#Demokrasinin Krizleri
Explore tagged Tumblr posts
dipnotski · 2 years ago
Text
Adam Przeworski – Demokrasinin Krizleri (2023)
Demokrasi krizde. Halk siyasetten çekildi, demokratik kurumlar aşındı, popülistler gelişmiş demokrasilerde bile iş başına geldi. Bir şeyler oluyor. Batı’nın köklü demokrasilerinde ‘kurulu düzene’ karşı, ‘sisteme’ karşı, ‘elitlere’ karşı, ‘popülist’ hissiyat gün geçtikçe kabarıyor. Aynı partilerin istikrarlı biçimde demokratik siyasete hakim oldukları neredeyse bir yüzyıllık süreden sonra…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dusunumsel · 5 years ago
Text
Kök Salma Alışkanlığımız
Tumblr media
Yıllar evvel Avrupa Birliği içinde ekonomik kriz çalkantıları baş gösterdiğinde İtalya’nın desteklenmesi icap etmişti. Hani bugünlerde yaşanan Korona salgınında AB, İtalya’ya sırt çevirdi ve Çin desteği geldi ya. İşte Çin desteği çok kestirilemese de AB’nin İtalya’ya sırt çevireceği o günlerde tahmin ediliyordu. Niye mi? Çünkü AB’nin büyük güçleri İtalyan politikasını, İtalya’nın Akdenizli yaşamını, bürokrasinin ve demokrasinin işleyişindeki gevşeklikleri hiç tasvip etmezdi. Aradan pek zaman geçmedi, AB’nin ABD ile güç savaşları başladı. AB’nin ne eski Avrupa değerlerini sürdürecek politikacıları ne ekonomisi kaldı. Mülteci krizleri, yoğun göç dalgası ve bütün bunların yarattığı yeni değerler siyaseti AB’yi bocalamaya götürdü. Post-truth çağ her yanı ele geçirdi. Yetmedi Avrupa’da faşizm tekrar hortlatılmaya niyetlendi! Steve Bannon gibi sermaye sahipleri bu faşizmi diriltmek için Avrupa sağını fonlamaya başladı. Yıllar evvel öjeni hareketlerini fonlayan ve bütün bu öjeni fikrinden esinlenen Hitler’i doğuran sermaye bugün de öjeni kozunu oynadı. Neyse konumuz bu değil belki bir başka yazıya! İtalya ve AB’nin kopuşunu haber veren krizler esnasında bir animasyon hazırlanmıştı. Animasyonda AB ve İtalya’daki farklılıkların mizahı yapılıyordu. Aynı animasyon Türklere de uyarlanabilirdi ve nitekim uyarlandı da. Animasyonun bir bölümünde koltuğuna kök salan, yıllarca koltuktan kalkmayan bir bürokrat gösteriliyordu. AB için ise sırayla koltuğa oturan (elbette Avrupa’da işlerin artık böyle işlemediği aşikar) başka başka isimler söz konusuydu. Koltuğa kök salma hasreti mizah aracılığıyla eleştirilmişti yapılan animasyonda. Bugün ise artık işin hiçbir mizahi yanı kalmadı. Durum pek bir vahim! Üstelik kök salma işi sadece bürokraside değil yer yanda baş gösterdi. Bir koltuğa oturan ömür billah o koltuğu bırakmaz oldu. Kıdem, yaş, tecrübe önemlidir es geçemeyiz fakat söylediklerinin hiçbir kıymeti olmayan bir zevat bu koltukları istila ederse kıdeme, yaşa ve tecrübeye hürmet kalmaz. Çünkü o koltuklarda oturanlar ceplerini besledikleri gibi akıllarını beslemeyi bırakır, nitekim bıraktılar. Çünkü o koltuklarda oturanlar koltuk sevdası ile mevcut gerçeği inkar ederler, ediyorlar. Çünkü o koltuklarda oturanlar kendilerini efendi hissederler, hissediyorlar. AKP kaç yıldır iktidar, Tayyip Erdoğan kaç yıldır o koltukta bir bakın. Bugün Türkiye’de siyasi parti liderlerinin kaç yıldır koltuklarında olduklarına bakın. Ne yaptıkları belli olmayan ünlü takımının kaç yıldır ekranlarda olduğuna bir bakın. Yazdıkları köşelerle, çektikleri videolarla, insanların duygularını istismar eden kitaplarıyla villalar alanlara, holdingler kuranlara bir bakın. ‘Milletin parasında ne çok gözünüz var be kardeşim!’ diyen gebeşlere aldanmayın! Milletin parasında gözümüz var evet! Çünkü altyapı üstyapıyı belirler, daha basit söylemek gerekirse parayı kim yönetiyorsa kültürü o yönetir, bilimi o yönetir. Daha da basit söylemek gerekirse parayı veren düdüğü çalar! O halde herkesin insanca yaşayacağı kadar para kazanması için, asalakların kültüründen kurtulmak için paralarında gözümüz var, olmalı! Kendimize saraylar yaptırmak için değil, aptallığa yatırım yapmak için değil! Thomas Jefferson 19 yılda bir yeni bir kuşak geliyor diyor ve anayasaların 19 yılda bir yenilenmesi veya değiştirilmesi gerekmektedir diye ekliyor. Bunu söylediği zaman 1800’lü yılların başındayız. Bugün biz hayatın hızından söz etmiyor muyuz? Hayatın hızı birçok şeyin hızla ve en uygun biçimde revize edilmesini dayatmıyor mu? Koltukların değişmesini neden siyasi istikrarsızlık diye yorumlamaya bu denli hevesliyiz? Herkes ülkenin geleceği için endişeli vaziyette, bu dehşeti yaşamaya daha uzun bir devam edeceğiz gibi gözüküyor. Kurumların zihniyetlerini değiştirip, çağa uygun politika üretebilecek miyiz? Hayli zor! Ne olursa olsun bu zorluk bizi yılgınlığa hapsetmemeli, hızlı ve yapay çözümler üretmek yerine, kolaycı siyasi manevralar yerine, tartarak ve tartışarak politika üretmeliyiz, tabi bu süre zarfında siyasetin kofluklarına, yağmalarına dayanmamız gerek…
Garip Bir Roman
Başlıktaki roman Hakan Günday’ın ‘Ziyan’ adlı romanı. Okumaya başladıktan bir süre sonra sıkılıp sonra kaldığım yerden devam ettim ve biraz dayanıp sonlara geldiğimde çok keyifli ve bir hayli garip bir tarzda yazılmış olduğunu fark ettim. Hakan Günday’ın ilk yazdığı ‘Kinyas ve Kayra’ adlı eseri dışında bütün kitaplarını okumuş bir okur olarak en beğendiğim son kitabı ‘Malafa’ olmuştu diyebilirim. İlk kitabı ise sanırım en popüler ve en çok satan kitabı. ‘Ziyan’ ise Hakan Günday’ın daima şaşkınlık yaratan sonlarından birine sahip. Bir arkadaşım ‘kusar gibi yazıyor’ demişti Günday için. Nitekim röportajlarından anladığım kadarıyla Günday bir fikrin peşine takılıp kuruyor romanını. Dolayısıyla romanın bir bütünlüğü varsa bile o bütünlük içinde daima iniş çıkışlar yaşatıyor. Zaten iyi bir punk dinleyicisi olan Günday, romanlarını punk müziğin iniş çıkışlarıyla yazmayı sevdiğini söylüyor. Tıpkı Caz müzikten ilham alan Boris Vian gibi. ‘Ziyan’ı okuyun, çok fazla meseleye dair akıl yürüteceksiniz ve sizi şaşırtacak bir son ile karşılaşacaksınız. Kitaptan bir alıntı kitap hakkında bir hayli merak uyandırır diye düşünüyorum: “Dünyanın bütün ordularının üniformaları aynı kumaştan dikilir, asker. Görünmezlik kumaşı. İçine girdiğin anda kaybolursun. Seni kimse bulamaz…” Read the full article
0 notes
yenicagkibris · 6 years ago
Text
Amerikan rüyasından dünya gerçeklerine doğru – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-Ks4 İşin doğrusu şu: ABD eğer dünya Emperyalist yapının süper gücü olmasa, ne budenli konuşulur, nede onca direk müdahaleler yapma konumunda olunurdu! Günümüz ABD gerçeği, Emperyalist kapitalist sistemin hala en güçlü ülkesi olması nedeniyle, etkin veya hegemonist gücünden kaynaklanmaktadır. Bu gerçeklikle de takınılan tavırlardaki yandaşlama veya karşıtlığın da özünde, sistemle alakalı görüşlerin de oldukça katgısı vardır. Dünya kamuoyu yaklaşık Kırkların sonundan beri, Amerikanın Kapitalist yapıdaki en güçlü devlet konumuna gelmesiyle, artık bilmese de herkesin direk içeleştiği kuram haline geldi. Sorunları konuşurken veya karşıt veya hedef olarak belirlenirken, Amerikasız bir çıkarsama olamıyordu. Direk, ülkelerin de yaşamında belirleyici rolu senelerdir oynadı. Böylelikle insanların beleğine Amerika şu veya bu nedenlerle artık içeleşti. Hat ta, tavra göre de şekilenmeler oldu. Önemli paradoks şu: Amerikalıların çoğunluğu bilmediği ülkelere yapılan müdahalelerle siyasal sonuçalra hamle yaparken, Amerikayı bilmeden de Amerikan politikalarıyla yaşayan önemli sayıda ülkeler de oluştu. Öylesine bir Küreseleşme Kapitalizim oluştu ki artık Amerikasız sorunların geneline ulaşamıyorlar…. Dikat etinizmi; her gelişmede amerikanın da mutlaka etkisi de karşımıza gelmektedir. Siyasal değişimlerde, uygulanan ekonmomik politikalarda veya oluşturulan kültürleşme süreçlerinde farkında olunmasa da Amerikan dokunuşları olumlu veya olumsuz mutlaka yapılmaktadır. Bu yaşanmışlıklarla da çizilen Amerikan rüyalı hedefler kadar, karşıtlı mücadele politikaları da varlığını geliştirdi. Sistemsel sorgularda mutlaka Anti Amerikancılık mutlaka konulmaktadır. İnsanlar farkında olmadan, sorunlar karşısındaki duruşlarıyla da Amerikancı çizgilere doğru ayrıştılar. Kimine göre; ABD ulaşılmaşsı gereken model, varlıması gereken hedef ve örnek alınacak devletdir! Amerikan deniliş ile “özgürlükler ve demokrasi beşiği” gibi ezber kuramlar da oluştu. Amerikancılığın simgeleri sistemsel varlıkla da özdeşleştirildi. İkinci duruşlar; sorunların nedeni olarak görülen ve bunun değişimi çizgisinde olan insanların da Amerikan ekseninden kurtulma hedefli görüşlerle karşı duruşta olmalarıdır. Bir anlamda ABD sistemin turunsol gerçeği halindedir. Bunun da nedeni, Emperyalist süper güç olma etkisinin önemli katgısı vardır. Bu ayrışma yanında işbirlikcilikle içsel sistemi koruma ikilemindeki paradoksalaşma olmaktadır. Hem görünüşte ABD karşıtı olurken, uygulamada ülkedeki Amerikan içseleşmesinin uygulanma şekli olarak hayata geçmektedir. Özellikle devletsel dinseleşme, ırkçsalaşma idolojileri ile Amerikancılık birleşirken, kitlesel yerleşmede Anti Amerikancılık kulanılarak ülkelerde gericileşme dönemleri de yaşanmaktadır. Günümüz Arap ülkeleri, Türkiye rejimleri ve birçok Faşist veya dini gerici hareket bu özlerle donatılmaktadır. Devlet adına ırkçı veya dinci paramiliterlerin, içsel gericilik kurumsalaştırma ile Amerikancılık kalıcılaştırmlarını birlikte oynamaktadırlar. Türkiyede Atmışlarda hızlanan Akıncılar, Ülkü Ocakları gibi hareketler hep aslında sola karşı Amerikan politikalarının yerleşmelerinde, devletin paramiliterleşip darbelerle daha otoriterleşmesine direk katıldılar. Gericilikle feodal kökenli dinsel hareketler ise Anti Amerikancı gibi görülse de gericilik yönleri yanına işbirlikcilikle de gerçeklerin gizlenerek Amerikancılaşmaları da oluyor. Sanırım, Kıbrısta bunları özellikle de sonuncusunu atmışlardan itibaren çok mükemel uygulamalarla yaşadık. Çoğu direk Amerikan çıkarlı müdahaleleri ve şekilenmeleri ırkçılaşma veya karşıta suçlatılarak adamızda gerçekleşmenin özünde bu kuralın uygulanması rol aldı. Her ne kadar bazen Anti Amerikancılık sözleri duyulsa da sonradan bunarlın Amerikan işbirlikcisi veya onun politik yerel uzmanları olarak rollerini gerçekleştirdiklerini de gördük. Direk Amerikan planlarının kabulu veya şimdilerde tüm kötü yaşanmışlıklara karşın Amerikanın roluyla gelecek çözüm veya yeni sıçrama beklentileri, ülkemizin nedenli Amerikanlaştığının net kanıtları. Adamızı ise nedenli kulandıkları hakında ise pek fazla konuşulup eleştirilen durumlara raslamıyoruz…. Sonuçta, şu sözleri duyuyoruz: “Demokrasinin beşiği Amerikada olduğu gibi* Amerikadaki özgürlükler alanlarında olduğu gibi” çıkarsamaları gayet kolayca yuturmak mümkün hale geldi. Oysa, son dönemde şöyle veya böyle oluşturulan ve hedeflendirilip müdahale konumuna taşınan Amerikada işler pek de yolunda değildir. Bakın son gelişmelere! Sadece, Amerikan yapısının Trump gibi bir başkanı seçtirmesi dahi öyle denilen demokrasi beşiği veya çağdaş düşünce şeklinin olmadığının direk kanıtıdır. Dahası, Trumpu en gerici düşüncelerle, ırkçılık amaçlarla seçtirilmesi de idolojik sağa kayışla faşistleşme kültürünün de aynasıdır. Bunları defalarca yazdık. Ayrıca, ezberdeki ABD ye aksine hegemonyasının gerilemeye, krizleri yönetememe ve devlet içi kırılmaların oldukça yaygınlaştığı da ortada. Ezberletilen Amerika dışında birtakım gelişmeler artık örtülemiyor! Trampın gelirken ki yanındaki yaklaşık 60 önemli bakan ve danışman görevden resmen istifa veya alınma sonucuyla karşılaştı. Başkan ile askeri kanadın Suriyeden çekilme gibi ters düşmeler de doğal şekle geldi. Bunlar, Amerikanın krizleri yönetememenin önemli mesajlarıdır. Buna yaşanmakta olan kapitalist finans ekonomik kriz de eklenince, rüya yerine gerçekler görünüp yaşanma açığına geldi. Protestolarla sorgular yapılırken, kitlesel gericileşme ile Evangelislerin veya Çay partisi kesiminin güçlenmesi de konuya eklenen sosyolojik yapı oldu. Trump sosyal medya içinden mesajlar verirken, yapılan sistemsel anlaşmaları yırtıp tehtitler yağdırırken, Amerikanın kendi içinde de protestolar da olmaya başladı. Buna son dönemde kentlerdeki gösterilerle yansıtılma olasılığı da gerçekleşti. Başka ülkelerde olunca da sorun olarak söylenecek gelişmeler de oldu: Amerikada duvar örme yasası senatodan geçmedi. Trump ilgili parayı toplamak için “Olağanüstü hal” ilan ederek, parayı toplamaya yöneldi. 16 Eyalet konuyu Yüksek yargıya getirdi. Bu beyinlere çizdirtilen demokratik ABD rüyasına gayet net şekilde ters gelmektedir. Buna yönelik tepkiler de sokaklarda protestolarla yaşatıldı. Ancak, siyasal gerçeklik ve sınıfsal sermaye gücü de gericilikle ırkçılığın kaynaştırıp Trumpa kitlesel destek olarak hala yansıtılıyor. Elbet, gericilik faşizim gerçeği ile yükselip din ve ırksal damıtmayla yoğunlaştırken, hayali dolaşımlar da yaşamda karşılık bulmaya başladı… Yetmişlerde dahi pek raslamadığımız Sosyalizim ifadeleri artık demokrat parti içinde, belirli örgütlerde ve bazı yayınlarda görülmeye başlandı. Sandırstan Aleksiyaya varan senatörler direk Demokratik Sosyalist olduklarını, eşitsizlik temelinde paylaşımın gerçekleşmesini hem de Senatoda seslendirdiler. Gençlerde Sosyalizim düşünceleri karşılık bulup konuşulmaya başlandı. Bu Amerikan rüyasında pek görülmeyen politik başlangıç oluyordu. Konu burada elbet bol sağlaşıp teslim olan solda cidiye alınmaması normal gelse de eğer; Ekonomist dergide dahi konu olmaya başladıysa, rüyaların ABD hayalinden gerçeklere bazı kayışların olduğunun da görüntüleridir. Evet; Amerikada Demokratik Sosyalizmi hem de Senatörler konuşuyor. Gençlikte tüm ırkçı ve dinsel kültürleştirmelere rağmen karşılık buluyor. Öyle buluyor ki sağ önemli yayınlar bunu tehlike olarak yazmak, konuşmak zorunda kalıyorlar. Bu hiç de küçümsenecek adım olamaz! Seçeneksizlikle faşizmin dansıyla krizleri gizlemeye çalışan sistemin, hem de merkezinde Sosyalizim konuşulup taraftar bulyorsa, bu Ekonomist gibi muhavazakar Britanya ekonomi dergisinde yazılıyorsa, biraz durup düşünmek de gerekir. Kapitalist kriz sürüyor. Sistem bunu ne kontrol edebiliyor, nede yeni seçenek buluyor. Faaşizim ve savaşla ertelemeye çalışıyorlar. Amerikan hegemonyası da kırılıyor. Kırılma ile sorunlar karşısında da Sosyalizmin gelişme gerçeği, ilerde yansımaları da olacaktır. Garip olan ve defalarca yazdığım şu gerçek de burada gerçekleşiyor! Sorunları çözemeyip savaşlar ve kontrolu krizlerle yönetmekle meşkul olan ABD, pek de sorunla rahatsız olan Kıbrıslı olmadığı dönemde, adamıza barış için yardımcı olacak inancının oluşudur. Amerikan müdahaleleri ile nelerin olduğunun belgeleri Kıbrısta dahi oldukça kabarık. Fakat, nedense bu bilinmezliğe havale edilip, adeta yokmuşcasına, tekrardan Amerikan müdahaleli adanın şekilendirilme beklentileri boş şekilde bekletilerek kitlesel karşılık yaratılmaya devam edilmektedir. Daha da kötüsü; kendine Anti Emperyalist ve Amerikancı diyen kesimelrin de Amerikadan gelecek destekle “çözüm” gelme çalışmaları oluyor. Yukarda özetlediğim son Amerikan gerçeğini de düşündüğünüzde,nedenli saçmalık içinde bulunduğumuzun da kanıtıdır. Tıpkı, son ilaç zamında olduğu gibi Türkiyeden direk etkilenen K. KIbrısta buranın kendine sol diyen Tufanın “bunları kabul etmemesi” gibi.
0 notes
yenicagkibris · 6 years ago
Text
Paradoksal doğaçlama – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-KqF Çoğu makale girişine, ezberlenen klasik bir cümle kolayca kondurtulur: “Çok önemli günlerden geçmekteğiz”! Bu gerçekten klasikleşip normaleşti. Ezber de olunca, önemli olsun olmasın, çoğu defa kulanıma düşünülmeden yazılmaktadır. Bazen de “önemli” denilip de aslında hiç önemli imge konulmadan da kulanılan cümle haline de geldi. Fakat, dikat ederseniz, benim gibi,kavramları yerinde kulanmaya dikat edenler, eğer, önemli gelişmelerden geçmekteğiz diye yazılıyorsa, ardından bu tamamlayıcı bilgiler de gelmektedir. Tabi ki kamuoyunun bunu kabulenme şekli de önemlidir. Önemli gelişmelerin olması kadar, bunarlın gündem olması, kamuoyunun konuşması ve toplumsal karşılığı da gerçekleşmesiyle başta konulan “önemli” kelimesinin de yerine oturması sağlanmaktadır… Neyse; gerçekten sadece K. Kıbrıs veya Türkiye değil; dünya önemli gelişmelerle çalkalanmaktadır. Dahası, çalkalanma ve önem kadar, çelişkili yaklaşımlar ve krizlerle örülü bir bilinmezlik deryasında yol bulmaya da çalışıyoruz. Kavramsal Paradoksun normeleşip gelişmelerle çelişkili bakıştan tutuma varan yaşantı ile b unu sanatsal doğaşlama olaylarında dolaşarak anlatmadan da Paradoksal Doğalaşma” isminde bir makale ile okuyucumun karşısına gelme sonucu üretildi….. Gerçekten son yıllarda Dünya önemli gelişmelerle yaşamakla kalmıyor, derinleşen çalkantılar ve oluşan bilinmezlik girdabında adeta konular yumak olup çözülmez düyum haline geldi. Genel kapitalist ekonomik krizden tutun, yükselen faşizim dalgası, yoğunlaşan bölgesel savaşlar, siyasal kağosta aşmazlarla kendi konulan kuralların dahi çiğnendiği bir dönemden geçiyoruz. Olmazların olduğu, çelişkelerle dolu gelişmeler ve kavrayışlarla seçeneklerin bağdaşmadığı süreçle yaşıyoruz. Olayın önemi ile nedeninin net gerçekliği yanında, gelecek bilinmezlik noktasındaki muhalif seçeneğin de aşmazıyla sıkışıp kaldık. Artık, sistemin dahi koyduğu kurallara uymadığı, yeni hegemonya savaşlarının yoğunlaştığı, yerelden genele her konuda çelişkili bakışların sert ayrımlaşmaya yöneldiği karmakarışık paradokslarla dolu yaşamın içinde bulunmaktayız. Artık, önümüzdeki yazılı kurala veya takınılan bir tavrın anlatım tutarsızlıkalrı doğal hale sokuldu. Yapılan anlaşmalar veya çıkarılan yasaların dahi geçersizlik normaleşmesi dönük gidişat vardır. Bu sadece K. Kıbrıs veya Türkiyede değil, dünyada da aynen aynada yansımaktadır. Sistemin süper gücü ABD artık sistemi inşa edecek politikaları dahi uyguylayamaz, krizleri yönetemiyecek boyuta dek geriledi. Ancak, gerileme ve gericilik otiriterleşme Trumplaşma ile artık kendinin geçmişten gelen tüm kararları nerede ise yok sayması, müdahalesel hamleler yapmasıyla da çoğu bilinçli kesime “Hangi uluslararsı hukuk” sorusunu dahi sordurtuyor. Yeri geldikçe bu imkar veya ret tutumları yazdık. Bunnalr durmuyor: Son ABD hamleleri ile hem yeni siyasal doğalaşma hamlelerine Venezuelayı da eklerken, eskiden imzalanıp uygulanır halde olan Sovyet dönemli nükler silahlardan öteki uluslararsı anlaşmaları da kabul etmeyeceğini açıkladı. Bir Düşünün; bir lider kalkıyor ve seçimini yapan bir ülkeyi diktatörlükle suçlayıp, kendine yakın birini başkan ilan ediyor, yetmezmiş gibi ülke zenginliklerini de ilan etiği başkanın olanağına sunmnaya çalışıyor: Öyle bir ülke ki en diktatör ve anti demokratik “Sudlerden Somaliye” varan otoriter yapıları mütefik yaparken, sırf petrol zengilik kaynaklarının bir kısmını yoksul halka sağlık ve eğitim diye ayıran Venezuela liderini devirmek için yetmeyen suikas darbe hamlelerinden sonra, şimdi de seçimsiz bir kendi kukla başkanını ilan ediyor, ardından kendine demokrasinin beşiği diyen AB ülkeleri de hemen sıraya girip atanmış ABD başkanını tanıyor…. Bunun yanına da şu ekleniyor: Sovyetlerle yapılan ve adına “Yumuşama” denilip övülen silah anlaşmalarını da Trump fes yaptı. Bu bize önemli geli gelişmelern işaretidir. Bunları artırmak mümkün: özgürlük diye işaret etirilip savundurulan IŞİD gerçeği her şeyi anlatmaya yetiyor… Bunlar dünyanın genel akışının meyveleridir…. Konuyu uzatmadan Paradoksal Doğaşlamayı Kıbrısa indirgeyelim: Çok uzun teori de kesmeyelim! Cuma gününe yani 1 Şubata, yılın ikinci ayının başlangıcına uzanalım… Yine fazla dalanmadan, TC Elçilik sokağında duralım. İki farklı göstergeyle karşılaşıyoruz. Birincisini Polis engelle durdurup izin vermezken, ötekisine de katgıyla eylem yapmasına ses çıkarmıyor. Ayni sokakta iki etkinliye polisin paradoksal tutumu yaşandı. Dahası mı: buranın Başbakan makamcısı “Polis Başbakanlığa bağlıdır” derken, eylem yernde ona soru soran katılımcıya “haberim yok” yanıtını verdi! Bunun anlamı basit: yeter ki anlamak isteyin! Demek oluyor ki Polis Makamcıya bağlı değilmiş. Peki elçilik önündeki olanların net anlamı ne: üstelik de mahkeme kararına rağmen… Demek ki burada Polis Başbakan Tufana bağlı değil. Aslında. Bu yaşananları tekrar tekrar belirtmek de sıkıcı oldu! Fakat, sık sık tekrarlanması İle böyle bir şey yok çelişkisi, yanlışın lehine sürdükçe tekrardan yaşanıp yazılmak zorunda kalınacaktır… K. Kıbrıs böylesi basit gerçekle dahi sıkışıp sömürge kültürünün yerleşip ilhaklaşmasına devam edilmektedir. Cuma günkü sendikalara takınılan tavır la yandaşmlama örgütlere sağlanan basit olanak, buranın nereye gelindiğinin tekrar tekrar kanıtlarından başka bir sonuca varılamıyor. Ancak, tam aksi, kamuoyu ve yerleşik tüm kuruluşlar ayni yanlışın yerleşip sstemleşmesine de katgılara devam etmektedir. Konunun acıtacak yönü: resmen aşağlanan koltukcularımızı protesto edip Çavuşoğluna mektup gönderme olayından dolayı bu engel konuldu. Onları hizaya çeken Çavuşoğluna mektup yazıp onları savunan kesime engel konuldu! Buda öteki paradoks. Ama. Yergi yiyerek hizaya sokulanlar. Memnun olacak ki, kendi aşağlanmalarına başkaları eleştiri yapmalarına dahi yardımcı olmadılar. Böyle K. Kıbrıs gerçeği kanıtlandı… Tabi mektubun da oldukça yumuşak ve “kurtarma” içerikli olduğunu da belirtmeden edemiyecem…. Kısaca: önemli gelişmeler ve farkında olmamalarla savrulan günlerden geçiyoruz. Bunlar. Yarınlara çok acıtacak sonuçlarla yaşamı devam yaptıracaktır.
0 notes