#sufi müzik
Explore tagged Tumblr posts
aykutiltertr · 7 months ago
Video
youtube
Sarı Laleler - M.F.Ö ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop)  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/Yo38MzxlW1s ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐  Sarı Laleler - M.F.Ö ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop) Sarı Laleler M.F.Ö. Agu Beste Müzik + Söz Güfte: Mazhar Alanson Intro: Bm   Em   A     G   F#   Bm                                                Em Uykulu gözlerle döndüm rüyamdan                     A                                        G                Bm           Sana sarı laleler aldım çiçek pazarından   Bm                                                     Em         Sen olmasan buralara gelemezdim ben               A                                            G                Bm Sevemezdim bu şehri anlamazdım dilinden           Em                                 F# Nasıl bir sevdaysa bu karşı koyamam                   Em                                         F# Dayanamam kıskanırım seni paylaşamam                 Em Satırlar uçar gider aklımdan                                  G                              Em              F# Sana sarı laleler aldım çiçek pazarından                 Bm   Em   A     G   F# Başa döner Em                                   F# Yeniden başlasam bu sefer korkmadan Em                                F# Koklayıp birbirimizi çöpe atmadan Em Satırlar uçar gider aklımdan            G                             Em            Bm       Sana sarı laleler aldım çiçek pazarından MFÖ Mazhar-Fuat-Özkan Genel bilgiler Başladığı yer Türkiye Türkiye Tarzlar Pop, rock Etkin yıllar 1971-günümüz İlişkili hareketler Kaygısızlar, Mazhar - Fuat, İpucu Beşlisi Resmî site mfo.com.tr Üyeler Mazhar Alanson Fuat Güner Eski üyeler Özkan Uğur (1971-2023, ölümüne kadar) Mazhar Fuat Özkan, kısaca MFÖ, Türk pop ve rock müzik grubu. Mazhar Alanson, Fuat Güner ve Özkan Uğur'dan oluşmaktadır. 1984 yılında çıkardıkları Ele Güne Karşı Yapayalnız ile müzik hayatlarına başlayan grup; bu albümdeki "Ele Güne Karşı", "Güllerin İçinden", "Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da", "Yalnızlık Ömür Boyu" gibi şarkılarla dikkat çekti. 1985 ve 1988 yıllarında sırasıyla "Diday Diday Day" ve "Sufi" şarkılarıyla Türkiye'yi Eurovision şarkı yarışmasında temsil ettiler. Albümleri Stüdyo albümleri 1984: Ele Güne Karşı Yapayalnız 1985: Peki Peki Anladık 1986: Vak The Rock 1987: No Problem 1990: Geldiler 1992: Agannaga Rüşvet 1992: Dönmem Yolumdan 1995: M.V.A.B. 2006: AGU 2011: Ve MFÖ 2017: Kendi Kendine Konser Albümleri 2007: MFÖ Senfonik Konser[20] 45'likler ve Single'lar 1985: Aşık Oldum (I Fall in Love) / Didai Didai Dai 1988: Sufi 2003: MFÖ 2019: Sude (ER-SEEn ile) Toplama albümler 1989: The Best of MFÖ 2003: Collection 2013: MFÖ Box Set[21] Katıldıkları Albümler 2002: Yeni Türkiye Coşku Dolu Ödüller 2019: Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Kaynakça ^ "Arşivlenmiş kopya". 24 Şubat 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Temmuz 2017. ^ "Fas'ta Bir Sarı Lale". 15 Kasım 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Ağustos 2009. ^ "Arşivlenmiş kopya". 11 Haziran 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Haziran 2017. ^ "Asabi rollere cuk oturan adam". 25 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Ağustos 2009. ^ "Özkan Uğur hastalığıyla ilgili ilk kez konuştu". 4 Nisan 2013. 30 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. ^ "Son dakika haberleri: Özkan Uğur sosyal medyadan açıkladı: Maalesef beni gene öldürdüler". 4 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. ^ "Özkan Uğur: MFÖ üyesi müzisyen hayatını kaybetti". BBC News Türkçe. 8 Temmuz 2023. 8 Temmuz 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Temmuz 2023. ^ "Mazhar Alanson ile Fuat Güner sahnelere dönüyor: Kaderde bu da varmış". NTV. 27 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ocak 2024. ^ "En iyi 50 Türkçe rock şarkısı". 14 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Ağustos 2009. ^ "Billboard ve Blue Jean dergilerinin en iyi rock albümü listeleri..." 10 Aralık 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Ağustos 2009. ^ Ünlüler can dostları için poz verdi[ölü/kırık bağlantı] ^ İlk konser MFÖ'den[ölü/kırık bağlantı] ^ MFÖ'den yardım konseri[ölü/kırık bağlantı] ^ MFÖ olarak feci bastıracağız[ölü/kırık bağlantı] ^ Mazhar’ın şovları yüzünden bitiyoruz[ölü/kırık bağlantı] ^ MFÖ kulisinde yumruklu kavga[ölü/kırık bağlantı] ^ MFÖ'de sinirler gergin
0 notes
avantajix · 1 year ago
Text
Bizim İstanbul’un Zili Meşhur
Tumblr media
Sevgili Dostlar,
Bugün 16 Kasım, kadife sesli caz solisti Diana Krall’ın doğum günü. Sarışın ve beyaz tenli olmasına rağmen sahip olduğu zenci sesi sayesinde ünlenen ve şahane piyano çalan çifte Grammy ödüllü sanatçı, İstanbul dahil pek çok dünya şehrinde konserler vererek kitlelere ulaşmıştır. Rüzgara ve soğuğa aldırmadan Newport Caz Festivali’nde söylediği parçalar ŞURADA.
İşte tam da bu konserde Diana Krall’ın arkasında (üstünde Zildjian yazan) zil sizin de dikkatinizi çekmiş olabilir. Bundan tam 400 sene önce yani 1623 yılında İstanbul’da doğan bu ünlü marka, şu an dünyanın en büyük müzisyenleri ve grupları tarafından kullanılması bakımından göğsümüzü kabartır.
Wikipedia bu konuda şu bilgileri veriyor: “1623 yılında İstanbul’da kurulan Zildjian (Zilciyan) şirketi dünyanın en tanınmış müzik aleti üreticilerindendir. Topkapı Sarayı’nda çalışan I. Kerope, Osmanlı Padişahı I. Mustafa’nın izniyle saray surlarının arkasında zil üretmek üzere küçük bir atölye kurar. Oğlu Avedis, atölyede çalışırken yepyeni bir alaşım keşfeder. Bu alaşım kalay, bakır ve gümüşten oluşmakta ve formülü bugün bile sır olarak saklanmaktadır. Tınısı çok güzel bu özel metalden Osmanlı mehteran takımı için ziller, sufi dervişleri için müzik aletleri, kiliseler için çanlar, harem’deki dansçılar için parmak zilleri yapılır. Sultan II. Osman, Avedis’i başarısından dolayı 80 altın (yaklaşık yarım kilo altın) ile ödüllendirir ve ona Zildjian adını verir. Bugün 400’üncü yılını kutlayan şu an ABD merkezli marka İstanbul’da bu şekilde doğar.” (KAYNAK)
Kısacası, Diana Krall cazı muhteşem yorumluyor, ama işin içine bir de Osmanlı detayı girince yorum daha da bir keyifli oluyor.
Yorum demişken, alışverişi en keyifli şekilde yorumlamak istediğinizde ise Avantajix var.
Alışveriş Yapana Para Veren Fikirler
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bugün Başka Ne Kazanabiliriz?
1) Avantajix “Konuşan Çay Makinesi” Kazandırıyor: Avantajix, bir şanslı katılımcıya “Karaca Çaysever Üçü Bir Arada Konuşan Çay Makinesi” hediye ediyor. Çekilişe katılmak isterseniz; @avantajix hesabını takip edin, içerik postunu beğenin ve arkadaşlarınızı etiketleyin. Son katılım tarihi: 30.11.2023. Detaylar için: https://www.instagram.com/p/CzoNB5to11o/
2) 10 Kişi 450TL Değerinde Hediye Çeki Kazanıyor: Ebebek, 10 kişiye 450TL değerinde hediye çeki kazandıracak. Bu çekilişe katılmak için; @ebebek hesabını takip edip gönderiyi beğenin ve 3 arkadaşınızı yorumlarda etiketleyin. Kazananlar 17.11.2023 tarihinde duyurulacak. Daha fazla detay için link: https://www.instagram.com/p/CzduD6WtxuU/
3) Türk Kahve Makinesi Kazanmak İster misiniz? English Home, yeni elektrikli Türk kahve makinesini hediye edecek. Eğer ilgilenirseniz @englishhome sayfasını takip edin, son 3 gönderiyi beğenin ve yoruma 3 arkadaş etiketleyin. Sonuç 21 Kasım’da açıklanacak. Daha fazla detay için: https://www.instagram.com/p/Czn1VzwtBlQ/
4) İçimizden 3 Kişi Nostaljik Fotoğraf Albümü Kazanacak: Sosyopix, 3 kişiye “Nostaljik Fotoğraf Albümü” hediye ediyor. Çekilişe katılmak için; @sosyopix hesabını takip edin, gönderi postunu beğenip kaydedin ve 2 arkadaş etiketleyerek yorum yapın. Kazananlar 21 Kasım’da açıklanacak. Daha fazla detay için link: https://www.instagram.com/p/CzY4NGjo6CE/
Sağlıkla, barışla ve sevgiyle kalın.
………
(Not: Yukarıdaki yazı Avantajix kullanıcılarına 16.11.2023 tarihinde gönderilmiş olan e-bültenin bir kopyasıdır. Siz bu yazıyı okuduğunuzda kampanyalar güncelliğini yitirmiş olabilir. En güncel detaylara şuan www.avantajix.com adresinden ulaşılabilir. Keyifli okumalar dileriz.)
1 note · View note
teneres · 5 years ago
Text
Hanefi fakihlerinden allame Şeyh Ahmet et-Tahtavi, Şurunbulali'nin "Merakil-Felah" adlı kitabına yaptığı haşiyenin "imam bitirdikten sonra muktedinin yapması gereken bölümde" şunları söylemiştir;
Sofilerden bir kısmının yaptığı raks, alkış, bağırma ve çalgı aletlerini çalmaları icma ile haramdır. Çünkü bu aletler kâfirlerin fiilleri ve alametleridir.
14 notes · View notes
inimdeyim · 7 years ago
Video
youtube
1 note · View note
necoart · 8 years ago
Video
Pervâne 
Bu dünyadaki insanlar bir mum alevinin önündeki üç pervane gibidirler. İlki aleve yaklaştı ve şöyle dedi; – Ben aşkı biliyorum. İkincisinin kanatları yaklaşarak aleve değdi ve o dedi; – Ben aşkın ateşinin nasıl yaktığını bilirim. Üçüncüsü kendini hiç tereddüt etmeden ateşin kalbine attı… Ve ateş onu eritti. Yalnızca o bildi: Gerçek aşk nedir. 
Feridüddin-i Attar
84 notes · View notes
roportajadam · 4 years ago
Text
Dünyanın büyük Daf üstadı, Masoud Habibi ile Daf Hikayesi!
Tumblr media
Dünyanın büyük Daf üstadı, Masoud Habibi ile Daf Hikayesi!
Tarihçesinden bahsetmeden önce, Daf ve diğer benzeri vurmalı çalgıların, kökenlerinden veya ilk olarak nasıl ortaya çıktıklarından emin olamayacağımız kadar eski ve kadim olduklarını belirtmekte fayda var. En eski kaynaklar bile ne zaman ortaya çıktıklarını tam olarak işaret etmezler. Tüm bu kadim enstrümanlar arasında Daf daha yakın bir tarihe sahiptir ve biçimi ve çalma tarzı bu noktayı vurgular niteliktedir. Daf'ın köklerini keşfederken ortaya çıkan bir diğer önemli keşif de, bu araştırmanın porselen veya diğer yüzeyler üzerine yapılmış eski bir mezar veya çizim üzerine kurulu gibi bir araştırma olmadığıdır. Örneğin, Pehlevi döneminde, 'Kombar' denen bir enstrümanın bazı tasvirlerine göre; o dairesel bir şekle sahiptir, bu nedenle görünüşte biraz Daf'a benzediği iddia edilebilir ancak aynı şekilde çalınıp çalınmadığını söylemek zor. Bununla birlikte, Daf'ın köklerinin izini sürmek için daha iyi ve daha gerçek kaynaklar da var ve bu araştırma esas olarak onlara dayanıyor. Bu makale yazılı bulgulara dayansa da, orada da bazı farklılıklar var. Bazı sözlük ve ansiklopedilerde Daf, farklı olmakla birlikte, Dayere olarak tanımlanır. Mohammad Moin’in ve Gil ve Dilem’in sözlüklerinde "Daf", "tef" olarak tanımlanır. Dahası, Urdu dilinde Daf 'dop'tur ve Behdinan'ın sözlüğünde' Daf = Dayereh  olarak tanımlanır. Farsça'da "Dayereh" kelimesi "daire" anlamına gelir, bu nedenle bu enstrümanın farklı bölgelerdeki bazı İranlılar tarafından Dayereh olarak adlandırılmasının sebebi bu olabilir.Bahsedildiği gibi, Daf'ın bir başka eski adı, yine Farsça'da biraz doğal olmayan şekilde "dop" dur. Öte yandan, 'Daf' kelimesi Malezya'da benzer enstrümanlar için adlandırılırken, Türkiye'deki bazı Sufiler, mesela Konya’da, metal yüzeyli yuvarlak bir vurmalı enstrüman olan  olarak adlandırır. Buna göre, belirli bölgeye veya kültüre bağlı olarak, "Daf", bugün bildiklerimize benzer şekilde çalınan yuvarlak bir vurmalı çalgı olarak adlandırılır. Daf'ın en eski dokümantasyonu, Peygamber Davut'un (MÖ 1010–970) kutsal kitabı Zebur'da yer alır ve burada bir ayet şöyle der: "Onu tef ve dansla övün, onu tellerle (telli çalgılarla) ve flütle övün" (Mezmurlar 150). Bu, "tef" ve / veya Daf'ın çok yaygın olarak bilindiğini ve hatta dini törenlerde kullanıldığını göstermektedir. Bu ayette Daf ve danstan bahsedilmesi ilginçtir çünkü bu, bu enstrümanın Tanrı ile yüce bir bağlantı hissi yaratmadaki ilahi rolünü vurgulamaktadır. Davut, İsrail ve Yahuda Birleşik Krallığı’nın peygamberi ve üçüncü kralıydı. O zamanlar takipçileri Asya, Orta Doğu, Avrupa ve Afrika'ya yayılmıştı. Babası Davut'un yerini alan Süleyman, Asurlular tarafından mağlup edildi. Bu, Daf'ın Orta Doğu'ya nasıl geldiğinin başka bir açıklaması olabilir. MÖ 6. yüzyılda, İsrail toprakları Babilliler tarafından ele geçirildi, bu nedenle onların kültürleri ve müzikleri geniş Pers topraklarına yayıldı. Bu arada, Orta Asya, Arap Yarımadası, Doğu Asya ve Güneydoğu Asya'da daha küçük Yahudi devletleri ortaya çıktı ve varlığını sürdürdü. Pers kültürünün tüm bölge üzerinde önemli bir etkisi oldu ve bölgeler arasındaki kültür alışverişine, Pers sanatının genel etkisi eşlik etti. Sonuç olarak, Daf'ın MÖ 1010'dan önce var olduğu iddia edilebilir. "Daf" kelimesinin etimolojisi de, geçmişinn 7. yüzyıla dayandığını gösteriyor olabilir. Daha önce de belirtildiği gibi, Sümerler tarafından kullanılan ve MÖ 4500'e dayanan bir kelime olan "dop" ve Aramiler'in kullandığı "dob" olarak adlandırılıyordu. MÖ 5000'de Sümerler, Basra Körfezi yakınlarındaki Dicle ve Fırat yakınlarında yaşadılar. MÖ 3000 yılında krallıklarını kurmuşlardı ve iki yüzyıl sonra Asurlular tarafından mağlup edildiler. Aramiler, bugünkü sözde Suriye'de Samilerden oluşan bir gruptu. Filistin'in güneyinde ve Ürdün Nehri'nin doğusunda ikamet ediyorlardı.MÖ 1400'de güçlü bir hükümetleri vardı ve ana gelir kaynakları komşu bölgeleri işgal etmekten geliyordu. Bu nedenle, Araplar tarafından yavaş yavaş diğer medeniyetlere tanıtılmadan önce Daf'ın - en azından ilk ve ilkel formuyla - köklerinin Sümer'e dayandığı söylenebilir. Belirtildiği gibi, Daf, Nevruz ve Sufi törenlerinin yanı sıra MÖ 1000'lerdeki çeşitli kraliyet törenleri de dahil olmak üzere birçok dini ritüelde kullanılmıştır.  Uluslararası Kültürde Daf Daf'ın varlığının en eski kanıtı Zebur'daki bahsinden geliyor. Mezmur 150'deki dizeler, Daf'e ud(kopuz), arp, trompet ve flütün eşlik ettiğini göstermektedir. Ancak, sesi göksel, ilahi bir zevk yaratacağı için Daf ana enstrümandı. Ayrıca Daf, dönerek yapılan bir sufi dansı olan Sema’da da kullanılmıştır. Daf çalmak dini tören ve kraliyet törenlerinde çok yaygındı; örneğin, konukların şarkı söylemeleri ve dans etmeleri eşliğinde Süleyman'ın düğününde çalındı. Antik Asur'un başkenti Ninova'daki harabeler üzerindeki çizimler, o dönemde Daf çalmanın yaygın olduğunu ortaya koymaktadır. Babil hanedanlığı döneminde Asur kraliyet törenlerinde çalındığını biliyoruz, ancak başka özel günlerde de çalındığından emin değiliz. Bununla beraber, Persler ve İsrailliler arasında Daf'ın çok saygı gördüğünü biliyoruz. Her iki ülke de onu benzer amaçlarla ve Nevruz gibi benzer törenlerde kullandı. Daf'a genellikle flüt ve ud eşlik ediyordu. Bugün bile, İranlılar törenlerde ve dini günlerde Daf çalmaktadır. İslam'ın ilk zamanlarında, Mekke'den Medine'ye büyük göç sırasında insanlar Muhammed'i Daf çalarak karşıladılar. Mansour Ebadi'nin "Monagheb Al-Sufieh" adlı kitabında, peygamberin takipçilerinden birinin onun evine geldiğini ve Daf çalmaya başladığını keşfediyoruz. Peygamber'e bunun neden olduğu sorulduğunda, her milletin kendi tarzında kutlama yaptığını ve orada bayramın böyle kutlandığını söyledi. Bu, birçok büyük şarkıcının (örneğin, Azalmelia) ortaya çıktığı ve diğerlerinin tempoyu korumak için Daf ile birlikte şarkı söylediği aynı dönemdi. Ayrıca İslam'ın ilk dönemlerinin en ünlü müzisyenlerinden biri olan Tois, İran müziğine çok meraklıydı ve Medine'de yaşayan İranlı müzisyenlerden de etkilenmişti. Sonuç olarak Daf,Tois’in  şarkı söylerken kullandığı tek enstrümanıydı. Bu enstrümanın kökenleri hakkında tartışılanlara dayanarak, Daf'ın MÖ 1010 boyunca ve hatta İslam'ın doğumundan sonra her zaman dini ve kraliyet törenlerinin ve ritüellerinin bir parçası olduğunu öne sürebiliriz. İslam'ın ilk günlerinden sonra, Daf yavaş yavaş toplumdaki yerini buldu ve sadece resmi dini ve kraliyet törenlerinde kullanılmadı. Bu genişlemenin bir parçası olarak, Arapların da söylemiş olduğu şekliyle, Dayere, Tombak veya Zarb gibi başka vurmalı çalgılar ortaya çıktı. İslam Sufizminin doğuşundan sonra Daf, Sufi törenlerinde duyulan ana enstrüman oldu. Dahası, Zabur'un Mezmur 140 3. mısrası, Daf'ın dua ve dansta kullanılmasından bahseder. Sufiler ayrıca grup duaları sırasında Daf çalarken Sema adlı bir semazen dansı yaparlar. Sema, Sufizmin en önemli unsurlarından biridir. Sufilerin çoğu oldukça spiritüeldir ve müzik ve şiirle ilgilidirler. Daf çalmak ve Sema dansı genellikle bir pirin çağrısını takip eder. Dua halkasındaki Sema esnasında, insanları fiziksel bedenlerinden habersiz oldukları ve benliğin ötesinde oldukları bir mest olma, coşma durumuna getiren Daf'dır. Sufiler, Daf'ın önderliğini takip eder ve tüm grup bütünleşene kadar şarkı söyler ve dans eder. Bu, tefekkür ve coşku halini deneyimlemeye başladıkları zamandır. Onlara göre, bu duygu o kadar kutsaldır ki, gücün kaynağı olan Tanrı ile bağlantılı olduklarına inanırlar ve bu nedenle bu maddi dünyadan kopar ve manevi dünyaya bağlanırlar. Bu ritüelin kutsal yönünü vurgulamanın bir başka nedeni de, dualar esnasında yırtılan Daf için kullanılan “şehit” kelimesidir.Mevlana şiirlerinde Daf'ın Sufizm’deki önemini tasdik etti. Dedi ki: Kolayca Tanrı'ya dua etmeye hazır olmadıkları için, Daf ve Sema, Tanrı'nın lütfundan yararlanmalarına yardım ediyor." Daf bu şekilde etkili oldu ve çoğu insan bunu ilginç buldu. Bu makalenin amacı, Sufizmin farklı yönlerini keşfetmek değil, Daf'ın nasıl her zaman dini törenlerin önemli bir yönü olduğunu ve onun bu yolunun, onun tarihini daha iyi anlamamıza nasıl yardımcı olabileceğini göstermektir. Ne yazık ki, Daf in ne zaman Sufizm’in ve Semanın bir parçası haline geldiğini tam olarak bilmiyoruz. Yine de, hicri 3000 yılında Zolnour hapisten çıktığında, bir camideki Sufilerin Sema'yı yapmak ve kutlama için izin istediğini ve Zolnour'un da onların isteğini kabul ettiğini biliyoruz. Abdulrahman Badavi açıklıyor ki: “İlk Sema meydanını Bağdat’ta Ali Tanoufi yönetti (Piri hicri 253 yılında vefat eden Seri Seghti idi). Daha önce de belirtildiği gibi, şiirlerin ritmini korumak için Arap şarkıcılar Daf'ı takip eder, onun ritmi ve temposuyla senkronize olurlardı. Daf, Sufiler arasında yerini böyle bulmuş ve daha sonra dualarının ve Sema meydanlarının önemli bir parçası haline gelmiş olabilir. Aslında Sufiler arasında o kadar önemli hale geldi ki, gazelindeki dizelerden birinde Mevlana şöyle açıkladı: “Daf'ı çal ve şimdi Sufiler dua ediyor diye bir şarkı söyle” (sadeleştirilmiş çeviri). Daf, Sufiler ve şairler için o kadar kıymetli hale geldi ki, şiirlerde ona “kadeh”, “ney” ve “gülsuyu şişesi” gibi olumlu sıfatlar verildi. Örneğin, Nezami Ganjavi'nin şiirinde şöyle bir mısra vardır: "Biri bir Kadeh yerine Daf'ı tutuyor ve biri bir Gül suyu şişesi tutuyor." Hafız: “Aşk hikayesi kelimelerle anlatılabilir ancak Daf ve Ney “neşe” ve “heyecan” getirir” demiştir. Niteki Mevlana: “Dua ederken üzgün olamazsın bu nedenle mezarıma gelme” ve “Bana Daf olmadan gelme çünkü ben mutluyum, ayağa kalk ve Esas Davulu çal çünkü ben mutluyum” demiştir. Mevlana'nın zamanında Sema, Sufiler arasında çok popüler hale geldi. Hajviri'ye göre: "Halk Sufizmin Sama dansından başka bir şey olmadığını düşünüyodu." Elbette Daf, Sufilerin ritmi takip etmesine yardımcı oldu, ancak bu enstrümanın önemi, Tanrı'yla bağlantı kurmanın bir yolu olduğuna inandıkları için daha kutsaldı, bu yüzden ilahi ve manevi bir yönü vardı. Daf'ı Sufilere kimin tanıttığını ve onu Sufilerin dua etmek için bir araya geldiği Haneghah'a ilk olarak kimin getirdiğini gerçekten bilmiyoruz, ancak Sufi ibadetlerinde her zaman önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Dafın Sufiler üzerinde başka hiçbir enstrümanın yapmadığı üç etkisi vardır. Birincisi, iyi bir zihinsel durum yaratır ve sürdürür. İkincisi, Daf'taki güçlü vuruşlar daha fazla heyecan yaratıp, yumuşak vuruşlar zıt duyguyu yansıtırken, manevi bir kapı yaratır. Vuruşların yoğunluğu Sufiler arasında kutsal bir durum olan ruhsal coşkunluğa neden olabilir. Üçüncüsü, bu enstrümanı çalmanın yolu, birinin ellerini gökyüzüne doğru tutarak Tanrı'dan yardım istemesine çok benzer. Yani, Daf çalınırken, çalan kişi manevi bir coşku yaşıyor gibidir ve bu, bu enstrümanı Sufiler arasında daha da kutsal kılan bir başka nedendir. Başka hiçbir enstrüman bu üç etkiyi Daf'ın yaptığı gibi aynı anda yaratmaz. Ney ve Setar ve diğer enstrümanlar mistiklerde manevi bir durum yaratabilir, ancak Daf kadar kapsamlı değildirler. İbadet edenler ve Sufiler arasında, Daf ile çok ilgili olan bir perde vardır; Sufiler ve mistikler, daf çalınırken yaşadıkları mistik coşku ve tefekkür anında ifadelerindeki değişimi başkalarının gözlemlemesini istemezler. Daf'ı kim çalarsa çalsın, doğru vuruş türünü ve titreşimini anlamaları çok önemlidir, çünkü bu, mistiklerde yarattığı duygu ile doğrudan ilişkilidir. Vuruşların ve titreşimlerinin etkisinin önemi, Mevlana'nın coşku sırasında ve Daf'ın ritminin etkisi altında okunan bazı doğaçlama şiirlerinde bile bulunabilir. Şiirlerin ritmi ve Daf'ın ritmi bazen birbirini mükemmel bir şekilde tamamlayacak kadar iç içe geçebilir. Bu, şairin zaman zaman Daf'ın ritminden ilham alabileceği ve buna karşılık olarak Daf'ın şiirlerin ritminden etkilenebileceği ve bunun sonucunda bazı olağanüstü parçalar çalabileceği anlamına gelir. Daf, Sufilerin neredeyse tüm farklı mezhepleri arasında, özellikle İran'daki Sufiler ve "Ehl-i Kaderi" ler arasında son derece popülerdir. Hicri 7000 yılında bir mistik olan Ahmad Bin Mohammad Bin Al-Tousi şu yorumda bulundu: “İnsan hareketlerinin iki kaynağı var. Ya içeriden, ki bu yerçekimidir;  ya da dışarıdan; ki bu Daf’tir. Bu enstrümanın dairesel şekli dünyayı, ve derisi dünyadaki canlıları ve varlıkları temsil eder; ve vuruşlar, tüm yaratılmışların ruhuna içeriden aktarılan ilahi ilhamlardır.” Daf, pek çok Sufî mezhebi için o kadar kutsaldı ki, abdest almadıkça ona dokunmazlardı. Sufiler, Daf’ın ilahi ve kutsal doğası gereği, onu gösteri amaçlı icra etmek yerine, daha çok özel olarak icra etmek eğilimindedirler çünkü; onlara göre bu o kadar ilahidir ki, izleyici onun kapasitesini tam olarak anlamaz ve ayrıca icra ederken deneyimledikleri manevi hali açığa çıkarmak istemezler. Bugün, en üst düzeyde bilgi ve beceriye sahip olan, gösteriye açık icra etmek ve Daf’ın potansiyelini tanıtarak geliştirmek isteyen sadece birkaç Daf sanatçısı vardır.   Masoud Habibi Biyografi Masoud Habibi, 15 Şubat 1962'de İran'ın Kirmanşah şehrinde doğdu. 12 yaşında piyano çalmaya başladı. 17 yaşında Kirmanşah Radyosu'na radyo orkestrasında piyanist olarak katıldı. On yıl sonra, 1988'de Tahran Radyo ve Televizyonu ile çalışmaya başladı. 1980'lerin sonlarında, artık bir Daf sanatçısı olan Habibi, Parvis Meshkatian'ın şefliğinde Aref orkestrasına katıldı. Bu işbirliğinin sonucu İran'da ve yurtdışında çok sayıda albüm ve konser oldu. Habibi, 1990'ların başında Tahran Radyo ve Televizyonu ile çalışmanın yanı sıra Hossein Farhadpour şefliğinde bir Saba orkestrasına katıldı. Ardından 1993 yılında Hassan Nahid ve Mohammad Moghadasi gibi birçok büyük müzisyenden oluşan Nava Ensemble'a katıldı. Bu esnada Habibi, İran'da ve yurtdışında birçok konserde yer aldı ve aslında bu konserlerin çoğu kaset olarak mevcut. Birkaç yıl sonra Habibi, Jalal Zolfonoun ve Hesammoldin Seraj'ın yanı sıra diğer müzisyenlerle bir araya geldi ve Bidel Ensemble'ı kurdu. Bu da yine yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli konserlerde performans göstermesine yol açtı ve neyse ki bu programların çoğu kaydedildi ve CD ve kaset olarak mevcut. Habibi daha sonra İran Radyo ve Televizyon Orkestrası gibi birçok ünlü toplulukla çalışmaya başladı. Ayrıca pek çok başka sanatçıyla kayıtlar yaptı. Bu kayıtlardan bazıları; Ey Asheghan, Raghse Mash’al, Maghame Sabr, Pardeh Oshagh, Afarinesh, Vatane Man, Navaaye Gharieh, Nobahar, Kooye Janan, Zoraghe Mahtab ve Velayate Eshagh’dir. Habibi'nin Daf icrası, İranlıların işitsel hafızasında kolaylıkla iz bırakmıştır. Emam Ali, Velayate Eshgh ve Tanhatarin Sardar gibi unutulmaz dizilerin müziklerini unutmak mümkün değil. Aslında Habibi, 30'dan fazla film ve TV dizi müziğinin yanı sıra 150'den fazla albümde Daf çaldı. Habibi, sanatını genişletmek isteyen bir öncü olarak ABD, Kanada, Avrupa ve Asya'daki büyük şehirlerde atölyeler düzenledi. Bu atölye çalışmalarının temel amacı, orkestranın müzik aletlerini tanıtmak ve geçmişlerini anlatmak, aynı zamanda insanlara İran müziği hakkında bilgi vermekti. 1993 yılında Habibi, yalnızca perküsyonistlerden (vurmalı çalgı müzisyenlerinden) oluşmasıyla başka bir benzeri olmayan Dalahoo Ensemble'ı kurdu. Üyelerin çoğunluğu onun öğrencileriydi ve Hamseye Iran Zamin albümü bu işbirliğinden doğdu. Tüm notalar ve parçalar, İran'da orkestrasyonda yepyeni bir aşama olarak vurmalı çalgılar için özel şekilde tasarlandı. Perküsyon topluluğunun yanı sıra Habibi, Dalahoo'nun melodik versiyonunu genişletti. Hadi Montazeri, Shahryar Faryousefi ve diğer birçok ünlü müzisyen, Dalahoo Ensemble'da çaldı. 2012 yılında Habibi, Takhte Jamshid Orcheral'ı sahneye çıkarmak için Bijan Kamkar ile işbirliği yaptı.
2 notes · View notes
hariomyogamerkezi · 5 years ago
Text
Sufizm, Animizm ve Ekoloji Açısından Nazım Hikmet Şiirinin Az Bilinen Yönleri / Bora Ercan
Dünya şiirinin önemli isimlerinden Nazım Hikmet Ran ülkemizin yakın tarihinde ve kültür yaşamında önemli bir yeri olan geniş, aristokrat bir aileden gelir. 1900’lerin başında Selanik’te başlayan ‘delidolu’ yaşamı 1963’te Moskova’da sona ermiştir. Nazım, şüphesiz ki, hala daha dünyada en çok tanınan Türk şairidir; öte yandan, döneminde de dünyayı en iyi tanıyan şairimizdir.  
Tumblr media
Her bireyin yaşam evreleri vardır. 20 yaşındaki bir insanın düşünce evreniyle, yaşamdan beklentisiyle, yargılarıyla, kaygılarıyla 60 yaşındaki bir insanınki doğal olarak farklıdır. Hint düşüncesinde buna chaturashrama (dört evre) denir, paganlar ise bu evreleri yaşamdaki ilkbahar, yaz, sonbahar, kış olarak tanımlar. Bu evreler şairler için de geçerlidir. Şairlerin dilleri, dünyaya bakışları değişir, bu da onların şiirlerine doğrudan yansır.
 Nazım Hikmet, annesiyle babasının ayrılmasından sonra bir süre dedesinin yanında kalır. Osmanlı’nın son Selanik valisi olan dedesi Mehmet Nazım Paşa bir dönem Konya valiliği de yapmıştır. Nazım Paşa çoğunlukla aruz vezninde şiirler yazan saygın Mevlevi bir şairdir. Bir şiirinin son dörtlüğü buraya alalım:
 Dergah-i pir'e yüz süren ehl-i safa görür,
Sermest-i aşk bir sürü hali aşina görür,
her hecrde bir aşık-ı safvet-nüma görür,
Biz dehr-i duna yüf okuyan Mevleviler'iz.
 Günümüz Türkçesiyle açıklarsak: Şeyhin dergahına yüz süren (saygı, sevgi gösteren) huzurun, saflığın varlığına sahip olur. Aşk sarhoşu (ser, baş demek; mest ise mest olmak) her duruma alışkındır. Her sayıklamada ona görünen temizliktir. Bizler aşağılık dünyayı sevmeyen Mevlevileriz.
 Tasavvuf, sufilik bir tür bhakti yogadır. Temel ritüeli müzik, şiir ve danstır. Vedalardan (Eski Hint metinleri) biri olan Samaveda, şarkı (ilahi) bilgisi anlamındadır (Saman, Sanskrit şarkı demektir, Sama ise Arapçada müzik demek.) Mevlevilerin Sema ayini, az önce söylediğim gibi bir bhakti yoga uygulamasıdır.
 Anadolu’da başta Bektaşiler ve Mevleviler olmak üzere diğer tarikatların da tekke edebiyatları çok zengindir. Ne yazık ki, bu edebiyat günümüzde sadece tarihsel bir değerdedir.
 Şairimiz Nazım Hikmet’in ilkgençlik dönemi olan 1910’lu yıllar bir yandan büyük bir imparatorluğun 1820’lerden itibaren parçalanma, diğer bir yandan da Birinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Nazım’ın bu yıllarda yazdığı şiirlerde vatanseverlik, milliyetçilik gibi duygular önplandadır. ‘Gel ey imanlı gençlik, gel ey beklenen gençlik! / Gel ki Anadolu’da senin bükülmez, çelik / imanına, azmine ümit bağlayanlar var.’ Şiiri buna bir örnektir.
 Dedesinin sufi sohbetlerinden ve şiirlerinden etkilendiğini bütün bir Nazım Hikmet şiirindeki ses ve ritm olgusundan anlayabiliyoruz. Şiir formunu, tekniğini kısacası altyapıyı bu çok iyi bir şekilde kurmuş olan Nazım daha sonra bu bilgilerini, yeteneğini dünya şiiri formları, coşkun kişiliği ve felsefi düşünceleriyle harmanladığında ortaya büyük bir külliyat çıkmıştır.  
 Aşağıdaki şiir de Nazım’ın Konya’da bir dergide yayımlandığında ilk başta dedesinin yazdığı sanılan dizeleri… Arkadaşları tarafından tebrik edildiğinde, dedesi bu şiirin hece vezniyle yazıldığını, kendisinin yazmadığını söyler, Nazım da şiiri hafızadan okuyarak kendisinin yazdığını itiraf eder.
 Sararken alnımı yokluğun tacı Silindi gönülden neşeyle acı Kalbe muhabbette buldum ilacı Ben de müridinim işte Mevlana
Edebe set çeken zulmeti deldim Aşkı içten duydum, arşa yükseldim Kalpten temizlendim, huzura geldim Ben de müridinim işte Mevlana
 Nazım, yakın dostu Vala Nurettin’le Ankara’ya giderken İnebolu’da karşılaştıkları Spartakistlerden çok etkilenir. Bu etkilenmeyle Ekim Devrimi sonrası Moskova’sına gider, orada eğitim alır. Yeni bir dil öğrenmek, bambaşka bir coğrafyada, bambaşka bir kültürde yaşamak onun düşünce sistemini de değiştirecektir.
 Türkiye’ye döndükten sonra yaşamının büyük bir kısmını hakkındaki siyasi suçlamalarla ve hazırlanan komplolarla hapishanede geçirmek zorunda kalır. Hapishanede edebiyatımıza büyük eserler katar.
 O döneme dek alışık olunmayan rubai formunda diyalektik materyalist şiirler Türk edebiyatına ilk kez Nazım’la girer. Bu noktada Mevlana ile bir hesaplaşma da söz konusu olacaktır:
 Bir gerçek âlemdi gördüğün ey Celâleddin, heyûlâ  filân değil, uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illetî-ûlâ filân değil. Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muhteşemi : «Suret hemi zıllest...» filân diye başlayan değil...
 Buradaki anahtar ifade ‘suret hemi zıllest’tir. Bu ifade, bir yanıyla Platon’un mağara alegorisine bir yanıyla da Hint felsefesinin Maya perdesine işaret eder. Görünen her şey surettir…
 İlleti ula, ilk neden, ‘arche’ demektir, heyula da burada kanımca iki anlamda kullanılır, biri korkunç hayal bir de yine maddenin ilk hali, bir tür ilk neden. Burada İslam felsefesi ile Aristoteles ve Antik Yunan Felsefesi arasında bir bağa gönderme vardır. Bir de burada Nazım’ın sufi terimlerle Mevlana’ya karşı gelmesi de dikkat çekicidir.
 Nazım aynı zamanda, o devir için insana çok yabancı olabilecek konuları da şiirine taşır.
Beni en çok etkileyen rubailerinden biri:
 Lahana, otomobil, veba mikrobu ve yıldız hep hısım akrabayız. Ve ey güneş gözlü sevgilim, ‘Cotigo, ergo sum’ değil bu haşmetli ailede varız da düşünebilmekteyiz...
 Bugünkü bilimsel verilerle bakıldığında atomaltı parçacıklarıyla, evet, hepimiz akrabayız ve her şey de birbirine bağlı. Haşmetli aile denense ekosistemden başka bir şey değil. Descartes’in ünlü sözü düşünüyorum öyleyse varım’ı ailenin bir bireyi olarak ortaya koyar şair ve kanaryasına şunları söyler:
 Aramızda sadece bir derece farkı var, işte böyle kanaryam, sen kanatları olan, düşünemeyen kuşsun, ben elleri olan, düşünebilen adam...
 Aşağıdaki rubainin de atomist felsefeyle yazıldığını söyleyebiliriz. Nazım her ne kadar Mevlana’ya ve birçok inanç sistemine reddiye içeren şiirler yazsa da bu şiirleri panteist ya da animist bir gözle okumanın da mümkün olduğunu düşünüyorum. Şiirde geçen yuğrum kelimesi bugün pek bilinmez, teknede yoğrulan hamur anlamındadır. Yani yoğurulmalı farklıdır ama hamur, yani bir tür ‘arche’ aynıdır.
 Ne nurdan               ne çamurdan, sevgilim, kedisi ve kedinin boynundaki boncuk yuğrumlarındaki farkla hepsi aynı hamurdan...
 Nazım döneminin dünya sorunlarından uzak bir şair değildir, tam tersi, yine bugünkü iklim krizlerini 1950’lerde fark etmeye başlamış ve şiirlerine konu edinmiştir.
 Umut adlı şiirinin bir bölümü şöyle:
 işler atom reaktörleri işler yapma aylar geçer güneş doğarken ve güneş doğarken ölür bir çocuk ölür bir japon çocuğu hiroşima'da on iki yaşında ve numaralı ve ne boğmacadan ne menenjitten ölür bin dokuzyüz elli sekiz de ölür bir japon çocuğu hiroşima'da dokuzyüz kırkbeş’te doğduğu için
  ve
 STRONSİUM 90
 Acayipleşti havalar,
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar.
 Stronsium 90 yağıyormuş
                        ota, süte, ete,
                        umuda, hürriyete,
                        kapısını çaldığımız büyük hasrete.
 Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.
 Sonuç olarak,
 Şairler geleceği görürler, duyarlar, sezerler. Düşündüklerini yaşamakta, kağıda aktarmakta cesurdurlar. Kurşuna dizilen Lorca, sürgünde yaşayan Neruda… Nazım da döneminin büyük şairleriyle benzer kaderi paylaşmıştır. Türk şiirine, her ne yazarsa yazsın çok şeyler katmıştır. Şairlere ideolojik anlamlar yüklemek şiirlerine gölge düşürür, her ne kadar şairler bunu kendileri yapsa da bakışımda öncelik onların iyi bir şair olup olmamasındadır. Nazım ideolojisinden dolayı değil şiirlerinden dolayı bir dünya şairidir.
9 notes · View notes
seslenenadam · 4 years ago
Video
🎈Herhangi bir şeyi yapacağım zaman puzzle'ın parçalarının en hızlı haliyle birleşme durumunu inanılmaz seviyorum.Evren hızı sever söyleminin sonuçları. Ortaya o kadar lezzetli bir sonuç çıkıyor ki akla zarar. Giriş, gelişme, sonuç! . . 🌿Okuyacağım şiir'de dikkat sonucu celp etti. Dün gece okunacak şiir provasında müzik önüme "buyursunlar" dercesine servis edildi resmen! Sufi müziğini modern öğelerle harmanlamayı en iyi bilen isimlerden biri olan Mercan Dede'nin (Arkın Allen) Neyname isimli eseri. Radyo programcısı olduğum dönemden bu yana çizgisini aynı erdemlikle koruyan ve savunan, sevdiğim müzik adamı. Şiir ile o kadar eş durumundaydı ki "biz birbirimize aşığız" dediklerini işittim. Ve akabinde Sercan'a yazdım gece 01:00 sularında, yine aynı içtenlikle tatlı sohbet ettik. Eksik olmasın... . . 🌸Sonuç itibariyle; huzurlarınızda, damlanın içerisindeki okyanus kelimelerine @esrahzmknt , sema'nın kendisiyle raks eden @s.sercan.celik ve puzzle'ın son parçasıyla taçlandıran @mercandede 'ye. Çokça kalplerinizden öptüm... . . 🍃Şiir: Edebi safsata değil aslında kalbimle yonttuğum kelimeler, gerçekle hayali, umutla korkuyu aynı kefeye koyup çaresiz bırakışımdandır hiç duyulmayan yankıları. Gün yüzüme vurdukça çekinir oldum nefes almaya. Hangi vaktin denginde harp ediyorum ki..? Zirvelere gün vurdukça benim gecelerime yıldızlar sızıyor. Adresini bilmediğim bir yer biliyorum en güzel masalın can bulduğu. Ben bir kahramana sözler yontuyorum durmadan, ellerime ayaklarıma fırtınalar dolanıyor. Ben gölgemin yansıdığı her yere tuzaklar kuruyorum. Mesafelerin özlemleri hiçe saydığı garip bir zaman içinde eksiliyorum. Vakitlerime anlam yüklenen yankılara mıhlandı sevincim. Say ki kör bir kuyunun ferahlığına fısıldıyorum... #şiir #sufi #esrakunt #sercançelik #mercandede #semazen #şiirheryerde #sufimusic #sufidance (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CBoJIUIl-co/?igshid=1tkxlt4o2kvqf
1 note · View note
hediyekutuatolyesi · 5 years ago
Video
#aşıkmahsuni #turku #türkü #müzik #muzik #music #musically #islam #türkiye #turkiye #istanbul #ankara #bursa #izmir #huzur #mutluluk #mutlu #aşk #sevgi #sevgili #sufi #tasavvuf #kitap #kitapkurdu #kitaplar #kitap #follow #takip #takipçikazan #takipcikazan https://www.instagram.com/p/B2Ad_hFHyRC/?igshid=7sk6eno6rg2e
1 note · View note
sizekitap · 3 years ago
Text
Hocapaşa Mevlevileri - Sema Ayini - Ekim Ayı Etkinlikleri (Etkinlik)
Tumblr media
Galata Mevlevileri’nin sunduğu Sema Gösterisi ve Semazen Dünyası Sergisi, Hocapaşa Kültür Merkezi’nde gerçekleşiyor.
Canlı tasavvuf müziği eşliğinde enfes sema gösterisi ve Sema geleneğinin spiritüel bakış açısı ile sunulduğu eşsiz sergi deneyimi büyüleyici bir atmosferde bir arada…
Derviş aksesuarlarından heykellere, kıyafetlerden müzik aletlerine kadar sema kültürü ile ilgili her şeyi bulabileceğiniz bu sergi ile Sema ayini daha anlamlı ve daha kapsamlı.. Mevlevilik ve Sema Mevlevilik, adını ve ilkelerinin kurucusu olan Mevlana Celaleddin Rumi’den (Mevlana) alır. Farsça’dan Arapça’ya geçmiş bir kelime olan Sema (sufi) ise, mevlevi seremonilerinde yer alan;  dua, dua eden kişi, şarkı, dans aktiviteleri anlamında kullanılır. Mevlevilik felsefesi, 800 yılı aşkın bir süredir “Sema” ile gelecek kuşaklara taşınmaktadır.
Mevlana’nın tasavvufu, bireysel ihtiraslardan tamamiyle sıyrılarak sosyal hayatta sınırsız bir sevgi, insanî bir görüş ve mutlak bir birlik halinde, hayra, güzele ve iyiye doğru bir gidişi simgeleyen bir tasavvuftur. Bu tasavvuftan ilham alarak oluşan ve gelişen Sema, kemale doğru manevi bir yolculuğu yani bir gidiş-gelişi temsil eder. 7 bölümden oluşan Sema’nın her bölümünün ayrı bir manası vardır ama temel düşünce “Var olmanın temel şartı dönmektir” ilkesi üzerine kuruludur. Evrendeki her ufak zerreden en uzak yıldızlara kadar mevcut her varlığın arasındaki ortak benzerlik, kendi etrafındaki döngüsüdür. İşte bu temelden yola çıkarak Sema, kulun gerçeğe yönelip, aklı ve aşkla yücelip, nefsini terk ederek Hak’ta yok oluşu ve olgunluğa ermiş, kamil bir insan olarak tekrar kulluğuna dönüşünü simgeler. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek gerçekleşen bu dönüş, bütün varlıklara, bütün yaratılanlara yeni bir ruhla ve bütün kalbiyle sevgi ve aşkla kucaklayışıdır.
Semazenlerin başındaki külah mezar taşına, sırtındaki hırkası mezarına ve üzerindeki tennuresi ise de kefenine işaret eder. Semazenler, geleneksel ve kutsal rutinleri sonrasında semaya başlar. Kollarını çapraz bağlayarak, görünüşte BİR rakamını temsil eden, böylece Allah’ın birliğini tasdik eden Semazen, Sema ederken sağ elini yukarıya (dua edercesine göklere), sol elini de aşağıya (Hak gözüyle) bakacak şekilde yere dönük çevirir. Bu duruş, Mevlana’nın “Allah’tan aldıklarını kendisine mal etmeden halka ulaştırmasını ve kendisinin bedenen önemsizliğini” temsil etmektedir.
*Etkinlikte Covid-19 önlemleri alınmaktadır.
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/hocapasa-mevlevileri-sema-ayini-ekim-ayi-etkinlikleri-etkinlik/
0 notes
samiyusufofficial · 6 years ago
Video
instagram
To remember Who we really are as we make this journey of earthly life . Hatırlamak Bu dünya hayatından geçerken, hakikatte kim olduğumuzu . 🎥 https://youtu.be/YXhBgq1PDIA 🎧 http://andnt.co/LetUsNotForget #samiyusuf #spiritique #letusnotforget #songsoftheway #mindset #mindfulness #happiness #remembrance #positivity #music #musically #musica #dervish #whirlingdervish #sufism #sufi #mystic #love #aşk #aşksözleri #mevlana #hakikat #hzmuhammed #tefekkür #müzik #mutluluk #muzik https://www.instagram.com/p/BmIwxw2hwpR/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=hu8fg1y4ffmt
1 note · View note
gamzeekahramann · 4 years ago
Text
Bugünlerde her gün sufi meditasyonları yapmaya devam ediyorum.Genelde akşam saatleri uykudan önce yapıyorum. Arkasından beğendiğim bir meditasyonu daha yapıyorum.Bu aralar sıklıkla yaptığım bu ek meditasyonun adı: Güven Meditasyonu.Geçmişten başlayarak hayatınızı hatırlamaya çalıştığınız bir meditasyon.Bu şekilde o zamanla bağ kurup güven inşa ediyorsunuz. Ben 3 yaşımdan sonrasını hatırlıyorum ama  tam net değil. 7 yaşımdan sonrası netleşiyor.Zaten psikolojide de böyleymiş. O kadarı hatırlanırmış.Ama Osho bu meditasyonu 6 ve ya 9 ay yaparsak müthiş bir gelişme kaydedeceğimizi söylüyor.Ben geceleri meditasyonu yaparken uykuya  dalıyorum. Sabahları beynim teta dalgasında kaldığında olsa gerek, müzik dinleyerek ayılıyorum.Belki başka bir sebebi vardır.
0 notes
hakimiyet · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Müzik sektöründe "USB albüm" dönemi http://bit.ly/2QJybKx
Müzik sektöründe "USB albüm" dönemi Konya'da bir müzik şirketi, yayımını yaptığı özgün, sufi ve etnik müziklerin albümünü USB bellekte çıkaracak.
January 13, 2019 at 02:27PM
0 notes
cioren · 4 years ago
Video
youtube
ihtiyaç / her zaman ''bilinen'' şeylere duyulur
0 notes
ol0jhy-blog · 13 years ago
Text
Sevgilinize hediyeyi burcuna göre seçin
Sevgiliniz için özel olan bir günde sevgilinize en anlamlı hediyeyi vermek istiyorsunuz ve bu konuda kararsız kaldınız diyelim. O halde onun için en anlamlı hediyeyi bulmaya burcunu dikkate alarak başlayabilirsiniz. Her burcun hediyesi farklıdır. Eğer siz de “Sevgilime ne alsam?” diye kara kara düşünenlerdenseniz, aşağıdaki rehbere göz atmalısınız. İşte burca göre hediyeler… Koç Maceracı Koç’lar için, sportif hediyeler seçmelisiniz. Spor malzemeleri. Kol saati. Rüzgarlı havada bile yanabilen çakmaklar. Kırmızı kazak. En sevdiği müzik grubu veya kişinin CD serisi. Ev dekorasyonu için maket arabalar. Metal mutfak dekorasyon malzemeleri. Ansiklopedik kitaplar. Boğa Bu esprili insanlar için, yemek yemek en büyük hobidir. Ellerinizle hazırladığınız bir sofra. Sade büro malzemeleri. Yumuşak dokulu kazak, terlik, battaniye gibi ev yaşamını bütünleyen eşyalar. Ödüllü filmlerden oluşan bir koleksiyon. İkizler Yeni düşüncelere açık olan İkizler, teknolojik eşyalara bayılır. Cep telefonu. Zekâ oyunları, kelime oyunları. Ses kayıt cihazı. Play Station. Çok fonksiyonlu kalemler. İlginç görünümlü radyolar. Yengeç Sevecen Yengeçler için hediyenin ne olduğu önemli değildir. Fotoğrafınız, fotoğraf makinesi, albüm, resim çerçeveleri. Deniz gibi çağrışımlar sağlayan dekorasyon malzemeleri, tablolar. Çanta, cüzdan. Aslan Şımarık Aslanlar için hediye çok önemlidir. Orijinal parfümler. Seyahat aksesuarları, deri büro aksesuarları. Kaliteli viski, puro, sigara aksesuarları. Altın veya altın kaplama anahtarlıklar, kol düğmeleri. Orijinal el işlemesi tavla. Başak Sağlığına düşkün Başakların en sevdiği hediyeler arasında, parfümler yer alıyor. Hafif kokulu limon esansı ağırlıklı parfümler. Kişisel gelişime yönelik kitaplar, kitap ayraçları. Düzenli olma duygularını tatmin edebilecek dolaplar. Saç-sakal bakım aletleri. Bornoz. Kum saati. Terazi Estetik duyarlılığı çok gelişmiş bu zarif insanlar için yine zarif hediyeler seçmelisiniz. Orijinal tablolar. Bardak altlıkları. Saç şekillendirme setleri. Şarap. Parfüm. Mavi gömlekler. Dinlediği müzik grubunun son çıkan CD’si. Akrep Sivri dilli Akrepler, sıcaklık hissi veren her şeye bayılırlar. Tarzına uygun giysiler. Seks oyuncakları. Zarf açacağı. Kamera, büyüteç, ses kayıt cihazı. Korku ve gerilim filmleri, romanları. Yay Gezmeyi, yeni kültürler tanımayı seven Yaylar, çantalara bayılırlar. Seyahat aksesuarları. Ok ve yay şeklinde rüzgar çanları. Piknik malzemeleri. Özel olarak bekletilmiş şaraplar. Pahalı takılar. Oğlak Disiplinli, sabırlı, kararlı güvenilir ve çalışkan olan bu ciddi, ağırbaşlı insanlar için ağırlığı olan, kullanışlı, ciddi hediyeler seçmelisiniz. Markalı giysiler. Kaliteli spor ve trekking malzemeleri. İsveç çakısı, kanyak matarası. Saksı ve canlı bitkiler. Masa çakmağı. Ahşap resim çerçevesi. Pahalı bir şişe şarap. Boyun yastığı. Kova Kova insanları için, ilk görüşte “farklı” diyebileceği hediyeler bulmalısınız. Teleskop. Elektrikli su ısıtıcısı. Orijinal kül tablaları. Fotoğrafçılık malzemeleri. Soyut tablolar. Matematiğin tarihsel gelişimini veya son buluşların anlatıldığı kitap ve ansiklopediler. Moda olmayan kıyafetler. Balık Duyarlı balıklar, hediye olarak ne alırsanız alın mutlu olacaklardır. Tütsü, tütsü tahtası. Sufi ve klasik müzik CD’leri. Yağlı boya seti. Sanat ansiklopedileri. Elektronik eşyalar. Scanner veya printer. Ufak biblolar, heykeller. VCD player ve Türk filmlerinden oluşan bir koleksiyon.
0 notes
listentotheland · 5 years ago
Video
vimeo
SEMÂ (2019), karanlık bir enerji okyanusu olan “Khaos” ile başlayan, güneş sisteminin gezegenlerinden, yıldızlara, Yıldızlardan galaksilere, Primum Mobile’a ve ötesine uzanan kozmik bir yükseliş yolculuğunu konu alır. Semâ, bir anlamda, kadim bir soru üzerine düşünen bir çalışma, Jordan Belson, Stan Brakhage ve James Whitney gibi önemli deneysel sinemacıların kendi çalışmaları aracılığıyla da sordukları bir soru bu: “Aşkın bir deneyim üretebilen ve bu deneyimi yaşatan bir sanat eseri yaratmak mümkün müdür?” Filmin görselleri ve ses tasarımı, izleyicide bu söz konusu yolculuğun ve deneyimin ruh haline ve duygusuna benzer bir vecd halini uyandırmaya çalışır. Dante Alighieri, İlahi Komedya’nın son kitabı olan Paradiso’da Tanrı'yı en yüksek cennetteki yer olan Empyrean'da, saf bir ışık olarak nitelendirir. Dante, Paradiso'nun son canto'sunun (XXXIII) kapanış cümlelerinde, şunları yazar: “artık isteğimi, istencimi dengeli bir çark gibi döndürüyordu, güneşi, yıldızları döndüren sevgi.” Dante’nin kurguladığı dünyanın temel kozmolojik anlayışı, Plato, Aristoteles ve Batlamyus tarafından geliştirilen kozmik modellerin temel kategorileri olan göksel kürelerin anlaşılmasına dayanıyordu. Bu modelde yedi küre vardır; Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve Satürn, ayrıca bir tane daha sabit yıldızlar küresi vardır. Bu kürenin ötesinde, tüm küreleri harekete geçiren Primum Mobile (hareketsiz hareket ettirici) vardır. Bu kozmolojik ve teolojik anlayış, 1543 yılında Nicolaus Copernicus' un “Gökcisimlerinin Dönüşleri Üzerine” isimli kitabı yayınlanana kadar geçerliliğini korumuştır. Temelde, bu aynı kozmolojik ilkeler, Semâ ismi verilen Sufi ritüellerinde gözlemlenebilir. “Semâ” kelimesi pek çok farklı anlama gelir; müzik, işitme, yolculuk, gökyüzü ve cennet gibi. Semâ’nın Mevlevi kültüründe ortaya çıkışını, 13. yüzyıl şairi, bilgin, ilahiyatçı ve Sufi mistiği olan Rumi’ye borçlu olduğu söylenir. Semâ, bir dervişin vücudunun kendi etrafında tekrarlayan dairesel hareketi ile doğada bulunan temel makro kozmik ve mikro kozmik formların hareketine paralel bir Sufi dans törenidir. Kendinden geçmiş, vecd halindeki derviş, Semâ’nın kendine has ritmiyle dans ederek kozmosun koreografisine katılarak, güneşi ve diğer yıldızları hareket etmeye iten aynı aşk ile sevgili ile birleşmeyi umar. Semâ, birliğe giden manevi yükseliş yolculuğunu temsil eder. English SAMA (2019) is a whirling cosmic journey of ascension, starting from 'Khaos', an ocean of unmanifested form, a void state preceding the universe's birth to the sphere of planets of the solar system, to stars, Primum Mobile and beyond. Sama, is in a sense trying to contribute a response to an age old question of: "is it possible to create an artwork that both induces and reproduces a transcendental experience?" Prominent filmmakers like Jordan Belson, Stan Brakhage and James Whitney, all asked this very question through their works. In Sama, both the visuals and the sound of the film are designed in order to encourage the viewer on a state of deep meditation and contemplative trance. Dante Alighieri, in the Paradiso of his Divine Comedy, described God as a pure light at the Empyrean, which was the place in the highest heaven. Also in the closing sentences of the last Canto (XXXIII) of Paradiso, Dante wrote: “But yet the will rolled onward like a wheel in even motion, by the Love impelled that moves the sun in Heaven and all the stars.” Dante’s understanding relied on the understanding of celestial spheres, or celestial orbs, which were the fundamental categories of the cosmological models developed by Plato, Aristotle and Ptolemy. In this model there are seven spheres; Moon, Mercury, Venus, Sun, Mars, Jupiter and Saturn, respectively. And one more, eighth sphere for the fixed stars. Beyond this sphere there lies the Primum Mobile (The Unmoved Mover) which sets the outer sphere in motion, and so on through the inner spheres. This understanding pretty much stayed the same until the publishing of “On the Revolutions of the Heavenly Spheres” (1543) by Nicolaus Copernicus. In essence these same cosmic principles can be observed in Sufi rituals called the Sama. The word “Sama” has several meanings including; music, an act of listening, journey, sky and heavens. The origination of Sama in the Mevlevi Order of Sufis credited to Rumi who was a 13th-century poet, scholar, theologian, and Sufi mystic. The Sama is a Sufi dance ceremony (Dhikr) where a dervish’s body’s repetitive circular and whirling movement parallels the cosmic order and the basic underlying macrocosmic and microcosmic forms that are found in nature. In the state of ecstatic trance (Wajd), the dervish joining the choreography of the cosmos by dancing to its inherent rhythm, hopes to be united with the beloved through divine love, which is the same love that impels the sun and other stars to move in Dante’s Paradiso. The Sama represents the journey of spiritual ascension through the various spheres to the unity.
0 notes