#veda etme bana
Explore tagged Tumblr posts
Text
KAYNIM BENİ BOZDU-2
Neyse eve vardık girer girmez ev telefonu çaldı. Açtım Mithat bşr hafta sonra geleceğini söyledi kapattı. Bende banyo edip üstüme geceliğimi giydim. İç çamaşırı giymedim bu sefer sütyende. Oturma odasına geçtim. Kazım abi de boxer ve atletle kanepede oturup televizyon izliyordu beni gördü kapattı.
-gel Nurgül yanıma otur
-efendim abi
-bak güzelim ben seni severim şimdi bana anlat bakalım noluyor
-sorunda bu abi hiçbir şey olmuyor. Evlendiğimiz günden beri hiçbir şey olmuyor
-nasıl yani bakire misin hala
-evet abi hala kızım
-bak bizim şerefsize güzelim kızı mundar edecek. Ama bizim oğlan azgındır ben inanmadım bu dediğine.
-valla abi inanmıyorsan gel bak.
Bunları söylerken yalandan ağlıyordum. İstekli olmamı düşünmesini istemedim. Geceliğimi yukarı çektim bacaklarımı ayırdım. Ben bunları yaparken kazım abinin yarrağı boxerı deşecek gibi duruyordu. Elimle amının dudaklarını ayırdım. Pembe deliğim kazım abinin gözleri önündeydi. Hafifçe yutkundu
-vay hayvan eti yiyen böyle güzel am sikilmez mi? Of ölünür bu am için
Eliyle amımı okşamaya başladı.
-ah güzel yengem benim o sendeki cevheri kullanamadı ama ben kullanıcam
Ağzını amıma dayadı ve başladı yalamaya. Allah’ım bu nasıl bir zevkti. Sakallarının batması bile hoşuma gidiyordu.
-merak etme yengem bu amın hakkını ben veririm sen dert etme
5-10 dk yaladıktan sonra beni kucağına alıp yatak odama getirdi. Yatağa fırlatıp o kocaman yarrağını boxerdan kurtardı. Dikilmiş yarrak yalanmayı bekliyordu. Hemen üstümdeki geceliği fırlatıp yarrağa sarıldım. Susuz kalmış köpek gibi yalıyordum. Kazım abi de başımı okşuyor
-ah ne kadar susamış benim güzel yengem doya doya yala yavrum
Kazım abi zenciden hallice bir teni orman gibi kıllı vücudu vardı. Benimse süt gibi beyaz bir tenim. Taşaklarına kadar emdim. Yarrağının başına öpücükler koydum.
-şu memelerin tadına bakayım yavrum
Memelerime yumuldu. Yalıyor ısırıyor arada da tokatlıyordu. Aşırı zevk alıyordum.
-maşallah maşallah bu memeler adam öldürür
Memelerimi de yaladıktan sonra üstüme geldi yarrağını amıma dayadı
-kadın olmaya hazır mısın yenge kızlığına veda et
-hadi sok artık asıl kocam sen ol
Bunu duyunca şehvetlenen kazım abi bş anda yüklendi. Canım çok acısıda birkaç gelgitten sonra zevk almaya başladım. Onun koca kıllı yarrağı benim pembe dar amıma zar zor gidiyordu. Aynaya bakınca tenimizdeki azdırıcı uyum hoşuma gitti. Sanki dağ ayısı beni sikiyordu.
-nasıl mutlu musun karıcım
-hemde hiç olmadığım kadar kocacım
-ohh bakire am sikmeyeli uzun zaman olmuştu. Fırın gibi sıcacık ohhh
-evet erkeğim kökle körpeye
Çok geçmeden kazım abinin nefes alış verişleri hızlanmaya başladı.
-döllüyşm mi bu taze amını He amındaki yangını söndüreyim mi
-dölle kocacım
Ohh diyerek boşaldı. Yarrağını çıkarınca şarıl şarıl döl akıyordu.
-abi ne yaptın böyle ak ak bitmiyor
-e senin karıya az bile bu gel bakayım koynuma doyamadım sana.
Yarrağı hala dimdikti kucağına alıp yarrağını amıma yerleştirdi. Alttan köklemeye başladı.
-ah ah ayh
-ohhh harikasın yavrum
Kucağında zıplarken memelerim yüzüne çarpıyor. Bu baş döndürücü manzara da gözleri devriliyordu. Eliyle bir mememi tutup ağzına aldı morartacak kadar emiyordu. Ben kaç defa boşaldım hatırlamıyorum.
-güzelim geliyorum
-bu sefer ağzıma boşal döllerinin tadına bakmak istiyorum.
-a de bakayım
Yarrağını ağzıma soktuktan sonra patladı. Ben de hepsini yuttum.
-afiyet olsun yenge nasıl beğendin mi
-çok beğendim abi
İkimizde yatağa girdik koyun koyuna uyumaya başladık. Ama kazım abinin yarrağı yine kalktı. Ben yarrağı alıp ait olduğu yere soktum. Kazım abi yorgunluktan uyumuştu. Ama küçük kazım hala dimdik ayaktaydı. Ben yavaş yavaş ileri geri yapıyor zevkin tadına varıyorum. Ben ritmik hareketlerime kazım abi de eşlik etti. Çok geçmeden de tekrar amıma döllerini akıttı. Bende kadın olma gururu ile yeni kocamın kolları arasında uykuya daldım.
329 notes
·
View notes
Text
01/05/2023 02:14
vedalar canımı acıtırdı benim bayım, sana böyle söylemiştim aylar önce. bak yine canım çok yanıyor ama bu sefer sana veda edemediğim için yanıyorum. çok ağrıma gitti biliyor musun? hani böyle yutkunmak isteyip yutkunamazsın ya, boğazına bir şey batar gibi acır öyle işte. ben seni gerçekten çok sevdim. aşık oldum mu bilmiyorum, ben aşk ne onu da bilmiyorum. tek bildiğim senin için her şeyi yapardım. sırf sen üzülme diye ben kendimden vazgeçerdim. asıl aptallık hala senin için her şeyi yapabileceğim sanırım. biliyorum, biliyorum ki hiçbir şeye değmezsin. bunu da anladım sayende. bir boşluk taşıyordum aylardır içimde şimdi ise o boşluğun yerini koca bir ateş doldurdu biliyor musun? içim öyle bir yanıyor ki cayır cayır. yalvarırım bir yol göster bana. sana özledim gel artık desem gelmezsin biliyorum. küçücük gelme ihtimalin olsa ayaklarına kapanırdım. ama o ihtimallerin hepsi yok oldu sevgili. belki daha güzel olsaydım ya da ne bileyim kusurlarım olmasaydı sever miydin beni? o ihtimal olur muydu bizim için? sanırım kendimden nefret etme sebebimsin. yapabileceğim bir şey olsaydı bizim için yapardım. ne pahasına olursa olsun yapardım. bizden olmadı ama gerçekten bizden olsun isterdim. sana yemin ederim ki sevgili çok seveceğim bir gün. bugünler aklıma bile gelmeyecek kadar seveceğim. bütün acılarıma inat kahkahalarla güleceğim. bir kere daha anladım senle olmayacak. sensiz mutlu olamam belki ama senle de olamam. anlıyorsun değil mi beni. sen hiçbir şeye üzülme, bunu gerçekten tam kalbimle istiyorum. hayatında her şey hep iyi olsun. hep çok mutlu ol. yüzündeki tebessüm hiç eksik olmasın. sev çok sev olur mu? beni sevemedin ama bir başkasını çok sev.
#yalnizgokyuzu#spotify#aşk#alıntı#ay ve gece#keşfet#postlarım#gece#karantina#egeninizmiri#3391kilometre#3391km#egeninışıkları#izmirinegesi
64 notes
·
View notes
Text
Ne kadar da zormuş anlatamamak, ne zormuş yalnızlık, yanında birini arayıp da bulamamak. Nedir bu kendime alıp veremediğim amansız savaş, ne kadar güçlü ki beni yalnız kılan.Nedir!Yalnız olan kişi ben değil ruhum. Acı çeken, fırtınalarda boğulan bir ruh. Tanrım, yalvarırım kurtar zavallı ruhumu bu ızdıraptan. Sevilmemekten, dışarıdan sevgi beklemek, kendini sevmeyi başaramamak yoruyor ruhumu. Ne olur yardım et bana tanrım! Yoruldum.
Bedenimde çürük izleri. Böylesine zavallı bir ruha ev sahipliği yapmak zorluyor. Yaşarken de ölüyüm ben. Ve şimdi bedenim karışsa toprağa, ruhum ise sonsuzluğa... Galiba kendimden kurtulmayı arzuluyorum. Tanrım, yardım etme. Bu satırlar bedenim ve ruhuma ettiğim son bir veda.
Saat, 01:22. Hoşçakalın.
*Alıntı değildir.*
8 notes
·
View notes
Note
Gökhan abi ile nasıl tanıştın
esasen kendisini taa 2016 yıllarından beri tanıyorum. ama hiç konuşmamıştık ilkin. o dönemler ben sadece yazıya, şiire, edebiyata merakı olan, bir iki bir şey dışında çok bir şey yazamayan, yazmaktan daha çok okumayı tercih eden bir liseliydim. hatta liseye yeni başlamıştım diye hatırlıyorum. gökhan abiyle aramızda 14 yaş vardı. o dönemler ben 14-15 yaşlarındayken o da 28-29 yaşlarındaydı işte. 2010 yıllarının başında facebook'ta yazıyorlardı onla batuhan dedde. mükemmel bir ikililerdi. batuhan dedde'nin kalemi gökhan abiye göre epey güçlüydü aslında. zaten o dönemlerde de popüler olan batuhan dedde'ydi. gökhan abinin sayfası 30 bin takipçilerdeyken, batuhan dedde bir anda 150 bin'i geçmişti. o dönemlere kıyasla günümüzün 2-3 milyonu sayın siz. ama layığıyla mükemmel yazıyordu cidden. hayat boyu nadir böyle insanlara denk gelirsiniz, ölüm orkestrası şiirini bi' okuyun derim, şu blogumda duran ankara başlıklı, o meşhur devletten başka bir sik yok şiiri de batuhan dedde'ye aittir. çok da üretkendi. gökhan abi 32 senelik yaşamına 4 kitap sığdırmışken, batuhan dedde 10. kitabını, yazmaya 4-5 senelik uzun bir ara vermesine rağmen bir iki sene evvel çıkardı diye hatırlıyorum. ama nedense zayıfa, azınlığa olan tutkumdan mıdır nedir, beni hep gökhan abiye çeken bir şeyler vardı. kendimi ona daha yakın hissediyordum. dolayısıyla hiçbir zaman batuhan dedde'yi okuyan, severek takip eden biri olamadım. zaten yayınevi ile anlaşmazlıkları olmuştu. dolandırıldığını iddia etmişti bir ara. hatta bu hengamede gökhan abi ile araları da açılmıştı. ve evet, maalesef araları bozukken gökhan abi intihar etti. 10 sene evvelki muhteşem birlikteliklerini görseniz, bu cümlenin karşısında oturup ağlarsınız. yazarken bile içime oturdu, hayat işte. kısaca, batuhan dedde'nin kitapları yayınevinin azizliğine uğradığı için stokta pek bulunmuyordu, hatta şu an bile bulamazsınız diye düşünüyorum. dolayısıyla pek okuyup, yazılarını takip etme gibi bir şansım da olmamıştı. ama bunun yanında gökhan abinin dört kitabına da ezbere bilecek kadar hâkimimdir mesela. kısaca o ikiliden bana gökhan abi kaldı. bir süre sonra facebook popüleritesini kaybetti. şu blog da o zamanlar hayli popüler olmuştu. zaten gökhan abinin kitaplarını yayımladığı yayınevinin yazarlarının topu bu blogdan çıkmalardı. o ara gökhan abi de bir hesap açtı burada. elbette, ben de açtım. o yazıyor, ben okuyordum. süreç böyle ilerliyordu. bir iki sene sonra kendimde yazma isteği uyandıran bir şeyler sezmiştim. o aralar ben de yazmaya koyuldum. öyle bir verdim ki kendimi yazmaya, birkaç ay sonra bir kitap çıkacak kadar yazım elimde belirivermişti. o anki can havliyle birden ben de kitap çıkarayım dedim. ama kitap çıkarmakla ilgili hiçbir fikrim yoktu. o ara arkadaşlarımdan biri gökhan abiye yazmış, durumu izah etmişti. biz cevap vermez diye beklerken anında geri dönüş yapmıştı. benden kitabımın pdf'ini istemişti. yollar yollamaz, bunu kesin bas, çok satar da bu falan demişti. ben de olur mu abi ya, senin blogun sayesinde çıktı zaten o kitap demiştim. o da blog demişken, blogumda bir sürü yazı var, onları kendi kitabına ekle istersen, benim işime yaramıyor bari seninkine yarasınlar demişti. elbette kabul etmemiştim. ama bir yandan da blogu sileceğinin imasını yaptığı için endişeleniyordum, çünkü konuşmanın öncesinde intihar ederken çalacak olan şarkıyı bile belirlediğini, ama bazı aksilikler çıktığı için beceremediğini söylemiş, becerirse şâyet blogu sileceğini söylemişti. biz ne kadar, abi hayatında biri var, bence ona ve kendine bunu yapmamalısın desek de, acı bitmiş, karar verilmişti. kısaca onunla tanışma ve veda etme hikâyem böyleydi.
12 notes
·
View notes
Text
"Uzun olacağını bilerek çıkmadın mı yola Emir bey?" :)
BUGÜN SONSUZ BİR GÜN EMİR!❤️
Minik veda. Gece ve Can. Canlarım. Kısa süreli bir veda olacak, yanıma gelecekler, ben de her boşlukta döneceğim. Evime, odama, balkonuma, Ellie'me starlarıma, Kitaplarıma hepsine minik vedalar bıraktım. Ama hepsi güvende içim çok rahat. Ama içimde kaynayan bu kırmızı ve mavii.. Ahhhhhh.... 21 yıllık ömrümde yüzlerceyi geçmiş yolculuklar ama ama derinden tebessüm ettiren, en çok mutlu eden ve sonu beni en çok heyecanlandıran yolculuğum... KAVUŞMAYA GİDİYORUM, TAMAMLAMAYA, TAMAMLANMAYA GİDİYORUM. ELİNİ BAŞIMA GÖTÜRÜP SAKİNCE OKŞADI, KALDIR KAFANI DEDİ VE DUDAĞIMA MİNİK BİR ÖPÜCÜK KONDURDU, ELLERİMİ SIMSIKI SARDI VE ÖPTÜ RUHUMUN EN DERİNLERİNDEN. İŞLEDİ KENDİNİ RUHUMUN HER ZERRESİNE, İLMEK İLMEK ÖRDÜM. İNAN BANA HER ŞEY GEÇİCEK, BERABER AŞICAZ O DAĞLARI, SADECE ELİMİ TUT DEDİ. TUTTUM, O BİR ADIM ATTI BEN MİLYONLARCA ADIMLA KARŞILIK VERDİM, GİDİYORUM.
Her zaman ki cam kenarındayım ve gözlerim gökyüzünde. Sadece teşekkür ediyorum ve mutluluk yaşları döküyorum tam şu an. Kulağımda geçen sene hayatıma büyük bir sürprizle giren ve Merdomla beraber her şeyimiz olan SİDARTA'NIN AKOMİ şarkısı çalıyor. Ben duşa giriyorum son ses açıyorum, o duşa giriyor son ses açıyor, yemek yemeye gidiyoruz kulaklıkları takip son ses dinliyoruz, sahile gidip son ses dinliyoruz hiç sıkılmadan tek oturuşta 20 defa dinleyebiliyorduk. Geçen sene Mayıs ayıydı tam bu günlerdi. Hâlâ aynı heyecanla dinliyorum. Kalbimi tekliyor yine. Bugün Andromeda'yı da manyağı yaptım.
Yolculuğuma Ocean'la devam ediyorum. Yeniden girdi gibi bir şey oldu. Bence güzel de oldu. Little Ocean. :)) az önce senin yüzünden otobüste can güvenliğim tehlikeye girdi ama neyse sorun yok dndmnsnsnnsns
En güzel ve en anlamlı şarkılarım. Otobüsün içinde koltuğumda dans ederek şarkılarımı dinleyip söylüyorum. Ruhumda kocaman tebessümler. İyi ki dedirten hisler hep iyi ki dedirtecek hisler. Komadan uyanmışım gibi. Sanki aldığım tek nefesin özü 50 nefesmiş gibi hissediyorum. Açtı.. ✍️
Anıl Piyancı'nın Yağmurlar şarkısının her tınısıyım uzun zamandır. Koca 3 yılım bu şarkı. İlk çıktığı zamanlarda ezberlemiştim uzun zaman önce çok uzaklaşmıştım bu şarkıdan ama 8 Mart'ta tskrardan söylemeye başlamıştım. Yeniden içine düştüm. Öyle bir etkisi var ki...
"Çekilen acıların bi' anlamı var hiçbi' zaman boşuna değil.
Pes etme kendine bi' şans tanı daha, ileri sür atını yokuşa değil.
SIRTINI DÖN HEMEN KALBİNE BAK KİN GÜDENE,
İNAN Kİ GÖRECEKSİN YIKINCA DUVARLARINI DOKUNUNCA Bİ' İNSANIN KALBİNE. DEĞİŞİR DAMARINDA KANIN AKIŞI BİLE, BAKIP UTANICAN ESKİ HALİNE..." 🩵💙
İnsan sevilince değil sevince var. Tam olarak bu şarkıda geçen sözler gibi. Sevince yıkılıyor duvarların. Doğru ve güzel sev. Elini koyduğun yürekte, karşındaki insanın yüreğindeki o derin rahatlığı hissedip içine ilmek ilmek işlendiğini görüyorsan doğru yerdesin demektir. Ben oradayım. ✍️🩵
Hiçbir arkadaşıma sevdiremediğim ama manyağı olduğum, her dinlediğimde göğün en tepesinde salınarak dans ettiren Ate'nin Diğer Yarım şarkısı.
"Tüm iplerimi bile sana doladım. Tüm siyahları renklerine boyadım korkmuyorum karanlığa gözlerimi kapadım.
ÇÜNKÜ BİLİYORUM YAKIN BANA ADIMIN.. :)
2 ay önce karşıma çıktı ve çıktığı günden beri hiç boku çıkmayan o şarkı. Sadece bir kişiye veririm dediğim şarkı. Adrese teslim etmeye gittiğim şarkı. WORRY BENİ ANLA. Sen en büyük mucizelerimden birisin..
"Bu dertler biter, yol açarım belki devrime. ✊
Her şeye katlanırım yeter ki bak sen gül dünya üzerime gelse. 🩵
ÖLÜRÜM SENİN İÇİN DİYORUM BAK BEBEĞİM ANLA. 💙
O kadar doluyum ki boşalabilmek için sanki koca bir ömre ihtiyacım var. Ama her şey yavaşça. Dedim ya, yaşamaya gidiyorum ve hiç acelem yok.
İkindi saatlerinde 'Ona ne vereceksin' diye anonim bir mesaj aldım. Bunu direkt Andromeda'yla paylaştım ikimiz de buna şaşırdık çünkü bu süreçte hep bunu konuşuyorduk. Sana buradan cevap vermek istedim. Ne vereceğimi, neler vereceğimi sadece Andromeda biliyor ama bu bir şeyleri yazmayacağım anlamına gelmiyor tabiiki.
Günü gelince vereceğim her şeyi paylaşacağım. Evde hiçbir şey bırakmadım. Tam teçhizatlıyım. :)
BUGÜN SONSUZ BİR GÜN EMİR! ❤️✍️
13.05.24 - 03:50✍️💙
16 notes
·
View notes
Text
Beni istemiyorsun ve bunu her şekilde belli ediyorsun merak etme.
Peki neden her seferinde bakışlarını üzerimde hissediyorum?
Neden hep bana bakıyorsun?
Neden istemediğini bu kadar dile getirdiğin halde bana bakıyorsun?
Seni unutmak benim için artık bir zorunluluğa dönüştü çünkü çok yüksek ihtimalle isviçreye taşınıyorum.
Nasıl veda ederim bilmiyorum.
2 notes
·
View notes
Text
Bir Garip Günlük Meselesi
Uzun zamandır yoktum sevgili günlük. Hatta o kadar uzun zamandır yoktum ki ellerim kalemi tutup ruhumu dinlemeye bile üşendi. Ama seyans ücreti hakkında anlaşmaya varabildiğimizde artık gönül rahatlığı yazmaya başladım. Geldim işte sonunda. Belki Ferhat gibi dağları delmedim, kerem gibi yanıp kül olmadım ve mecnun gibi delirmedim ama sana gelebildim sonunda. Ruhumda uyuyan ve her gece boğazımı sıkan şeytanları yenipte geldim. Sana her şeyi anlatmaya, kalbiminde lal olanları satırlarına aksettirmeye.
Sevgili günlük bu zamanlarda kendimi sanki annesi tarafından terk edilmiş zavallı bir çocuk gibi hissediyorum. Böyle diyorum çünkü yaşadığım durumu bundan daha iyi anlatacak bir tabir bulamıyorum. Zira annesi tarafından terk edilmiş zavallı bir çocuk olmadım evet ama beni terk eden kişi bir anneden bile daha hayatiydi aslında. Beni, ben terk etmişti sevgili günlük. Bundan daha vahim bir şey olabilir mi? Bu tam olarak ne zaman yaşandı bilmiyorum fakat bir sabah uyandığımda bedenimdeki ben artık yoktu. İşin tuhaf yanı zemindeki ılık gözyaşları dışında ondan yana hiç bir iz de yoktu. Yani hiç değilde kaybolup giderken bir veda mektubu bırakmalıydı ardında. Ama ben, benden ne kadar bıktıysa artık tek bir not bile bırakmadan pılını pırtını toplayıp çekip gitmişti. Sonrası mı? Sonra ne mi oldu? Dur hemen anlatayım. Çünkü hiç bir sey olmadı. Ruhundaki beni kaybetmiş birine ne olabilirdi ki zaten.
Dünya yıkılsa bile tıpkı narkoz verilmiş sünnet çocuğu gibi her şeyden bir haber olurdum herhalde. Hissetmiyorum artık sevgili günlük. Sanki katilin biri göğüs kafesimin acıyla dolu kanlı derinliklerinden kalbimi söküp çıkarmış gibiydi. Geldiğim yollar belliydi fakat gidişim nereye ait olduğum bir yer var mı onu da bilmiyorum. Sahi kimim ben sevgili günlük? Aslında kim olmam gerekiyor ve neresindeyim bu hayatın. Çıkıp bu onca filozofu ve yıllarca masa başında dirsek çürütmüş matematikçileri bile ekmeğinden edecek kahrolası soruyu avaz avaz bağırasım var. Evrene çektiğim kısa mesajların her birinde bu sorulara bir cevap arıyorum. Fakat evren denilen devasa şey her ne yapıyorsa bana bir türlü cevap vermiyor. Acaba arıyor da telefom mu sessizde diyorum ama ne gelen var ne giden. Neyse belki de asıl onun telefonu sessizde kalmıştır. Ya da öyle bir yere çıkmıştır ki şebeke çekmiyordur. Buradan sana sesleniyorum sevgili evren; eğer bir gün olurda aramalarımı ve mesajlarımı görüpte bana dönmezsen yemin ederim ödemeli çaldırır telefon sapığın olurum senin. Gerçi benimki de laf sanki bu devir de ödemeli arama kaldı da.
Beni terk eden bir çok seyden sonra bugünlerde bir de oldukça haylaz iki duyguyla uğraşıyorum sevgili günlük. Onlara ne zaman arkamı dönsem metruk bir hapishaneden firar eden iki müebbet mahkumu gibi kaçıp gidiyorlar içimden. İki yaramaz çocuk bunlar. Güven ve inanç. Biliyorum aslında inancım usludur benim. Bana haber vermeden tuvalete bile gitmez. Ah şu beş para etmez güven neler açtın başımıza. Onu da anlıyorum aslında. Ne yapsın hiç akıllı biriyle karşılaştı mı ki uslu olsun. Onu olmayacak yüreklerin anahtarını yitirmiş artık bir çilingirin bile kurtaramayacağı paslı kapılarında bırakarak bu hale gelmesine ben sebep oldum. Bu da benim yüzümden anlayacağın. Ama merak etme sevgili günlük konuşup alttan alıyorum onu ben. Ona artık onu asla benden başka kimseye emanet etmeyeceğime söz verdim. Ne yapayım yoksa benliğim gibi bir gece vakti kaçıp gidecekti gariban. Hiç değilse gönlü olsun. İşte böyle sevgili günlük,
Kısıtlı dünyamda öyle çeşit insanlarla karşılaştım ki verdiğim son karar bu insan kalabalığına görünmeden sessizce yaşamak oldu. Ama bu sefer de kendi yolumu yitirdim. Annem bir kola iki karpuz sığmaz derdi de inanmazdım. Beni ben olarak yaşatamadığım için terk edildim belki de. Aslında elimden geleni de yapmıştım ama olmadı işte. Kaş yapayım derken göz çıkarttım ve (kendimde dahil) birileri kör oldu sonunda. Ama yine de kaderimde bir agma olmak yok bunu da biliyorum. Ruhuma belki bir benlik nakli yaptıramam ama beni terk eden beni geri dönmeye ikna edebilirim. Biliyorum uzun zamandır çok yoruldu.Fakat ne kadar uzakta olursak olalım oda şunu biliyor ki artık karabulutların ardındaki güneşten daha fazla mahrum kalırsam zorlukla kalmaya ikna ettiğim sevgili duygularımda bu istirarsız hava durumuna daha fazla katlanamayacak. Bu yüzden biliyorum ki ben bana mutlaka geri dönecek. Kendi benlerinize iyi bakın ve her şeyden önce kendinizi sevmeyi unutmayın.
Dua ve selam ile
81 notes
·
View notes
Text
Tek Başına
Varlığı yalan, yokluğu ziyan sevdiğim; bu gece de seni kalemde yaşatmaya geldim. Adının geçtiği yalnızlık köşklerinde bir aşkı temizler gibi ceplerimi karıştırıp düzenimin; seni bende gördüm, bir kez daha. Temizledim, her bir odasını bu köşkün ama ben artık seninle dolu olamam. Yanar izmariti düşüncelerin, sigaraya rakip olur, bırakamam.
Artık seni tamamen unutmam gerek. Kimsin sen? Bunca yılın beton yığını harbi sevdiğim, söylesene, kimdin sen? Seni, aklımda gömüp kalbimde öldürmeye geldim, bu gece.
Başka sevdaların gönül çeken ve gönülçelen yağmurlarında güneş olacağım, ben. Karar verdim, bismillah dedim, sağda olan kalbimle birlikte sağ ayağımı besmele huzurlarında attım, seni unutmaya.
Sıradan günlerin, sıradan yokluklarında adın geçerken gözlerimin önünden, düzden üz'e tamah ediş kaderimin alaycı bakışlarını yoklayıp seni de vedalara bırakırım ben. Korkma gitmekten, benden. Ellerini tutup karşı kıyıya geçirip bir tükenişte herdem olup bin tüketişe götürürüm, seni. Bismillah dedim, niyetimi ettim, hayırlı ramazanların hayırlı günleri bir oruçta şükür ettirdi sana susayışıma, senden önce hurma istedim. Artık sana gerek yoktu çünkü. Gidiyorsun. Dur! Acele etme. Trafik var, gönlü cahil müspetlerinde; her olumlu davranışa bin aşk sığdırma hayat cehenneminde. İyi niyetlerimi kovalardan taşırıp sellere fırtına ile veda ettim. Ömür sabunu, bende seni paklamaz bundan gayrı; bilesin.
Şimdi, bak! Geçtik. Yalan deresinden derbeder deresine kadar yüzdük bitişleri, gidebilirsin. Bırak, be dostum! Sahurumu hüzünle yapıp iftarımı sen suyundan önce ayrılık hurmasıyla açmış biriyim ben. Bana koymaz artık hiçbir şey. Bak! İstanbul'un fırtınası yokluyor geceyi; fırtınanın sesinde ani şiddette bir unutmak geçiyor önümden, seni. Çoktan geçirdim bile ben seni. Bir başkasının yağmuruna güneş olacağım ben. Seni, benden çalan kaderin müptela yalnızlıkları sevsin.
Bir kalemde var, bir kalemde yok oldun. Senin adın, kalemdi. Kırılan kalpten önce sen kırılsaydın keşke. Dereler, olmaz demeler, bin şükürde niyet edip üstüme nev-i şahsına münhasır ölmeler dikildiğinde anlamalıydım. Bana dair sen kaderi, seni varlıkta yok etmekle başladı. Sana dair ben kaderi, beni varlıkta bin yalana süpürmenle başladı. Tapulu malının haczi süpürür vapurları, düdükleri derelere çalınır. Tutma elimden, sana artık benden sonraki hayatında tek başına ölmek yaraşır...
Dilara AKSOY
18 notes
·
View notes
Text
🗣️ Kurban Etme Diye Bir Bayram Olabilir mi?
Kurban bayramı Ortadoğu kültürüne ait bir gelenek.
Hacca giden insanlara deve keserek et ikram etmek zamanla et bayramı yapılmış.
Arkasında RANT zihniyeti var.
Bugün bakın tarikat ve cemaatler hiçbir vergi ödemeden kurbanlık hayvan ticaretini kurban hizmeti adı altında para çoklamak amaçlı kullanıyorlar.
Siyaset desteğini esirger mi?
Şeker ve et bayramı adı altında bu düzeni desteklemek ve bu bayramlara olan inanç sarsılmasın diye bayram ikramiyesi dağıtmaya başladı.
Çağrı Dörter'in kurban ile ilgili paylaşımında ufuk açan çok ilginç bilgiler var.
Paylaşımında kurban ile ilgili diyor ki;
✓ Kurban; kurabiyet (yakınlık) kurdurana denir.
✓ Günlük yaşamın sığ açıklarıyla tatmin bulmak isteyen tarafını kesip atınca kurban verilmiş olur.
✓ İşi gücü diğerlerini (yakınlarını) kontrol etmek isteyen hastalıklı yanını kesip atınca olur.
✓ Mutsuzluk ve tatminsizlikten başka bir şey getirmeyen hırs hastalığından kurtulunca olur.
✓ Sürüngen beyni besleyen dedikoducukuk ve kusur bulmak ahlakından çıkıp, hastalıklı kibrine veda etmekle icra edilir.
✓ Yiyip içip dışkılamak dışında gerçek bir anlam üretmeyen ve hayvani güdülemenin dışına çıkmayan nefsi kendine getirmek ile yaşanır.
✓ Yoksa; ben bunlarla uğraşmayayım. Kütük gibi aynı kalayım. Periyodik olarak da ucu bana dokunmayan bıçaklar ile de hayvan keseyim.
✓ Bunun yanıtı ise sözde inandıkları dinin ayetinde:
Kestiklerinizin ne etleri ne de kanları o'na ulaşmaz.
İbrahim İsmail koç masalları ile büyütülmüş bir topluma gelin bunu anlatın.
✓ Ayet ile devam edelim. Bunlara yanıtı çıkarlarına alet ettikleri din ile verelim:
O'na ancak hayra yönelik (Salih) amelleriniz ulaşır.
Para ve güç dinine tapanlar bundan ne anlar?
✓ Özetle; kurban etme ibadetinin aslını kendine dokunmadan beleş puan almakla karıştıran her nefs ancak kendini kandırır.
Tarihin en büyük devleti ve ulusunu bile kendi hırslarına kurban etmek istediler.
Türk ulusunun inanç ve ahlak anlayışını hiçe sayarak.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#cemal süreya#çağrı dörter#kurban
8 notes
·
View notes
Text
Büyük ilim ve tefekkür insanı Dr.Haluk NURBAKÎ den nakledilen yaşanmış gerçek bir dramatik Hikaye...
Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesinde Başhekim iken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurtdışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da Allah'ın izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.
Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat karda mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap, bacak kemiklerindeki metasaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu.
Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
- Doktor bey, dedi.
- Ben size... dargınım."
- "Niçin ? " diye sordum
- Siz... dindar bir insanmışsınız niçin banada, ALLAH'I... ölümü... ahireti... anlatmıyorsunuz?
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için, bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
- " Doktorlara ulaşmak kolaydır dedim. Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın...
"Konuşmaya mecali olmadığından "ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerini yaşayan Serap için bu dersler" hızlandırılımış öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarini bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.
Vefatına bir hafta kadar kala:
- "Doktor bey, dedi. Ben ölürken ne söylemeliyim?"
- "Senin durumun çok özel" dedim. Kelime-i şehadet sana uzun gelir. O anı farkedince Muhammed(s.a.v) sana yeter.
" O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı.
Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek :
- "Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor." Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.
"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed(s.a.v)" diyemezsem?"
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde Cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine olacak ki, Salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.
Ertesi gün O'na:
-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."
Ve Serap, bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde, son sorusunu sordu:
- "Doktor bey...Azrail...bana ...nasıl...görü..necek?"
- "Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."
Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen evine gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
- "Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
- Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve Kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
-- Doktor bey'e söyleyin, dedi.
▂ ▃ "Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş !!!"▃ ▂
Dr.Haluk NURBAKÎ den alıntıdır...
Görselde de Kendi fotoğrafı ve hastası Serap Hanımı temsilen birleştirme bir foto ekledim...
2 notes
·
View notes
Text
yirmibir, vedaları hiç sevmem. sanki hepsi benden bir parça götürüyormuş gibi gelir. “kötü başlayan yaş(z)lar, içimde sonsuz savaşlar” kötü başlamasın hiçbir şey attık olur mu? yirmibir, iyi ki gelmiştin. şöyle yakışır mı ağırladım seni bilmiyorum. ben hep olduğum yerde duruyorum da sayılar değişip duruyor gibi hissediyorum ama öyle değil aslında. her gün bir an ve o anların hepsinde ayrı bir ben. sevinç, hüzün, hüzün ve hüzün. sanırım sana bi duygu tanımlayacak olsam hüznü tanımlardım. ağırlıklı olarak hissettiğim şey buydu çünkü. bu kötü bir şey mi emin değilim ama belki de hüzündür beni ben yapan. neşeli olmayı ve mutlu hissetmeyi sevmediğimi düşünme sakın. yok öyle bir şey. beyza’nın annesi benim için “gözleri bile neşeli” demiş. sanırım hakkımda duyduğum en güzel şeylerden biri bu. gözleri bile neşeli. nasıl güzel geliyor kulağa. birinin hakkımda böyle düşünmesi harika bir şeymiş. yirmibir ben bendeki duyguların hepsini seviyorum. bana zarar vermediği sürece: çünkü hepsi beni ben yapıyor.
yirmibir, ankara hikayeme bir virgül koydum. ne zaman devam edeceğini bilmiyorum ama orası senin ve benim şehrim unutma sakın. virgüller devamı gelecek hissi vermiyor mu sana da? son desen son değil, ardındakini de bilemeyebiliyorsun. tuhaf ama sevimli. ben sevdim.
yirmibir, kimler gelip geçti de bazı insanlar hiç geçmedi. neler neler başarıldı da nelerin kıyısından geçildi. belki güzel fırsatlar ayağımıza değdi de geçti fark etmedik. hep kapımızı çalmasını mı bekledik dersen hayır onu da yapmadık. çaba asıl görevimizdi. biz seninle hep çabaladık. başarısızlıklarımıza başarısızlık eklerken de çabaladık başarı eklerken de çabaladık. hepsinin birleştiği yerin çaba olması biraz komik olsa da biz çabaladık. senden sonra gelene de söyle çabalamak o un da asıl görevi.
sevmeyi de sevilmeyi de beceremedik yirmibir. yaşar kemal demiş ya hani “ben sevgiden sevinçten söz etmek istemez miyim?” diye. ben de isterim söz etmek. şayet uğrarsa, kapımı çalarsa hem sohbet ederiz hem de arından söz ederim ben. hüzün dedim ya hani. hüznüm hep ağır bastı yirmibir. söz edemedim.
yirmibir, peki öfke ve kızgınlık bu yaşın neresindeydi? sen söylemeden ben söyleyeyim heryerinde. o kadar içine işlemişti ki, bak gördün mü nasıl da kötüyü hemen sana yıktım, sana zarar verdi. yirmibir, eğer seninle ilgili bir şeyi geride bırakmak istiyorsam en çok bunu istiyorum. bu sana yakışmıyor. sana yakışmadığı gibi bana da yakışmıyor.
yirmibir, peki ya senin heyecanın neredeydi? hangi yaşımızda bıraktık biz o çocukça heyecanı? bir daha uğrar mı bana? sana uğramadı biliyorum ama iyi dayandın. aferin kızıma.
yirmibir, hiç yerinde durmadın, dinlenmek nedir bilmedin. şimdi sana veda ederken bile çalışman gereken dersi düşünüyorsun. yirmibir böyle gelişmesini ben de istemezdim ama başka çare varsa onu da ben bilmiyorum. eğer seni çok yorduysam özür dilerim.
insan kendisinden hem özür dilemeyi hem de kendisine teşekkür etmeyi bilmeli ya. bizim bizden ve Allahtan başka kimimiz var ki?
yirmibir, hadi gel yirmiikiye bir şeyler söyleyelim. bağıralım mı şöyle SEV ÇABALA VE BAŞAR diye. sevilelim de ama. sanki yanında bir de güvenmek gerekiyor. tıkandım sonuca ulaşamıyorum. zor işler.
yirmiiki, gül, kahkaha at,huzurlu hisset, sev, sevil, heyecanlan, geçmişte kalanları geçmişte bırak, kendine zaman ayır, unutma ama hatırlayarak da her şeyi kendine zehir etme. bak günler akıp gidiyor. ben değil miyim zamanı tutamıyorum bu yüzden koşmaya başladım diyen. koş ya koş. günbatımında koş, gün doğumunda koş,, yeter ki sana iyi gelsin. iyi hissedelim biz.
vedalar yorucudur, hüzün barındırır. uğurluyormuş gibi hissediyorum içimde bir şeyleri. uğurlamak ağır geliyor bazen. bi daha ulaşamayacak hissi veriyor. bu his bana ağır gelmesin artık. beni üzüyor.
yirmibir, iyi ki geldin iyi ki vardın. ankara hatay istanbul da geçen dolu dolu günler yaşadık birlikte. hangi şehirde artık ne sebeple var olursun bilinmez. ama hepsi için iyi ki. bugün bunları yazabiliyorsam içinde hepsinin payı var. kendimi bir bütün olarak yaptığım hatalarla, başardığım şeylerle bir bütün olarak seveceğim. seni de seviyorum yirmibir.
yirmibir, senin için ilk yazmaya başladığımda şunları yazmışım: “yirmibir, lütfen bana bir son getirme. bana yepyeni başlangıçlar getir. mutluluk getir. başarı getir. çünkü ben mutluluğu başarıyla özdeşleştirdim. eğer başarısız olursam mutsuz olurum. belki yirmibir. bu da değişir ne dersin? bir şeyler için iyi ki diyebileyim yirmibirde. iyi ki geldin yirmibir!” şimdi aynı şeyleri yanında sağlık huzur nasip ve inşallah ile söylüyorum. iyi geldin yirmiiki! günün sonunda atanmış bir sosyal hizmet uzmanı olarak görmek istiyorum seni. atanmış ve yüksek lisansı kazanmış bir sosyal hizmet uzmanı olarak. sana yakışacak bu. sen göremesen de (malum sınav tarihleri:d) yirmiüç görecek bunu! başaralım olur mu? lütfen birlikte başaralım.
bir küçük itiraf: daha hüzünlü bir şeyler yazacağım sanmıştım. ama böyle gelişti. bunu bozmak istemem. değinemediğim birçok konu var gibi hissediyorum. ama yirmibire mektup yazar öyle anlatırım oraları da olur mu?
güzel arkadaşlıkların, güzel sevgilerin, mutlu bir ailen olsun yirmiiki. başarın seninle olsun, mesleğin seninle olsun, değer verdiğin şeylerin huzuru seninle olsun, iyi ki geldin yirmiiki!
3 notes
·
View notes
Text
Kimse verdiğim değer kadar değer vermiyor bana. Gece üzüntümü yastığıma verip sabahına yüzlerine gülümsediğimi hiç biri bilmiyor mesela. İçten içe aklımı yitirdiğimi hissediyorum, kafamı susturamıyorum. Nerede olursam olayım her yer aynı, zevk almıyorum. Uyuyamıyorum. Sabahlıyorum ve saatler sanki onları kovalayan varmışcasına hızla ilerliyor. Kafamda dönen sesler aynı. Hep huzursuzum, hep boşluğum. Yaşayan bir ölü gibi. Hala bir şeyler için az da olsa heyecanı olanları kıskanıyorum, çünkü benim enerjim yok. Yemek yemeyi çok severdim mesela, artık sadece bunu vücudumun halsiz düşmesini engellemek için yapıyorum. Kitap okumayı, çizim yapmayı da çok severdim. Artık ne kitap okuyorum ne çizim yapıyorum. Fakat yeni müzikler keşfettim, ilerlemedir değil mi? Son bir kaç ayda çok fazla şey değişti. Yeni kişilerle tanıştım, bazen başka birisiymiş gibi davranarak veya yüzümü paylaşmayarak. Tecrübeyle her şey daha berraklaşıyor. Senin imajın, her şeyindir. Aptalların hepsi (ki bana göre insanların tümü bir mantıkta aptaldır) seni görünüşüne göre yargılar. Öyle yapmıyorum diyeni en çok bunu yapandır zaten. Herkes kendi hikayesinin baş rolüdür ve ben kendi dünyamda yan karakter gibi hissediyorum. Olgunlaştığımı düşünüyorum, düşüncelerimi ve yaptıklarımı yaşıtlarımda görmüyorum, genel olarak dertleri gözümde önemsiz kalıyor. Öncesinde tattığım duyguları yeni yeni tadışlarını anlattıklarında gülesim geliyor. Küçümsemek için değil, aynı yaştayız ve onlar geriden geliyor hepsi bu. Bazen onlar gibi davranıyorum, salağa yatıyorum ki her şeyi anlatsınlar, bana da malzeme çıksın. Kimseyle paylaşmadığım sürece bu kötülük sayılmaz? Gerçi sadece ben değil kafamdaki yüzlerce kişi de biliyor oluyor da neyse. Kaldı ki onların bile daha çok yaşama isteği var bu yüzden bu konuda kendimi haklı buluyorum. Onların aptallıklarına da çok gülüyorum bazen. Çocukluğunda veya öncesinde yaşadığı sorunlarından travmalardan ötürü şimdi çevresindekileri cezalandırmaya çalışıyor. Ne kadar bencilce. İnsan sevmiyorum, onlardan uzak duruyorum ve sayılı kişileri hayatım içinde bulunduruyorum. Eğer bu çizgileri aşacak birisi olursa onu plan dışı bırakıyorum çünkü hayatımı şekillendirebilecek tek yetkili kişi benim. Acına saygım sonsuz fakat yaptığın etik değil demek istiyorum bazen. Neyse işte. Tabi o durumun içinde bulunduğunda mantığına veda etme vaktin geliyor ister istemez. Daha kendime dahi iyi gelemezken başkalarına derman olmaya çalışıyorum. Her şey iyi olacak diye kendimi telkin etmeye çalışırken sadece kandırıyorum, bir bok değişmeyecek. Çabam yok. Ümidim de isteğim de yok artık zaten. Her şey bir çıkar menfaat ilişkisi bir bakımdan. Herkes sevilmek istediği için birilerini sever ve karşılık bekler. Alamayınca küser o duyguya, sonra unutup aptallığına yenik düşer. Tekrar birilerini sever, ihtiyaç duyduğundan. Bazen de sen ihtiyaç duymazsın, senin sevgine ve ilgine muhtaç olunur. O zaman da kendini koca dağların yaratıcısı sanar burnundan getirirsin. Bazen dersin ki ben böyle bütün orospu çocuklarının kazandığı bir yerde yaşamak istemiyorum, hakkındır. Her şey kendi gücünün farkına varıp, acıların seni olgunlaştırmasına izin vermekte. Bırak canını yaksın ki kendinin en iyi versiyonuyla tanışabil. Kendi gücümün farkındayım, neler başarabileceğimin de. Lakin bunları gerçekleştirmek için ne heves ne istek var bende. Ölmek derdim değil, yalnızca böyle yaşamak istemiyorum. Böyle devam etmek istemiyorum. Ve inan bana sen böyle yavaş yavaş biterken en kötüsü de hiç kimse bunun farkında değil.
3 notes
·
View notes
Text
Senelerce içimde tuttum, tuttum... Ama artık bu gece salma vakti gelmiş, geçiyor... Ben bu gece sana veda ettim çiçeğim. Veda etmek zorunda kaldım. Senin dünyanda bana yer yokmuş. Bunu çok geç anladım. Beni bağışla.. Geceleri dışarı çıkarken üstüne hırka almayı unutma çiçeğim. Çok çabuk hasta olursun. Sevdiğinin en sevdiği çiçeği almayı ihmal etme. Bilirsin en çok mavileri sever. Yanına hep özenle git çiçeğim, seni hep ilk günkü gibi sevsin. Burnumdan hiç gitmeyen parfümü sıkmayın unutma, o da seni her özlediğinde o koku gelsin aklına. Sigara içmeyi azalt çiçeğim. Ses tellerin zarar görmesin, eminim o da çok sever sesini. Hep şarkı söyle ona da çiçeğim. Ama söylerken gözlerinin içine bak. İnsana çok güzel hissettiriyor. Yani hissettiriyordu. Ama o şarkıyı söyleme olur mu çiçeğim?
2 notes
·
View notes
Text
Tozlu bir kutuya neler sığdırabilirsin?
Kalbinin içinde çok fazla sevgi taşıyan insanlar tanıyorum. Kalbinin içinde taşıdığı o sevgiyle, görünmez geleceğin üstesinden gelen insanlar tanıyorum. Üst üste binen hayallerin boşluklarında dolaşan insanlar tanıyorum. Ay kadar güzel sözler söyleyebilen insanlar tanıyorum. Sevdiğini anımsayınca bile mutlu olabilen insanlar tanıyorum. Her şey anılarla ilgili. Sadece anılarla yaşayan insanlar tanıyorum...
Geçen onca yıla rağmen şekillendiremediğim duygulara sahibim. Sanki ortadaymış gibi her şey ama aynı zamanda da uzaktaymış gibi. Uzanamadığım anılarım, hayal edemediğim bir geleceğim varmış gibi ama hiç pişman değilim yaşadıklarımdan, hayatın bulunduğum noktasından...
Hayatın bir noktasında, özlemini bırakan bir kısım mutlaka vardır. Yeri dolmayan, kalbine yakın, acı çektiren bir özlemdir bu... Hayatın bir noktasında, onsuz yaşayamayacağını düşündüğün bir an mutlaka vardır. Oysa kim ne düşünürse düşünsün yaşıyor. Yaşamayı da sevmeyi de hakediyoruz. Acıyı da neşeyi de hakediyoruz. Ağlamayı da gülmeyi de hakediyoruz... Aşk, biraz da söylenmeye başladığın güzel şeyler değil midir? Onu hissettiğinde, bütün kelimeler kaybolur, ortam sessizleşir, duyguların; yeri dolmayan bütün boşlukları doldurur, bütün sesler ahenkle dans eder. "Bu ses benimdir, bu ses bizimdir..." diyebilirsin... Hayatın bir noktasında, sadece üzüntü ve acı içinde "Bana veda etme!" diyeceğin bir an mutlaka vardır. Kimse anlayabilir mi hayatın hangi noktasında olduğunu bilmiyorum ama şunu biliyorum ki, insanlara hangi noktada olduğunla ilgili daima yalan söylersin, yalanı tercih edersin, çünkü gerçek kötüdür. Sonuçta o anlık da olsa yalan, kalbini incitmez. Ama gerçekleri söylediğinde, insanların seni gerçeklerden daha çok inciteceğinide bilirsin. Çünkü insanlar, gerçeklerden daha da kötüdür!
"Kalbim artık dayanmıyor!" diye düşünürsün ama kalbin çoktan alışmıştır parçalanmış yaşamaya. Hayatta hep böyle olmaz mı? Hayat neleri verdi, neleri aldı elimizden. Sevmenin güzelliğini bir kez olsun anladıysan, hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak demektir. Birçoğumuz, zaten bu yoldayız. Umut ve aşk, hüzün ve keder, bir trapezcinin tehlikeli yürüyüşünde birlikte dans ediyor. Tek kişilik bir ip üzerinde, iki kişi olmak, iki kişilik bir dünya kurmak gibi...
...ve hayatın bir noktasında, koca bir dünyayı, tozlu bir kutuya sığdırırsın. Öldü sandığın o aşk, işte o tozlu kutuda yaşıyor...
3 notes
·
View notes
Text
Uzun bir yazı olacak gibi ya da bir mektup gibi buraya neden yazıyorum bilmiyorum ama yanımda değil beni belki tanımıyorsa bile okuma ihtimali bile yetiyor sanırım...
3 yıl önce rüyamda gördüm çok kötü bir günümde yanımdaydın karanlık odamda yalvararak ağlıyordum telefonumun başında kötü bir haber gelecek diye. Sonra rüyama geldin omzumu tuttun yüzüne bakmadım başta bir şey olmayacak dedin gözyaşlarımı sildin ve sarıldın o kadar güvende hissetmiştim ki sanki gerçek gibiydi. Sadece gözlerini az çok hatırlıyorum koyu mavi gözlerin hafif uzamış saçlarını ve birazda o güzel gülüşünü. 1 yıl boyunca yanımdaydın rüyalarımda öyle güzel anılar biriktirdik ki sanki hep böyle sürecekti. Ben uyuyacaktım ve senin yanına gidecektim. Hani bir kere kaçırıyım demiştin sonra şaka demiştin keşke kaçsaydık ne olurdu acaba. Sanki o anılar sadece bende güzel kaldı çünkü biraz buruk biraz hüzünlü bir sondu. İnternette gördüğüm fake kız resimlerinden birini onu seviyorum o da beni dedin inanamadım. Ama gerçekten o büyük otobüse bindin ve gittin. Evet bende gitme diyemedim ama dönüp bakmadın dönseydin ağladığımı görürdün ama bir an tereddüt ettin döneceksin sandım durduğunda ama devam ettin. Ve sonra 1 kere geldin ve bana sevgili bulmak istediğini söyledin bende gülmüştüm ama olmadı merak etme hala öylece çaresizce bekliyorum bazen vazgeçiyorum ama yapamıyorum sanırım. Çünkü aşk hain bir saldırı gerçekse eğer gitmiyormuş meğer. Önce sesini unuttum sonra yüzünü sadece mavi gözlerin kaldı benim denizim okyanusum. Hiç bir zaman bana adını söylemedin ama kaderinde bir isim vardı tanıştığımızda edebiyat hocamın bana söylediği bir isim... Bir rüyayı hayal meyal hatırlamak evet çok saçma ama en azından hatırlıyorum unutursam eğer o zaman vazgeçerim işte bundan çok korkuyorum 3.yılımızı doldurucaz evet bir yerde bir şarkı duydum hisleri çok farklıydı sözlerine baktığımda nedenini anlamıştım...
Veda etmek istemiyorum ama artık veda vakti geldi sanırım unutmayacağım sanırım ama artık eskisi gibi de olmayacak...
Sözler vermiştik ama her sabah güneş doğduğunda gözlerimi açtığımda yoktun nerede ararsam ne kadar umutlansamda.
3 notes
·
View notes
Text
Bu bir elveda yazısıdır.
ah be sevgilim unutamadım seni, kaç ay gecse de yıllar gecse de unutamayacagım. Sen güzel bir ders güzel bir hikaye oldun. Keşke diyorum yıllar geçtiğinde de karşıma cıksan. O iki sıradan gözü özlüyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Çık aklımdan ruhumdan rahat bırak artık beni. Biz birbirimizden ayrı düştüğümüzde hayat durdu, ne benim için akıyor ne de ben bu hayattan zevk alıyorum sevgilim. Sensiz bi dünya yok gel artık. Gururumu daha ne kadar ezdiricem, gel. Eski en yakın arkadaşıma açıldın, ağzından cıkan laf bu ama gözlerin sırılsıklam bana aşık. Gel artık acı cektirmeyelim ne gözlerimize ne de kalbimize. Benden gittiğinden beri sorguluyorum, acaba kokusu.. kokun değişti mi sevgilim? O güzel cennet kokun her aklıma geldiğinde çiğerlerim yanıyor. Sen karakterini ezdin bende gururumu. Yetmez mi bu çileler? Ama bunu da unutamıyorum sevgilim. Gözlerin.. bari onlara yazık etme beni görmek için çırpınıyorlar. Ah sevgilim ah seni burada bu satırların üstünde bekliyor olacağım. Ben seni affettim. Ama sevgilim bir sorun var, biz birbirimize veda ettik. Veda edenler buluşamazlar sevgilim, biz şu saatten sonra anca gözlerimizle buluşuruz.
4 notes
·
View notes