#evde ingilizce
Explore tagged Tumblr posts
Link
Evde İngilizce öğrenmek için tavsiyer
0 notes
Text
Evde kısa sürede 0’dan İngilizce Öğrenmek!
Yeni Yazı yayınlandı https://butekno.net/evde-kisa-surede-0dan-ingilizce-ogrenmek/
Evde kısa sürede 0’dan İngilizce Öğrenmek!
Evde kısa sürede ‘dan İngilizce Öğrenmek ister misin?
Merhabalar bugün sizlere herkesin mutlaka okuması gereken bir yazı ile beraberim peki bu yazı ne Kısa sürede 0’dan İngilizce Öğrenmek! evet yanlış duymadınız İngilizce öğrenmek günümüzün olmazsa olmazlarından o zaman size nasıl İngilizce öğreneceksiniz ondan bahsedeceğim.
Bu yazıyı okuduktan sonra sende evde İngilizce öğrenebileceksin.
Evde İngilizce Öğrenmeye Başlamak
Bu yazımızda her kesimden insanlara hitap ediyor olacak ama biraz daha genç kesime hitap edecek bir anlatım olacak. Bu yazı sayesinde tüm kesim hızlı ve kolay bir şekilde İngilizce öğrenebilecek.
Başlangıç olarak İlk önce gramer(dil bilgisi) , sonra reading(okuma) , sonra listening(dinleme) , sonra writing(yazma) en sonda ise speaking(konuşma) .
Neden böyle bir sıralama yaptık burası çok önemli ilk olarak gramer yani Türkçe de dil bilgisi gibi düşünebilirsiniz. Bir dilde dil bilgisi olmadan o dili öğrenemezsiniz.
Evde İngilizce Gramer Nasıl Çalışılır?
İlk gramer dedik dedik ama bu grameri nasıl çalışacağız şimdi ilk olarak gramer den bahsedelim gramer çalışmak istiyorsanız yapmanız gereken konu anlatımı çalışmak bunun için ister gramer kitabı alın isterseniz Youtube üzerinden video izleyerek gramerinizi geliştirebilirsiniz.
Evde İngilizce Kelime Nasıl Öğrenilir?
Grameri öğrendik ama şimdi ne yapacağız şimdi cümle kurmamız ya da cümleden bir şeyler anlamamız için kelime öğrenmemiz gerekir. Kelime öğrenmek için farklı farklı yollar var biz bugün sizlere farklı yollardan da nasıl kelime çalışabileceğinizi öğreteceğiz.
Uygulamalar İle Kelime Öğrenmek
Duolingo ile İngilizce öğrenme
Bazı mobil uygulamaları sayesinde İngilizce’deki kelimeleri öğrenebilirsiniz. Bu uygulamalardan yardım alarak sizde kelime öğrenebilirsiniz. Bu mobil uygulamaların en başında Duolingo geliyor. Bu Duolingo sayesinde günlük 10 dk çalışmanız ile 1 aydan kısa sürede siz de yeni çok kullanılan kelimeleri öğrenebilirsiniz.
Oyun oynayarak Kelime Öğrenmek
Eğer ki arkadaşlarınız var ise arkadaş ortamında oynanabilecek tabu ya da adam asmaca gibi oyunların İngilizce versiyonları var ister bunları kendiniz hazırlayarak ya da isterseniz satın alarak oynayabilirsiniz bu sayede hem eğlenmiş hem de eğlenerek İngilizce kelimeleri öğrenmiş olursunuz.
Evde Reading Nasıl Geliştirilir?
Reading Türkçesi okuma demektir. Adı üstünde okuyarak okumanızı geliştirebilirsiniz ama sadece bir şeyler okuyarak değil okurken hem okuduğunuzu anlamanız hem de cümleleri güzel bir şekilde telaffuz etmeniz gerekir. Bu konu üzerinde fazla durmayacağım diğer başlığımıza geçelim.
Evde Listening Nasıl Geliştirilir?
Adında anlaşıldığı üzere dinlemenizin geliştirmek için yapmanız gereken şeyler sadece dinlemek evet sadece dinlemek tabii her şeyde olduğu gibi dinlediğiniz şeylerin kalitesi önemli bir unsur. Benim kişisel düşüncem İngilizce olarak sunulan haber kaynaklarını dinlemeniz hem bu sayede sadece İngilizce öğrenmekle kalmayacaksınız biraz da dünya hakkında bilgi sahibi olacaksınız.
Evde Writing ve Speaking Nasıl Geliştirilir?
Ortaokulda ve lisede öğretmeniniz size hiçbir diyalog yazdırıp sıra arkadaşınız ile bu diyaloğu tahtada okuttu mu bilmem ama benim öğretmenlerim bunu sürekli yapardı bu sayede hem yazmam hem de konuşmam gelişti. Siz de bir konu hakkında önce yazarak sonra onu bir arkadaşınız karşısında okuyarak hem yazmanız hem de okumanız gelişmiş olur.
Sizde bir diğer tavsiyem mobil uygulama kullanmanız bu konuda size önereceğim uygulama Cambly
Cambly Sayesinde Speaking Geliştirme
Cambly ana dili İngilizce olan insanlar ile sizi buluşturuyor. Bu uygulama sayesinde canlı olarak yabancı insanlarda konuşuyorsunuz yabancı insanlarla konuşmak size çok büyük katkı sağlayacaktır. Siz de hemen Cambly sayesinde yabancı insanlarla konuşabilirsiniz. Uygulamayı bu linkten kayıt olursanız size ekstra 10 dk konuşma hakkı veriyor uygulamanın tek kötü tarafı paralı olması ama dediğim gibi size verdiğim link sayesinde ilk 10 dk ücretsiz eğer beğenirseniz satın alabilirsiniz.
İngilizce Öğrenmek! İçin Yapılmasını Önerdiklerim
Yabancı dizi ve film izlemek kesinlikle işe yarayan bir şey ilk olarak Türkçe alt yazılı olarak izlemeye başlayın sonrasında alt yazıyı İngilizce yapıp izlemeye çalışın ve en sonunda tamamen İngilizce olarak izleyin. Bu sayede eğlenceli bir biçimde İngilizce öğrenmiş olursunuz.
İngilizce Öğrenmek için Haberler izle evet daha öncede bahsetmiştim. İngilizce haber kaynaklarını takibe alıp İngilizce olarak oku ya da dinle çok faydasını göreceksiniz.
Podcast dinlemek henüz Türkiye’de çok fazla yaygın olmasa da dünya genelinde yaygın olarak kullanılır yabancı podcast dinlemek İngilizce’nize katkı sağlayacaktır. Podcast nedir diye soracak olursanız buradan öğrenebilirsiniz.
Boş zamanlarınızda çeviri yapın. Evet doğu duydunuz çeviri tabii ki başlangıç aşamasında çok büyük çeviriler yapmanıza gerek yok ama herhangi bir yerde okuduğunuz bir paragrafı İngilizce’ye çevirebilirsiniz.
Diğer yazılarımızdan biri olan Tosla İle Para Kazanma adlı yazımızı okuyabilirsiniz.
Evde İngilizce Gramer Nasıl Çalışılır?
Bir gramer kitabı alıp oradan çalışabilirsiniz. ya da artık günümüzde birçok Youtube kanalı var gramer ile ilgili videolarını izleyebilirsiniz.
Evde Writing ve Speaking Nasıl Geliştirilir?
Eskiden okulda yaptığımız gibi bir diyalog yazıp yazdığınız diyalogları okumanız .Eğer varsa arkadaşınız ile karşılıklı bir şekilde konuşmanız.
Evde İngilizce Kelime Nasıl Öğrenilir?
Bazı programlar ile mesela Duolingo ile günlük kelime çalışabilirsiniz. Veya Bir İngilizce Sözlük alıp oradan kelimelere çalışabilirsiniz. Ama size önerim oxford sözlük kullanmanızdır.
Evde Reading Nasıl Geliştirilir?
Adı üstünde okuyarak gördüğünüz İngilizce metinleri yüksek sesle ve telaffuzunu dikkatli bir şekilde okumanız gerekiyor.
Evde Listening Nasıl Geliştirilir?
Bence en iyi yöntem yabancı film, haber, şarkı dinleyerek dinlemenizi evde geliştirebilirsiniz.
0 notes
Text
insan hiçbir şey yapmamayı da özler
uzun süre yoğun bir tempoda çalışıyorum yaşıyorum bu nedenle kendime alan yaratıp nefes almak için bile nasıl özlem duyuyorum.
bu durum biraz beni yıpratıyor. hayal ettiğim konumla alakam olmayan bir yerdeyim bu fazlasıyla üzüyor beni bunun yanısıra hobi veyahut kendimi geliştirmek adına hiçbir şey yapamıyorum.
istiyorum ki tercümanlık işaret dilimi geliştireyim bunun için adım dahi attım online kursa yazıldım fakat derslere katılım sağlayamıyorum. sebebi ise akşamları yorgun geliyorum vakit bulamıyorum vakit yaratamıyorum.
yine dil mevzusu ingilizce öğrenmek istiyorum ama istemekle kalıyorum.
hem güçlenmek hemde fiziksel anlamda kendimi tatmin etmek için spora yazılmak istiyorum ama türlü bahanelerle erteliyorum.
bedensel ağrılarım için pilatese gitmek istiyorum ama yine yok maddi gücüm bu ay yine yetmedi diye erteleme yapıyorum.
bağırsak ve mide soranlarım zirvede şuan onun için beslenmemi düzenlemek istiyorum ama akşamları yine yorgun olduğum için çok kötü besleniyorum.
çeyiz dizmeye başlamam lazım ama maddi planlamamı yönetemiyorum o yüzden sürekli kalıyor.
bakanlıkta işe başladığım için sürekli takım ve resmi giyinmem gerekiyor ve ben işe başlamadan önce bile ne kadar minimal yaşıyordum maddi gücüm olmadığı için fakat şuan evet en düşük memur maaşı almama rağmen yetemiyorum çünkü her şey çok pahalı. kıyafet alsam arkadaşlarımla buluşsam temel ihtiyaçlarımı alsam zaten param ucu ucuna yetiyor ve kıyafet birikimim olmadığı için bu durum beni daha çok sıkıyor çünkü taksit olayına girmek istemiyorum ucu bucağı olmaz öyle olunca da. yani kısacası paramı yönetemiyorum bu miktarından dolayı mı yoksa benim yüzümden mi emin değilim.
canımı sıkan konular başında para, evlilik için hazırlıklar döngüsü, hiçbir hobi eğlence şu bu vakit ayıramıyorum en önemlisi psikolojik destek almak isterken bunu bile yapamadım erteledim.
bilemiyorum altan işin içinden çıkamıyorum.
mesela bakın evde bomboş durmayı bile özlemişim, tumblra girmeyi gönderilerinize bakmayı, yazı yazmayı, film belgesel izlemeyi bu kadar basit şeyleri bile yapmayı çok özledim.
bir rutin oluştu böyle monoton bir düzen bu çok sıkıcı ve bunaltıcı sadece ye iç yaşa işe git çalış gel yat böyle hayat döngüsü mü olur maalesef oluyor.
hayatımda hiç tatmadığım şeyleri canım istiyor misal gece boyunca deniz kenarında/ sahilde oturmak belki ayaklarını denize sokmak ay ışığını izlemek, bisikletle bir şehri turlamak, gezmek gezmek gezmek canım bunları istiyor daha doğrusu ruhum istiyor.
yarın kpss gireceğim niye giriyorsam boşuna yani öylesine. dgs girmiştim öylesine geçen sene ankara odyoloji geliyormuş ama ben dkt istiyorum. ee ama bu konuda ayrıca kafamı yoruyor üzüyor beni. ben bu sene dgs çalışsam fakat evlilik istiyoruz bunun aşamaları da gerçekleşse nasıl yürütcem hı şuan aklıma geldi bir müzik aleti de çalmak istiyorum ama hep istemekle kalıyorum.
hep istemekle kalıp üzülüyorum.
şuanda da yatıyorum zaten.
öyle boktan bir şey oldu ama kimse ses çıkarmadı giibi bi vaziyet altan abi.
24 notes
·
View notes
Text
Güne güzel bir kahvaltıyla başlayıp, biraz ders çalıştım. Günler sonra ilk kez evde olduğum için biraz da temizlik yaptım.
İngilizce dersi çıkışı annemlere geçtik, yemek hazırdı fakat kızkardeşimin hediye ettiği yemek kitabından bir tarif denedim; Laos yöresinden: yeşil papayalı salata. Papayam yeşil değildi ama olsun. Kurutulmuş karides de bulamadım. Sos da tr de bulabileceğim bir şey değildi.🥴😅Yani tarifi epey değiştirdim ama güzel oldu.
Kardeşlerime "sizinle şöyle ..." Diye yazıp gönderdim. Başka başka hayaller kuruyoruz şimdilerde. Ankara'daki, bir yıllık Jp'ye gitsem siz de yaz tatilinde ziyarete gelirsiniz diyor. Ne güzel hayal! Olmaz mı olabilir!
Kardeşlerim demişken bu ara biraz dertliyim. Şu evlilik işleri ne zor, ne değişik... Nasip çok değişik.. bazı nasipsizlikler ise üzüyor. Hayrolsun diyorum:/
Kitapçıda dolaşırken bunun çizimlerini çok beğenince fiyatına bakayım dedim. (İndirimli hali 150tl) Bakmaz olaymışım! İyi ki zamanında kızlarıma bir sürü kitap almışım. Artık çocuk kitabı falan almam ben. Kütüphane bize yeter.
10 notes
·
View notes
Text
Rüya içinde rüya içinde rüya gördüm ve bundan daha garip olanı da kimya telafi sınavına girmiştim edb ve ingilizce sormuşlardı CKDJDÖXJDLXJ hocama gidip sormuştum neden edb ve ingilizce sordunuz diye büyük ihtimal sınavı o hazırlamamış mahcubiyetle ne bileyim ki yaa demişti gmfjfkfnxnx SONRASINDA SINIFIMA GİTTİM VE SINIFA İLKOKUL HOCAM GİRDİ FKDJDLFJFD
Ayrıca sınav zamanında telefonum yanımdaydı ve cevaplarının olduğu dosya da telefonumda vardı(sadece benim telefonum yanımdaydı son anda bir şekilde almıştım)ama açıp bakamadım bi türlü. Ulan rüyamda bile kopya çekemedim gkfjdlgkfj(dosyanın bir cevabı trol olsun diye yazılmış eman eman falam yazıyordu FMDBDÖFJDÖFJFH). Sınav kağıdımı eve götürüp evde dolduracaktım en son fmfndmfmfmfm. Sınav kağıdı da ne kağıt ama sanki a4 ile a3 arası bir şeydi ve dik ve yatay olarak değişiyordu son 10 dakika kalmış ben hiçbir şey yapamamıştım insanlar da ses yapmaktan çekinmiyordu onlara bağırıp ağlamıştım gkdjdmfmfnfjf. BİR TANE ESER VARDI YAZARINI MI SORUYORDU NE TAM HATIRLAMIYORUM BEN ONU GÖRMÜŞTÜM GERÇEKTE DE ÇALIŞMIŞTIM BULAMADIM ONU ŞİMDİ DE TAM OLARAK AKLIMA GELMİYOR SİNİR OLDUM.
7 notes
·
View notes
Text
ağustos biterken
ağustos ayı benim için tamamen bir tatil ayıydı 2 hafta tatil yaptım ve tatil bana çok iyi geldi açıkçası. seneye ağustos için de Allah büyük. bu yüzden de akademik olarak hiç ilerleyemedim.
ayrıca bu ağustos atandığım bir ay oldu. bu sebeple benim için değerli bir ay. hala kendi mesleğimden atanamadığım aklıma gelince kalbim kırılıyor ama çok şükür. bir sonraki hedefim de kendi mesleğimi yapmak için çabalamak.
yarın 1 eylül ve artık eylül ayı muhtemelen evde alıştığım 3 yıllık düzenimin son bulacağı ay. tahminim tabii. ne zaman güvenlik soruşturması biter de ararlar bilemiyorum. bu yüzden işlerimi toparlamak istiyorum.
öncelikle tez için literatür taramasını 6 eylüle kadar bitirip danışmanıma göndermek istiyorum. danışmanım yurtdışına gitmeden önce onu yakalayıp son kez tez yol haritasını konuşsak çok iyi olur benim için. bu hafta tamamen kütüphanede takılmam gerekiyor duruma göre. keşke tatilden önce ankara'ya gitseydim. yine elimde olan fırsatları tepmek diyince ben. ankara kütüphane açısından çok zengin ve tezim için güzel kaynaklar bulabilirdim. neyse belki kışın giderim.
ingilizce çalışmalarına yeniden başlamam gerekiyor. bu yüzden hedefim her gün az da olsa ingilizce çalışma yapmak. her gün en az 1 metin çevirmeyi ve ingilizce bir şeyler izlemeyi hedefliyorum. hadi bakalım.
son olarak da aralık ayındaki sınav için yoğun bir şekilde çalışmaya başlamam gerek. işe başlamadan önce heybemi ne kadar doldursam kardır. daha sonra yine son aylarda sıkışmak istemiyorum. şimdiye kadar sadece 1 ders bitirdim. 1 dersim ise yarım. bu ay toplam 2 3 der bitirsem çok çok süper olur.
son olarak tüm çalışmalarımı yeolpumta uygulamasında takip ediyorum ve uygulamadan aşırı memnunum. ücretsiz ve bana istediğim tüm istatistikleri sağlayarak motivasyonumu arttırıyor. piyasadaki çoğu odaklanma uygulamasını denenmiş birisi olarak bence en iyisi ypt. bu uygulamayı kullanmanızı çokça tavsiye ediyorum. kullanan varsa da arkadaş olarak ekleşebiliriz.
eylül ayı kankilerimin doğum gününün olduğu bir ay ayrıca. başak burçları sizi seviyorum <3
ha son olarak ileride belki vakit bulamam diye hastane ve dişçi kontrolleri için randevu almayı unutmam inşallah.
eylül ayı hepimiz için huzurlu, çok çalıştığımız ve hedeflerimizi gerçekleştirdiğimiz bir ay olsun.
2 notes
·
View notes
Text
Avrupa'ya göçenlerin hayal edip de yapamadığı evde de ingilizce konuşma müesseseni hayata geçirdik
Yanımızdakiler dediğimizi anlamasın istediğimizde Türkçe acil durumlarda kırınız olarak imdada yetişiyor
2 notes
·
View notes
Text
Biri öldüğünde ondan geriye kalan kitapları ve defterleri bazen yakınları bir koliye doldurur ve sahaflara bırakır. Sahaflar o kolilerdeki kitapları ayıklar, satılabilir durumda olanları raflara koyar. Satılamayacak olanları ise ya depoya gömer ya da kağıt toplayıcılara verir. Defterler de önem bakımından kondisyon bakımına göre incelenir, bu işin meraklısı bazı kişilere gösterilir. İşe yaramaz olduğu düşünülenler ise yine kağıt toplayıcılara bırakılır. Üniversitenin ilk yılından beri elimden geldiğince o defterleri toplarım ben. Bazen bir matematik işlemi ya da telefon numaraları, bazen yarım bırakılmış bir günlük sayfası, bazen de yemek tarifleri çıkar o defterlerden. Ara ara şiirler olur. Bazen de öyküler olur. Çok nadir olsa da bazen sayfalarca iç kusmaya denk gelinebilir. Sadece bir kalem, bir defter, bir nefes, bir oda ve bir ışığın şahitlik ettiği ve tek şahidin de bunlar olarak kalacağı düşünülerek geçirilmiş o saatler, o düşünce fırtınaları, o defteri keşfetmemle sanki ölü sahibiyle zaman arası bir anlaşma yapmışız gibi bana emanet kalır. İrkilirim o zaman. Okurken irkilirim, taşırken irkilirim. Keşfetmek bir beladır bazen. Emanetini seçemezsin ve üstüne taşıması zor bir yük olarak kalır. O defterlerden birinde geçenlerde okuduğum bir durum günlerce kafama takıldı. Ne yapacağımı, kime anlatacağımı bilemedim. Buraya yazmayı düşündüm, nasıl olur ikilemine düştüm. Fakat bu bir emanetse şayet, ben zarımı emanetin anlaşılmasından yana atmaya karar verdim. Şöyleydi okuduğum;
''..... 1998
Abimin doğum günü. Heybeliada'yı bıraktığından beri yüzümüz gülmedi. On üç sene geçmiş. Deniz Lisesi'ni kazandı diye Kur'an okutmuştuk. ''Ne oldu okuttuğunuz dualar, borç içinde kaldık'' diye sorup durdu babam. Tazminat belimizi büktü. Anlatmaz, konuşmaz. Ben biliyorum arkadaşları hırpalamış. İfade edemez kendini o. Bir başına kalmışlığı yok. Dayanamıyorum dedi, geldi. Çok korktum babam kemiklerini kıracak diye. Bir şey yapmadı. 4 ayını boş geçirdi, anadolu öğretmen lisesini kazandı. Mutlu olmadı. Kendini iyi hissetsin diye hep gülümsedim ona. Evde babamla, okulda öğretmenlerle anlaşamadı. Yıl sonu başvuru yaptı, fen lisesine kabul aldı. ............ olduysa da ...... bilemiyorum. Hacettepe İngilizce tıbbı kazandığında mutluluktan havaya uçtum. Abim doktor olacak, az şey miydi? Zarf gelince babamın yüzü düştü, zehir oldu gecemiz. ''Senden bir bok olmaz onu da bırakırsın'' dedi. Babamın canını sıkan okul süresinin uzun olmasıydı. Allah biliyor, hepimizi zorlayan o tazminat parasını bir an önce abimden almak istiyordu. Onun Ankara'daki üçüncü yılında başladım Uludağ'a. Bir kere yanıma gelmedi. Ben Ankara'ya gitmek istedim, davet etmedi. Meğer o sene harç parasını gitara vermiş. Kaydı düşmüş. Pidecide çalışmaya başlamış. İlk ve en büyük kavgamız ............ bir şeydi. Babamdan intikam alıyorsun dedim. Çok sinirlendi. Doktor olacaktın sen abi dediğimde ben olacağımı oldum deyişini unutmuyorum. İnşaatlarda çalışmaya başladığında babamla neredeyse hiç görüşmez oldular. Eve gitmiyordu. Onu düşünmekten bir senem ziyan oldu, sınıfta kaldım. Son seneme geçeceğim yaz tatilinde Adana'da dikildi karşıma. İtü'yü kazandım, mühendis olacağım dedi. İnşaatta dövmüşler, hazmedememiş. Babama yalvardım. Ne olur üstüne gitme, harcanıyor dedim. ....... olacaksa sen sebep olma dedim. ''Her gün camiide ne günah işledim bu oğlu bana ceza verdin'' diye soruyorum dedi. Arada kalmaktan çok sıkıldım. Yoruldum. Keşke İtü'yü bitirse diye dualar ettim, tutmadı. Onu da bıraktı. Çeyreği olmayanlar aşağıladı, lise mezunu diye küçümsediler. Zeki abim. Zeka kurbanı abim. Öğretmen olduğum günden bu yana ona her harçlık verişimde saatlerce ağlıyorum. Benim abim bu olacak adam değildi. Tiyatroya merak sarmış. Oyuncu olacağım diyor. Bizden sonra sen ne olacaksın abim. Senden nefret ediyorum bazen baba.''
2 notes
·
View notes
Text
Sacimi kestirip boyatmam lazim, duzenli beslenmem lazim, lazer ve surucu kursu bulmam lazim,kpss'ye baslamam lazim,cilt rutinimi aksatmamam lazim,aldigim kitaplari okumaya baslamam lazim, evde kendi kendime org ogrenmem lazim,aldigim puzzle i tamamlamam lazim,korece ve ingilizce calismam lazim AMA BEN YAN GELİP YATİYORUM CUNKU COK SİCAKKK
5 notes
·
View notes
Text
Kader mi yoksa enayilik mi
Merhaba Hasan bey ben Mahsun 40 yaşındayım. 3 kez evlenip 3 kez boşandım eşlerim benim seks gücüme dayanamadı desem yalan olmaz. Son eşim olan Serap ile yaşadığım ilk geceyi anlatmak istiyorum. Serap üniversite öğrencisi çok güzel bir kadındı bekaretini lisede dersten geçmek için matematik hocasına vermiş daha sonra 3 sevgilisi olmuş üniversiteye başladığı zaman son sevgilisinden ayrılmış Bu arada ben Hatay lıyım Arapça Türkçe İngilizce Almanca Fransızca Rusça yı ana dilim gibi biliyorum. Ankara da ikamet ediyorum Serap Ankara üniversitesi tıp fakültesini kazanmış ev bulmak için emlakçı emlakçı geliyorlardı ben yeni boşanmış yıllık izine ayrılmıştım emlakçı arkadaşımla akşam için mekan araştırması yaparken Serap ile annesi Dilek hanım geldi 2+1 daire arıyorlardı benim de 2+1 bir dairem vardı fakat garsoniyer olarak kullanıyordum Serap ın güzelliğini görünce dayalı döşeli bir daire var dedim arkadaşım güldü birlikte benim arabaya binip evin yolunu tuttuk ev okuduğu tıp fakültesine çok yakın hemde dayalı döşeliydi 20bin TL istedim annesi kabul etmedi 15bin yeter daha 6 yıl burada kalacak dedi olmaz desemde 15 bin TL'ye anlaştık artık benim garsoniyer kiralık daire olmuştu . Annesi ve Serap kira kontratı yapıp evde bu akşamdan itibaren kalacaktı biz arkadaşım ile planladığımız gibi yaptık akşam bir güzel demlendik 2 de kadın bulduk tabiki kafamızın güzelliğinden dolayı evi kiraya verdiğimi unuttum kadınları eve götürdük Allahtan Dilek hanım kilidi değiştirmişte eve giremedik ama Dilek hanıma rezil olduk ağzına geleni saydı ilk gecesinde rezil olduğum kapıyı bir daha hiç çalmadan 6 ay geçirmiştim Serap bana mesaj attı musluk bozuldu su fışkırıyor yazmış hemen bir tesisatçı bulup musluk aldım eve gittim evde tek başına gecelikle oturuyordu annen nerede diye sordum memlekete gitti bende seni çağırmak istedim dedi hemen dudaklarına yapıştım ateşli bir şekilde öpüşmeye başladık bir taraftan soyundum bir taraftan öpüşmeye oynaşmaya başladık artık ikimizde çırılçıplak olmuştuk kucağıma aldığım gibi yatak odasına götürdüm amı çok güzel kokuyordu yeni banyo yapmıştı muhteşem bir kadındı gerçekten çok güzeldi seksimiz başlamış ben pompalamaya başladım daha sert daha sert sik diyordu o sırada kapı açıldı içeri giren annesi Dilek hanımdı ne diyeceğimi bilemedim toparlanamadım da herşeyi görmüş bağırıyordu Serap bir taraftan ben bir taraftan Dilek hanımı sakinleştirmeye çalışıyorduk Serap birden anne biz evleneceğiz dedi ne diyeceğimi ne yapacağımı bilememiştim. Biraz oturdu sakinleşti tamam madem evleneceksiniz kira kontratı iptal edildi ev de Serapın üzerine olacak mecburen kabul ettim ertesi gün annesi ile nikah tarihi almaya belediye nikah dairesine gittik 2 gün sonra nikah tarihi aldık evlendik evim arabam serap ın üzerine geçti artık evde terör esiyordu bir taraftan Serap bir taraftan kaynanam dilek beni hayattan soğuttu evliliğe tövbe ettim
43 notes
·
View notes
Text
10.03.2023 | 14.44
Gönlümün En Ağır Lakin En Güzel Yükü;
Evde tek başıma temizlik yapmaya çalışırken arka planda çalan şarkıdan bir söz duymamla elimdeki her şeyi bir kenara fırlatıp olduğum yere çökmüş bir hâlde ağlarken buldum kendimi.Hani bir müddet tutarsın ya kendini,dudaklarını parçalaya parçalaya susarsın,yüzüne karşı küfür de etseler hayattaki en sevdiğin insan cam kadar keskin cümleleriyle öfkesini kussa da dilinin ucuna kadar gelen tüm sözleri yutarsın -yutamazsın,yeltenip de sustuğun her kelime boğazına dizilir;konuşamaz,nefes dahi alamazsın- boyun büker,kabullenirsin.Hani onca acıya göğüs gerer,sesini çıkarmazsın da kağıt kesse elini,dayanamaz oturup acısına hıçkıra hıçkıra ağlarsın ya.Ben hıçkıra hıçkıra bile ağlayamadım.İçime ata ata,sessizce,usul usul ağladım yine.İçimde birikenlere ağlıyorken hatırladıklarımdan korktum.Ağlamamla ilgili birkaç gün öncesinde bana dediklerini anımsadım.Canımın en içi,hatta ta kendisi bilmezsin ki ağlamam sana dert olur,gülmem bana.İşte bilmezsin ya bu yüzden bu sefer kısa kesmeyeceğim.Uzun uzadıya anlatacağım.Bir türlü göremediğin içimi buraya dökeceğim.
Bana yaşamayı öğretmediler,biliyor musun?Yarım yamalak,kendi başıma öğrenmeyi denedim.Gördüğün üzere pek de beceremedim.Dört yaşında bağcıklarımı bağlamayı öğrendim kendi kendime.Haciz gelmeden önceki evimizin bir odasına salıncak kurmuştuk çok iyi hatırlıyorum.Kimse beni sallamazdı,kendi kendimi hatta sonra da kardeşimi sallamayı öğrendim.Bana hiç söylenmeyen masalları uyusun diye ona anlatırdım.Anne babamın kavgalarına kulak misafiri olur,bana ait olan tek şeye -oyuncağıma- sarılır,o yaşımda pencere kenarında sabahlardım.Pencere kenarıyla dostluğumuz da o yıllara dayanır.Asla dahil olamayacağım hayatları izlerdim oradan.Sokakta oynamam yasaktı.Ağzı bozuk,kötü bir çocuk olurum diye.Kötü biri olmadım belki lakin çocuk kaldım.Dışarıda oyun oynayan çocukları izlediğim pencerenin başında bozuk plak misali takılı kaldım.Bize bakan halam saçlarımı öyle sıkı toplardı ki o yaşımda saçlarımı artık kendim yapmam gerektiğini anladım.Okuma yazmayı evde kendi başıma öğrenmeye başladım.Okulu bekleyecek vaktim yoktu,annemi o hâlde görünce söz vermiştim kendime çok para kazanacaktım.
Okulun ilk günü annemin beni bırakmasına ağlamadım,zaten alışıktım.Annelerinin alışması için gün sonuna kadar beklediği,öğretmenlerin oyunlarla oyalamaya çalıştığı çocuklara baktım.Kıyafetlerim,okul formam yırtılır;zarar görür,yük olurum diye oyun oynamaktan kaçmaya çalıştım.Hep düşmemeye çabaladım.Düştüğüm anda bile kanayan dizime değil de bir şey olmuş mu korkusuyla giysilerime baktım.Sıktım dişimi yine de ağlamadım.Bahçede koşarken bana çarpan bir çocuk yüzünden dişim kırıldığında da ağlamadım.Okul çıkışı benden yaşça büyük biri yüzünden kaç basamak olduğunu sayamadığım merdivenlerden yuvarlandığımda "Annemi arayın." diye de ağlamadım.Teneffüsün birinde adamın biri "Baban seni pastanede bekliyor." bahanesiyle beni kaçırmaya çalıştığında yardım için bağıramadım."Babam beni pastaneye götürmez." diye zırvaladım sadece.Hastalanıp her akşam iğne vurulmam gerektiğinde de ağlamadım.
Ne ortaokula gitmemle ne de oradan taşınmamla bitti kabuslarım.Bu arada oradan ayrıldığımızda da ağlamadım.Hiç arkadaşım yoktu,bağlandığım yoktu.Bir yerden ayrılmak hiç zor olmadı benim için.Zaten bu dünyanın her yerinde bir başımaydım.Ortaokulda da rahat bırakılmadım.Oturuşumla dalga geçtiler,yürüyüşümle,görünüşümle,nefret ederek taktığım gözlüklerle,İngilizce dersinde telaffuzumla,Türkçe'de okumamla,resimde çizdiklerimle,matematikte beceriksizliğimle.Üzerine tek çizik atılmasının disipline götürdüğü dolabımı çıkmayan kalemlerle çizdiler.Zar zor sahip olduğum defterlerimi,kalemlerimi çöpe attılar.Öğle yemeklerimi yere döktüler.(O zamandan beri okulda asla bir şey yemem,şu bile götürmem,kendi okulumda kantinin yerini bilmem.)Kazan dairesine kilitlediler,başımdaki şalı "Ne kadar çirkinsin." diyerek çektiler,koridorun ortasında dövdüler,arka bahçeye götürüp dört kişi birden -normalde beraber oyun oynamamız gereken iple- elimi kolumu bağlayıp,orada bırakıp gittiler.Nöbetçi olduğum bir gün dolabımın kilidini kırıp mavi kapaklarla doldurduktan sonra engelli diye güldüler.Dayanamayıp karşı çıkmaya yeltendiğimde merdivenden ittiler.Kimi zaman okul çıkışı yolumu kestiler,kimi zaman evime kadar takip ettiler.
En koyan tarafı da ne biliyor musun yıldızım? kez olsun arkamda durmadılar.Anne babam dahi umursamadılar.Okul yönetimine anlatmaya çalıştığımda bile alaya alındım lakin kâle alınmadım.Bu çırpınışlarıma daha da çok güldüler.Ben kendi mezuniyetime katılmadım.O okulun önünden geçmeye dahi çekinir oldum.O dönemlerde yalnızca bir ay kadar tanıyabildiğim ablama bağlandım,sonra onun tarafından da bırakıldım.O zamanlar bir kitap yazıyordu,bana göstermişti.Ben yazar olmaya bile onu tanımamla karar kıldım.Giderken günlüğüme bıraktığı bir sayfa yazıyı okumamla yazılarımı en acı mürekkeple kaleme almaya başladım.İlk kez bir taciz girişimine uğradığımda annemden duyduğum ilk şey de "Düzgün giyinseydin." oldu ya bir daha da ağzımı açamadım.Babam bu zamana kadar ödemek zorunda kaldığı tüm masrafları önüme koyup da "Harcadık da ne oldu,adam mı oldun?" dediğinde de ağzımı açamadım.Adam da olamadım ya,sevgilim.Görüyorsun ya olabileceğim en güzel şey oldum.Hiç oldum.Annem benimle kavga ettiği esnada -o hakaretler yağdırıyor,ben susup dinliyorken- "Sana bir parça ekmek,bir yudum su vermemek lazım.Yaşanmaz seninle,öldürürsün insanı sen." dediği anda da açamadım ağzımı.O an belki sustum ama çok ağırıma gitti,odamda yalnızken çok ağladım.Haklılardı,benle yaşanmazdı.Baksana ben bile yaşayamıyorum kendimle.Öldürüyorum beni.Titrek ellerle veda bile sayılmayan bir mektup bıraktım da ardımda,açtığım pencereden bir kendimi bırakamadım.Fakat o gün bir şeyler kırıldı içimde.Neden atlayamadığımı bilmediğim o pencereyi saatler sonra kapattığımda hayata dair umutlarım da çoktan sönmüş,ruhum gökyüzüne uçmuş,bense bomboş bir bedenle bu dört duvar arasında sıkışmıştım.
Beni hep yalnız bıraktılar,sevgilim.Her hevesimi kursağımda bıraktılar.Konuşmak istediğim her an lafı ağzıma tıktılar.Şimdiyse neden sustuğumu soruyorlar.Yalnızlığım büyüttü beni.Sadıktı,peşimi hiç bırakmadı.Şimdi kalabalığa çıkmamı istiyorlar."Bırak şu yalnızlığı." diyorlar.Boğuluyorum,sevgilim.Yeminim olsun boğuluyorum.Dayanamıyorum kimsenin yüzünü görmeye;kaçmak,uzaklaşmak istiyorum.Ben hep başkaları için yaşadım,yaşadığımı sandım.Öğretmenimin gözüne girmek için,kardeşim korkmasın,annem üzülmesin,babam sinirlenmesin diye yaşadım.Bir dilenci gördüğümde mahçup olur diye bakmaktan dahi çekinirken kendim katbekat mahçup oldum.Fotoğraf çekilenlerin önünden geçmeyeyim diye hep arkadan dolandım.Tanımadığım insanlara bile kolay gelsinler bağışladım.Yaşlılara yardım ettim,arabalara yol verdim,kedileri besledim,çiçekleri sevdim,çocuklara gülümsedim.İyi biri olmaya çalışan ürkeğin tekiydim.İnsanlara yetişeyim derken kendim için yaşamayı es geçtim.Bunca ızdıraptan sonra hiç yaşamayan birini ölmek istiyor diye suçluyorlar.Belki doğru belki yanlış,belki eğri belki düz,belki iyi belki kötü lakin ben iki aydır da senin için yaşıyorum.Yoksa belki çoktandır ölmüştüm.
Ömrüm boyunca ilk kez kendim için bir şey yapıyorum.Seni seviyorum.Seninle yaşıyorum.Lakin üzülüyorum.Beni bulduğun o uçurumun kıyısından tutup da çekmedin bedenimi.Senin elini tutuyorum fakat uçurumun ucunda yürümeye de devam ediyorum.Sana mı daha yakınım yoksa ölüme mi,çözemiyorum.Bir kez olsun elimden tutup da göğsünü gere gere beni sahiplenmediğin her an için kızıyorum.Gittiğim yerde unuttuğum için 100 km yolu geri dönüp aldığım oyuncağımı hatırlıyor musun?Sana öylesi bir bağlılık duyuyorum.Tek farkınız seni ardımda unutamayacak,geride bırakamayacak kadar çok seviyorum.Beni mutlu etmek kolaydır,bunu da biliyor musun?Büyük işlerin insanı olmadım hiç.Küçük hayaller peşinden koştum hep.Sana dair de ufak tefek umutlarım var işte pamuk ipliğine bağlı.Seninle beraber kira da olsa fark etmez 1+1 ev,kitaplarla dolu bir kütüphane yeter beni sevindirmeye.Dünyayı gezemezdik belki ama birbirimizi keşfederdik sürekli.Acı bir kahve yapar,kitap okurduk yan yana.Ufak balkonumuzdan yıldızları izlerdik,olur da biri kaymaya karar verirse dilek dilerdik.Ben yine seni dilerdim.Pazar sabah kahvaltıyı kim hazırlayacak,ekmeği kim alacak diye tartışırdık.Film seçerken belki hiç anlaşamaz en son ekranı kapatır,birbirimizi seyre dalardık.Maç izlerken anlamadığım hâlde sen her bağırdığında bağırır,belki seninle beraber ağzımı bozardım.Her gol attığımızda sen bana sarılırdın,atamazsak ben sana dolanırdım.Buyum ben.Bundan,senden ibaretim.Bundan sana alınganlığım,bundan kavgalarım.Ben böyle ufak mutluluklarla yetinecekken sen onları bile benden esirgedikçe parçalanıyorum.Tutamıyorum kendimi,dağılıyorum.Senin için her şeyi yapabilecekken senin yerinden kımıldamayışın çok koyuyor be,sevgilim. Problem olamayacak şeyleri büyütmen,konuşarak çözmektense her seferinde bir adım geri gitmen,beni sürekli sensizlikle sınaman çok acıtıyor.
Bir de rapunzel hikayesinde olsaydık senin için kendi saçlarımla o kuleden inecek olmayı,gerektiğinde oradan atlayacak olmayı dahi göze almışken,senin o kulenin aşağısında bile beklemekten kaçınman canımı yakıyor.
Hayatımın olur olmadık zamanlarında rastladım sana.Belki senin her şeye en iyi şekilde geleceğini zannettiğim için bu kadar tutuldum.(Kendini yara bandı gibi hissetmeni istemem,seni yaralarımla kana bulamaya kıyamam da zaten.O yaraları sarmak yerine kanattığında bile kaldım.Ne de olsa yarayı kapatan aşk yaradan da ağır.)Bu insanla her yol gidilir,ayaklarıma diken batsa,yaralar dolsa,felç dahi olsa yine gidilir sanmalarım her en ufak engelde bile bir başıma bırakmaların beni yerle bir etti.En zor zamanlarımda yanımda olmanı isterken yalnız bırakmalarına susmak zorunda kaldım.Ben seni ikinci bir ailem yerine koydum.Ailem oldun sen benim,biliyor musun?Kavga ederken,oyun oynarken kardeşim oldun.Uyuyacağım zaman "Üzerini ört." demen her seferinde gözlerimi doldurdu.Sanki gecenin bir yarısı gelip açılmış üzerimi örten,alnımdan öpüp giden annem oldun.Eve gidip gitmediğimi sorarken,maddi sıkıntılarımı öğrenmeye çalışırken babam oldun.Senin her gidişinde ben hiç sahip olamadığım ailemi tekrar tekrar kaybediyorum.Fark etmiyor musun,her şeyim oldun.Benden öte ben oldun.Çok isterdim biliyor musun?Babamın sevmediği saçlarımı senin sevmeni,annemin öpmediği alnımı senin öpmeni,kardeşim gibi sataşmanı çok isterdim.Senin elimi tuttuğun zamanlar her şeye,herkese göğüs gere gere bakar,gülümserdim.Beni bir başıma bıraktığın gecelerin sabahında kendime bile bakamaz oldum.Her tartışmayı sen kazandın belki ama biz kaybettik.Seni kaybetmemek için,bizi kazanmak için kendimi kaybetmeyi göze aldım ve sustum.Bakma sen böyle yazmalarıma,seni incitemem ben,yine olsa yine susarım.Görmezden gel ürkekliğimi,ben anca buraya konuşurum.Burada gülüşünden ayrı düşmüş bülbül misali şakır,sana gelince dut yemiş bülbül olurum.
Bilmelisin ki büyümesi için azarladığın bu kız çocuğunun sana olan aşkı ebedi.Kendinden vazgeçer de senden geçmez,çünkü sensin yaşamasının en güzel sebebi.Lakin incitmekten ölesiye çekinerek de olsa söylüyorum:
Kırgınlığım ne sana ne başkasına,belki en çok sana belki de tüm dünyaya;bilemiyorum.
Bildiğim tek şey var ki yaşamadığım hâlde bu yaşadıklarımdan acı çekiyorum.
Benden büyük acım var,kalbime sığdıramıyorum.Seninle doldurduğum yüreğime başka bir şey koyamıyorum.Görmüyor musun,sevgilim?Acı üstüne acı olmuyor,kaldıramıyorum;eziliyorum.Fark etmiyorsun belki hâlimi lakin;
Haberin yok,ölüyorum...
Matmazel
@yildiztozu
2 notes
·
View notes
Text
İngilizce de yalnız anlamına gelen iki kelime var. Lonely ve alone. Aralarındaki fark ise alone derken etrafında kimse yok. Mesela evde yalnızım gibi. Ancak lonely de etrafında kişiler var ancak yine de yalnızsın. Yalnız hissediyorum gibi. Lonely olanlara gelsin;) benim gibi
3 notes
·
View notes
Text
Can Yücel / Şiir, kelimeleri bu galaksiye iade etmektir
"Bir kez gözaltındayken 'Hayatını anlat' dediler, bir başladım, nasıl susturacaklarını bilemediler, sonunda ...tir ol git deyip kovdular." Yaşamını 'en güzel şiiri' olarak niteleyen Can Yücel, yaşadıklarını, düşündüklerini yine kendi üslûbuyla anlatıyor.
İlkokul üçteyim. Küçücük çocuk. Boğaziçi okulunda okurdum. Evden yolladılar. Leyli yollandım. Hem aynı şehirde oturacaksın hem de okula leyli yollanacaksın. Çok bozuldum, çok üzüldüm. Evde, ikiz kardeşimle kavga ediyorum diye yollandım. Benimsemedim. Her şeyi benimsemediğim gibi... Futbol vardı, futbol oynuyordum... İyi bir futbolcu olacaktım. Nasıl gol atacağım hâlâ rüyama girer... Zaten şiirde de hep nasıl gol atacağımın peşindeyim ya! Ankara'da Taşmektep. Ahır gibi. Bombok bir yer. Futbol da yok. Üstelik vekil oğlusun. Bombok bir durum. Hiç sevmedim... Ortaokul bitti. Atatürk Lisesi. Aynı numara, orayı da sevmedim. Klasik şube harikaydı. Harika kadro, Nurullah Ataç, Cevdet Kudret ders veriyor. Nâzım okuyoruz. Dünya edebiyatını tanıyoruz. Latince öğreniyoruz. Sekiz öğrenciyiz. Gazi Yaşargil de orada. Gazi çok çalışkan, bize karışmaz. Orada komün kurduk. Harçlıklarımızı komüne verip para biriktiriyoruz. Dışarı gitmek için. Sonra tüm topladığımızı Gaziciğimize verdik, onu dışarı yolladık.
Hayatta kuş gibiliğe razı değilimdir
Ben babama hep posta koyuyorum. Tek parti numarası vardı ya. Utanıyorum senden derdim. O da niye utanıyorsun diye çıldırıyordu. Arabasına binmezdim. Öyle bir gerginlik işte. Sonunda beni Cambridge'e postaladılar. Bu da çılgınlık. Ben Dil Tarih Fakültesi'nde Almanca öğrenmiştim, Alman edebiyatını biliyorum. İngilizce bilmiyorum. Niye yolluyorsunuz beni Cambridge'e! Çılgınlık işte! Züppelik işte! Cambridge'de Allah muhafaza kuş gibiyim. Ben de hayatta kuş gibiliğe razı değilimdir. Bütün Katolik papaz çocukları benim Latincenin on mislini biliyor. Ben de kafayı modern tarihe taktım. Bertrand Russel derse gelir... Ama hem kuş gibiliğe hem ukala İngiliz numaralarına yokum... Ayrıldım Linkfield'e gittim. Bülent, Rahşan orada. Ali Neyzi, Yavuz Bayraktar orada. Havuzlu, tenis kortlu, lüks evlerde oturuyorlar, ama yemek yiyecek paramız yok. Babam geldi ziyarete. Mezarlıktan ebegümeci toplayıp ikram ediyoruz.. Londra'da resim tarihi öğrenmek için 'Court of Institute of Art'a gidiyorum. Orada bizim ressamları buldum. Avni, Bedri Rahmi'ler, Selim, Şadi Çalık, İlhan Koman. Orada hem eğlendik hem öğrendik... Arada şişeye giriyoruz...
Şiirin ne olduğunu biliyorsan yazmadan duramazsın
İlk şiirimi on yaşında yazdım. Babamın metresi olan hanımın yuvasındaydım. Yuvada bir çocuk öldü. Çok üzüldüm. Arkasından şiir yazdım. Ben mümkün olduğu kadar aile içinde yaşadım. Bütün serseriliğime rağmen aile köklerimi kaybetmedim. Aile değil sade, arkadaşlarım için de böyledir. Öldükleri zaman şiir yazarım. Şiire, babamın yardımı çok oldu. Hep şiir çevresindeydim. Babam okur, babaannem okur... Şiire elverişli bir dünya yaratmıştı babam bana... İngiltere dönüşümde çevreme çok dikkatli baktım. Herkesle beraber olmayı ve dinlemeyi seçtim. Cahit'le, Orhan'la... Bu arada insan şiiri kaybedebilir de. Ama temelde şiir güdüsü yatıyordu. Dili iyi biliyorsan, şiirin ne olduğunu biliyorsan yazmadan duramazsın. Elbette hümanizma beni etkilemiştir. Böyle yetiştim ben. Baba Mevlevihane'de doğmuş, yetişmişti. Babam her ne kadar Batıcı, Atatürkçü, Batılılaşma hareketinin bir yiğini olarak yaşamışsa da Şark edebiyatı, mistisizm, Divan edebiyatı ve bizim temel gökkubbemiz musikisini de birleştirmişti. Ama ben o kadar şanslı değilim.
Aşk, kendine mahsus bir boğa güreşidir
Hayatımda, karım hariç, iki şey sevdim: Şiir ve politika. Şiir nedir, diye sorarlar. "Şiir göklerde uçan nazenin bir balon' değil; o balon çoktan patladı. Benim için şiir akıl ve heyecan meselesidir. İnsan beyninin yalnız yüzde onu bilinir, gerisi meçhul kıta. Şiir, beynin işlemeyen yüzde doksanını harekete geçirmektir. Şiir bir terlemedir. Güneş güneş sözlerle... ve böyle böyle eriyip gider. Dünya gibi tıpkı; döndükçe terleye terleye... Benim gördüğüm, aşk, sevmekten başlayan azgınlıktır. O kadar çok sevmek ve azmak lâzımdır ki aşk için, hiçbir boğa seni tutamasın, hiçbir toreador sana kırmızı şal göstermesin... Evet, aşk kendine mahsus bir boğa güreşidir. Picasso dahi bunu çok iyi bilir.
Diyalektik, şiirde öfke ve sevgi olarak tecelli ediyor
Oktay Rifat'ın söylediği gibi: Kelimeler, günlük konuşma ve iletişimde yıpranırlar. Oysa kelimeler bütünselliğin parçalarıdır. Şiir, kelimeleri bu galaksiye iade etmektir. Bu arada kurulan güzellikler, bütünlükler büyük bir 'happening' olur. Şiir, yaşamı çekip çeviren bir ilke. Diyalektik, şiirde öfke ve sevgi olarak tecelli ediyor. Bu sevgi ve öfkenin diyalektiği eytişimdir. Bu nedenle sevgi ve öfkenin bir bileşimi olarak ortaya çıkar sanat. Olanı kabul yerine olanı değiştirme yolunda bir çabadır, bundan dolayı verimlidir ve önemlidir. Bundan dolayı insan beyninin ince noktalarına kadar giren, süreklilik kazanan bir eylemdir. Şiir, gürültüden müziğe geçmektir. Şiir, evrenin içinde büyük seslerin molekül ve atomlardan başlayan bütünlüğü, bu bütünlüğün müziğidir. Şairin görevi bu musikiyi kurmaktır. Kozmosdan aşağı şiir yazılmaz. Üst tarafı minördür... Harika o ki, insanlar kendi adlarına değil, kâinat adına yazarlar. Bütünselliğin dışında şiir yoktur. Hayat ve ölüm de bütündür. Şiir bu bütünden çıkan büyük çılgınlıktır. Çok ağır geçen hayatımızın içinde ironi, bütünselliği bozmayacak ana çaredir. Bir direnç kahkahasıdır. Bence kahkaha çiçekleri yaratmak Baudelaire'in 'Şer Çiçekleri'nden daha iyidir. Hiç olmazsa, kahkaha çiçeklerinden LSD yapılır.
Ben ihtiyarım, ilhamım genç
Hayatımda şiirden başka, çeviriyle uğraştım, onun dışında bir iki kısa memuriyetin dışında hiçbir iş tutmadım. Eskiden babaanneme anlatırdım: Bak şimdi, şu yazıdan elli lira kazanacağım, ötekinden şu kadar... diye. Kadıncağız kahkahalarla gülerdi. Hiçbiri doğru çıkmazdı. Para kazanmak için birtakım işler yaptım, tercümeler, fıkra yazarlığı. Ama aldığın para para değil, ekmek parası bile değil. Peki nasıl geçiniyorum? Ankara ve Dragos'daki baba evlerini sattık, Kuzguncuk'ta ev aldım. Artık babam sayesinde parasızlıktan şikâyetim yok. Şiir benim için meslektir. Düne ve geleceğe bakışımla birlikte yürüyen özgür bir meslektir. Son zamanlarda kitaplarımdan gelen parayla yaşamımı sürdürüyorum. Bu benim için çok önemli bir şey. Şiir yazmada intizamım var. Hep şiir düşünüyorum... Ben ki, büyük planlarda, İşçi Partisi döneminde on yıl şiir yazmadım... Şimdi ciddi olarak çalışma olanağım var. Rahatım yerinde. W. B. Yeats'in dediği gibi: Ben gençken ilhamım ihtiyardı. Şimdi ben ihtiyarım, ilhamım genç...
Bazı şeyler ancak çocukça anlatılabilir
Ben hep iki tür düş görüyorum. Ya futbol düşleri ya da erotik düşler. Erotik düşler, eski hikâyelerle. Kadınları çok seviyorum. Kadın erkek çelişkisi çok önemli. Çok yakın bu iki cinsin, bu çelişkiyi, gerilim içinde yaşaması bir mucize. Erotizm, bu gerginliği yaşama. Hayatın temelindeki erotizm bu. En güzel yanı insanları ayakta tutması. Yabancı bir televizyon görüncesinde bitkilerin nasıl çiftleştiğini seyrederken ağlıyorum... Derken, aklıma geliyor Güler'le ilk seviştiğimiz. Orada da ağladığını gülerek hatırlıyorum. Ben yedi yaşında, yetmiş yaşında gibi hissettim kendimi. Yetmiş yaşında da kendimi yedi yaşında gibi hissediyorum. Bundan dolayı iş karışık... Belli bir yaştan sonra insanda çocuklaşma demeyeyim de, dünyaya çocuk açısından, çocuk gibi bakma ihtiyacı doğuyor. Zaten bazı şeyler de ancak çocukça anlatılabilir geliyor bana.
Amerikalı general yüzünden mahkûm olduk
Şiirden değil, çeviriden yattım. Che Guevara'nın 'İnsan ve Sosyalizm'i ile Che, Mao ve bir Amerikalı generalin yazdığı 'Gerilla Harbi' kitaplarını çevirmiştim. Amerikalı general kontrgerillayı anlatıyor. Dava dört yıl sürdü. Amerikalı general yüzünden mahkûm olduk. Şairlerin hepsi hapisane kuşudur. Kendi kendilerine acımaktadırlar ki, insanın en büyük kabahati kendine acımasıdır. Ondan dolayı çok güç çıkıyor şiir, daha doğrusu şair çıkmıyor da şiir çıkıyor ara sıra. Cumhuriyet şiiri, bütün tek parti devrindeki gayretlere rağmen -Hececiler, şunlar bunlar- resmi şiir tutmadı. Şiir resmi kanalın dışında, siyasi olarak da onun dışında duranların inhisarında gelişti. Bu nedenle de menfi bir şey olarak bakılmıştır şiire Türkiye'de. Şimdi otel yaptılar ya, Sultanahmet Cezaevi'nden geçmemiş şair yoktur o devirde.
1980'den sonra şiir ve şair kendine acır hale geldi
Menfiden kasıt öfkeyse sevgiyle beraber olmalı bu. Nâzım'da da böyledir. Ama baskıdan ciddi zarar görmüştür şiir. Gençlere seslenme bakımından ayağı bağlanmıştır, kösteklenmiştir. Kitleye intikali güçleşmiştir. Ondan dolayı da kendi içine kapanmıştır. Hele 1980'den sonra şiir ve şair kendine acır hale geldi. Bir insan için kendine acımaktan daha kötü bir şey yoktur. Benim şiirimde de, siyasetimde de hâkim iki unsur var. Bu iki unsurun çelişkisi ve sentezi, bana yaşama gücü veriyor. Olupbitene ve olupbitenin sorumlularına karşı öfke; olması gerekene, olabileceğe ve onu getirecek olan büyük emekçi ve aydın kitlelerine sevgi... Öfke ile sevgi arasında çırpınan bir çelişkinin içinde yaşıyorum ben. Şiirlerimle de, siyasamla da, bana enerji, akıl ve yaşama sevinci veren şey, öfkeyle sevincin çelişkisi.
Kala kala küfretme özgürlüğü kalacak
Küfrü ve argoyu halk kullanıyor. Yazdığımız şey de halkın nabzı ve ağzı olduğuna göre, elbette bu küfür işi de kendiliğinden katılıyor işin içine. Aslında küfür bir ��zgürlük davasıdır. Türkiye'de de kala kala küfretme özgürlüğü kalacak. O özgürlüğü de elden bırakmak istemiyorum. Hırgür sevmeyen bir insanımdır. Ama hırgürsüz yaşanmıyor bu ülkede. İkincisi mahcubumdur, fakat artık yırtık olmadan yaşanmıyor. Mümkün olduğu kadar asude, kendini dinleyeek yaşamayı seviyorum, fakat çok patırtılı bir ülke. Bundan dolayı insanın mizaç doğrultuları, bu yaşam içinde kendi sonuçlarına varamıyor.
Aslında bir kül tabağıdır dünya
Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. İnsanlıktan umut kesmem. İnsan, zaman zaman iyimserlik ya da karamsarlık duyabilir. Fakat, insanla ilgili aşağı yukarı bütün gerçekler içinde bir tansık, bir mucize vardır. Bu mucize, umudu getiriyor. Ama umut durduğu yerde olmaz. Kazanarak, çalışarak, savaşarak edinilir. Umudun olmadığı yerde insan 'Herkes koyun gibi kendi bacağından asılır' diyerek, enayi gibi kendini, yaşamayı askıya alır, geberip gider. Aslında bir kül tabağıdır dünya. İçine bir güneş bastırılmış. Amma da izmarit ha!.. Ölmekten değil, ölümün acısı olmasından, işkenceden korkuyorum. Ölüm içimizdedir hep, her doğan çocuğun içinde. Ölüm bütünselliktir. Bu bütünselliği bozacak, beni parçalayacak acıdan korkuyorum. İnsanı ezici, bütünselliği bozucu her şeyden nefret ediyorum. (Cumhuriyet gazetesi / 15 Ağustos 1999)
5 notes
·
View notes
Note
Evde ingilizce nasıl öğrebilirim ?
İngilizce dizi, film okuyup makale çevirmeyi çok öneriyorlar
5 notes
·
View notes
Text
Canın sağ olsun be güzelim.
Sınavda geçen sınavla aşağı yukarı aynı neti yapmışım. Bakalım bu sefer sıralamalar puanlar nasıl olacak? Dolayısıyla kpss ile pek bir yorumum yok. Yani çok bir beklentim de yoktu. Şimdi önümüzdeki maçlara yani teze bakacağız. Tatile çıkmadan önce tez konumu netleştirmek ve danışman hocamla konuştuğumuz gibi tezden seminer çıkarabilecek kadar ilerlemem gerekiyor. Ayrıca ingilizce çalışmaya geri dönmem lazım. İngilizce kitaplarımı geçen sefer o kadar derinlere saklamışım ki bulamadım. Yarın bir daha dip köşe bakacağım. Evde o kadar çok kitap kolisi var ki Allah bilir hangisinin dibindedir. Şimdi de bütün kpss kitaplarımı topladım kaldırdım gözüm görmesin diye djsjd
Sınavdan önce okumayı planladığım makaleleri tezleri indirmiştim. Şimdi ise kalkıp okuma yapacağım biraz. Bakalım benim tez konum ne olabilirmiş.
2 notes
·
View notes
Text
Gizli Polis
✍🏻 Yavuz Kürkçü
Polisin her türlüsünü severim, beğenirim ama gizlisine bayılırım. Adı üstünde: Gizli polis. Niye mi gizli? Çalıştığı yer gizlidir, herkes bilir; bindiği resmî araba, Sovyetlerin bir dönemde armağan ettiği yandan egzozlu, siyah renkli bir acayip otomobildir, herkes tanır; birisini izlerken filmlerdeki ajanlar gibi giyinirler, herkes anlar. Herkesin anlamadığını da onları tanıyanlar birbirlerine söyler, öylece anlaşılır.
Gizli polisler, benim onları sevdiğim kadar cana yakın olmayabilirler – zevk meselesi. Ne demişler: Gönül ota da konar… İlk gizli polisimle 14 yaşımda tanıştım. Sıcak bir yaz günü evde yalnızım. Pencereden görülen komşu evdeki kızlardan üçü de yer yarıldı da içine girdiler. Hiç olmazsa biri cama çıksa ya. Her gün yapmadıkları kalmaz, dikkatimi çekmek için. Belki iç odaya çekilmiş uyuyorlar, dedikodu yapıyorlar ya da çeyiz işliyorlar. Kadın milletine göre işini ayarlamayacaksın.
O ne? Evin yakınında, gidile geline yol yapılan tarlada sarı kafalı bir herifle benim yaşımda iki oğlan yerlere bir şeyler çiziyorlar. Artık yerimde duramam ben. Saniyede bitiverdim yanlarında. Adamın fanfinfonundan belli ki Amerikalı. Okulda öğrettikleri İngilizceye de, öğretene de küfretmek için en âlâ fırsat. Hem merakımı gidermek hem de görünüşe göre yardım uman bu kefereye yol göstermek istiyorum.
Toprağı düzleyip bir ev resmi çizmiş. Anlaşılan ev arıyor. İki metre boyuyla kafası önde, poposu havada yürüyen sarı adamın peşine takıldık. Evlerden gözüne kestirdiğine önden yaklaşıyor, yandan dikizliyor, meyve ağaçlarını elliyor, işaretle “Kapıyı çalalım” diyor.
Her çaldığımız kapıda ahiret soruları soruyoruz: “Akarsuyu var mıdır? Banyoyu nerede yaparsınız? Tuvaleti görebilir miyim? Ya kira kaç para?” Uzun lafın kısası, bizim yeni dünyalı, öğle güneşinde kısa sürede pes eden öteki çocukları ektikten ve benim de sonunda yorgunluktan pestilimi çıkardıktan sonra şehir merkezindeki oteline yürüyerek gitti.
Ben arkasından hayretten bakakalmışken yanımda bir başka adam bitiverdi. Sol göğüs cebinden üstü armalı bir parlak kâğıt çıkardı, gösterdi. Salak salak yüzüne baktığımı görünce “Gizli polis” dedi. Önce korkudan dilim tutuldu. Baktım ki gizli polis benden daha bitkin ve toz-toprak içinde, acıdım zavallıya. Saatlerdir adamın peşinde yürüdüğünü, casus olabileceğinden şüphe duyduğunu ama İngilizce bilmediği için Amerikalı’ya soramadığını söyledi. Anlaşılan, o yaşıma kadar casus filmlerini kendimi vererek izlememişim. Ankara’nın bir kenar semtinde ev arayan bir yabancının neden casus olabileceğini düşünmemişim. Gizli polisin yorgunluğu, içimde vatansever bir telin tınlamasına neden oldu ve o tarihten beri gördüğüm her Amerikalı “casus” sözcüğünü çağrıştırdı.
Yıllarca sonra Amerikalıların yanında askerî tesislerde çalıştığım için bilirim, asker giysili casus olmaz. Askerî tesis demek, küçük Amerika demek. Adam kendi vatanında niye casusluk yapsın ki! Geriye siviller kalıyor; onlarla da gizli polisler uğraşır.
İkinci gizli polisimi, sevmediğim Amerikalıların yanında çalışmak için başvurduğumda tanıdım. Bu gizli polis, Amerikan askeri örgütünde personel memuru olarak çalışıyordu. İşe alınmama karar verecek olan Amerikalı subay, adamın kimliğini gülerek açıkladı. Neden güldüğünü hâlâ anlamış değilim. Ama personel memuruna kızgınım; gizli polis olduğu için değil, nüfus cüzdanıma kendi damgasını vurduğu için. Herhalde gizli polislere saygım sonsuz olduğundan bir türlü cesaret edip soramadım “Ekmek fişi verildi, pazen verildi” gibisinden bir damgayı kafa kâğıdıma neden bastırdığını. Mutlaka bir bildiği vardı.
İşe girdiğimin üzerinden bir yıl geçmişti. Bir gün gece vardiyasından dönmüşüm; uykusuz ve yorgunum. Kahvaltıdan sonra dalmışım. Büyük ağabeye saygılarından küçük kardeşlerim dışarı çıkmışlar. Acı acı çalan zil sesine uyku sersemliğiyle kalktığımda kapıdaki adamı tanıyamadım. Gizli polistenmiş. Sesine verdiği esrarlı havayı başka zaman olsa çok seveceğim ama uykusuzluk yok mu! İçeri geçti, oturdu. Küçük kardeşim evde olmadığından kahve ikram edemedim. Nihayet konuya girdi.
Benim başıma büyük bir kısmet konuyormuş, Amerikalıların yanında çalışmaya başlayacakmışım. Gizli polislere olan saygımdan dolayı hiç gülmeden zaten çalıştığımı söylemek zorunda kaldım. Çok kızdı. Nasıl olur da güvenlik soruşturması tamamlanmadan çalışırmışım! Gizli polislerin yetkilerinin Amerikan casuslarınca çiğnenmesine üzüldüm. Fakat soruşturmayı yapmaları için işten ayrılamazdım ki! Sağ olsun, başka bir çözüm yolu buldu. Ben işten çıkmayacaktım, o da “istim arkadan gelsin” hesabı soruşturmayı sonradan yetkililere sunacaktı.
Cebinden not defterini çıkardı ve beklemeye başladı. Anlayışsızlığın bu kadarını tahmin edemediği için söylemek zorunda kaldı. Amerikalılarda bol tükenmez kalem olacağı için kendisine bir tane hediye edebilirmişim. Amerikan malı kullanmadığımdan ötürü bir sıkıldım, sormayın gitsin. Yerli malı kalemi beğenmedi, almadı. Soruşturmayı kurşun kalemle yaptı. Nüfus cüzdanımdaki bilgileri soracağını tahmin ettiğimden çıkarıp verdim eline. Soruşturmanın tadını kaçırdığım için bu hareketime de kızdı. Ayrılırken bir sigara istedi. Yeşilaycı olduğumuzu duyunca kapıyı hiddetle çarptı, gitti.
Her geçen gün daha çok gizli polisim oldu. Çalıştığım işyerlerinde, öğrenimim boyunca, yaşamımın her döneminde çeşitli nedenlerle tanıştığım kişilerin arasında muhakkak bir tane “onlardan” vardı. Polisle birlikte olunca insana güven duygusu geliyor. Ancak niçin gizlendiklerine aklım sırrım ermiyor.
Öğrenci olayları sırasında sınıfların en saf görünüşlülerinin onlardan olduğu kesinlik kazanmıştı – bir de en keskin devrimci geçinenlerden bazılarının. Devlet dairelerinde hademeler, çaycılar, giriş kapılarındaki boyacılar gene onlardandı. Ara sıra bilmem ne müdürü veya bilim insanı olanlarına da rastladım ama benim gizli polis tanımımı zedeledikleri için onları başka sınıfa kaydırdım.
Solcu sanıp izledikleri zamanlarda şaşırtmaca vermek için peşimdeki adamcağızları koşturduğum olmuştur. Şimdi yaptıklarıma çok, pek çok üzülüyorum. Böyle derin düşüncelere daldığım sırada kapı çalındı. Kız kardeşim alışverişten dönüyormuş. Üstünde buruşuk bir pardösü, yakası kalkık.
“Gizli polis modası” dedi. “Almış yürümüş de haberim yokmuş. Herkesten ne eksiğim var? Ben de giyerim.”
Bir rahatladım, hiç sormayın. Adamlar yıllardır saklanmaya çabalarken bir modacının sihirli değneğiyle evlerimizin içine girdiler. Hoş geldiler, sefalar getirdiler. Severim gizli polisleri.
Yavuz Kürkçü
Not: Çıkacak olan Kırıntılar adındaki öykü kitabımdan bir bölümü okudunuz.
0 notes