Tumgik
#hamur abla
buffy-buffy · 1 year
Text
Bir ablanın biz bankta otururken yemek yiyecekleri için kibarca bizden yer isteyip sonrasında onlara yer verdiğimiz için teşekkür babında bize poğaça getirmesi çok hoştu yumuş yumuş oldum
10 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year
Text
*okunması uzunluğundan dolayı zor ama okuyan olursa da yürekten dua edeceğim bir yazı oldu :)
dün çok yoğun, aşırı yorgun birgündü. sabahında evden dokuzda çıktığım akşam altı gibi gelip yemek yapıp yiyip tekrar yedi buçuk gibi çıkıp yaklaşık saat onikiye kadar dışarda olduğum birgün. dernekte mantı yapmaya başladık sıcak havalar bitince, iki haftada bir yapma rutinimize döneceğiz bir aksilik olmazsa. ben oturarak iş yapmayı sevmeyen biri olduğum için birkaç senedir hamur açma işini üstleniyorum. hamuru makinede yoğurup yine açma makinesinde belli boyuta kadar açıp yeterli boyuta gelinceye kadar da elde açma kısmı bende. eğer çok kalabalık olursak bir arkadaşım daha destek oluyor beraber yapıyoruz. bu işte ustalaştık diyebilirim. haliyle yoruyor ayakta olmakta. fakat iş anında bu yorgunluğu hiç hissetmiyorum hatta kalabalığa mutfaktan yufka yetiştirirken ağzım da hiç durmuyor. muhabbet, espri havalarda uçuşuyor tadı da böyle çıkar zaten. bu yoğunluk, yorgunluk tam bana göre aslında, hareketsiz olmayı sevmiyorum, kalakalmak hiç bana göre değil. nadiren evde olduğum zamanlarda da evdeki yalnızlığı seviyorum, eğer işim yoksa bomboş oturmayı, sakinliği arıyorum. insan istediği zaman kendince küçücük bir dünyadan ibaret de olabiliyor, genişleyen çevresiyle samimi insanların artışı ile büyük bir çevreye de sahip olabiliyor. son beş altı sene içinde dernek sayesinde değiştirdiğim çevreyle ne kadar çok insana ulaştığımı farkettim dün. hem ihtiyaç sahibi ailelerimiz, hem bizim gibi koşturan bazen beraber iş yaptığımız farklı görüşlere sahip olsakta alanı iyilik ve yardım olan stk'lar, kermeslerde tanıştığımız müşteri olarak blze gelen ve sonra bizi hiç bırakmayan bağ kurduğumuz kıymetli insanlar bağışçılar vs. dün filistin için yürürken bunu anladım. dernek grubu hanım arkadaşlarla yürürken o kadar çok tanıdık insana denk geldim ki. kalabalığın içinde sarılmalar, ne zamandır göremedik çocuğun mu oldu maşallahlar, nasılsınız ne güzel denk geldikler.. bissürü tanıdığa denk geldim. bizi yine niyeti hayr olan akıbeti de hayr olsun istediğimiz bir yerde buluşturdu Mevlâ. şükrettim, çok geniş ama boş olmayan varlıklarını gerçekten hissettirebilecek insanlar biriktirmişim seneler içinde bunu farkettim. arada küçük vefasızlıklar da oldu, olsun bu da buranın dünya olduğunu hatırlatıyor hep. bu yazıya başka bir şey anlatmak için başlamıştım aslında konu nereye evrildi. sağlık olsun.
insan içinde bulunduğu, meşgul olduğu hareketin, tavrın içeriğiyle şekilleniyor. bulunduğu yer onu ya dibe ya üste ya da aynı yerde sabitliyor. bu manen kastettiğim bir hal. hayatım boyunca çocukların küçük olduğu zamanlar hariç hep bir meşguliyetim oldu, küçük sohbet grupları, yardım içerikli konuların olduğu çalışmalar, dersler vs. ama yaşadığım acıdan hemen sonra küçük de olsa içime kapanma durumum olmuştu. çok fazla kalabalık eşlerimizin aynı meslek grubu içinde olduğu hanım arkadaş kalabalığının içindeydim ve hep dua ederim beni bizi hiç yalnız bırakmadılar. ama birkaç sene sonra hepsinin tayini çıktı ve ben bir süre kendimle başbaşa kaldım. farklı imtihanlar yaşadım ve yine bu yüzden çevre değişikliğine gittim. gittiğim çevre şu an içinde olduğum, çalışmaktan büyük zevk ve tat aldığım vakıf. ben vakfa başlamadan önce kızlarım genç grubu ile işler yapıyordu onlar benden önce tanıyorlar ve çalışmalara katılıyorlardı dernekte lise dönemlerinde. bana "anne sen de gel eminim sana da iyi gelecek çok seveceksin" vs dediklerinde kendimi eve kapatıp dışarı ile iletişimimi aza indirdiğim günlerdi. hep erteledim. ve sonra dernekten ablaları (daha sonra hepsi ekip arkadaşım oldular) küçük kızımı ziyarete geldiler "abla bekleriz seni de muhakkak gel bak" diye söyleyince birgün büyük kızımla vakfa ziyarete gittik. haftada bir tefsir sohbetleri varmış ona davet ettiler ve gitmeye başladım ortam, arkadaşlar çok güzeldi. sonra vakıf çalışmalarında bizimle olur musun dediler. tabi çok isterim dedim yetim birimi, sonra buradaki ihtiyaç sahibi ailelerimizi baz alan il içi birimi, şu an farklı bir birim vs derken bu yılın sonunda beş seneyi devreceğim kısmetse. çok şey gördüm, çok hikaye dinledim, yüzlerce aile ziyareti, projeler, ailelerin maddi manevi sıkıntıları, çözüm yollarını arama, kermesler, resmi ziyaretler, yetim şenlikleri, atölye çalışmaları ve daha daha birsürü şey. eğer Allah katında değerli olursam, gerçekten içimden gele gele, seve seve, yüksek empati duygumla hareket ederek, inşallah riyadan uzak, bana kim olduğumu hatırlatan, ruhuma iyi gelen, kalbimi ve hafızamı diri tutan, sorumluluk ve kardeş olarak yapmakta yükümlü hissettiğim bu işlerle olurum. yoksa bende bir numara yok, bunlar da O'nun sayesinde. eğer bir vicdana, merhamet duygusuna sahipsem O'nun sayesinde, bana verdiği imtihan ve acı vesilesiyle. eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar hesabı. Allah var ettiği sürece yaralara melhem, bir derdin azalmasında küçük de olsa vesile, bir yetimin tebessümüne, bir annenin derdinin çözümüne ortak etsin yaradan beni. ne çok yazasım varmış zaten bu kadar uzun yazıyı da kimse okumaz kendi kendime biraz sohbet etmiş, geçmişi yad etmiş ve şu anıma şükretmiş oldum. elhamdülillahirabbilalemin. Allah'ım bin şükür.
22 notes · View notes
cuy-i-ruh · 4 months
Text
yine tempolu bi gündü (:
ihtisas dersleri bu hafta bitiyor diye tam seviniyordum ki hoca haftaya da var dedi 🤭😂. haftaya dernekte de son dersmiş. artık cumartesi sabahları uyuyabilirim🥹gerçi buna seviniyor muyum üzülüyor muyum o kısım biraz muamma ama şimdilik iyi tarafından bakma heveslisiyim. dernek dersini bugün harikalar diyarı 'nda açık havada ve piknikli yaptık (: çok tatlıydı. sıcak havanın etkisi işte. atalar boşa söylenmez (: geldi bahar aylar gevşer gönül yayları 🤪
ordan gelip kasaba pazara uğradım. 4 te ortodonti randevum vardı. Ben hızlı ilerlesin istiyorum doktorum yavaş 👀🙄 sadece lastiği sıkıştırdı. Ve ben bunun için dünya yok gittim geldim 🤷🏻‍♀️ neyse dönüşte direkt havuza gittim. 2hafta olmuştu gitmeyeli. önce bi nefes dengesi kuramadım yordu. 20 dk dan sonra toparladım. 40-50 dk civarı yüzdüm. Eve gelirken markete uğradım. yine bi takım gereksiz hovardalıklar. bardak almaya tahmini ne zaman doyarım acaba.🤔🤐 borosilikatlara hayır diyemiyorum. Bu da benim ayıbım olsun napim 🤷🏻‍♀️
Araba kirlenmişti yine epey. geçen gün arkadaş 400 lira olmuş dedi yıkatmak. en son 250 ye yıkatmıştım. neyse eve geldim dedim ki en azından kuş pisliklerini temizliym, yoksa arabanın boyasına zarar verirmiş. öyle diyorlar, ben de onların yalancısıyım. sdsdsdd aldım elime ıslak mendili arabayı sildim. Yani şimdi ıslak mendille araba silmeyen de ne bileyim sdsdsdd 😅🙊 kirli görünen araba artık daha kirli görünüyor sdsdsdd 😅 amaaağğnn neyse uğraşamayacağım dedim bıraktım eve geldim. vakit geçmeden namaz kıldım, bi uzandım ki vay anam dayak yemiş gibiyim 🙊🙊😂 neyse akşam ezanına kadar kendime izin verdim. kılıp öyle kalkacağım inşallah.
Yarın iş yerinden E. abla kızının doğum gününe çağırdı. 2 gibi orda olmam lazım. akşamına da üniversiteden arkadaşımı aradım. en son geçen yıl görüşmüştük. görüşelim dersen beni bi dürt demişti. çoluklu çocuklu arkadaşların genel tavrı. Aslında niyetimde bu akşam görüşmek vardı ama piknikteymiş yarın olsun dedik. bakalım yine bi takım planlar yapıldı. Yarın da hamur işine doyarım zannımca. haftaya pazara diyetisyen ölçüm randevusu aldım. salon üyeliği bitene kadar her türlü faydalanma peşindeyim.
güneş batıyor. yine o tatlı kızıllık karşımda. Bu eve dair en sevdiğim şey bu sanırım. çünkü bana kalsa o kızıllığın ardı deniz. Bi de şey, sırtüstü yüzerken bi ara bulutlar belirdi. Biri deniz atına benziyordu. 'kız dedim senin ne işin var orda?' e sonra düşündüm, kuşlar yere konunca senin burda ne işin var diyor muyuz? yooo. e öyleyse deniz atının da denizde olduğu kadar gökte de süzülmek hakkıdır, dedim.😶🙊☺️ sonra ciğerimdeki nefesi boşaltırken çıkan kabarcıkların güzelliğine bıraktım kendimi. öyle işte (:
güzel gün batımları dünya..
Tumblr media
4 notes · View notes
gariphanim · 2 years
Text
Geçen gün poğaça yapıyordum baktım Zeynep abla arıyor , elimde hamur bulaşıkları vardı açamadım . Ellerimi temizleyip aradım . Abla poğaça yapıyordum açamadım dedim . Bende poğaça tarifi almak için aradım ablam akşama misafirim var acil dedi 😂 nasıl denk geldi tam poğaça yuvarlıyordum oda tarif için aramış 😄 @zeynebsahn (bal abla)
11 notes · View notes
bisikletlikirlangic · 2 years
Text
Tumblr media
Herkes Ekmeğinde
Tanıdık insanlarla selamlaşmaya bir türlü alışamadığı gibi; kendisini de günaydınlara, nasılsınızlara - hatta bir türlü nasılsın demeye - iyiyimlere alıştıramadı. O, sık sık uyarıyor "Nasılsınız, deme; nasılsın, de." diye. Dün gittiğimiz partide bunu bana hatmettirmeye çalıştı. Ama bir türlü diline gelmedi. Hayat öyle bir pres uyguluyor ki topu bir türlü kendi sahasından çıkaramıyor. İstiyor ki kaleci de oyuna girsin ve oyunu kendi kalesinden kurup başlasın. Yine de birçok şeye alışmak zorunda kalıyor Ozz.
Sabah ilk karşılaştığı insan 6. katta oturan emekli denizaltı astsubayın karısı Aysel teyze. Damacanalar dünyasında prematüre doğmuş gibi duran 12 litrelik Kalabak Su damacanalarını et tavuğu yürüyüşüyle koltuk altında çok güzel taşıyor. Bir bravoyu hakketmiyor mu ama. Kafasında parlayan iplikleriyle dikkati direkt buraya toplayan yuvarlak, miğferimsi örgü bir şapkadan arta kalan yüzünü kapatan maskesiyle eşkalini tanımak imkânsız olsa da onu, asansörün apartmanın kaçıncı katından inmesiyle tanıyor. Herhangi bir yerle temas etmemek için eline şu pudralı seçeneğiyle 100′lü pakette satılan beyazımsı lastik eldivenlerden takmış. Bu pudralı eldivenin s bedenini bulmak şu an marketlerde imkansıza yakın olduğu için büyük boy da olsa takmış Aysel teyze. Bir yere dokunacak olsa büyük gelen eldivenin içindeki boşluktan faydalanan elin, çıkardığı garip ses beyninde yankılanıyordu. İlk günaydın kuru sıkısını onunla yapmak istemezdi. Kim Fahriye Abla gibi komşu istemez ki bunu hep düşünürdü. Aysel teyze acaba “Aysel git başımdan ben sana göre değilim”i Yılmaz amcadan duymuş mudur? Yılmaz amca denizaltı hikayelerini bir punduna getirip asansör kabini, otopark, merdiven boşluğu fark etmeksizin üstüne boca ederdi. Denizci adam muhakkak Attila İlhan duymuşluğu vardır. Denizaltında kumar ve içki, muhabbetin bağıdır, diyor hep. Yaşlı insanların hep aynı hikayeleri sanki ilk kez anlatma istekliğine hayran kalır Ozz.  Böyle şahsına münhasır insanlar anlatsınlar ya, sürekli anlatsınlar. Hele böyle sohbeti, anlatımı güzel insanlarsa hep anlatsınlar. Aynı hikayeleri, anıları tekrar tekrar dinlerdi. Anlattıklarına bakılırsa Yılmaz amcayı sarhoş ve kumarda kaybederken ki halini çok merak ediyor Ozz.
Bisikletini kucaklayıp apartman girişinden sokağa adımını atar atmaz Fırıncı Tuncer'in elektrikli motoru ile burun buruna geliyor. Dükkanından sarkıttığı üçlüyle ta bizim apartman kapısının önünde şarj ediyor motorunu. Apartman ona kıl, o da apartmana. Küçük bir öç alma hikayesi. Hikâyenin karşılıklı öç alma durumuna gelme sebebi çok; fırının kokusu, sabahın köründe hamur teknesinin her dönüşünde çıkan sesi, Dağhan amca 5. kattan duyuyormuş her sabah namazına kalktığında teknenin sesini, Ozz da onun it oğlunun, Dağhan'ın yazlığa gider gitmez balkona rakı masası kurduğu zaman karılı kızlı kahkahalarını 1. kattan duyuyor da hangi birisine sövsün. Fırıncıyı sokmayalım deyişine "Yav ekmeğinde adam" diyen değil miydi kapısının önünde sırıta sırıta konuşan Dağhan amca yanına da almış apartmanın ihtiyar heyetini "Doğru söylüyor hacı abi." deyişleri yok muydu? Vardı. Kayhan amca senin it oğlun, karıyı boşadı ortamın içinden geçmesi yetmiyor; kırıklarının seslerini, varoş müziğinin eğlencesini duymuyorsun be adam ta yazlığından, apartmanın içinden geçmesi yetmiyor; araba satacakmış beş tane arabasını apartmanın otoparkına dizip yer kalmıyor kimseye. Beş arabanın birisi de hayalet, kapı komşusunun çocukları ona hayalet araba diyor. Üstüne branda çekmesi yetmedi bir de streç filmle kapladılar, affedersiniz kuş sıçıyormuş arabanın üstüne. Siz affedin kuş nasıl sıçar efendim denmesini bekliyorlar. Hayalet arabayı getirip bir de otoparkın ilk park yerine burunlarının dibine koymasınlar mı? Koysunlar. Hepinize koysunlar. Zaten koyan koymuş senin it oğluna. Bu hayalet arabanın üstüne mahkeme kararı koydurmuş boşandığı kadın. Helal olsun aslan gibi kadınmış. Koparsın ne koparabilirse. Bu it de o ara arabanın contasını yakmasın mı, gelince dertler üst üste geliyor efendim. Tüm memleketi aramışlar, taramışlar yok bunun motoru. Gürcistan, Balkanlar derken çare İtalya'daki fabrikaya kadar aramışlar yok bunun motoru diyor Dağhan amca. Yavaş at da denilmiyor kaç yaşında adam. Ama hurdacılar 150 bin veriyormuş da mahkemenin kararının temyizini bekliyorlarmış. Belge olmadan hurdacı da almam diyormuş. O ekmeğine, bu ekmeğine baksın'dan Dağhan amcaya dedi ki Ozz: "Yani fırıncı da içimizden geçsin,diyorsunuz." “Apartman kararı ve oy birliği lazımsa ben hayır diyorum.” dedi Ozz. Kim takar bu vakitten sonra Yalova kaymakamını. Dağhan amca İşkurcu marifetiyle Fırıncı Tuncer’i yerleştirdi apartmana; Fırıncı Tuncer de apartmanın otoparkından bahçesine, deposundan -kaçak kaçak- elektriğine, suyuna, temizlik malzemesine neyi varsa sömürmeye başladı da yavaş düştü bizimkilerin jetonu, şimdi akılları başına geldi. Kahroluyordu komşu komşunun külüne muhtaçlığına. Fırıncı Tuncer'in şişmanlığından bunalmışlığıyla şimdi bu herife günaydın nasıl desin Ozz.
Demeye kalmadan o diyor: “Günaydın Ozz.” Arkasından büyük bir öksürük. "Günaydın"ın bir çıkışı var ki o da nefret etmiş bir an önce kurtulmak istiyor herifin ağzından. Maskeyi çeneye takmış, kazağının altından göbeği sarkmış. Her şeyi, bir an önce onu terk etmek istiyor. Sadece Ozz değil, eşya da ondan hazzetmiyor. Adam koca fırın çalıştırıyor ama 500 metre ötedeki Bim'den tane tane taşıyor unu, yağı, peyniri vs. toptancısı da nefret etmiş bataklığından. Ozz'la nasıl kontak kuracağını kolluyor yağlı etinin kıvranışından belli. Birden aklına gelmiş gibi “Elektrik faturası da 5 bin gelmiş.” diyor. Nasıl dönsün pandemide, sokağa çıkma yasağında da zam üstüne zamlar da “Ben bu devletin işlerini anlamıyorum.” diyor. Ben mi oy verdim, hepinizin şakşakçılığından diyemiyor Ozz bunu da öksürük kesiyor. Pandemi koca bir yalandan ibaretmiş ve maske ona göre büyük bir oyunmuş. Müşterinin karşısına çıkmazsa takmazmış o maskeyi. Ulen zaten takmıyorsun çenende aynı maske günlerce orada durmaktan bitap düşmüş, ipleri eprimiş, yüzeyi pamukçuklanmış hala bana maske diyor. Karatay Hoca diyormuş ki sumak, sarımsak, soğan her gün tüketecekmişsin, virüse 3 S ile mücadele edecekmişsin demeye kalmadan başlıyor yine öksürük nöbetine. Kırk yılın başında bir soğan salatası yapacaktı Ozz, markette ne soğan ne de sumak vardı demek ki bunların yüzündenmiş.
Poşetler elektrikli motorunun bacaklarını tıkıştırdığı yerden alıp “Gel Ozz, açmalar yeni çıktı odun ateşinde biliyorsun ıscacık. Senin ev de iyi ısınıyordur.” demeyi de ihmal etmeden “Paradan, sıcaktan ve kadından zarar gelmez adama.” dedi. Hah bir de kadından diyor. Onu, yanımda görüyor ya. Lafı ona da getirmeye çalışıyor. Sıkı markaj, şişmanlığına bakmadan Yugoslav ekolü defansif anlayış. Mahalle esnafının mahallelisini darlama yöntemlerinden biri de aşk hayatının çetelesini tutmaktır. Daha fazla tahammülü yok. 10 dakikadır çekti bari davetine icabet edip iki açmasını yemeli. “İki açma lütfen.” “Tamam, Ozz hemen.” Götünü kaldırıp bir iş yapması imkansızken hemen demesi daha da çıldırtıcı geliyor. “Sıcak sıcak dumanı üstünde dikkat et eline.” Kâğıt torbaya gözlüğünün ardında pislik suratıyla takip ettiği tombik, yaşlı elleriyle koyuyor, sırayla iki açmayı. Çenesini kasarak yapma dişlerinin sarılığı tezgâhın ardından daha da eğrelti duruyor. “Evet, Ozzcum başka bir isteğin.” “Teşekkürler”imi bitiremeden “14 lira canım.” diyor. “Bu herifin sesine, sıfatına ve tuzlu açmalarına 14 lira vermeye değer miydi.”yi analiz etmeyi bırakamıyor hala neden bu girdaba girdiğini ve ikinci günaydın kuru sıkısını kafasına sıktığını düşünüyordu.
Fırından çıkmadı resmen suni teneffüsten sonra hayata tekrar bağlanma sarsıntısı gibi sarsıla sarsıla sokağa attı kendini. Trafik lambasında sarıdan kırmızıya bir an meselesi gibi yakalanma duruşuyla beyazlarına kızıldan turuncuya renk skalasıyla bir renk attırmış mahallenin yaş ortalamasında yerini yadırgamayan teyzeyle üçüncü bir günaydın savaşına girmek üzereydi. İnkılapların getirdiği okulların nezaketini bu yıllarda daha da inatla sürdüren mahallesinde, selamlaşmaktan kaçmak mağaraya geri dönüştü ve bundan kaçma acizliği çokça yakışıksızdı. Kadın, onun açmayı çiğnerken ki halinden de güç alıp nasıl bu fırın temiz mi, hijyene ne kadar dikkat ediyorlar gibi otorite kurma cümlelerini peş peşe sıralarken mahallesinde uzun süre yerleşik hayata geçmenin gururunu yaşadı. “Benim kızım il tarımda şube müdürü fırın gibi yerlerin kontrolü de ipi de benim kızımın elinde.” demez mi, dedi. Hay yaşa, senin anneliğine kurban olayım, dedi içinden Ozz. “Ben sorarım böyle semtimdeki esnafı, bilmeden alışverişi bırak önünden geçmem.” Hay bir kez daha çok yaşa teyzem. “Burayı kontrol ettiler mi bilmiyorum. Şu karşıdaki mavi, küçük mozaik taş kaplamalı apartmanda otuyorum.” Kadın tüm bilgilerini önüne sererken Ozz şu on dakika içindeki üçüncü günaydından kesinlikle mağlup çıkmak istemiyordu. Fırıncı Tuncer’e, onun sıktığı çenesindeki gıcık gülüş mü yoksa şiş suratındaki normal mi olan ifadeye, fırının kokusuna, her sabah çektiği sese tahammülünden fazlasını vermişti. Kendince çok haklıydı. Tuzlu açmadan kadına ikram ettiğinde Tuncer’i pandemi sürecinin ortamında biraz daha sık denetime sokmak ve borçlarına biraz daha katkıda bulunmak için ilk ateşi yakmıştı. Kadın zaten buna o kadar hazırdı ki Ozz’un bu hazır bulunuşluğu ateşlemesi çok da zor olmayacaktı. Bu kez kafasını kaldırdığında zihni neredeyse sıfırlanmış, bedenini saran o tonlarca yük uçuşup kaybolduğunu hissediyordu, Tarım İl Müdürlüğü Gıda ve Yem Şube Müdürü Yelda’nın annesinin yardımıyla…
Tevfik Hatıpoğlu
2 notes · View notes
kutupayisi-blog · 3 years
Photo
Tumblr media
Merhabalar 🌼 Yaşam hak ölüm Allah'ın emri... Kaçınılmaz son... Bizim sitede karşı binada oturan bir abi vardı. Abi dediğimde vardır 65-70 aslında. Abiydi adam bence. Ava gider, apartmanın altında kuş besler,tavuk beslerdi. Ruhu gençti adamcağızın. Öyle de suratsız takılırdı. Gerilirdim selam versem mi vermesem mi diye. Ağzında sigarası öylece geçip giderdi yanımızdan. Ama ailecek tanırdık o abiyi. Ne zaman ava gittiği arabanın çamurundan belli olurdu. Ne zaman kuş aldığı da apartmana yayılan kanatlı hayvan kokusundan...Kerem bir kere balkondaki fırçayı aşağı fırlatmıştı da nerdeyse arabasına vuracaktı, mini bi kriz geçirmiştim. Sakin ama "ben Osmanlı kadınıyım, bak çarparım bakışlı" bir eşi var bu abinin. Gülerken görmedim çünkü ikisini. İkisi de babaanne ve dedeydi. Torunlarıyla gülüp oynuyordu elbette. Gerçek duygularını, gerçek yüzlerini bilemezdik ki zaten. Kahkahalar atmıştı elbette. Önceden apartmanda da kanatlı hayvan mı beslenir diye söylendiğim o abinin öldüğünü öğrendim dün. Görevli hamur dağıtıyordu. "Yaşar Abi öldü ya"dedi. "O kimdi?"dedim. Hani var ya "Şükran Abla"dedi. Baktım yüzüne manasızca. Dört yıldır oturuyordum bu insanlarla karşılıklı binalarda isimlerini bilmiyordum. "Şükran Abla?" "Hani senin karşı hizan". Dünden beri işte tam da bu andayım ben. O adını bilmediğim kuşçu abi ölmüş, hem de kanserden. Geç öğrenmişler öğrendikten kısa süre sonra da vefat etmiş. o gülerken hiç görmediğim ablanın adı da Şükran'mış ya. Yeni öğrendim. Utandım, kınadım kendimi. Öyle kimsenin hayatına etlisine sütlüsüne karışmayan, merak etmeyen bir insan olmuşum ki...Aslında çevreye duyarsızlaşmışım sanırım.Utandım kendimden... İnsan hiç tanımadığı birinin ölümüne üzülürmüş ya meğer. Arabasının önünden geçtim Yaşar abinin. Ah dedim ne kadar temiz. Yaşar Abi olsa çamurlu olurdu.Vay arkadaş dedim geçtim yanından... Velhasılıkelam. Yazacak çok şey var. Satır sayım az. İnsan bir gün var bir gün yok. Sabaha çıkacağımızın garantisinin olmadığı bir dünyada yaşamak bize hak, ölüm emir değil de nedir? Yaş ilerledikçe yaprak dökümü daha çok oluyormuş. Ya daaa dökülen yaprakları daha net görüyormuş insan yaş aldıkça. Bu ara her yer bana son(bahar)... Selamlar sevgiler https://www.instagram.com/p/CXEdtOAqjJp/?utm_medium=tumblr
3 notes · View notes
vel-hasili-kelam · 5 years
Text
Tumblr media
Pide ve lahmacun fırınım var. Öğlen oldu mu yüzlerce kişi kapıda sıradalar. Neyse sırası gelen sipariş veriyor, ben alıyorum ücretleri kasada. Şimdi sıra küçük bir kız çocuğunda. Bir avuç bozuk para bıraktı masaya. Bir tane cantık abi dedi. Kıymalı olsun diye de ekledi. Ama 25 kuruş yok içinde. Hepsi 5-10 kuruş, bilmem ki nereden bulmuş. Hem güldüm, hem saydım. Aslında parasız vereceğim önemli değil ama o da üzülmesin diye böyle yaptım. Ama nerdeeee, yok ki yarım pide parası bile. Çok mu acıktın, geç bakalım deyip içeriye aldım. Abi ben yemeyeceğim, bunu anneme götüreceğim dedi. Yüzümdeki gülümseme o an da gitti. Dedim annen mi istedi ki? Hasta olmuş annesi, bu da çıkmış açtır annem demiş. Bize gelmiş. İçerisi müşteri dolu. Ama içimde nasıl bir duygu oldu. Nedense paket yapıp çıktık kapıdan ikimiz. Doğruca onun evine varmak bir an önce isteğimiz. Baban var mı dedim. Yok deyince bizim temizlikçi ablalardan birini aldım yanıma. Arabaya binelim mi dedim, yakın evimiz abi dedi. Ne yakını. Taaa kent meydanının arkası. Dönüşte taksi çevirdim valla. İçimden de diyorum ‘’Oğlum, düştün bir çocuğun peşine, bakalım nereye? Dilenci midir, üç kağıt mı yaptı. Dükkanı da bıraktırdı’’. Vardık evine. Bir zemin kat altında bir yere. Müsaade istedi bizim abla . Bende vardım yanına. Bir anne gördük yatak da. Ama kadın gözlerini açamamakta. Korktu bizi görünce. Kalkmak istedi, ama sanki ölüm hali var idi. Hastane de imiş. Dün gece eve gelmiş. Kanser tedavisi gördüğünden halsiz kalmış. Aldığı maaş ile bu eve sığınmış. Kocası diğer iki çocuğu alıp boşanmış. Bu ablaya da küçük kız kalmış. Pide getirdik iyide. Kadının yiyecek hali nerde? Yanımdaki bizim abla yapayım dedi bir tencere çorba. Ama ne un var ne de yağ mutfakta. Bari bir buzdolabı olsa. Doktor arkadaşımı aradım. Uğradı sağolsun. Alışveriş falan yaptık. Buzdolabını da aldık. Biraz da para bıraktık. Aaaa dükkan vardı, vallahi hiç aklıma takılmadı. Dönünce baktım ki ne hamur kalmış, ne kıyma. Satılmış vallahi de billahi de ne varsa. Sayıyorum kasayı, sanki biri gelmiş para atmış fazlaca. Okurdum, duyardım ama inanmazdım. O günden beri ben ablayı bırakmadım. Sizlere yemin ediyorum halâ akşam oldu mu fazla fazla sayıyorum. 7 gündür böyle, size anlattım ama korkuyorum da gidecek bereket diye. Ama tüm mesele, bir pideyi al git demekte değilmiş. Üşenmeyip ayağa kalkıp bir muhtacın evine gitmekmiş. Kapıya geleni kim yolladı şimdi anladım. Dün gece sabaha kadar vefat eden babamın seccadesinin üstünde ‘’Allah’ım daha çok yolla’’ diye yalvardım…
(Alıntı)
145 notes · View notes
yolaemanet · 4 years
Text
Bi' dilek hakkım olsaydı
Şikâyet etmeden uyanıyorum. Gözümü açtığım gibi yataktan çıkıyorum. Hemen sola dönüp yüzümü yıkıyorum. Mutfağa gidip çay, bir yumurtayı suya. Gözlerim tamamen açılmış ama bedenim uyandığının yeni yeni farkına varırken hazırlanıyorum. Saçımı açmayı kahvaltıdan sonraya bırakıyorum. Bir haşlanmış yumurta, bir kaşarlı tost, çay. Musluğun yanına bırakıyorum bulaşıkları, vaktim varsa yıkıyorum. Çantamı hazırlıyorum odamda. Saçımın örgüsünü açıp, muhakkak boynuma bir tülbent bağlamışımdır, ceketimi giyiyorum. Sonbaharlık olsun. Üşütmeyecek, terletmeyecek cinsten. Yavaş hareket ediyorum ayakkabılarımı giyerken ki Gizem uyanmasın. Anahtarı yavaş çeviriyorum. Saat yedi. Koridoru arap sabunu kokusu sarmış. Kaymamak için duvara tutunuyorum. Çapraz komşu da çıkmaya hazırlanıyor, duyuyorum. Eşi "Cadı kadın," diyor ona, "Ceketini giy cadı kadın. Hastalanıyorsun." Bu dünyadan göçmemiş daha. Merdivenleri yıkayan abla kapının önüne köpüklü suyu dökerken "Günaydın," diyorum. Kulaklıkları kulağıma takıp, şimdi en sevdiğim yollardan biri olduğuna, evet, şimdi karar verdiğim, tramvay yolunu yürüyorum. Pastanenin önünden geçerken nefesimi tutuyorum. Bu saatte bu hamur kokusunda nasıl kahvaltı yapılır? Ama dükkânın önünü yıkayan o iki yaşlı amcaya daha bir severek bakıyorum. Babam geliyor aklıma. Tramvay boş olsun, boş olmayacaksa otobüse bineyim. Okulun önünde iniyorum. Bir evden başka bir eve gelmiş gibi. Nefes nefese kalsam da asansöre binmeyeceğim. Beşinci kata, merdivenlerden. 435. Okulun ilk günü birine nerede olduğunu sorduğumda, "Allah katında," denen derslik. Arkaya gidiyorum. Bizimkiler daha gelmemiş. Kalkıp çay alıyorum. Konuşacak birileri gelene kadar kitap okuyorum.
6 notes · View notes
name-ihumayun · 5 years
Text
FABRİKA AYARLARIMIZA DÖNMEMİZ GEREKİYOR... 1. GERÇEK TUZA DÖNÜN...İŞLENMİŞ TUZ KULLANMAYIN.. 2. SİRKEYİ EVİNİZDEN EKSİK ETMEYİN.. 3. ÇÖREKOTUNA DEVAM EDİN. 4. AZ TÜKETİN AMA ORGANİK YİYECEKLER TÜKETİN 5. YOĞURDU EVİNİZDE YAPIN 6. ÖĞÜNÜNÜZÜN BİRİNDE SADECE ÇORBA OLSUN 7. TEK ÇEŞİT YEMEK YİYİN 8. BOL BOL SU İÇİN 9. HAZIR GIDALARDAN UZAK DURUN 10. EN UFACIK BİR DURUMDA KİMYASAL İLAÇLARA DAVRANMAYIN 11. Hayatınıza Sevgiyi Saygıyı PAYLAŞMAYI KATIN... 12. SABAH AYNAYA BAKIN VE GÜLÜMSEYİN.. 13. HİÇ BİR ŞEYİ MECBUREN YAPMAYIN... 14. HUZURSUZ OLDUĞUNUZ ORTAMLARDAN KAÇIN 15. HAYATINIZA YETEBİLECEĞİNİZ KADAR İNSAN SOKUN. 16. KİMİN YANINDA OLURSANIZ OLUN KENDİNİZ OLUN... TALEBİ AZALTIRSAK HER ŞEY DAHA GÜZEL OLACAK... ESKİDEN HER GÜN TAVUK VEYA KIRMIZI ET YEMİYORDUK...AMA YEDİĞİMİZ ZAMAN TADINA VARABİLİYORDUK... ESKİDEN PAZARDAN BİRER İKİŞER KİLO BİRŞEYLER ALINIR ANNELER ONU BİR HAFTA YETİRİEDİ..BÖYLECE FAZLA TÜKETİM VE OBEZİTEYİDE ÖNLEMİŞ OLURDU... ESKİDEN PRİNÇ PİLAVI AYDA BAYRAM DA MİSAFİR GELİNCE YAPILIRDI... TATLI HAZIR ALINMAZDI ANNELER YAPARDI ŞEKER ÇABUK BİTMESİN DİYE AZ ŞEKER KOYARDI... UNU FAZLA ELEMEZLERDİ EKMEK YAPARKEN HAMUR ÇOK OLSUN DİYE... O ANNELER BUNLARI YAPARKEN İDARE EDELİM DEMİŞLERDİ AMA AYNI ZAMANDA O NESLİ DİYABETTEN KORUMUŞLARDI... TURŞUYU REÇELİ EVDE HAZIRLADIKLARI İÇİN KATKI MADDELİ HİÇ BİR ŞEY EVE GİRMEZDİ... ESKİMEDEN AYAKKABI VE KIYAFET ALINMAZDI... BANYODA DURAN KALIP SABUN BÜTÜN AİLEYİ TEMİZLER RENGARENK JEL VE ŞAMPUANLAR GİBİ KAŞINTI VE ALERJİ YAPMAZDI... O ANNELER AZLA YETİNİR VARA YOĞA BABALARA TRİP ATMAZDI... BABALAR DİK DURUR YUVASININ RIZKI İÇİN DİŞİNİ TIRNAĞINA TAKIP ÇALIŞIRDI... EŞLER ARASINDA HÜRMET VE SADAKAT VARDI.. ONUN İÇİN UZUNNNN UZUNNN EVLİ KALABİLDİLER... ÇOKKKK ŞEY KAYBETTIK TOPLUM OLARAK ÇOKKK ŞEY... YENİDEN BAŞARABİLİR MİYİZ? YENİDEN TOPLUMCA ESKİYE DÖNSEK... DÖNEBİLSEK... Derman Abla
10 notes · View notes
simeishaut · 4 years
Text
Şu, tezgah var, tezgahın en dibine koymuş, dizmiş ama tek tek sırayla arkada. Boyumuz yetişmiyor. Ondan sonra abim beni kucaklıyor, sütlaca kaldırıyor, ben bir tane parmak alıyorum. Bir kendim yiyorum. Sonra bir daha kaldırıyor kucakta bir parmağımı banıyorum ona yediriyorum. Annemin de misafirleri geldi. Dedik ki şimdi biz bir tane parmak bandık ya dedik, şimdi diğerlerine banmasak anlaşılır. Bak sen, alıp deseler ki yiyeceğim, vermeyecek miyim, ya çocuk. Sonra işte on iki tabak mı tabak mı on altı tabak mı var, hepsine parmak, hepsine parmak tuttuk. Güzel, aynı hizada. Biri bak bir parmaktı ben yedim, bu parmak da abimin. Sonra sen de onlara, tarçınla üstünü kapattın. E ne yapayım, orada yemişler sütlaçları. Ne yapsın. Tabi tarçın, cevizle doldurdum. Ne yapayım ya. Gelen tüm misafirleri ben parmaklamışım orada. Bunlara bir daha ya diyorum, böyle bazen oluyor yarın diyorum ben diyorum ölürsem işte şey yaparsınız, işte neydi anlat. Anlatır anlatır diyorum gülersiniz. Başak ablamın kulakları yeni delinmiş. Ona da altın küpe takmışlar. Annem de demiş ki bak, demiş. Küpelerini sakın kaybetmeyeceksin, kulaklarını sakın elleme. Bir şey olursa sonra sana çok kızarım. Çünkü böyle yapıyor ya, yara ediyor kulaklarını. Bizde de balkon demirleri var Suna Abla, böyle sıralı sıralı olanlar var ya, sonra onun üzerinde bir tane daha ek yaptırdılar Damla'yla biz sarkıyorduk diye. Başak ablam da o zaman biz yokuz herhalde, küçüğüz daha, değil mi? Demirden kafasını geçirmiş mahalleyi izliyor. Kafası küçük. Bunu annesi dışarı salmıyormuş ya bu işte kız çocuğu, örüyormuş iki kuyruk şey yapıyormuş, süslüyormuş, evin içinde. Süs bebeği. Günde bir saat bilemedin iki saat, parka, asla ben çocuğu dışarıda oynatmadım. Burak o yüzden çok dayak yedi. Özeniyorum sokakta oynayanlara, kafayı çıkartınca, ben çekiyorum demirler kulağımda, annemin dediği aklıma geliyor. Orada öyle beklemiş, kafası böyle. Yan tarafta Mardinli komşu Aynur Teyze camdan bakarken görmüş bunu, Başak ne yapıyorsun diye. O da demiş kafam sıkıştı Aynur Teyze. Ay yavrum. Halbuki sıkışmıyor yani soktuğum gibi çıkartabiliyorum ama kulaklarıma değiyor ya geri giderken. Ama sen öyle diyorsun ya bak şimdi, benim ayakta birbenbire bir şey çıktı, buradan böyle bir damar kıpkırmızı, ateş, yanıyorum böyle. Birdenbire çıktı. Ondan sonra ben yattım. Ta Bahçelievler'de. Yukarıda bir Erzurumlu teyze vardı dedi ki, biraz uyu. Ben bunları bırakamıyorum, evin içinde bile bırakamıyorum ya çocuklarımı biri gelir çalar diye. Bende tik var. Ondan sonra.
Bir de şey tiki var, böbreklerimizi çalarlar. Niye hep böbrek yani başka yerimizi değil böbreklerinizi çalarlar. Biz böyle büyüdük. Ay dinle, ben de bunu giydirmişim, süslemişim, kabarık böyle bir elbise, şey, etek beyaz, üstü pembe, askılı bluz. Saçlarını buradan ördüm, kurdeleyle burada lüle lüle. Bu da böyle bir güzel, bir güzel. Kıvırcık lüle lüle, burada. Dedi ki tamam hadi sen biraz uyu, ben şey yapacağım. Ama o ilacı aldığın zaman, gidiyorsun böyle. Ya ben 10 dakika diyeyim sen 5 dakika de. Olmadı bile. Kadın namazı bırakmadı, bir baktım ki birden şey yok, Başak yok. Nerde dedim Başak dedim nene dedim. Dedi oynuyor, şurada oynuyor. Bak kapıyı da kilitlemişim, sen tut, kapıyı aç, altıncı kattan aşağı in, kapının önüne gel, polis arabası al bunu götür! Çünkü inmiş ya, deli gibi böyle sokağa bakıyor, o zaman beş, altı yaşında. Adam da bu kayboldu herhalde demiş. Halbuki evin önü. Bu kız demiş, bu hani, şey olamaz, yani bu kayboldu. Belli. Çünkü şeyinden. Korkuyor. Ay ben açtım bunun rahmetli dayısına, o zamanlar nerede cep telefonu, koşturuyorum ev telefonundan arıyorsun iş telefonunu, babasına, öbürüne, Bahçelievler'i talan ettik. Yok! Dayısı ondan sonra bizim orada Hortum Silo vardı, adam emniyet amiri. Hortum Silo dediğimiz de, lakabı. Hortum Silo anons geçti mi ekiplere. Bulun dedim çocuğumu ama nasıl dedim, anlatamam size, adam bir de ekip arabasıyla cevap vermiş ki tarif ettiğiniz bir kız çocuğu bizim arabada, karşıdayız. Karşıya, bunu şey, Çocuk Esirgeme Yurdu'na götürüyorlar. Dayısı demiş ki vay ananıza amınıza koyayım demiş, bekleyin geliyorum. Ondan sonra gitmiş onu nasıl görmüş “Dayıııı!”. Ay bunu getirdiler ben yolun ortasında küt dedim gittiğimi hatırlıyorum. Ya o yüzden, asla, bak bir pikniğe gidelim, ben hep diken üstündeyim. Bunu ablama teslim ettim, arabaya, bana dediler ki sen güçlüsün şu yükleri al biz çocuklara bakıyoruz. Abla dedim bak kurban olayım benim çocuklarıma iyi bak. Tamam dedi, gittim geldim yine bu yok! O zaman bu Belg- şey ormanları var ya Florya'da, ayyaşlar çaldı benim kızımı diyorum götürdü, sizin pikniğinizin diyorum ama sesim ortalığı ayağa kaldırdı, bu da 200 metre ilerideki bir ailede. 200 metre ileride. Bir aile almış, ay demiş bu ne kadar güzel, bu da akıllı, ben bir şey yemem de demiş oturabilirim. Kadın diyor ki bir şey yediremedim ama yoruldu, oturdu diyor. Ay, ormanı ayağa kaldırdım ben. Ama ne varsa da gerçekten bizim başımıza geliyor. Ama bak korkuyor, oluyor. Pikniğe gideriz mesela kimseye bir şey olmaz, hop, Damla'nın ayağı yanmıştı gidip köze basmış. Yok, tabii canım, bak, ben, ben, götürmüyor muydum, götürüyordum ablacım günde iki saat parka oynatıyordum geliyordum gece sabaha kadar iş yapıyordum iki saat uyuyordum, iki saatten sonra akşama kadar bunlarla evcilik oynuyordum. Biz battaniyeden çadır falan yapardık. Bak öyle de, evimdeydim ama hiçbir şeylerinden de esirgemezdim. Çadır yapardık evin içine, oynardık, hamur. Ama benim yanımda olacak benim çocuklarım. Başka yerde olmayacak.
6 notes · View notes
musfika-hanim · 4 months
Note
Selamün aleyküm. Abla ben sabah namazına kalkamıyorum 😭 en son en zaman kalktım hatırlamıyorum. Günde 9-10 saat uyumadan kendime gelemiyorum. Sırf bu yüzden doktora gittim kan verdim doktor ilaç falan verdi ilaçlarımı içiyorum, ekstra vitaminler vs aldım enerjim yerine gelsin diye. Sürekli araştırıyorum sağlığıma dikkat ediyorum her gün yürüyüşe çıkıyorum ama yok 10 saat uyku anca yetiyor her şeyi geçtim namaza kalkamıyorum 10 tane alarm kuruyorum alarmın çaldığını bile hatırlamıyorum. Çok kötüyüm namaz kilamadigim için kendimi çok kötü hissediyorum. Herkesten dua ve tavsiye bekliyorum. Ne yapabilirim bu konusa doktora falan zaten gittim tekrar gideceğim kontrol için 🥹dua edin nolur
aleyküm selam 🌼
on saat mi uyku 😲 naptınız kardeşim insan dünyayı unutur ya o kadar uyursa. gerçekten zor bir durummuş bu hal. dört beş saat uykuyla yetinen ve uyanamama durumu ile hiç karşılaşmamış biri olarak çözümünü gerçekten bilmiyorum. erken yatın diyeceğim ama sizin dokuzda falan uyumanız lazım on saate tamamlamak için. akşam olunca ağır şeyler yemeyin hamur işi gibi bunlar da ağırlaştırır uykuyu, erken yatmaya dikkat edin, yalnız mı yaşıyorsunuz bilemiyorum ama sizi birinin uyandırmasını sağlayabilirsiniz telefonla da olabilir bu. belki çalan telefona kayıtsız kalamazsınız. evde sizden başka biri varsa sizi muhakkak uyandırmasını hatta yüzünüze su falan sıçraratarak da olsa bunu sağlamasını isteyebilirsiniz. uyuyamama problemi olanlara söyleyecek çok şey var da uyanamama durumu vahimmiş gerçekten. Allah yardımcınız olsun her sabah namaz vaktinde şak diye uyanmanız dileğiyle 🌸
1 note · View note
kayip-yillar · 5 years
Text
Tumblr media
KÜÇÜK KIZ VE FIRINCI
Pide ve lahmacun fırınım var. Öğlen oldu mu yüzlerce kişi kapıda sıradalar. Neyse sırası gelen sipariş veriyor, ben alıyorum ücretleri kasada. Şimdi sıra küçük bir kız çocuğunda. Bir avuç bozuk para bıraktı masaya.
_ Bir tane cantık abi dedi. Kıymalı olsun diye de ekledi.
Ama 25 kuruş yok içinde. Hepsi 5-10 kuruş, bilmem ki nereden bulmuş. Hem güldüm, hem saydım. «Aslında parasız vereceğim önemli değil ama o da üzülmesin diye böyle yaptım.» Ama nerdeeee, yok ki yarım pide parası bile.
Çok mu acıktın, geç bakalım deyip içeriye aldım.
«_Abi ben yemeyeceğim, bunu anneme götüreceğim » dedi.
Yüzümdeki gülümseme o an da gitti dedim
_kızım annen mi istedi ki?
Hasta olmuş annesi, bu da çıkmış, açtır annem demiş. Bize gelmiş.
İçerisi müşteri dolu. Ama içimde nasıl bir duygu oldu. Nedense paket yapıp çıktık kapıdan ikimiz. Doğruca onun evine varmak bir an önce isteğimiz
_. Baban var mı dedim. Yok deyince bizim temizlikçi ablalardan birini aldım yanıma.
Arabaya binelim mi dedim, yakın evimiz abi dedi. Ne yakını. Taaa kent meydanının arkası. Dönüşte taksi çevirdim valla.
İçimden de diyorum ‘’Oğlum, düştün bir çocuğun peşine, bakalım nereye? Dilenci midir, üç kağıt mı yaptı. Dükkanı da bıraktırdı’’.
Vardık evine. Bir zemin kat altında bir yere. Müsaade istedi bizim abla . Bende vardım yanına.
Bir anne gördük yatak da. Ama kadın gözlerini açamamakta. Korktu bizi görünce. Kalkmak istedi, ama sanki ölüm hali var idi.
Hastane de imiş. Dün gece eve gelmiş. Kanser tedavisi gördüğünden halsiz kalmış. Aldığı maaş ile bu eve sığınmış.
Kocası diğer iki çocuğu alıp boşanmış. Bu ablaya da küçük kız kalmış. Pide getirdik iyide. Kadının yiyecek hali nerde?
Yanımdaki bizim abla yapayım dedi bir tencere çorba. Ama ne un var ne de yağ mutfakta. Bari bir buzdolabı olsa. Doktor arkadaşımı aradım. Uğradı sağolsun. Alışveriş falan yaptık.
Buzdolabını da aldık. Biraz da para bıraktık. Aaaa dükkan vardı, vallahi hiç aklıma takılmadı. Dönünce baktım ki ne hamur kalmış, ne kıyma. Satılmış vallahi de billahi de ne varsa.
Sayıyorum kasayı, sanki biri gelmiş para atmış fazlaca.
Okurdum, duyardım ama inanmazdım. O günden beri ben ablayı bırakmadım. Sizlere yemin ediyorum halâ akşam oldu mu fazla fazla sayıyorum.
7 gündür böyle, size anlattım ama korkuyorum da gidecek bereket diye. Ama tüm mesele, bir pideyi al git demekte değilmiş. Üşenmeyip ayağa kalkıp bir muhtacın evine gitmekmiş.
Kapıya geleni kim yolladı şimdi anladım. Dün gece sabaha kadar vefat eden babamın seccadesinin üstünde ‘’Allah’ım daha çok ihtiyaç sahibi yolla’’ diye yalvardım…
14 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Sitemize "Hamur" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. https://enmodaa.com/hamur/
0 notes
sanamisorcamit · 6 years
Text
sabah bir komşu halka getirmiş allah kabul etsin ama o hamuru kendi haline bırakınca kabarabiliyo abla nasıl kağıt gibi halka yapabildin ya hamur kendi istemese bile kabarıyor nasıl becerdin o işi
15 notes · View notes
tanidigimtumkediler · 4 years
Text
Küçük Tekir
Viyana'dan yeni dönmüştüm, hayatımda bir kediyi kucağıma almisligim yoktu. Eren biraz bu işlere merak salmıştı. Tekiri vardı onun. Sonra başka bir tekir varmış minikmis. Ben viyanadayken anlatiyolardi. Dönünce tanıştık. Evin girişine alıyorlardı sadece besleyip birakiyolardi. Gelsene abla dedi gittim. Bağdaş kur dedi kurdum. Kedi üstüme geldi. Hayatımda bir ilk. Çok minik olduğu için korkmadım. Hırlamaya başladı. Neden hirliyo nefes problemi mi var diyoduk, hiç bişey bilmiyoduk ki. Sonra ellerini hamur yogurur gibi bir yukarı bir aşağı kaldırıp indirmeye başladı üzerime bastiriyodu. Biz yine anlamadık. Ama bunlar bana çok iyi geldi. Ben mental açıdan iyi değildim. İçim paramparcaydi. Hayatımın gecisiydi. Çok yıllık büyük bir alışkanlığı bırakıp yeni bir hayata başlamak teması. Önün sadece karanlık. Çok yıkık bi haldeydim. O an bana çok iyi geldi. Sonraki günler ilginç şeyler yaşanıyodu. Ne zaman kendimi ölcek gibi hissetsem yukardan biri sesleniyodu "küçük tekir geldi". Bu baya kapıyı caliyodu patileriyle. Yukarı cikiyodum üstüme oturup uyuyodu. Annesini emme hareketleri yapiyodu. O karanlıktan küçük tekirle çıktım. Her defasında hem de. Kapının girişinde birlikte uyumaya başladık. Onu bıraktığımda küsüp tavır yapiyodu insan tavri gibi. Değişikti.
Böyle aylar geçti. O benim canımdı. İsmini biliyodu küçük tekir diye bağırdığım an sokakta yanıma geliyodu bi yerden. Bir yerlere giderken yanımda yürürdü bakkal komşu spor. Bazen çok uzaklaşınca durup bekliyordu beni. Fazla uzaklasmiyodu mahalleden. Ben bahçe işi yaparken beni izlerdi. Hep birlikteydik.
Twitterimda da anlatmıştım. Bir gün yine bahçede çalışırken birinden hikayesini öğrendim. Annesi emzirmemis onu yada biraz emzirip bırakmış komşu bakmış. Ondan emme hareketi yapiyo diye anladım.
Böyle geçen zamanlardan sonra bir gece rüyamda küçük tekiri gördüm. Sanki kedi değil de küçük oglumdu benim, elimi tutuyordu birlikte yürüyorduk. Çok mutluyduk. Uyandığımda onu bir daha göremeyecegimi anladım. Vedaydı rüya. Hemen bahçeye çıktım ama onu bulamadım. Bir daha da hiç görmedim. Bazen araba çarptığını düşünüyorum, bazen baska bir mahalleye gittiğini. Bir yılı geçti sanırım, komşulara da sordum hatta ama hiç bir haber alamadık.
0 notes
vel-hasili-kelam · 5 years
Text
Tumblr media
Pide ve lahmacun fırınım var. Öğlen oldu mu yüzlerce kişi kapıda sıradalar. Neyse sırası gelen sipariş veriyor, ben alıyorum ücretleri kasada. Şimdi sıra küçük bir kız çocuğunda. Bir avuç bozuk para bıraktı masaya. Bir tane cantık abi dedi. Kıymalı olsun diye de ekledi. Ama 25 kuruş yok içinde. Hepsi 5-10 kuruş, bilmem ki nereden bulmuş. Hem güldüm, hem saydım. Aslında parasız vereceğim önemli değil ama o da üzülmesin diye böyle yaptım. Ama nerdeeee, yok ki yarım pide parası bile. Çok mu acıktın, geç bakalım deyip içeriye aldım. Abi ben yemeyeceğim, bunu anneme götüreceğim dedi. Yüzümdeki gülümseme o an da gitti. Dedim annen mi istedi ki? Hasta olmuş annesi, bu da çıkmış açtır annem demiş. Bize gelmiş. İçerisi müşteri dolu. Ama içimde nasıl bir duygu oldu. Nedense paket yapıp çıktık kapıdan ikimiz. Doğruca onun evine varmak bir an önce isteğimiz. Baban var mı dedim. Yok deyince bizim temizlikçi ablalardan birini aldım yanıma. Arabaya binelim mi dedim, yakın evimiz abi dedi. Ne yakını. Taaa kent meydanının arkası. Dönüşte taksi çevirdim valla. İçimden de diyorum ‘’Oğlum, düştün bir çocuğun peşine, bakalım nereye? Dilenci midir, üç kağıt mı yaptı. Dükkanı da bıraktırdı’’. Vardık evine. Bir zemin kat altında bir yere. Müsaade istedi bizim abla . Bende vardım yanına. Bir anne gördük yatak da. Ama kadın gözlerini açamamakta. Korktu bizi görünce. Kalkmak istedi, ama sanki ölüm hali var idi. Hastane de imiş. Dün gece eve gelmiş. Kanser tedavisi gördüğünden halsiz kalmış. Aldığı maaş ile bu eve sığınmış. Kocası diğer iki çocuğu alıp boşanmış. Bu ablaya da küçük kız kalmış. Pide getirdik iyide. Kadının yiyecek hali nerde? Yanımdaki bizim abla yapayım dedi bir tencere çorba. Ama ne un var ne de yağ mutfakta. Bari bir buzdolabı olsa. Doktor arkadaşımı aradım. Uğradı sağolsun. Alışveriş falan yaptık. Buzdolabını da aldık. Biraz da para bıraktık. Aaaa dükkan vardı, vallahi hiç aklıma takılmadı. Dönünce baktım ki ne hamur kalmış, ne kıyma. Satılmış vallahi de billahi de ne varsa. Sayıyorum kasayı, sanki biri gelmiş para atmış fazlaca. Okurdum, duyardım ama inanmazdım. O günden beri ben ablayı bırakmadım. Sizlere yemin ediyorum halâ akşam oldu mu fazla fazla sayıyorum. 7 gündür böyle, size anlattım ama korkuyorum da gidecek bereket diye. Ama tüm mesele, bir pideyi al git demekte değilmiş. Üşenmeyip ayağa kalkıp bir muhtacın evine gitmekmiş. Kapıya geleni kim yolladı şimdi anladım. Dün gece sabaha kadar vefat eden babamın seccadesinin üstünde ‘’Allah’ım daha çok yolla’’ diye yalvardım…
(Alıntı)
6 notes · View notes