#Ceza Adalet Sistemi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Adli Tıp Kurumu Teşkilat Kararnamesi Resmi Gazete'de Yayınlandı
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Hizmet Binası’nın açılış törenine katıldı. Törende, Adli Tıp Kurumu Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Hızır Aslıyüksek de hazır bulundu. Bakan Tunç, burada yaptığı konuşmada, Adli Tıp Kurumu’nun kapasitesinin daha da artırıldığına dikkat çekti. Ayrıca, Adli Tıp Kurumu teşkilat kararnamesinin Resmi Gazete’de yayımlandığını duyurdu. Tunç,…
#Adli Tıp Kurumu#Bilirkişilik#Ceza Adalet Sistemi#Delil Tespiti#Diyarbakır#Eğitim#Hukuk Devleti#Teşkilat Kararnamesi#Yargı#Yargı Reformu#Yılmaz Tunç
0 notes
Text
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'tan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Açıklamaları
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Adalet Bakanlığı’nın öncülüğünde gerçekleştirilen AKP grup toplantısında, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda önemli düzenlemelerin yapılacağını duyurdu. Bu bağlamda, toplumda var olan ceza adalet sisteminin etkinliğini artırmayı ve şiddet mağdurlarının korunmasını hedefleyen yenilikçi adımlar atılacağını ifade etti. Düzenlemelerin İçeriği Ceza adalet sisteminin…
#Adalet Bakanı#ceza adalet sistemi#cezalı suçlar#denetimli serbestlik#güvenlik#Hükümet#iyi hal indirimi#Kadına Yönelik Şiddet#Toplum#Yılmaz Tunç
0 notes
Text
Merihe 2 maç ceza veriyorsan Belingeamada verceksin böyle bir adalet sistemi yok ilk başta dedik merihin yaptığı yanlış ama bizim yaptığımız yanlışa ceza verip İngilizlerin yaptığı yanlışa ceza vermiyorsan işin rengi değişir hocammmm
4 notes
·
View notes
Text
AND JUSICE FOR ALL.... Herkes için adalet, toplumun tüm bireylerine eşit ve adil bir şekilde davranılmasını sağlayan bir kavramdır. Adalet, hukukun üstünlüğü, tarafsızlık, objektiflik ve insan haklarının korunması temelinde şekillenir. Herkes için adalet, herhangi bir ayrımcılık yapmadan her bireyin eşit fırsatlara sahip olmasını, haklarının korunmasını ve yasalar karşısında adil bir muamele görmesini gerektirir. Bu, ırk, cinsiyet, din, etnik köken, sosyal statü veya başka herhangi bir özellik temelinde ayrım yapmadan herkesin eşit bir şekilde değerlendirilmesini içerir. Adalet, suç ve suçluların cezalandırılmasıyla ilgili de önemli bir rol oynar. Ceza adaleti, suç işleyenlerin suçlarına uygun bir şekilde cezalandırılmasını, ancak aynı zamanda suçsuz olanların yanlış bir şekilde cezalandırılmamasını ve masumiyet karinesinin korunmasını sağlamayı amaçlar. Herkes için adaletin sağlanması, hukukun üstünlüğün��n uygulanmasını gerektirir. Hukuk kuralları ve süreçler, adaletin tesis edilmesinde merkezi bir rol oynar. Adaletin sağlanması, adil ve bağımsız bir yargı sistemi, tarafsız hakimler, adil yargılama süreçleri ve herkesin savunma hakkına saygı duyulmasını gerektirir. Sonuç olarak, herkes için adalet, toplumun her bireyinin eşitlik, tarafsızlık ve insan haklarına dayalı olarak adil bir şekilde muamele görmesini sağlayan bir idealdir. bu gorseli kullanmak istedim
5 notes
·
View notes
Text
Keder Coğrafyası
Kendini nereye kadar tekrardan var edebilir ki bir menzildeki hukuksuzluk? Hakkaniyetin ayaklar altına alındığı, hak kadar hukukun da lağvedilip, perişan olunduğu bir zeminde ol gasp tahayyülünün aralıksız yeniden var edilmesinin yolu sıradan insanlar için ezadan bir başkası olabilir mi? Cerahat ile ceberut aklın, biyopolitik, bedene ve akla yönelik müdahil olma hallerinin tam teşekküllü eylem ve kararlarının hemen ardılı bu hukuksuzluğu belirli bir sabit kılarken bu ülkede hayat ne haldedir, her nereye yollanmaktadır. Düzenin varlığı kesin / kati bir biçimde savunageldiği cerahat ile cürmün yan yana hallerinde hukukun ol nihai gasbı da şekillendirilir. Bugünün ülkesinin cerahat erki eliyle savrulduğu güzergah, bütünüyle açmazların arasında, her günün bir araf kılındığı zeminde bir dolu, hep dolu bir halle doludizgin bir yıkıcılığı imgeler. Hayatın hakkaniyetsizce yerle bir olunmasının tam teşekküllü suretinden mülhem bir yapının ak parti ile birlikte bu sahnede sabit olunması da cabasıdır artık.
Düpedüz, yalın ve hiç amasız bir noksanlaştırma edimi üstünden yönlendirmelerle birlikte bu hayat eriminin, hukuktan ayrıştırılması söz konusu edilir. Neyin hesabı verilmiştir ki iş bu sahnede! Sahiden neyin, hangi yaranın akıbeti tam olarak belirlenmiştir ki! Laf ola beri gele değil, giderek yozlaşan, çürüyen, hakkın da hukukun da alt edildiği bir zeminde safi lafı güzaf kılınmış olagelen adalet mefhumunu kim nasıl düzeltecektir ki. Her yandan bir yara, her güne içkin kılınmış bir cerahat hali, bitimsiz bir tahakküm, sonsuz bir tehdit hiç kesintisiz bir nefret güncellenirken nerededir, kim verecektir bunca fenalığın hesabını hiç ama ve fakatsız. Bianet’ten aktaralım: “Diyarbakır’da 2017 Newroz kutlamaları sırasında üniversite öğrencisi Kemal Kurkut'u “kasten öldürmekten” yargılanan polis Y.K. beraat etti.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesinin bozma kararının ardından Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada mahkeme kararını açıkladı.
MA’nın haberine göre, İstinaf Mahkemesinin "Kurkut'un öldürülmesinde silah kullanma koşullarının oluştuğu" değerlendirmesi yaparak, Y.K.’ya verilen beraat kararının kaldırılarak "ceza verilmesine yer olmadığı" dair yeni bir hüküm tesis edilmesi yönünde verdiği karar sonrası yeniden başlayan yargılamada, "polise ceza verilmesine yer olmadığı" kararı çıktı.
Ceza verilmesine yer olmadığı kararı, 5271 sayılı CMK'nın 223/3-4 maddesinde düzenlenmiştir. Ceza verilmesine yer olmadığı kararı beraat kararı mahiyetinde değildir, fiil suç teşkil etmesine rağmen faile belli nedenlerle ceza verilmemesi sonucunu doğuran nihai bir karardır.
“Yanlış sanık” savunması
Bugün Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen karar duruşmasına, sanık polis ve Kurkut'un kardeşi, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden katılırken, Kurkut ailesinin avukatları Serdar Çelebi ve Mehmet Emin Aktar ile sanık avukatı Ahmet Fırat duruşmada hazır bulundu.
Savcı, celse arasında İstinaf Mahkemesinin kararı doğrultusunda "ceza verilmesine yer olmadığı" hükmünün kurulmasını istedi. Sanık polis Y.K., suçlamaları kabul etmeyerek, "Yanlış sanık yargılanıyor. Dosya soruşturması gerçek anlamda yürütülseydi, gerçek sanık ortaya çıkardı" dedi.
İlk alınan bilirkişi raporunda, Kurkut'u öldüren kurşunun müvekkilinin silahından değil başka bir silahtan çıktığının tespitinin yer aldığını ifade ederek, dosyanın Terörle Mücadele Şubesine gönderilmesinden sonra durumun değiştiğini söyledi.
Avukat Fırat müvekkili hakkında her "ceza verilmesine yer olmadığı" yönünde hüküm kurulmasını istedi.
“Amaç dosyayı cezasızlıkla kapatmak”
Adaletin yerini bulmasını istediklerini belirten Kemal Kurkut'un kardeşi Cihan Kurkut, dosyadaki deliller ve olaydaki fotoğrafların nasıl meydana geldiğinin belli olduğunu ifade ederek, sanığın cezalandırılmasını istedi.
Dosyanın tipik bir cezasızlık dosyası olduğunu dile getiren Kurkut ailesinin avukatı Serdar Çelebi, “Failin polis olduğu, maktulün Kürt olduğu, sıradan bir yargılama. Gönül isterdi ki fail tespit edilsin yargılama yapılsın ancak ilk baştan beri tüm taleplerimiz reddedildi. Böylesi bir davada keşif talebi nasıl reddedilir? İddia ediyorum, keşif yapılmadığı için heyetin hiçbir üyesi sanığın nerede durduğunu, maktulün nerede durduğunu bilmiyor. Maktule en yakın polis Onur Mete, 'Ben maktulün kendimi patlatırım dediğini duymadım' diyor. Ama maktule uzak olanlar 'Biz duyduk' diyor. Başından beri, Valinin canlı bomba açıklamasından sonra amaç dosyayı cezasızlıkla kapatmaktı” dedi.
Avukat Çelebi, Ulusla Kriminal Büronun düzenlediği raporda, sanığın Kurkut'u doğrudan hedef alarak ateş ettiği yönünde rapor verdiğini ve hiçbir itiraz olmadan mahkemenin kurduğu bir ara kararla raporun yeniden düzenlemesini talep ettiğini ve Ulusal Kriminal Büronun ikinci raporunda, tam tersi bir rapor düzenlediğini hatırlattı. Adli Tıp Kurumu'nun düzenlediği raporda, Kurkut'u öldüren kurşunun yukardan girdiğini hatırlatan Çelebi, "Yerden seken bir kurşun nasıl yukardan vücuda girer?" diye sordu.
“Yaşam hakkı ihlalinin gerekçesi yok”
İstinaf Mahkemesinin beraat kararının bozduğunu hatırlatan Çelebi, “Bölge Adliye Mahkemesinin aslında bunca delile rağmen beraat kararı verilmeyeceğini, 'hukuka uygunluk sebebini bul' diyerek dosyayı bozmuş, ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini istemiştir. Yaşam hakkının hangi durumda ihlal edileceği bellidir. Yaşam hakkı ihlali, meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklamaya karşı bir işlem gerekiyorsa ya da isyan, olağanüstü hal varsa olabilir” diye konuştu.
Bu dosyada yaşam hakkının ihlalini gerçekleştirebilecek hiçbir durumun olmadığını dile getiren Çelebi, İdare Mahkemesinde süren devada, mülkiye müfettişlerinin sunduğu raporlarda, "silah kullanma koşullarının oluşmadığı" ve "amirlerin ateş etme emri vermediğine" dair raporları bulunduğunu kaydetti.
Çelebi, “raporlarda, tehdit etse de tehdidi gerçekleştirecek koşulların bulunmadığını, ateş etmenin kabul edilebilir yöntem olmadığına dair tespitler var” dedi.
Sanığın bilerek isteyerek cinayeti işlediğini söyleyen Çelebi, kasten öldürmekten hapis cezasıyla cezalandırılarak, tutuklanmasını talep etti.
“Başka türlü etkisiz hale getirebilirdi”
Kurkut ailesinin avukatı Mehmet Emin Aktar da, tipik bir cezasızlık politikası pratiğiyle karşı karşıya olduklarını vurgulayarak, bu dosyanın ne ilk ne de son dosyanın olduğunu dile getirdi. Dosyadaki raporlara işaret eden Aktar, söz konusu raporların cinayetin sanık tarafından işlendiğine kuşku bırakmadığını anlattı.
Olay anında 20'ye yakın polisin havaya ateş ettiğini vurgulandığı ve sanığın doğrudan maktulü hedef alarak ateş açtığını hatırlatan Aktar, maktulün silah kullanılmadan etkisiz hale getirmenin imkânı bulunduğunu kaydederek, “Başka türlü etkisiz hale getirmek imkânı mevcuttur. Keşif talebi neden reddedildiğini anlayabilmiş değiliz. Mahkeme bugün karar vermek yerine keşif yapmasına karar verecek olursa toplumun adalet duygusu zedelenmeyecektir. İlk beraat kararından sonra müvekkilimiz, maktulün annesi bir daha duruşmalara gelmemiştir, çünkü adalete olan inancını kaybetmiştir” diye konuştu.
Mülkiye müfettişlerinin raporlarında amirlerin ateş emri vermediğine işaret eden Aktar, bundan dolayı sanığın amirin emrini yerine getirdiği söylenemeyeceğini belirterek, sanığın kasten öldürmekten cezalandırılmasını ve tutuklanmasını istedi.
Mahkeme ise silah kullanmanın yasal koşulları oluştuğuna kanaat getirerek, sanık polis Yakup Şenocak'ın cezalandırılmasına yer olmadığına karar verdi.”
Kemal Kurkut, gazeteci Abdurrahman Gök’ün vizöründe kilitlenmiş olan kareler sayesinde bir terörist olarak anılmaktan alıkonulur. Bütünüyle yaşama düşürülmüş ola gelen o tehdit / tahakküm mekanizmalarının, bir bayram / mücadele günü genç bir insanın canını çalabilme konusundaki ısrarının utancı da o fotoğraflarda görünür kılınır. Belgeniz nerede diye sual edenlere, Kürd sorunun temsili değil doğrudan bir ifşası söz konusudur ol resimlerde. Abdurrahman Gök, MLSA Türkiye’den Deniz Tekin’e aktarımını da bir kez de buradan iletelim: “Gazeteci Gök’ün mahkemede tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde olay anında çektiği fotoğraf karelerinin polislerce silinmeye çalıştığı ortaya çıktı. Olay anında çektiği 28 fotoğraf karesini delil olarak soruşturma savcısına veren gazeteci Gök, olay günü yaşadıklarını şöyle anlattı: “Genç şahıs vurulduktan ve polisler başına toplandıktan sonra polisler beni fark edince çektiğim fotoğrafları makinemden sildireceklerini düşündüm. Hafıza kartımı çıkarıp hemen arka cebime koydum. Akabinde bir polis memuru yanıma gelerek bana ‘makineni ver, amirim seni çağırıyor’ dedi. Çağırdığı kişinin yanına gittiğimde bana olaydan görüntü alıp almadığımı sordu. Ben de henüz hazırlık yaptığımı, fotoğraf çekmediğimi söyledim. Ancak bana inanmayarak makinemin içini açmamı söyledi. Ben de açtım. İçerisinde hafızda kartımın olmadığını gördü. Ekranda da hafıza kartı yok yazısını görerek teyit etti. Çantamdaki kartları çıkarmamı istedi. Onları da çıkardığımda boş olduklarını gördüler. Çıkardığım kartlara format attılar. Ancak üzerimi aramadıkları için pantolonumun arka cebindeki hafıza kartını bulamadılar.”
Gök sözlerine şöyle devam ediyor: “2017 Newroz’unda Kemal Kurkut’un gazetecilerin gözü önünde polis tarafından kurşunlanarak öldürülmesi benim için bunun en açık örneğiydi. Kemal’in vurulmasından sonra Diyarbakır Valiliğinin alelacele yaptığı ‘canlı bomba’ açıklaması, basının pozisyon belirlemesi için verdiği bir talimattı. Ve nitekim halka değil, iktidara sadakat ile bağlı olan tüm gazete ve basın yayın kuruluşları bu talimatı harfi harfine yerine getirdi. Bunu yerine getirmeyip gerçeği yazanlara bedeli ödetildi ve halen de ödetiliyor.”
‘Fotoğraflar yayınlanınca bu süreci yaşayacağımı tahmin etmiştim’
Kendisine yönelik baskıların nedenin Kurkut cinayetine dair fotograf kareleri olduğuna işaret eden Gök, “Tabii ki kamuoyu hakkımda açılan bu soruşturmaların ve davaların Emniyet Müdürlüğü ile Diyarbakır Valiliğinin açıklamalarını yalanlayan, kendilerini suçüstü yakalayan Kemal Kurkut fotoğrafları nedeniyle olduğunu düşünüyor. Ben de öyle olduğuna inanıyorum. Zaten o fotoğrafları yayınlayınca bundan da ağır bir süreci yaşayabileceğimi tahmin etmiştim. Fotoğrafların yayınlanmasından sonra her ne kadar sanık polis hakkında dava açıldıysa da, sanık polisin hala görevinin başında olması, nasıl bir kararla karşı karşıya olacağımızın da habercisi. Ama ne olursa olsun gazeteci yeter ki bir olaya ışık tutsun, insanlar o ışık sayesinde eminim yollarını bulacaklardır. Tıpkı iktidarda olanların bu fotoğraflar nedeniyle kamuoyunun vicdanı nezdinde mahkum olduğu gibi” ifadelerini kullandı.” (İstinaf Mahkemesi, Kemal Kurkut cinayetini fotoğraflayan gazeteci Abdurrahman Gök'e verilen 1 yıl 6 ay 22 günlük hapis cezasını onadı. 12 Ocak 2023)
Kendini her nereye kadar tekrardan var edebilir ki hukuksuzluk. Her şeyin yalın, apaçık bir biçimde cürme çıktığı bir menzilde, onca bağır çağır çıkagelen şiddetin, yok etme hal ve isteminin bunca detaylandırılmış olagelen katillerin ifşasından, düzenin Kürd halkına yönelik tavrının ta kendisine her şey bütünüyle hukukun üstünlüğünün çiğnenmesini artık bildirir. Mübalağalı cümleler, imalar barındıran göndermeler, suçlu addetmek için Kemal Kurkut’u olmadık çıkarımlar, hep bir biçimde yeniden imal olunan nefret sembollerinden bir kere daha hukuksuzluk mefhumunun nasıl biçimlendirildiği artık çok daha belirgin olur. Bugünlere gelene kadar hiçbir biçimde hesabı verilmeyecek olduğu itiraf olunan bu kaçıncı kırımdır. Dersim Tertelesinden, Bakur Kürdistan’ında hayatın her anlamda yerle bir edilmesine bir süreklilik dahilinde icra edilen yok etme hamlelerine kimin, hangisinin hesabı verilebilmiştir. Yakın tarihin, Maraş katliamından, Sivas Madımak’ına, Roboski’nin ortasında var edilen can pazarına, Cizir bodrumlarında katledilmiş yüzün üstündeki insandan, 2015 abluka günlerinde yerle bir edilmiş bir bölge(!) gerçekliğinden daha nelerden ve ne hallerden hangisinin hesabı verilmiştir. Bütünüyle, engellemeler tüm o itiraz haklarının yerle bir edildiği günceler, ardılı sıra boşa düşürülen dosyalar, izleri de neye doğru var edildiği sorgulanmayan nice hamleyle karanlığın güncellenmesi, iyi de her nereye kadar? Kemal Kurkut, devlet dersinde katledilmiş kaçıncı kurbandı? Yönelimini bir menzildeki yaşamı / yaşatmak üstünden değil tüketmek / gasp etmek / yok etmek vb. ile kurmaya devam diyen bir ülkenin tek bir iyi günü söz konusu olur mu. Bunca cerahatin ortasında hayatın istikameti, o yaraların yükünün ağırlığı altında sahiden kalakalan yer / yurt değil mi, sahiden değil mi? Nereye kadar keder coğrafyası bir kader kılınacak, daha nereye...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Sen Kimin Çığlığısın? – Serpil ODABAŞI – Yeni Yaşam Gazetesi
Okuma Parçası: Serpil Odabaşı: Ben Artık 'Bu Bizim Acılarımız'ı Gösteren Ressam Değilim – Jinda ZEKİOĞLU – Gazete Duvar
#meram#arzihal#türkiye gerçeği#hayat hakkı#kürdistan#kemal kurkut#yaşamak#newroz#kırım#cinayet#insan hakları#kolluk şiddeti#devlet102#müdahale#hayatakarken#simsiyah#serpil odabaşı#gözlem#yorum#abdurrahman gök#vizör#hakikat#keder#coğrafya#yol nereye?#düzenek#yeni türkiye#ileri demokrasi#çürük
6 notes
·
View notes
Text
Tutuklu çocuklar eğitim hakkına erişemiyor
Tutuklu çocuklar eğitim hakkına erişemiyorCezaevlerinde tutuklu ve hükümlü 3 bin 690 çocuk bulunuyor. Çocuklara ilişkin dava evraklarının çocuk mahkemelerinde görülmesi ve haklarında karar verilenlerin “eğitimevleri”nde tutulması gerekirken gerçekler bu türlü değil. Tutuklu çocukların eğitime erişim hakları da gerektiği üzere yerine getirilmiyor. Geçen yıl 178 bin 834 çocuk suça sürüklendiği tezi ile güvenlik ünitelerine getirildi. 2023 yılı adalet istatistiklerine nazaran çocuk dava evraklarının yalnızca yüzde 50’si çocuklara has mahkemelerde görüldü. Çocuk belgelerinin yüzde 56’sında mahpus cezası verildi.Cansu Demir“Çocuk adalet sistemindeki ve risk altındaki çocukların yüksek faydasının korunması yoluyla hiçbir çocuğun özgürlüğünden mahrum bırakılmadığı bir topluma erişmek” vizyonuyla kurulan Türkiye Çocuklara Tekrar Özgürlük Vakfı’nın yönetim kurulu lideri Selmin Cansu Demir ve genel koordinatörü Merve Merdane ile çocuk adalet sistemi, özgürlüğünden mahrum bırakılan çocukların problemleri ve vakfın çalışmaları üzerine konuştuk. ÇOCUK DOSTU DEĞİL Selmin Cansu Demir’in verdiği bilgilere nazaran cumhuriyet başsavcılıklarında suça sürüklenen çocuklarla ilgili geçen yıldan devredilenlerle birlikte 452 bin 70 belge bulunuyor. Geçen yıl çocuk belgeleri mahkûmiyet kararlarının yüzde 55.5’i mahpus cezası ile sonuçlandı. Yani toplam 21 bin 463 çocuğa mahpus cezası verildi. (12-14 yaş aralığında 3 bin 800 erkek, 326 kız çocuğu; 15-17 yaş aralığında 16 bin 373 erkek, 964 kız çocuğu.)2024 Kasım ayı prestijiyle 3 bin 690 çocuk ceza infaz kurumlarında tutuluyor. Bunların 1059’u hükümlü (1005 erkek - 54 kız); 2.631’i tutuklu. (2.520 erkek - 111 kız)Yüzde 56 oranının çok yüksek olduğunu vurgulayan Demir, “Bu oran çocuk adalet sistemi unsurlarına uygun değil. Alternatif önlemlerin artırılması lazım. Çocuk mahkemesi sayısı artırılmalı, kontrollü özgürlük, eğitim odaklı önlemler üzere düzenlemeler yapılmalı” dedi. Kapalı kurumlarda kalan 2 bin 500 çocuğun zarurî eğitim hakkından yararlanamadığına dikkat çeken Demir, hükümlü çocukların örgün eğitime devam edebildiğini, tutukluların ise edemediğini söyledi. 15 YAŞA YÜKSELTİLMELİ Türkiye’de ceza sorumluluğu yaşının 12 olduğunu hatırlatan vakıf genel başkanı, “Bu nedenle BM Çocuk Hakları Komitesi’nden ‘En az 14’e yükseltilmesi gerekir’ uyarısı geldi. Biz 15 yaşa yükseltilmesini savunuyoruz” dedi. Çocuk adalet sistemiyle ilgili kâfi bilgi ve bilgi olmadığı için çocukların hangi haklara erişebildiklerinin aşikâr olmadığına dikkat çeken Demir, şöyle devam etti: DÜZENLİ BAĞIŞ ÇOK ÖNEMLİ Vakıf genel koordinatörü Merve Merdane’nin verdiği bilgilere nazaran, vakıfta 12-18 yaş ortası risk altındaki çocukların isimli sisteme girmelerini önlemeyi hedefleyen “Gençlik Merkezi programı” (GEM) uygulanıyor. 25 çocuk ile sürdürülen program kapsamında psikososyal takviye atölyeleri ve sanatsal, kültürel, sportif etkinlikler yapılıyor. Çocuklara, her pazar meskenlerinden vakfa gelebilmeleri için yol parası veriliyor. Atölye çalışmalarının yanı sıra ayda bir seyahat programı yapılıyor. Merdane programın 2023-2024 yılı izleme kıymetlendirme raporuyla ilgili şu bilgileri verdi: “Programın gayesine uygun olarak çocuklar periyot boyunca ruhsal dayanıklılıklarını güçlendiren kazanımlar elde ettiler ve bu süreçte hiçbiri adalet sistemiyle ilişkilenmedi.Merve MerdaneÇocukların yüzde 46’sının ruhsal dayanıklılık puanı arttı. Çocukların benlik farkındalığı, benlik hürmeti, his idaresi, empati, girişkenlik, irtibat ve toplumsal bağları sürdürmek üzere hayat marifetleri güçlendi.KATILIM YÜKSEKAtölyelere iştirak oranlarının yüksek olması, çocukların kabahat davranışından uzak tutulmasında ve programın önleyici amacına ulaşmasında değerli rol oynadı. Bu bulgular, GEM üzere çocukların kendilerini itimatla tabir edebilecek alanlara sahip olmalarının, risk alma eğilimlerini anlamada ve yönetmede kritik bir kıymet taşıdığını gösterdi.” Vakfın bu programla daha çok çocuğa ulaşması ve daha yüksek sayıda risk altındaki çocuğun isimli sisteme girmesinin önlenmesi için nizamlı bağışlara ihtiyacı bulunuyor.
ÇOCUKLAR ANLATIYOR: ‘DİNLENMEK HOŞUMA GİTTİ’ “Bu etkinliklerde hoşuma giden şeylerden biri de dinlenebiliyor olmak. Hani dinlenmek hoşuma gitti. Zira mesela hayatımızda çoğumuz oturup karşılıklı biriyle konuşup dinlendiğimizi düşünmüyoruzdur fakat burada bu türlü fikrimi özgürce tabir edebiliyorum. Zira beni yargılayan kimse yok.” “Kendimle başa çıkmak için kendimi rahatlatacak şeyler yapıyorum. Dışarı çıkıyorum mesela. Kendi bildiğim şeyleri yapıyorum genelde. Dışarı çıktığımda arkadaşlarımın yanına gidiyorum. Onlarla biraz sohbet ediyorum. Kendimi daha çok tanıyorum, daha özgüvenli oluyorum aslında.”Cumhuriyethttps://hepsigundem.com/tutuklu-cocuklar-egitim-hakkina-erisemiyor/?fsp_sid=1831#Ceza #Çocuk #Demir #Dosya #Eğitim #Özgü #Program #Veri #Yaş #Yüksek
0 notes
Photo
Ceza İnfaz Sistemi Değişiyor: 2 Yıl Altı Cezalar! Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, gündeme ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı. Ceza infaz sistemi ile cezasızlık algının ortadan kalkacağını dile getiren Tunç, 2 yılın altında ceza https://bursahabermedya.com/ceza-infaz-sistemi-degisiyor-2-yil-alti-cezalar/ #BursaGündem #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
Text
Adli Sosyal Hizmet Ünite -4 (2024)
Denetimli Serbestlik Uygulaması İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi (Auzef) Açık Öğretim Fakültesi Bölüm : Sosyal Hizmet Ders : Adli Sosyal Hizmet Ünite 4 : Denetimli Serbestlik Uygulaması Sınıf : 3. Sınıf Dönem : Bahar Dönemi Auzef Sosyal Hizmet 3. Sınıf Denetimli Serbestlik Uygulaması Denetimli Serbestlik Uygulaması Giriş Denetimli serbestlik, ceza adalet sistemi…
View On WordPress
0 notes
Text
FUTBOL KELEBEGININ KANAT CIRPISLARI
BeIN Sports’ta yorumculuk yapan uzman hakemler, 68. dakikada Riad Bajic’in golünden önce ofsayt olup olmadığı konusunda çarpıcı açıklamalar yaptı.
“BU SEZONA DAMGA VURAN 3-4 HATADAN BİRİ”
İşte uzman hakemlerin yorumları:
Deniz Çoban: Bu pozisyonla ilgili cümleleri seçerek konuşmaya çalışacağım. O yüzden tekrara düşebilirim. Peşinen şu fikrimi söylemek istiyorum. Bu pozisyonda, VAR odasında yapılan hatanın bu sezona damga vuran 3-4 hatadan biri olarak düşünüyorum. Bu sezon başına kadar ofsaytla ilgili şöyle bir yorum vardı. Savunma oyuncusunun topa yaptığı hamle bilinçliyse, bu bilinçli hamlenin neticesinde topa temas kaliteli de olsa, kalitesiz de olsa bu bir bilerek oynamaydı ve ofsayttan söz edilemezdi. Fakat benim gözümde burada farklı bir şey var.
FUTBOL, ADALET, YORUM, ÖDÜL ve CEZA SİSTEMİ
Futbolun ince yorumları, ödül ve cezaları teşvikler ve adalet arasındaki dengeleri de etkiler. Hücum futbolunu, bol gollü maçları, seyir zevkini teşvik etmek için konulan kurallar adaleti zayıflatabilir, mutlak bir adaleti kollayan kurallarsa hücum futboluna sekte vurabilir.
Fenerbahçe maçında oluşan pozisyon için uygulanan FİFA ofsayt yorumu adalete öncelik veren bir kuralla sonuçlanmıştır. Oysa hücum futboluna ve bol gollü maçlara öncelik verilse bu kural pozisyonu ofsayt olarak yorumlamayacaktı. Dolayısıyla ilk yoruma göre maç 1-0 bitecek ikinci yoruma göre ise 1-1 bitecek ve daha gollü bir maç ortaya çıkacaktı.
KAPİTALİZMİN HASSASİYETLERİ (Yorumun yorumu ya da yapı sökümü)
BeIN Sports şirketinin kapitalist mantığa göre birinci önceliği olabildiğince çok kar etmektir. Bu düzende kar edebilmesi için şampiyonluk yarışının kıran kırana geçmesi gerekir. Ayrıca şampiyonluk yarışı, mümkünse, en çok taraftarı olan klüplerin takımları arasında geçmelidir.
BeIN Sports kanalının çalışanları da şirketin bu temel amacına uygun söylem ve eylemlerde bulunmak zorundadır. O yüzden bu üç BeIN Sports yorumcusunun yorumları alabildiğine “KURAM YÜKLÜDÜR” ve büyük ölçüde YANLI olma olasılığını barındırmaktadır.
Bu sezona damga vuran 3-4 hatadan biri saptaması da bu mantığın ve hassasiyetlerin bariz tezahürlerinden biridir. Sezon boyunca yapılan hataların hepsinin sezona, şampiyonun oluşmasına, değişmesine katkısı olabilir. Sezon başında, ortasında ve sonunda olan hataların hepsi de aynı öneme sahiptir. Sezon sonunda yapılan hataların daha büyük ağırlığa sahip olduğu yargısı davranışsal zaaflardan biridir.
BİR ÇİVİ BİR NAL KURTARIR...
Maç içinde, sezon içinde yapılan hataların her biri geleceği değiştirme potansiyeline sahiptir. Fenerbahçe-Giresun maçındaki tartışmalı gol bu durum için canlı bir örnektir. Eğer o gol gerçekten nizami değilse (gerçekten ofsayt varsa ve Fenerbahçe’li defans oyuncusu FİFA’nın yorumuna uygun şekilde kontrolsüz bir şekilde müdahale etmişse, dikkat edilirse, bunların hepsi de tartışmalıdır ama BeIN Sports yorumcuları hepsi kesin ve tartışılmaz doğrular olarak kabul edip(doğruluğu kanıtlanmamış, teyit edilmemiş ÖNCÜLLER) bu çürük temel üstüne devasa bir bina inşa ediyorlar), hem bu maçın sonucuna hem Galatasaray-Başakşehir maçının sonucuna, hem de hem Fenerbahçe’nin hem de Galatasaray’ın kalan maçlarına etki etmiş olabilir.
Bu maçta Giresun başka gol atamamıştır. Dolayısıyla bu gol olmasaydı Fenerbahçe bu maçı galibiyetle kapatacaktı. (Bu bile kesin değildir. Çünkü Giresun maçı yenik dürdürmesi durumunda daha çok efor harcayıp başka ve nizami bir gol atabilir, tabii çok efor harcayıp riske girince Fenerbahçe kontra ataklarla ikinci, üçüncü golleri de bulabilir).
Fenerbahçe’nin Giresun maçını galibiyetle kapaması Galatasaray-Başakşehir maçına etki edecekti. Fenerbahçe’nin nefesini ensesinde hisseden Galatasaray takımı strese girecek ve daha gerilimli bir maç oynayacaktı. Belki de bu stres ve gerilim yükü yüzünden berabere kalacak veya yenilecekti.
Fenerbahçe’nin Giresun maçını galibiyetle kapaması sonraki maçların da aynı şekilde stres ve gerilim altında oynanmasına yol açacak ve o maçların da sonuçlarını etkileyecekti. Kesin olarak etkilerdi diyemiyoruz ama etkileme ve o maçların sonuçlarını değiştirme potansiyeline sahip olacaktı.
Bu yazıda da benzer şekilde maçın sonucuna etki eden ince hatalar inceleniyor.
Hakem Bahattin Şimşek'in yetenekleri kısıtlı. VAR kararıyla verdiği penaltı doğru olsa da son 15-20 dakika utanç verici bir yönetim sergiledi. Fauller yarattı, bir basketbol hakemi gibi fauller buldu, çıkarttı ama Fenerbahçe'ye gol attıramadı.
Ahmet Çakar’ın hakem hakkındaki yorumu doğru ve gerçeğe uygun olsa bile, eğer Giresun’un attığı gol nizami değilse, yapılan hata maçın sonucunu değiştirmiş ve Fenerbahçe’nin hakkı yenmiştir.
0 notes
Text
Yargı Reformu: Kadına ve Çocuğa Yönelik Şiddet Suçlarına Yeni Düzenlemeler
Yargı Reformu ve Yeni Düzenlemeler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde partisinin Merkez Yürütme Kurulu toplantısında önemli bir talimat verdi. Bu bağlamda, Adalet Bakanlığı’nın, önceki dönem TBMM Adalet Komisyonu’nda onaylanan 9. Yargı Paketi’nde bazı düzenlemeleri revize etmesi bekleniyor. Özellikle kadına ve çocuğa yönelik şiddet, taciz ve istismar suçlarından yargılanan…
#9. yargı paketi#Çocuk İstismarı#Adalet Bakanlığı#ceza yasaları#güvenlik önlemleri#infaz sistemi#iyi hal indirimi#Kadına Yönelik Şiddet#toplumsal vicdan#yargı reformu
0 notes
Text
BAKAN TUNÇ, YARGITAY’IN DÜZENLEDİĞİ SEMPOZYUMDA KONUŞTU
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Adil yargılanmanın bir diğer unsuru da makul sürede yargılanma hakkıdır. Önemli olan en makul sürede adil bir karara ulaşmaktır. Yargıda hedef süre uygulamasına uyulması makul sürede yargılanma hakkı açısından büyük önem arz etmektedir” dedi. Adalet Bakanı Tunç, Uluslararası Temyiz Mahkemelerinde Mükemmeliyet İlkeleri ile Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Yargıtay’ın Hukukî Çerçevesi Sempozyumu’nda konuştu. Bakan Tunç, Cumhuriyetin ikinci yüzyılını dünyada “Türkiye Yüzyılı” yapmak gibi iddialı bir hedefin olduğuna dikkat çekerek, “Adalet alanında gerçekleştireceğimiz çalışmalarla, Türkiye Yüzyılı’nı aynı zamanda Adaletin Yüzyılı, Haklının Yüzyılı yapma yolunda büyük gayret göstereceğiz” ifadelerini kullandı. ADALET, DEVLETİ AYAKTA TUTAN ANA SÜTUNDUR Adalet, mülkün ve meşruiyetin temeli, hukuk devletinin esasıdır diyen Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Tüm beşeri faaliyetleri kuşatan "Adalet", devletlerin varlık sebebi, devleti ayakta tutan ana sütundur. Adaletin güçlü olduğu yerde insan güçlüdür, aile güçlüdür, toplum güçlüdür ve dolayısıyla devlet güçlüdür. Adalet, toplumu oluşturan tüm fertlerin güven içinde yaşamasının teminatı, toplumların huzur kaynağıdır” diye konuştu. Bakan Tunç, yargı bağımsızlığına da vurgu yaparak, “Temel hak ve özgürlüklerin en temel koruma mekanizması olan yargı erkinin bağımsız ve tarafsız olması, tüm vatandaşlarımız ve uluslararası kamuoyuna hukuk güvencesi sunması, her türlü güç odağından bağımsız, tüm süreçlerin demokratik usullerle işlemesi, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına hızlı ve adil bir şekilde cevap verebilen bir yapıda olması Hukuk devleti için esastır” dedi. ÜLKEMİZ, SON 21 YILDA ‘SESSİZ DEVRİM’ DİYEBİLECEĞİMİZ ÖNEMLİ REFORMLARA SAHNE OLDU Eskiyen temel kanunların tamamının yenilenerek çağın ihtiyaçlarına göre uyarlandığını belirten Bakan Tunç, “Ülkemiz, son 21 yılda temel hak ve özgürlükleri güçlendiren, hukuk devleti ilkesini tahkim eden anayasal ve yasal “sessiz devrim” diyebileceğimiz önemli reformlara sahne oldu” şeklinde konuştu. Bakan Tunç, adliye teşkilatlarının fiziki kapasitesinin, teknik altyapısının, bilişim teknolojilerinin de yargının hizmetine sunulduğunun altını çizdi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç konuşmasını şu şekilde sürdürdü; “Hem Ceza, hem de Hukuk alanında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini devreye aldık, Yargının insan kaynağını iki katından fazla artırarak bu alandaki kapasiteyi güçlendirdik. Tüm bu iyileştirmelere rağmen çeşitli sebeplerle artan iş yükü nedeniyle uzun yargılamaların önüne geçebilmek, adil ve etkin işleyen bir yargı sistemi için de gerek yasal gerekse uygulamaya dönük tedbirler almaya devam etmemiz gerekiyor.” TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİDİR Bakan Tunç, Türkiye’nin bir Hukuk Devleti olduğunun altını çizerek, “Hukuk devleti olmasının sonuçlarından biri de hukuk güvenliği ve hukuki öngörülebilirliğinin var olmasıdır. Hukuk güvenliği ve öngörülebilirliğinin en önemli boyutunu kesin hüküm otoritesi oluşturmaktadır. Kesin hüküm derecesine erişmiş bir karar, ele aldığı uyuşmazlıkları kesin olarak çözer, yoluna koyar. Bu şekilde ihtilafları kesin ve net bir biçimde çözmek hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Böylece kesinleşen mahkeme kararları herkes için bağlayıcı hal alır. Bu denli önemli olan, herkes için bağlayıcı karar vererek kesin hüküm otoritesini nihai olarak sağlayan mercii ülkemizde Yargıtay’dır. Yargıtay, kesin hüküm otoritesini doğal olarak içtihatları ile yapar. İçtihatların ülke çapındaki alt derece yargı organlarına yol gösterici olduğu gözetildiğinde içtihat müessesinin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Yargıtay, içtihatlarıyla, alt derece yargı organları için, adeta, eğitici rol üstlenecek ve onlara liderlik yapacaktır. Yargıtay’ın eğitici ve liderlik rolünü verimli ve kaliteli bir şekilde yapmasının yolu kararların yazım kalitesini artırmasından geçmektedir” dedi. ÜLKE ÇAPINDA İÇTİHAT BİRLİĞİNİ VE TUTARLILIĞINI SAĞLAYACAK TEK MERCİİ YARGITAY’DIR Ülke çapında içtihat birliğini ve tutarlılığını sağlayacak tek merciin Yargıtay olduğunu ifade eden Adalet Bakanı Tunç, “Adil yargılanma hakkının bir diğer unsuru da ülke çapında yaşanan benzer olaylara yargı organlarınca benzer kararların verilmesidir. Aynı olaya ülkenin farklı yerlerinde makul bir sebep yokken farklı karar verilmesi tarafların adil yargılanma hakkını ihlal edecektir. Aynı zamanda bu durum toplumda adalete olan güveni zedeleyecektir. Yargıtay’dan, derece mahkemelerinin kendi arasındaki uyumu ve istikrarını sağlayarak toplumdaki adalet duygusunun yerleşmesine içtihatları aracılığıyla katkı sunması beklenmektedir” şeklinde konuştu. ADİL YARGILANMANIN BİR DİĞER UNSURU DA MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKIDIR Bakan Tunç, adil yargılanmanın bir diğer unsurunun da makul sürede yargılanma hakkı olduğunu vurgulayarak, “Klasik ancak çok da yerinde bir tabir olarak “geç gelen adalet, adalet değildir” tabirini sürekli kullanırız. Geç verilmiş bir karar doğru olsa, taraflar hakkına kavuşsa bile gerçek anlamda adaleti yerine getirmiş olmaz. Çünkü süreç geciktikçe kişilerde, “acaba hakkıma kavuşamayacağım mı” endişesi belirir, kişiler ruhen yorulur, yıpranır. Aynı zamanda karar geciktikçe “kişinin yaptığı yanına kar kaldı” algısı toplumda oluşabilir. Tüm bu durumlar adil yargılanma hakkını olumsuz etkiler. Tarafların ve hatta tüm toplumun adalete güvenini zedeler. İşte bu kapsamda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmemesi çok önemlidir. Ancak şuna işaret etmeliyim ki; esas olan hızlandırılmış yargı değil, adaletin tecellisini ve adalet terazisinin doğru tartmasını sağlayacak makul sürede soruşturmaların ve yargılamaların tamamlanmasıdır. Çünkü adil olmayan ancak hızlı verilmiş bir kararın da bir anlamı olmayacaktır. Adalete katkısı olmayacaktır. Önemli olan en makul sürede adil bir karara ulaşmaktır. Yargıda hedef süre uygulamasına uyulması Makul sürede yargılanma hakkı açısından büyük önem arz etmektedir” ifadelerini kullandı. YARGITAY’IN İÇTİHAT MAHKEMESİ ÖZELLİĞİ GÜÇLENMİŞTİR Vatandaşlarımızın istinaftaki gecikme nedeniyle oluşan mağduriyetini önlemek, süratle gidermek için gerekli adımları atacağız diyen Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, konuşmalarını şu şekilde sürdürdü; “2016 yılında ikinci derece yargılama yapan istinaf mahkemelerinin kurulması ile birlikte Yargıtay’daki dosya sayısı makul seviyelere inerek Yargıtay’ın içtihat mahkemesi özelliği güçlenmiştir. Adli yargıda 18 bölgede kurulan 15 bölgede faal 440 daire, İdari yargıda 9 bölge 85 daire olarak faaliyet gösteren istinaf mahkemelerindeki iş yükündeki artışın farkındayız. Bunun çözümü de istinaf daire sayıları ile hakim ve savcı sayısını artırmak olacaktır. Böylece vatandaşlarımızın istinaftaki gecikme nedeniyle oluşan mağduriyetini önlemek, süratle gidermek için gerekli adımları atacağız. Bu sempozyumlar ve Yargıtay’ımızın Avrupa Birliği ile birlikte yürüttüğü bu önemli proje sonunda ortaya çıkacak önerilerin de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmemesi için alınacak tedbirler bakımından yol gösterici olacağına inanıyorum.” Read the full article
0 notes
Text
FUTBOL KELEBEGININ KANAT CIRPISLARI
https://www.sozcu.com.tr/spor/futbol/fenerbahcenin-giresunspor-macinda-yedigi-golde-ofsayt-iddiasi-7677429/
BeIN Sports’ta yorumculuk yapan uzman hakemler, 68. dakikada Riad Bajic’in golünden önce ofsayt olup olmadığı konusunda çarpıcı açıklamalar yaptı.
“BU SEZONA DAMGA VURAN 3-4 HATADAN BİRİ”
İşte uzman hakemlerin yorumları:
Deniz Çoban: Bu pozisyonla ilgili cümleleri seçerek konuşmaya çalışacağım. O yüzden tekrara düşebilirim. Peşinen şu fikrimi söylemek istiyorum. Bu pozisyonda, VAR odasında yapılan hatanın bu sezona damga vuran 3-4 hatadan biri olarak düşünüyorum. Bu sezon başına kadar ofsaytla ilgili şöyle bir yorum vardı. Savunma oyuncusunun topa yaptığı hamle bilinçliyse, bu bilinçli hamlenin neticesinde topa temas kaliteli de olsa, kalitesiz de olsa bu bir bilerek oynamaydı ve ofsayttan söz edilemezdi. Fakat benim gözümde burada farklı bir şey var.
FUTBOL, ADALET, YORUM, ÖDÜL ve CEZA SİSTEMİ
https://www.tumblr.com/benimpencerelerim/712333213429841920/futbolun-kirmizi-anlari?source=share
Futbolun ince yorumları, ödül ve cezaları teşvikler ve adalet arasındaki dengeleri de etkiler. Hücum futbolunu, bol gollü maçları, seyir zevkini teşvik etmek için konulan kurallar adaleti zayıflatabilir, mutlak bir adaleti kollayan kurallarsa hücum futboluna sekte vurabilir.
Fenerbahçe maçında oluşan pozisyon için uygulanan FİFA ofsayt yorumu adalete öncelik veren bir kuralla sonuçlanmıştır. Oysa hücum futboluna ve bol gollü maçlara öncelik verilse bu kural pozisyonu ofsayt olarak yorumlamayacaktı. Dolayısıyla ilk yoruma göre maç 1-0 bitecek ikinci yoruma göre ise 1-1 bitecek ve daha gollü bir maç ortaya çıkacaktı.
KAPİTALİZMİN HASSASİYETLERİ (Yorumun yorumu ya da yapı sökümü)
BeIN Sports şirketinin kapitalist mantığa göre birinci önceliği olabildiğince çok kar etmektir. Bu düzende kar edebilmesi için şampiyonluk yarışının kıran kırana geçmesi gerekir. Ayrıca şampiyonluk yarışı, mümkünse, en çok taraftarı olan klüplerin takımları arasında geçmelidir.
BeIN Sports kanalının çalışanları da şirketin bu temel amacına uygun söylem ve eylemlerde bulunmak zorundadır. O yüzden bu üç BeIN Sports yorumcusunun yorumları alabildiğine “KURAM YÜKLÜDÜR” ve büyük ölçüde YANLI olma olasılığını barındırmaktadır.
Bu sezona damga vuran 3-4 hatadan biri saptaması da bu mantığın ve hassasiyetlerin bariz tezahürlerinden biridir. Sezon boyunca yapılan hataların hepsinin sezona, şampiyonun oluşmasına, değişmesine katkısı olabilir. Sezon başında, ortasında ve sonunda olan hataların hepsi de aynı öneme sahiptir. Sezon sonunda yapılan hataların daha büyük ağırlığa sahip olduğu yargısı davranışsal zaaflardan biridir.
BİR ÇİVİ BİR NAL KURTARIR...
Maç içinde, sezon içinde yapılan hataların her biri geleceği değiştirme potansiyeline sahiptir. Fenerbahçe-Giresun maçındaki tartışmalı gol bu durum için canlı bir örnektir. Eğer o gol gerçekten nizami değilse (gerçekten ofsayt varsa ve Fenerbahçe’li defans oyuncusu FİFA’nın yorumuna uygun şekilde kontrolsüz bir şekilde müdahale etmişse, dikkat edilirse, bunların hepsi de tartışmalıdır ama BeIN Sports yorumcuları hepsi kesin ve tartışılmaz doğrular olarak kabul edip(doğruluğu kanıtlanmamış, teyit edilmemiş ÖNCÜLLER) bu çürük temel üstüne devasa bir bina inşa ediyorlar), hem bu maçın sonucuna hem Galatasaray-Başakşehir maçının sonucuna, hem de hem Fenerbahçe’nin hem de Galatasaray’ın kalan maçlarına etki etmiş olabilir.
Bu maçta Giresun başka gol atamamıştır. Dolayısıyla bu gol olmasaydı Fenerbahçe bu maçı galibiyetle kapatacaktı. (Bu bile kesin değildir. Çünkü Giresun maçı yenik dürdürmesi durumunda daha çok efor harcayıp başka ve nizami bir gol atabilir, tabii çok efor harcayıp riske girince Fenerbahçe kontra ataklarla ikinci, üçüncü golleri de bulabilir).
Fenerbahçe’nin Giresun maçını galibiyetle kapaması Galatasaray-Başakşehir maçına etki edecekti. Fenerbahçe’nin nefesini ensesinde hisseden Galatasaray takımı strese girecek ve daha gerilimli bir maç oynayacaktı. Belki de bu stres ve gerilim yükü yüzünden berabere kalacak veya yenilecekti.
Fenerbahçe’nin Giresun maçını galibiyetle kapaması sonraki maçların da aynı şekilde stres ve gerilim altında oynanmasına yol açacak ve o maçların da sonuçlarını etkileyecekti. Kesin olarak etkilerdi diyemiyoruz ama etkileme ve o maçların sonuçlarını değiştirme potansiyeline sahip olacaktı.
https://www.tumblr.com/benimpencerelerim/716114898690670592/futbolun-ince-hatalari?source=share
Bu yazıda da benzer şekilde maçın sonucuna etki eden ince hatalar inceleniyor.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/spor/cakar/2023/05/08/bahattin-de-sicratamadi
Hakem Bahattin Şimşek'in yetenekleri kısıtlı. VAR kararıyla verdiği penaltı doğru olsa da son 15-20 dakika utanç verici bir yönetim sergiledi. Fauller yarattı, bir basketbol hakemi gibi fauller buldu, çıkarttı ama Fenerbahçe'ye gol attıramadı.
Ahmet Çakar’ın hakem hakkındaki yorumu doğru ve gerçeğe uygun olsa bile, eğer Giresun’un attığı gol nizami değilse, yapılan hata maçın sonucunu değiştirmiş ve Fenerbahçe’nin hakkı yenmiştir.
0 notes
Text
Hak, Adalet, Yara
Müştereken bir hayat imgesinin savunula geldiği bir zemin unutturuldu. Olan biten bütün o gümbürtü içerisinde, madun siyaset aktörlerinin var ettiği her şey bir açmazlar silsilesini var etti, ediyor. Birdenbire değil doğrudan incelikli bir işçilikle özene bezene bir tahayyül ve eylem toplamında o müşterek hayat imgesinin savunulması imkansız konuluyor alenen ve kesin. Tümden ve doğrudan içselleştirilmiş bir kötülüğün sofrasında yenilip yutuluyor her gün, her şeyimiz. Lafa geldi mi her şeyin mükemmel. İcraata düşüldü mü ya yan çizip geçiliyor yahut da topyekun bir hezimet tezgahta dönüştürülüyor. Müştereken bir hayatın savunulması imkansız konulmak isteniyor. Her şekilde ve doğrudan ol icraatlar silsilesini yineleyerek son yirmi bir yıl ve birkaç aydır ak parti tam da bu minvalde bir rotayı iş bu ülkenin istikameti kılar. Duraksamak nedir bilinmeden, durmak yok yola devam şablonu, söz dizimini haklı çıkartarak vahamet tablosunu bir ülkenin yegane istikameti kılar. Olan, biten, var edilmiş tüm hakların, adalet mefhumunun, hürriyet talebinin, eşitlik imgesinin ve daha nicesinin kökünün kazılmasıdır.
Toplumsal dönüşümü mutlak teslimiyet üstünden kuran / kurgudan hakikate eviren aklın sunduğu her şey bütünüyle / basbayağı bariz bir müşterek kırımına da imkan verdiğinden bahis açmak mümkündür. Son yirmi bir yıldır icrasına düşülenlerin, hak ve adalet kavram ve idelerinin altının enikonu oyulması neticesinde kadük, garabet bir hal / eksen kılınır iş bu menzilde. Hak kavramı yerle yeksan edilirken, hukuk sade suya tirit bir laf kalabalığı kılınır. Demokrasi sizlere ömür kılınırken, seçim / sandık irade beyanı diye çıka gelirken o muktedir, daha birkaç ay içinde kayyım hamlesi çıkagelir. Ne soruşturmalar biter ne de kovuşturmalar ve arkası yarın kuşağında ip gibi dizilmiş olagelen yalanlardan mülhem ol ithamlar silsilesi. Tümüyle ve doğrudan doğruya bir itham müessesi, yaftalama silsilesini takip eden linç çemberleri var edilir. Adaletin, hakkaniyetin işlevsiz konulduğu zemindeki ol yansı, tükenmeye yüz tutmuş insanlığı, derdest olunmuş müştereklerimizi göstere gelir. İki haber aktaralım, birbirinden bağımsız düşünülemeyecek olagelen o tehdit döngüsünü bir biçimde adalet kavramının çarçur edilmesinde hangi evreler arşınlanıyor bilmek isterseniz, buyurunuz.
Bianet’ten aktaralım: “Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin daha önce yargılanan ve hüküm giyen 5’i polis 12 kişinin yargılandığı dava bugün savcı Süleyman Erturan esas hakkında mütalaa verdi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen beşinci duruşmaya başka suçlardan tutuklu Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Erhan Tuncel, Tuncay Uzundal, Yasin Hayal ve Zeynel Abidin Yavuz bulundukları cezaevlerinden, Adem Sağlam, Ersin Yolcu ve Ogün Samast da bulundukları illerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Duruşmada Hrant Dink ailesini avukat Hülya Deveci ve Sebu Aslangil temsil etti.
Savcı Erturan, mütalaasında firari sanıklar Faruk Sarı ve Yahya Öztürk’ün dosyalarının tefrik edilmesini ve yeni esasla dosya açılmasını;
Ahmet İskender, Erhan Tuncel, Ersin Yolcu, Tuncay Uzundal, Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz ve Ogün Samast’ın üzerindeki ‘örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekle’ suçunun zaman aşımı nedeniyle düşürülmesini;
Adem Sağlam’ın Hrant Dink’in öldürülmesinde mahkumiyete yeterli delil bulunmadığından kasten öldürme, ihmali davranışla kasten öldürme ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından beraatını ancak örgüt üyeliğinden (FETÖ) cezalandırılmasını talep etti. Sağlam için 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis istedi.
Yılmazer ve Akyürek'e 'Anayasayı ihlal' suçlaması
Savcı Erturan eski emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek içinse ‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis talep etti. Savcı ceza talebini şöyle gerekçelendirdi:
“…Hrant Dink Cinayetinden öldürme yelemi boyutunda sorumlu tutularak cezalandırılmalarına karar verildiği, sanıkların FETÖ/PYD Silahlı Terör Örgütünün yönetici ve üye olmaları nedeniyle örgütün amaç ve çıkarları doğrultusunda ortak hareket ettikleri, sanıkların Hrant Dink cinayeti öncesinde bilgi sahibi oldukları ancak cinayetin önlenmesi için her hangi bir önlem almak bir yana faillerin eylemlerini kolaylaştırıcı bir tavır sergiledikleri ve cinayet sonrasında da FETÖ’nün amaçları doğrultusunda İstanbul İstihbarat Şubeyi ele geçirerek hain darbe girişimine kadar giden süreci başlattıkları ve yürüttükleri, bu itibar ile de sanıkların üzerine atılı suçu işledikleri, bu kapsamda sanıkların eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 309/1, 53, 58, 63, 3713 sayılı kanunun 5/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmesi talep ve mütalaa olunur.”
Mahkeme esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmaları almak duruşmayı için erteledi. Bir sonraki duruşma 16 Ekim’de.
Ne olmuştu?
Kamu görevlilerinin de yargılandığı Hrant Dink cinayeti davasında karar 26 Mart 2021'de çıktı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 37 sanık hakkında beraat, 26 sanık hakkında mahkumiyet, 4 sanık hakkında müebbet, 2 sanık hakkında da ağırlaştırılmış müebbet kararı verdi. 13 kişinin dosyası savunmaları alınamadığı için tefrik edildi. Şeref Ateş yargılama sürerken hayatını kaybettiği için hakkındaki suçlama düştü.
Mahkeme heyeti, 11 kişi hakkında başka suçlardan da işlem yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti. Mahkemenin suç duyurusu üzerine savcılık 15 sayfalık yeni bir iddianame hazırladı.
İddianamede sanıklar anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, kasten öldürme, silahlı terör örgütü üyeliği (FETÖ) ve ihmali davranışla kasten insan öldürmekle suçlandı. Hrant Dink’in faili Ogün Samast da salıverildikten sonra davaya dahil edildi.”
Mezopotamya Ajansından, Mahmut Altıntaş ile Heval Önkol’un haberidir: “Amcası Tahir Elçi katledildikten sonra avukat olan Dilan Elçi, davada verilen beraat kararına tepki göstererek, "Kürtler için hak, hukuk ve kanunlar işletilmiyor" dedi.
Amed’in Sûr (Sur) ilçesinde bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015 tarihinde katledilen Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin ölümüne dair açılan davanın 12 Haziran'da görülen duruşmasında karar çıktı. Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi, sanık polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi hakkında beraat kararı verdi. Böylece sanıkların asker ve polis olduğu bir dava daha cezasızlıkla sonuçlandı.
Amcası Tahir Elçi’yi kaybettikten sonra hukuk bölümünde okumaya karar veren ve bu bölümden mezun olan avukat Dilan Elçi, dava süreci ve verilen kararı Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi.
‘Kürtler İçin Hukuk İşlemiyor’
Dilan Elçi, davanın bir cinayet davası olarak ele alınmadığını ve bu nedenle olumlu bir sonucun çıkmadığını kaydetti. Davada sanık konumunda olan polislerin dosyanın başından bu korunduğunu dile getiren Elçi, amcasının cinayetinin politik bir cinayet olduğun vurguladı. Elçi, “Diğer bütün politik cinayetlerde gördüğümüz üzere bu dava da cezasızlıkla sonuçlandı. Bunu bekliyorduk. Devletin ya da yargının bunu yapacağını biliyorduk. Tahir Elçi başından beri, bu hukuksuzlukla mücadele etti. Çünkü kendisinin de böyle bir hukuksuzlukla karşı karşıya kalabileceğini tahmin edebiliyordu” dedi.
Tahir Elçi suikastının da Kürtlere bir tehdit olduğunu söyleyen Elçi, “O gün sadece Tahir Elçi vurulmadı. O gün aynı zamanda tüm faili meçhul ama failleri belli olan bütün davalara dair bir mesaj verildi. ‘Biz öldürürüz de konuyu kapatırız’ demeye getirildi. O yüzden bunu hukuki zemine oturtmak zordur. Biz Kürtler için Türkiye’de hak, hukuk ve kanunların işletilmediğini görüyoruz” şeklinde konuştu.
‘Deliller Toplanmadı'
Soruşturma sürecinde “güvenlik” gerekçesiyle olay yeri incelemenin yapılmadığını anımsatan Elçi, “O yüzden hiçbir şekilde mermiler toplanmadı ve en başından beri kapatılmak istendi. Hani ‘kim vurdu ya gitsin’ istenildi. Tabi biz bunun böyle olmadığını biliyorduk. Davanın açılması için çok mücadele verdik. Yoksa dava bile açılmayacaktı. Dosyanın soruşturma aşamasındayken kapatılacaktı. Çünkü Tahir Elçi’nin bir duruşu vardı. Bu duruştan dolayı zaten bu cinayet işlendi. O yüzden baştan sona kadar bir isteksizlik vardı. Tahir Elçi'nin yalnız olmadığını ve Tahir Elçi olayının basit bir olay olmadığını göstermek istedik. Yoksa herhangi bir sonuç çıkacağını ya da orada bulunan sanıkların arkasında bulunanların da korunacağını çok iyi biliyorduk” diye konuştu.
‘Tahir Elçi’nin Yolundan Yürüyeceğiz’
Amcasının öldürülmesinin hukuk okumasını tetiklediğini söyleyen Elçi, “Amcam öldürüldükten sonra hukuk okumaya karar verdim. Yani Amcamın bizlerden beklentisi de, bıraktığı yerden mücadele vermekti. Mücadele vermek istediği alanı boş bırakmamak için okudum. Sadece ben değil 2015’ten sonra hukuk okuyan birçok Kürt genci bu bilinçle okudu. Belki hiçbirimiz bir Tahir Elçi olamayacağız ama hepimiz onun yolundan yürüyeceğiz. Onun bize bıraktığı mirasla yolumuza devam edeceğiz” dedi.
‘Bin Defa Da Kurşun Sıksalar Buradayız’
Hukukçular olarak Tahir Elçi’nin mücadelesini sürdüreceklerin belirten Elçi, “Dört Ayaklı Minare’nin altında Tahir Elçi’ye bir kurşun sıkıldı ama yargı ve devlet eliyle de bir kurşun daha sıkıldı. Bu kurşun onun bedenine değil, düşüncelerine ve mücadelesine sıkıldı. O yüzden biz onun ailesi ve hukukçular olarak mücadelesini asla bırakmayacağız. Onun biz bıraktığı mirası devralıp hukuksuzluklar karşısında mücadele edeceğiz. Bir değil bin defa da kurşun sıksalar biz buradayız ve mücadele edeceğiz. Tahir Elçi yalnız değildir ve mücadelesi devam edecektir. Hukuksal başvurumuz devam edip davayı istinaf, Anayasaya Mahkemesi’ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyacağız. Tahir Elçi’yi unutmayacağız ve unutulmasına izin vermeyeceğiz" diye belirtti.”
Hakkaniyetli ve adil bir ülke için mücadele etmiş iki insanın Hrant Dink ve Tahir Elçi’nin ardından, davalarındaki tahayyüller bütünüyle bu menzilde adaletin her ne halde kaldığını ve insanlığın sukutu hayalini göstere geliyor. Cerahatin el üstünde beslendiği geçmişin kirli ve ellerine kan oturmuş temsilleri gibi sırtı sıvazlanıp durdukça güçlenen bir temsile dönüşen Samast’ın öncüllerinin varisi olduğunu yeniden ifşa eder. Duruşma salonundan çıkarken elinde tespih, etrafında yancısı tiplemelerin varlığında “altı üstü” bir Ermeni’nin canını aldığı için verdiği adalet sınavından bir kere daha ak / pak çıkageldiğini göstere gelir. Hakkaniyet kavramı sizlere ömür kılındığı için, dahası baş efendinin dahi laf arasına sıkıştırıp, benim bile baş edemeyeceğim bir karanlık diyerek Dink ailesine zamanında bildirdiği o eksen, çete, yapı vesair bir kere daha kullanışlı maşasını adaletten kurtarır. Zaman aşımı kavramını devreye koyarak, zaten hesabı hiçbir türlü verilmemiş bir cinayetin ardılı / önü / sonrası muallak kılınmaya devam olunur. Bunca afaki bir çürüme halinin bir benzeri daha söz konusu mudur? Kim verecektir ki hesabını?
Doğrudan silahların / şiddetin ta kendisinin baş göstermediği bir ülke için hayalini süren, mücadelesini veren, avukat Tahir Elçi’nin, Dört Ayaklı Minare altında katledilmesinden sonra geçen süredeki o adaletsizlik halinin tam tekmili sureti olarak sanık polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi hakkında beraat kararı verilir. Dokuz yıl öncesinde var edilmiş olagelen cinayetin üstünün her nasıl / hangi hamlelerle kapatılmak istendiğini de göstere gelen ol kayıtsızlık, göz ardı etme hali, Kürdün de hakkının geçersiz kılındığı bir zemini ifşa eder. Uğur Kaymaz, Baran Tursun, Nihat Kazanhan, Mazlum Turan, Kemal Kurkut, Helin Hasret Şen, Ceylan Önkol gibi ilk elden akla gelen nice kırımın, cinayetin ardındaki o kolluk kuvveti asker-polis olduğunda yargının sessizliği, kararları alelacele vermesinin türevi bir hal Tahir Elçi davasında da kendisini yeniden belirgin bir biçimde göstere gelir. Adalet kavramının boşa düşürüldüğü bir zeminde bir asırdan uzunca süredir var edilen eşitlik mücadelesi de, kırk küsur yıldır devam olunan çatışma / savaş / yıkım ve terör olgusunun da her şeyi yerinde saymaya devam eden bir ülkeyi gösterdiği muhakkaktır. Kürd sorununun çözümünü değil bu kalıcı kördüğüm çözümsüzlüğü hattını diri tutarak, acıları / yaraları / yıkımları daim bir biçimde yineleyerek hangi yaraya merhem olunabilir ki, olunur ki!
Adalet bir müşterektir. Toplum nezdinde güvenilecek bir liman olagelen yegane değişmez ve sabitimiz olarak güncellenmesi elzem olan bir mefhumun alenen alaşağı edilmesinin ol hali zaten nerelerde ıskalıyor bu ülke hayatı bunu bildirecektir! Genel geçer değil alenen bir biçimde cumhuriyetin dönüşümü kati / kesin bir yıldırı ikliminden geçiriliyor bir kere daha. Anayasal yazım sürecinden, ortada bir görünüp bir sırra kadem bastırılan demokratikleşme paketlerinden şu araların modası olagelen normalleşme / ılımlılık vesair tanımlamalara girişilirken var edilmiş yaralar göz ardı ediliyor. Hiçbir acının, türevi olan o yıkımların hesabı verilmiyor. Müştereklerimiz çalınıyor, yağmalanıyor. Eşitlik eksenini yitirmiş, Kürdü de, yıllar evvelki gibi Ermeni, Rum, Süryani halkları için düşmanlaştırma politikasının başkasını bir kere daha yineleyip, reva görerek, hangi olumlama halinden bahis açılabilir? Müştereken bir hayat imgesinin savunulmasının unutturulduğu bir zemini gözler önüne getirdiğinizde ol makus kaderi bir yazgı gibi dayatmaya devam ederken tüm o muktedir yönetimi, yargısı hangi nizamdan, hangi yarınlardan bahis açılabilir. Her gün havanda su dövülürken. Her gün başka bir acıya rehin kılınırken. Her şey paldır küldür yağmalanırken, nasıl?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel İçin Kaynakça: Hrant’la Ermeni Tahir Elçi’yle Kürdüz
Meramda Paylaşılan Haberler
Hrant Dink Cinayeti: Yılmazer ve Akyürek'e Ağırlaştırılmış Müebbet Talebi https://bianet.org/haber/hrant-dink-cinayeti-yilmazer-ve-akyurek-e-agirlastirilmis-muebbet-talebi-296429
Elçi Davasında Cezasızlık: Hukuk Kürtler İçin İşlemiyor https://mezopotamyaajansi.net/search/content/view/244885?page=1&key=f5212405a08d1fe7d97257a53067ac57
#meram#arzihal#müştereklerimiz#adalet#hak#hürriyet#insanlık#demokrasi#akp#yeni türkiye#başka türkiye vardır#cerahat#sarmal#kötülük#hayatiyet#insan hakları#kör karanlık#cinayet#fasit döngü#adalet nedir?#yara#tahayyül#insan olma#yazılama#meram hayat#ülke kuşatılırken#kürd sorunu#hrant dink#tahir elçi#ya adalet!
0 notes
Text
İzmir ceza avukatı
Hukukta avukatlar, adaletin sağlanması, hukukun uygulanması, müvekkillerin haklarının korunması ve hukuki süreçlerin doğru ve adil bir şekilde yürütülmesi için hayati bir rol oynarlar. Avukatların önemi, hukuk sisteminin temel amaçlarına ulaşılmasında kritik bir faktördür.
Avukatların görevi, müvekkillerinin yasal haklarını korumak, yasal işlemleri takip etmek, yasal konular hakkında danışmanlık yapmak, yasal süreçlerde müvekkillerine rehberlik etmek ve müvekkillerinin hukuki sorunlarını çözmek gibi çeşitli alanları kapsar. Avukatlar, ayrıca müvekkillerinin mahkemelerde ve yargılama süreçlerinde temsil edilmesi ve müvekkillerinin haklarının korunması konusunda uzmanlaşmışlardır.
Avukatlar, hukuk sistemi içinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptirler. Bu nedenle, avukatlar, yasal düzenlemelerin ve hukuki süreçlerin işleyişinde önemli bir rol oynamakta ve adaletin sağlanması için kritik bir faktör olmaktadırlar.
Bununla birlikte, avukatların sadece müvekkillerinin hukuki sorunlarını çözmekle kalmayıp, aynı zamanda hukukun toplumun genel yararına hizmet ettiğinin farkında olmaları da gerekmektedir. Avukatlar, toplumun adalet ve eşitlik gibi temel değerlerini korumak ve savunmak için çalışmaktadırlar. Bu nedenle, avukatların sorumlu ve dürüst bir şekilde hareket etmeleri ve toplumun güvenini kazanmaları son derece önemlidir.
Hukuk sektöründe son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte birçok yenilik yaşanmaktadır. Tazminat avukatı Bununla birlikte, bu yenilikler avukatların önemini azaltmamakta, aksine daha da artırmaktadır. Teknolojinin getirdiği yenilikler avukatların iş yükünü azaltırken, aynı zamanda avukatların müvekkillerine daha hızlı ve etkili bir şekilde hizmet vermelerini sağlamaktadır.
Ancak, teknolojinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan siber suçlar ve veri güvenliği konularında da avukatların uzmanlaşması gerekmektedir. Bu nedenle, avukatların teknolojik gelişmeleri takip etmeleri ve hukuk sistemi içinde bu gelişmelerin doğru bir şekilde uygulanmasını sağlamaları son derece önemlidir.
1 note
·
View note
Text
Genç Törless Der junge Törless,1966 Volker Schlöndorff,Batı Almanya Otoriter Faşizmin Ayaksesleri 1906 yılında yayımlanan Genç Törless,Robert Musil'in ilk romanıydı.12 yaşındayken kaydolduğu askeri okulda geçirdiği günlerden esinlenerek 26 yaşında yazdığı bu ilk romanında bu okullarda verilen eğitimin ve disipline dayalı sistemin içinde yaşadığı toplumun siyasal,ideolojik ve ahlaki yapısının çekirdeğini oluşturduğunu yansıtır.Genç Törless'te bir gencin oluşum süreci bireyin topluma,baskıya,otoriteye boyun eğme ve düzene ayak uydurma süreci biçiminde kurgulanmıştır.Evden ayrılmanın getirdiği yalnızlık ve özlem,itaate dayalı eğitim,bilgilerin boğuculuğu,öğrenciler arasındaki rekabet,cinselliğin uyanışı,cinsel kimlik arayışı,kötülüğün keşfi ve hazzı..Tüm bunları çarpıcı biçimde sergileyen Musil,karanlık bir dünyayı,yozlaşma içindeki toplumsal yapının,faşizmin dayanağı ve işbirlikçisi olacağını çok önceden haber vermiştir.Klostrofobik ve iç karartıcı sahnelerle neredeyse gotik denilebilecek bir okul mimarisiyle,öğrenci ve öğretmenler arasındaki hiyerarşik düzenle mükemmel bir yatılı erkek okul atmosferi yaratmıştı Musil.Aydınlanmanın yerini kafa karışıklığı,değerler yitimi ve güce tapma almıştır.Törless ve arkadaşlarının kötücül eylemlerini etik veya siyasi bir temele dayandırma çabalarında bu kafa karışıklığı ortaya çıkar.Musil'in Avusturyasında toplumun ortak iradesi bir "günah keçisi" yaratma,düşmanlaştırma,şeytanlaştırma ve imha etmek olacaktır.
Musil,Nazilerin iktidara gelmesiyle pek çok aydın gibi Almanyayı terk ederek Viyanaya yerleşir,ancak eli Avusturyaya uzanan Nazi Almanyası Musil'in eselerinin yayımlanmasını yasaklar.Sürgüne İsviçreye giden Musil felç geçirmiş,maddi yetersizlikler yaşamış,eserlerini yayımlaması yasaklanmıştı.1942'de beyin kanamasından öldü. 1966 yapımı Volker Schlöndorff'un siyah-beyaz filmi Genç Törless,Basini'nin arkadaşları tarafından uğradığı zalimliğe isyan etmeyişini,kabul ettikçe artan mağduriyetinin dayanılmaz boyutlarını,tüm bunlara şahit olan Törless'in izleyici olarak kalışını romana benzer şekilde izleyiciyi duygusallığa itmekten kaçınan bir tutumla işliyor.Musil'in romanında kullandığı dilin uslübuna verdiği önem ve nezaket yüklü metninin yansımaları filmde geçen diyaloglarda hissedilir.Reiting ve Beineberg'in kendilerince kurguladıkları adalet düzeninin içerisine Basini yaptığı bir hırsızlıktan dolayı çekilir ve boyun eğdikçe uğradığı cezalandırmaların şiddeti artar.
Matematik derslerinde imajiner sayılara ilgi duyarak gerçekliğin araçlarını sorgulayan ve bunu hocasına ileten Törless için Reiting ve Beineberg'in kurguladığı bu yargı ve ceza sistemi,sosyal bir deney gibi merakla gözlemlediği olaylar halidir. Yine de Basini'yi itiraz etmesi için uyaran Törless,onun iddiaları zamanla kabul ettiğini,suçlamaları yaptığına kendisinin de inanmaya başladığını,okuldaki varlığının devamı için herşeye boyun eğeceğini farkeder.
Basini'nin mağduriyet boyutunun her defasında şiddetini arttırarak devam ettiği, psikolojik ve bedensel işkencelerin gerçekleştiği karanlık oda ve işkencelerin birinde Beineberg'in karanlıkta Basininin gözlerini kör edecek şekilde yüzüne tuttuğu spot ışık veren el lambası kullandığı sahne,Nazi kamplarına hayvan vagonlarında taşınan esir Yahudi vatandaşların bu karanlık vagonlarda günlerce susuz ve aç seyahatlerinde ölenlerle beraber ulaştıkları ölüm kamplarında vagonlardan inerken gözlem kulelerinden yansıtılan,gözleri kör edici parlaklıktaki spot ışıklarını andırır.Hakikaten "işte sinema bu!"dediğim ve hayran kaldığım görsel algılamayı mükemmel oluşturmuş sahnelerden biriydi benim için.
Reiting ve Beineberg'in davam eden baskıları tüm sınıfça kabul edilmeye başlar,bundaki en önemli etken Basini'nin cinsel kimlik arayışlarının, onun aleyhine abartılarak ağızdan ağıza yayılmasıdır.Törless'in zayıf uyarılarını dikkate almaz ve verdiği cevaplarla cezaları hakettiğine inanan bir kişilik çizer.Spor salonunda tüm sınıfça gerçekleştirilen dövülerek baş aşağı asılmasına dayanamayıp salonu ve sonra da okulu terkeden Törless olur sadece.Bu olaydan sonra öğretmenlerin mecburen yaptıkları disiplin sorgulamasında Törless olaylara aşırı duygusal tepkiler vermekle ve matematiksel bir bilgiyi sorgulamadaki ısrarı ile itaatsizlikle eleştirilir.Zaten okuldan ayrılmak isteyen Törless'in okula devamı hocalar tarafından uygun görülmez.Otoritenin uygulamalarının apaçık görünen hatalarını ve suçlularını öğrenen üst otorite Reiting ve Beineberg'in minimal faşist evrenini değil,bu evrene uyum sağlayamayan Törless'i dışlar.Çekirdekten tamama yayılan,toplumsal ideolojinin de malzemelerini oluşturan otoriter faşizmin ayak sesleri 1906 senesinde Musil'in romanıyla duyulmuştur.
1966 senesinde Batı Almanya'da içinde bulunduğu dönem olan "Yeni Alman Sineması"nın işlediği konu itibariyle dışında kalan film,özellikle toplumsal yüzleşmenin dışında kalmak isteyen yeni kuşak sinemacıların tam aksine daha derin bir yüzleşmenin öznesi olan konusuyla farklıdır.Döneme uygun siyah-beyaz film tercihi ile,karakterlerinin iyi oyunculuklarla ve esere bağlı diyalogları ile,mekan ve coğrafya tercihlerinin eserin karanlık ortamını desteklemesi ile ve görsel algılamayı arttırıcı sinematografisiyle son derece başarılı olup dönemi temsil eden üç esas filmden biri kabul edilmiştir.
Üçüncü günün akşamında tren durdu,tüfek dipçikleri kapıları dövdü,ışık gözlerimizi kör etti,havlamalar kulaklarımızı sağırlaşırdı.
“Yahudiler dışarı! Çabuk dışarı!”
Adamlar cesetleri trenden aldılar ve bavulların yanına koydular.Pim ve ben,bizi birbirimizden ayırdılar.Artık yalnızız.
Anne Frank’in Hatıra Defteri ,2016 filminden.
Başak Türköz,Şubat 2023 İstanbul
kaynak: Robet Musil,Genç Törless Ayrıntı Yayınları
Ömer Türkeş-Disiplinle başlayan önsözü
0 notes