#destek ve hareket sistemi nelerden oluşur
Explore tagged Tumblr posts
Text
New Post has been published on Kadın Sağlığı Rehberi
New Post has been published on http://saglikdoping.com/insanda-hareket-ve-destek-sistemi-2/
İnsanda hareket ve destek sistemi
Hayvanlarda olduğu gibi, insanda da vücuda biçim veren, iç organları koruyan, vücudun dikey durmasını ve etkin hareket etmesini karşılayan sistem vardır. Bu sisteme takviye ve hareket sistemi denir. İskelet ve…
Hayvanlarda olduğu gibi, insanda da vücuda biçim veren, iç organları koruyan, vücudun dikey durmasını ve aktif hareket etmesini karşılayan sistem vardır. Bu sisteme destek ve hareket sistemi denir. İskelet ve kaslardan oluştuğu için iskelet ve kas sistemi de denir. Canlıların hareketini asap sistemi ve endokrin sistem düzenler ve denetler.
Hareketler adale, kemik, ve eklemin birlikte çalışmasıyla gerçekleşir. İnsanda, yardım ve hareket sistemi elemanı olan kemik doku, iskelet adını alır.
a. İnsanda iskelet İnsanda iskelet sistemi, vücudun çatısını oluşturur. İskelet sistemi hareketi sağlamanın dışarıya iç or¬ganları koruma, adale ve iç organlara bağlanma yüzeyi oluşturma görevi de yapar. İskeleti oluşturan kemikler kalsiyum deposu olarak meslek görür. bununla birlikte kemiklerde kan hücreleri de meydana gelir.
İskelet, anne karnında sekizinci haftaya dek kıkırdaktır, daha sonra kemikleşme başlar. Doğum¬dan daha sonra kemik gelişimim ırsi, bünyesel ve çevresel faktörler etkiler.
Kemik Yapısı ve Çeşitleri İnsan iskeletin! oluşturan kemikler, şekillerine kadar dört grupta incelenir;
1. Uzun Kemikler: Kol ve bacaklarda bulunur. İki ucu şişmiş silindirik kemiklerdir. Kemiğin uzunlamasına uzamasını baş kısmı ile gövdesi aralarında yer alan kıkırdak doku sağlar. Bir zaman sonra kemikleşir. Bundan sonradan kemiğin uzaması eklem kıkırdağı kadar devam ettirilir. En dışta enine büyümeyi ve onarılmayı karşılayan kemik zarı (periost) vardır. Baş kısmında dışta ince tabaka halinde sıkı kemik dokusu besbelli süngerimsi kemik doku bulunur. Karoser kısmı ayrıntılarıyla sıkı kemik dokudan yapılmıştır. Ortadaki boşluğu sarı kemik iliği doldurur. Süngerimsi kemik dokuda ise kırmızı kemik iliği bulunur. 2. Kısa Kemikler: Yaklaşık Olarak zirve ve genişliği birbirine eşdeğer olan kemiklerdir. Kısa kemikler dıştan kemik zarı ile sarılmıştır. Kemik zarının altında sert kemik, ortada ise süngerimsi kemik bulunur. Süngerimsi yapıda kırmızı kemik iliğine rastlanır. Kısa kemiklerde kemik kanalı bulunmaz. El ve bacak parmakları kısa kemiklerdir 3. Yassı Kemikler: Kalınlığı eni ve boyundan eksik olan kemiklerdir. Göğüs, kafatası, kürek ve kaburga kemikleridir. Kemik zarı aşağı sıkı kemik dokusu ve bunun ortasında süngerimi kemik doku yer alır. Kırmızı kemik iliği ile doludur. Sarı kemik iliğinin yer aldığı bir kanal yoktur. 4. Baştan Savma şekilli kemikler: Öbür şekillerde olan ve genel olarak öteki bir kaç kemikle bağlantı kuran ke¬miklerdir. Örneğin, omurlar, bazı yüz kemikleri gibi. İnsan iskeleti takriben 207 kemikten oluşmuştur. İskeleti yaratıcı kemik sayışı 207 olarak belirtilmesine rağmen, bazı kaynaklarda bu sayıya kulak (6) ve dil (1) kemikleri de eklenerek sayı artırılmıştır. Bir Takım kaynaklarda ise kuyruk sokumu ve sağrı omurları birleşmiş olarak kabul edildiğinden, kemik sayışı daha eksik gösterilmiştir, iskelet baş, karoser ve üyeler iskeleti olarak üç bölümde incelenebilir. 5. Oval Kemikler: Misal dizkapağı kemiği.
İnsanda iskelet yapısı İnsanda iç iskelet kemikten yapılmıştır. İskelet yaratıcı kemikle yapı olarak üç kısımda incelenir. İnsan iskeletinin kısımları: 207 kemikten oluşan insan iskeleti baş, ceset, üyeler edinmek üzere üç kısımda incelenir
1. Baş İskeleti: Beyin, beyincik ve asap merkezlerini içinde bulundurur. Kafatası ve yüz iskeleti olarak iki kısımda incelenir. a. Kafatası İskeleti: Alın(1), emrindeki kafa (2), art kafa(1), şakak(2), temel(1) ve kalbur(1) kemiklerinden oluşur. Oynamaz eklemlerle birbirlerine bağlanırlar. Beyin ve beyinciği adamakıllı kapatarak korurlar. Yalnız omurilik ve sinirlerin giriş çıkışlarını karşılayan delikler vardır. b. Yüz İskeleti: Tırnakçık(2), elmacık(2), burun(2), sapan(1), boynuzcuk(2), üst çene(2), tat alma(2), daha aşağı çene(1) kemiklerinden oluşur. Oynamaz eklemlerle birbirine bağlanmıştır. Yalnızca daha aşağı çene kemiği sözde oynar eklemlerle şakak kemiğine bağlıdır.
2. Vücut İskeleti: Asap sistemi ve iç organları korur. Vücudu düşey tutar. Gövdeyi oluşturan kemikler, omurga, kaburga, göğüs, omuz ve kalça kemiklerinden oluşmuştur. Omurga, boyundan kuyruk sokumuna değin uzanan 33 omurun tekrar tekrar gelmesi ile oluşmuştur. Her omurda iki emrindeki çıkıntı, bir dikensi çıkıntı, omur cismi, omur deliği, omur yayları ve eklem çıkıntıları vardır. üst üste gelen omurlar kıkırdak disklerle birbirine bağlanarak omurgayı oluştururlar. Omurlar tekrar tekrar geldiğinde omur delikleri birleşerek omurga kanalını oluştururlar. Omurga kanalını omurilik doldurur. Omurga sıradan 75 cm uzunluğunda, dayanıklı ve bükülgen, uzun, ‘S’ biçiminde bir kemik dizisidir. Omurga tamamen ekle alındığında dört çarpıklık göze çarpar: Öne dürüst konveks boyun eğriliği; öne doğru konkav sırt eğriliği(kifoz); öne doğru dışbükey bel eğriliği (lordoz); öne dürüst içbükey sağrı eğriliği. Omurga beş bölgeye ayrılır.
1. Boyun 2. Sırt 3. Bel 4. Sağrı 5. Kuyruk sokumu
Boyun bölgesinin birinci kemiğine atlas kemiği, ikinci kemiğine ise dingil kemiği denir.İç içe geçmişlerdir. Boyunun sağa sola dönmesini sağlarlar. Sırt bölgesi 12 omurdan oluşur. Kaburgalar bir uçları ile sırt omuruna bağlanırlar. Bel bölgesi 5 omurdan oluşur. Vücudun hiçbir kısmıyla bağlantılı olmadığı için kolaylıkla hareket edebilir. Sağrı bölgesi 5 omurdan oluşur. İnsanın tepede olan durması ve yürümesinde etkin olan bölgedir.Kuyruk sokumu 4 omurdan oluşmuştur. Bu omurlar birleşerek tek omur halini almıştır.
Göğüs kemiği vücudun göğüs bölgesinde bulunan üstteki kısmı geniş, alta doğru sivrilen yassı bir kemiktir. Vücudun göğüs kısmında bulunan 15-20 cm boyundaki bu kemiğe göğüs kemiği denir. Sap, gövde ve hançerimsi çıkıntı elde etmek üzere üç kısımdan oluşmuştur.
Üzerinde enine ibikler ve adale-bono temas yerleri bulunur. On iki çift olan kaburgaların ilk yedi çifti göğüs kemiğine, sekiz, dokuz ve onuncu çiftler ise yedinci kaburgaya bağlıdır. Son iki kaburganın uçları serbesttir. Yüzücü kaburgalar denir.
Omuz kemerleri önde köprücük (2), arkada kürek (2) kemiğinden oluşur. Kalça kemeri kalça, oturga ve çatı kemiklerinden oluşur. Kalça kemikleri birbirleriyle ve sağrı bölgesi kemikleriyle birleşerek leğen denilen yapıyı oluşturur. Leğen gövdeye bağlanarak karın bölgesindeki iç organlara alttan desteklik sağlar.
3. Aza iskeleti: Omuz kemeri ve kalça kemeri ile gövdeye bağlanır. Omuz kemeri, önde köp¬rücük, arkada kürek kemiğinden oluşur. Bir ucuyla göğüs kemiğine, bir ucuyla kürek kemiğine bağlanır. Kal¬ça kemeri, kalça, oturga ve çatı kemiğinden oluşur. Bu kemikler önden birbirleriyle, arkadan sağrı omurlarıyla kaynaşarak leğen kemiğini oluşturur. Bu inşa gövdeye bağlanarak karın boşluğundaki organlara alttan desteklik verir ve korur.
Kollar, bir pazu kemiği, bir ön kol, bir dirsek, sekiz el bilek, beş el tarak, on dört el parmak edinmek üzere herkes otuz kemikten oluşur. Ön kol kemiği, dirsek kemiği tarafına dönme yeteneğindedir. Böylece elin ve dışa dönüşü sağlanır. Bacak kemikleri, bir uyluk, bir diz kapağı, bir baldır, bir kaval, yedi but bilek, beş ayak tarak ve on dört but parmak kemiği edinmek üzere otuz kemikten oluşur. Uyluk kemiği vücudun en uzun ve en sağlam kemiğidir. Üstte, dairesel ucuyla kalçadaki eklem çukuruna girer. Bacağın daha alçak kısmında önde yer alan kemiğe kaval, arkada bulunan kemiğe baldır kemiği denir. Kaval kemiği üstten, uyluk kemiğinin alt ucuyla diz eklemini oluşturur. Diz kapağı kemiği, diz eklemini korur. Bacak iskeletinde bilek kemiklerinin ikisi kaynaşarak topuk kemiğini oluşturur. Millet topuk ve parmaklarıyla yere basarlar.
a. Kol Kemikleri: Pazı(1), ön kol(1), dirsek(1), bilek(8), tarak(5), parmak(14) b. But Kemikleri: Uyluk(1), dizkapağı(1), kaval(1), baldır(1), bilek(7), tarak(5), parmak(14)
Eklem Yapısı ve Çeşitleri Kemikler, alt yanlamasına ve gönder uca geldiklerinde görevlerine ve hareket durumlarına göre arasında senet¬lantılar yaparlar. Bu bağlantılara eklem denir. Eklemler hareket derecesine göre üç bölümde incelenir:
Oynamaz Eklemler: Kafatası gibi iskeletin hareket etmeyen kısımlarındaki kemiklerde görülür. Kemikler, çok sıkı şekilde birbirine testere dişi gibi girinti ve çıkıntılarla bağlıdır (Şekil 3.14).
Az Oynar Eklemler: Hareketleri sınırlı olan eklemlerdir. Omurların eklemleri bu tiptir. Omurlar birbiri üstüne doğrudan doğruya binmezler, aralarında fibröz kıkırdaktan yapılmış yastıklar (diskler) vardır. bununla birlikte omurlar birbirleriyle ligamentler (kirişler) aracılığıyla bağlanmıştır. Kaburgaların göğüs kemiği ile yaptığı eklem de eksik oynar ekleme örnektir. Omurlarda disklerin kaymasıyla bel fıtığı denen omurga rahatsız¬lıkları oluşur.
Oynar Eklemler: Genelde vücudun hareket görevini üstüne almış kemikler aralarında görülen bütün hareketli eklemlerdir. Bu eklemlerde, iki kemikten birinin çıkıntısı ile diğerinin girintisi birbirine uyacak şekil¬dedir (Şekil 3.15). İki kemiğin arasında sinoviyal boşluk olduğundan kemiklerin bağımsızlık hareket etmesi sağ¬lanır.. Eklem kıkırdakları kemiklerin uçunu örterek ayrıca onlara uçlarda düzgünlük verir; ayrıca de kısmen es¬neklik kazandırır. Sinoviyal boşluğu içten saran sinoviyal çeper vardır. “Sinoviyal zar”, kan ve lenf damarların-dan sinoviyal sıvıyı (eklem sıvısı) süzmeye yarar. Bu değişken eklemlerin kaygan olmasını sağlar. İleri yaşlarda eklem katılaşmaları bu süzme görevinin bozukluğundan olur. Eklemleri oluşturan kemikler birbirlerine ligamentler ve kısmen kaslarla bağlanır. Eklemlerin üzerinde eklemi koruyan eklem kapsülü bulunur.
İskelet rahatsızlık ve rahatsızlıkları İskeletle ilgili hastalıklar kemikleri(kırıklar, iltihaplar, kanserler vb.) ve eklemleri etkiler (çıkıklar, artrozlar vb.) etkiler.
Kırıklar: Doğrudan Doğruya kemik üzerine veya çevre dokulara etki eden darbeler ve çarpmalar sonucunda kemik dokusu bütünlüğünün bozulmasına kırık adı verilir. Dokuların zayıflamasına emrindeki olarak kendiliğinden oluşan kırıklar da görülmekle birlikte, kırıkların büyük bir çoğunluğu travmalar nedeniyle meydana gelir. Darbenin şiddetine ve niteliğine tarafından kemiklerde çatlaklar ve iki veya çok parçalı kırıklar ortaya çıkabilir. Kemik parçaları yaradan dışarı çıkıyorsa açık kırıktan söz edilir. Klinik açıdan kırık tanısı radyografilerle konur ve öbür şiddette ağrılarla beraber işlev kaybının bulunmasıyla kendini gösterir.
Tedavinin temeli, hasar görebilen kemik parçalarının cerrahi yöntemlerle yerine yerleştirilmesinden sonra vücudun o bölümünün hareketsizleştirilmesine dayanır. Kolay kırıkların tedavisi için dış ateller yeterli olur. Buna karşılık parçalı kırıkların tedavisinde cerrahi girişime baş vurulur ve vücutta tanıdık olmayan gövde tepkimelerine yol açmayan metal çiviler, levhalar ve çubuklar kullanılır. Hareketsizleşme süreci içinde karoser kendi kendine yeni bir kemik dokusu üreterek kırık yerin kaynamasını sağlar. Ilk dönemde kırık parçaları aralarında kalan haylazlık kan ve lenfle dolar; bu sırada bono dokusu tomurcukları kan pıhtısının içine yerleşerek bir bono dokusu nedbesi yaratır. sonra kan damarları yoluyla komşu kemiklerdeki kalsiyum depolarından sağlanan kalsiyum, nedbenin mineralize olmasını sağlar. Damarca varlıklı kemik zarı bu dönemde kayda değer bir rol oynamaktadır. Kemik dokusunun eski halini kazanabilmesi daha uzun bir sürede gerçekleşebilir.
Kemik İltihapları: Kemik dokusunu etkileyen iltihabi hastalıklar mikrobik, paraziter(asalaklara yan) veya kimyasal kaynaklı olabilir. Genel Olarak alçı uygulanması ve antibiyotiklerin kullanılması hastalığın tedavisi için yeterli olur.
Artma ve Kireçleşme Bozuklukları: En önemli çoğalma bozukluğu olan cücelik boyun yetersiz uzaması demektir. Cücelik hormon bozukluğuna alt olabileceği gibi metabolizma bozukluklarına da bağlı olabilir. Nadir görülen bir kalıtımsal hastalık olan akondroplazide ise kemik büyümesini karşılayan artış kıkırdakları fazla erken yaşta kapanır.
Aşırı doruk uzaması ve irileşme ile kendini bildiren jigantizm hastalığı bir takım durumlarda hipofizin aşırı çalışması ve artış hormonunun artı miktarı üretilmesi sebebiyle oluşur. Bu hastalığa yakalanan kişilerde iri cüsseye karşın, adale gücü normalin altındadır ve hassas bir yapı bulunur.
Kemiklerde ilerleyici kireçsizleşmeye yol açan ve kemik erimesi olarak da tanıdık osteoporoz özellikle menopoz dönemindeki kadınlarda ortaya çıkar. Hastalığın nedeni hormon düzeninin bozulmasıdır.
Ur Hastalıkları: Vücudun tüm diğer organları gibi kemiklerde de habis urlar ortaya çıkabilir. Ot Gibi Yaşama kemik dokusundan kaynaklanabileceği gibi diğer bir organdan kaynaklanan bir metastaza da tabi olabilir. Kemik dokusundan çıkan osteosarkom daha fazla çocuklarda ve gençlerde bacak kemiklerinde görülür. Daha sık rastlanan ikincil kanserler sıklıkla ileri yaşlarda ortaya çıkar; bunlarda şiddetli ağrılar ve kemik dokusunun ileri derecede hassas ülkü gelmesi gibi belirtiler bulunur.
Eklem Hastalıkları: Travmalardan ileri gelen eklem hastalıklarına örnek olarak burkulmalar ve çıkıklar sayılabilir. Ayrıca yeni doğanda doğuştan kalça çıkığı adı verilen bir durum görülebilir. Romatolojik hastalıklar sınıfında yer alan diğer iki manâlı eklem hastalığıda artroz(eklem kıkırdağının tahrip olması) ve artrittir.(eklem boşluğunu kaplayan dokunun iltihabı)
Adale sistemi Kaslar kasılabilen, dolayısıyla da hareketleri sağlama özelliği olan yapılardır. Vücuda desteklik eder, hareketi sağlar, vücut ısısını meydana getirir. Keza iç organları bağlar ve onları askıda miktar. Çeşitli organizmalarda farklı kas tipleri vardır. Protistlerde çizgisiz adale telcikleri bulunur. Basit özellikte olmasına karşın bir tek hücre olan paramesyum da kontraktif kofullar adale işlevi görür. Omurgasızlarda ise genelde düz kaslardan oluşur. Yavaş ve ritmik kasılırlar. Solucanlarda, yumuşakçalarda düz kaslar bulunur. Eklembacaklılarda uçma ve sıçramayı karşılayan buruşuk kaslar bulunur. Tüm omurgalılarda iskeleti hareket ettiren buruşuk kaslar, yemek yemek borusunda, midede, bağırsaklar, kan damarlarının duvarlarında, üreme organları ve diğer organ duvarlarında ise düz kaslar bulunur. Kaslar düz kas, astarlı adale ve kalp kası elde etmek üzere üç çeşittir.
1. Düz Kaslar: Hücreleri mekik şeklindedir. Büyüklükleri bulundukları yere kadar değişir. Çekirdekleri hücrenin orta kısmında bulunur. Tek çekirdeklidirler. Sitoplazmasına sarkoplazma, hücreli zarına ise sarkolemma denir. Sitoplazmada görülen, boylu boyunca iplikçiklere ise miyofibril denir. Miyofibriller, aktin ve miyozin denilen adale proteinlerinden oluşmaktadır. Kasılmayı bunlar sağlar.
Düz kaslar istem dışı hareket eden kaslardır. Kasılmaları yavaş ve düzenlidir. Otonom sinir sistemi kontrolünde çalışırlar. Eklembacaklılar hariç tüm omurgasızlarla omurgalıların dolaşım, sindirim, solunum gibi sistemleri meydana getiren organların duvarlarında kayda değer ölçüde düz kaslar bulunur.
2. Dolgun Kaslar: İskelet sistemiyle bağlantılı olan kaslardır. Beyin kontrolünde isteğe alt olarak çalışırlar. Kasılma hareketleri merkezi asap sistemine ait motor sinirlerle denetleme edilir. Düz kaslara oranla daha süratli kasılabilirler.
Hücreleri uzun ve silindirik biçiminde olup hücre sınırları süresiz olduğundan çok çekirdekli görülürler. Oval şekilli çekirdekler hücrenin kenar kısmında bulunurlar. Bir buruşuk kasın yapısı tüm bir kastan inşa birimlerine içten; adale demeti, adale teli, telcikler (miyofibril, aktin ve miyozin proteinleri) olarak sıralana bilinir. Sarkoplazma içinde miyofibriller arasında dağılmış varlıklı bir endoplazmik retikulum ağı (sarkoplazmik retikulum) vardır. Miyofibriller özel bir diziliş gösteririler. Bu diziliş açık ve koyu bantlar meydana getir.
Adale liflerinde açık renkli görülen I bandı, koyu renkli görülen A bandı olarak isimlendirilir. I bandını tam ortasında koyu renkli ince çizgi Z bandı olarak adlandırılır. A bandının ortasında görülen bölgeye ise H bandı adı verilir. Adale dokusunda ard arda gelen iki Z bandı arasındaki bölgeye sakromer denir ve kasılma birimi olarak kabul edilir. Miyofibriller fazla daha ince ipliklerin düzenlenmesiyle meydana gelmişlerdir. Bunlardan kalın ve kısa olanlarına miyozin, ince ve uzun olanlarına ise aktin iplikleri denir. Bu ipliklerin esas yapıları proteindir.
Miyozin iplikleri komşu I bandına geçmezler. Aktin iplikleri ise I bantların meydana getiriler ve kısmen iki taraftan A bandının içine girerler. Böylece A bantlarının ucunda miyozin ve aktin iplikleri bulunurken orta kısımlarında sadece miyozin iplikleri yer alır. Yalnızca miyozin ipliklerinden oluşan bu kısım H bandını meydana getirir. Aktin iplikleri I bandının ortasında birleştikleri yere de Z çizgisi denir. Kasa kaplı görünüş bu şekilde kazandırılmıştır. I bandı yalnız aktin ipliklerinden, H bandı yalnız miyozin ipliklerinden, A bandı ise ayrıca aktin keza de miyozin ipliklerinden oluşur.
Kas Proteinlerinin Sıralanışı: Adale telleri aktin ve miyozin proteinlerinden başka hemoglobine benzeyen miyoglobin proteinini içerirler. Miyoglobinin görevi kaslarda O2 azaldığı vakit kandan O2 almak ve oksidasyonu sağlamaktır. Miyofibrilin O2’e bağlanma kapasitesi hemoglobinden fazladır. Buruşuk kasların kemiklere bağlandığı yerler sıkı bağ dokudan yapılmıştır. Bunlara adale kirişleri ya da tendonlar denir. İskelet kasları bir taraftan hareketli bir kemiğe bağlanırken diğer taraftan mutlaka hareketli bir ekleme bağlanmışlardır. Kemiğe bağlandığı nokta başlangıç noktası, ekleme bağlandığı nokta sonlanış noktasıdır. Bu iki tutunma aralarında kalan kısım karın kısmıdır. İskelet kasları çoğunlukla çiftler halinde çalışırlar.
3. Kalp Kası: Dolgun adale olmasına karşın irademiz dışında kasılma faaliyeti gösteriri (Otonom sinir sistemine bağlıdır). Bu kas enine bantlaşma gösterir. Adale telleri kısa boylu olup tek çekirdeklidir. Birbirine bağlandıkları yerde ara diskler bulunur. Sürekli çalıştıkları için oksijen gereksinimleri çok fazladır.
Kayan iplikler hipotezi Bu hipoteze tarafından kasılma aktin ve miyozin ipliklerinin hareketine yan olup ince aktin iplikçiklerinin kalın miyozin iplikçiklerinin üzerinden kaymasıyla gerçekleşir. Miyozin iplikçikleri hareket etmez, aktin iplikçiklerinin boyları kısalmaz fakat iki elin parmakları gibi iç içe geçerek kayarlar. Kasılma esnasında A bandını boyu değişmezken I bandı kısalır, H aralığı yok olur. İki Z çizgisi birbirine yaklaşır. Böylece kas kasılması gerçekleşir..
Gevşeme anında ise bütün tersi gerçekleşir. Adale eski özelliğine kavuşur. Bu mekanik olayda bir takım kimyasal maddeler devir aldığı gibi çok miktarda da enerji harcanır. Kaslar enerjinin yoğun üretildiği ve harcandığı yerlerdir. Bu yüzden adale hücrelerinde ve bilhassa yürek kasında mitakondrilerin sayısı oldukça fazladır. Antagonize Hareket: İskelet kasları başlıca çiftler halinde çalıştığından her grup birbirinin tersine hareket eder. Biri kasılırken diğerinin gevşeyip uzaması şeklinde gerçekleşen bu harekete antagonist hareket denir. Kalpte kulakçık ve karıncıkların kasılıp gevşemesi ile kol ve bacakların bükülmesi buna örnektir. Bu cins kaslara antagonist kaslar denir. Eklem düşey ve uyuşuk kalırsa her iki grup adale da aynı anda kasılıp gevşer. Bu nesil kaslara ise sinerjist kaslar denir.
Kas sarsısı Bir kasa kısa süreli bir uyarının etki ettiğinde adale önce kasılır, sonra gevşer ve eski halini alır, bu olaya kas sarsısı (kasıl sarsılma) denir. Kas sarsısını ölçen alete miyograf denir. Bu aracın çizdiği grafiğe de miyogram denir. Bir adale sarsısı üç evrede tamamlanır. I. Bakımlı Safha: Uyarmanın alınması ile kasın kasılmaya başlaması sırasında geçen faz. II. Kasılma Fazı: Kasın artan bir şekilde kalınlaşıp kısaldığı safha. III. Gevşeme Fazı: Kasın kasıl durumundan ilk halini alıncaya kadarki aşama. Dinlenme fazına geçmeden kasa tekrar tekrar bahşedilen uyartılar, kasın normalden artı kasılmasına niçin olur. Bu olay birikim denir. Birikimde bir bir adale sarsılarının birbirine katılmasıyla ahenk içinde adaleli kas hareketleri olur.
Fizyolojik Tetanoz ve Tonus: Kaplı kasların uyarılarak kasılmasını beyin ve omurilikten gelen sinir impulsları sağlar. Kas hücrelerinin tümü bir veya birkaç noktadan sinir hücreleriyle bağlantı halindedir. Bir kas, kısa aralıklarla sıkı sık sinir impulsları ile uyarılırsa kesintisiz bir kasılma hali gösterir. Buna fizyolojik tetanoz adı verilir. Fizyolojik tetanos halindeki kas gevşemez. Sıradan bir kas dinlenme halinde bile hafif kasılı durumdadır. Buna tonus denir. Felç ve baygınlık haricen kaslar tonus halindedir. Felç gibi nedenlerle hareket yeteneğimizin kaybolması kasların bozulmasından değil, kaslara uyartı içeren sinirlerin zedelenmesinden dolayıdır. Tonus uyartılara daha ivedi yanıt vermemizi sağlar.
Kasılmanın kimyasal açıklaması Kaplı kaslar miyelinli asap lifleri ile uyarılır. Asap uçları kas hücreleri üstünde bir çok kollara ayrılarak sonlanır. Bu noktalara motor plak denir. Asap ve kas hücrelerinin bir araya geldiği bölgede sinir hücreleri tarafından bir tür asap hormonu (nörotransmiter) olan asetilkolin salgılanır. Asetilkolin hormonunun görevi adale hücrelerinin endoplazmik retikulumlarında ambar edilmiş yer alan Ca++ iyonlarını aktin ve miyozin proteinlerini arasına yaymak ve kasılma hareketini başlatmaktır. İşte kasılma olayı bu değişmelerle birlikte başlar. Kas telcikleri kasılır.
Kasın kasılması için zorunlu dikkat şiddetine eşik şiddeti denir. Kasın bir defa kasılıp gevşemesine de kasıl sarsı denir. Bir sarsılmanın olabilmesi için uyarın belirlenmiş bir şiddetten yukarı olması gerekir. Daha hafif şiddetteki uyarılara, adale yanıt vermez, sarsıntı olmaz. Uyarının şiddeti arttıkça kasılmada belli bir dereceye kadar fazlalaşır. Fakat o kadar bir lahza kazanç ancak, zor ne dek artarsa artsın kasılmanın derecesi değişmeyen.
Kalp kasınsa ise durum farklıdır. Yürek kası her zaman defalarca verebileceği karşılığın en büyüğünü verir. Yürek kasının sarsı doğuran en minik şiddetteki uyarana ve en büyük şiddetteki uyarana verdiği karşılık defalarca aynıdır. (Ya hep ya hiç kuralı)
Kasılma için gereken enerji ATP’den karşılanır. Ancak kasılma olayı çok artı enerji harcanmasını gerektirir. Harcanan ATP’nin hemen sağlanması için yalnız kaslara özgü değiştirme enerji deposu mevcuttur. Bu yerine geçen kimse enerji deposuna kreatin fosfat (CP) denir. Kreatin fosfatın yüksek enerjili fosfatı kopar ve ADP ile birleşir. Bu Nedenle hemencecik ATP sentezi sağlanmış olur * ATP -> (Ca++) -> ADP + P +Enerji * Kasılma hemen: Kreatin fosfat + ADP -> ATP + Kreatin * Dinlenme hemen: Kreatin + ATP -> Kreatin fosfat + ADP
Kreatin fosfatın buradaki görevi ivedi enerji ihtiyacını yerine getirmek için ADP’ye P vererek ATP üretmektir. Kasın ivedi ve aralıksız hareketi bu şekilde sağlanır. ATP elde etmenin bir öteki yolu ise kastaki glikojenin glikoza, glikozu da glikoliz ile ATP’ye dönüştürmesidir. Glikoz olayı glikojen ile başlar ve pürivik asidin laktik aside dönüşmesi ile tamamlanır.
a. Zor ve uzun süreli hareketler sırasında, adale hücreleri kasa yeteri değin oksijen taşıyamaz. Glikoliz laktik aside parçalanır. Adale glikojeni -> Üzüm Şekeri -> Pürivik asit -> laktik asit + 2ATP
laktik asit, asap uçları ile kas tellerinin arasını kapayarak uyartının iletilmesini engeller. Buna adale yorgunluğu denir. Dinlenme hemen kasa yeteri dek oksijen gelir. Laktik asidin birçok glikojene dönüşür, bir kısmı da mitakondrilerdeki krebs çemberine girebilmek için pürivik aside dönüşür. Açığa meydana çıkan enerji kreatin fosfatta depolanır. Bu şekilde süt asiti oksidasyonu sağlanarak kas yorgunluğu giderilir.
b. Kasa yeteri değin oksijen geldiğinde hücreli solunumu yapılır. Adale glikojeni -> Üzüm Şekeri -> Pürivik asit -> 6CO2 + 6H2O +38ATP
Açığa çıkan enerji tekrar tekrar kreatin fosfatta depolanır. Hücreler çok miktarda mitakondri kapsamazlar. Kreatin fosfat kasılma için gerekli olan enerjiyi karşılayan ATP’yi ricası anda meydana getirir. Lakin hücreler fazla miktarda kreatin fosfat kapsamaz. Enerji önce glikojenden sağlanır. Kasların kasılması için yaralanılan enerji kaynağı kas glikojenidir.
Adale hastalıkları Zaaf, felçler ve bunun gibi fonksiyonel bozukluklarla kendini belirten kas hastalıklarını nitelendirmek için miyopati terimi kullanılır. Fakat, kasların işlevi sinir sistemine yan olduğu için bu terim yetersiz kalmaktadır. Günümüzde daha fazla sinir-kas hastalıkları veya motor ünite hastalıları terimleri kullanılır.
Kastaki Hastalıklar: Adale liflerinde ortaya çıkan bozuklukların birçok, bir tek genin hasarına emrindeki, monogenik bozukluklardır; distrofik görünüş, kasın hacminin azaldığı atrofiler ve miyopatiler bunlara misal verilebilir. Bu bozukluklar sonucunda adale işlevleri ya çok zayıflar yada felçler ortaya çıkar.
Motonörondaki Hastalıklar: Motonöronların akson uzantılarında veya hücre gövdelerindeki bozukluklar bu nöronların benzer olduğu kas hücrelerini atrofiye uğramasına yol açar; bunun nedeni, hiçbir emir alamayan hücrenin işlev görememesidir.
Motorplaktaki Hastalıklar: Sinirle kasın birleştiği motor plakta, kas zarı üstünde yer alan asetil kolin alıcılarında görülen bozuklular, sinirsel uyarının kasa gerektiği gibi geçebilmesini engeller ve kas tatmin edici cevabı veremez.
Sarkoplazmadaki Hastalıklar: Sarkoplazmik retikulum borucuklarındaki anormallikler, kalsiyumun toplanması ve pompalanmasıyla ilgili işlevsel bozukluklara yol açar. Bunun sonucunda anormal bir ısı çıkaran denetimsiz kasılmalar ortaya çıkar.
Tüm bu hastalıklar erken çocuk çağından yaşlılığa dek yaşamın her döneminde ortaya çıkabilir. Neden oldukları klinik belirtiler kişiden kişiye ya da aynı kişinin farklı adale gruplarında değişiklik gösterir.
#destek ve hareket sistemi bölümleri nelerdir#destek ve hareket sistemi görevleri#destek ve hareket sistemi konu anlatımı#destek ve hareket sistemi nedir kısaca#destek ve hareket sistemi nelerden oluşur
0 notes
Text
New Post has been published on Kadın Sağlığı Rehberi
New Post has been published on http://saglikdoping.com/insanda-hareket-ve-destek-sistemi/
İnsanda hareket ve destek sistemi
Hayvanlarda olduğu gibi, insanda da vücuda biçim veren, iç organları koruyan, vücudun dik durmasını ve etkin hareket etmesini sağlayan sistem vardır. Bu sisteme yardım ve hareket sistemi denir. İskelet ve…
Hayvanlarda olduğu gibi, insanda da vücuda biçim veren, iç organları koruyan, vücudun tepede olan durmasını ve etkin hareket etmesini karşılayan sistem vardır. Bu sisteme destek ve hareket sistemi denir. İskelet ve kaslardan oluştuğu için iskelet ve adale sistemi de denir. Canlıların hareketini asap sistemi ve iç salgı bezleri sistem düzenler ve denetler.
Hareketler kas, kemik, ve eklemin birlikte çalışmasıyla gerçekleşir. İnsanda, destek ve hareket sistemi elemanı olan kemik doku, iskelet adını alır.
a. İnsanda iskelet İnsanda iskelet sistemi, vücudun çatısını oluşturur. İskelet sistemi hareketi sağlamanın haricen iç or¬ganları koruma, adale ve iç organlara bağlanma yüzeyi oluşturma görevi de yapar. İskeleti yaratıcı kemikler kalsiyum deposu olarak iş görür. aynı zamanda kemiklerde kan hücreleri de meydana kazanç.
İskelet, anne karnında sekizinci haftaya kadar kıkırdaktır, sonradan kemikleşme başlar. Doğum¬dan daha sonra kemik gelişimim kalıtsal, bünyesel ve çevresel faktörler etkiler.
Kemik Yapısı ve Çeşitleri İnsan iskeletin! oluşturan kemikler, şekillerine kadar dört grupta incelenir;
1. Uzun Kemikler: Kol ve bacaklarda bulunur. İki ucu kabarık silindirik kemiklerdir. Kemiğin uzunlamasına uzamasını baş kısmı ile gövdesi aralarında bulunan kıkırdak doku sağlar. Bir süre sonra kemikleşir. Bundan sonradan kemiğin uzaması eklem kıkırdağı tarafından devam ettirilir. En dışta enine büyümeyi ve onarılmayı sağlayan kemik zarı (periost) vardır. Baş kısmında dışta ince katman halinde sıkı kemik dokusu apaçık süngerimsi kemik doku bulunur. Cisim kısmı ayrıntılarıyla sıkı kemik dokudan yapılmıştır. Ortadaki boşluğu sarı kemik iliği doldurur. Süngerimsi kemik dokuda ise kırmızı kemik iliği bulunur. 2. Kısa Kemikler: Az Daha irtifa ve genişliği birbirine eşdeğer olan kemiklerdir. Kısa kemikler dışarıdan kemik zarı ile sarılmıştır. Kemik zarının aşağıda sert kemik, besbelli ise süngerimsi kemik bulunur. Süngerimsi yapıda kırmızı kemik iliğine rastlanır. Kısa kemiklerde kemik kanalı bulunmaz. El ve ayak parmakları kısa kemiklerdir 3. Yassı Kemikler: Kalınlığı eni ve boyundan az olan kemiklerdir. Göğüs, kafatası, kürek ve kaburga kemikleridir. Kemik zarı aşağıda sıkı kemik dokusu ve bunun ortasında süngerimi kemik doku yer alır. Kırmızı kemik iliği ile doludur. Sarı kemik iliğinin yer aldığı bir kanal yoktur. 4. Yamalı şekilli kemikler: Öbür şekillerde olan ve genelde öteki bir kaç kemikle temas kuran ke¬miklerdir. Örneğin, omurlar, bir takım yüz kemikleri gibi. İnsan iskeleti takriben 207 kemikten oluşmuştur. İskeleti oluşturan kemik sayışı 207 olarak belirtilmesine karşın, bazı kaynaklarda bu sayıya kulak (6) ve dil (1) kemikleri de eklenerek rakam artırılmıştır. Bir Takım kaynaklarda ise kuyruk sokumu ve sağrı omurları birleşmiş olarak kabul edildiğinden, kemik sayışı daha eksik gösterilmiştir, iskelet baş, cisim ve üyeler iskeleti olarak üç bölümde incelenebilir. 5. Oval Kemikler: Misal dizkapağı kemiği.
İnsanda iskelet yapısı İnsanda iç iskelet kemikten yapılmıştır. İskelet oluşturan kemikle yapısal olarak üç kısımda incelenir. İnsan iskeletinin kısımları: 207 kemikten oluşan insan iskeleti baş, karoser, üyeler elde etmek üzere üç kısımda incelenir
1. Baş İskeleti: Beyin, beyincik ve asap merkezlerini içinde bulundurur. Kafatası ve yüz iskeleti olarak iki kısımda incelenir. a. Kafatası İskeleti: Alın(1), bağlı kafa (2), art kafa(1), şakak(2), esas(1) ve kalbur(1) kemiklerinden oluşur. Oynamaz eklemlerle birbirlerine bağlanırlar. Beyin ve beyinciği ayrıntılarıyla kapatarak korurlar. Yalnız omurilik ve sinirlerin antre çıkışlarını sağlayan delikler vardır. b. Yüz İskeleti: Tırnakçık(2), elmacık(2), burun(2), sapan(1), boynuzcuk(2), üst çene(2), tat alma(2), daha aşağı çene(1) kemiklerinden oluşur. Oynamaz eklemlerle birbirine bağlanmıştır. Sadece alt çene kemiği sözde oynar eklemlerle şakak kemiğine bağlıdır.
2. Gövde İskeleti: Sinir sistemi ve iç organları korur. Vücudu dikey miktar. Gövdeyi oluşturan kemikler, omurga, kaburga, göğüs, omuz ve kalça kemiklerinden oluşmuştur. Omurga, boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan 33 omurun üst üste gelmesi ile oluşmuştur. Her omurda iki ast çıkıntı, bir dikensi çıkıntı, omur cismi, omur deliği, omur yayları ve eklem çıkıntıları vardır. üst üste gelen omurlar kıkırdak disklerle birbirine bağlanarak omurgayı oluştururlar. Omurlar defalarca geldiğinde omur delikleri birleşerek omurga kanalını oluştururlar. Omurga kanalını omurilik doldurur. Omurga sıradan 75 cm uzunluğunda, dayanıklı ve bükülgen, uzun, ‘S’ şeklinde bir kemik dizisidir. Omurga tamamen ekle alındığında dört eğrilik göze çarpar: Öne dürüst konveks boyun eğriliği; öne dürüst içbükey sırt eğriliği(kifoz); öne dürüst konveks bel eğriliği (lordoz); öne içten içbükey sağrı eğriliği. Omurga beş bölgeye ayrılır.
1. Boyun 2. Sırt 3. Bel 4. Sağrı 5. Kuyruk sokumu
Boyun bölgesinin birinci kemiğine atlas kemiği, ikinci kemiğine ise eksen kemiği denir.İç içe geçmişlerdir. Boyunun sağa sola dönmesini sağlarlar. Sırt bölgesi 12 omurdan oluşur. Kaburgalar bir uçları ile sırt omuruna bağlanırlar. Bel bölgesi 5 omurdan oluşur. Vücudun hiçbir kısmıyla benzer olmadığı için kolaylıkla hareket edebilir. Sağrı bölgesi 5 omurdan oluşur. İnsanın dik durması ve yürümesinde etkili olan bölgedir.Kuyruk sokumu 4 omurdan oluşmuştur. Bu omurlar birleşerek tek omur halini almıştır.
Göğüs kemiği vücudun göğüs bölgesinde yer alan üst kısmı geniş, alta dürüst sivrilen yassı bir kemiktir. Vücudun göğüs kısmında bulunan 15-20 cm boyundaki bu kemiğe göğüs kemiği denir. Sap, beden ve hançerimsi çıkıntı almak üzere üç kısımdan oluşmuştur.
Üzerinde enine ibikler ve adale-tahvil bağlantı yerleri bulunur. On iki çift olan kaburgaların ilk yedi çifti göğüs kemiğine, sekiz, dokuz ve onuncu çiftler ise yedinci kaburgaya bağlıdır. Son iki kaburganın uçları serbesttir. Yüzücü kaburgalar denir.
Omuz kemerleri önde köprücük (2), arkada kürek (2) kemiğinden oluşur. Kalça kemeri kalça, oturga ve çatı kemiklerinden oluşur. Kalça kemikleri birbirleriyle ve sağrı bölgesi kemikleriyle birleşerek leğen denilen yapıyı oluşturur. Leğen gövdeye bağlanarak karın bölgesindeki iç organlara alttan desteklik sağlar.
3. Üye iskeleti: Omuz kemeri ve kalça kemeri ile gövdeye bağlanır. Omuz kemeri, önde köp¬rücük, arkada kürek kemiğinden oluşur. Bir ucuyla göğüs kemiğine, bir ucuyla kürek kemiğine bağlanır. Kal¬ça kemeri, kalça, oturga ve çatı kemiğinden oluşur. Bu kemikler önden birbirleriyle, arkadan sağrı omurlarıyla kaynaşarak leğen kemiğini oluşturur. Bu yapı gövdeye bağlanarak karın boşluğundaki organlara alttan desteklik verir ve korur.
Kollar, bir pazu kemiği, bir ön kol, bir dirsek, sekiz el bilek, beş el tarak, on dört el parmak olmak üzere herkes otuz kemikten oluşur. Ön kol kemiği, dirsek kemiği tarafına dönme yeteneğindedir. Böylece elin ve dışa dönüşü sağlanır. But kemikleri, bir uyluk, bir diz kapağı, bir baldır, bir kaval, yedi ayak bilek, beş but tarak ve on dört ayak parmak kemiği almak üzere otuz kemikten oluşur. Uyluk kemiği vücudun en uzun ve en sağlam kemiğidir. Üstte, yuvarlak ucuyla kalçadaki eklem çukuruna girer. Bacağın daha alçak kısmında önde yer alan kemiğe kaval, arkada yer alan kemiğe baldır kemiği denir. Kaval kemiği üstten, uyluk kemiğinin daha aşağı ucuyla diz eklemini oluşturur. Diz kapağı kemiği, diz eklemini korur. Üçgenin Taban Olmayan Kenarı iskeletinde bilek kemiklerinin ikisi kaynaşarak topuk kemiğini oluşturur. Millet topuk ve parmaklarıyla yere basarlar.
a. Kol Kemikleri: Pazı(1), ön kol(1), dirsek(1), bilek(8), tarak(5), parmak(14) b. Ayak Kemikleri: Uyluk(1), dizkapağı(1), kaval(1), baldır(1), bilek(7), tarak(5), parmak(14)
Eklem Yapısı ve Çeşitleri Kemikler, alt yanlamasına ve direk uca geldiklerinde görevlerine ve hareket durumlarına göre arasında bağ¬lantılar yaparlar. Bu bağlantılara eklem denir. Eklemler hareket derecesine kadar üç bölümde incelenir:
Oynamaz Eklemler: Kafatası gibi iskeletin hareket etmeyen kısımlarındaki kemiklerde görülür. Kemikler, çok sıkı şekilde birbirine testere kadınsı gibi girinti ve çıkıntılarla bağlıdır (Şekil 3.14).
Az Oynar Eklemler: Hareketleri sınırlı olan eklemlerdir. Omurların eklemleri bu tiptir. Omurlar birbiri üstüne doğrudan doğruya binmezler, aralarında fibröz kıkırdaktan üretilmiş yastıklar (diskler) vardır. bununla birlikte omurlar birbirleriyle ligamentler (kirişler) aracılığıyla bağlanmıştır. Kaburgaların göğüs kemiği ile yaptığı eklem de eksik oynar ekleme örnektir. Omurlarda disklerin kaymasıyla bel fıtığı denen omurga rahatsız¬lıkları oluşur.
Oynar Eklemler: Başlıca vücudun hareket görevini üzerine almış kemikler aralarında görülen tam hareketli eklemlerdir. Bu eklemlerde, iki kemikten birinin çıkıntısı ile diğerinin girintisi birbirine uyacak şekil¬dedir (Şekil 3.15). İki kemiğin aralarında sinoviyal haylazlık olduğundan kemiklerin özgürlük hareket etmesi sağ¬lanır.. Eklem kıkırdakları kemiklerin uçunu örterek hem onlara uçlarda düzgünlük verir; ayrıca de kısmen es¬neklik kazandırır. Sinoviyal boşluğu içten saran sinoviyal zar vardır. “Sinoviyal zar”, kan ve lenf damarların-dan sinoviyal sıvıyı (eklem sıvısı) süzmeye fayda. Bu akıcı eklemlerin kaygan olmasını sağlar. İleri yaşlarda eklem katılaşmaları bu süzme görevinin bozukluğundan olur. Eklemleri yaratıcı kemikler birbirlerine ligamentler ve kısmen kaslarla bağlanır. Eklemlerin üstünde eklemi koruyan eklem kapsülü bulunur.
İskelet hastalık ve rahatsızlıkları İskeletle ilgili hastalıklar kemikleri(kırıklar, iltihaplar, kanserler vb.) ve eklemleri etkiler (çıkıklar, artrozlar vb.) etkiler.
Kırıklar: Direkt kemik üzerine veya çevre dokulara tesir eden darbeler ve çarpmalar sonucunda kemik dokusu bütünlüğünün bozulmasına kırık adı verilir. Dokuların zayıflamasına ast olarak kendiliğinden oluşan kırıklar da görülmekle birlikte, kırıkların büyük bir çoğunluğu travmalar nedeniyle meydana gelir. Darbenin şiddetine ve niteliğine kadar kemiklerde çatlaklar ve iki veya çok parçalı kırıklar ortaya çıkabilir. Kemik parçaları yaradan dışarı çıkıyorsa açık kırıktan söz edilir. Klinik açıdan kırık tanısı radyografilerle konur ve öbür şiddette ağrılarla beraber işlev kaybının bulunmasıyla kendini gösterir.
Tedavinin temeli, hasar gören kemik parçalarının cerrahi yöntemlerle yerine yerleştirilmesinden sonra vücudun o bölümünün hareketsizleştirilmesine dayanır. Basit kırıkların tedavisi için dış ateller yeterli olur. Buna karşılık parçalı kırıkların tedavisinde cerrahi girişime baş vurulur ve vücutta tanıdık olmayan ceset tepkimelerine yol açmayan metal çiviler, levhalar ve çubuklar kullanılır. Hareketsizleşme süreci içinde beden kendi kendine yeni bir kemik dokusu üreterek kırık yerin kaynamasını sağlar. Ilk dönemde kırık parçaları arasında kalan başıboşluk kan ve lenfle dolar; bu sırada bağ dokusu tomurcukları kan pıhtısının içine yerleşerek bir bono dokusu nedbesi yaratır. daha sonra kan damarları yoluyla komşu kemiklerdeki kalsiyum depolarından sağlanan kalsiyum, nedbenin mineralize olmasını sağlar. Damarca varlıklı kemik zarı bu dönemde kayda değer bir rol oynamaktadır. Kemik dokusunun eski halini kazanabilmesi daha uzun bir sürede gerçekleşebilir.
Kemik İltihapları: Kemik dokusunu etkileyen iltihabi hastalıklar mikrobik, paraziter(asalaklara yan) ya da kimyasal kaynaklı olabilir. Genellikle alçı uygulanması ve antibiyotiklerin kullanılması hastalığın tedavisi için yeterli olur.
Çoğalma ve Kireçleşme Bozuklukları: En manâlı çoğaltma bozukluğu olan cücelik boyun beceriksiz uzaması demektir. Cücelik hormon bozukluğuna tabi olabileceği gibi metabolizma bozukluklarına da alt olabilir. Nadir görülen bir genetik rahatsızlık olan akondroplazide ise kemik büyümesini sağlayan artma kıkırdakları fazla erken yaşta kapanır.
Fazla yükseklik uzaması ve irileşme ile kendini belirten jigantizm hastalığı bazı durumlarda hipofizin fazla çalışması ve yükselme hormonunun artı miktarı üretilmesi sebebiyle oluşur. Bu hastalığa yakalanan kişilerde kocaman cüsseye rağmen, adale gücü normalin altındadır ve alıngan bir inşa bulunur.
Kemiklerde ilerleyici kireçsizleşmeye yol açan ve kemik erimesi olarak da aşina osteoporoz özellikle menopoz dönemindeki kadınlarda ortaya çıkar. Hastalığın nedeni hormon düzeninin bozulmasıdır.
Bitki Örtüsü Hastalıkları: Vücudun bütün öteki organları gibi kemiklerde de habis urlar ortaya çıkabilir. Ot Gibi Yaşama kemik dokusundan kaynaklanabileceği gibi diğer bir organdan kaynaklanan bir metastaza da yan olabilir. Kemik dokusundan çıkan osteosarkom daha fazla çocuklarda ve gençlerde ayak kemiklerinde görülür. Daha sık rastlanan ikincil kanserler çoğunlukla ileri yaşlarda ortaya çıkar; bunlarda şiddetli ağrılar ve kemik dokusunun ileri derecede alıngan ayla gelmesi gibi belirtiler bulunur.
Eklem Hastalıkları: Travmalardan ileri gelen eklem hastalıklarına örnek olarak burkulmalar ve çıkıklar sayılabilir. Ayrıca yeni doğanda doğuştan olan kalça çıkığı adı bahşedilen bir koşul görülebilir. Romatolojik hastalıklar sınıfında bulunan öteki iki önemli eklem hastalığıda artroz(eklem kıkırdağının imha olması) ve artrittir.(eklem boşluğunu kaplayan dokunun iltihabı)
Kas sistemi Kaslar kasılabilen, dolayısıyla da hareketleri sağlama özelliği olan yapılardır. Vücuda desteklik eder, hareketi sağlar, beden ısısını meydana getirir. Keza iç organları bağlar ve onları askıda miktar. Farklı Alanlara Yönlendirilmiş organizmalarda farklı kas tipleri vardır. Protistlerde çizgisiz adale telcikleri bulunur. Kolay özellikte olmasına karşın bir tek gözenekli olan olan paramesyum da kontraktif kofullar kas işlevi görür. Omurgasızlarda ise genelde düz kaslardan oluşur. Yavaş ve ritmik kasılırlar. Solucanlarda, yumuşakçalarda düz kaslar bulunur. Eklembacaklılarda uçma ve sıçramayı karşılayan astarlı kaslar bulunur. Tüm omurgalılarda iskeleti hareket ettiren dolgun kaslar, yemek yemek borusunda, midede, bağırsaklar, kan damarlarının duvarlarında, üreme organları ve diğer organ duvarlarında ise düz kaslar bulunur. Kaslar düz adale, astarlı adale ve yürek kası olmak üzere üç çeşittir.
1. Düz Kaslar: Hücreleri mekik şeklindedir. Büyüklükleri bulundukları yere göre değişir. Çekirdekleri hücrenin orta kısmında bulunur. Tek çekirdeklidirler. Sitoplazmasına sarkoplazma, hücreli zarına ise sarkolemma denir. Sitoplazmada görülen, uzunlamasına iplikçiklere ise miyofibril denir. Miyofibriller, aktin ve miyozin denilen kas proteinlerinden oluşmaktadır. Kasılmayı bunlar sağlar.
Düz kaslar istem dışı hareket eden kaslardır. Kasılmaları yavaş ve düzenlidir. Otonom asap sistemi kontrolünde çalışırlar. Eklembacaklılar hariç tüm omurgasızlarla omurgalıların dolaşım, sindirim, solunum gibi sistemleri meydana getiren organların duvarlarında kayda değer ölçüde düz kaslar bulunur.
2. Buruşuk Kaslar: İskelet sistemiyle benzer olan kaslardır. Beyin kontrolünde isteğe yan olarak çalışırlar. Kasılma hareketleri merkezi asap sistemine ait motor sinirlerle kontrol edilir. Düz kaslara oranla daha hızlı kasılabilirler.
Hücreleri uzun ve silindirik şeklinde olup hücreli sınırları belirsiz olduğundan çok çekirdekli görülürler. Oval şekilli çekirdekler hücrenin kenar kısmında bulunurlar. Bir dolgun kasın yapısı bütün bir kastan inşa birimlerine dürüst; kas demeti, adale teli, telcikler (miyofibril, aktin ve miyozin proteinleri) olarak sıralana bilinir. Sarkoplazma içinde miyofibriller aralarında dağılmış zengin bir endoplazmik retikulum ağı (sarkoplazmik retikulum) vardır. Miyofibriller özel bir diziliş gösteririler. Bu diziliş açık ve koyu bantlar meydana getir.
Adale liflerinde açık renkli görülen I bandı, koyu renkli görülen A bandı olarak isimlendirilir. I bandını bütün ortasında koyu renkli ince çizgi Z bandı olarak adlandırılır. A bandının ortasında görülen bölgeye ise H bandı adı verilir. Kas dokusunda ard arda gelen iki Z bandı arasındaki bölgeye sakromer denir ve kasılma birimi olarak kabul edilir. Miyofibriller çok daha ince ipliklerin düzenlenmesiyle meydana gelmişlerdir. Bunlardan kalın ve kısa olanlarına miyozin, ince ve uzun olanlarına ise aktin iplikleri denir. Bu ipliklerin temel yapıları proteindir.
Miyozin iplikleri komşu I bandına geçmezler. Aktin iplikleri ise I bantların meydana getiriler ve kısmen iki taraftan A bandının içine girerler. Böylece A bantlarının ucunda miyozin ve aktin iplikleri bulunurken orta kısımlarında yalnızca miyozin iplikleri yer alır. Sadece miyozin ipliklerinden oluşan bu kısım H bandını meydana getirir. Aktin iplikleri I bandının ortasında birleştikleri yere de Z çizgisi denir. Kasa kaplı dış görünüş bu şekilde kazandırılmıştır. I bandı yalnız aktin ipliklerinden, H bandı yalnız miyozin ipliklerinden, A bandı ise ayrıca aktin keza de miyozin ipliklerinden oluşur.
Adale Proteinlerinin Sıralanışı: Adale telleri aktin ve miyozin proteinlerinden başka hemoglobine benzeşen miyoglobin proteinini içerirler. Miyoglobinin görevi kaslarda O2 azaldığı süre kandan O2 elde etmek ve oksidasyonu sağlamaktır. Miyofibrilin O2’e bağlanma kapasitesi hemoglobinden fazladır. Çizgili kasların kemiklere bağlandığı yerler sıkı bağ dokudan yapılmıştır. Bunlara adale kirişleri ya da tendonlar denir. İskelet kasları bir taraftan hareketli bir kemiğe bağlanırken üstelik mutlaka hareketli bir ekleme bağlanmışlardır. Kemiğe bağlandığı nokta başlangıç noktası, ekleme bağlandığı nokta sonlanış noktasıdır. Bu iki tutunma arasında kalan kısım karın kısmıdır. İskelet kasları başlıca çiftler halinde çalışırlar.
3. Yürek Kası: Dolgun kas olmasına karşın irademiz dışarıda kasılma faaliyeti gösteriri (Otonom asap sistemine bağlıdır). Bu adale enine bantlaşma gösterir. Adale telleri kısa boylu olup tek çekirdeklidir. Birbirine bağlandıkları yerde ara diskler bulunur. Sürekli çalıştıkları için oksijen gereksinimleri fazla fazladır.
Kayan iplikler hipotezi Bu hipoteze tarafından kasılma aktin ve miyozin ipliklerinin hareketine ast olup ince aktin iplikçiklerinin kalın miyozin iplikçiklerinin üzerinden kaymasıyla gerçekleşir. Miyozin iplikçikleri hareket etmez, aktin iplikçiklerinin boyları kısalmaz fakat iki elin parmakları gibi iç içe geçerek kayarlar. Kasılma esnasında A bandını boyu değişmezken I bandı kısalır, H aralığı yok olur. İki Z çizgisi birbirine yaklaşır. Bu Nedenle kas kasılması gerçekleşir..
Gevşeme derhal ise bütün tersi gerçekleşir. Adale eski özelliğine kavuşur. Bu mekanik olayda bir takım kimyasal maddeler ödev aldığı gibi çok miktarda da enerji harcanır. Kaslar enerjinin yoğun üretildiği ve harcandığı yerlerdir. Bu yüzden adale hücrelerinde ve bilhassa kalp kasında mitakondrilerin sayısı oldukça fazladır. Antagonize Hareket: İskelet kasları genelde çiftler halinde çalıştığından her grup birbirinin tersine hareket eder. Biri kasılırken diğerinin gevşeyip uzaması biçiminde gerçekleşen bu harekete antagonist hareket denir. Kalpte kulakçık ve karıncıkların kasılıp gevşemesi ile kol ve bacakların bükülmesi buna örnektir. Bu nesil kaslara antagonist kaslar denir. Eklem dik ve durağan kalırsa her iki grup adale da benzer anda kasılıp gevşer. Bu cins kaslara ise sinerjist kaslar denir.
Kas sarsısı Bir kasa kısa süreli bir uyarının tesir ettiğinde adale önce kasılır, daha sonra gevşer ve eski halini alır, bu olaya kas sarsısı (kasıl sarsılma) denir. Adale sarsısını ölçen alete miyograf denir. Bu aracın çizdiği grafiğe de miyogram denir. Bir adale sarsısı üç evrede tamamlanır. I. Rahat Safha: Uyarmanın alınması ile kasın kasılmaya başlaması sırasında geçen safha. II. Kasılma Fazı: Kasın artan bir şekilde kalınlaşıp kısaldığı evre. III. Gevşeme Fazı: Kasın kasıl durumundan ilk halini alıncaya kadarki evre. Dinlenme fazına geçmeden kasa tekrar tekrar verilen uyartılar, kasın normalden fazla kasılmasına neden olur. Bu durum birikim denir. Birikimde tek tek kas sarsılarının birbirine katılmasıyla ahenk içinde kaslı kas hareketleri olur.
Fizyolojik Tetanoz ve Tonus: Astarlı kasların uyarılarak kasılmasını beyin ve omurilikten gelen asap impulsları sağlar. Adale hücrelerinin tümü bir ya da birkaç noktadan sinir hücreleriyle temas halindedir. Bir kas, kısa aralıklarla sıkı sık asap impulsları ile uyarılırsa kesintisiz bir kasılma hali gösterir. Buna fizyolojik tetanoz adı verilir. Fizyolojik tetanos halindeki adale gevşemez. Bayağı bir kas dinlenme halinde bile hafif kasılı durumdadır. Buna tonus denir. Felç ve baygınlık haricen kaslar tonus halindedir. Felç gibi nedenlerle hareket yeteneğimizin kaybolması kasların bozulmasından yok, kaslara uyartı içeren sinirlerin zedelenmesinden dolayıdır. Tonus uyartılara daha çabuk cevap vermemizi sağlar.
Kasılmanın kimyasal açıklaması Buruşuk kaslar miyelinli asap lifleri ile uyarılır. Sinir uçları adale hücreleri üzerinde bir çok kollara ayrılarak sonlanır. Bu noktalara motor plak denir. Sinir ve adale hücrelerinin bir araya geldiği bölgede sinir hücreleri göre bir nesil sinir hormonu (nörotransmiter) olan asetilkolin salgılanır. Asetilkolin hormonunun görevi adale hücrelerinin endoplazmik retikulumlarında ambar edilmiş bulunan Ca++ iyonlarını aktin ve miyozin proteinlerini arasına yaymak ve kasılma hareketini başlatmaktır. İşte kasılma olayı bu değişmelerle birlikte başlar. Kas telcikleri kasılır.
Kasın kasılması için gerekli uyarı şiddetine eşik şiddeti denir. Kasın bir defa kasılıp gevşemesine de kasıl sarsı denir. Bir sarsılmanın olabilmesi için uyarın belirli bir şiddetten yukarı olması gerekir. Daha hafif şiddetteki uyarılara, kas yanıt vermez, sarsıntı olmaz. Uyarının şiddeti arttıkça kasılmada belirlenmiş bir dereceye değin fazlalaşır. Fakat pek bir lahza gelir ancak, zor ne değin artarsa artsın kasılmanın derecesi değişmeyen.
Kalp kasınsa ise durum farklıdır. Kalp kası tekrar tekrar daima verebileceği karşılığın en büyüğünü verir. Kalp kasının sarsı doğuran en minik şiddetteki uyarana ve en büyük şiddetteki uyarana verdiği karşılık defalarca aynıdır. (Ya defalarca ya hiç kuralı)
Kasılma için gereken enerji ATP’den karşılanır. Ancak kasılma olayı çok fazla enerji harcanmasını gerektirir. Harcanan ATP’nin hemencecik sağlanması için yalnız kaslara özgü yerine geçen kimse enerji deposu mevcuttur. Bu yerine geçen kimse enerji deposuna kreatin fosfat (CP) denir. Kreatin fosfatın yüksek enerjili fosfatı kopar ve ADP ile birleşir. Bu Nedenle hemen ATP sentezi sağlanmış olur * ATP -> (Ca++) -> ADP + P +Enerji * Kasılma anında: Kreatin fosfat + ADP -> ATP + Kreatin * Dinlenme derhal: Kreatin + ATP -> Kreatin fosfat + ADP
Kreatin fosfatın buradaki görevi ivedi enerji ihtiyacını yerine getirmek için ADP’ye P vererek ATP üretmektir. Kasın ivedi ve aralıksız hareketi bu şekilde sağlanır. ATP elde etmenin bir öteki yolu ise kastaki glikojenin glikoza, glikozu da glikoliz ile ATP’ye dönüştürmesidir. Glikoz olayı glikojen ile başlar ve pürivik asidin laktik aside dönüşmesi ile tamamlanır.
a. Kuvvet ve uzun süreli hareketler sırasında, adale hücreleri kasa yeteri kadar oksijen taşıyamaz. Glikoliz laktik aside parçalanır. Adale glikojeni -> Glikoz -> Pürivik asit -> laktik asit + 2ATP
laktik asit, sinir uçları ile adale tellerinin arasını kapayarak uyartının iletilmesini engeller. Buna kas yorgunluğu denir. Dinlenme anında kasa yeteri değin oksijen gelir. Laktik asidin birçok glikojene dönüşür, bir kısmı da mitakondrilerdeki krebs çemberine girebilmek için pürivik aside dönüşür. Açığa çıkan enerji kreatin fosfatta depolanır. Bu şekilde süt asiti oksidasyonu sağlanarak kas yorgunluğu giderilir.
b. Kasa yeteri dek oksijen geldiğinde hücresel solunumu yapılır. Adale glikojeni -> Üzüm Şekeri -> Pürivik asit -> 6CO2 + 6H2O +38ATP
Açığa çıkan enerji defalarca kreatin fosfatta depolanır. Hücreler fazla miktarda mitakondri kapsamazlar. Kreatin fosfat kasılma için gerekli olan enerjiyi karşılayan ATP’yi ricası anda meydana getirir. Ama hücreler çok miktarda kreatin fosfat kapsamaz. Enerji önce glikojenden sağlanır. Kasların kasılması için yaralanılan güç kaynağı kas glikojenidir.
Adale hastalıkları Güçsüzlük, felçler ve bunun gibi fonksiyonel bozukluklarla kendini bildiren kas hastalıklarını nitelendirmek için miyopati terimi kullanılır. Lakin, kasların işlevi sinir sistemine alt olduğu için bu terim yetkisiz kalmaktadır. Günümüzde daha fazla sinir-kas hastalıkları ya da motor ünite hastalıları terimleri kullanılır.
Kastaki Hastalıklar: Kas liflerinde ortaya çıkan bozuklukların çoğu, bir tek genin hasarına ast, monogenik bozukluklardır; distrofik görünüş, kasın hacminin azaldığı atrofiler ve miyopatiler bunlara misal verilebilir. Bu bozukluklar sonucunda kas işlevleri ya fazla zayıflar yada felçler ortaya çıkar.
Motonörondaki Hastalıklar: Motonöronların akson uzantılarında ya da hücre gövdelerindeki bozukluklar bu nöronların bağlantılı olduğu kas hücrelerini atrofiye uğramasına yol açar; bunun nedeni, hiçbir emir alamayan hücrenin işlev görememesidir.
Motorplaktaki Hastalıklar: Sinirle kasın birleştiği motor plakta, adale zarı üstünde yer alan asetil kolin alıcılarında görülen bozuklular, sinirsel uyarının kasa gerektiği gibi geçebilmesini engeller ve kas tatmin edici cevabı veremez.
Sarkoplazmadaki Hastalıklar: Sarkoplazmik retikulum borucuklarındaki anormallikler, kalsiyumun toplanması ve pompalanmasıyla ilgili fonksiyonel bozukluklara yol açar. Bunun sonucunda anormal bir ısı çıkaran denetimsiz kasılmalar ortaya çıkar.
Bütün bu hastalıklar erken çocuk çağından yaşlılığa kadar yaşamın her döneminde ortaya çıkabilir. Neden oldukları klinik belirtiler kişiden kişiye veya benzer kişinin bambaşka kas gruplarında değişiklik gösterir.
#destek ve hareket sistemi bölümleri nelerdir#destek ve hareket sistemi görevleri#destek ve hareket sistemi konu anlatımı#destek ve hareket sistemi nedir kısaca#destek ve hareket sistemi nelerden oluşur
0 notes