#ordunun açıklaması
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kuzey Kore Sınırlarını Kesme Kararı Aldı
Kuzey Kore’den Sınır Kesme Açıklaması Kuzey Kore’nin resmi haber ajansı KCNA’nın bildirdiğine göre, Kuzey Kore Halk Ordusu tarafından yapılan son açıklamada, ülkenin sınırındaki kara ve demir yolu bağlantılarının 9 Ekim tarihinden itibaren tamamen kesileceği duyuruldu. Ayrıca, sınır bölgelerinin savunma yapılarıyla güçlendirileceği ifade edildi. Açıklamada, Güney Kore’nin “birincil düşman devlet”…
#1950-53 Kore Savaşı#Amerikan askeri varlığı#askeri tatbikat#Güney Kore#güvenlik#KCNA#Kore Yarımadası#Kuzey Kore#ordunun açıklaması#sınır kesme
0 notes
Text
CHP Grup Başkanvekili Özel gündemi değerlendirdi Açıklaması #Politika #2020Wrapped #yks2021 #SpotifyWrapped #MustafaÖztürkİhraçEdilsin
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, ‘Biz sıcak siyasetin içine ordunun, kışlanın katılmasını, ibadethanelerin katılmasını, okulların katılmasını hiçbir zaman doğru bulmadık.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, ‘Biz sıcak siyasetin içine ordunun, kışlanın katılmasını, ibadethanelerin katılmasını, okulların katılmasını hiçbir zaman doğru bulmadık.’ dedi.Özel, Mecliste düzenlediği basın toplantısında,…
View On WordPress
0 notes
Text
C) SAYIN ADNAN OKTAR'IN, 15 TEMMUZ HAİN DARBE GİRİŞİMİ ESNASINDA FETÖ'NÜN DARBE OYUNUNU BOZAN A9 TELEVİZYONUNDAKİ AÇIKLAMALARI ile TWİTTER PAYLAŞIMLARINDAN BÖLÜMLER
Sayın Adnan Oktar, FETÖ'cü yapılanmanın tıpkı 17-25 Aralık tarihindeki Yargıya Darbe girişimi sırasında olduğu gibi, 15 Temmuz 2016 akşamı gerçekleştirilen HAİN DARBE GİRİŞİMİ karşısında da, 12 saat süren canlı yayın açıklamaları ve Twitter paylaşımları ile Sn. Erdoğan’a ve hükümetimize en güçlü desteği verip FETÖ'NÜN OYUNUNU ve KAHPE PLANLARINI BOZAN İLK KİŞİ OLMUŞTUR.
Sayın Adnan Oktar, 15 Temmuz’da FETÖ’nün darbe kalkışmasında tankların köprüyü kapadığı haberini alır almaz stüdyoya giderek canlı yayına başlamış ve henüz hiçbir devlet yetkilisinin çıkıp da bir açıklama yapmadığı, birçok siyasetçinin güvenli evlerde veya gecekondularda hatta köylere saklandığı ESNADA SAAT TAM 23:51'de CANLI YAYINDA YAPMIŞ OLDUĞU
“MEŞRU DEMOKRATİK HÜKÜMET, GEÇERLİ OLAN HÜKÜMETTİR”
açıklamasıyla DARBENİN GEÇERSİZ OLDUĞUNU İLK AÇIKLAYAN KİŞİ OLMUŞTUR. Aynı açıklama saat 23:54'te, Sayın Adnan Oktar'a ait Twitter hesaplarında da sosyal medya takipçileriyle paylaşılmış ve hemen akabinde camiamıza mensup arkadaşlarımızın ve Sayın Adnan Oktar'ın takipçilerinin Tweet ve Retweetleri sayesinde kısa sürede milyonlara ulaşmıştır.
Sayın Adnan Oktar’ın 12 saat boyunca A9 Televizyonundan yapmış olduğu canlı yayındaki açıklamaları ile Twitter paylaşımları 15 Temmuz darbe girişiminin etkisiz olmasında çok hayati rol oynamış, milyonlarca insana cesaret ve umut vermiş, hükümetimiz ve halkımız moral bulmuş, darbeciler ise bu sayede fikren yıkıma uğrayıp demoralize olmuşlardır.
YALNIZ BURADA UNUTULMAMASI GEREKEN, Sayın Adnan Oktar'ın SAAT 23:51’DEN İTİBAREN DARBEYE MÜDAHALE ETMEYE BAŞLAMIŞ OLDUĞUDUR.
Sayın Adnan Oktar, aynı zamanda bütün milletvekillerini de darbeye karşı olmaya çağırmış, bütün parti liderlerini yarım saatte bir açıklama yapmaya davet etmiştir. Açıklama yapma imkânı bulabilen tüm General ve subayların açıklama yapmasını rica etmiştir. Bütün herkesin açıklama yapmak için A9 TV’yi kullanabileceğini, televizyonumuzu aramaları takdirde hemen canlı yayına bağlanabileceklerini bildirmiştir.
O sırada hükümet kanadından sadece saat 23:05’de Başbakan Binali Yıldırım’ın “Bu bir kalkışmadır” açıklaması olmuş, ancak daha sonra Sayın Binali Yıldırım ertesi güne kadar hiçbir yerde konuşma yapmamıştır ve kendisinden de ertesi güne kadar hiçbir haber alınamamıştır.
Sayın Yıldırım’ın bu açıklaması da darbe karşıtı bir açıklama olmayıp, sadece durum tespitinden ibaret bir konuşmadır. Ayrıca İç İşleri Bakanı olan Efkan Ala'dan da gece boyunca hiçbir açıklama gelmemiştir. Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Tayyip Erdoğan ve Sayın Kılıçdaroğlu dışında, özellikle hükümet kanadından maalesef başka hiçbir siyasetçi açıklama yapmamış veya kendilerine ulaşılamamıştır.
Bu arada Anadolu Ajansı, A Haber ekibi gibi hükümete en yakın olan haber kanallarının derin bir sessizliğe bürünüp, sağlıklı bir açıklama veya darbe karşıtı haber ve söylemlerde bulunmamış olmaları da son derece dikkat çekici bir durumdur. Öyle ki Cumhurbaşkanımız SAYIN ERDOĞAN BİLE ANCAK SAAT 00:32’DE HABER TÜRK TELEVİZYONUNDAN, BİR CEP TELEFONU APLİKASYONU VASITASIYLA HALKA SESLENEBİLME FIRSATI BULABİLMİŞ ve halkımız meydanlara davet edebilmiştir.
Hükümet kanadından milletvekillerinin ve hükümete yakın medya kanallarının bu sessizliğinin devam ettiği esnada ise Sayın Adnan Oktar, FETÖ'nün hain darbe girişimine karşı halkımızı uyaran ve Sayın Erdoğan hükümeti destekleyen televizyon açıklamalarına ve Twitter paylaşımlarına durmaksızın devam etmiştir. Bu açıklamaları sırasında hain FETÖ yapılanması tarafından zorla sokağa çıkarılmış olan askerlerin de uyarılmasına özen göstermiş, olası bir iç savaş riskini bertaraf edebilecek şekilde yatıştırıcı açıklamalar yapmıştır.
Sayın Adnan Oktar'ın 15 Temmuz darbe girişimi gecesi, A9 TV anlı yayınında darbeyi kınayan, Sn Erdoğan'ı ve meşru hükümetimizi savunan ve destekleyen açıklamalarından bazı örnekler şöyledir:
"MEŞRU, DEMOKRATİK HÜKÜMET, GEÇERLİ OLAN HÜKÜMETTİR. ASKERİ DARBE DİYE DE BİR ŞEY YOK. ÖYLE BİR ŞEY OLMAZ. BİZ TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ’NİN MERKEZİ OLAN BİR ÜLKEYİZ. BİZİM İÇİMİZDE BİR KARGAŞA OLMAZ. BÜTÜNLÜK, BERABERLİK VE KARDEŞLİK RUHU İÇİNDE HAREKET EDERİZ.”
“Benim anladığım herhalde TRT’yi ele geçiren bir topluluk var. Bilmiyorum ama böyle bir şey hiç tarihte görülmemiş. Genelkurmay Başkanı yok, Hava, Kara, Deniz kimse yok ama bir tek TRT’de var böyle bir açıklama. Yani bu şekilde olmaz çünkü TRT’yi açtığımızda bir spiker çıkıyor karşımıza. Böyle bir şey olmaz, yetkili bir insan değil.”
"İngiliz derin devleti istediği itliği yapsın, oyunu yapsın buna müsaade etmeyiz. Ne ordumuza zeval gelir ne polisimize zeval gelir ne Türkiye’yi böldürürüz ne oyun oynatırız ne de PKK’yı sevindiririz. ORDUNUN YERİ KIŞLASI ve PKK İLE OLAN CEPHEDİR. Yani onlara karşı mücadelesidir."
"Şu an bazı noktalarda haber iletişimi olmayan yerlerde olaylar devam ediyor olabilir, ASKER HEMEN KIŞLAYA ÇEKİLSİN, kardeş kanı akmasın."
"Olay şefkatle ve sakinlikle yatıştırılsın. ASKERLER SAKİN SAKİN KIŞLAYA DÖNSÜNLER, bundan sonraki adımlar hep şefkatle olsun."
"FİTNEDE İTAAT OLMAZ, yani git mesela ''POLİSE BOMBA AT'' diyorsa bu dinlenmez, haram olur."
“Sayın Kılıçdaroğlu yine açıklama yapsın. Ara ara açıklama yapmasında çok büyük fayda var. Bir de CHP’nin kurmayları açıklama yapsınlar çok iyi olur. Sayın Bahçeli de yine, MHP’nin ileri gelenleri ve Sayın Bahçeli yeniden bir açıklama yapsalar çok iyi olur. Büyük Birlik Partisi mutlaka bir heyet olarak bir açıklama yapsın. Büyük Birlik çok önemli. Saadet Partisi mutlaka açıklama yapsın inşaAllah."
"Bir de parlamento mümkünse geç vakit de olsa toplansa iyi olur, değil mi? Toplansılar tabi ya, MİLLET ADINA BİR AÇIKLAMA YAPSINLAR. MİLLET MECLİSİNİN ETRAFINI GÜVENLİK İÇİNDE TUTARLAR.”
ŞEHİTLER OLMUŞ, YARALILAR OLMUŞ. AMA MİLLETÇE BİRLİK BERABERLİK İÇİNDE OLALIM, AMAN HA. CHP, MHP, AK PARTİ SIRT SIRTA. SAKIN HA.”
Düşmana atılacak bombayı halka attılar. ...özellikle Özel Harekat binasına. VAY ALÇAKLAR, VAY KAHPELER, VAY ŞEREFSİZ NAMUSSUZLAR VAY PİSLİK HERİFLER
şeklindeki canlı televizyon yayını açıklamaları ve Twitter paylaşımlarıyla ülkemizin bekasını hedef alan her girişimde olduğu gibi, FETÖ tarafından organize edilen 15 Temmuz hain darbe girişiminde de, istikrarlı ve korkusuz bir şekilde fitneyi izale etmiş, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve hükümetimize açık destek sağlamıştır.
BURAYA KADAR SAYDIĞIMIZ TÜM BU AÇIK VE İNKAR EDİLEMEZ GERÇEKLERDEN ÖTÜRÜ, SAYIN ADNAN OKTAR İLE FETÖ ELEBAŞI ARASINDA BİR BAĞLANTI ARAYIP İLİŞKİ KURMAYA ÇALIŞMAK, ANCAK BOŞ ve ÇOK KÖTÜ NİYETLİ BİR ÇABADAN İBARET OLACAKTIR!
Ancak illaki zorlama bir bağ veya ilişki kurmak gerekiyorsa, bu ancak tek taraflı bir ilişki olabilir. Sayın Adnan Oktar'ın Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'a olan bağlılığı ve kesintisiz desteğinden dolayı bu tek taraflı ilişkinin adı da olsa olsa, ''FETÖ'nün Adnan Oktar'a karşı beslediği kin ve nefreti'' şeklinde isimlendirilebilinir.
Dolayısıyla, bu aşamadan sonra Sayın Adnan Oktar ile FETÖ arasında bir ilişki kurulmaya çalışılmasının, samimi bir davranış olmayacağının siz değerli basın mensuplarımız tarafından da takdir edileceğine inanıyoruz
#adnan oktar#fetö#erdoğan#darbe gecesi#twitter#kim ne demişti#türkiye#15 temmuz#asker#canlı yayın#harun yahya#adnan hoca davası#kumpas#yalan#iftira#gerçekler#net cevap
0 notes
Text
ABD'de ordu sokağa mı çıkıyor? ABD'den iç savaş sinyalleri geliyor
ABD'de ordu sokağa mı çıkıyor? ABD'den iç savaş sinyalleri geliyor Polisin uyguladığı şiddet sonrasında yaşamını kaybeden George Floyd'un öldürülmesini protesto için sokağa dökülen halkın protesto eylemleri korkutucu boyutlara ulaştı. Polisle çatışmaya giren yüzbinlerce insan, şehirleri yakıp yıkarken, polis araçlarını ateşe veriyor. Beyaz Saray'a doğru yürüyüşe geçen göstericileri ise gizli servis ekipleri durdurdu. Oakland şehrinde ise polislere silahlı saldırı düzenlendiği bildirildi. Ülkede yaşanan protesto eylemleriyle ilgili son dakika açıklaması yapan ABD Başkanı Trump, ordunun göreve hazır olduğunu söyledi. Trump'ın bu açıklaması iç savaş sinyali olarak değerlendirildi. Ordu Göreve Hazır Minneapolis kentinde polisin uyguladığı şiddet sonucunda siyahi George Floyd'un yaşamını kaybetmesinden sonra başlayan protesto eylemleri bir türlü dinmek bilmeynce ABD Başkanı Donald Trump, olayların yatıştırılmasında ordunun göreve hazır olduğunu ifade etti. Floyd'un hayatını kaybetmesinin çok üzücü olduğunu ve adaletin yerini bulacağını söyleyen Trump, sokaklara dökülerek protesto eylemi yapanların Floyd'un anısına saygısızlık ettiğini söyledi. Radikal Sol Gruplar Protesto eylemini gerçekleştirienlerin organize radikal sol gruplar olduğuna değinen ABD Başkanı Trump, "Bunlar, Floyd'un anısını kirletmektedir. Onun anısı için bu şiddete son verilmelidir. Bu Antifa gruba, radikal solun kötü insanlarına, bu şekilde davranamayacaklarını öğretmek lazım. Beyaz Saray önünde dün toplanan göstericilerin bir daha toplanması ve güvenlik koridorunu aşması halinde kendilerini köpekler karşılayacak ve gizli servis görevlileri göstericileri hızla dağıtacaktır. Minneapolis'in Demokrat Belediye Başkanı ve eyalet yönetimi çağrıda bulunursa ordumuz protesto eylemlerini yatıştırmak için göreve hazır ve isteklidir. Birliklerimiz, çok hızlı bir şekilde olay yerinde olur. Kendi taraftarlarımızda Beyaz Saray önünde bizlere destek gösterileri yapabilir." şeklinde konuştu. ABD'nin Minneapolis kentinde siyahi George Floyd'u gözaltına almak isteyen ancak bu esnada zor kullanan polis, Floyd'u boğarak öldürmüştü. Bu olaydan sonra 'Nefes alamıyorum' sloganıyla sokağa dökülen halkın protesto eylemleri iki gündür sürüyor. Polisin uyguladığı şiddet sonrasında yaşamını kaybeden George Floyd'un öldürülmesini protesto için sokağa dökülen halkın protesto eylemleri korkutucu boyutlara ulaştı. Polisle çatışmaya giren yüzbinlerce insan, şehirleri yakıp yıkarken, polis araçlarını ateşe veriyor. Beyaz Saray'a doğru yürüyüşe geçen göstericileri ise gizli servis ekipleri durdurdu. Oakland şehrinde ise polislere silahlı saldırı düzenlendiği bildirildi. Ülkede yaşanan protesto eylemleriyle ilgili son dakika açıklaması yapan ABD Başkanı Trump, ordunun göreve hazır olduğunu söyledi. Trump'ın bu açıklaması iç savaş sinyali olarak değerlendirildi. Ordu Göreve Hazır Minneapolis kentinde polisin uyguladığı şiddet sonucunda siyahi George Floyd'un yaşamını kaybetmesinden sonra başlayan protesto eylemleri bir türlü dinmek bilmeynce ABD Başkanı Donald Trump, olayların yatıştırılmasında ordunun göreve hazır olduğunu ifade etti. Floyd'un hayatını kaybetmesinin çok üzücü olduğunu ve adaletin yerini bulacağını söyleyen Trump, sokaklara dökülerek protesto eylemi yapanların Floyd'un anısına saygısızlık ettiğini söyledi. Radikal Sol Gruplar Protesto eylemini gerçekleştirienlerin organize radikal sol gruplar olduğuna değinen ABD Başkanı Trump, "Bunlar, Floyd'un anısını kirletmektedir. Onun anısı için bu şiddete son verilmelidir. Bu Antifa gruba, radikal solun kötü insanlarına, bu şekilde davranamayacaklarını öğretmek lazım. Beyaz Saray önünde dün toplanan göstericilerin bir daha toplanması ve güvenlik koridorunu aşması halinde kendilerini köpekler karşılayacak ve gizli servis görevlileri göstericileri hızla dağıtacaktır. Minneapolis'in Demokrat Belediye Başkanı ve eyalet yönetimi çağrıda bulunursa ordumuz protesto eylemlerini yatıştırmak için göreve hazır ve isteklidir. Birliklerimiz, çok hızlı bir şekilde olay yerinde olur. Kendi taraftarlarımızda Beyaz Saray önünde bizlere destek gösterileri yapabilir." şeklinde konuştu. Münasıran Haberler, Son Dakika Haberler, Son Haberler - Canlı Haber Otomatik Alınan Haber Kaynak linki Tıklayın Haber Kaynağına gidin var reklamstore_region_id = 540842; Read the full article
#ABD'deordusokağamıçıkıyor?ABD'deniçsavaşsinyallerigeliyor#coronavirüs#GüncelHaberler#gündem#Haberler#koronavirüs#sondakika#yaziyorsonhavadis
0 notes
Text
Fransa'dan 600 askerin testi pozitif çıktı
Fransa Savunma Bakanlığı'ndan kritik koronavirüs açıklaması geldi. Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, yaklaşık 600 askerin testinin pozitif çıktığını açıkladı. Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, durumun ‘yakından’ takip edildiğini, ancak ordunun misyonlarını yerine getirme yeteneğinin etkilenmediğini söylediği belirtildi. Bu haftanın başlarında Fransa, Batı Afrika'daki 4 askerinin koronavirüs testinin pozitif çıktığı bildirildi. Read the full article
0 notes
Photo
ABD’den çok kritik corona virüs açıklaması: Böyle devam ederse harbe hazırlık kabiliyetimizi etkiler Esper, ülkedeki Kovid-19 salgını ve ABD ordusunun bu konudaki faaliyetlerine ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Salgının Amerikan askerleri arasında da yayılmaya devam ettiği hatırlatılarak ordunun harbe hazırlık durumuna ilişkin sorulan bir soruya yanıt veren Esper, "Koronavirüsün askeri olarak harbe hazırlığımıza etki edeceğini görebiliyorum." yanıtını verdi.
0 notes
Text
Öztrak: Tüm sağlık çalışanlarına ve Sağlık Bakanlığına teşekkür ediyoruz
CHP Parti Meclisi (PM), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. PM sürerken basın mensuplarına açıklamada bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, 37. Olağan Kurultay öncesi son PM toplantısını gerçekleştirdiklerini söyledi. Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun PM'nin açılışında bu dönemdeki çalışmaları değerlendirdiğini ve PM üyelerine teşekkürlerini ilettiğini aktaran Öztrak, PM'de 37. Olağan Kurultay sürecini, Yalova belediyesindeki yargı sürecini, Romanlara yönelik eylem planı ile koronavirüsle ilgili gelişmelerin ele alındığını ifade etti. Bugün İstiklal Marşı'nın TBMM tarafından kabulünün 99'uncu yıl dönümü olduğunu hatırlatan Öztrak, "İstiklal Marşımız, milletimizin azim ve kararlılıkla elde ettiği bağımsızlığımızın sembolüdür. İstiklal Marşımız, emperyalizme karşı ulusça, omuz omuza verdiğimiz kurtuluş mücadelesinin kelimelere dökülmüş halidir. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un ifadesiyle, Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın. Bu vesileyle, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u ve tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz." dedi. AK Parti'nin dünkü il başkanları toplantısında "Yalova'da yapılan milli irade gaspını kutladığını" iddia eden Öztrak, şöyle devam etti: "Yalova Belediyesiyle ilgili iddiaları Belediye Başkanımız Vefa Salman ortaya çıkardı ve yargıya taşıdı. Ama ne hikmetse, bizim belediye başkanımız, haksız ve hukuksuz bir şekilde görevden alındı. Dün AK Parti Genel Başkanı, partisinin il başkanları toplantısında çıktı, her zaman olduğu gibi önce Yalova Belediye Başkanı'mızla ilgili iftiralarını arka arkaya sıraladı. Sonunda da 'hak yerini buldu' dedi. Yalova'da, Yalovalı'nın seçtiği belediye başkanını görevden alıp, sonra da 'hak yerini buldu' demek, hak yemenin dik alasıdır. Üstüne üstlük, seçilmiş belediye başkanı yerine, belediye başkan vekilini il başkanları toplantısına çağırıp kutlama yaptı. Bunun hangi izanla bağdaştığını kendisine sormak gerekir. Bu mızıkçılıktır. Yalovalıların iradesine büyük bir darbedir. Yalovalıların teveccühüne mazhar olamayan AK Parti mızıkçılık yapmış, CHP'den belediye başkanlığını çalmaya kalkmıştır. Kürsüye çıkarılan AK Partili zat, Yalova'nın seçilmiş belediye başkanı değil, ona vekaleten belediye meclisi tarafından getirilen kişidir. AK Parti Genel Başkanı daha önce milliyetçiliği ayaklar altına almıştı. Yaptığı bu hareketle de millet iradesini ayaklar altına almış oldu." "2020'ye felaket ve sıkıntılarla başladık" Türkiye ve dünyanın zor zamanlardan geçtiğine işaret eden Öztrak, "2020'ye felaket ve sıkıntılarla başladık. Depremde, çığ felaketlerinde ve uçak kazasında onlarca canımızı yitirdik. Son bir ayda vatan toprakları dışında, İdlib'de 59 kahraman Mehmetçiğimiz şehit düştü." dedi. Daha bir krizi hazmedemeden başka krizlerle karşılaştıklarını aktaran Öztrak, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Şimdi de koronavirüsün Türkiye'ye geldiğini öğrendik. Bu, hayatımızı ciddi şekilde değiştirecektir. Korku ve panik yerine, bilinçle, bilgiyle hep birlikte hareket etmek zorundayız. Hızla yayılan ve 114 ülkede görülen virüsten etkilenen insanların sayısı 130 bine yaklaştı. Hayatını kaybedenlerin sayısı ise 4 bin 500'ü geçti. Bu çerçevede, bütün devletlere ve uluslararası topluma önemli görevler düşüyor. Mücadelenin ilk ve en önemli aşaması hastalığın insanlara bulaşmasını önlemek, ikinci aşaması da hastalığa yakalananları tedavi etmektir. Ülkemizde de hastalığın sınırlarımızdan içeri girmesini engellemek için elden gelen yapılmıştır. Ülkemiz, koronavirüsün en son girdiği coğrafyalardan biri oldu. Burada Sağlık Bakanlığı çalışanlarımızın çok ciddi gayretleri olduğunu tespit ettik. Bu çerçevede tüm sağlık çalışanlarına ve Sağlık Bakanlığına teşekkür ediyoruz." Tüm çabalara rağmen virüsün Türkiye'ye geldiğini yineleyen Öztrak, şimdi bu hastalığın vatandaşlara bulaşmasını ve yayılmasını önlemek için tedbirlerin alınması gerektiğini söyledi. Öztrak, "Bu hastalığın yayılmasını önlemek için her şeyden önce ortak aklı çalıştırmalı, ortak hareket etmeli, paniğe kapılmamalıyız. Bu gibi kriz anlarında şüphesiz en çok ihtiyacımız olan güvendir. Bunun için yönetim, halkımızı doğru bilgilendirmeye devam etmeli ve gerekli adımları zamanında atmalıdır." diye konuştu. "Salgın küresel ekonomiyi de tehdit ediyor" Salgının sadece küresel sağlığı tehdit etmediğini, küresel ekonomiyi de tehdit ettiğini aktaran Öztrak, küresel büyüme, küresel ticaret, küresel yatırımların ciddi baskı altında olduğunu vurguladı. Küresel üretim ve değer zincirleri koparken, küresel borsalar, faizler ve güvenin dip yaptığını dile getiren Öztrak, şöyle devam etti: "Şu anda tüm ekonomiler hem arz hem de talep kanalından, ciddi darbe yiyor. Bunun finansa da yansıması bekleniyor. Bir yandan ekonomilerin ara malı tedariki güçleşirken, diğer yandan tüketim ve yatırım harcamaları zayıflıyor. Dünya, daha önce görmediği bir ekonomik krizle, karşı karşıya. Bizim gibi üretimi büyük ölçüde ithalata bağlı, firmaları ve aileleri aşırı borçlu ekonomilerin, bu türbülanstan öyle ya da böyle olumsuz etkilenmemesi mümkün değil. Dolar kuru an itibarıyla 6 lira 25 kuruş. Kredi temerrüt risk primimiz 400'leri aştı. Petrol savaşlarına bağlı olarak enerji fiyatları bir süre aşağıya gelse de Türkiye'nin cari açığın finansmanı ve dış borç ödemeleri konusunda dikkatli olması gerekiyor. İnsanlar, marketlerde makarna, bakliyat, kuru gıda ve temizlik ürünü raflarına hücum ediyor. Henüz kendi ekonomik krizimizden çıkamamışken, bir de koronadan kaynaklı küresel türbülansla baş etmek zorunda kalıyoruz. Bu nedenle krizin üreten sektörlere, tüketime, yatırıma ve finans sektörüne yayılmasını önleyecek acil tedbirlere ihtiyacımız var." Parti olarak koronavirüs ile ilgili iç ve dış gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirten Öztrak, CHP'li belediyelerin de bu konuda üzerlerine düşeni yerine getirmek için gayret gösterdiğini, toplu taşıma ve toplu yaşam alanlarında hijyen sağlanması amacıyla adeta bir seferberlik ruhuyla çalıştığını vurguladı. Bu çerçevede kendilerinin CHP Ekonomi Masası olarak salı günü toplandıklarını ve koronavirüsün vatandaşlara, ekonomi için olası etkilerini değerlendirdiklerini aktaran Öztrak, yarın bir basın toplantısıyla, ekonomide alınması gereken tedbirleri kamuoyuyla paylaşacaklarını söyledi. Soruları yanıtladı Açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Faik Öztrak, İdlib'deki gözlem noktalarına ilişkin Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın buna verdiği karşılığın sorulması üzerine, "Genel Başkanımız hem orayı hem de gözlem noktalarının sayısını gayet iyi biliyor." dedi. Öztrak, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Genel Başkanımızın altını çizerek söylediği husus şu; '7 gözlem noktası, Suriye Arap Cumhuriyetinin Ordusunun kontrol ettiği alanda kalmıştır' diyor. Demek ki AK Parti Genel Başkanının bundan haberi yok. Bir başka söylediği şey şu; 'bu gözlem noktalarının Suriye askerlerinin kontrolü altında bulunan bölgede kalması bu gözetleme noktalarının savunmasının bir anlamda Suriye ordusuna verildiği anlamına gelir ki bunu kabul etmek mümkün değildir.' diyor. Şunu açıkça ifade edeyim, dünkü konuşmalar bizim Genel Başkanımızın İdlib'de alanı, 'Ben Ordunun Başkomutanıyım' diyen AK Parti Genel Başkanından daha iyi bildiğini gösteriyor. Bizim Genel Başkanımız kahraman Mehmetçiğimizle nerede olursa olsun omuz omuza olmaktan büyük şeref duyar. Gitme niyetiniz varsa, Sayın Genel Başkanımız sınırda AK Parti Genel Başkanını bekliyor. Buyursunlar, Sayın Genel Başkanımız da bölgede ne olup ne olmadığını kendisine bir anlatıversin." PM'de, CHP 37. Olağan Kurultayının ertelenmesine yönelik bir karar alınıp alınmadığına yönelik soru üzerine Öztrak, "Sağlık Bakanlığının alacağı önlemleri yakından takip ediyoruz. Bu önlemleri izlemeye devam edeceğiz, bu önlemler çerçevesinde, ülkemizin, üyelerimizin sağlığı için yapılması gerekenleri yapacağız ama kurultayın ertelenmemesi bizim en büyük isteğimizdir, talebimizdir." dedi. Seyircisiz yapılması ihtimalinin de sorulduğu Öztrak, "Bunların hepsi olabilir ama şu anda toplantılarla ilgili Sağlık Bakanlığının herhangi bir açıklaması, yönlendirmesi yok. Ülkenin ciddi bir tehdit altında olduğunu görüyoruz. Bu yönlendirmeleri de yakından, dikkatle takip edeceğiz." yanıtını verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri için Kılıçdaroğlu'na "aday ol" çağrısı yaptığının hatırlatılaması üzerine ise Faik Öztrak, "Herhalde seçimlerde kimin aday olup, kimin aday olmayacağı AK Parti Genel Başkanı tarafından belirlenecek bir husus değildir. Bu hususu belirleyecek olan milletimizin, içinde bulunduğumuz ittifakın mensuplarının, bu ittifakı meydana getiren partilerin, yine bu ittifakın liderlerinin karar vereceği bir husustur. O gün geldiğinde kim çıkıyor göreceğiz." diye konuştu. Read the full article
0 notes
Text
Ekrem İmamoğlu'ndan davet açıklaması
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın AFAD'daki toplantıya davet edildiği halde katılmamasına yönelik eleştirilere yanıt verdi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın AFAD’daki toplantıya davet edildiği halde katılmamasına yönelik eleştirilerine yanıt verdi. İmamoğlu, “Devletimizin davet ettiği hiçbir yere katılmamazlık etmem. Devletimin davet ettiği her yere koşa koşa giderim. Ama bu gündemin depremle ilgili şu anki yoğun gündemin yerine geçmesini şiddetle reddediyorum, kabul etmiyorum. Bu mevzuya ben dahil olmadım, dahil olanların da bir an önce gerçek gündeme dönmesini bekliyorum” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Afet Koordinasyon Merkezi'nde (AKOM) gerçekleştirdiği toplantının ardından gündeme ilişkin soruları yanıtladı. İmamoğlu'na AFAD'da toplantıya davet alıp almadığı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın “Bakanlarımız, bakan yardımcıları burada, ordunun, sahil güvenliğinin burada olduğu ortamda şehirden sorumlu arkadaşımız burada olmayacak, sonrada siyaset yapacak. Biz burada siyaset yapmıyoruz” ifadeleri soruldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, İstanbul'daki son durumu değerlendirdiİmamoğlu “Devletin en önemli sorunu deprem konusu. Yani depremle ilgili süreç, hazırlıklar, çalışmalar biz de gündemimizi ve bilgilerimizi tazeliyor ve çok yoğunlaştık. Bu konunun bunun önüne geçmesini istemiyorum. Net söyleyelim ki, devletimin davet ettiği hiçbir yere katılmamazlık etmem. Burası itibarlı bir kurumdur, İstanbul Büyükşehir Belediyesidir.16 milyon insanın yerel idaresidir. Dün davet edildiğim yerdeydim. Devletimin davet ettiği her yere koşa koşa giderim. Ama bu gündemin depremle ilgili şu anki yoğun gündemin yerine geçmesini şiddetle reddediyorum, kabul etmiyorum. Bu mevzuya ben dahil olmadım dahil olanların da bir an önce gerçek gündeme dönmesini bekliyorum” diye konuştu. “TAKİPSİZLİK BEKLEDİĞİMİZ BİR KARARDI” İmamoğlu 31 Mart seçimlerinin iptal edilmesine neden olan sandık kurulu başkanlarının usulsüz görevlendirilmesine ilişkin verilen takipsizlik kararını da değerlendirdi. İmamoğlu “Ben dedim diye tekrar soruşturma canlandı herhalde. Üzülüyorum. Bu memlekette insanlar zan altında bırakıldı. Seçim iptal edildi. Memleketimizin milyonlarca lirası harcandı. İnsanların demokrasi adına vicdanları sızladı. Dünyada itibarımız azaldı. Ama milletçe bunu tedavi ettik. Ama olan, ülkemize oldu o 3-5 ayda. Önümüze bakacağız. Ama üzüntülüyüm. Bu insanlarında bence itibarıyla oynadılar. Ama takipsizlik vermesi zaten beklediğimiz şeydi” yorumunda bulundu. Read the full article
0 notes
Text
İSTANBUL 34. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NE 24.06.2020 Sayın Başkan, Değerli Üyeler… Bundan yüzyıllar önce, dünyanın birçok yerinde mahkumlara azap çektirme törenleri yapılırdı. Kişi önce halkın önünde suçunu itiraf eder, sonra vücudu dört ayrı ata çektirilerek parçalanır, yakılır, kül hale getirilirdi. Neyse ki artık modern hukuk sistemi var, rahat olalım değil mi? Ancak Sayın Heyet… Bu davanın soruşturma sürecinde yaşadıklarımızı düşününce benim aklıma hep o sahneler geliyor. Vücut yerine aklın, belleğin ve dolayısıyla gerçeğin nasıl parçalanmaya, nasıl yalan rüzgarında savrulacak kül haline getirilmeye çalışıldığını gördüm. George Orwell’ın bir sözü var: “Geçmişi denetim altına alan, geleceği de denetim altına alır. Şimdiyi denetim altına alan, geçmişi de denetim altına alır.” Bizi bu sanık sandalyesine oturtanların temel motivasyonu da işte bu söz. O halde bana düşen; şimdiyi anlamak ve geleceğimizi kurtarmak için geçmişi doğru anlatmaktır. Bunu da yok etmek istedikleri aklımıza, belleğimize ve gerçeğe sahip çıkarak yapacağım. Bundan 9 yıl önceydi. Yine tutukluydum. İlk duruşmaya günler kala, televizyonda bir son dakika haberi vardı. Kaşif Kozinoğlu ölmüştü. Kozinoğlu MİT’in Asya Bölgesi başmüşaviriydi. Hayatımda ilk kez televizyonda yüzünü gördüğüm Kozinoğlu, genel yayın yönetmeni olduğum Odatv’ye bilgi/belge sızdırdığı iddiasıyla tutuklanmıştı. Ve savunmasını dahi yapamadan, çok şüpheli şekilde Silivri’de hayata gözlerini yumdu. O zamanki Odatv davasının sanıklarının ortak yönü; Fethullah Gülen’in ve örgütünün içyüzünü herkes korkarken deşifre etmesiydi. Bizleri içeri atanlara inat, kimlerin tutuklanacağının ABD’li diplomatlara önceden söylendiğini ortaya çıkaran “Sızıntı” adlı kitabı yazdık. Barış Terkoğlu ile o kitabı yazdığımızda 7 Şubat MİT Krizi bile daha yaşanmamıştı. 19 ay tutuklu kaldım, beraat ettim. Cezaevinden çıktıktan sonra avukatlarımla birlikte savcılığa başvurduk ve şunu istedik: Bilgisayarlarımıza Kozinoğlu’ndan gelmiş gibi gizlice yüklenen MİT raporlarını kim koydu? Kozinoğlu’nu öldüren, bizlerin aylarını/yıllarını cezaevinde geçirmemize neden olan o MİT belgelerinin kimin tarafından hem evimize hem ofisimize girerek yüklenildiğini bulun, dedik. Bu şikayetimizin üzerinden yıllar geçti. Bulunmadı, belki de araştırılmadı bile… 2 Sayın Başkan, Değerli Üyeler…. 9 yıl önceki Odatv davasında; Fethullahçılar bilgisayarımıza MİT belgelerinin yanısıra sahte dokümanlar da yerleştirmişti. Kendi yazdıkları gerçek dışı örgüt talimatları üzerinden, haberlerimiz suç olarak gösterilmişti. Tarihin tekerrürüne bakın ki; o davada “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ile suçlanmama delil neydi biliyor musunuz? Odatv’de yaptığımız şehit cenazesi haberleri! Ne acı! Aradan 9 yıl geçti, ben yine şehit cenazesi haberi ile tutukluyum. Neyse ki; Fethullahçılar gibi bilgisayarıma belge yüklemediler, direkt haberi suç delili yaptılar, diye sevinmeli miyim üzülmeli miyim? Geleceğiz bugüne… Ama dedim ya; neden bugün burada olduğumuzun izi yakın geçmişte. Cezaevinden çıkınca tüm dünyada Fethullah Gülen’in izini sürdük. Afrika’dan Avrupa’ya onlarca ülkede Fethullahçıların nasıl bir casusluk örgütü kurduğunu ‘’Mahrem’’ adlı kitabımızda ortaya koyduk. Kitabımızdaki uyarıları dikkate almak yerine, satış sayfalarına ve reklamlarına mahkeme kararıyla yasak getirdiler. Biz yine gazetecilik yaptık, onlar yine hukuksuzluk. Haklarını yemeyelim; ‘’Mahrem’’ kitabını örgütü anlamak için FETÖ davalarına delil olarak koyan savcılar da oldu bu topraklarda, bir nebze katkımız olduysa bu hain örgütle mücadeleye ne mutlu bize! Israrla, TSK’daki Fethullahçılara Odatv’de dikkat çektik. Onlarca manşet yaptık. Bizi “Ordunun moralini bozuyorsunuz” diye eleştirenlere, komplo teorisi yapmakla suçlayanlara, davalarla korkutmalara rağmen, FETÖ’nün darbe girişimi hazırlığı içinde olduğunu yazdık. Bunu yıllara varan deneyimle ve gazetecilik yaparak görüyorduk. Ve maalesef haklı çıktık. 15 Temmuz oldu. İsmimiz darbe sonrası infaz edilecekler listesinden çıktı. Şimdi tam burada bir virgül koyacağım… Ve bugüne geleceğim. Sayın Başkan, Değerli üyeler… 3 Size özet bir kronoloji sunacağım. Sunacağım ki, bize isnat edilen suçlamanın temelsiz olduğunu hep birlikte anlayabilelim. Tarih: 03 Ocak 2020. Resmi Gazete ’de yayımlanan kararla TSK Libya’da görev yapmaya başladı. Bu tezkerenin üzerinden 3 gün geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan MİT’in yeni hizmet binasının açılışında canlı yayında konuştu. Onlarca TV kanalının 6 Ocak’ta yayınladığı bu açılışta, Erdoğan aynen şöyle dedi: “MİT Libya’da üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiriyor.’’ Böylece, ilk Erdoğan’dan öğrendik; Libya’da MİT’in de görev yaptığını. Tarih: 19 Şubat 2020 Libya’da şehitlerimiz olduğuna dair haberler sosyal medyaya fotoğraflarıyla birlikte düşmeye başladı. Aynı gün… Manisa’daki muhtar Cemali Merter, şehidimizin adını ve soyadını, babasının adını ve soyadını, cenazenin ne zaman nereye defnedileceğini ilk kez yayımlanan fotoğrafıyla herkese açık / herkes tarafından görülecek şekilde sosyal medyada paylaştı. Yine aynı muhtar bir paylaşım daha yaptı. Hem kendi mahallesindeki şehidin hem de diğer şehidin farklı fotoğraflarını, üstünde “Libya görevi şehitlerimiz” yazan, isimlerininsoyadlarının ve doğum tarihlerinin olduğu bir görsel paylaştı. Tarih: 22 Şubat. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Libya’da birkaç tane şehidimiz var” açıklaması yaptı. Aynı gün… Sosyal medyada şehitlerin isimleri, fotoğrafları ayrıntılarıyla defalarca paylaşıldı. Tarih: 23 Şubat. Şehitlerimizden diğerinin devre arkadaşları tarafından yapılan açıklamada, cenazenin nereye defnedildiği ve kendilerinin de katıldığı, cenazeden bir çelenk karesiyle duyuruldu. Hatta o ildeki cenazeye MİT Başkanı Hakan Fidan’ın da katıldığı iddiası haber sitelerinde yazıldı. Tarih: 24 Şubat. Bazı internet sitelerinde şehitlerin özgeçmişleri ve MİT’te ne kadar süredir çalıştıkları haberleştirildi. 4 Tarih: 25 Şubat. İYİ Parti Milletvekili Ümit Özdağ Meclis’te bir basın toplantısı yaptı. Milletvekili Özdağ, milyonlarca kişinin takip ettiği sosyal medya hesaplarında da yayımlanan açıklamasında; Libya şehitlerinin kimliklerini, MİT mensubu olduklarını, nasıl şehit olduklarını ayrıntılarıyla anlattı. Bu açıklama onlarca haber sitesinde ve ertesi gün de gazetelerde yer aldı. Sayın Başkan Değerli Üyeler… Şu ana kadar… Libya’ya TSK ve MİT mensuplarının gittiğini, Libya’da şehitlerimiz olduğunu, şehitlerimiz arasında MİT mensuplarının da olduğunu, şehit olmalarının nasıl gerçekleştiğini, şehitlerin açık kimliklerini / fotoğraflarını / memleketlerini / mezarlarının nerede olduğunu, hangi görevlerde ne kadar süre çalıştıklarını ve ailelerinin kimlik bilgilerini… Sırasıyla… Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtar Cemali Merter, onlarca sosyal medya hesabı, milletvekili Ümit Özdağ ve onlarca haber sitesi ile gazeteden öğrendik. İşte tüm bunlar bittikten, tüm bu saydığım bilgiler ve fotoğraflar alenileştikten, yani tüm bu içerikler milyonlarca kişiye ulaştıktan… Tam 1 hafta sonraya gideceğiz. Ama öncesinde kısa bir bilgilendirme yapmalıyım. OdaTv kadrolu editörlerinin yanı sıra, Türkiye’nin dört bir yanında birçok gazetecinin gönüllü olarak emek vermesiyle 13 yıldır yayın hayatına devam ediyor. Biraraya hiç gelmediğimiz birçok yerel muhabir, hem çok daha geniş kitlelere hitap ettiği için, hem yerel yayın organlarında haberlerine yer verilmediği için, hem de yandaş değil objektif gazetecilik yapıldığı için OdaTv’ye haber gönderir. Biz de o haberlerden uygun gördüklerimizi okurla buluştururuz. İşte bugün sanık sandalyesinde oturan meslektaşım Hülya Kılınç da, Odatv’ye gönüllü olarak haber gönderen yerel gazetecilerden biridir. Kendisi Manisa’da deneyimiyle ve kaleminin namusuna sahip çıkmasıyla bilinen bir gazetecidir. Bir haber vesilesiyle, birkaç yıl önce internet üzerinden iletişime geçmiştik ama buluşmamız Çağlayan Adliyesi’ne nasip oldu. Hülya Kılınç, Manisa’da yaşanan ama tüm Türkiye’nin ilgilenebileceği haberleri bize gönderir, biz de değerlendiririz. Şimdi… Ne demiştik? Libya şehitlerimize dair her bilgi ifşa olduktan 1 hafta sonrasındayız. 5 2 Mart Pazartesi sabah Hülya Kılınç’tan bir mesaj aldım. Hülya Hanım, Libya’da şehit olan askerlerimizden birinin Manisalı olduğunu söyledi ve cenazesine dair bir haberle OdaTv’nin ilgilenip ilgilenmeyeceğini sordu. Bakınız, Hülya Kılınç o anda şehidimizin sadece asker olduğunu düşünüyor ve bana da öyle iletiyor. Ben de ilgili haberi değerlendirebileceğimizi söyledim. Yani haberin Hülya Hanım tarafından hazırlanmasına başlama anında MİT yok gündemimizde. Amacımız sadece şehit cenazesi haberi yapmak. Aynı günün akşamı… Hülya Kılınç şehidin MİT mensubu olduğunu bana söyledi. Haberi hazırdı ama cenaze anından fotoğraf geleceğini belirtti. Ben de başka yerde yayımlanmayacaksa haberi ve fotoğrafı beklediğimi söyledim. Ertesi sabah… Yani, 3 Mart Salı sabahı… Hülya Kılınç bana haber metnini ve fotoğraflarını attı. Şimdi… Haberle hemen ilgilenmedim. Daha sıcak konular vardı gündemde. Akşama doğru haber metnini açtım. Şehit MİT mensubu olduğu için ilk olarak, açık kaynaklardan bir de ben teyit etmek istedim. Muhtarın paylaşımı dışında başka nerelerde isminin geçtiğini internetten arattım. Amacım, daha önce nerelerde alenileşip alenileşmediğini bulmaktı. Bu, benim habere dair yayın kararımı etkileyecekti. Açık ismini Google’da arattığımda, milletvekili Ümit Özdağ’ın basın toplantısının haberlerini ve videolarını buldum. Yani o anda, haberi yayınlamadan önce şehidin fotoğraflarını, isim ve soyadını, nasıl şehit olduğunu, MİT mensubu olduğunu, cenazeden bazı görüntüleri ayrıntılarıyla birçok yerde haber olarak gördüm. Sayın Heyet… OdaTv’de bugüne kadar yüz binlerce haber yayımladık. Bu nedenle birçok kanun gibi, MİT Kanunu’nu da biliyorum. Zaten haber öncesindeki bu ön ekstra araştırma da MİT Kanunu nedeniyleydi. Ve en nihayetinde… Her şey bizden önce ifşa olmasına rağmen, şehidin ailesini düşünerek, onlara bir zarar gelmesin diye, cenazenin kaldırıldığı köyün ve mahallenin adını, mezarlığın adını, şehidin soyadını, anne ve babanın adı ile soyadını yayımlamadık. Tam da burada şuna dikkat çekmek isterim: 6 Odatv’nin yayımladığı ‘’Libya’da şehitlerimiz var’’ haberi değil. Bu, ‘’Libya’da şehit olanlar MİT mensubuydu’’ haberi de değil. Bu, bir şehidin cenazesinin haberi sadece. Şehidin asker ya da istihbaratçı olmasıyla ilgilenmiyorduk biz. Kaldı ki… Benim bu haberi verirken özel bir açı bulmam gerekiyordu. Zira şehidin cenazesi 13 gün önce kaldırılmıştı. Haber gazetecilik terimiyle ‘’bayat görünsün’’ istemedim. O yüzden ‘’cenazeden kare bulduk’’ açısı vererek, habere ‘’güncellik’’ katmak istedim. Bu nedenle cenazeden vatandaşların ve çelengin görüldüğü 2 karenin üzerine OdaTv imzası koydum. Ama asıl, Hülya Kılınç’ın kendi çektiği mezarlık karelerine ise, bize özel olmasına rağmen OdaTv imzası koymadım. Açıkçası, mezarın üzerine logo koymayı şehide saygısızlık olarak düşündüm. Ama… Ama’sını anlatacağım. Önce… Evet, 3 Mart Salı akşamı haberi yayımladık Odatv’de. Jet bir hızla, sabaha karşı haber müdürümüz Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç gözaltına alındı, tutuklandı. Bir gün sonra da sırtımda cezaevi çantamla geldiğim Çağlayan’dan Silivri’ye ben de gönderildim. Ve şimdi… Aylar sonra karşınızdayız. Kafası karışık, suçlayayım derken bocalayan ve bu nedenle de her yerinden dökülen bir iddianame var elimizde. Savcıların bize yaptığı temel suçlama; ‘’MİT mensuplarını ifşa etmek.’’ Şehit cenazesi haberimizle bu suçu işlediğimizi iddia ediyorlar. Biz de bu soruşturmanın başından bu yana diyoruz ki; ‘’Haberimizde ifşa yoktur. Bizden önce ifşa edilen bilgiler vardır. Bu yüzden suçtan da bahsedilemez’’ Savcılar da iddianame içinde bu savunmamıza yanıt veriyor: ‘’Şüpheliler soruşturmaya konu haberin zaten ifşa olmuş bir bilginin haberleştirilmesinden öteye gitmediği yönünde savunma yapmışlar ise de, haberde yer alan bilgiler ve fotoğraflar daha önceden ifşa olmuş bilgiler değildir.’’ Şimdi… Duralım. 7 Biz diyoruz ki; daha önce ifşa edildi! Savcılar yanıt veriyor; hayır ifşa edilmedi! Bir virgül… Hemen Türk Dil Kurumu’na (TDK) başvuruyoruz ve ifşa nedir, ona bakıyoruz: İfşa’nın sözlük anlamı şu: ‘’Gizli bir şeyi açığa çıkarmak’’ Güzel. O halde savcılar diyor ki: ‘’Ey Odatv! Haberindeki bilgiler ve fotoğraflar daha önce açığa çıkmamıştı, ilk sen yayımladın!’’ Aslında tam da bu tartışmayı yaparak, burada şunu da demiş oluyor savcılar: ‘’Daha önce ifşa edilmiş olsaydı suçsuzdunuz!’’ Güzel. Ama anlattım ya; MİT şehidine dair kimlik ve fotoğraflar dahil her şey bizden çok önce alenileşti. Savcılar başka bir şeye işaret ediyor olmalı. Evet, tam da bunu yapıyorlar. Savunmamıza yanıt verdikleri, okuduğum bölümün hemen altında… Bu davanın, diğer gazeteci sanıklarını suçladıktan sonra, Odatv’nin yaptığını iddia ettikleri ifşaya geliyorlar. Ve diyorlar ki: ‘’Odatv de, cenazeye katılan MİT mensuplarının görüntülerini yayımladı’’ İddianamede kalın harflerle ‘’ilk defa’’ diye vurgulayarak, ‘’bak işte, daha önceden ifşa olmamış bunlar, o yüzden suçlusunuz’’ diyorlar. Bakınız… Meselenin bam teli burası. Önce bir ara özet geçelim… 1- İddianamede bize yapılan asıl suçlama; şehit MİT mensubuna dair değil. Ki şehit MİT mensubuna dair içerikler alenileşmiş olmasına rağmen, biz ekstra hassasiyet gösterdik ve aileyi düşünerek bir haber yayımladık. 2- İddianamenin bizi asıl suçladığı nokta; cenazeden paylaşılan fotoğraf karesi. İddianamenin sonlarında, Barış Terkoğlu’na ait bölümde ‘’cenaze törenine katılan diğer MİT mensuplarının da deşifre edildiği bir adet fotoğraf’’ diyerek bunu işaret ediyorlar. 8 Bir parantez açmalıyım. Evet, savcılar bizim savunmamızı doğruluyor kendi satırlarıyla ve ‘’ifşanın ifşası olmaz’’ ı kabul ediyor. Ama bu çıkmaz yoldan çıkmak için, bir çare arıyorlar. Ve diyorlar ki… Anayasa Mahkemesi (AYM) 30 Aralık 2015’te bir karar verdi MİT Kanunu’na dair! Neymiş, peki o karar? Savcılar diyor ki… AYM ‘’daha önce ifşa edilmiş olsa dahi suçtur’’ diye karar verdi! Peki bu doğru mu? Yani, AYM’nin gerçekten böyle bir cümlesi, iması, yorumu, kararı var mı? Açtım baktım, ilgili tarihteki karara… Yok. Sayın heyet! İddianame yalan söylüyor. Bunu nasıl yapabilirler; inanın aklım almıyor ama AYM kararında olmayan bir yorum yaratılıyor ve aslında suç yaratılıyor. Yani… Özetle: İddianame istemeden de olsa kabul ediyor ki; ifşanın ifşası olmaz! Bundandır ki; haberimizde şehit MİT mensubuna dair suç yok! O halde, geldik bir kare fotoğrafa…. Yani aylarca tutuklu olmamıza ‘’suç delili’’ olarak gösterdikleri kareye… Yani iddia makamının ‘’ilk defa’’ diyerek ‘’ifşa’’ suçlaması yaptığı, tabutun taşınma anına… Öncelikle şu garipliği açığa çıkaralım… İddianamede ne zaman fotoğraftan bahsedilse, savcılar sık sık şu iddiada bulunuyor: ‘’Gizlice çekildiği tespit edilen!’’ Haliyle bekliyorsunuz ki; o fotoğrafın ‘’gizlice’’ çekildiğine dair bir kanıt sunulsun. İddianamede var mı böyle bir kanıt? YOK! 9 MİT’in suç duyurusunda var mı böyle bir iddia? YOK! İstanbul Emniyeti’nin habere dair araştırma raporunda var mı böyle bir tespit? YOK! O halde… Savcılar neye dayandırıyor, o fotoğraf çekiminin ‘’gizlice’’ olduğunu? Nasıl olur da, bir küçük kanıt dahi ortaya koymadan ‘’tespit edildi’’ diye büyük laflar kullanılır? Kaldı ki… Odatv’nin suçlandığı o fotoğrafı çeken kişi belli mi; belli: Eren Ekinci. Akhisar Belediyesi’nin basın biriminde çalışıyor. Cenazeye davet edilen belediyenin görevlisi olarak orada… Kendisi de bu davada sanık ve ne doğru ki tutuksuz. Peki… Şehidin naaşının ne zaman ve nereden kalkacağını hem şehidin hem de babasının açık adıyla, yetmeyip şehidin fotoğrafıyla ilk kez internette ifşa eden, bunu yaparken herkesi de cenazeye davet eden köy muhtarının tanık yapıldığı bu davada… İldeki ve ilçedeki siyasi parti temsilcileri ile milletvekillerinin katılımının istendiği, hiçbir gizlilik önleminin alınmadığı, aleni yapılan bu cenazede… Yüzlerce kişinin katıldığı ve katılanların çektiği fotoğraf ile videoların internette dolaştığı bu gerçeklikte… Fotoğrafı çeken kişiye ‘’o fotoğrafı nasıl çektin’’ sorusunun dahi savcılık tarafından sorulmadığı bu dosyada… Ben soruyorum: Nasıl oluyordu da, bu kadar rahat ve bu kadar temelsiz şekilde ‘’gizlice çekildiği tespit edildi’’ cümlesi iddianameye konuyor? Maalesef, yanıtı da biliyorum. Bundan 9 yıl önce de yaşadım zira. O zaman da Fethullahçı savcı Zekeriya Öz, Odatv tutuklamalarına tepki gösterenlere ‘’açıklanamayacak deliller var’’ diyordu. Elbette öyle deliller yoktu. Sözde ‘’gizlilik’’ katarak kumpasa inandırıcılık sağlanmaya çalışılıyordu. 10 Tıpkı şu an olduğu gibi… Peki… Evet, geldik burada tutuklu olmamıza gerekçe gösterilen fotoğrafa… Yani, iddianamede ‘’ilk defa’’ denilerek ‘’ifşa’’ suçlamasının yapıldığı tabut taşıma anına… Savcılar bu fotoğrafta MİT mensuplarının da olduğunu ifşa ediyor. Evet, savcılar ifşa ediyor ve biz ilk onlardan öğreniyoruz bu bilgiyi. Bakınız, haberimizdeki cümle aynen şöyle: ‘’Akhisar ilçe kaymakamı Sabit Kaya, siyasi partilerin ilçe başkanları ve vatandaşların katıldığı cenaze…’’ Yani Odatv’deki haberde, cenazeye MİT mensuplarının da katıldığına dair bir ima dahi yok. Ve keza, şu açıkça görülmüyor mu: Bizden çok önce ‘’ifşa edilmiş’’ bile olsa, açık kaynaklarda onlarca kez yer de alsa, Odatv’deki haberde… Şehidin soy ismi var mı? YOK! Nasıl şehit olduğu bilgisi var mı? YOK! Anne-babanın isimleri ve soy isimleri var mı? YOK! 110 mahalleye sahip Akhisar’da, cenazenin olduğu köyün/mahallenin adı var mı? YOK! Cenazeye ait video görüntüleri var mı? YOK! İşte tüm bunları, daha önce ifşa olmasına rağmen yayınlamayan Odatv, içinde görevdeki MİT mensuplarının da olduğunu bilse cenazeden o kareyi yayınlar mıydı? Sadece hayatın olağan akışı içinde akıl yürütülsün istiyorum. Kaldı ki… Bakınız iddianamede Murat Ağırel’e ayrılan bölümde çok dikkat çeken bir nokta var. Savcılar Ağırel’i suçlarken aynen şu cümleyi kullanıyor: ‘’Şüpheli tarafından yapılan ifşa eyleminden birkaç gün öncesinde şehitlerin MİT mensubu olduğu bilinmeksizin ve beyan edilmeksizin bir kısım paylaşımların yapıldığı tespit edilmiş ise de söz konusu paylaşımların hiçbirinde şehitlerin MİT mensubu olduğuna yönelik herhangi bir 11 ibare veya ima bulunmadığı, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olduklarının belirtildiği anlaşılmıştır.’’ Yani… Savcılar MİT mensubu olduğunu bilmeden yapılan paylaşımları aklıyor bu cümlesiyle… O halde… Gelin… İddianamedeki o cümleyi sadece 2 kelime değiştirip, tekrar okuyalım: ‘’Cenazeye katılanların MİT mensubu olduğu bilinmeksizin veya beyan edilmeksizin bir kısım paylaşımların yapıldığı tespit edilmiş ise de, söz konusu paylaşımların hiçbirinde cenazeye katılanların MİT mensubu olduğuna yönelik herhangi bir ibare veya ima bulunmadığı, vatandaş olduklarının belirtildiği anlaşılmıştır.’’ Sayın Heyet… Bakınız; savcıların kendi oluşturdukları suçsuzluk karinesini ve kıstasını kullanarak, bu tabut taşıma karesini yayınlamakta bir suç olmadığını anlatıyorum. Ve kaldı ki… Şehidin akrabası olduğunu beyan eden, 6 yıldır cenazenin kalktığı yerin muhtarlığını yapıyor olan, cenazeye herkesi davet eden kişi cenazeye katılanların MİT mensubu olduğunu bilmediğini iddia edecek ve bu davada tanık olacak… Ama cenazeye siyasi parti temsilcileri ve vatandaşlar katıldı, diyen biz ise o cenaze fotoğrafındakiler arasında MİT mensubu olduğunu bilmemiz beklenip sanık yapılacağız! Böyle adalet olur mu? Biz tabut taşıma fotoğrafındakilerin MİT mensubu olduğunu ima dahi etmememize, hatta ‘’ vatandaş’’ dememize rağmen sanık olacağız… Ama şehidin MİT mensubu olduğunu Hülya Kılınç’tan öğrendiğini ileri süren muhtar, bunu öğrenmesine rağmen MİT mensubunu fotoğrafıyla, ismiyle, ailesiyle, yaşadığı yerle ilk ifşa eden o paylaşımını silmeyecek; bizler tutuklandıktan çok sonra paylaşımını kaldıracak ve tanık olacak! Böyle adalet olur mu? Sayın Başkan, Değerli üyeler… 12 İddianamenin en son sayfasına gelelim. Orada size hitaben ‘’Netice-i talep’’ bölümü var. Savcılar tüm iddianamede bize yönelttikleri suçlamaları bir paragrafta özetlemek istemişler. En nihayetinde ne ile suçlanıyormuşuz, o paragraftan okuyalım: ‘’Bu deliller doğrultusunda Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı mensubu olan şehitlerin kimlik bilgilerinin ve dolayısıyla da ailelerinin kimlik bilgilerinin, çalıştıkları görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgilerin izah olunan biçimde yayımlanmak, yayılmak ve açıklanmak suretiyle 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 27/3. fıkrasında tanımlanan suç ile TCK’nın 329’uncu maddesinde tanımlanan ‘Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Bilgileri Açıklama’ suçlarını tüm şüphelilerin işledikleri anlaşılmıştır.’’ Sayın Heyet, dikkatinizi çekerim: ‘’Görevdeki MİT mensupları’’ demiyorlar iddianamenin sonunda… Şehit MİT mensubuna dair suçlama yapıyorlar. Şimdi iddianamenin ortasına mı, yoksa en sonundaki Netice-i Talep’e mi inanacağız? Her ne olursa olsun… Burada satır satır, tüm suçlamaların yersiz olduğunu, Odatv’nin haberinde hem şehit MİT mensubuna hem de görevdeki MİT mensuplarına dair hiçbir suçun işlenmediğini anlattım. Bakınız… Çok basit bir denklem var: Hülya Kılınç ya da şehidimiz Manisalı olmasaydı, bu haber yapılmayacaktı. Keza, Odatv’de diğer MİT şehidinin cenaze haberi yok. Zira, o şehirde muhabirimiz yok. Bu bile, bizim MİT mensubu ifşa etme gibi kastımız/planımız olmadığının, sadece gazetecilik saikiyle hareket ettiğimizin kanıtıdır. Peki… Suç ile fiil arasında olması gereken zorunlu bağ bu davada yokken… Neden tutukluyum/tutukluyuz? Çünkü; fiilden ziyade failin hedef alındığı bir dava bu. Öyle ya: Yoksa, haberden haberi dahi olmayan Barış Terkoğlu niye sanık bu davada? Bakınız… Bu kanun yürürlükteyken… Başka MİT mensuplarının cenazelerinden onlarca karenin yayımlandığı haberleri size göstereyim… 13 Bakınız… MİT Başkanı’nın oğlunun düğününden görüntüleri televizyonların nasıl yayınladığından örnekler göstereyim. Bakınız… MİT mensuplarının fotoğraflarını, görevlerini de yazarak devletin valisinin dahi nasıl paylaşımlar yaptığının örneklerini göstereyim… Hal böyleyken… Bu haberler, videolar, paylaşımlar yıllardır açık açık yapılıyorken… Onlara bir soruşturma dahi açmayan Türk yargısı, haberinde MİT Kanunu’na uymak için fevkalade hassasiyet gösteren Odatv’ye neden operasyon yaptı? Evet, neden tutuklandık, neden ayda 10 milyon kişinin takip ettiği Odatv kapatıldı, neden 100 yıllık Gazi Meclis’te adımıza özel yasa çıkardılar, neden tecrit altındayız ve neden sanığız? Madem suç yok, yanlışlıkla mı oldu tüm bunlar? Hayır, Sayın Heyet. Konuşmamın başında; ‘’maalesef haklı çıktık, 15 Temmuz oldu’’ demiş ve virgül koymuştum. Şimdi noktaya doğru gidelim. Bir gazetecilik terimini açıklamalıyım: Fikri takip. Özetle; daha önce yapılan bir haberin / işlenen konunun devamındaki gelişmeleri de araştırıp kamuoyunu bilgilendirmektir. O halde, 15 Temmuz’dan sonra gazeteci olarak bizim görevimiz şu soruların peşine düşmekti: 1- Darbe girişimi yargılamalarında neler yaşanıyor? 2- Darbe girişimi sonrası devletteki FETÖ yapılanması temizleniyor mu? 3- Tasfiye edilen FETÖ’cülerden boşalan devletteki koltuklara kim oturuyor? Bu soruların yanıtı, bu örgütün bu topraklara ihanetini yaşayarak görmüş ve herkes korkarken yazan gazeteciler olarak bizim için önemliydi. Ve işte bu yüzden bu soruların yanıtını, hem Odatv’de hem de ‘’Metastaz’’ kitabımızda belgeleriyle yazdık. Devletin haber ajansı takip bile etmiyorken, sabahın ilk ışıklarından gecenin geç saatlerine kadar darbe ve FETÖ davalarını takip ettik. Ve sonunda görülüyor ki… 14 Eğer FETÖ sanıklarını görevde tutup, bir de onlara FETÖ operasyonu yaptırıldığını yazmasaydım burada olmazdım. Eğer terörle mücadele biriminin başına, terör örgütü üyeliğinden yargılanan birisinin oturtulduğunu yazmasaydım burada olmazdım. Eğer FETÖ’cüleri para karşılığı tahliye eden, başka tarikatların müridi yargı mensupları olduğunu yazmasaydım burada olmazdım. Eğer FETÖ şüphelisi olup; başka tarikatların hocalarından hüsnü şehadet aldığınızda dosyanızın kapandığını yazmasaydım burada olmazdım. Eğer FETÖ borsası sanığının çocuğunun gözü önünde öldürülmesinin perde arkasını yazmasaydım burada olmazdım. Eğer bu toprakların en tehlikeli örgütü FETÖ ile mücadelenin bir rant ve sermaye değişimi aracı haline geldiğini yazmasaydım burada olmazdım. Eğer böyle giderse, yarın bir tankın içinde, devlet gömleği giydirilen başka tarikatlara mensup darbeciler görürüz, diye yazmasaydım burada olmazdım. Ama tüm yaşadıklarıma rağmen diyorum ki iyi ki yazdım, iyi ki yazıyorum, iyi ki yazacağım. Hepsi gerçekti. Yalanlayamadılar. Bunun yerine, bir bahaneyle hapse attılar. Amaç; daha önce yazdıklarımın bedelini ödetmek ve ileride de yazmamamdı. Dedim ya; ben şehidin mezar fotoğrafının üzerine saygısızlık olmasın diye logomuzu bile koymadım. Onlar ise şehidin mezarının üzerine basarak bize siyasi operasyon yaptılar. Sayın Başkan, Değerli Üyeler… Bize sürekli dava açanlar, ölümle tehdit edenler, hapse atanlar şunu anlamıyor… Barış Terkoğlu ile yazdığımız Metastaz’ın birinci sayfasında, kitabımızı ithaf ettiğimiz iki kişi var: ‘’Adil bir gelecekte yaşamaları için Arya’ya ve Ali Derya’ya’’ Onlar bizim çocuklarımız. Biz, çocuklar adil bir gelecekte yaşasın diye bu çileli yolu seçtik. Ne kadar başarılı olduk ya da olacağız o gelecek için, ileride tarih kitapları yazar. Ama çocuğum yarın ‘’peki, o günlerde sen ne yaptın’’ diye sorarsa, başımı eğmeden gözlerinin içine bakıp anlatacağım bir mücadeleyi miras bırakmak istiyorum. Gerisi lafügüzaf. 15 BARIŞ PEHLİVAN
0 notes
Text
Darbeler Türk Siyasi Tarihinin Yüz Karasıdır!
YENİ HABER https://millisura.com/darbeler-turk-siyasi-tarihinin-yuz-karasidir/
Darbeler Türk Siyasi Tarihinin Yüz Karasıdır!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra aralıklarla darbeler olmuştur.Bunun altında yatan en ciddi sebep ise 1934 tarihli TSK’nın İç Hizmetler Kanunu’nun 35.maddesidir.Bu madde TSK’nın görevini şöyle tanımlar:
“Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.”
Asıl görevi devleti dış düşmanlara karşı korumak olan TSK, ülkenin siyasi gidişindeki dalgalanmalar nedeniyle kendisini iç düşmanlar karşısında da görevli hisseder ve mevcut iktidara müdahaleyi kendinde hak görür.
13/7/2013 yılında yapılan bir değişiklik ile TSK İç Hizmetler Kanunu
Madde 35:
“Silahlı kuvvetlerin vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, TBMM kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.”
Madde 36:
“Silahlı Kuvvetler, harp sanatını öğrenmek ve öğretmekle vazifelidir. Bu vazifenin ifası için lazım gelen tesisler ve teşkiller kurulur ve tedbirler alınır.”
şeklinde düzenlenir.
Darbelerde gördüğümüz TSK’nın mevcut iktidara müdahale isteği bazen emir komuta zinciri dahilinde bazende bir grup subay tarafından gerçekleşmiştir.1946 yılında demokratik seçimlerle çok partili düzene geçen Türkiyede ki İlk Darbe
27 Mayıs 1960 Darbesi
1950 seçimleriyle iktidara gelen DP, CHP nin 23 yıllık iktidarına son vermiştir. İstanbul vekili Menderes 19.hükümeti kurmuştur ancak 8 Mart 1951 tarihinde istifa etmiştir.
20.Hükümeti kuran Menderes DP Genel Kongresinde yeniden Genel Başkan seçilmiştir.
25 Aralık 1952 de laiklik karşıtı olduğu söylenen Said Nursi’nin davası Samsun’da başlamıştır.
8 Mart 1953 de “ Atatürkçü düşünceye zarar vermek ve dini siyasete alet etmek suçlamasıyla Millet Partisi durdurulmuştur.
1954 de ise mahkemede MP nin dini karakterde olduğu kanısına varılarak kapatılmasına karar verilmiştir.
17 Mayıs 1954 de yapılan seçimde 489 vekil kazanan Menderes 21.Hükümeti kurmuştur.
1955 de DP Genel Başkanlığına tekrar seçilen Adnan Menderes’e parti içinden karşıt sesler çıkmaya başlamış ve muhalif görülen 9 vekil partiden ihraç edilmiştir.
10 vekilde istifa edince parti içinde tartışmalar başlamış ve Sıtkı Yırcalı, Hasan Polatkan, Fatih Rüştü Zorlu bakanlık görevlerinden istifa etmişlerdir.İstifaların sonrasında kabinenin istifası gündeme gelince Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a hükümetin istifasını sunmuştur.
Adnan Menderes ve Celal Bayar
9 Aralık 1955 tarihinde Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın verdiği yetkiyle 22. hükümeti kurmuştur. 22. Hükümetin ömrü de 1957 seçimlerine kadar sürmüştür.
1957 seçimlerinden sonra Adnan Menderes 25 Kasım 1957 de 23.Hükümeti kurmuştur.
26 Aralık 1957’de darbe planlaması yaptığı iddia edilen subaylar Kurmay Binbaşı Samet Kuşcu tarafından ihbar edilir ve Kuşçu dahil hepsi tutuklanır.26 Mayıs 1958’de başlayan ve 6 ay süren yargılamalar sonunda 8 subayın beraatine, Kuşçu’nun ise orduya isyana teşvik suçundan 2 yıl hapsine karar verildi.
1958 meclis konuşmasında DP’nin CHP’ye gözdağı vermesi üzerine CHP’den “CHP; Cumhuriyetin ve hükümetin koruyucusu olduğu için demokrasinin en büyük garantörüdür” açıklaması gelmiştir.
DP iktidara geldikten sonra Ezanın Arapça okunmasına izin vermiştir.Bu durum başta ordu ve bu karara muhaliflerin tepkisini üzerine çekmiş “Cumhuriyetçi yapıyı yıkmak ve Cumhuriyete ihanetle suçlanmasına” sebep olmuştur.”
Menderes bu suçlamalara tepki olarak “ İsmet İnönüyü paralardan çıkarmıştır”
17 Şubat 1959’da Londra’ya hareket eden Menderes’in uçağı Gatwick Havaalanı yakınlarında düşmüş, 14 yolcu hayatını kaybederken Menderes yaralı kurtulmuştur.
1960 yılına gelindiğinde partiler arası karşıtlık iyice artmıştır.Yayın Yasağı, siyasi faaliyetleri takip ve onlarla ilgili karar alma gücüne sahip Tahkikat Komisyonunun (TK) kurulması ortamı iyice germiştir.
18 Nisan 1960’da mecliste konuşan İsmet İnönü:
“Eğer insan hakları yürütülmez, vatandaş hakları zorlanırsa, baskı rejimi kurulursa ihtilal behemehal olur…beni dinleyin biz böyle bir ihtilal içinde bulunmayız. Böyle bir ihtilal bizim dışımızda bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. …bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam” der.
5 Mayıs 1960’da Ankara Kızılay’da Harbiyeli öğrenciler gösteri düzenlemiştir.Olayları bastırmak, öğrencileri sakinleştirmek için giden Adnan Menderes sert bir tavır takınmıştır ve olayların daha da kızışmasına sebep vermiştir.
Harp Okulu içinde de ayaklanmalar olmuş, bu da ordunun bir kesiminin DP’yi desteklemediğini göstermiştir.
22 Mayıs’da Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından haberleşme ve kişiler arasındaki toplantılara yasak getirilmiştir.
25 Mayıs’da Başbakana TK tarafından teslim edilen raporda:
“CHP’nin kaos yaratarak iktidara gelmeyi amaçladığı, Türk Milletine önereceği hiçbir şey kalmadığı için adım adım kanun dışı yolları zorlayarak gayri meşru zeminlere kaymanın CHP’nin iktidara gelmek için kullanabileceği tek yol olduğu, bu nedenle 1957 seçimlerinden sonra ayaklanma ve isyan stratejisini uygulamaya koyduğu” şeklindedir..
27 Mayıs 1960 Darbesinde Yürütülen Tanklar
27 Mayıs 1960 sabahı general ve subaylardan oluşan 38 kişilik komite tanklarla beraber Albay Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan bildiri ile hükümete el koyduğunu bildirmiştir.
“Sevgili Vatandaşlar,
Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimiz; partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş olan bu teşebbüs, hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. İdaremiz, hiç kimse hakkında şahsiyata müteallik tecavüzkar bir fiile müsaade etmeyeceği gibi, edilmesine de asla müsamaha etmeyecektir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup bulunursa bulunsun, her vatandaş; kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir. Bütün vatandaşların, partilerin üstünde aynı milletin, aynı soydan gelmiş evlatları olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmetle ve anlayışla muamele etmeleri, ıstıraplarımızın dinmesi ve milli varlığımızın selameti için zaruri görülmektedir.Kabineye mensup şahsiyetlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sığınmalarını rica ederiz.Şahsi emniyetleri kanunun teminatı altındadır. Müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz. Gayemiz, Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve insan hakları prensiplerine tamamen riayettir. Büyük Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibi bayrağımızdır. Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO ve CENTO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. Düşüncemiz “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”tur. Milletimizin bir zarara uğramayacağı delaletinde sabır ve ihkamla tebessür etmeleri beklentilerimiz arasındadır.”
10 Yıllık Demokrat Partisi yönetimi sırasında darbeyi hazırlayan sebepler şunlar denilebilir:
İktidara geldiği ilk yıllarda ezanı Arapça okunmasına izin verilmesi ve radyolardan Kuran okunmaya başlaması “Atatürk Devrimlerine karşı bir eylem” olarak algılanmıştır.
Vatan Cephesinin oluşturulması ve Vatan Cephesine katılanların listesinin her gün düzenli olarak devlet radyosundan ilan edilmesi.
Askerlerin ekonomik durumlarında meydana gelen kötüleşme ciddi bir hoşnutsuzluk yaratması.Apartmanların bodrum katları subay katları olarak anılmaya başlanması.
Kurulan Milli Birlik Komitesinin başına geçen KKK Cemal Gürsel aynı zamanda kurulan yeni hükümetin de başına getirilmiştir.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve beraberindeki 150 kişi tutuklanarak Yassıadaya gönderilmiştir. 14 Ekim 1960’da başlayan davalar, 15 Eylül 1961 sonuçlanır. Tutuklular vatana ihanet, meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir’in ilçe yapılması CHP’nin mallarına el konulması gibi bir takım suçlardan dolayı suçlu bulunmuşlardır. Yassıada duruşmalarında 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutulmuştur. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Fuad Köprülü, İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, Emniyet Müdürü Alaaddin Eriş, İzmir Valisi Kemal Hadımlı, Selanik başkonsolosu Mehmet Ali Balin ve diğerleri Selanik’te Atatürk’ün evini bombalanması ve Rum halkının evlerinin yağmalanmasından sorumlu tutulmuşlardır. Bu suçlamalarda Celal Bayar beraat ederken Adnan Menderes ve Zorlu 6 yıl, diğer isimler ise 4’er yıl hapis cezası almışlardır.
Hasan Polatkan
Diğer dava ise Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın “Vinileaks” şirketine Türkiye Vakıflar Bankasından haksız kredi verildiği ve 110 bin lira rüşvet aldığı iddiasıdır. Duruşmada Menderes ve Polatkan suçlu bulunarak 7 yıl ağır hapis ile cezalandırılır.Ayrıca Adnan Menderes, bazı bakanlar ve Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürü olan Altemur Kılıç devlet radyosunu parti için kullanmakla suçlanmışlardır.Mahkemeler son bulduğunda 15 sanık idam cezası almıştır. Bu isimler sırasıyla Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Refik Koraltan, Rüştü Erdelhun, Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişoğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman. İdam cezalarından Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961 tarihinde sabaha karşı ve Adnan Menderes ise 17 Eylül tarihinde 13:30 sularında idam edilmişlerdir. Bütün ceza muhakemelerinde idamlar sabaha karşı yapılırken Menderes öğleden sonra idam edilmiştir. Çünkü o sıralarda Türkiye yabancı devletler tarafından idamlardan vazgeçilmesi yönünde telkinler almaktadır. Üç idamın ardından ABD Başkanı Kenedy ve II. Elizabeth’in uğraşlarıyla diğer mahkumların idam cezaları müebbet hapse çevrilmiştir.
Darbe yapan MBK kendi içinde fikir ayrılığına düşer ve içinde Alparslan Türkeş’inde bulunduğu 14 üyesine yurtdışı görevlendirmesi çıkarır.
Haber: Asuman Özer
0 notes
Text
Virüs ve yıkıcı dalga
PİYASANIN ROTASI
Virüs ve Yıkıcı Dalga…
Corona virüsü kıta Avrupa’sını kasıp kavururken, Fransa sokağa çıkma yasağı ilan etmiştir. Ordunun sokağa inmesi ve İngiltere’de marketleri ve eczaneleri ordunun koruyor olması virüsün açtığı sosyal yaraları net olarak göstermektedir.
Güncel durumda ise vaka sayısı 177bin – tedaviye pozitif cevap veren 78801 – ölü sayısı 7075 kişiye ulaşmıştır. Virüsün merkez üssü Çin’den Avrupa geçerken, ABD’de görülen vaka sayısı virüs testlerinin yapılması ile hızla artmaktadır.
ABD Başkanı Trump, konuya ilişkin virüs etkisinin en kötüsünde Temmuza veya Ağustosa kadar sürebileceğini ve belki uzayabileceğini belirtmesi ve bunu ekonomide resesyon ihtimaline bağlaması risk algısını bozmuştur. ABD borsaları bu açıklamalar ile değer kayıplarını arttırmıştır. Güncel olarak S&P500 endeksi 2400 üzerinde kalıcılık ile 2483 seviyesinde dengelenmektedir. ABD 10 yıllık tahvil faizi ise %0,50 – %1,00 bölgesinde hareketine devam ederek, %0,7734 seviyesindedir.
Finansal piyasalarda ne olacak sorusunun cevabında ise Fed acil 150 baz puanlık faiz indirimleri ve likidite imkanları ile yapacağını yapmıştır. İşin finansal boyutuna müdahale edilirken biyolojik boyutuna ilişkin insan üzerinde denenmeye başlanan bazı aşı çalışmalarının haber akışlarını takip edeceğiz.
Türkiye dinamiklerinde ise vaka sayısı 29 yeni vaka ile 47 kişiye ulaşırken, Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan kapsamlı bir toplantı yaparak önlemleri açıklaması beklenmektedir.
Varlık fiyatlaması dinamiklerinden ise USDTRY paritesi 6.40 üzerinde kalıcı olurken, TCMB faiz kararını takip edeceğiz. Araştırma olarak beklentimiz 100 baz puan faiz indirimi ile politika faizinin tek haneye (%9,75!) ulaşması şeklindedir.
Konuya ilişkin hazırladığımız “TCMB’den Şok Faiz Hamlesi Gelir (Mi)?” raporumuzu okumak için tıklayınız.
BIST 100 endeksi virüs kaynaklı negatif algı ile dün sert değer kayıpları ile 90bin seviyesi altında kalıcı olmuştur. Seans esnasında bankacılık sektörü hisse senetleri taban seviyelerine ulaşırken, panik fiyatlaması etkin olmuştur. Türkiye’de resmi vaka sayısı 47 kişiye ulaşırken, salgını engellemek için önlemler alınmaya devam etmektedir. Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın açıklayacağı virüs önlemleri kritik olacaktır.
Aşağıda yer alan grafikte mavi çizgiler ile endeks için boşluk seviyeleri belirtilmiştir. Aşağı yönde 84711 ve 77806 seviyeleri kritik olabilir. Genel algıda normalleşme için 200 haftalık basit hareketli ortalama 97103 seviyesi üzerinde kalıcı fiyatlama hareketine ihtiyaç bulunmaktadır.
Aşağı yön durumunda 90000 altında 84711 – 83500 – 82500 – 81500 – 80000 – 78500 ve 77806 seviyeleri gündeme gelebilir.
Yukarı yönlü hareket durumunda 90000 üzerinde 91000 – 92000 ve 93000 seviyelerine doğru çıkışlar izlenebilir.
Kaynak:GCM Yatırım Hibya Haber Ajansı
Hibya Haber Ajansı
The post Virüs ve yıkıcı dalga appeared first on Kamu365 | Dünya Gündemi.
from WordPress https://ift.tt/2U9QTPv via IFTTT
0 notes
Text
ABD'de ordu sokağa mı çıkıyor? ABD'den iç savaş sinyalleri geliyor
ABD'de ordu sokağa mı çıkıyor? ABD'den iç savaş sinyalleri geliyor Polisin uyguladığı şiddet sonrasında yaşamını kaybeden George Floyd'un öldürülmesini protesto için sokağa dökülen halkın protesto eylemleri korkutucu boyutlara ulaştı. Polisle çatışmaya giren yüzbinlerce insan, şehirleri yakıp yıkarken, polis araçlarını ateşe veriyor. Beyaz Saray'a doğru yürüyüşe geçen göstericileri ise gizli servis ekipleri durdurdu. Oakland şehrinde ise polislere silahlı saldırı düzenlendiği bildirildi. Ülkede yaşanan protesto eylemleriyle ilgili son dakika açıklaması yapan ABD Başkanı Trump, ordunun göreve hazır olduğunu söyledi. Trump'ın bu açıklaması iç savaş sinyali olarak değerlendirildi. Ordu Göreve Hazır Minneapolis kentinde polisin uyguladığı şiddet sonucunda siyahi George Floyd'un yaşamını kaybetmesinden sonra başlayan protesto eylemleri bir türlü dinmek bilmeynce ABD Başkanı Donald Trump, olayların yatıştırılmasında ordunun göreve hazır olduğunu ifade etti. Floyd'un hayatını kaybetmesinin çok üzücü olduğunu ve adaletin yerini bulacağını söyleyen Trump, sokaklara dökülerek protesto eylemi yapanların Floyd'un anısına saygısızlık ettiğini söyledi. Radikal Sol Gruplar Protesto eylemini gerçekleştirienlerin organize radikal sol gruplar olduğuna değinen ABD Başkanı Trump, "Bunlar, Floyd'un anısını kirletmektedir. Onun anısı için bu şiddete son verilmelidir. Bu Antifa gruba, radikal solun kötü insanlarına, bu şekilde davranamayacaklarını öğretmek lazım. Beyaz Saray önünde dün toplanan göstericilerin bir daha toplanması ve güvenlik koridorunu aşması halinde kendilerini köpekler karşılayacak ve gizli servis görevlileri göstericileri hızla dağıtacaktır. Minneapolis'in Demokrat Belediye Başkanı ve eyalet yönetimi çağrıda bulunursa ordumuz protesto eylemlerini yatıştırmak için göreve hazır ve isteklidir. Birliklerimiz, çok hızlı bir şekilde olay yerinde olur. Kendi taraftarlarımızda Beyaz Saray önünde bizlere destek gösterileri yapabilir." şeklinde konuştu. ABD'nin Minneapolis kentinde siyahi George Floyd'u gözaltına almak isteyen ancak bu esnada zor kullanan polis, Floyd'u boğarak öldürmüştü. Bu olaydan sonra 'Nefes alamıyorum' sloganıyla sokağa dökülen halkın protesto eylemleri iki gündür sürüyor. Polisin uyguladığı şiddet sonrasında yaşamını kaybeden George Floyd'un öldürülmesini protesto için sokağa dökülen halkın protesto eylemleri korkutucu boyutlara ulaştı. Polisle çatışmaya giren yüzbinlerce insan, şehirleri yakıp yıkarken, polis araçlarını ateşe veriyor. Beyaz Saray'a doğru yürüyüşe geçen göstericileri ise gizli servis ekipleri durdurdu. Oakland şehrinde ise polislere silahlı saldırı düzenlendiği bildirildi. Ülkede yaşanan protesto eylemleriyle ilgili son dakika açıklaması yapan ABD Başkanı Trump, ordunun göreve hazır olduğunu söyledi. Trump'ın bu açıklaması iç savaş sinyali olarak değerlendirildi. Ordu Göreve Hazır Minneapolis kentinde polisin uyguladığı şiddet sonucunda siyahi George Floyd'un yaşamını kaybetmesinden sonra başlayan protesto eylemleri bir türlü dinmek bilmeynce ABD Başkanı Donald Trump, olayların yatıştırılmasında ordunun göreve hazır olduğunu ifade etti. Floyd'un hayatını kaybetmesinin çok üzücü olduğunu ve adaletin yerini bulacağını söyleyen Trump, sokaklara dökülerek protesto eylemi yapanların Floyd'un anısına saygısızlık ettiğini söyledi. Radikal Sol Gruplar Protesto eylemini gerçekleştirienlerin organize radikal sol gruplar olduğuna değinen ABD Başkanı Trump, "Bunlar, Floyd'un anısını kirletmektedir. Onun anısı için bu şiddete son verilmelidir. Bu Antifa gruba, radikal solun kötü insanlarına, bu şekilde davranamayacaklarını öğretmek lazım. Beyaz Saray önünde dün toplanan göstericilerin bir daha toplanması ve güvenlik koridorunu aşması halinde kendilerini köpekler karşılayacak ve gizli servis görevlileri göstericileri hızla dağıtacaktır. Minneapolis'in Demokrat Belediye Başkanı ve eyalet yönetimi çağrıda bulunursa ordumuz protesto eylemlerini yatıştırmak için göreve hazır ve isteklidir. Birliklerimiz, çok hızlı bir şekilde olay yerinde olur. Kendi taraftarlarımızda Beyaz Saray önünde bizlere destek gösterileri yapabilir." şeklinde konuştu. Münasıran Haberler, Son Dakika Haberler, Son Haberler - Canlı Haber Otomatik Alınan Haber Kaynak linki Tıklayın Haber Kaynağına gidin var reklamstore_region_id = 540842; Read the full article
#ABD'deordusokağamıçıkıyor?ABD'deniçsavaşsinyallerigeliyor#coronavirüs#GüncelHaberler#gündem#Haberler#koronavirüs#sondakika#yaziyorsonhavadis
0 notes
Text
Batuhan ÇOLAK
AK PARTİLİLERİN KIZGINLIĞI ARTIYOR
#18ekim2018 Perşembe
Türkiye'de birçok konu artık çözümsüzdür. Ekonomi, demografik yapı, dış politika, ulus devlet... Bu konuların içine girdikçe çözümü olmayan sorunlarla karşılaşırsınız.
Örneğin ekonomi... AK Parti'nin sıcak para ve inşaat sektörünün gelişimine dayalı ekonomi modeli artık kullanılamaz hale geldi.
Temel gıda üretiminde ihtiyaç duyulan hammaddelerin ithal edilmesi ilk başlarda çok fazla göze batmıyordu. Medya sermayesinin inşaat sektörüyle beslenmesi neticesinde, tek seslileşen medyada "büyük kaza"nın gelişi ört bas ediliyordu.
Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas süreçlerinde "dışa bağımlı" hale getirilen ekonomiyi konuşmak lüks kaçıyordu.
Akademi camiası da "siyasetten uzaklaştırılacak" bahanesiyle darmaduman ediliyordu. Sosyal bilimler ve ekonomi alanları "padişahların harem hayatı" kıskacında bayağılaştırıldı, özelleştirmelerle ilgili doğru düzgün bir akademik çalışma bile yapılamadı. Yapanlar da türlü mobbinglere maruz kaldı.
Çok sesliliğin aslında demokratik bir zenginlik olduğu bir türlü anlaşılamadı.
İşte böyle bir tabloda doğru ve yanlış, kişilere göre değişmeye başladı. Hâkimler, adaleti kanuna göre değil, siyasi iradenin hoşnutluğuyla dağıtmaya başladı. Özelleştirmelerdeki hukuksuzlukları, haksız kazançları, ihalelerde kolay yoldan zengin olanları araştıran savcılara göz açtırılmıyordu.
Sık sık siyasi kriz, çatışma ve toplumsal olay yaşayan Türkiye'de ekonomi ve millî devlet arka plana atılmıştı.
Karşıt görüşlülük; dindarlık-dinsizlik ikilemine hapsedilen siyaset üzerinden sandıktan güçlü çıkılması "başarı" için yeterli sayılıyordu.
Oysa siyasetin başarısı sadece sandıktan çıkan sonuçlar değildi. Siyasette başarı, yıllar sonra o dönemin nasıl yorumlanacağıyla ilgiliydi. Geleceğe ne bıraktınız? "Çatışma mı, üretim mi?" Bu soruların cevapları olumlu olursa sandık başarınız aynı zamanda siyasi bir başarıya dönüşür.
Bugün sorulması gereken en önemli soru; "Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu ilerleyen yıllarda nasıl yorumlayacağız" şeklinde olmalıdır.
Örneğin;
Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından beri ayakta tuttuğumuz fabrikaları, arazileri, binaları özelleştirme kılıfıyla yabancı sermayeye teslim edişini nasıl anlatacağız?
Laikliğiyle bilinen bir ordunun siyasi iktidarla uzun zaman kol kola yürüyen bir dini oluşum tarafından ele geçirilmek istenip, darbeye kalkışıldığını nasıl izah edeceğiz?
Terör örgütü ele başını elinde tutan ABD ile "dostluk" için hukuku, adaleti ve benliğimizi ayaklar altına almayı hangi siyasetle açıklayacağız?
Terör örgütü PKK ile müzakere edip, askerin önünden geçen teröriste yan gözle bakmanın bile yasak olduğunu hangi sözlerle açıklayacağız?
Ülke içindeki adalet, huzur, birliktelik sağlanamamışken demografik yapıyı alt üst eden 5 milyonluk mülteci nüfusunu tüm büyükşehirlerimize, bilhassa sahil kentlerimize yerleştirmemizi hangi politikayla açıklayacağız?
Açıklayamayacağız... Çünkü bunların açıklaması, mantığı, anlaşılabilirliği yok!
Tıpkı Brunson krizinde yaşananlar gibi...
Tıpkı AK Partili seçmenin şu an içinde bulunduğu psikoloji gibi...
Açıklanamıyor, cevap verilemiyor, yorum yapılamıyor.
Sosyal medya tek başına belirleyici değil, ama mutlaka bir ön bilgi verir.
Son dönemde AK Parti ve MHP'ye yakın milyonluk sosyal medya hesaplarını inceleyin.
Rahibin bırakılması sonrasında verilen tepkilere göz atın. Yıllarca AK Parti'ye oy verdiğini söyleyen kişiler "Hepimizi kandırdılar" diye mesajlar atıyor. Bu mesajları atanların profillerini, paylaşımlarını incelediğinizde fanatik AK Partili olduklarını görüyorsunuz.
Tepkililer, kızgınlar... Çünkü diyecek sözleri, savunacak kaleleri kalmadı.
MHP'li milletvekilinin, "Olan bizim iPhone'a oldu, kaldık mı ortada" şeklindeki tweetleri Cumhur İttifakı'nın içinde bulunduğu psikolojinin dışa vurumu aslında.
Tezleri, hedefleri, idealleri kalmadı.
Dahası bugün seçim yapılıp, siyasi iktidar değişse bile, çözümü zor olan yüzlerce meselemiz oldu.
Hepimize geçmiş olsun!
#batuhançolak
0 notes
Text
Abdullah Gül portresi: Erdoğan'la çatışmaktan kaçınan 'kardeşi' ona rakip olmayı göze alabilecek mi?
Tüm haber ve son dakika gelişmelerini Haber İhbar Hattı ile anlık takip edin! Haber için önce http://www.haberihbarhatti.com/2018/abdullah-gul-portresi-erdoganla-catismaktan-kacinan-kardesi-ona-rakip-olmayi-goze-alabilecek-mi/4829/
Abdullah Gül portresi: Erdoğan'la çatışmaktan kaçınan 'kardeşi' ona rakip olmayı göze alabilecek mi?
Telif hakkı FUNDANUR OZTURK
24 Haziran seçimlerinde olası “çatı adayları” arasında adı geçen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ismi tartışmaların odağına yerleşmiş durumda. Özellikle anayasa referandumuna verdikleri destek nedeniyle “Yetmez ama Evetçi” olarak bilinen kesimlerle, Saadet Partisi destekçileri arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yenilgiye uğratabilecek en güçlü isim olarak nitelenen Gül’ün olası adaylığına özellikle Cumhuriyet Halk Partili olduklarını söyleyen seçmenlerin çok büyük tepkisi var. Gül ise bugüne kadarki kritik siyasi hamleleri öncesinde hep yaptığı gibi söylentiler ve iddialar karşısında sessizliğini koruyor. Türkiye yakın tarihinde siyasal İslam’ın yükselişi ve kırılma anlarında kilit rol oynayan Gül’ün siyasi hayatına dair bazı tartışma ve dönüm noktalarını derledik: İslamcı kökenden gelmesiGül’ün Milli Görüş kökeninden gelmesi, özellikle cumhurbaşkanlığı döneminde tarafsız olduğuna dair verdiği mesajlar ve gösterdiği özene rağmen siyasi kimliğinin bir parçası olmayı sürdürüyor. Muhafazakar ve İslami siyasette yer almış bir aileden gelen Gül, üniversite yıllarında Milli Türk Talebe Birliği’ne (MTTB) üye oldu. MTTB, Türkiye siyasetinin özellikle son 20 yılına damga vuran birçok siyasetçinin içinden çıktığı milliyetçi ve muhafazakar bir öğrenci hareketi. Gül’ün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere siyasi yolculuğunda birlikte hareket ettiği birçok isimle de yolları burada kesişti. Gül, 1991 yılında Refah Partisi Kayseri Milletvekili seçilmesinin ardından yaptığı açıklamalarla hem tartışma yarattı hem de isminin duyulmasını sağladı.
Image caption
Gül ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın Türk siyasal İslamı’nın en önemli ideologlarından Necip Fazıl Kısakürek ile birlikte çektirdiği fotoğraf sosyal medyada yıllar sonra yayıldı
Kasım 1992’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında Müslümanların Türkiye’de “70 yıldır zulüm gördüğünü” öne sürdü ve “Şeriata karşı olanlar, Allah’a karşı olanlardır. Siz Allah’a karşısınız” dedi. Yine aynı yıl Çekiç Güç’ü “Kürt devleti kurdurtma ve Sevr Antlaşması’nı uygulatma hamlesi” olarak nitelendirdi. 1995 seçimlerinde de RP’nin hiç kadın aday göstermemesinin nedenini, “Türkiye’nin başörtülü milletvekiline hazır olmaması” olarak açıkladı. Gül, 2002 yılında verdiği bir mülakatta kimliği ve düşüncelerini parti etkisiyle değil, siyasete girmeden önce kazandığını söyledi. Gül, “Gençlik yıllarımda daha çok yerli düşünceler, milli düşünceler etkiliydi. Siyasette de birçok kişinin etkisi olmuştur. Adnan Menderes’ten Turgut Özal’a kadar. Tabii ki Sayın Erbakan ile beraber çalıştım. Hepsinden muhakkak ki etkilenmişizdir” dedi. Cumhurbaşkanlığına seçilme süreci Türkiye, 2007 yılını eski Cumhurbaşkanlarından Ahmet Necdet Sezer’in halefiyle ilgili tartışmaların gölgesinde geçirdi.Tartışmalar esas olarak Milli Görüş kökenli bir partinin çoğunlukta olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) seçilecek bir cumhurbaşkanı ve genel olarak cumhuriyetin laik kimliği üzerinde yaşandı. Bu da ordunun doğrudan sürece dahil olmasına neden oldu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Nisan 2007’de “cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil, özde sahip olan bir kişinin cumhurbaşkanı seçilecek olmasını” umduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan da aylarca süren spekülasyonların ardından aday olmamaya karar verdi ve Büyükanıt’ın sözlerinden birkaç gün sonra tarihe geçen grup toplantısında şu sözlerle Gül’ün adaylığını açıkladı: “Yaptığımız değerlendirmeler neticesinde bir isim ortaya çıkmıştır. Bu isim de bugüne kadar beraber bu yılda olduğumuz, bu hareketi beraber kurduğumuz Abdullah Gül kardeşimdir.” Bu açıklamadan birkaç gün sonra da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) web sitesinde 27 Nisan açıklaması yayınlandı. TSK, açıklamada laikliğe aykırı olduğunu söylediği bir dizi olay sıraladı ve cumhurbaşkanlığı seçiminde laikliğin tartışılmasını “endişeyle izlediğini” belirtti. Açıklamada, ” Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur” denildi.
Telif hakkı Getty Images
TSK’nın açıklaması siyasette gerilimi yükseltirken, Anayasa Mahkemesi de cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Genel Kurul’da en az 367 milletvekilinin bulunması gerektiği yönünde bir karar aldı. CHP’lilerin Genel Kurul salonuna girmemeleri sonucunda seçim de yapılamadı. Cumhurbaşkanının seçilememesi üzerine erken seçim kararı alındı ve 27 Haziran 2007 seçim tarihi olarak belirlendi. Hükümet ayrıca, anayasa değişikliğine giderek, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve genel seçimlerin dört yılda bir yapılması düzenlemelerini getirdi. Seçim öncesinde Gül ile Erdoğan birlikte kampanya yürütürken, mitinglerde “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül” sloganları atıldı. Adalet ve Kalkınma Partisi, seçimlerde yüzde 46,6 oy alırken, CHP ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) de milletvekili çıkaran diğer partiler oldu. MHP Genel Başkanı Bahçeli bir kritik hamleye daha imza atarak, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Genel Kurul’a gireceklerini açıkladı. Cumhurbaşkanlığı dönemindeki politikaları ve atamaları MHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Genel Kurul’a girme kararı, Gül’ün önündeki en önemli engeli de kaldırdı. Gül, ikinci kez adaylığını açıklamadan önce partilerle temasa geçti ve “herkesin cumhurbaşkanı olma” ve “devlet kurumları arasında ahenk ve uyumu artırma” sözü verdi. First Lady Hayrünnisa Gül’ün başörtülü olmasının yaratabileceği gerilimler nedeniyle 2014 yılına kadar eşini protokolün dışında tuttu. Ancak Gül 7 yıllık cumhurbaşkanlığı dönemindeki diğer başka politikaları ile tepki topladı. Hatta bazı kesimler tarafından “Çankaya noteri” gibi ağır ifadelerle eleştirildi. Gül, 7 yıllık cumhurbaşkanlığında TBMM’de kabul edilen 836 kanunun yalnızca dördünü veto etti. “Şike Kanunu” olarak bilinen düzenleme TBMM’den aynen geçirildikten sonra bu kez onayladı ve iptali için herhangi bir girişimde bulunmadı. Akşam saat 22.00’den sonra alkol satışını yasaklayan düzenleme ve internette erişim kısıtlamalarını kolaylaştıran yasa gibi bazı tartışmalı yasalar bu dönemde yürürlüğe girdi. Ayrıca, yaptığı atamalar da zaman zaman tartışma yarattı. Gül’ün, bazı rektörlüklere üniversitelerde yapılan oylamalarda birinci olamayan isimleri atadığı görüldü. Bu isimlerin önemli bir kısmını üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasını isteyen bildiriye imza atan akademisyenler oluşturuyordu. Gül, cumhurbaşkanlığı döneminde kurucusu olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan ile bazı konularda görüş ayrılığı yaşasa da açıktan çatışmaya girmemesi ya da yetkisini kullanabileceği bazı durumlarda geri planda durması pasif kaldığı eleştirilerinin yapılmasına neden oldu. Bunun örneklerinden birisi de Mayıs-Haziran 2013 dönemindeki Gezi Parkı eylemlerinde görüldü. Gül, “Demokrasi sadece seçim demek değildir. Barışçı gösteriler de bir parçasıdır. İyi niyetli mesajların alındığının bilinmesini isterim” dedi. Ayrıca, Gül bir başka açıklamasında da “Mesaj alındı” ifadelerini kullandı. Ancak parkta bulunan grupların polis tarafından sert bir müdaheleyle dağıtılmasının ardından bu duruma ses çıkarmamakla eleştirildi.
Telif hakkı Getty Images
Siyaseten yol arkadaşı olan iki isim arasında yaşanan bir diğer çatışma da 17-25 Aralık 2013 tarihlerindeki yolsuzluk soruşturmaları döneminde oldu. Erdoğan, bu soruşturmaları “dış komplo ve darbe” olarak nitelendirirken, Gül ise sosyal medya üzerinden “yolsuzlukların üstünün örtülmemesi ve suçluların yargılanması” çağrısı yaptı. Gül, kendisine yönelik eleştiriler ve açıktan herhangi bir çatışmaya girmemesine rağmen ekibinden bazı önemli isimler cumhurbaşkanlığı döneminde hükümete gerekli uyarıları kapalı kapılar ardında yaptığını öne sürdü. Bu isimlerden biri olan Başdanışmanı Ahmet Sever, 2014 yılında çıkardığı kitapta ve verdiği mülakatlarda ikili arasında yaşandığını söylediği ayrışmanın ayrıntılarını aktardı. Sever, “Başlarda anlayış birliği vardı. Abdullah Gül, Türkiye’nin kurtuluşunun Avrupa Birliği yolu olduğunu görerek hareket etti. Bunun İslam coğrafyası açısından da umut olduğunu düşünüyordu. 2002- 2007 arası süreçte bir ‘altın çağ’ yaşandı diyebiliriz. Hatta bu 2009’a kadar devam etti. Ama 2009, 2010’dan itibaren reformlardan geriye dönüş başladı” dedi. Sever, Gül’ü de hükümette “bir denge, fren işlevi” gören bir isim olarak nitelendirdi ve Köşk’e çıkmasının geriye dönüşü başlattığını öne sürdü. Sever’e göre, Gül cumhurbaşkanlığı döneminde, doğrudan çatışma yerine kapalı kapılar ardında “ikna etme” yöntemini tercih etti.
Telif hakkı ABDULLAHGUL.GEN.TR
Gülen ile ilişkileriGül, 2007 yılında tartışmalı bir sürecin ardından cumhurbaşkanı seçildiğinde kendisini ilk tebrik eden isimlerden biri Fethullah Gülen oldu.Gülen, 2007 yılında Zaman gazetesine bir ilan vererek, Gül’ü cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı tebrik etti. Gülen’e yakın olduğu iddiaları kariyeri boyunca Gül’ün yakasını pek bırakmadı. Sözcü gazetesi de 2015 yılında yaptığı bir haberde Gül’ün dışişleri bakanı olduğu sırada 16 Nisan 2003 tarih ve 3487 sayılı bir genelge yayınladığını bildirdi. Bu genelgede “Fethullah Gülen ve okulları” hakkında uygulanacak hareket tarzlarının sıralandığı belirtildi. Gazetenin haberine göre, Türkiye’nin yabancı ülkelerdeki temsilciklerine, gelen heyetlere Fethullah Gülen okullarının gezdirilmesi, okul açılmasının teşvik edilmesi ve ilişkilerin güçlendirilmesi talimatı verildi. Ayrıca, 17-25 Aralık 2013’teki yolsuzluk soruşturmalarının ardından Gül’ün gazeteci Fehmi Koru’yu görüşmek üzere Gülen’e gönderdiği açıklandı. Erdoğan ise Gülen’in aracıyla gönderdiği mektupta “sulh teklifi” yaptığını ancak bunu kabul etmediklerini söyledi. Gül’ün Anayasa Mahkemesi üyeliğine atadığı isimlerden biri olan Alparslan Altan da yine Cemaat ile ilişkileri konusunda tartışma yarattı. Altan, Anayasa Mahkemesi’ne atanabilmek için gerekli koşulları sağlayabilmesi için önce Denizcilik Müsteşarı Yardımcısı olarak bir ay görev yaptı. O dönem Altan için “hülle atama” ifadeleriyle eleştiriler yöneltildi.Altan, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından gözaltına alındı ve ihraç edildi. Gül ise Gülen Cemaati ile ilişkili olduğu iddialarını son dönemde sıklıkla reddetti. Darbe girişiminin ardından TBMM Araştırma Komisyonu’na gönderdiği yanıtta, “Siyaset-devlet hayatımda bu yapıyla ilişkim olmadı” dedi.
Telif hakkı AFP
Gül’ün partiye geri dönememesi Gül, 2014 yılında cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldıktan sonra siyasetin dışında kalmayı tercih etti. Oysa ilk Köşk’e çıktığı dönemlerde Rusya’daki Vladimir Putin ve Dmitri Medvedev arasındaki görev değişikliği gibi bir formülün Türkiye’de olup olmayacağı tartışmaları yoğun şekilde yapılıyordu. Anayasa Mahkemesi, 2007 yılında yapılan anayasa değişikliklerinin uygulamasıyla ilgili Gül’ün görev süresinin 7 yıl olduğunu ancak bir daha seçilebileceğine hükmetti. 2014 yılında Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı ve partisinden istifa etti. Gül ise özellikle de yakın danışmanlarının ısrarlı şekilde yaptıkları önerilere rağmen, Köşk sonrası planlarına dair ketum davrandı ve ne yapmak istediğini uzun süre açıkça dile getirmedi. Onun yerine kararı Adalet ve Kalkınma Partisi verdi. Erdoğan’ın istifasının ardından, yeni genel başkanı seçmek için yapılacak kongreyi Gül’ün görev süresinin dolmasından birkaç gün önce düzenleme kararı aldı. Bu karar, Gül’ün de cumhurbaşkanlığı görev süresinin bitmesinin ardından partiye geri dönme ihtimalini ortadan kaldırdığı gibi, siyaset dışında da kalmasına neden oldu. Erdoğan sonrasında partinin başına Ahmet Davutoğlu geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kongresinde Gül’ün adı dahi geçmedi. Gül, bu dönemde “kendi cenahından” bazı kişilere kırgın olduğunu söylemekle yetindi. Ancak esas tepkiyi ise eşi Hayrünnisa Gül verdi. Hayrünnisa Gül’ün veda resepsiyonunda gazetecilere, “İntifadayı ben başlatacağım” sözleri uzun süren bir tartışma başlattı. Gül, “Abdullah Bey kibarlığından söyleyemiyor. Kendisine çok yanlışlar, çok saygısızlıklar yapıldı. Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde bile bu kadarını görmedik” dedi. Gül, Erdoğan ve hükümet ile ilk kez Aralık 2017’de karşı karşıya geldi. Gül, yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de, “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, 15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin” hiçbir hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun olmayacağı yönündeki ifadenin muğlak olduğu ve düzeltilmesi gerektiği eleştirisini yöneltti. Erdoğan ise Gül’ün açıklamalarının üzüntü verici olduğunu söyledi.Erken seçim 2018: Ankara’da seçmen olası adayları nasıl değerlendiriyor? 28 Şubat sürecinde neler yaşandı?
Telif hakkı Getty Images
Image caption
Gül ve Erdoğan, AKP’nin iktidara gelmesinden bir ay sonra Aralık 2002’de düzenlenen AB zirvesine birlikte katıldı
28 Şubat’ta Erbakan’a eleştiri 28 Şubat 1997 tarihindeki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı yapıldığı tarihte Abdullah Gül de kabinede devlet bakanı ve hükümet sözcülüğü görevini yürütüyordu. İlerleyen yıllarda Gül, yıllar sonra kendisinin MGK üyesi olmadığı ve burada alınan kararların Bakanlar Kurulu’na getirilmemesinden dolayı kendisinin imzası olmadığını söyledi. Ancak yine yıllar sonra yaptığı açıklamalarda, o dönem Erbakan’ın tutumunu da çok da doğru bulmadığını belirtti. Gül’e göre, Erbakan daha sert tepki göstemeli ve gerekiyorsa erken seçime gitmeliydi. Gazeteci Sedat Ergin’in Nisan 2012’de yazdığı yazıda, Gül, 28 Şubat dönemini şöyle aktardı: “28 Şubat kararlarında hükümet programına aykırı, hükümet programında yer almayan noktalar vardı. Ben ‘Bu durumda suçlu oluruz. Bu nedenle parlamentoda görüşülmesi gerekir’ dedim. Erbakan Hoca çocuğun annesi gibi davranırdı. Bu meseleyi kırmadan, dökmeden halletmek istedi. Zamana yayarak halletmek istedi.” Erbakan’ın 28 Şubat döneminde daha sert tutum benimsemesi gerektiğini düşünen bir diğer isim de Erdoğan’dı. Zaten bu kanat 2000’li yılların başında geleneksel Milli Görüş’ten ayrılarak, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdu. Gül ve Erdoğan’ın da içinde bulunduğu bu hareket, ilk kez girdikleri 2002 seçimlerinden bu yana iktidarda kalmayı sürdürüyor. Gül ile Erdoğan, yıllardır birlikte yürüdükleri siyaset yolculuğunda bir diğer yol ayrımına gelmiş gibi görünüyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakın yazarlar, Gül’ün adaylığının doğru olmayacağı yönünde görüş bildiriyor. Gül ise yıllardır siyasi hayatının kritik hamlelerinin öncesinde olduğu gibi sessizliğini ve ketumluğunu koruyor.
kaynak: Abdullah Gül portresi: Erdoğan’la çatışmaktan kaçınan ‘kardeşi’ ona rakip olmayı göze alabilecek mi?
Anadolu Ajansı, DHA, İHA tarafından geçilen tüm yerel haberler bölümünde Haberihbarhatti.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen websiteleri ve ajanslardır.
Görüş, öneri ya da şikayetiniz paylaşmak isterseniz, İletişim Formunu doldurarak bize ulaştırabilirsiniz. En kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.
Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Facebook sayfamızı takip edin!
Kaynak: http://www.haberihbarhatti.com/2018/abdullah-gul-portresi-erdoganla-catismaktan-kacinan-kardesi-ona-rakip-olmayi-goze-alabilecek-mi/4829/
#Abdullah#alabilecek#çatışmaktan#Erdoğanla#göze#Gül#kaçınan#kardeşi#mı#olmayı#ona#portresi#rakip#Ankara#Dünya#Güncel#Kayseri
0 notes
Link
CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan, “Ortadoğu’da geçmişi kanla anılan, kökeni El Kaide’ye dayanan kimi dağınık gruplarla, ÖSO’yla meslek birliği yapanlar, onları hiç sıkılmadan Kuvayımilliyeci bildiri edenler, yeni bir kandırılma ve yanılmanın eşiğinde.” dedi.
Arslan, Mecliste düzenlediği basın toplantısında, AK Parti Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın; CHP’nin, Zeytin Dalı Harekatı’na ilişkin açıklamalarını bütün anlamıyla iyi değerlendiremediğini ve partiye karşın iftiralarda bulunduğunu savundu.
Türkiye’nin fazla zorlama günlerden geçtiğini dile getiren Arslan, “İç siyasetin, kavganın, ayrışmanın yok, ulusal bütünlüğün ve birliğin olmasını gerektirdiği bir dönemde ordumuzu kayıtsız şartsız olarak destekleyen Genel Başkanımızın ve CHP milletvekillerinin bu tavrına karşı böyle bir açıklamayı yaptığını görüyoruz. Cahit Özkan’ın ve partisinin suçluluk psikolojisi aşağı bu ifadeleri kullandığını söylemek istiyorum.” diye konuştu.
CHP’nin, ilk günden beri Afrin’e karşın operasyonun ve ordunun peşinde olduğunu ifade eden Arslan, şunları kaydetti:
” Cumhuriyet Halk Müziği Partisi neredeyse bir asır önce, Kuvayımilliye’den, öncü kadroların bağrından çıkmış ve savaş meydanlarında bunun temelleri atılmış, cumhuriyetle birlikte kurulmuş bir partidir. O günden bugüne her konuda ülkesine ve milletine sahip çıkan bir partidir. Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Müziği Partisi, otel salonlarında yok savaş meydanlarında kurulmuştur.
Bugün atalarının tarihini bilmeden konuşanların, Ortadoğu’da geçmişi kanla anılan, kökeni El Kaide’ye dayanan kimi düzensiz gruplarla, ÖSO’yla işbirliği yapanların, onları hiç sıkılmadan Kuvayi Milliyeci duyuru edenlerin, yeni bir kandırılma ve yanılmanın eşiğinde olduğunu açıkça belirtmek istiyorum.”
Bu yazı ilk defa CHP Denizli Milletvekili Arslan Açıklaması sitesinde yayınlanmıştır.
#Denizlihaber
0 notes
Text
Castlevania dizisi Netflix üzerinden yayınlandı – Anime/Manga
Castlevania dizisi Netflix üzerinden yayınlandı - Anime/Manga
Bir tek Konami’nin değil, oyun sektörünün de en köklü serilerinden önde gelen ve birçok oyuna da esin kaynağı olan Castlevania’nın animasyon dizisi Netflix gore duyurulmuştu. Mayıs ayında ilk fragmanı gösterilen Castlevania projesi söz verildiği benzer biçimde bugün itibari ile Netflix kütüphanesindeki yerini aldı. Toplamda 4 bölüm olarak gösterilen ilk sezonun birim adları ve açıklaması ise şu şekilde; “Bir vampir avcısı, Dracula’nın komuta etmiş olduğu, diğeri dünyaya ilişik yaratıklardan oluşan ordunun ablukasındaki şehri kurtarmak için savaşır. Olağan video oyunundan uyarlandı.”
1. Bölüm: Cadı şişesi 2. Bölüm: Nekropolis 3. Bölüm: Labirent 4. Birim: Anıt İlk sezonu gösterilen animenin yeni sezonunun ise tüm zamanı verilmiş yok. Buna rağmen 2. sezonun 2018 yılı içinde yayınlanacağı da kayıtlı.
Uyarı: Sitemizde yer edinen ve alacak yazı, haber, yazı, video, yorum ve tüm mevzular kategoriler tıbbi bilgiler bir tek genel bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgiler vakit içinde geçerliliğini kaybedebilir. Sitede yer edinen bu bilgiler hiçbir süre doktor muayenesinin yerini alamaz, doktor muayenesi ve tedavisi yerine kullanılamaz, kişisel teşhis ve tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilemez. Sitemiz, uzman bir doktora danışılmadan meydana getirilen herhangi bir uygulamadan doğabilecek zarardan görevli tutulamaz. Sitemizi ziyaret eden, yorum icra eden kişiler, bu ikazları kabul etmiş sayılacaktır. Superonline isminde herhangi bir bireysel yada kurumsal şirket , siteler ve kişiler ile ilgili en küçük bir bağlantısı , ortaklığı ve benzeri ilişkileri yoktur. Read the full article
0 notes