘Acaba Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti neden 29 Ekim’de ilan etmiştir. Neden 27 Ekim veya 1 Kasım değil? Çankaya Köşkünde yemek sonrası Atatürk’ün yanına gider. “Paşam benim dikkatimi çekmiştir. Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi” der. Bunun üzerine Atatürk şunları söyler: “Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hâsıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılâp, bizim yaşadığımız şartlara düçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükâfatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.” Atatürk bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve: “Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…” Fahrettin Altay “Ama paşam bundan hiç bahsetmediniz” Atatürk cevap verir: “Övünmek olur, övünmek benimle beraber mefkûreye inananların, milletin, ordunun hakkıdır” Atatürk’ün cumhuriyet ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni bu cümlelerden de anlaşılıyor. Atatürk 30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Mütarekesi ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna 5 yıl cevabı vermek istemez. O nedenle 4 yıl 364 gün sonra cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir. Esaretten 1 gün önce cumhuriyeti ilan ederek bir anlamda öc almak istemiştir. Türk milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona çok zor geldiğinden Türk milleti 4 yıl esaret altında kalmıştır diyebilmek için 30 Ekime 1 gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, mağrur ve galip batılı devletlere ‘ Ben 30 Ekim’i tanımıyorum! Sizden bir gün öndeyim. Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız!’ demiştir. Bilmeyenler olabilir lütfen okuduktan sonra paylaşınız ... Niçin 29 Ekim'miş herkes öğrensin ... Alıntıdır...
236 notes
·
View notes
Text
NEDEN 30 DEĞİL DE 29 Ekim ?
Atatürk Cumhuriyetin ilanı için, neden 29 Ekim’i seçti?
İlandan 2 yıl sonra Ekim 1925’te, Fahrettin Altay Paşa Atatürk’ün misafiridir.
Zihnini hep meşgul eden bir soru sorar ulu öndere.
“Paşam benim dikkatimi çekti…Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüfmüdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi”
Bunun üzerine Atatürk ona şöyle bir cevap verir.
“Fahrettin, mütarekenin ilk günlerini hatırlarmısın?..Saray ve hükümet, teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti.Saray bu halden memnundu.
Fakat ben bunu kabul edemezdim.
Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım.
Dünyada tek başımıza idik.
Fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu.
Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı.
Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı.
Peki 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?
Dört yıl.
29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti ilan ettik.
İşte 5 yıla sığdırdığımız büyük inkilap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır?
Bu mazlum millet, kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur.
Bütün Dünya buna şahit olmuştur.
Daha da şahit olacakları vardır.
Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir.
Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın.
Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim.
İşte bu da mazlum bir milletin ahıdır.
Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır”
Atatürk burada bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve;
”Deyiniz ki bu, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür”
Fahrettin Altay “Ama paşam bundan niye hiç söz etmediniz?” diye sorar.
Atatürk cevap verir “Şahsen övünmek olurdu. Oysa esas övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin ve ordunun hakkıdır”
Atatürk’ün Cumhuriyet ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni, bu cümlelerden de anlaşılıyor.
Ulu önder 30 Ekim 1918’de imzalanan “Mondros Mütarekesi” ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin, kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna tam 5 yıl cevap vermek istemedi.
O nedenle 4 yıl 364 gün sonra Cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir.
Esaretten 1 gün önce Cumhuriyeti ilan ederek bir anlamda öc almak istemiştir.
Türk Milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona zor geldiğinden Türk Milleti 4 yıldır esaret altında kalmıştır diyebilmek için 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Mağrur ve galip olarak, batılı devletlere “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum...Sizden bir gün öndeyim...
Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız.” demiştir.
5 notes
·
View notes
Text
mutluluk karşılığımı nesnenin değerini bizi mutlu etmesi mi belirler toplum tarafından değer atfedilmesi mi
Bi altın nadir olduğu için mi değerlidir
Nadir olan neden değerlidir ben şimdi bi kek yapsam o kekin bir dilimi de nadir değilmidir ben yediğimde yok olucak.
Nesnenin yok olması diye bir şey gerçekleştiğini pek sanmıyorum sadece dönüşür
Zaman içinde o kekin bana verdiği enerjiyle yaptıklarım o keki mi oluşturur
O keki ben 2000 kalori beslendikten sonra yersem yağ olarak enerjiye değil yine maddeye dönüsücek
Bir şeyi çokluğu veya azlığı o maddenin değerini de belirler o zaman
Kekin diliminin nadirliği değil o yiyeceğin toplumdaki nadirliği daha önemli demekki
Ekonomik refahı düşük bi ülkede genel yiyecek azlığı sebebiyle o kek nadir sayılır ama refah seviyesi yüksek ve yiyecek bulma sıkıntısı olmayan bi ülkede o kekin yüzüne bile bakmazlar belkide çöpe atna lüksüne bile sahip olurlar.
Yani özsel olarak nesnenin nadir olması
Önemli değil de o nesnenin toplum tarafından imkan ve koşullar dahilinde nadir bulunması.
Peki bu yiyecek meteforundan yola çıkarak imzali bir fotocard neden nadir dir onun üzerine argumanlar sunucam şimdi
Şimdi önceki soruma döneyim albumun veya kartın değerini bizi mutlu etmesi mi belirler toplum tarafından nadir görülmesi mi?
Soruyu değiştireyim nadir olan bizi neden mutlu eder
Günlük kalori ihtiyacimizi aştiktan sonra yediğimiz kek bizim vicudumuzda nasil depolaniyorsa bir şeylerin fazla olması istemeden evren tarafindan dışlanıyor ve atılıyor sanki
Nesnenin çokluğu ve azlığı da değerini belirler.
Bence insan değer verlikleriyle hayata tutunur, çokluk ve bolluk içerisinde kalan bi insanin depresyona girmesi kaçınılmazdır çünki değer atfedeceği şeyleri olmadiği için değerli altın elmas alabilme ihtiyaci klasik araba koleksiyonu yapmak ihtiyaci doğuyor.
Ya kumar oynuyorlar yada başka oyunlar kuruyolar
(Oyun oynama ihtiyaci)
tıpkı elon muskun şu an twitteri satin almasi veya uzaya biseyler yollamaya çalişmasi gibi nadir olaylari yapmaya çalışıyor
twitter toplum tarafından da nadir olan ve kimsenin satin alabileceği bi konumda olamıycaği değerde bi platform ve bu nadir değeri satın aldı.
Veya uzaya bisey yollamak nadir bir olay.
Olayların nadir olup olmamasi da ayri bir konu o zaman.
Nadir olay nedir bir ünlüyü görmek foto çekinmek imza almak diyelim
Kimse benimle foto çekinip imza almıyor çunki ünlu değilim ve toplum bana deger atfetmiyor.
Zaman içerisinde de değerli zamanlar var şahsi değerli toplumsal değerli.
Insanların kendi doğum günlerini değerli olarak görüyorlar 365 gün içinde bir 24 saatlik dilimi senin doğum günün diyorlar, yada buraya girmeden milli bayramlar mesela dün 29 ekim cumhuriyet bayramiydk ve 29 ekim gününe toplum tarafından değer atfediliyor zamana ve 1 yılda bir döngü halinde ayni günü deger veril kutluyorlar
O günler nadir mi nadir zaman var mıdır
Tarihte hangi zamanlar nadir di
Bence gerçek 29 ekim değerli ve nadir bi gündü biz sadece o ölen zamanin yasını tutuyoruz bir yılda bir.
Yukarda bi soru sormuşum
Yediğim kekin enerjisini kullanirken yaptiğim eğlemler kekmidir
Ve oyun oynama ihtiyaci uzerine.
Her şey enerjiden oluşur enerji üretilir dönüşür ben şu an bu yaziyi yazarken dün akşam yediğim yemeğin enerjisini kullandiğim için şu an bu yazi bile bir yakıttan çıkıyor. hareket aslında hareketin temelinde enerji yatıyor ama zihni genişlerken kullandiğim enerji de hareketse biz beynimiz olduğu yerde çalışırken bile metafiziksel olarak bi hareket halindeyiz.
Buraya nasi geldim bilmiyorum
Inançlar degere bağlanır
Nadir olan şeyler değerlidir
O zaman inanç nadirmidir.
inanç toplum tarafindan ünlü ise nadirdir
Ne demek bu
Herkesin degeri algılar çerçevesinde gelişir toplumsal değeri ayna nöronlar belirler
Yani altın benim için degerli değil ben onu sattığımda o para yani para enerjidir ve o enerji benim için değerli.
O zaman değer vermek kişiseldir ama ilk olarak toplumsal değerler nadir olanı belirler ve ona enerji atfeder bunu nasıl belirler çözemedim.
Inanci nadir yapan birden fazla kişinin toplanıp aynı şeye değer vermesidir.
0 notes
Text
Doğum Günü Yazısı’18
İyi ki doğdum.
Nasıl anlatsam, nerden başlasam… Koskoca 29 yıl geçmiş ulan hale bak gözümü açıp kapadım 18’dim, hop 25, sonra oha 29 derken bir sene sonra da hassiktir 30 bitti olacak işte. Şimdilik tam 29.
Bu yaş garip bir yaş oldu. Adeta kendime “iki ile başlayan yaşları geride bırakırken, çekilmemiş dert bırakmayayım” sözü vermişim gibiydi şerefsizim. Gerçi bu yaşlarda insana gereksiz bir farkındalık, saçma bir “kendimi bulmalıyım” yükü de geliyormuş, biraz da ondan oldu sanırım; hadi onu da hallet, bunu da düzelt, şunu da yoluna sok, şu da içinde kalmasın derken yine Eylül oldu.
Vay be. Neyse, başlıyorum yine.
Efendim dünya üzerindeki 29. yılım, mükemmel gittiğini ve artık son olduğunu zannettiğim bir ilişkinin kocaman bir panik atak sınavına dönüşmesi ve sonradan bu yaşın ilk altı ayını tamamen silip atmama sebep olacak akıl almaz saçmalıkta bir takım olaylar silsilesi ile başladı. Aslında yazıyı kafamda ilk oluşturmaya başladığım aylarda, bu yılın ilk altı ayını “bazı şeyler yazıya dökmeye bile değmiyormuş” diyerek atlamaya karar vermiştim ama sonra vazgeçtim; madem her şey bir amaç için yaşanıyor ve insana mutlaka bir şeyler katıyor o zaman bu dönem de beni ben yapan bir “şey” olarak kayıtlara geçsin.
Eylül ayı hatırladığım kadarıyla doğum günü kutlamaları ile geçti, inanın geçen yıl doğum günümü nasıl kutladığımı bile hatırlamıyorum, özel bir şey yapan olduysa affola, o sıralar Amerika’ya taşınan sevgilimin derdinden başka hiçbir derdim yoktu. Kendimi tamamen onun dertlerine adamış şekilde, aman o gittiğinde nasıl problemlerle karşılaşacak, aman ne zorluklar çekecek, ben taa buralardan ona nasıl destek olurum diye kafayı yemeye düştükten sonra bir adım öteye zıplayıp sevgilimin “sen de bunları kullanacak bunlarla yaşayacaksın” demesi üzerine kendimi excel tabloları üzerinden ev tahlilleri yapmalara, face-timedan salonumuza koltuk seçmelere, LCD televizyonun kaç ekran olacağına, yatak odası takımı koyu renk mi olsun yoksa açık mıdan, bu sehpa bu TV ünitesine uyar mıya, araba dört kapılı mı olsun, jeep mi olsun yoksa spor araba mı acaba gibi meselelere verdim. Sonrasında adapte olma ve yerleşme sürecini neredeyse hiçbir kararı tek başına vermek zorunda kalmayarak rahatça atlatan sevgilimin benden aniden uzaklaşması ile bu dertlerim son buldu. Bu yıl bazı insanlara kendimi ne kadar kolay kullandırttığıma ve bazı senaryolara nasıl gözü kapalı, körü körüne inanıp atladığıma ben bile şaşırdım. Tüm bu olanların sonunda, sonunda kendime saygı duymayı öğrendim. Anladım ki, insan kendine gerçekten saygı duymanın ne demek olduğunu ancak bu güne kadar hiç yapamadığını kavradığında öğreniyormuş.
Bunlardan çok daha önemlisi, bu dönem içerisinde en büyük derdim ve hatta belki de bugüne kadar yaşadığım en çaresiz, en akıl almaz ve en cehennem azabı durum, burada yaşadığım sıkıntılar ve yalnız kalmamın iyice tetiklediği panik atak ve anksiyete bozukluğum oldu. Bundan seneler önce bir MRI tetkiki sırasında kendini hissettirmeye başlayan ve bir önceki yazıda da bahsettiğim gibi bir uçak yolculuğunda bana merhaba diyerek o gün hayatımın 3,5 saatini cehennem azabına çeviren ve bundan önce yalnızca uçak yolculuklarında kendini hatırlatarak bu yolculuklarla başa çıkmayı bana öğreten bu muhteşem mental hastalık, Ekim ayı ortasından itibaren hayatımı iyiden iyiye esir aldı ve bu konuda bugüne kadar öğrendiğim her şeyi unutmama sebep oldu.
Daha önce yaşadığım fiziksel veya hayata dair herhangi bir problem gibi kolayca ve kendi çabamla çözülemediğini anlamamla, kendime derhal bir psikiyatrist ve bir psikolog bulup bütün aklımı iki kadına emanet etmem yaklaşık 4 günümü aldı. O günden sonra kendimi, bu iki kadına ayrı ayrı “ne olur bana yardım edin çünkü ben bu şekilde 13 saat boyunca Amerika’ya uçamam” diye yalvarırken buldum. Hayatımın en kötü 6 saatini ise, neredeyse bir yıl öncesinden planladığım ve hepinizin tahmin edebileceği gibi yapmayı canımı verecek derecede çok istediğim İngiltere yolculuğumdan önce yaşadım. Ben hayatım boyunca hiç, bir havaalanında “ben galiba o uçağa binemeyeceğim” diye ağlayarak yerlerde sürünmedim. İnsan beyninin kendi kendini alt etmesi, belki de gerçekten başa gelebilecek en çaresiz durum. Kendi zihnim, düşüncelerim ve beden bütünlüğüm adına tüm kontrolü bir zır delinin eline vermişim de uzaktan kendimi izleyip “vah zavallı kızcağız” diyormuşum gibi bir hissiyatı bir daha asla yaşamak istemem. Umarım, bir daha da yaşamam ama psikoloğumla geçirdiğim birkaç aydan öğrendiğim en önemli şey bunu bir daha yaşamaktan da korkmamam gerektiği oldu. Bu yıl öğrendim ki böyle durumlarda en önemlisi “Bunu bir daha yaşayabilirim, ama sorun değil, yaşarsam bunu tekrar alt edebilirim.” demekmiş.
Apar topar havaalanı eczanesinden aldığım bir uyku ilacı ile gittiğim İngiltere tatilim, aslında çocukluk arkadaşımın düğünü için olsa da, içinde bulunduğum bu saçma sapan ruh hali ve hayatımın geri kalanını oturup enine boyuna birlikte planladığım insandan kopmanın eşiğinde olmam sebebiyle düğün gecesi haricinde tamamen flu, anlamsız, mide bulantıları içinde, uykusuz, yediğim butternut squashtan tut içtiği Pimms’e hiçbir şeyin tadını almayarak ve her dakikası diken üzerinde geçti. Hayatım boyunca hiç, İngiltere’den keyif alamadığım olmamıştı. Gördüm ki, her şey gibi cidden bunun bile bir ilki varmış.
Düğün günü ise, hiç tanımadığım 45 yabancı insanın ortasında bile yaklaşık 20 dakika sonra ortamın göz bebeği, herkesin sağa sola çekiştirip bir şeyler anlattığı, dinlediği insan olabildiğimi gördüğüm anda öğrendim ki evet, kendim olabildiğimde gerçekten sevilebiliyorum.
İngiltere’den döneceğim günün sabahında kendimi 5 aydır kullanılmış olmanın hissiyatından ani bir kararla ayırmamın ardından omuzlarımdan büyük bir yük kalktı. Bu yaşımda tekrar tekrar anladım ki, ben belirsizlikle yaşayamıyorum fakat uzun vadeli planlar da hiçbir anlam ifade etmiyor ve kendi içimde bunu bir dengesini bulmam gerekiyor. 29 yaşımda, bu dengeyi bulmayı öğrendim.
Aynı zamanda, yaşayarak anladım ki ikili ilişkiler tamamen “göze almak ve gözden çıkartmak” ekseninde ilerliyor. Tek bir tarafın her şeyi göze alması ise hiçbir şeye yetmiyor. Sonrasında gördüm ki, insanın aynı sene içinde bazen bir şeyi, iki kere öğrenmesi gerekiyor. :)
Bu süreçte ben, tüm hayatımı, ailemi, işimi, arkadaşlarımı geride bırakma uğruna yaptığım Amerika’ya taşınma planlarıma el sallarken, hayatımdaki iki insan bana burada olabilecek en büyük desteği vermeye çalışarak, muhteşem bir Noel yemeği organize etti. 29 yaşımda bu olayla birlikte başlayan bir aydınlanma ile tekrar fark ettim ki, benim hayatımda gönül borcumu istesem de asla ödeyemeyeceğim bir sürü insan var.
Bu yıl öğrendiğim şeylerden bir tanesi de, ne kadar anlatmaya çalışırsam çalışayım insanların hala “bana bir şey olmuyor” sanmasıdır. Bu yaşımda, yaşadığım şeylerin yarattığı yükü etrafıma yansıtmamam sebebiyle dertlerimin hala ailem tarafından bile “hafif” addedilmesinin, küçük ya da büyük başımdan geçen kimine göre “saçma” olayların bende yarattığı çeşitli fiziksel, duygusal ve mental durumların yadırganarak sanki bile isteye yaptığım şeyler olduğu yargısının değişmeyecek bir tavır olduğunu öğrendim. Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, aklı başında hiçbir insan evladı bile isteye 48 kiloya düşmez ve kendini bu denli çirkinleştirmez. Her neyse.
29 yaşımda yeni yıla, öpüşerek girdim. İtiraf etmeliyim ki bu duruma en az sizin kadar, ben de şaşırmıştım.
Bu yaşım��n Mart ayında muhteşem bir şey oldu. Açıkçası mucize diyemem, çünkü cidden uğraş gerektiren bir süreç sonrasında aniden davet edildiğim Londra’daki bir doğum günü partisine giderken geçirdiğim 4 saatlik uçak yolculuğu ile, panik atak problemine bir nokta koyduğumu fark ettim. Elbette böyle hastalıklar bir daha asla geri dönmeyecek şekilde şak diye bitmez ama o gün tam 2,5 sene sonra ilk defa, bir uçak yolculuğunu ilaçsız, sakin, kendinde ve hatta uçak yolculuğu bitecek diye üzülerek geçirdim. Bu yaşımda istesem de istemesem de insanın kendi kendini hasta etmesi dahil her kötü şeyin bir sonu olduğunu öğrendim. Şükürler olsun. Tabii Londra’ya ayak basar basmaz, bir önceki tatilin ne kadar kötü ve ne kadar boş geçtiğini de anladım ama bazen insan her şeyi kontrol edemiyormuş işte.
Bu yıl ben, Mert’in doğum günü partisinde pastadan çıkan Kate Moss ile dans ederek, kendi çıtamı kendi kendime arşa taşımış bulundum. İyi mi ettim, tartışılır ama ikinci Londra tatilim bu yaşımda başıma gelen en güzel anlardan biriydi.
Bu yaşın ikinci dört-beş ayı, yine farkında olmadan kendimi başkaları için heba ettiğim, saçma sapan bir kısırdöngüye dönüştü.
29 yaşımda bir gece nefes nefese bir yokuştan aşağı koşup bir adama dakikalarca sarıldıktan sonra, gitme demenin kal demekle aynı şey olmadığını öğrendim. Kurtarılmak istemeyen veya kurtarılmaya izin vermeyen insanlara yardım edemeyeceğimi ve hatta bazen bazı insanları kurtarmanın “iyilik” sayılmadığını zaten biliyordum ama bir insana bütün içtenliğinizle “seni kurtarmaya değil seninle boğulmaya geldim” bile deseniz bazen onlarla boğulmanıza, sonra yüzeye çıkmanıza ve sonrasında onlarla yüzmenize bile izin verilmeyebileceğini bu yıl öğrendim.
Bu yıl tam olarak, “Bir şeyi seviyorsan serbest bırak, dönerse senindir; dönmezse hiç senin olmamıştır.” ı yaşadım. İlk gün kapınıza kadar gelenlerin, çok değil 4 ay sonra beş dakika kendi kapısının önüne inmeyi bile teklif etmeyebileceğini öğrendim. Bir insanın hayatındaki yerinizden sürekli şüphe duyuyorsanız eğer, o hayatta hangi sıfatla olursa olsun aslında bir yerinizin olmadığını, yani kısacası emin olamamanın aslında emin olmak olduğunu öğrendim.
Bu hayatta bu yaşa kadar en çok anlayamadığım şeylerden biri “kendinizi affedin” olgusuydu. Yaptığım her şeyi kendi isteğim ve kararımla yapmışken ve sonuçlarına da bile isteye ve gerektiğinde seve seve gerektiğinde de sike sike katlanırken neden kendimi “affetmem” gerekebileceğini çok uzun süre sorgulamıştım ve bu yaşımda sonunda bu sorunun cevabını verebileceğim bir durum ile karşı karşıya kaldım. Hayatımda ilk defa vicdanım ile kendime olan saygım ve sağlığım arasında kalıp kendimi ve akıl sağlığımı seçtim ve sonrasında bu kararım yüzünden haftalarca kendi kendimi suçladım. Sonrasında da kendimi affetmeyi öğrendim. “Ben aslında iyi biriyim.” olgusunu insanlara anlatmaya veya kanıtlamaya çalışmanın boş olduğunu fark ettim ve sonunda “birileri de beni kötü bilsin bu hayatta” demeyi öğrendim. Hatta öğrendim ki, böyle dememe rağmen, o insanlar yine de beni kötü bilmeyebiliyormuş.
Bu yıl, anlayışlı olma durumunu bir sanat formuna çevirmenin ben dahil hiç kimseye bir faydasının olmadığını öğrendim. Bir duruma her iki tarafından bakıldığında, her iki tarafın da haklı olabileceğini tekrar gördüm. Biliyordum ki insan hiçbir zaman yanlış yerde, yanlış zamanda olmuyor ama tekrar gördüm ki, bazen, bazı durumlarda kimse kimseyi suçlayamıyor. Yine de içten içe biliyor ve inanıyorum ki insan, durum ne olursa olsun bir şeyleri gerçekten isterse, yapmanın bir yolunu buluyor.
Kısacası, olmayacağı varsa olmuyor işte.
Sonuç olarak 29’umda, kalbimi açıp, duvarlarımı yıkıp, elini tuttuğum herkes önce elimi bıraktı sonra da bencilce ya onları yanımdan göndermemi ya da kendim çekip gitmemi bekledi. Kısacası hayaller kurduğum herkes beni hayal kırıklığına uğrattı ve ben hayal kurmaktan bu yaşımda vazgeçtim.
Bu yıl Nisan ayında yakın çevremden kimse ölmedi. Ama daha önemlisi, o ay mutlaka yaşaması gereken bir insan vardı ve o yaşadı.
29 yaşımda tüm bu kargaşanın içerisinde yemyeşil gözleriyle ruhumun içine içine bakan bir adam sayesinde, o bana kattığı şeyi fark etmese de, bu hayattaki en büyük defomun ne olduğunu öğrendim. Gördüm ki, herhangi bir yerde veya bir grupta istenmediğimi hissettiğim anda öyle bir hale düşüyorum ki etrafıma duvar üzerine duvar örüyorum ve sonra o duvarları yıkmaya bırak etrafımdakileri, benim gücüm bile yetmiyor. Üzerinde uzun uzun düşününce fark ettim ki, “istenmeme duygusu” yıllardır merak ettiğim “acaba babamla yaşadığım şeyler bende nasıl bir araz bıraktı” sorusunun da cevabıymış. Bu yıl acı da olsa bu sorunun cevabını da verdim.
Bu yaşımın son aylarında lise arkadaşlarım beni evlat edindi. Bu yaz belki hiç Çeşme’ye ya da Bodrum’a gidemedim ama her hafta sonu güneşi Kilyos’ta deniz kenarında dans ederek doğurdum ve gülerek batırdım. Öğrendim ki güneş, belli bir zaman sonra illaki doğuyor. :) Annemle bol bol tatil yaptım, yoga yaptım, güldüm, dans ettim. Ne yazık ki bu yaşımda, her yıl usanmadan çektiğim o meşhur “diren meme” fotoğrafını çekemedim. Akyaka’yla tanıştım. Nehrinin soğukluğundan, insanlarının sıcaklığına, rakının buzundan, ağaç gölgesinin serinliğine ve masmavi gözlerine bakmalara doyamadığım bir adamın saatlerce saçımı sevişine, ne kadar huzur varsa yaşadım. Bir de bu yaşımda öğrendim ki, arılara alerjim yokmuş.
Bir arıya basmamın ve zavallı yaratığın istemeden ölümüne sebep olmamın üzerine bu yıl, çok alakasız bir şekilde, insanların cidden bana önem verdiğinde bunu ister istemez gösterdiklerini ve hiçbir şeyin buna engel olamadığını öğrendim. Hiç kimse, hiçbir zaman aşırı yoğun veya aşırı kötü durumda veya elinden bir şey gelmez halde değil. İsteyen insan, her şekilde, “bir” şekilde seni önemsediğini sana göstermenin veya en kötü hissettirmenin bir yolunu buluyormuş ve bu, bir “ayağın nasıl oldu” mesajı kadar basitmiş. Bu yaşımda işte bunu, tam da olması gerektiği gibi, yaşayarak öğrendim.
Gittiğim bir tatilde tamamen kendi isteğimle yaşadığım kıpkısa, tek gecelik bile denmeyecek bir ilişki sonrası, bugüne kadar kimseyle “seks” yapmadığımı ve hep “seviştiğimi” fark ettim. Herkes adına seks derken ben inatla sevişmek dediğimde anladım ki, etrafımdaki insanlar bu olayı benden çok daha farklı algılıyorlarmış ve ben bugüne kadar tek seferlik bile olsa kimseye “öylesine” dokunmamışım. Bundan sonra dokunabileceğimi de sanmıyorum.
Bu yıl, hala hiç yüz yüze gelmediğim ama tam 10 senedir tanıdığım bir adam şak diye ve şenliklerle, bambaşka bir şehirden uzanıp hayatıma tekrar dokundu. İyi de etti, insan bazen hem boş konuşabileceği hem de adam gibi sohbet edebileceği birden çok kişiye ihtiyaç duyuyor. Bunun yanında tam sekiz sene öncesinden bir insan da tekrar hayatıma girdi, içimde kalmıştı, iyi oldu. :D
Bu yıl hayatımda uzun süredir ilk defa, amaçsız kaldım. Fark ettim ki hayatta hiçbir hedefim, gayem, dileğim ve isteğim kalmamış. Baya, tamamen tükenmişim ve bir süredir rüzgarda yaprak misali sürükleniyormuşum. Boşluk duygusunun nasıl bir şey olduğunu bir kez daha öğrendim. Sanırım bu hissiyat her yaşta farklı bir şekilde vuruyor. Bu ruh halinden çıkmak adına, dünya üzerindeki 30. yılım için kendime derhal bambaşka hedefler belirledim ve elbette yine hiçbir şeyin planladığım gibi gitmeyeceğine adım gibi eminim. Olsun.
Bu yaşımda, henüz kendi insanlarımı bulamadığımı anladım. Bunun için başka bir ülkeye ya da şehre mi taşınmam gerekli, girmediğim ne kadar ortam varsa -kaldıysa- onlara mı girmem gerekli, bazı şeylere, olgulara, doğru veya yanlış bildiklerime bakış açım mı değişmeli, yoksa biraz daha mı yaş almam gerekli bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, o da aramaya devam edeceğim.
Bu yılın sonlarına doğru kalbimi tamamen temizledim ve kendime yeni bir sayfa açtım. 29 yaşımda kadın erkek ilişkilerinden beklentimi “birinin evi olmak istiyorum”a indirgedim.
Bu yıl tam iki Edis konserine gittim. Neden, çünkü ben verdiğim sözleri er ya da geç tutarım. Sonra uzun zamandır özlemini çektiğim bir ortama şak diye geri döndüm ve hiç tanımadığım insanlarla 40 yıllık dostlarımmış gibi kalkıp konserlere gittim, biriyle yalandan nişanlandım, bir diğeriyle neredeyse tam iki ay boyunca kesintisiz dertleştim, gülüştüm, sohbet ettim. Bir de bir sürü alt benliğim oldu, ama o uzun hikaye, sonra anlatırım. :lol:
--
Uzun lafın kısası 29 yaşımda yine kendimden çok etrafımdakilere hak verdim, başkaları için çabaladım, yerlerde süründüm, en büyük iç savaşımı bütün vücudum uyuştuğu halde bir minibüsten çığlık çığlığa inmemek için verdim, en büyük zaferimi bir uçakta ayık kafayla sırıtarak kazandım, çok güldüm, daha çok ağladım, neredeyse bütün dolabımı yenilemek zorunda kaldım, bir buçuk ay boyunca defalarca doğum günü kutladım, sayısız mum üfledim hatta bu yüzden insanlardan küfür yedim (PS: Size ne lan, istediğim kadar doğarım size mi sorucam? Hiç.), dışlandım, yalnız kaldım, eksik kaldım, bomboş kaldım, heves ettim, hayal kırıklığına uğradım, fazlasıyla dans ettim, yeterince uykusuz kaldım, haddimden çok para harcadım, yine hiç para biriktirmedim ve çalıştım, çalıştım, çalıştım.
Benimle tüm bu süreçlerden geçen, geçmeyen, yanımda olan, olamayan, beni her ne olursa olsun uzaktan da olsa seven herkese bir bir teşekkür ederim. Kadehimi önce size, sağlığımıza ve dertsiz başımıza, sonra kaybettiklerime, sonradan kazandıklarıma, hiç kaybetmediklerime, hep yanımda olanlara, ben yaş almaya devam ettikçe asla yanımda olamayacaklara, kalbime sızanlara, sadece kalbimde kalanlara, hiç dokunamadıklarıma, kalbime dokunanlara, imkansızlara, hep yanımda istediklerime, hep yanında kalacaklarıma kaldırıyorum. Hiçbirinize ne gönül ne vefa borcumu ödeyebilirim. Size olan sevgimi yeterince gösteremediğime ise eminim. İyi ki varsınız lan.
30’da görüşmek üzere.
Dee.
7 notes
·
View notes
Text
Cumhuriyet bayramı mesajları 2022 - Resimleri
29 Ekim 1923 de ne oldu? 29 Ekim tatili kaç gün? cuma tatil mi? Cumhuriyet bayramı tatil kaç gün 2022? 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'NIN anlam ve önemi nedir? Ayrıca 29 ekim şiirler, yazılar, etkinlikler ve daha fazlasını sizler için hazırlıyoruz.
29 Ekim 1923 de ne oldu? 29 Ekim tatili kaç gün? cuma tatil mi? Cumhuriyet bayramı tatil kaç gün 2022? 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’NIN anlam ve önemi nedir? Ayrıca 29 ekim şiirler, yazılar, etkinlikler ve daha fazlasını sizler için hazırlıyoruz. Hatta Her bayram mesajları olduğu gibi bu bayramda’da sizlerleyiz. Cumhuriyet bayramı mesajları 2022 – Resimleri. Ayrıca En güzel, yeni, değişik, Anlamlı…
View On WordPress
#19 ekim cumhuriyet bayramı#19 mayıs cumhuriyet bayramı#1923 29 ekim#23 nisan cumhuriyet bayramı#28 ekim 2022 yarım gün mü#28 ekim cumhuriyet bayramı#28 Ekim kargolar açık mı?#28 ekim tatil mi?#28 ekim yarım gün mü 2022#28 ekim yarım gün mü?#29 3kim#29 3kim cumhuriyet bayramı#29 cumhuriyet bayramı#29 cumhuriyet bayramı resmi#29 ekim 1923 cumhuriyet bayramı#29 Ekim 1923 de ne oldu?#29 ekim 1923 haftanın hangi günü#29 ekim 1923 hangi gün#29 ekim 1923 hangi gün ilan edildi#29 ekim 2021 cumhuriyetin kaçıncı yılı#29 ekim 2022 hangi gün#29 ekim 99 yıl#29 ekim anıtkabir#29 ekim atatürk#29 ekim atatürk fotoğrafları#29 ekim atatürk resimleri#29 ekim atatürk resmi#29 ekim atatürk şiirleri#29 ekim atatürk sözleri#29 ekim bankalar açık mı?
1 note
·
View note
Photo
BORSA İSTANBUL’UN TATİL GÜNLERİ . ÖZELLİKLE BAYRAM YAKLAŞIRKEN HANGİ GÜN SATSAM PARAYI ÇEKEBİLİRİM SORULARI ARTIYOR. DETAYLI AÇIKLAMA AŞAĞIDA YER ALMAKTADIR. (instagram hesabında) 👉🏾Demokrasi ve Milli Birlik Günü - 15 Temmuz 2021 Perşembe 15 Temmuz 2021 Perşembe seans yapılmayacaktır. 13 Temmuz 2021 Salı tarihli işlemlerin takası 16 Temmuz 2021 Cuma günü gerçekleştirilecektir. 14 Temmuz 2021 Çar tarihli işlemlerin takası 26 Temmuz 2021 Ptesi tarihinde gerçekleştirilecektir. 👉🏾👉🏾👉🏾👉🏾👉🏾👉🏾👉🏾Kurban Bayramı- 19 Temmuz 2021 Pazartesi (Arife - Yarım Gün) 20 Temmuz 2021 Salı 21 Temmuz 2021 Çar 22 Temmuz 2021 Per 23 Temmuz 2021 Cuma 19 Temmuz 2021 Pazartesi yarım gün seans yapılacaktır. 20 Temmuz 2021 Salı 21 Temmuz 2021 Çar 22 Temmuz 2021 Per 23 Temmuz 2021 Cuma seans yapılmayacaktır. 16 Temmuz 2021 Cuma ve 19 Temmuz 2021 Ptesi tarihli işlemlerin takası 27 Temmuz 2021 Salı tarihinde gerçekleşecektir. ⚠️⚠️Yani 16 Temmuzda ve 19 Temmuzda yaptığınız satışın parasını 27 Temmuzda alabilirsiniz.⚠️⚠️ 👉🏾Zafer Bayramı- 30 Ağustos 2021 Pazartesi 30 Ağustos 2021 Pazartesi seans yapılmayacaktır. 26 Ağustos 2021 Per tarihli işlemlerin takası 31 Ağustos 2021 Salı tarihinde gerçekleştirilecektir. 27 Ağustos 2021 Cuma tarihli işlemlerin takası 1 Eylül 2021 Çar tarihinde gerçekleştirilecektir. 👉🏾Cumhuriyet Bayramı - 28 Ekim 2021 Perşembe (yarım gün) 29 Ekim 2021 Cuma 28 Ekim 2021 Perşembe yarım gün seans yapılacaktır. 29 Ekim 2021 Cuma seans yapılmayacaktır. 26 Ekim 2021 Salı tarihli işlemlerin takası 1 Kasım 2021 Ptesi tarihinde gerçekleştirilecektir. 27 Ekim 2021 Çarşamba ve 28 Ekim 2021 Perşembe tarihli işlemlerin takası 2 Kasım 2021 Salı tarihinde gerçekleştirilecektir. #hisse #borsa #marmaris #alanya #hissesenedianalizi #hissesenedi #borsaistanbul #finans #ekonomi #bayram (Marmaris) https://www.instagram.com/p/CQvDJ46r-Gj/?utm_medium=tumblr
0 notes
Text
bugünün bir anlamı da -tıpkı 19 mayıs, 30 ağustos ve 29 ekim gibi- “atatürk'ü daha çok sevmek üzere kendimizi itekleme” günü olması. 23 nisan'da “ama atam kız çocuklarını kurtardı” 30 ağustos'da “ama atam yurdu düşmanlardan kurtardı”, 29 ekim'de “ama cumhuriyet tarihsel ilerleme değil mi?” serzenişleriyle “atamı siz de sevin” basıncı yapılır. artık adetten oldu bunlar. peki.
efendim, ata'yı seviyoruz. ama ölçüsüyle. 23 nisan'ın çocuk bayramı yapılmasının birkaç yıl öncesinin 24 nisanında katledilen ermeni çocukların paravanası olarak düşünüldüğünü biliyoruz (çocuk bayramı için niye başka bir gün değil de 23 nisan seçildi, bir düşünün). kız çocuklarını kurtardığı için ata'ya minnettarız ama sonrasında dersim'de bebelerin kafasını vura vura öldürttüğü için öfkeleniyoruz (evet yine şu değersiz dersimliler, hala insan sayıyoruz!) meclis'i açtığı için minnettarız ama suphilerin o meclis'e girmesine izin vermeyip karadeniz'de boğdurttuğu için kızgınız (bizi boğdurtanları sevmeyi öğrenemedik bir türlü, özür dileriz).
efendim, ata'mızı seviyoruz. çünkü cumhuriyet, laiklik, medeni kanun bir tarihsel ilerlemedir. ama ata'mız bunlardan ibaret değildir! meselenin pırt dediği nokta burası. eli kanlı ittihatçılarla karanlık ilişkiler, halka dönük katliamlar, toprak reformu bile yapmaması (bu sayede gerici töreler “namus” adı altında nice kızı öldürmeye devam ediyor) ve kapitalizmden yana yapılan tercih (parası olan çağdaş yaşıyor, minnet duyuyor; parası olmayan hala orta çağ'da, teşekkürler atam!)
ata'yı seviyor muyum? evet. kızıyor muyum? evet. çelişkili mi? öyle olmak zorunda zira koşullar çelişkili. nitekim ata'mız pek çok çelişkiyi çözse de (teşekkür ediyoruz kendisine) temel çelişkiyi çözmemiş (öfkeleniyoruz kendisine). ama solcu için son kertede önemli olan o temel çelişkidir (hani emekle sermaye arasında bir çelişki vardı, ona “temel” diyorduk çünkü diğer tüm çelişkilerden daha çok önemsiyorduk, bu yüzden solcuyduk; hatırladınız mı?). ata'mız işte o çelişkide bariz biçimde sermayeden yana! o sebeple, ağzıyla kuş da tutsa hep ağzımızda ekşi bir tat. zira “hangi sınıf için?” sorusu hep giriyor araya ve kazanımlar silikleşmeye başlıyor bizim için.
örneğin kız çocuklarını kurtarmasını ele alalım. medeni kanununu halledip kızların evlilik yaşını yasada 18'e çıkarmış. çok güzel.
ama kapitalizm tercih edilmiş, hatta toprak reformu bile yapılmamış. bu ne demek? o güzelim yasanın uygulamadaki hali pek iç açıcı olmayacak demek! nitekim doğu'daki kızların yaşamında bir şey değişmemiş, yoksulluğun olduğu her yerde kızlar acı çekmeye devam etmiş. yasa sadece batıdakini ve cüzdanının içi dolu olanı kurtarmış. o halde minnet duyması gereken onlardır. zira yasa olarak yazmakla olmuyor, uygulanması için koşulları da oluşturmak lazım. bunu yapmadıktan sonra dilediğin kadar yaz, göle maya çalmış oluyorsun. kenan evren'in anayasasında “insan haklarına saygılı devlet” yazıyordu ama işkence gırla gidiyordu. malum şahsın anayasasında da hala laiklik var ama önemli olanın fiiliyat olduğunu biliyoruz. Önemli olan uygulama ve uygulamayı belirleyen başlıca etken sınıfsallık.
ata'ya karşı duygularım çelişkilidir. sevgiyi de öfkeyi de yaşarım. öyle olmak zorunda. eleştirdiğim pek çok eksiği ve yanlışı var. ama doğrularından ötürü nasıl ki yanlışlarını görmezden gelmiyorsam (ki kemalistler bu hatayı çok yapar), yanlışlarından ötürü de doğrularını görmezden gelmem. cumhuriyet, laiklik, medeni kanun, kız çocuklarının 18 yaşına dek -yasada da kalsa- güvende olması tarihsel kazanımdır ve işçi sınıfının da -parası yettiği kadarıyla da olsa- çıkarınadır. bu kazanımlara düşman olan şeriatçılar karşılarında kemalistlerden evvel proleter devrimcileri bulur. “mustafa kemal'in askerleriyiz” diye gezen röfleli ablalar belki zoru görünce Kanada vizesi kuyruğuna girer ama bu kazanımları savunmak için ölecek olan gene işçi sınıfı devrimcileridir (“damarlarımızdaki asil kandan” ötürü değil, kanada'ya göçecek paramız ve eğitimimiz olmadığından). emek ile sermaye arasındaki temel çelişkide emekten yana tavır aldıktan ve almayanı atan da olsa eleştirdiken sonra diğer her konuda atanı dilediğin kadar sev, öv, yücelt; başımın üstünde yerin var! ama temel çelişkiyi görmezden gelivermemi bekleme benden. proletarya anıtkabir'e bir dal papatya bıraktı. atatürkçüler anlamını çözmeye çalışıyor, yaprakları bir bir çekiyor: seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor…”
0 notes
Text
Ankara'da Alışveriş Merkezleri - Ankara'da Popüler Avm'ler
Ankara'da Alışveriş Merkezleri - Ankara'da Popüler Avm'ler
Ankara'da her gün yüzbinlerce kişinin ziyaret ettiği avm'ler hangileri? Ankara'da hangi ilçede hangi avm var? Bana en yakın avm hangisi? Eskişehir yolunda hangi avm'ler var? İstanbul yolunda hangi avm'ler var? Ankara'nın en büyük avm'si hangisi? Detaylar Ankara'da Alışveriş Merkezleri - Ankara'da Popüler Avm'ler yazımızda Türkiye'nin 2. büyük kenti başkent Ankara'da her gün yüzbinlerce insanın ziyaret edip ihtiyaçlarını karşıladığı 30'a yakın avm mevcut. Ankara'da En çok avm Çankaya ilçesi sınırları içerisinde yer alıyor. 14 avm ile birinci olan Çankaya ilçesini 6 avm ile Yenimahalle ilçesi takip ediyor. Keçiören , Mamak ve Etimesgut ilçelerinde de 10'a yakın avm bulunuyor. Ankarafirma.net firma rehberimizde avm'lerin adres ve telefon bilgilerinin yanısıra avm'lerde hangi mağazaların yer aldığını, sosyal medya hesaplarını ve avm'ler yol tarifi bilgilerinide öğrenebilirsiniz. Çankaya'da hangi avm'ler var? Cepa Avm , Kentpark Avm , Gordion Avm , Bilkent Center , Arcadium Avm , Taurus Avm , 365 Avm , Panora Avm , Kızılay Avm , Next Level Avm , Kuzu Effect Avm , One Tower Avm , Atakule Yenimahalle'de Hangi Avm'ler Var? Armada Avm , Ankamall , Atlantis Avm , Acity Avm , Podium Avm , Gimart Outlet Avm Etimesgut'ta Hangi Avm'ler Var? ; Optimum Avm , Metromall Avm , Göksu Avm , Kaşmir Center Keçiören'de Hangi Avm'ler Var? ; Forum Outlet Avm , Ftz Avm , Antares Avm Mamak'ta Hangi Avm'ler Var? ; Nata Vega Avm , Anatolium Avm Şimdi sırayla avm'leri tek tek inceleyelim.
Ankamall
Ankamall Alışveriş Merkezi - Ankamall Sinema Açılma Tarihi: 27 Ağustos 1999 (2006 yılından itibaren Ankamall adıyla hizmet vermeye başlamıştır) Büyüklük : 278 bin metrekare Otopark: Açık ve kapalı olmak üzere 6000 araçlık otoparkı mevcut Bulunduğu ilçe : Yenimahalle Mağaza Sayısı : 330 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Ankamall'da Hangi Mağazalar var?Öğrenmek için tıklayın
Cepa Avm
Cepa Avm - Cepa Sinema Açılış Tarihi : 23 Ağustos 2007 Büyüklük : - Otopark: 3800 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 200+ Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Cepa Avm'de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Cepa Avm yol tarifi
Kentpark
Kentpark Alışveriş Merkezi Kentpark Sinema Açılış Tarihi : 12 Şubat 2010 Büyüklük : 242 bin metrekare Otopark: Açık ve kapalı otopark mevcut Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 204 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Kentpark Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Kentpark Avm yol tarifi
Armada
Armada Alışveriş ve İş Merkezi Açılış Tarihi : 28 Eylül 2002 Büyüklük : 125 bin metrekare Otopark: 2200 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Yenimahalle Mağaza Sayısı: 250 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Armada Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Armada Avm yol tarifi
Atakule
Atakule Avm - Atakule'ye Nasıl Çıkılır Açılış Tarihi : 13 Ekim 1989 Büyüklük : – Otopark: Kapalı Otopark Mevcut Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 56 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Atakule Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Atakule Avm yol tarifi
Optimum Outlet
Optimum Outlet Ankara Optimum Outlet Avm Açılış Tarihi : 29 Ekim 2004 Büyüklük : - Otopark: Açık ve kapalı otopark mevcut Bulunduğu ilçe: Etimesgut Mağaza Sayısı: 165 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Optimum Outlet’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Optimum Outlet Avm yol tarifi
Forum Ankara Outlet
Forum Ankara Outlet Forum Ankara Sinema Açılış Tarihi : 2008 Büyüklük : 86300 Metrekare Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Etimesgut Mağaza Sayısı: 100 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Cepa Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Cepa Avm yol tarifi
Acity
Açılış Tarihi : 23 Ağustos 2007 Büyüklük : – Otopark: 3800 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 200+ Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Optimum Ankara Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Optimum Avm yol tarifi
Gordion
Gordion Alışveriş Merkezi Gordion Avm Sinema Gordion Avm Yemek Açılış Tarihi : 17 Eylül 2009 Büyüklük : 50 bin metrekarelik kiralanabilir alan Otopark: Açık ve kapalı otopark mevcut Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 150+ Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Gordion Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Gordion Avm yol tarifi
Antares
Antares Avm Ankara Alışveriş Merkezi Açılış Tarihi : Şubat 2008 Büyüklük : 83.000 m2 Otopark: 5000 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Keçiören Mağaza Sayısı: 220 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Antares Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Antares Avm yol tarifi
Podium Ankara
Açılış Tarihi : 22 Ekim 2015 Büyüklük : 70 bin metrekare Otopark: 3600 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Yenimahalle Mağaza Sayısı: 180 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Cepa Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Cepa Avm yol tarifi
Nata Vega Outlet
Nata Vega Outlet - Nata Vega Sinema Açılış Tarihi : 23 Aralık 2011 Büyüklük : 190 bin metrekare Otopark: 8000 araçlık Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Mamak Mağaza Sayısı: 165 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Nata Vega Outlet’te hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Nata Vega Outlet yol tarifi
Bilkent Center
Bilkent Center Alışveriş Merkezi Açılış Tarihi : 1998 Büyüklük : – Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 80+ Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Bilkent Center’da hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Bilkent Center yol tarifi
Kızılay Avm
Kızılay Avm Mağazalar - Kızılay Avm Sinema Açılış Tarihi : 28 Aralık 2011 Büyüklük : 44 bin metrekare Otopark: - Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 120 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Kıxılay Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Kızılay Avm yol tarifi
Taurus
Taurus Avm - Taurus Sinema Açılış Tarihi : 29 Ekim 2013 Büyüklük : 141.500 metrekare Otopark: 1600 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 148 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Taurus Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Taurus Avm yol tarifi
Anatolium
Anatolium Alışveriş Merkezi Açılış Tarihi : 23 Haziran 2011 Büyüklük : 170 bin metrekare Otopark: 2000 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Mamak Mağaza Sayısı: 100 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Anatolium Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Anatolium Avm yol tarifi
Panora
Açılış Tarihi : 10 Aralık 2007 Büyüklük : 180 bin metrekare Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: - Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Panora Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Panora Avm yol tarifi
365 Avm
365 Alışveriş Merkezi Açılış Tarihi : - Büyüklük : – Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 100+ Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 365 Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın 365 Avm yol tarifi
Arcadium
Açılış Tarihi : 2003 Büyüklük : – Otopark: 1300 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 91 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Arcadium Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Arcadium Avm yol tarifi
FTZ Avm
FTZ Alışveriş Merkezi Keçiören Açılış Tarihi : 2001 Büyüklük : – Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Keçiören Mağaza Sayısı: 50 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 FTZ Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın FTZ Avm yol tarifi
Atlantis
Atlantis Alışveriş Merkezi - Atlantis Sinema Açılış Tarihi : 17 Eylül 2011 Büyüklük : – Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Yenimahalle Mağaza Sayısı: 136 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Atlantis Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Atlantis Avm yol tarifi
Next Level
Next Level Alışveriş Merkezi - Next Level Sinema Açılış Tarihi : Ekim 2013 Büyüklük : 35 bin metrekare Otopark: 1400 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 120 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Next Level Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Next Level Avm yol tarifi
One Tower
Açılış Tarihi : - Büyüklük : – Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 One Tower Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın One Tower Avm yol tarifi
Kuzu Effect
Açılış Tarihi : 2019 Büyüklük : 35 bin metrekare Otopark: açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Çankaya Mağaza Sayısı: 102 Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Kuzu Effect Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Kuzu Effect Avm yol tarifi
Metromall
Metromall Alışveriş ve Yaşam Merkezi - Metromall Avm Sinema Açılış Tarihi : 28 Eylül 2017 Büyüklük : – Otopark: 3000 araçlık açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Etimesgut Mağaza Sayısı: 200+ Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Metromall Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Metromall Avm yol tarifi
Göksu Avm
Açılış Tarihi : Büyüklük : – Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Etimesgut Mağaza Sayısı: Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Göksu Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Göksu Avm yol tarifi
Kaşmir Center
Açılış Tarihi : - Büyüklük : – Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Etimesgut Mağaza Sayısı: Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Kaşmir Center Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Kaşmir Center Avm yol tarifi
Gimart Outlet
Açılış Tarihi : - Büyüklük : – Otopark: Açık ve kapalı otopark Bulunduğu ilçe: Yenimahalle Mağaza Sayısı: Açılış Kapanış Saatleri : Hergün 10.00-22.00 Gimart Outlet Avm’de hangi mağazalar var? Öğrenmek için tıklayın Gimart Outlet Avm yol tarifi Read the full article
0 notes