#pamuğa
Explore tagged Tumblr posts
Text
KIZLAR tonik en iyi nasık uygulanıyor
13 notes
·
View notes
Text
İnsanlara değer veririm ancak ederi kadar...
Pamuğa ipek,
Altına gümüş pahası biçmem..!
... 🖤...
66 notes
·
View notes
Text
faranjit oldum bu üçüncü günüm ne yapsam çok çok çok az etki ediyo böyle 1-2 dk falan iyi geliyo sonra yine boğazım yangın yeri. mahvoldum üff. ıhlamur hibisküs limon zencefil tarçın karanfil ballar pekmezler pastiller tuzlu suyla gargaralar salep malep parol sirkeli su ılık su ayyy doğru düzgün yemek yiyemedim şunları ha bire boğazıma tıkmaktan. şey bile yaptım pamuğa karabiber ve kolonya sürüp boğazıma sardım??? hiçbi işe de yaramadı anca boynumu yaktı kocakarı fakemiş.
7 notes
·
View notes
Text
RENKLERİN MASALI
Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar küçük bir kız varmış. Farklı olmasa da huzurlu bir yaşamı varmış bu küçük kızın. Hiç kaybetmeyeceğine inandığı rengarenk bir yaşamı varmış. Ama küçük kız bilmiyormuş büyüdükçe hayatın renginin değişeceğini. Büyüdükçe hayat kötülüklerini vurmuş kızın yüzüne. Olamayacağını bile bile tekrar çocuk olmayı istemiş. Ama bu imkansızmış. Her geçen gün diğerinden daha siyah ve karanlık olmuş. Kız artık anlamış renkleri sadece çocuklar görebilirmiş ve anlamış renkleri kaybettiğini. vazgeçmiş gökkuşağını aramaktan. kabullenmiş siyahı. Başlarda korkmuş karanlıktan. Yıldızlarını kaybetmiş çünkü. Ama sonra gözleri alışmış karanlığa. Alışmak zorunda kalmış... Hayal kurmaktan vazgeçmiş çünkü hayal kuracak rengi yokmuş. Çok yormuş onu siyah. Mavi gökyüzünü , denizi özlemiş... Güneşin o sımsıcak sarısını... beyaz papatyaları, ışıl ışıl yıldızları , pamuğa benzettiği bulutları... Bir daha bunları göremeyecek olmak çok yakıyormuş canını. Ve yaşamanın hiç bir anlamı yokmuş. Ölmek istiyormuş kız. Belki ölürsem renkleri bulabilirim umuduyla. Tam bunu kafasına koymuşken bir mucize olmuş. Biri girmiş hayatına ve kız tekrar küçük kız olmuş renklerine kavuşmuş. Meğer hayatına giren bu çocuk onun hayatının renkleriymiş. Sadece kendilerine ait bir dünya kurmuşlar beraber. Rengarenk ve kötülüklerin ve karanlığın olmadığı. Ama kızın en sevdiği şey artık renkleri değilmiş; gökyüzü, deniz ya da papatyalar değilmiş. Ona bunları verenmiş en çok sevdiği. ÇOCUĞU ÇOK SEVMİŞ KIZ VE HEP SEVECEKMİŞ.
58 notes
·
View notes
Text
Futbolda topu gelişine vurma diye bir kavram var.
Top, yumuşatılmadan rastgele hızlıca gider.
Günümüzde de lafı, sözü gelişine vuran tipler çoğaldı. Karşindakini acıtırmı, kırarmı, incitirmi diye düşünmeyen...
Oysa söz, bir kalbi pamuğa da taşa da çevirebilir.
Kelimelerin, sözlerin birer canı, ruhu var.
Lütfen gelişine vurmayın...
12 notes
·
View notes
Text
elbiseleştirildikten sonra pamuğa, kâğıtlaştırıldıktan sonra ormana dönmüyor hiçbir şey. sal. sana hissettiklerim kitap olur orman olmaz artık, hoşça kal.
74 notes
·
View notes
Text
Canım coğrafyam yüzünden o kadar çok şey girdi ki pamuğa yer kalmadı amk
23 notes
·
View notes
Text
“iç çekmeler tonlarca pamuğa benzermiş, sadece görünüşte hafif, ama görünüşte hafif olan şeylerle yaşamanın ne olduğunu en iyi ruh bilir. ve onlarla ölmenin ne olduğunu.”
5 notes
·
View notes
Text
Kabullenmek, öfkeye su verir. Öfkenin dikkatini dağıtır, elini tutar; sakinleştirir.
Kabullenmeyi hep bir irade zannettim. Sanki sistemli bir akışı vardı: Önce kabul etmeyi kabullenirsin. Sonra hayatın önüne çıkardığı ilk şeyde kabullenişi hatırlar, sakinlikle karşılarsın her şeyi. Öfke kapını çaldığında evde yokmuş gibi yaparsın. İradenin getirdiği kabul seni taştan alır, pamuğa yatırır sanarsın. Sonra öfke kapıyı kırar, tüm evini başına yıkar. Anlarsın ki gerçek bu değil.
Çünkü kabul, iradeyle değil kendiliğinden gelendir. Nefes almak gibi, bir refleks gibi, düşen bir şeyi havada tutmak gibi... Kendini telkin etmeden, öfkeni ikna etmeye çalışmadan, olanlara tepkini hiç filtreye sokmadan. O zaman öfken aklı başında ifade etmeye başlıyor kendini. O zaman ellerin titremeden, kalbin çarpmadan anlatmaya başlıyorsun.
Niyetinde açık, cümlelerinde seçik olmak insanların canını sıkıyor. Hayvanat bahçesindeki camın arkasında duran maymun gibi oynamak istiyor insanlar. Yapmam ve olmam gereken çok şey var oysa.
Başkasının gerçekliğini kabullenmek mi? Ödleri kopuyor uğradıkları dejenerasyonun dejenere olmasından. Zaman, inanılmaz hızlı akıyor. Kral TV klipleri ve sabah kuşağı çizgi filmleriyle geçen çocukluğum, ergenliğimin analog kararlarıyla birleşiyor; bu sabahın karar felçleri ve hiç alakam olmayan onca insanın fikrini duymuş olmanın verdiği sersemlik arasında koşturup duruyor zihnim. Hiç görmedikleri şeylerin kolay erişilebilir olduğunu sanmaları, açtığınız kapılardan kendilerinin geçmiş olduğunu düşünmeleri inanılmaz müzevir. Ulan sanki bezirgan başıyız biz? Zorunda mıyız arkadaşım karşılamaya, müspet sandığınız menfî taleplerinizi?
Kafam çok dağınık. Şu an, şurda ve burda yaşamak inanılmaz dağıtıyor dikkatimi. Varlığım, yeni yüz yılın yirmili yaş krizlerinin varlığına armağan oldu. Ne mutlu "olur böyle şeyler" diyene. Refleks gibi; ikna etmeden kendini.
2 notes
·
View notes
Text
Sevdiğim bir insan biri tarafından üzülünce içimdeki karanlık taraf ortaya çıkıyor. Kendime yabancı kalıyorum. İçimde yankılanan o ses ve büründüğüm kişilik için o sinir hali geçince kendimi sorgular oluyorum. Bir karıncanın incinmesi dahi beni büyük bir şekilde etkilerken birine yapabileceklerimin sınırı olmaması o an aşırı ürkütücü bir hale bürünüyor. Pamuğa sarıp sarmalamak ve tüm olumsuzluklardan arındırmak keşke mümkün olsa !
2 notes
·
View notes
Text
ben baştan başlamak istiyorum pamuğa fasulye ekicem
7 notes
·
View notes
Text
İTHALAT SEVİCİSİ OLMUŞUZ
Yanlış politikalar yüzünden tarımda kendine yeten ülke pozisyonunu kaybeden Türkiye, 126 ülkeden 133 değişik meyve ve sebze ithal ediyor. İşin ilginç yanı da eskiden bu ürünlerin hemen tamamını bu topraklarda üretip ihraç ediyorduk … Örnekler:Türkiye, İspanya ve Yunanistan gibi dünyanın önemli zeytinyağı üreticisi konumunda bulunmasına rağmen ithalata yöneldi ithalata yöneldiğinden beri de ilginçtir bu zeytin alanları maden sahalarına açılmaya başlandı… Başka bşr örnek dünyanın bşr numaralı fındık üreticisiyiz ama borsası başka ülkede ve fiyatı biz belirleyemiypruz…Elma, turunçgiller, üzüm, armut, domates, ayva, eriğin yanı sıra, Kosta Rika'dan kavun, İspanya'dan marul, İtalya'dan ıspanak, İran'dan karpuz alıyor. Et, buğday, saman ithal eden Türkiye, yumurta için de yurtdışına milyonlarca lira para akıttı.1 Ocak 2016 ile 30 Eylül 2017 tarihleri arasında, 41.4 milyon dolarlık yumurta ithal edildi. Yumurta ithalatında yüzde 54'lük pay ile İngiltere ilk sırada yer alırken, bu ülkeyi Almanya ve Irak izledi.Türkiye, tarım ülkesi olmasına rağmen 5 yıldır da saman ithal ediyor. 2015'ten 31 Ağustos 2017'ye kadar ABD, Almanya, Arjantin ve Avustralya'dan, 3 milyar 434 milyon dolar değerinde 12 milyar 841 milyon kilo gübre ithalat edildi ( yeni verileri bulamadım ) b*ku bile ithal eder olmuşuz… Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre, son 12 yılda tarım sektörünün büyüme hızı yüzde 2'de kaldı.AKP döneminde ithal edilen mısıra 2.6 milyar dolar, pamuğa 13.2 milyar dolar, buğdaya 1.5 milyar dolar ödeyen Türkiye, 2012'de tarihinde ilk kez saman da ithal etti. 2002 yılında sadece 150 milyon dolar olan Türkiye'nin buğday ithalatı için ödediği para 2014 yılında 1.5 milyar doları aştı. AKP döneminde buğday ithalatına 9 milyar 772 milyon dolar ödendi.AKP döneminde: 10 milyon ton mısır ithal edildi ve 2.6 milyar dolar, yağlı tohum için 10.3 milyar dolar, ham yağa 10.6 milyar dolar ödendi… Otomotiv, enerji ve sağlık sektör ithalatlarına hiç girmeyelim
6 notes
·
View notes
Text
7 yaşında bir gece bizimkiler beni kaldırıp hadi köye gidiyoruz dediler çocuğum o zaman bişe anlamıyorum ama noldu dediğimde babaanneni görcez demişlerdi bizim arabamız yoktu aydın otogara biri bırakmıştı sonra denizliye gitmiştik gece geç saatlerde olduğundan köye giden arabalar yoktu bizde o zamanlar orda yaşayan ablam gillere gitmiştik sabah erken bi saatte kalkıp yolda bekledik baya bi süre sonra köy arabası gelmişti bizim köye giderken cankurtaran diye bi yerden geçerdik dik tehlikeli bir yol orda babamın telefonu çalmıştı babaannemin vefat ettiğini söylemişlerdi bana onu dediklerinde anlam veremiştim sonuçta hayatımda ilk kez birini kaybediyordum yazdan yaza gördüğüm sonra eve vardığımızda evin önünde bir sürü kişi vardı içeri girdiğimizde ortada üstü battaniye ile örtülü babaannem yatıyordu herkes ağlıyordu bana onun yüzünü son kez göstermişlerdi ama çocuktum işte ne anlayabilirim ki birini kaybetmekten sonra kendimi ağlamak için zorladığımı hatırlıyorum ve bir iki damla göz yaşından sonra dışarı da arkadaşlarımla oyun oynadığımı babaannemi naylonlan bırandalar çekip evin aşağı avlusunda yıkadıklarını bunlara anlam veremiyordum neden bu insanlar burda diyordum sürekli kendime ya da etrafımdakilere onlarda babaannemin öldüğünü söylüyordu ama neydi bu kelime sonrasında mezarlığa gidip onu defnettiğimizde babamın bak deden de abilerinde burda dediğinde anlam vermeye çalıştım buna
Şimdi ise dün bu saatte en son benim ona dokunuşumla canını veren dedem de anladım o soğuk vücudunda onu son kez görüşümde benim inatçı huysuz ama eğlenceli dedem de beni ufakken hep onlara bırakırlardı bana hep kızardı kavga ederdik ama sonra sonra elden ayktan düşmeye başladığında Eşi Amat çocuk gibi biri olduğunu anladım çabuk kızar celallenirdi kendine dokunulmasını sevmezdi bende inadına yanağından makas alıp şapkalarını bozardım ananem kızardı bulaşma o kızıl arıya diye ama ben o kızıl arı ile o şekilde anlaşırdım ki bana küçüklüğünde yaşadığı olayları anlatırdı koyun güttüğü yerlerden bahsederdi denizliden aydın ovalarına pamuğa geldiği zamanlardan babasının arkasından saatlerce dizine kadar karın içince üzerinde doğru dürüst bişe olmadan gittiğinden aç kaldığı üşüdüğü zorluk çektiği zamanlardan bahsederdi hep yapmak istediğim bişe vardı onu son kez olsun doğduğu yetiştiği o köye götürebilmek ama yapamadım yapamadım dedem dün yanına daha erken gelmediğimiçin o kadar pişmanım ki sanki benim dokunmamı bekliyormuş gibi canın o anda çıkması kahradiyor beni
ateş düştüğü yeri yakar diye bişe şu anda onca kişi deprem bölgelerinde can pazarı yaşarken benim sadece dedemi düşünebiliyor olmam
5 notes
·
View notes
Text
Delinin biriydim bir zamanlar..çok eski çok..çocukluk zamanları yani.."gözyaşı'nın açtıramayacağı çiçek olmaz" diye bir satıra denk gelmiştim kitap arasında..sonra bol bol ağladım..tabi kolay ağlanmıyor..babamın mezarının başında bir bardakta biriktirdim gözyaşımı..bir çiçek tohumunu pamuğa sarıp attım içine..filizlendi..hâlâ babamın mezarında açıyor..🌷����
6 notes
·
View notes
Text
Bölüm 179: Gizemli Yanran arazisi
Qi Yan yalnızca birkaç parça koyun eti yedikten sonra yemek çubuklarını bıraktı. Anujin tekrar tekrar Qi Yan'a kımız konulmasını emretse de, Qi Yan bunu her seferinde nazikçe reddetmişti. Anujin onu içmesi için nasıl ikna etmeye çalışırsa çalışsın, kısık bir ses ve yumuşak sözcüklerle bunu geri çevirdi. Sayısız girişimi başarısız olan Anujin, yumrukları bir pamuğa iniyor gibi hissetti. Hiç ilgi çekici değildi.
Ve böylelikle, Qi Yan'ı umursamayı bıraktı. Önündeki tam kuzuyu kendi başına yedi. Bu ziyafet için seçilen kuzu en yüksek kalitedeydi. Boyutu minyondu, ayrıca hafif bir süt kokusu taşıyordu.
Anujin abartılı bir şekilde yiyordu, çok geçmeden önündeki ufak kuzudan geriye kemikler kalmıştı. Ayrıca iki hu kımız da içmişti.
Ç/N: 斛 hu – bir ölçü birimi, = 10 dou, sonra 5 dou, 斗dou bir ölçü kabı olmalı.
Anujin bir patırtı sesiyle küçük et oyma bıçağını masaya attı, sonra kenardan bir havlu alıp ellerini sildi. Karnına vururken son derece tatmin olmuş bir şekilde geğirdi.
Ufak kuzu en azından otuz jin etmeliydi. Kemikleri ve organları çıkarılınca, hâlâ en az on jin et olmalıydı. Qi Yan'ın hatırladığı kadarıyla Chengli kabilesindeki tek bir öğünde on jin et yiyebilecek insan sayısı bir elin parmaklarıyla hesaplanabilirdi. O kişilerin her biri de en iyi savaşçılardı. Her ne kadar iştah, tam olarak gurur duyulası bir şey olmasa da, sahip oldukları güç ile doğru orantılıydı. Tekrardan Anujin'in esnek zırhının bile saklayamadığı patlayacakmış gibi duran kaslarına baktığında, bu tanrı vergisi bir güç olsa gerekti.
Ç/N: 1 jin = 500 gram
Anujin bir elini kaldırıp dudaklarının üzerindeki bıyığını çekti, "İmparatorluk elçisinin öğünü nasıldı?"
Qi Yan: "İkramcılık için çok teşekkürler, çok lezizdi."
Anujin: "O halde şimdi dinlenmek için geri dön, sana eşlik etmeyeceğim."
Qi Yan ayağa kalktı. Kol yenlerini bir miktar salladı, ardından ellerini birleştirip eğilerek, "Bu yetkilinin makul olmayan bir ricası daha var," dedi.
Anujin: "Söyle öyleyse."
Qi Yan: "Bu yetkili uzun zaman önce Luo'nun kuzeyinin iyi atlarla dolu olduğunu duymuştu. Efendi Nagsi bir astının, bu yetkiliyi at çiftliğinde tur atmaya götürmesi ve binmem için uysal bir at bulmasını sağlaması mümkün mü?"
Anujin bir süre içten bir şekilde güldü, "Bunun lafını etmeye değer mi? Atudu, onu at çiftliğinde bir tur atmaya götür."
... ...
Bu dört saatlik ziyafet esnasında Anujin; sağlığı iyi olmayan Nangong Wang şöyle dursun, Baş Cariye Ya'dan bile bir kez olsun bahsetmemişti. Böylesi bir anormallik Qi Yan'ın dikkatinden kaçmadı.
Anujin'in bölgesinde olsa da, öylece pasif şekilde oturup sonunun gelmesini beklemeyecekti.
Qi Yan başını çevirip yanındaki Atudu'ya baktı, "At çiftliği nerede?"
Atudu Wei Krallığı'nın dilinde pek iyi değildi, bu yüzden parmağını kaldırıp bir yönü işaret etti, "Orada."
Qi Yan: "Çok teşekkürler."
At çiftliği Momo Dağı'nın hemen dibindeydi. Uzaktan at toynaklarından çıkan uğultuyla beraber, atların kişnemelerini duyabiliyordu. Çit kapılarından geçtiğinde görüş açısına etrafta dörtnala koşturan binlerce at girdi, toprağın kendisi de bir miktar titriyor gibiydi. Bu manzara çok büyük bir etki taşıyordu.
Hayvan postu giyinmiş Çimenli Ovaların birkaç insanı, atları acele ettirmek için sürünün arkasından uzun ıslık kırbaçları sallıyordu. Qian Tong kılıcını çekip Qi Yan'ın önünü kapattı. Tetikte durarak yakın mesafedeki at sürüsüne bakıyordu.
Qi Yan ise çok daha sakindi. En nihayetinde, küçükken neredeyse her gün bunun gibi manzaralar görüyordu. O hayvan idarecileri ellerinde, uzunluğu genellikle üç metre kadar olan ıslık kırbaçları tutuyordu. Bunları rahatlıkla kullanabilmek için küçüklükten itibaren alıştırma yapmak zorundalardı. Kırbacın başına ağustos böceğinin kanatları kadar ince kemik parçaları bağlıydı, eğer iyi kullanılmazsa kırılırdı ve kırbacı da mahvetmiş olurdu.
Islık kırbacı yalnızca havada dans eder, asla atlara vurmazdı. Bunu sallamak, at sürüsünü mahmuzlayan eşsiz bir ses çıkarırdı; atları kovalamanın arkasındaki amaç ise atların dinçliğini korumaktı.
Geçmişte Qiyan Sukhbaru, Qi Yan'a şöyle demişti: atlar, Çimenli Ovalar insanlarının bacaklarıdır. Ancak onların dinçliğini korursak her an savaşa girebilecek halde oluruz.
Artık Çimenli Ovalar "birleştirilmiş"ti, daha fazla savaş yapılmıyordu. Atları bu denli büyük bir ölçekte kovalamaya ne gerek vardı ki?
Atudu, atın karnını dürtüp atları kovalamakta olan birine doğru sürdü. İkisi kim bilir ne hakkında konuştu; öteki kişi kemik bir düdük çıkarıp bir defa güçlüce üfledikten sonra, bütün at kovalayıcıları yapmakta oldukları şeyi bıraktı. Atlar çayırda birkaç saniye daha koştu, sonrasında yavaşlayarak durdu, en sonunda dağıldı.
Atudu geri döndü. Göğsünden kumaş bir torba çıkardı ve Qi Yan'a fırlattı, "Bir at seç, bin."
Qi Yan başını salladı. Qian Tong gönüllü olarak, "Efendim, bu kimsenin sizin için seçmesine ne dersiniz?" diye sordu.
Qi Yan: "Buraya uğrayabilmek, zor bulunur bir şans. Binlerce atın yarıştığı bir manzaraya başkentte rastlayamazsın. Beni takip etmene gerek yok, bu fırsatı kendin için de güzel bir tane seçmek için kullan."
Qian Tong: "Ama..."
Qi Yan: "Git hadi."
Qian Tong: "Anlaşıldı."
Qian Tong on üç yaşından beri Qi Yan'ı takip ediyordu, bu yüzden onu oldukça iyi anlıyordu. Bu boş gibi görünen konuşma, aslında reddedilemez bir emir veriyordu.
Qi Yan kendi başına doğruca sürünün yanına geldi. Her ne kadar bu savaş atı grubu evcilleştirilmiş olsa da, yabancı kokulara karşı hâlâ çok uyanıklardı. Tanıdık olmayan bir koku aldıklarından uyarı mahiyetinde sertçe soludular, daha ürkek olanlar ise derhal kaçmıştı.
Zaten Qi Yan'ın da acelesi yoktu. Adımlarını yavaşlatarak ağır ağır onlara doğru ilerledi. Atudu yakın bir mesafeden izliyordu, yardım etme gibi bir niyeti yoktu.
İkinci girişim de aynı şekilde sonuçlandı: Qi Yan yaklaştığı gibi, atlar soluyup dağılıyordu. Atudu güldü, at idarecilerinin kalanında da eğlenceli bir şeyler izleyen birinin görünümü vardı.
Qi Yan bunu fark etmemiş gibi davrandı. Daha da uzaktaki bir sürüye doğru yürüdü, lakin sonuç aynıydı...
Bunu birkaç defa tekrarladıktan sonra eğlencesine izlemekte olan Çimenli Ovalar halkı ana dillerinde tartışmaya başladı. Yeterince güldüklerinde artık ona aldırış etmeyi bıraktılar. Bu sırada, Qi Yan gittikçe uzağa yürüyordu.
Başını çevirip göz attı. Atudu artık uzak mesafede bir nokta gibi olmuştu.
Qi Yan tekrar bir gruba yaklaştı, fakat atlar bu sefer dağılmadı. Hatta öncesinde ürküp kaçan bazıları kendi istekleriyle dönüp geri geldi.
Qi Yan diğer insanların dikkatini çekmemek adına atlarla konuşma yeteneğini kullanarak diğer atlardan biraz ileri gitmelerini rica etmişti. Yanında sadece bir tane uysal doğası olan yaşlı bir at bıraktı.
Qi Yan Atudu'nun kendisine verdiği kumaş torbayı açtı. Avucunu mısırla doldurdu, ardından kapalı parmaklarını açtı. Yaşlı at yemeyi bitirince, onun ensesine hafifçe vurdu.
At rahatlamış bir şekilde soludu. Qi Yan'ın yüzünde, uzun süredir oluşmayan bir gülüş belirmişti.
Bu gülüş berrak ve samimiydi, gözlerinin altından bile belli olan bir gülümsemeydi. Eğer Nangong Jingnu şu anki Qi Yan'ı görecek olsa, kesinlikle Qi Yan'ın geçmişteki tüm tebessümlerinin sahte olduğunu fark ederdi.
Qi Yan yaşlı ata bir soru yöneltti. Cevap aldığında, diğer atlara doğru yürüdü. Birkaç defa sorduktan sonra, aklında genel bir fikir oluşmuştu.
Yaşlı at Qi Yan'a şöyle demişti: çiftlikte uzun süredir at kovalanmıyordu. Fakat geçen sefer çimenlerin sararmaya başladığı vakitte birdenbire bu uygulamaya devam edilmişti.
Sonbahar Çimenli Ovalara erken gelirdi. Geçen sefer çimlerin sarardığı vakit... bir önceki yılın yedinci ayı olmalıydı.
Diğer atlar da yaşlı at ile hemen hemen aynı cevabı verdi. Bazı taylar Qi Yan'a ıslık kırbaçlarından çok korktuklarından şikayet bile yanmıştı. Her bu olduğunda aşırı boyutta yoruluyorlardı.
Qi Yan gülümseyerek onları teskin etti, ardından torbadaki mısırlardan alıp hepsini besledi. Taylar o kadar mutluydu ki Qi Yan'ın etrafında daire oluşturarak koşturuyorlardı.
Bunun ardından, o taylar anneleri tarafından götürüldü. Qi Yan ellerini arkasında bağlayıp bir tayın hızlı yürüyerek annesinin peşinden gitmesini izledi, arada sırada Qi Yan'a tekrar bakmak için arkasına dönüyordu.
Qi Yan'ın dudaklarındaki kıvrım uzun süre kaldı. O birkaç atın tırıs giderek uzaklaşmasını izlerken kalbi sımsıcak olmuştu.
Bu dünyada atları kendileriyle eşit gören insanlar çok nadirdi. İnsanlar atların tüm hayvanlar arasında en zeki tür olduğunu ve en temiz doğaya sahip olduğunu neredeyse hiç fark etmezdi.
Köpekler sadık olsa da, dünyada hâlâ saldırgan köpekler bulunuyordu. Lakin hiç saldırgan at olmazdı.
Qi Yan'ın yanında sadece dört yaşındaki bir at kalmıştı. Bu atın babası hastalıktan, annesi ise doğumda yaşanan zorluklardan dolayı ölmüştü. Ne kısrak ne de karnındaki tay hayata tutunabilmiş, bu atı dünyada yalnız başına bırakmışlardı.
Qi Yan aslında bir at seçme niyetinde değildi, fakat bu tayın sulu siyah gözleriyle beklenti içinde kendisine bakıp adeta kuyruk sallayarak soluduğunu görünce, kalbi tekrar yumuşadı.
Qi Yan alçak sesli bir iç çekti, göçüp gitmiş Akan Ateş'i hatırlamıştı.
Qi Yan: "Eğer beni izlersen, bu çayırlardan ayrılıp yabancı bir yere gitmek zorunda kalacaksın. Emin misin?"
At bacaklarını büküp yere yattı, Qi Yan'a hareketleriyle cevap veriyordu.
Bu atın içtenliği Qi Yan'ın da kalbine dokunmuştu. Atın sırtına bindi.
Savaş atları ömürleri boyunca sadece bir efendi tanırdı ve efendilerinin ölümü onların da sonu olurdu...
Akan Ateş onun hayatını kurtarmak için kendini feda ettiğinden beri, bu Qi Yan'ın ikinci atı oluyordu.
Neşeli bir kişnemeyi takiben, at ileri atıldı. Uzun ve kalın, düz siyah renk yelesi rüzgarda dans ediyordu.
Atlar sezgileri en kuvvetli olan varlıklardı, Qi Yan'ı efendisi olarak tanıması sırf kendisiyle iletişim kurabildiği için körü körüne gerçekleşmemişti. Daha derin bir şeyler seziyordu ve efendisinin bu seviyede bir koşuyu yönlendirebileceğini biliyordu.
Qi Yan'ın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu, ardından etrafa bakındı. Kimsenin bu kadar uzağa bakamayacağını görünce, bir müddet atın istediği kadar özgürce koşmasına izin verdi. En son bir atın dizginlerini bırakıp dilediğince dörtnala koşmasına izin vereli, ferahlatıcı rüzgar böyle yüzünü yalayıp geçeli yıllar olmuştu.
Biraz daha zaman geçtikten sonra, Qi Yan atın karnını dürttü. At ve efendisi ruhen bağlılardı, temposunu yavaşlattı.
Qi Yan atların anlayabileceği bir mantık kullanarak içinde olduğu durumu anlattı, bu yüzden küçük siyah at hızını bir kez daha azalttı. Qi Yan bu atın aynı zamanda zeki de olduğunu görünce çok sevindi.
Bu atın gözlerinin sıkı altın rengi bir halkayla çevrelendiğini, derisinin kalanının ise koyu siyah olduğunu gördü, "Bundan böyle, senin adın Jinhuaiwu olacak."
Ç/N: 金 Jīn: altın 环 Huán: halka 乌 Wū: siyah/koyu
Qi Yan Jinhuaiwu'nun sırtında Atudu'nun yanına döndü. Aralarında on metreden biraz fazla mesafe kalınca Jinhuaiwu, üzerine binilmesini hiç ama hiç istemiyormuş gibi bir tavırla başını sağa sola sallayıp kabaca solumaya başladı.
Qi Yan da gerginmiş gibi davranırken, içinden gülüyordu: bir at, efendisine benzerdi. Bu atın kaderi gerçekten de kendisiyle ortak dikilmişti.
... ...
Qi Yan üç gün boyunca Yanran arazisinde dinlendi. Her ne kadar Anujin onun iyi yiyecek ve içeceklerle ağırlanmasını emretse de, yüzünü bir daha göstermedi.
Qi Yan durum hakkında bilgi almak için gelip Ding You'yu buldu. O ise: maskeli kişinin henüz sıradaki adım için talimat vermediğini, yani Qi Yan'ın beklemeye devam etmesi gerektiğini söyledi.
Qi Yan üzerine düşündükten sonra ilk adımı atmaya karar verdi: emredildiği üzere Jiya'yı ve hasta Nangong Wang'ı geri başkente götürmek için gelmişti. Yolculuk alayından çok sayıda göz bakıyordu, fakat ustanın gölgesi bile gözükmüyordu. Bu mantığa aykırıydı.
Anujin, Qi Yan'ın geleceğini zaten tahmin etmiş gibiydi. Kapıdaki muhafızlar onu sorgulamadı ya da içeriye haber vermedi, lakin muhafız Qi Yan'ı içeri götürürken Qian Tong dışarıda tutulmuştu.
Qi Yan tek bir kelime etmeden onu takip etti, ama zihni hızla çalışıyordu.
Yıllar süren sessizlikten sonra maskeli kişinin emrini aldığından beri, etrafında olup biten her şeyde bir tuhaflık vardı. Qi Yan'ı daha da endişelendiren ise sırada ne olacağını tahmin edememesiydi...
Bu his oldukça uğursuzdu, sanki isimsiz vadideki günlerine geri dönmüştü. Bir kez daha maskeli kişinin elindeki bir piyon olmuştu. Ne seçim hakkı vardı, ne de geri dönüş yolu.
İç odada, Anujin diğerlerini oradan gönderdikten sonra gözlerini Qi Yan'ın kehribar rengi gözlerine dikip şöyle sordu, "Wei Krallığı insanlarında da mı bu tür göz renginden var?"
Qi Yan: "Gözlerimin rengi doğal değil. Bir veba yüzünden oldu."
Anujin yorumda bulunmadı. Onun yerine konuyu değiştirdi, "Jiya'yı mı yoksa Nangong Wang'ı mı almaya geldin?"
Qi Yan sakince, "İkisi de olsa, emre ters düşmez," dedi.
Anujin soğukça burnundan soludu. Bir çift kaplan gözüyle Qi Yan'ı dikkatlice inceledi, bu insanın ardını görebilmek istiyor gibiydi, "Jiya burada değil."
Qi Yan'ın konuşmadığını gören Anujin devam etti, "Wulan şehrinde. Kağan babam ölmeden önce ona bir mera bırakmıştı, buranın üç yüz mil kuzeyinde."
Ç/N: Yaklaşık 483 km.
Qi Yan kaşlarını çattı. Erihe Wei Krallığı'nın meclisinde bir resmi bir pozisyonu kabul ettiği için, Anujin artık ona "Kağan baba" diyemezdi.
Dili mi sürçtü yoksa bir imada bulunarak mı söyledi bilinemezdi, fakat eğer ikincisi ise...
Qi Yan'ın kalbi sıkıştı. Lakin ilk tepkisi bu işin içinden nasıl çıkacağı değil, nasıl haberleri en kısa sürede Nangong Jingnu'ya ulaştırabileceği oldu.
*** Ç/N: Moğol kültüründe binlerce yıldır atların önemi ve hayat tarzları hakkında yazılar okuyorum da, yazarımız epey araştırma yapıp yazmış... Bu arada Moğolcada onlarca yüzlerce atla ilgili kelime varmış, çok mutlu oluyorum öğrendikçe neden bilmiyorum :")
0 notes
Text
Karışık Penye Kumaş Alan Tekleme Penye Kumaş Alanlar Toptan Penye Satın Alan Yerler
TOPTAN KUMAŞ SATIN ALINIR.
Spot kumaş alanlar. Toptan penye alan yerler parça penye satın alanlar karışık penye kumaş alanlar tekleme top penye satın alanlar karışık süprem alanlar karışık ribana alan yerler toptan ribana satın alanlar penye kumaş fiyatı penye kumaş üreticileri penye kumaş satış yerleri penye nereye satılır? Penye kumaş imalatcıları penye kumaş satan firmlar penye kumaş nereden alınır penye kumaş satan yerlerin telefonları.
Kumaş alanlar. Jarse kumaş alanlar ribana kumaş satın alan yerler polar kumaş alanlar parça polar satın alan parça ribana alanlar ribana parçası alanlar tekleme ribana alanlar karışık polar kumaş satın alanlar tekleme polar satın alanlar karışık üç iplik alanlar tekleme üç iplik alanlar toptan üç iplik alanlar tekleme iki iplik alanlar polar kumaş fiyatı jarse kumaş satanlar denye kumaş alanlar karışık denye kumaş alanlar tekleme denye kumaş alanlar.
PENYE NEDİR?
Toptan penye kumaş alanlar. Penye pamuk normal pamuğun daha yumuşak bir versiyonudur. Pamuğun toplandıktan sonra daha fazla işlenmesi ve ardından iplik haline getirilmesiyle yapılır. Pamuğa eklenen işçilik ve daha yüksek kalite nedeniyle penye pamuk genellikle normal pamuktan daha pahalıdır. Genellikle tişörtler ve diğer tekstil türleri için kullanılır.
Penye Pamuğun yumuşaklık açısından üstün olması ve normal pamuğa göre daha dayanıklı olması nedeniyle gelin nasıl yapıldığına dalalım.
PENYE PAMUK ÜRETİM SÜRECİ NEDİR?
Tekleme penye kumaş alan yerler. Penye üretim sürecini anlamak için öncelikle normal pamuğun üretim sürecine değinelim. Normal pamuk veya "geleneksel" pamuk yapmak için önce pamuk hasat edilir. Oradan temizlenir ve tohumları çıkarılır. Pamuğun taranması veya taranması burada devreye giriyor. Bu aşamada geleneksel iplik haline getirilir. Penye pamuğun ekstra bir adımı vardır. Elbette bu ekstra adım pamuğun taranmasıdır.
Karışık penye kumaş alanlar. Penye pamuk normal pamuktan daha yumuşaktır çünkü tarandığı için herhangi bir yabancı madde veya kısa çıkıntılı iplikler içermez. Penye pamuk aynı zamanda normal pamuktan daha güçlüdür çünkü penye işlemi kırılmaya yatkın olan kısa lifleri çıkarır.
0 notes