#vasıf
Explore tagged Tumblr posts
ibnulharezmi · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Bir varil lağım suyuna bir bardak şerbet eklersen lağım suyu elde edersin. Bir varil şerbete bir bardak lağım suyu eklersen yine lağım suyu elde edersin. İşte insan karakterinde de lağım suyu gibi olan etmenler vardır. Biraz da olsa çok da olsa farketmez bütünü bozar. ... #karakter #tahlil #insan #keşif #tanıma #keşfetme #lağım #lağımsuyu #şerbet #tatlı #pislik #karakterli #insanlık #vasıf #örnek #hayat #tanışma #kötü #iyi https://www.instagram.com/p/CloGRpCj1sa/?igshid=NGJjMDIxMWI=
17 notes · View notes
selcandy · 23 days ago
Text
Ne görüyorum biliyor musunuz, artık insanlar “kilo mu aldın, göbek mi yapmışız” gibi şeylerin kaba algıladığını, hoş karşılanmadığını ve bedenle bağlantılı söylemlerin (ama sadece söylemlerin) değiştiğini bildikleri için bu cümleleri açıkça kuramıyorlar ama aynı bağlamda başka başka cümleler üretmeye başlamışlar. Gündüz bir arkadaşımın paylaştığı fotoğrafın altında gördüm mesela, birisi şey yazmış “gluteni azaltsan mı 🫣😳” - bunun bir insana “kilon artmış” demekten bir farkı yok ve birisinin gluten tüketimine karışılması da en az kilosunun vurgulanması kadar absürt aq :S
Bir şeyleri sırf “trend” olduğu, herkes öyle yaptığı için yapıp işin altında yatan felsefeyi kavrayamayınca insanlara her şeyi söyleyebileceğini zannetmeye devam ediyorsun, sadece seçtiğin kelimeler ve cümlelerin şekil değiştiriyor. “Ben buna karışamam, bu benim üstüme vazife değil” gibi düşünceler o minnoş aklına hiç uğramıyor, “ben buna karışırım, bu benim üstüme vazife ama öyle demeyeyim de şöyle diyeyim” evresine geçebiliyorsun anca. Kendin kendi fikrini söyleyemiyorsan “kocam dedi” diyorsun mesela, bunu bile gördü bu gözler abi. Daha önce anlatmıştım ya, buradan birisi ben göz ameliyatı olduğumda ameliyatı kocasına anlattığını ve “kafayı yemişsiniz” dediğini yorum olarak yazmıştı bana kjvgkjg. İlla söyleyeceksin bir şey yani, kesinlikle “banane ulan”ın yok. Yemin ederim böyle şeylerin bana mı, Ayşe’ye mi, Pelinsu’ya mı dendiğini önemsemeksizin, yoğunluğu değişmeksizin çok sinirleniyorum ya. Çok sinirleniyorum, eskisi gibi nahif bir gülücükle geçiştirmiyorum konuyu yani.
Ben böyle şeyleri dile getirdiğimde antipatik karşılanıyorum ama bizimki gibi toplumlarda yapısökümcülük, söylem yıkımı falan hikaye arkadaşlar. Ben bunu oturduğu yerde sosyolojik eleştiri kasan herbokolog vatandaş olarak söylemiyorum, dilci olan Selcan versiyonumla söylüyorum. Bizim şekilci, eğilimci toplumumuzda söylemleri ne kadar değiştirirsen değiştir, fikirleri değiştiremezsin. Oysa söylem yıkımı felsefesinin tek amacı fikir değiştirmek. Söylem yıkanlarda da vasıf yok ki neticesi düzgün olsun. En aktivistimiz bile “Çiçek babandır” dediğinde devrim yaratabileceğini zannediyor. Sen bir iş makinesinin nasıl çalıştığını bilmeden onun başına geçersen, ortalığın ağzına sıçtığınla kalırsın. Bilinçsizce söylem yıkmaya girişmenin de bundan bir farkı yok, o yetersizlikle yıktığının yerine yeni bir şey inşa edemiyorsun çünkü. Derinine inip sıkıcı olmak istemiyorum ama yapı sökmek bu değil, bu “yeni moda duyarlılık, ben de acilen aynı kılıfa bürünmeliyim”den başka bir şey değil.
İnsanlara başkalarına baktığında ilk önce götüne göbeğine odaklanmaması gerektiğini öğretemezsin. O yine odaklanır ama sırf toplumsal bir hassasiyet söz konusu diye “götüne göbeğine takıldım” demez de “bu aralar fazla tatlı yiyoruz herhalde heheh” der. Peşine sevimli emojiler ekler. Kimse ona “yediğim tatlılar götüne girsin” demez, bu devran böyle gider. Maruz kalan nahifçe gülmek yerine tepki verirse “alıngan, kompleksli” falan olur. Bizim toplumumuzda bu işler böyledir, şöyleyken de böyledir.
48 notes · View notes
huzunbey · 9 days ago
Text
Tumblr media
Hz. Peygamber (sav) ölümden söz ederken 'Ağız tadını kaçırtanı çok düşünün' buyurmuş, sahabe-i kiram 'O da nedir, ey Allah'ın Peygamberi' diye sorduklarında, 'ölüm' cevabını vermiştir. Ölüm insanın yeryüzünün faniliği kadar, burada bir maksat için bulunduğunu öğreten en önemli imkândır. Ölüm, ruhun bedeni terk etmesiyle gerçekleşir ve bu esnada insan, 'insan' vasfını yitirir. Çünkü insanı insan kılan vasıf, onun ruhudur. Ruh ayrıldıktan sonra geride bir beden kalır ve cenaze namazıyla birlikte geldiği asla, yani toprağa tevdi edilir..
35 notes · View notes
simena · 1 year ago
Text
Tumblr media
Vasıf Ekrem Yelda
133 notes · View notes
yakazakalb · 1 year ago
Text
Tumblr media
“Bahş eyleyip günahımı mesrûr eder misin ?
Yâ Rabb, harâb kalbimi mamûr eder misin?”
/ Enderunlu Vasıf /
31 notes · View notes
dokuntuler · 6 months ago
Text
Bu arada genç arkadaşlarım artık abla konumunda olduğumdan (kendi kendime öyle bir vasıf yükledim hep yaşlılıktan) inanın en kötü gecelerin bile bir sabahı var. Bir şeyler sürekli geçiyor. Kendinize acımasız davranmayın. Kendinizi sevin. Bedeninizle ruhunuzla barışın.
7 notes · View notes
umuttherzamanvar · 26 days ago
Text
Tumblr media
DİNDE KIRK PRENSİP
YEDİNCİ PRENSİP (GAZALİ)
Bu prensip helâl rızkı aramakla ilgilidir.
Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Helâl ve temiz şeyler yiyin, sâlih amel işleyin ve yararlı işler yapın.
Ben neler yaptığınızı bilenim."Mü'minûn, 51
SAYFA 106 İMÂM-I GAZÂLİ
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da şunları söylemiştir:
"Helâl rızk aramak farzdır."
"Kırk gün helâl yiyen (ve günah işlemeyen) kim- senin kalbini Allah teâlâ kendi nuruyla nurlandırır."
"Haram yiyenlerin ibadetleri kabul edilmez."82
82-Bu hadis-i şerif, uzun zamandan beri kafamı kurcalayan bir müşkülümü halletti.
Müşkül şuydu: Bazı insanlar, hiç kaçırmadan ibadetleri tam olarak, hatta bazen fazla olarak ifa ederler.
Buna rağmen bu ibadetlerin iyileştirici ve ıslah edici etkileri onların ahlâkında, vicdanında, beşerî ilişkilerinde, iş ve muâmelelerinde, hak ve hukuka yaklaşımlarında görülmez.
Halbuki, Kur'ân'ın açık ifadesiyle, namaz insanı kötü ve çirkin işlerden uzaklaştırır, oruç insana takva kazandırır, hac insanı yıkayıp dünyaya yeni gelmiş gibi temiz bir duruma getirir.
Fakat, demek ki, haram yedikleri ve haramla beslendikleri için, sözünü ettiğim insanların ibadetleri kabul edilmez.
İbadetler kabul edilmeyince de, hiç yapılmamış gibi olurlar.
Bu insanlar da bu yüzden hiç iyileşme alâmetleri göstermezler.
"Bir kimse on dirhem verip bir elbise alsa, o dirhemlerin içinde bir tanesi haram olsa, Allah teâlâ o kimsenin bu elbise içinde kıldığı namazları kabul etmez."
Abdullah ibni Ömer radıyallahu anh şunu söylemiştir:
"İki büklüm oluncaya kadar namaz kılsanız ve tel gibi inceleşinceye kadar oruç tutsanız, haram yemekten sakınmadıkça, ibadetleriniz kabul edilmez."
SAYFA107 DİNDEKIRKPRENSİP
Şöyle denilmiştir:
"İbadet etmekle birlikte haram yemek, ilaç kullanmakla beraber zehir içmek gibidir." Zehir ilacın etkisini bozduğu gibi, haram yemek de ibadetin sevabını, olumlu etkisini ve faydasını yok eder.
Bil ki, helâl ile beslenmenin kalp tasfiyesinde, nurlanmasında, marifet (Allah teâlâ'yı tanımak) kazanmasında ve hakikatleri anlamasında büyük etkisi vardır.
Bu sebeple, haramdan sakınmayan kimselerde bu hallerin oluşması zorlaşır. Belki de hiç mümkün olmaz. Haramdan sakınmak ise önem sırasına göre dört türlüdür:
1- Açık olan ve bilinen haramlardan sakınmak.
En önemli sakınma türü budur.
Çünkü açık olan haramlardan sakınmayan bir kimse şeriat nazarında fåsık olur ve adâlet vasfını kaybeder.83
83 -Şeriat hukukuna göre, her hangi bir konuda şahidlik edebilmek veya sözü makbul sayılmak için adalet vasfına sahip olmak lazımdır.
Bu vasıf, daha başka bazı işlerde de gereklidir.
2- Haram olma ihtimali ve şüphesi bulunan şeylerden sakınmak.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm buna işaret ederek şöyle buyurmuştur:
"Sende şüphe bırakan şeyi terk et, şüphe bırakmayan şeyi yap." Bu sakınma türü, orta derecedeki sâlihlerin takvasıdır.
3- Harama yol açma ihtimali bulunan helâl şeylerden sakınmak. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm buna işaret ederek şöyle buyurmuştur:
"Kul, sakıncalı olmayan ve fakat sakıncalı olana
yol açma ihtimali bulunan şeyleri terk etmedikçe, yüksek derecedeki takva ehlinin derecesine ulaşamaz."
Hz. Ömer radıyallahu anh da şunu söylemiştir:
"Allah Resûlu döneminde, biz harama yol açma ihtimalinden dolayı helâl şeylerin onda dokuzunu terk ederdik."
Helâl olan ziynetlerden ve lezzetli şeyleri yemekten sakınmak da bu kısma dahildir.
Çünkü bunların nefsi azdırıp bozmasından ve haram şeyleri de arzu edilir hâle getirmelerinden korkulur.
Dünya ehlinin malına bakmaktan ve nasıl yaşadıklarını öğrenmekten sakınmak da bu kısma girer. Çünkü bunlar da, nefiste harama karşı gıpta ve arzu uyandırırlar.
Bu sebeple, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"İmtihan etmek için bazı kimselere geçici olan dünya hayatından verdiğimiz şeylere gözlerini dikme!
Rabbinin verdiği helâl rızk, (azda olsa) bu şeylerden daha hayırlıdır.
Ev halkına ve çoluk çocuğuna namazı emret.
Kendin de namaz üzerinde sabit ol...84
84-Bugün öğlen vakti, ben camiye gitmeye hazırlanırken dışarıdan komşunun sesi geliyordu.
Kapıdaki birisine seslenerek,
"Namaz kılıp geleceğim." diyordu.
Ben bu sesi duyunca, onun namaz kıldığını öğrendim. Fakat çocukları namaz kılmıyorlardı
Akıbet (iyi, sevindirici ve kalıcı olan son) takvanındır."
Taha, 132
İsâ aleyhisselâm da şunu söyleniştir:
"Dünya ehlinin mal ve mülklerine bakmayın.
Çünkü bunlara bakmak, imanınızın tadını bozarlar."
Ve şöyle denilmiştir:
"Elbisesi ince (ipekli, süslü, fantazi) olanın dini de ince (zayıf, çürük ve bozuk) olur."
O hâlde, yenilecek ve kullanılacak şeyin bizzat helâl olması yetmez, onun bir harama yol açma ihtimalinin bulunmaması da lâzımdır.
4- Allah teâlâ'ya şükretmek için vesile bulmak ve O'na ibadet etmek için kuvvet kazanmak maksadları dışında her türlü nimetten sakınmak. Bu sakınma türü sıddıkların takvasıdır.
Çünkü sıddıklara göre, şükür ve ibadet için kullanmayan her şey haramdır.
ve belki de Kıblenin ne olduğunu bilmiyorlardı.
Bu çelişkili aile tablosu üzerinde biraz düşündüm ve kendi kendime şöyle dedim: "Bu aile reisi (erkek veya kadın), eğer namaz kılmanın kişinin âhiret kurtuluşu için zarurî ve zorunlu olduğunu biliyorsa, nasıl çocuklarının namaz kılmamalarına ve hatta namazın ne olduğunu bilmemelerine seyirci kalabiliyor, şefkat ve vicdanı isyan etmiyor?
Ve eğer, namazın böyle zorunlu ve hayatî bir önemi olduğuna inanmıyorsa, o zaman da neden kendisi namaz kılıp rahat ve istirahatını bozuyor?
Kapıyı açıp bu düşüncelerimi kendisine söylemek istedim. Fakat, vazgeçtim.
Çünkü düşünerek cevap vermeyeceğini, basma kalıp ve harc-ı âlem şeyler söyleyeceğini biliyordum. Bunlar da beni tatmin etmezlerdi.
110İmam Gazâlî Risaleleri13
Kur'ân-ı Kerim'de bu anlayışa işaret edilerek şöyle buyurulmuştur:
""Allah, de!
Ondan sonra insanları bırak, daldıkları bataklıkta oynasınlar."En.am 91
Buradaki Allah demekten maksat, her şeyi Allah teâlâ hesabına değerlendirmektir.
Bataklıkta oynamaktan maksat ise, nefis hesabına yaşamak ve nimetleri nefis için tüketmektir.
#DİNDE #KIRK #PRENSİP
#HELÂL #RIZIK #ARAMAK
#7YEDİNCİ #PRENSİP
#İMAM-I #GAZÂLÎ
4 notes · View notes
sidaramed00 · 1 year ago
Text
“Dürüstlük insana iki vasıf kazandırır: kolay incinme, kolay incitme.”🌿
8 notes · View notes
sillagen · 1 year ago
Text
Her şeyde bir ara bir vasıf arardım. Mesela burda aktif olduğum ilk zamanlar burda olmamın bir işe yaramayışı sen niye burdasın gibi düşüncelere sevk ediyordu. Sonra "benim zevklerim sizin nezdinizde makul bir zemine oturmak zorunda değil" sözü çıktı da rahatladık halimize tercüman
11 notes · View notes
cayircimengezegezeoy · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
gününüze bi miyav🐾
uzun süredir (bir hafta falan) buraya giremiyorum. sizleri özlüyorum. kendi içimi dinliyemiyorum. kendimle kalamıyorum. yoğunluk sadece benim negatif yönlerimi bastırıp bana iyi geliyor onun dışında iyi gelen yanı var mı pek bilmiyorum. aslında bu hafta çokça şey yaptım. çok sevdiğim bir insan Ankara'ya geldi onla vakit geçirdik yeni tadlar denedik orkestraya gittik güzeldi. ama güzel şeyler kısa sürer benim bademciklerim yine merhaba dedi antibiyotik öpücük attı bana.
onun dışında bu aralar şunu düşünüyorum. kurs hocalarımın hepsi kadın ve 30+ yaş üstü ve hepsinin benle iletişimi çok farklı belki kurstan sonra arkadaşlık bile kuracağız. ve genel hayatıma baktığımda ben yaşıtlarımla değilse hep daha olgun insanlarla fikirlerim uyuşuyor sohbetim daha sempatik oluyor.
birde şu var benim için öğretmenlik yüce bir vasıf olduğu için mesleği büyütüp mesleğin konumundan dolayı kişiye bakmazsınız etiketinden dolayı direk şahane biri gibi davranıyorum bu çok yanlışmış bunu yaşayarak öğrenmem üzücü oldu.
hıı bide ben çok üzülünce Instagram'da paylaşımı bırakıyorum ne fotoğraf ne hikaye paylaşıyorum. neden bu kadar hayatımı kapsıyor bu Instagram çok saçma kızım kendine gel diyorum büyük ihtimalle çare Instagram'ı kapatmakta olacak.
şuan otobüsteyim. otobüsün klima sesiyle yazıyorum buraya. ve yeni yeniden burası benim iç bahçem gönlümü açtığım günlüğüm gibi.
ve bilgisayar işletmenliği kursum bitti sertifikamı aldım geriye üç kursum kaldı ve aöf sınavlarına hazırlanmam lazım yani yoğunluğum hiç bitmeyecek.
sağlıkçı alımı haberleri var bu sıralar bu alımda atanır mıyım bilmem ama lütfen gönlümden geçen olsun.
ve ben ve bağımsız cümlelerim saçmalarımla miyavlı günler diliyorum.
hep miyavlayalım ve miyavlı kalalım 🐾
16 notes · View notes
uzunburakefendi · 1 year ago
Text
.
"Eskiden hikâyeler hürmüş, onları anlatanların malı değilmiş, kulaktan kulağa, insandan insana, zihinden zihne dolaşır, sevildikleri yerde konaklar, anlatıldıkça çoğalırlarmış. Herkes kendi tecrübesinden, hissiyatından bir şeyler eklermiş anlatırken. Hikâye o vakit sadece bir vakanın nakledilmesi değilmiş, bütün bir ruh halinin muhafaza edildiği canlı bir hafızaymış."
syf.17
.
"Sanat insanın en derinindeki karanlığı itiraf etmesidir. Neyse ki o itirafları herkes hemen tüm açıklığıyla anlamıyor. Fakat tam manasıyla anlaşılmasa da hissedilmesi mümkün. Hatta mükemmel bir sanat seyircisi sanatçının suçuna ortak olandır, o azabı kendi ruhunda hissedendir."
syf.40
.
"Belki de delilik dediğimiz, kelimelerin zincirlerinden kurtulmasından başka bir şey değildir. Kelimelerin hürriyeti. Kim bilir..."
syf.65
.
"İnsan dediğin korkar. Hayat dediğimiz arzuların ve korkuların hiç durmayan savaşıdır."
syf.268
Murat Gülsoy, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e hem resim tarihimize hem de ülke olarak dönüşümümüze eşlik eden bir ressam yaratmış bu romanında; Vasıf Ekrem Yelda.
Etrafı, çevresi, dostları o kadar gerçek ki, ressamın kendisinin hayal ürünü olduğuna inanmak güç. Hatta kapaktaki görselin de ressama ait olduğu yazıyor kitabın sonunda ve Murat Gülsoy bu görseli midjourney yapay zeka uygulamasını kullanarak oluşturmuş.
Keyif aldığım ve beni bolca araştırma yapmaya sürükleyen bir belgesel-romandı.
#muratgülsoy #ressamvasıfıngizliaşklartarihi #canyayınları #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri
instagram
4 notes · View notes
haziranzede · 2 years ago
Text
youtube
bugün ütü yaparken bu videoyu izledim. evlilikle ilgili kavramlarımız çok karışık.
mesela hamarat diye övünen kadınların çoğunun yaptığı yemekler İslam'ın helal ve Tayyip çizgisine uymuyor. sağlıklı yemekler yapmıyorlar. kimyasalları, margarinleri boşa ediyorlar. zeytinyağı ve tereyağının zararlı oldugunu falan anlatıyorlar. çok havalı ve sürekli parasıyla hava atan insanlar tereyağı çok pahalı diyor. dışarda bir yemeğe 700 TL vereceğine 700 TL'ye en pahalı yerden alsan 4 kg yakın yap alırsın ve bu bir aileye 3 4 ay yeter.
titizlik konusu ise daha d karışık. dinimiz bize temiz olun diyor. titizliği ile övünen bir çok insanın maleseff özbakımı çok eksik oluyor. evi çok temiz ama kendi ter kokuyor, çocugu pis gibi gibi.
dinimizin çizdiği temizlik sınırı bize yetmiyor mu? çok titizler ama yer tuvaletine çorapla girebiliyorlar. deterjanı boça etmeyi malesef ki titizlik sanıyorlar. toz mikrobik bişey değil. evlerini yeteri kadar havalandırmıyorlar. evi tozlanır diye çam açmayan duydum. temiz hava almazsak nasıl sağlıklı kalıcaz? makineye deterjanı boça edince daha temiz yıkamıyor. oturunc kullandıkları deterjanların fazlalıgı ile övünüyorlar. sen ayda şu temizlik mağzemesini ne kadar kullandın diye soruyorlar.
bize düşen sünnete uygun şekilde temiz olmaktır. malesef ki bı titizlik yüzündne bir çok insanın kalbi kırılıyor ve insanlar o temizlik mağzemelerinin zararı yüzünden hasta oluyor .
kaldı ki kadınlık yemek yapmak ve temizlik yapmak demek değildir. Ayşe Duman jenekoloji doktoru kitabın da diyor ki: " bir kadın çok titizse eşine karşı kadınlık görevlerini yeterli derecede yerine getiremiyordur."
benim fikrim ise bu yönde şu: ınsnalar mubale ile kendi eksikliklerinş örtüyorlar. ucuz zuccaciyelere girerseniz hep abartılı ürünler görürsünüz, kaliteli markalar ise duru bir sadeliğie sahiptir. o sadelik ürünün kalitesini ortaya çıkar. abartılı ürünlerde ki abartı, şatafat ise ürünün bayalığını örtmek içindir. insanlarda aynı bu şekilde kendi bayalıklarını örtmek için sürekli abartılı şekilde ölçüsüz davranışlarını övüyorlar. bir insan sürekli kendini, yaptıklarını övüyorsa mutlaka orada eksik ve saklanmak istenen bir durum vardır.
yemek de ve temizlik de ölçülü olmak gerekiyor. ölçüsüzlük hamaratlık değildir. ölçüsüzlük bazı şeyleri örtmek için bir örtüdür. kendi ile kalmak istemeyen insan kaçmak için sürekli olarak il yapar. bu ölçüsüz iş yapma sağlıksız bir ruh dünyasında da habercisi olabilir.
birde şu var eş seçerken maddi değerlere bakıp eveleniliyor. anne baba olunca nasıl olacağını düşünen yok. kadınlarda ki en önemli vasıf mürebbiye vasfıdır. bir kadının en değerli vasfı öncelikle kendini yetiştirmede daha sonra çocuklarını yetiştirmede ki maharetidir. malesef güzle ve hamarat diye tercih edilen bir çok kadın mesele anneliğe gelince cuvallıyor.
amaçım kimsenin anneliğini sorgulamak değil. amacım annelik yapmaya çalışırken evini ihmal etmekle itham edilen annelerin yanında olmak. üzülmeyin doğru yolda olan sizsiniz. Allah bizden titiz olmanızı ve görgüsüzce 5 çeşit şeyle misafir ağırlamımızı emretmiyor.
5 notes · View notes
saidaslan1 · 2 years ago
Text
"Sana kitabı indiren O'dur. Onun (Kur'an) bir kısım âyetleri muhkem­dir, ki bunlar kitabın esasıdır; diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te'vil etmek için on­daki müteşâbihlerin peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek payeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar." (Âl-i İmran, 3/7)
Ebu Said el-Harraz - kuddise sirruh - der ki:
«İlimde râsih olanlar bütün ilimleri ikmâl edip onları irfan derecesinde bilen ve cümle mahlûkatın himmetlerinden yükseğine çıkanlardır.»
Bazı büyükler derler ki:
«Müteşâbihâtın te'vilini Allah bilir, ilmini Allah'dan alan râsih âlimler de bilirler. Bunlar sırlarını rablerinden gelecek ilhama her zaman açık ve hazır bulunduran kümmelin, yani kâmil insanlardır.
وَمَا يَذْكُرُ إِلا أُولُوا الألباب
«Ulü'l-elbâb, yani ince zekâ sahipleri müstesna olmak üzere başkaları Kur'an'ı tefekkür edip öğüd almazlar, anlamazlar.»
«Elbâb> demek, vehm ve hayâl kabuğundan kurtulmuş ve temizlenmiş akıllar demektir.
Huccetü'l-İslâm Imam Gazâlî der ki:
İlimde râsih olanlar evliyâullahın ârif olanlarıdır. Bunlar mârifet meydanında avâmın mahkum bulunduğu hududları aşmış, aşılmaz sahralarını geçmiş, vasıf olamadıkları hedefleri kalmamış, gayelerinin sonuna varmış olmalarına rağmen kendilerinden gizlenen şeylerin kendilerine açılanlardan daha çok bulunmasından dolayı ilmi Hakk'a nisbet ve izafe edip kendi aczlerini itiraf etmişlerdir.
6 notes · View notes
cozumkendimiz · 2 years ago
Text
An'da Olmanın Püf Noktası
An'da olabilmek için zihnimizin sade ve temiz olması gerekir. Zihnimiz, küçük yaştan itibaren aldığımız yanlış eğitim ve etkilerle dolar. Yapmamız gereken; önce kendi yapımızla tanışıp zihnimizdeki yüklerden kurtulmak, kendimizdeki yetenek, vasıf ve becerilerimizi ortaya çıkarmaktır.
Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
adl1bbed · 11 days ago
Text
Bölüm 142: Seni sıkıntı içinde görmek benim hüznümdür
Ç/N: 《赠下第举公》 Zèng xià dì jǔ gōng 'dan bir alıntı
Bir hadım, ikincil odanın kapılarına geldi. Elindeki at kuyruğundan fırçayı sallamasıyla birlikte yüksek sesle duyurdu, "Beşinci Ekselans'ın dediğini aktarıyorum, bütün yetkililer lütfen sabah toplantısına buyursun."
Üç Bölümün Başı en önden yürüyor, onu da Sol ve Sağ Danışmanlar izliyordu. Onların arkasından altı bakan ve diğer meclis yetkilileri sırayla ana salona doğru yürüdü.
Qi Yan sıranın ön kısmında yürürken, parmakla sayabileceği o birkaç kişiye bakıyordu. Yıllarca bugünün hayalini kurmuştu, nihayet, adım adım hedefine yaklaşıyordu... 
Kalabalık: "Majestelerine ve Beşinci Ekselans'a selamlar."
Krallığı yöneten prens Nangong Da boğazını temizledi, "Her efendi saygıdan muaf, kalkın."
Kalabalık: "Ekselanslarına teşekkürler."
Sekiz hadım birlikte büyük salonun iki kapısını kapattı. Katlanır paravanın arkasından Sijiu'nun yaşlı sesi duyuldu, "Majesteleri buyurdu ki başkent sınavı yaklaştığından, bu meclis toplantısında her yetkili ana gözetmenlik için bir seçenek önersin."
Bu duyulduğunda, ejder tahta kurulmuş oturan Nangong Da ve aşağıda dikilen Üçüncü Prens Nangong Wang anında gözünü açmıştı. Kendi taraflarında olan meclis yetkilileri de sözsüz bir şekilde anlamıştı. İmparatorluk sınavı her üç yılda bir düzenlenirdi ve ana gözetmenin kimlerden olduğuna göre sonraki üç yıl boyunca mecliste rüzgarın ne yöne eseceği belli olurdu. Her grup elinden geleni ardına koymadan hareket ederdi.
Nangong Da çevresindekileri süzdü. Ayin Bakanı Gongyang Huai uygun vakitte başını kaldırdı, ikisi göz göze gelmişti.
Nangong Da: "Saygıyla İmparator babamın emrine uyuyorum. Önceki birkaç meclis toplantısında çok sayıdaki efendinin arasından Baş Katip Xing Jingfu, Devlet İşleri Dairesi'nin Sol Danışmanı Lu Boyan ve Ayin Bakanı Gongyang Huai önerilmişlerdi. Buradan yola çıkarak efendiler lütfen bu yılki imparatorluk sınavının ana gözetmen pozisyonunu almaya en uygun kişinin kim olabileceğine göre kendi fikirlerini belirtsin."
Sol Danışman Lu Boyan ellerinde yeşimden bir plakayla büyük salonun ortasında öne çıktı, "Majesteleri, bu kulun diyecek bir şeyi var."
Nangong Da: "Efendi Lu, lütfen söyleyin."
Lu Boyan: "On dört yıl önce bu hükümdarlık kurulduğundan beri imparatorluk sınavının ana gözetmeni çoğunlukla Merkezi Katipler, Personel Bakanlığı ve Ayin Bakanlığından seçildi. Altı Bakanlık arasında Merkezi Katipler tüm durumu göz önünde tutar, Personel Bakanlığı eleme ve yetkili atamaktan sorumlu, Ayin Bakanlığı ise imparatorluk sınavına ilişkin mevzularla ilgilendi. Bu kul usulden şaşmamak gerektiğine inanıyor, bu yüzden bu seneki başkent sınavının ana gözetmeni yine bu üç Bakanlığın arasından seçilmeli."
Ağzından bu sözcükler döküldükten sonra Gongyang Huai de öne çıktı, "Bu yetkili bu fikre katılıyor. Bu yetkili bu seneki ana gözetmenlik görevinin Ayin Bakanlığı tarafından üstlenilmesi gerektiğine inanıyor."
Lu Boyan kaşlarını çattı, "Efendi Gongyang pek haklı değil. Her ne kadar Ayin Bakanlığı imparatorluk sınavıyla yakından ilgili olsa da, bundan ötesinde pek bir bağlantısı yok. Yetkililerin tayin edilmesi ve değerlendirilmesi hala Personel Bakanlığı'nın yetkisi dahilinde. Ana gözetmenlik de Personel Bakanlığınca üstlenilirse ilk olarak, adayların durumu daha kapsamlı bir şekilde anlaşılabilir ve ikinci olarak, bundan sonraki vazife koltuklarının öneri ve sevki kanıtlarla desteklenir. Bu basit yetkili bir zamanlar Vekil Personel Bakanıydı. Bu yetkili Sol Danışman olarak terfi ettirildiyse de vasıf açısından bu yetkili, Efendi Gongyang'dan bir adım ileride gibi duruyor."
Hükümdara sadık bir yetkili de öne çıktı ve şöyle dedi, "Efendi Lu'nun sözleri doğru, fakat tüm meclis içinde Baş Katip Efendi Xing'den daha vasıflı biri bulunmuyor. Bahsetmişken, siz iki efendi de Efendi Xing'in talebeleriydiniz."
Lu Boyan ve Gongyang Huai bu yetkiliye aynı ölçüde kötü bir bakış attılar. Ortamın biraz gerildiğini hisseden Nangong Da uygun vakitte araya girdi, "Ana gözetmen seçiminin hep bir tartışma sebebi olmasının nedeni, üç efendinin dediklerinin de mantıklı olması. Fakat başkent sınavı yaklaşıyor. İmparator babam bugün kesinlikle birinin seçileceğini emretti... Herhangi bir efendinin daha diyecek bir şeyi var mı?"
Her ne kadar Nangong Jingnu katlanır paravanın arkasında dimdik otururken kayıtsızmış gibi görünse de, tüm bu zaman boyunca kalbi gerginlikle doluydu. Meclis yetkilileri tartışarak böyle bir noktaya gelmişlerdi. Qi Yan'ın zekası düşünüldüğünde, bir şeyler fark etmiş olmalıydı. Yine de söz verdiği gibi öne çıkacak mıydı?
Nangong Jingnu bundan biraz pişman olmuştu. Baştan Qi Yan'ı oturtup düzgünce konuşması gerekirdi, bir go maçı üzerine girilen bahis fazla hafifti...
Kısa süren bir sessizliğin ardından, nazik ve yavaş bir ses duyuldu.
Qi Yan: "Majesteleri ve Beşinci Ekselans'a rapor veriyorum. Bu kulun diyecek bir şeyi var..."
Qi Yan'ın sesi hala bir delikanlının canlı dinçliğini taşıyordu. Ayırt edilmesi son derece kolaydı.
Nangong Jingnu derin bir nefes verdi. Gergin bedeni rahatlamıştı.
Nangong Da: "Ah? Enişte... Efendi Qi, lütfen söyleyin."
Gongyang Huai başını çevirerek Qi Yan'a doğru baktı. Qi Yan'ın kesinlikle onun tarafında olacağını düşündüğünden, içinden kıkırdamaya başlamıştı.
Qi Yan yeşimden plakasını yukarıda göğsünün önünde tuttu ve bir an düşündükten sonra ağır ağır konuşmaya başladı, "Bu kul Efendi Lu'nun dediğinin doğru olduğunu düşünüyor..."
Gongyang Huai'nin gözleri anında fal taşı gibi açıldı. Lu Boyan bile başını oraya doğru eğerek baktı, Qi Yan'ın ne yapmak istediğini çözememişti.
Qi Yan: "Merkezi Katipler altı bakanlığa bakıyor ama, tam da bu yüzden Efendi Xing görevlerle meşgul. Eğer meclisteki bütün meseleler bir tek kişinin omuzlarına yüklenirse dünyadaki talebeleri mecliste başka kimsenin olmadığı yönünde bir yanılgıya sevk etmez mi? Her ne kadar önceki imparatorluk sınavlarının tümü Ayin Bakanlığı tarafından düzenlenmiş olsa da, eğer Ayin Bakanlığı hem sınav hem de ana gözetmenden sorumlu olursa kaçınılmaz olarak vazife kapsamını aşmış gibi görünecek. Bu sebepten ötürü başkent sınavının ana gözetmenliğini yapmak için yalnızca Personel Bakanlığı en uygun seçenektir. Buna ek olarak, ister önceki Hanedanlık olsun ister tarih kitapları, imparatorluk sınavının ismen Ayin Bakanlığının sorumluluğunda olmasına rağmen ana gözetmen seçiminin nadiren Ayin Bakanlığına verildiğini gösteren fazlasıyla kayıt var..."
Nangong Wang sırtını dikleştirdi. Yüzünde sıcak bir gülümseme belirirken kendi kendine bir iç çekti: Qi Yan gerçekten doğaüstü yüce bir yeteneğe sahipti. Lu Boyan'ın aslında onun tarafına katıldığını tahmin edememişti, bu yüzden böylesine kritik bir durumda ona yardım etmek için söze dahil olmuştu!
Nangong Da'nın ifadesi bir miktar hoşnutsuzdu. Kaşlarını çattı, "Efendi Qi, Efendi Lu'yu mu öneriyor?"
Qi Yan yavaşça başını kaldırdıktan sonra yüksek ve net bir sesle karşılık verdi, "Efendi Lu eşi bulunması zor bir yüksek yetkiliyse de, artık Personel Bakanlığının bir parçası değil. Bu kul, kendisini öneriyor."
... ...
Bu sözler ağzından çıktığında, sessiz salon anında gürültüyle patladı.
Bunu ilk reddeden Lu Boyan oldu, "Efendi Qi, meclis senin için maskaralık edilecek bir yer mi? Terfi almış olabilirim ama bu daha dün olmuş bir şey. Personel Bakanı'nın belgeleri henüz tamamlanmadı."
Hükümdara sadık olan yetkililer de karşıt fikirlerle öne çıktı, "Bu yetkilinin düşüncesine göre, Efendi Qi bir yerin yönetimini yapma görevini yerine getirmişse de, meclise daha yeni döndün en nihayetinde. Eski deneyimler olmadan, korkarım ki böylesine bir sorumluluk için yeterince nitelikli değilsiniz!"
"Efendi Qi, imparatorluk sınavı yetkililerin kullanımını ilgilendiriyor. Ana gözetmen yalnızca sınavı gözlemekle değil, cevapları işaretleyerek yerleştirmeye karar vermekten de sorumludur. Senin birkaç yıllık deneyime daha ihtiyacın var."
"Bu yetkili de öyle düşünüyor!"
"Majesteleri lütfen yeniden gözden geçirsin!"
"Bu basit yetkili Efendi Qi'nin sıra dışı göz renginin göz sorunundan kaynaklandığını duydu. Ana gözetmenin koca üç gün boyunca sınavı gözlemesi gerekir, Efendi Qi bunun altından nasıl kalkabilir ki?"
"Doğru!"
"Efendi Qi'nin kimliği 'benzersiz'. Meclise katılmaktan başka, Ekselansları Zhenzhen Prensesinin yanında daha çok vakit geçirmen gerekiyor. İlk önce kendi yükümlülüklerinle ilgilen!"
Meclis salonundaki ciddi atmosfere rağmen, meclis yetkililerinin yorumları gittikçe kulağa daha da rahatsız edici geliyordu. Pratik olarak bir bilgenin yeteneklerinin bozuluşunun zirvesini sergiliyorlardı.
Gongyang Huai, kendi isteğiyle Qi Yan'a "saldırmayan" azınlığın içindeydi. Fakat o da şu anda üzerinde devasa bir baskı taşıyordu, ikilemde kalmıştı.
Bütün Gongyang ailesi çoktan Ekselansları Beşinci Prens'in tarafına katılmıştı. Öncü yetkili olarak, nasıl sessiz kalabilirdi ki?
Gongyang Huai başını çevirerek yanında dikilen Qi Yan'a baktı. En sonuna dudaklarını aralayarak, "Bu yetkili de katılıyor," dedi.
... ...
"Nangong Rang" konuşamıyordu, krallığı yöneten prens Nangong Da ise "yasalar herkesi cezalandıramaz" tavrı sergiliyordu. Yüksekteki pozisyonunda dikleşmiş, meclis yetkililerinin Qi Yan'ı eleştirmesini izliyordu. Nangong Wang, onun lehine konuşursa Qi Yan'ın kendine ait kartlarından biri olduğunun ortaya çıkacağından endişeleniyordu, bu nedenle mantıken sessiz kalmayı seçmişti. En yüksekteki pozisyonun bir fikir belirtmediğini ve dikkatlerin odağının da güçsüz ve zorbalık edilmeye açık bir tutumu olduğunu gören çeşitli meclis yetkilileri daha da sınır tanımaz hale geliyordu.
Katlanır paravanın arkasında, Nangong Jingnu'nun zihninden bir deyim geçti: centilmen su, ehemmiyetsiz bir insan ise yağ gibidir.
Kaynayan suya birkaç damla yağ düşerse, su aynı kalırdı. Her ne kadar yağ ile karışmasa da, kendi huzurunu koruyabilirdi. Öte yandan kaynayan yağın içerisine bir kase su dökülürse, anında patlama yaşanırdı... Mecliste gözler önüne serilen sahne neden buna bu denli benziyordu?
Taraflar arasındaki tartışmanın çoktan bu kadar ciddi bir boyuta geldiğini tahmin etmemişti. Qi Yan başkente daha yeni dönmüştü, burada bağlantıları yoktu ve bir tarafa dahil değildi. Nangong Jingnu gücün üç ayağı şimdi ısrarla savaştığından, böyle biri öne çıkarsa belki de üç tarafın birer adım gerileyeceğini düşünmüştü. Tam aksine böyle bir duruma döneceğini tahmin etmemişti...
Nangong Jingnu katlanır paravan ve boncuklu perdenin ardından Qi Yan'ı göremiyordu. Şüphe ve suçlamalardan oluşan çığla yüzleşirken, sessiz kalmayı seçmişti.
Nangong Jingnu Qi Yan'ın yüz ifadesini hayal edemiyordu. Ezici oranlar yüzünden büyük bir öfke mi duyuyordu; ya da inatçı bir güçlülük sergiliyor, rüzgarın dilediğince esmesine izin mi veriyordu; yoksa hor gördüğünden dolayı işleri salmış mıydı?
Nangong Jingnu dudağını ısırdı. Qi Yan'a saldıran bu sözcükler kalbine sert bir şekilde iniyordu...
Bunun olacağını bilseydi, Qi Yan'ı yine de buna iter miydi?
Peki ya o? Söylenen şeyi kabul ederken nelerle yüzleşeceğini biliyor muydu?
Cevap Nangong Jingnu'nun kalbinde gizliydi. Qi Yan'ı tanıyordu ve asıl önemlisi Qi Yan'ın ne tür bir deha barındırdığının farkındaydı, fakat Nangong Jingnu bunu kabul etmek istemiyordu.
Sanki, bir kez kabul ettiğinde son üç yıldır gizlice tutunduğu belirli bir şey... onu ileriye gitmeye teşvik eden bir görüş, enerji kaynağını yitirecekti.
Üç sene evvel edilen "ihanet" Nangong Jingnu'ya körü körüne yanlış kişiye aşık olduğunu hissettirmişti. Qi Yan gittiğinden beri göğsüne dolan kin ve öfke onun motivasyonu olmuştu. Onu her saat ve her an sıkı çalışması ve gelişmesi için teşvik etmişti. Bu güceniklik birçok zorluğun üstesinden gelmesini, bugüne varabilmesini sağlamıştı.
Diğer şeyleri ise, Nangong Jingnu daha derinlemesine düşünmeye cüret edemiyordu.
Qi Yan ile fazla zaman geçirmeye de cesaret edemiyordu. Korkuyordu. Bir ezik gibi, onu öylece affetmekten korkuyordu...
Qi Yan'ın burada olmadığı o binden fazla gündüz ve gecede, Nangong Jingnu sık sık şöyle düşünürdü: böyle bir şeyi bile önemsemeyi bırakırsa, Nangong ailesinin tek meşru prensesi olma ismini nasıl taşıyabilirdi ki?
Neyse ki zaman güzel bir şeydi. Fark edilmeden birçok şeyi aşındırabilirdi. Nangong Jingnu çoktan kendini bunu önemsemekten alıkoymayı öğrendiğini düşünmüştü...
Kalbindeki acıyı zorla bastırdı, ardından çay fincanını imparatorluk masasından aşağı süpürdü...
Net bir kırılma sesini takiben büyük salondaki gürültü aniden kesildi. Sijiu aceleyle dudaklarını örterek şiddetli öksürüklerle Nangong Rang'ın sesini taklit etti.
Kalabalık: "Majesteleri, lütfen sağlığınıza dikkat edin!"
Tüm o zaman boyunca başını eğerek yorum yapmayan Qi Yan gözlerini kaldırdı: yani Nangonglar baba-kız olarak son üç yıldır insanları böyle mi kandırıyordu?
Qi Yan sonraki saniyede bakışlarını oradan çekti. Önceki tavrını geri takındı, fakat o kehribar rengi gözlere şefkatli ve karmaşık bakışlar dolmuştu.
Ekselansları, bir hükümdarın... sert bir kalbe ihtiyacı olduğunu bilir misiniz? Bu kulun sizin için bir-iki şeyi savuşturmasına karar verdiğinize göre, kalbiniz neden yumuşuyor?
Nangong Da: "İmparator baba? İyi misiniz?"
Nangong Jingnu başını salladı, böylelikle Sijiu yüksek ve net bir sesle şöyle dedi, "Majesteleri buyurdu ki, meclis dağılmıştır!"
Kalabalık: "Majesteleri nasıl emrediyorsa."
Sekiz hadım birlikte büyük salonun kapılarını iterek açtı, ardından meclis yetkilileri sırayla dışarıya yürüdü. Fakat, yüksek yetkililerin hepsi bilinçli olarak Qi Yan ile aralarında uygun bir mesafeyi koruyordu.
Qi Yan tıpkı yalnız bir ada gibiydi. Kalabalıkla aynı doğrultuda yürümesine rağmen, yanında yürüyen kimse yoktu. Gongyang Huai bir süre kararsız kalsa da sonunda derin bir iç çekti. Ayin Bakanlığındaki diğer yetkililerle birlikte oradan ayrıldı.
İmparatorluk yolunun sonunda, Qi Yan yürümeyi bırakıp başını arkaya çevirerek oraya baktı.
***
0 notes
lolonolo-com · 2 months ago
Text
İstatistik Ünite -2
Birim, Vasıf, Şık Kavramları ve Verinin Ölçüm Düzeyi Birim, Vasıf, Şık Kavramları ve Verinin Ölçüm Düzeyi İstatistikte Birim, Vasıf, Şık Kavramları ve Verinin Ölçüm Düzeyi İstatistik, sayısal verilerin analiz edilmesi ve bu analizler sonucu çıkarımlar yapma sürecidir. Ram Charan’ın belirttiği gibi, “Sayıların ne dediği çok önemli. Görünüşe aldanma, sayılara bak!” ifadesi, istatistiksel…
0 notes