#bicily
Explore tagged Tumblr posts
Text
lütfen kitap okuyanlara şu cümleyi kurmayın "çok boş şey kitap okumak"hayır anlamadığım dolu olan önüne gelenle sevgili olup cicili bicili konuşup iki güne siktirli konuşmaya geçmek m?
Almayayım canım ben böyle mutluyum
7 notes
·
View notes
Text
Siz hiç,
öksüz bir çocuğun kalbini ziyaret ettiniz mi?
Dokundunuz mu kimsesizliğine bütün kalbinizle
Yalnızlığına süzüldünüz mü bir su misali
Sızdınız mı bir ışık gibi suskunluğuna
Babasızlığını öptünüz mü
Okşadınız mı annesizliğini
Umutsuzluğuna umut ektiniz mi
Çaresizliğine çare oldunuz mu hiç
İçine çektiği o derin sızıyı, siz de çektiniz mi?
Acısında,
Öfkesinde uyuyup,
Yarasında uyandınız mı hiç?
Siz, bir kadının çatlamış ellerinde dolaştınız mı?
Yorgun yüzünde,
Ürperen dudaklarında,
Kısık sesinde
Kırışık alnında
Ağaran saçında
Hayat kavgasında,
Bitkinliğinde,
Bezginliğinde,
Telaşında,
Tedirginliğinde hiç soluklandınız mı?
Mesela, geçtiniz mi bir açın kursağından?
Ruhunuz duydu mu hiç açlıktan uyuyamayan,
Ağlayan bir bebeğin duvarları sağır eden,
Göğün göğsünü çatlatan sesini
Lâl vicdanınız hiç dile geldi mi?
Ya, o kör merhametiniz gördü mü hiç
Boylarından büyük sandıkları sırtlayan çocukları
Mendil satan,
Dilenen,
Aç kalmamak adına,
Bakmak adına birilerine
Başkalarına ait olanı ç/alan
Bir parça ekmek bulma umuduyla
Çöplükleri karıştıran,
Umutsuzluğunu bir diğeriyle yarıştıran çocukları?
Ya, yavruları açlıktan ölmesin diye gururunu hiçe sayan
Onurunu, bir kendini bilmezin ayak altında ezdiren babaları?
Ya, tırnakları ojeli,
Keyfi gıcır ablaların
Cicili bicili evlerini pak eden
Ecel terleri alnında,
Ölümle kucak kucağa,
Camları silen
Ve göz yaşlarını kollarına…
Anneleri gördünüz mü hiç?
Siz hiç sevgi nedir bilir misiniz?
Bir martının gagasından öptünüz mü mesela
Kırılmış kanadına dokundunuz mu bir güvercinin
Bir serçenin üşümüş nefesini nefesinizde ısıttınız mı
Bir karıncanın elinden tutup yuvasına götürdünüz mü,
Yükünü taşıdınız mı sırtınızda
Kedilere, köpeklere su verdiniz mi
Bir dalın kırılmışlığına
Bir çiçeğin incinmişliğine sarıldınız mı,
Öpüp okşadınız mı denizleri,
Dağları
Ve bütün tabiatı?
Sahi, siz hiç insan oldunuz mu?
.
.
-Serkan Uçar-
9 notes
·
View notes
Text
Gidecek yer bulamadim, yaratasim da gelmedi. Ev ev uzerine kurulmaz ya, evin restorasyonu da oldukca zaman ve guc isteyen bir is. Her ev sahibi gibi kuf tutmus duvarlara, kirik dolaplara ve dolmus odalara cani canandan tasiyarak yeni hayatlarina kavusturacagim icin heyecanliyim. Daha da otesi, hayatimin kurtulus gunleri icerisinde her ne kadar samimiyet yoksunu travmalarimin beni kusatisiyla kavga icinde de olsam kendime yer acabilecegime eminim.
Bu yuzden en bos bloglarimdan birine donme karari aldim. Belki bu blogla ses ettigim sessiz noktalar zihnin belirli bolgelerinde sevecen bir iki noronu uyandirir, sonra da bu yaptigim yatirimin yemegini yerim.
Ben 25 yasindayim blog. Ilk ceyregimi benim icin yazilan oykuyu yasarak, yasadikca da bu duruma icerleyerek gecirdim. Melankolik kucuk ama "gelismekte" olan bir sehrin, ergen ve metalci bir uyesiydim... Cok da eglendim bu yillanan gri gunlerde. Sonra caz dinlemeye karar verdim.
Kimlikleri kimliksizlikten ayirmiyordum. Kimligi olanin bir sucu olmadigini, yalnizca bir kivilcimla canini hatirlayacak bireylerin sevgi araliklarina sigmaya calisiyordum. Arada cok da ofkeleniyordum. Sonra demli bir kacak caya 1 tl odeyip arkadaslarimla bozuk paralarimizi bir araya getirerek aldigimiz camel soft sigaramizi iciyordum.
Bir donem cok okudum, cumlelerin altini cizip saatlerce bir kelimenin pesinde yeni filizlenen bilgi dunyasinin piksellerinde arastiriyordum. Hep beyaz erkekleri okudum. Kadin ve gay aktivistler dahil okudugum her bireyin cishet erkek zihniyetle konustugu sayfalari erittim, benimsedim. Phallokratik satrancin kralicesi olarak her ismi, terimi ve ideolojiyi ezbere bildigim icin gururluydum.
Hedonizmin medyatik halleri ile tanistim, buyuk sehir kayip hayat. Kendi kucuk cevremin koy hayatini en sosyetik halde surdurdugu okul kampusunde zihnimi bulandirma ve bilincimi durdurma karari aldim. Bu kararin derinine henuz hala inebilmis degilim. Yasanmasi gereken ve iyi kilerin barindigi, her guzel sey gibi bitmeye mahkum edilmis cicili bicili isik dolu gunler.
Pandemiyi bilirsiniz. Pandemide ana ocagina geri dondum. Benim donusumle birlikte dunya da dondu. Ev ev uzerine olmaz. Benim evim ocaga incir nidasiyla inmis olacak ki herkeslerin etekleri tutustu. Tasindim, geri dondum. Normallesme surecine girdigimizde zihnim tamamen bulanmis, iletisimim her nefes alan canliyla (bitkiler haric) koparilmisti.
Veee sonra o "INVISIBLE" hand beni yakamdan tuttu ve alip kuzeye koydu. Yalniz kaldim. Iyileseyim dedim zihnimi artik hayata ikna edeyim.
Anlayacagin ilk ceyrekteyim canim blog. Dort adim attim bugune kadar. Anlatirim hepsini ara ara. Iletisebilmek bir beceri, ben yavas yavas geri kazaniyorum. Islemeyince demir sahiden pas tutuyormus. Ozgurlugumu kazanmak icin kaybettigim seyler bir kenara, kazanclarimin bana sundugu huzunlu bir damla goz yasi, abuhayati kana kana icmekle mesgulum bu ara.
Bir hayyam ayari beyaz sarap, bir de sigaram var. Yoksa pirlanta gibi bir bireyim...
0 notes
Text
Ne hissediyorum, ne zamandır böyle hissediyorum hiçbir fikrim yok. Aklımdaki asıl soru ise nedeni aslında.
Keşke yıl 2014 olsa mesela. Bundan tam 10 yıl önce, o exo chatine hiç girmesem ve rp’ye hiç başlamasam.
Ah, şimdi bammbaşka bir hayatım olurdu. Ama iyi mi kötü mü bilinmez.
Nereden çıktı bu maskülenlik kavgası? Nereden çıktı bu reddedilme korkusu? Neden kimse tarafından kabul görmedim ben? Neden her şeyimle dışlandım sonradan?
Pasif karakterime laf edildi, biseksüel olmayan karakterim eksik görüldü, onlar laf yedi, ben laf yedim. Günaha girdim sandım, en yakın arkadaşım okuduklarımdan ötürü benden iğrendi..
Daha ne kadar tabu ve tiksinç olabilirdi ki benim için. Daha ne kadar kendimi maskeleyebilirdim..
Benim tek isteğim sevilmek ve ilgiydi, tek yaptığım da koşulları sağlayacak o aranan kişiye bürünmek oldu. Ancak böyle de kendimi kaybetmiş oldum. Herkes peşimden koştu. Herkesi üzdüm. Suçlu hissettim. Rol kestim. Kendi özümü, kişiliğimi yitirdim.
Kimdim ben? Olduğundan genç gösteren, sevimli sarışın bir genç kız mı? Cicili bicili şeyleri mi seviyordum yoksa koyu renkler ve abartısız şeyler benim tek arzularım mıydı?
Erkek olsam daha mı değerli olurdum? Maskülenliği benimsemiş bir biseksüel miydim? Yoksa erkeklerin nasıl insanlar olduklarını bildiğinden cinsellikte kadınlara sığınan bir heteroseksüel mi?
Hiçbirini bilmiyorum. Bilmek istiyor muyum ki? Hangi özelliklerim, beni gerçekten ben yaptı? Hangileri bana ait ve benim arzuladığım?
Kendimi nasıl keşfedeceğim ben…
0 notes
Text
O KADAR GÜZEL ŞEYLER BULDUM KI SAMSUNDA 1,74 CİCİLİ BİCİLİ CITI PITI BIRINI GORURSENIZ MUHTEMELEN O BENIMDIR
0 notes
Note
Ya Canan bloğumu sildim 3-4 aydır yoktum geri geldim şu anonimlerin hala can sıkıcı tipler
Bu beniiimmm kaderiiimmmmm
Güzel kızlarım sizi istiyorum cicili bicili şeyler konuşalım lütfennnn
1 note
·
View note
Text
kızımı hem çok süslü giydirip çiçek gibi olmasını istiyorum hem de nazardan korkuyorum. şimdi ben bu kızı cicili bicili şeyler giydirip süsleyemeyeceksem ne anladım ben bu işten. neyse evden çıkmadan ayetel kürsi nas felak okurum.
1 note
·
View note
Text
Ben anladım ki öyle cicili bicili günlükler falan bana göre değil. Ben düzeni olan bir yere ait olan sığabilen bir insan da değilim. Her şeye hevesle başlar hüzünle yarım bırakırım. Böyle olmak istemiyorum aslında. İçimdeki hayallerimdeki s... bu değil. O çok güzel mutlu hayat dolu başarılı seven ve sevilen biri. Bir gün gerçekten o s... olabilecek miyim? Olacaksam o gün neler hissedeceğim? Evet artık gerçekten olmak istediğim kişiyim dediğim gün nerede ne yapıyor olacağım? Korkuyorum. Tüm hayatımı olmak istediğim kişiyle olduğum kişi arasında sıkışıp kalarak geçirmekten çok korkuyorum. Bir taraftan da içimde sebepsiz bir umut var. Bazen tam da daha fazla yaşamak istemiyorum dediğim anda beni kolumdan tutup kaldıran bir umut. Bana her şeyin çok güzel olacağını fısıldayan hatta bazen haykıran bir ses var içimde. Kendimi karanlıkta kalmış gibi hissediyorum bazen. Herkesin hayatı pırıl pırılken ben sonsuz karanlıkta soluyor gibiyim sanki. ' Yeniden doğar mı güneş üstüme? Yeniden güler mi kader yüzüme? Yoksa yenildim mi karanlığa?' Hayır. Yenilmem, yenilemem çünkü o küçük kız çocuğuna hayallerini gerçekleştirmeyi borçluyum. Biliyorum olacak. Gün gelecek ve o kıza borcumu ödeyeceğim. Bundan sonra bunun için çalışacağım. Hatta bunun için yaşayacağım. İçimdeki o küçük kızı gösterdiğim hiç kimse ona şefkat göstermedi. Ama ben göstereceğim. Bir gün aynaya baktığımda kendi gözlerimin içinde göreceğim o küçük kızın bana teşekkür ettiğini. 15.04
0 notes
Text
SENTETİK ORGANİKLER…
Rahmetli İhsan Şengörün, bir yazıma yaptığı yorumunda şöyle demişti:
“Organik diye kadınlar pazarını tercih ediyordum, kadıncağız sergiye 3 -5 kg ürün koymuş organik zannediyordum. Oysa halden alınmış malı sergiye az koyup, bittikçe takviye ediyormuş. Şaştım artık pes dedim.”
Buna benzer bir olay da benim başıma gelmişti.
Köy yumurtası diye aldığımız yumurtaların üzerinde seri numaralar vardı.
Nasıl bir köy tavuğuysa artık, numaralı yumurtluyordu.
Malum organik olduğu söylenen her ürün daha çok talep görüyor ve biraz daha pahalıya satılıyor…
Gerek Salı pazarında gerek Çarşamba pazarında, gerçek üretici sayısı çok az.
Rahmetli İhsan Ağabeyin de belirttiği gibi birçoğu halden aldığı ürünleri satan pazarcılar…
Kendi ürettiği sebzeyi, kendi ürettiği meyveyi satan üreticilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.
Geleneksel çiftçilik neredeyse tamamen terk edildi.
Tarlaların nadasa bırakılması diye bir şey vardı, şimdi kim bırakıyor tarlasını nadasa?
Nasılsa kimyasal gübreler var, ithal tohumlar var, aynı ürünü defalarca ekebilirsiniz.
Toprağın mineralleri gitmiş, toprak bitmiş kimin umurunda.
Her şey kar-zarar hesaplarıyla yapılıyor.
Gıdalarımız çok değişti, sentetik hale geldi.
Gıdayı hafife almayın.
Birçoğu GDO’lu olan bu ürünler hayatımızı, yaşamımızı, sağlığımızı şekillendiriyor.
Alzheimer’den MS’ye, kalp rahatsızlıklarından çeşitli kanser türlerine kadar bugün birçok hastalığın arkasında yediğimiz gıdalar var.
Mesela yumurtalar…
Fenni çiftlik yumurtası…
Yemlerle, ilaçlarla raf ömrü uzatılıyor, tek sarılı mı, çift sarılımı olacağına bile müdahale edilebiliyor.
Mesela sütler…
Hormon iğneleriyle, suni tohumlamayla birer süt makinesi haline getirilmiş acayip ineklerden elde ediliyor.
Elmalar…
Portakallar…
Muzlar…
Kimyasal havuzlarda yıkanmadan tezgâha konmuyor.
Sebzelerin, meyvelerin neden daha uzun süre buruşmadan, çürümeden, kurtlanmadan durabildiğini hiç düşündünüz mü?
Ne kadar bol ilaç, o kadar uzun ömür…
O pırıl pırıl parlayan, gününden önce tezgâha konulmuş ürünleri satan pazarcıya -bunlar GDO’lu mu?- diye sorarsanız alacağınız cevap şudur: “Tezgâhın önünü kapama…”
Televizyonda fast-food türü ürünlerin reklamları, çocuklarımızın aklını çeliyor.
Cicili bicili ambalajlarıyla…
Üzerine hediye yapıştırılmış çocuk menüleriyle…
Öyle bir etki altında bırakılıyoruz ki…
O boyalı yoğurtları çocuklarımıza yedirmezsek, asla boyları uzamayacak.
O katkı maddeli sütleri çocuklarımıza içirmezsek, asla zekâları gelişmeyecek.
Doğru beslenme diye bir kavramı unuttuk.
Gıda konusunda bizler bilinçli olmalıyız ki çocuklarımıza da doğruyu öğretebilelim.
Anneler, babalar bu konuyu ihmal etmeyin!
Çünkü kimse sizin sağlığınızı düşünmüyor…
Ramazan S.TOPRAKTEPE
0 notes
Text
Allah'ım çalışma ortamında asil zarif ve cicili bicili kıyafetlerle tatlı bir gülümsemeyle gönderinin üstünde üniversitenin konumu fotoğraf yazısı kısmında da scientific studies yazan bir fotoğrafla instagrama geri dönüş yapmam gereken konular var ne olur yardım et elimden geleni yaptım ben artık duramıyorum yıllardır kalbimde olan mesleği bekliyorum çabalıyorum vazgeçmiyorum en kısa zamanda olsun artık çok duygulanıyorum düşündükçe çok ihtiyacım var.
0 notes
Text
ANNE SÖZÜ DİNLEMEYEN KIZ
ANNE SÖZÜ DİNLEMEYEN KIZ
Oturtup dizinin dibine,Güzel güzel öğütler verirdin,İkide bir, büyük sözü dinlemeyenler,Çok kolay toslar, unutma kızım derdin!Gençliğin gözü kör, kulağı sağır hesabı,Bunları ciddiye almaz hep afaki dinlerdim,İnsanlar, annemin abarttığı kadar da,Öyle acımasız değildir canım, derdimSanal âlemde cicili, bicili sözleri sever,Tanımadığım, bilmediğim kişilerle,Gece sabahlara kadar sohbet…
View On WordPress
0 notes
Text
Siz hiç,
öksüz bir çocuğun kalbini ziyaret ettiniz mi?
Dokundunuz mu kimsesizliğine bütün kalbinizle
Yalnızlığına süzüldünüz mü bir su misali
Sızdınız mı bir ışık gibi suskunluğuna
Babasızlığını öptünüz mü
Okşadınız mı annesizliğini
Umutsuzluğuna umut ektiniz mi
Çaresizliğine çare oldunuz mu hiç
İçine çektiği o derin sızıyı, siz de çektiniz mi?
Acısında,
Öfkesinde uyuyup,
Yarasında uyandınız mı hiç?
Siz, bir kadının çatlamış ellerinde dolaştınız mı?
Yorgun yüzünde,
Ürperen dudaklarında,
Kısık sesinde
Kırışık alnında
Ağaran saçında
Hayat kavgasında,
Bitkinliğinde,
Bezginliğinde,
Telaşında,
Tedirginliğinde hiç soluklandınız mı?
Mesela, geçtiniz mi bir açın kursağından?
Ruhunuz duydu mu hiç açlıktan uyuyamayan,
Ağlayan bir bebeğin duvarları sağır eden,
Göğün göğsünü çatlatan sesini
Lâl vicdanınız hiç dile geldi mi?
Ya, o kör merhametiniz gördü mü hiç
Boylarından büyük sandıkları sırtlayan çocukları
Mendil satan,
Dilenen,
Aç kalmamak adına,
Bakmak adına birilerine
Başkalarına ait olanı ç/alan
Bir parça ekmek bulma umuduyla
Çöplükleri karıştıran,
Umutsuzluğunu bir diğeriyle yarıştıran çocukları?
Ya, yavruları açlıktan ölmesin diye gururunu hiçe sayan
Onurunu, bir kendini bilmezin ayak altında ezdiren babaları?
Ya, tırnakları ojeli,
Keyfi gıcır ablaların
Cicili bicili evlerini pak eden
Ecel terleri alnında,
Ölümle kucak kucağa,
Camları silen
Ve göz yaşlarını kollarına…
Anneleri gördünüz mü hiç?
Siz hiç sevgi nedir bilir misiniz?
Bir martının gagasından öptünüz mü mesela
Kırılmış kanadına dokundunuz mu bir güvercinin
Bir serçenin üşümüş nefesini nefesinizde ısıttınız mı
Bir karıncanın elinden tutup yuvasına götürdünüz mü,
Yükünü taşıdınız mı sırtınızda
Kedilere, köpeklere su verdiniz mi
Bir dalın kırılmışlığına
Bir çiçeğin incinmişliğine sarıldınız mı,
Öpüp okşadınız mı denizleri,
Dağları
Ve bütün tabiatı?
Sahi, siz hiç insan oldunuz mu?
.
.
-Serkan Uçar-
0 notes
Text
ANNE SÖZÜ DİNLEMEYEN KIZ
ANNE SÖZÜ DİNLEMEYEN KIZ
Oturtup dizinin dibine,Güzel güzel öğütler verirdin,İkide bir, büyük sözü dinlemeyenler,Çok kolay toslar, unutma kızım derdin!Gençliğin gözü kör, kulağı sağır hesabı,Bunları ciddiye almaz hep afaki dinlerdim,İnsanlar, annemin abarttığı kadar da,Öyle acımasız değildir canım, derdimSanal âlemde cicili, bicili sözleri sever,Tanımadığım, bilmediğim kişilerle,Gece sabahlara kadar sohbet…
View On WordPress
0 notes
Text
hellmouth / cehennem ağzı
burayı kendime bir sığınak olarak açtığımda, ayda yılda bir gelip, bıkkınlıklarımı sessizce haykıralı yedi yıl olmuş.
okay. güzel.
ve bakıyorum da ne kadar naif şeylerin bıkkınlığını dillendirmişim.
okay. bu da güzel.
peki?
tam olarak şeytan ne zaman ferrari’sine binip gaza basmaya başladı emin değilim, ama sanki 2012′den sonra bir şeyler hızlanır oldu. kötülük namına.
kötülük hiç yok muydu?
elbette ki zilyon yıllardır var.
kötülük bu kadar tavan mıydı?
tabii ki, daha da tavan olduğu olduğu dönemler de oldu.
okay.
peki, son yıllarda ne zaman ve nasıl, bir kırılım oldu, ve bu kırılımı ne tetikledi ve bu kırılım cehennem çukurunun* genişlemesine ve zebanilerin özgürce aramıza karışmasına neden oldu?
*bu “buffy and the vampire slayer”daki hellmouth / cehennem ağzı değilse tam olarak nedir?
gerçekten birebir yaşanan şey bu, cehennem ağzı’nın kapıları açıldı ve adeta tüm zebaniler önce usulca sonra da hızına alamayarak her yere olabildiğince karıştı, ve karışmaya da devam ediyor, hem de ne büyük bir hızla.
kötülük, dna yapı taşımızın bir parçası, elbette ki, iyi ve kötü, yin ve yang, etc.
okay? okay.
ve her şeyde iyi ve kötünün savaşı üzerine kurulmuş.
okay? okay.
hepsi okay.
bunlar hep bildiğimiz hikâyeler, masallar, kurgular, eyvallah? eyvallah.
karşı gelen var mı?
hayır öyle değil, dünya, ya da var olduğumuz bu boyut, cicili bicili bir yer, herkes herkesle kardeş, diyen? diyebilen? birisi var mı?
var mı cidden?
yok.
okay.
peki, iyi ve kötünün bitmek tükenmek bilmeyen bu savaşında, ne ara kötüler bu kadar öne geçti? ne ara cehennem ağzı’nın kapıları ardına kadar açıldı?
bu kırılımı, bu tetikleyici nedeni bilen, bulabilen var mıdır?
ne ara iyiler bu kadar azaldı? susturuldu, sindirildi, ve kendi aralarında da birbirine küser, birbiriyle çelişir hale geldi?
allaha/yaratıcıya inanmak ya da inanmamak her bir bireyin kendi özgür vicdanına kalmış, tartışmaya açık bir konu.
okay.
peki, helak edilen binlerce, yüzbinlerce toplum, topluluk, asla ve kati suretle çökmeyeceklerine inandıkları destansı uygarlıklar?
bu arkadaşlara tam olarak ne olmuş?
bilimsel olarak elbette ki, iklim, kıtlık, depremler, seller, volkanik patlamalar, vb. etc. düzinelerce sıralanacak olay örgüleri ile yeryüzünden silinmişler. öyle mi?
okay.
bu arkadaşlar, tüm uygarlıklar, silinen, yok olan, adını sanını bildiğimiz binlerce yıllık hükümdarlıkların yanında, henüz izine rastlayabildiğimiz, arkeolojik bir çalışmada, kalıntıda, tarihsel bir veride izine rastlanmamış bir o kadar binlerce yıllık uygarlık daha, silinen, toz olan, henüz ulaşılabilir bile olmayan.
bu arkadaşlar, tam olarak ne yapmışlar?
bizim yaptıklarımızın aynısını.
aksini ispat edebilir miyiz?
hayır.
bu arkadaşlar, yemiş içmiş sıçmış üremiş okay?
okay.
ellerinde eksik olan tek şey cep telefonu ve ipad’leri, bunun dışında eksik olan bir şeyleri var mı bizden?
yok.
bazı medeniyetlerin mimari standartlarına hâlâ erişilemiyor, sadece mimari değil, bilimsel alandaki görüşlerine de. -bu konu çok uzun girmeyelim-
özünde, bizi onlardan, onları bizden ayıran toplasan %1 ya %2′yi geçmeyecek ayırt edici özelliklerimiz var.
ve hepsinin de sonu belli.
bu arkadaşlar iyilik ve kötülük savaşında, bir güzel ters düz edilmişler.
iyiliğin iyilikten çıkıp, erdemin erdemden çıkıp, kötülüğün her bir ruhun içine kolaylıkla girebildiği, her şeyin normal olarak karşılandığı bir dönem yaşamışlar.
çocuklara tecavüz mü? okay.
kadınları mı yakalım? aa tamam.
hayvanlara eziyet mi? tabii ki hepsine.
doğayı mı katledelim? elbette neden olmasın.
aklımızı çalıştırmayalım ama sadece ne istersek onu yapabilecek güçte olduğumuza inanalım öyleyse? neden olmasın, süper fikir!
fakiri, muhtacı, ezelim, ondan hatta mümkün miktarda faydalanalım? bingo!
bu ve türevlerini içeren tarihsel olgular, her şeyin sonunu getirmiş, tesadüfe de bak sen.
ardından iyilik bir nebze toparlanmaya başlar, refah, sonra azgınlık, sonra cehennem kapısı sonuna kadar açılır, sonra yine “bi daha yapmıycam” söz demeceler, derken “hadi oradan helak olasıcalar”, gelir ve helak olurlar. bu döngü milyonlarca yıldır aynı şekilde devam etmekte.
çocuklara tecavüz, bebeklere, kız erkek demeden, hayvanlara tecavüz, işkence, kadınlara işkence, katliam, meydanlarda orta yerlerde, göz göre göre, fakirin kıçına vur bir tekme, muhtacın sırtına bindir yükü, saraylar, hamamlar, zenginler ve salyaları daha da çok akanlar.
ne kadar da tanıdık, ne kadar da bilindik.
ya tanrılar bu senaryodan sıkılmıyor mu allah aşkına?
milyon yıldır aynı hikâyeler, sadece oyuncular farklı?
tanrıların reyting anlayışı bu mu?
belli ki, akıllanmıyorlar, belli ki akıllanmayacaklar da. neden bu diziyi artık sonlandırmıyoruz arkadaşlar, remake yapmaya gerek yok, sıkıldık, yeni bir şey mi yapsak?
belki de dinozorlarda tam olarak bu oldu, sıkıldılar, okay, eyvallah dediler ve bam bam bam.
sonra? başka bi senaryo ama içerik ve malzeme az çok aynı, yani yeni bi malzeme yok gibi, büyük küçüğü ezer, dişi büyük olan dişsizi yer, falan filan.
buranın isminin dünya olduğuna inananlar.
burasının gerçekten de cehennemin ta kendisi olduğunu ne zaman idrak edecekler?
cehennemin de kademeleri olmalı, başlangıç, orta, profesyonel...
burası belki de beginner seviyesi olabilir, belki de advance de olabilir.
ama... allah aşkına....neden uslanmıyorsunuz?
nasıl da fısıldıyor ruhunuzun ta derinliklerine zebaniler?
erdemsizlik, akılsızlık, iyilikten yoksunluk, nasıl da bir heyelan gibi insanlığın üstüne çullanıyor?
ve bu sadece türkiye için geçerli değil, tüm dünyada artan, tüm dünyada yokuş aşağı frenleri patlamış bir şekilde giden toslamaya hazır bir medeniyet var.
teknolojinin çok ilerlemiş olması ile mi kendinizi kandırıyorsunuz?
uzaya gidebildiğiniz için mi?
mars’a araç indirdiğiniz için mi?
mars’ta koloni kurabileceğinizi hayal ettiğiniz ve gerçeğe dönüştürmek için paracıkları cukkaladığınız için mi?
şeytanla yapılan işbirliğine çok güvendiğiniz için mi?
yapay zekalarınız, robotlarınız olduğu için mi?
silahlarınız nükücükleriniz olduğu için mi?
füzeleriniz, uydularınız, antenleriniz, tanklarınız, gemileriniz olduğu için mi?
BU ŞIMARIKLIK?
kötülük normalleştiriliyor, ve buna ses çıkaranlar sindiriliyor.
hayvanlara zulüm, bebeklere zulüm, kadınlara zulüm, fakirlere zulüm, iyilere zulüm, azınlıklara zulüm.
zulüm üstüne zulüm.
ses çıkaranlara, karşı gelenlere psikolojik baskılar, ve oyunlar.
fiş çekmeceler.
cehennem ağzı ardına kadar açık, zebaniler sims oynar gibi oynuyor.
nasıl kapanacak bu cehennemin ağzı? kim kapatacak?
ya da kapanmasına gerek kalmadan, direkt tüm konu mu kapanacak?
daha önce yüzbinlerce kez kapandığı gibi.
ve tekrar aynı döngü.
kitaplar geliyor, anlatanlar geliyor, uğruna mücadele edenler geliyor, ama yine de olmuyor mu?
çok ilginç.
çok enteresan.
ya da belki de değil.
belki de zaten, bu oyunun olayı da bu?
bu oyundan bıkacak tanrılar olduğuna inanıyorum, daha önce bıktıkları gibi, yine bıkacaklar.
bıkkınlık, sadece ve sadece bıkkınlık.
iyiliğin olduğu bir evren.
adının cennet olmasına gerek yok.
iyiliğin, sadece ve sadece iyiliğin olduğu bir yer.
var olmalı.
umarım görebilirim, ömürlerimin birinde bile olsa yeter.
...
#bıktım#cehennem#dünya#iyilik#kötülük#cennet#hellmouth#buffy the vampire slayer#hayaller#umutlar#varoluş#varoluşçuluk#tanrılar#umut#iyi insan#insan#evren#medeniyetler#kısır döngü#zulüm#yin yang
1 note
·
View note
Text
Ben ajanda istiom uygun fiyatli cicili bicili bi se sirf hayata biraz daha tutunmak icin🤧
ajanda insani miyim yoksa gunluk insani miyim diye duaunup arastirma yapiyorum yarim saattir ben galiba that girl degilmisim direkt
4 notes
·
View notes