Tumgik
#Adnan Çakır
thekerimkucuk · 19 days
Text
A Milli Takım Yine İzmir’e Geldi
A Milli Takım Dün Akşam Adnan Menderes Havalimanı’nda coşkulu bir taraftar topluluğu tarafından karşılandı. Teknik Direktör Vincenzo Montella ve futbolcular, kendilerini desteklemeye gelen futbolseverleri selamladı. TFF 1.Başkanvekili Mecnun Otyakmaz Kafileye Yer Aldı. A Milli Takım:”Altay Bayındır, Mert Günok, Muhammed Şengezer, Uğurcan Çakır, Abdülkerim Bardakcı, Çağlar Söyüncü, Emirhan Topçu,…
0 notes
pazaryerigundem · 28 days
Text
30 Ağustos Keşan’da coşku ile kutlandı
https://pazaryerigundem.com/haber/186972/30-agustos-kesanda-cosku-ile-kutlandi/
30 Ağustos Keşan’da coşku ile kutlandı
Tumblr media
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 102.yıldönümü dün Keşan’da kutlandı.
Erdoğan DEMİR/ EDİRNE (İGFA) – Kutlama programı dün saat 09.30’da Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’na çelenklerin sunulması ile başladı.
Tumblr media
Kaymakam Cemalettin Yılmaz, 4.Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Gürcan Sezengöz ve Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’ın çelenkleri sunmasının ardından  saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile devam edildi.
Tumblr media
Törene Keşan Cumhuriyet Başsavcısı Hilal Bozdağ, AK Parti Keşan İlçe Başkanı Savaş Pekdemir, CHP Keşan İlçe Başkanı Anıl Çakır, MHP Keşan İlçe Başkanı Adnan İnan, SP Keşan İlçe Başkanı Ahmet Köseler, gaziler ve mahalle muhtarlar ile kalabalık bir Keşanlı katıldı.
Saat 09.45’te Kaymakamlık Makamı’nda Keşan Kaymakamı Cemalettin Yılmaz, 4.Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Gürcan Sezengöz ve Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan tebrikleri kabul etti.
Kutlamalara daha sonra saat 10.00’da Atatürk Parkı önündeki Cumhuriyet Meydanı’nda Yılmaz, Sezengöz ve Özcan halkın bayramını kutlaması ile devam edildi.
Keşan Belediye Bandosu eşliğinde , saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  30 Ağustos mesajı okundu.
Edirne Milletvekilleri Fatma Aksal, Ediz Ün, Ahmet Baran Yazgan ve Mehmet Akalın’da 30 Ağustos Zafer Bayramını’nı gönderdikleri mesajla kutladı.
Tumblr media
Tankçı Yüzbaşı İdris Özmen günün anlam ve önemini belirten konuşmasını yaparak şunları söyledi. “Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına temel teşkil eden, 30 Ağustos 1922’de kazandığımız Büyük Zafer’in 102.yılını ulusça kutlamanın haklı gurur ve heyecanını yaşıyoruz.  Asil Türk milleti kahraman Türk Ordusu ile birlikte varlığına ve vatanına kastedenlere karşı 102 yıl önce bugün kahramanlık ve şeref dolu tarihinden aldığı kudretinle yeniden dirilerek top yekün vermiş olduğu mücadele sonucunda eşine tarihinde az rastlanır bir zafer kazanmış. Aziz yurduna ve bağımsızlığına kast eden işgal kuvvetleri karşısında Türk Ordusu’nun ortaya koyduğu eşsiz bu zaferin her safhası tek tek düşünülmüş,  hazırlanmış ve yönetilmiştir.  1900’lü yılların başında meydana gelen büyük devletler arasındaki çıkar çatışmaları, dünyada gelişen fikir akımları, sanayileşmenin gelişmesi sonucunda 1.Dünya Savaşı çıkmış,  müttefiklerin aldığı ağır yenilgiler sonucu Mondros Müterakesi imzalanmış. Anlaşma ile 1000 yıldır üzerinde kan dökerek, can vererek yurt edindiğimiz Anadolu toprakları o dönemin büyük devletleri ve o dönemin onların maşaları tarafından işgal edilmiş. Ayrıca tarihimize kara bir leke olarak geçen Sevr Anlaşması da ulusumuza dayatılmıştır. İşgal güçleri, girdikleri her yere adeta tarihi kinlerini kusarcasına, kadınımıza, yaşlımıza ve çocuklarımıza, dünyada eşine az rastlanır işkence, zulüm ve hakaretlerde bulunmuşlardır. İşte böylesine umutsuz görünen, üzerimizde kara bulutların dolaştığı bir ortamda Mustafa Kemal Atatürk ve onun dava arkadaşları, bağımsızlık meşalesini yakarak,  Ya İstiklal Ya Ölüm parolası ile aydınlığa giden yolu aralamışlardır. Bu bağımsızlık ve aydınlık mücadelesinin ilk hedefi son neferine kadar düşmanı güzel ve kutsal vatanımızdan atmak şeklinde belirlenmiştir. Özellikle Sakarya Meydan Muharebesi ile hedefe ulaşır muktedir olduğumuzu milletimizin iktidarı uğruna, kanının son damlasına kadar mücadele edeceğini ispatlamıştır. Artık dünyanın en kahraman en savaşçı milletine düşen görev, düşmanı son neferine kadar vurmak olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlığı altında Türk kuvvetleri düşmana beklemediği bir yerden taarruza geçerek, düşmanı aldatmayı başarmıştır. Avrupalıların 5-6 ayda geçilmez dediği Afyon mevzilerini 3 günde geçerek, 30 Ağustos’a gelindiğinde düşman kuvvetlerinin önemli bir bölümü imha edilmiştir. Bu büyük zafer ile düşmana son darbede vurulmuştur. Ardından icra edilen takip harekatı ile de 9 Eylül’de düşma İzmir’de denize dökülmüştür. 30 Ağustos’un gerçek anlamını ve önemini Büyük Zafer’in  2.yıldönümünde Dumlupınar’ın Çaltepesi’nde yapılan törende Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği söylevde görürüz. Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada taçlandırıldı. Bu safhada akan Türk kanları bu semada uçan şehit ruhları,  devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır. Harpler yalnız karşı karşıya gelen iç ordunun çarpışması değildir. Meydan muharebesi milletlerin bütün varlığı ile ilim vefat alanlarındaki yükselmeleri ya ahlaklarıyla kültürleriyle kısaca bütün maddi ve manevi kudretleri ile çarpıştığı bir imtihan meydanıdır. 30 Ağustos Zaferi Türk Ordusu’na silahlı Kuvvetler Günü olarak armağan edilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin huzur ve bekasını sağlamak,  bölgemizde ve dünyada sürekli barışın temsiline katkıda bulunmak için, tarihten ve milletinden aldığı güçle, modern harp ve silah teçhizatı ile güçlü ve dinamik personeli ile ulaştığı yüksek eğitim seviyesiyle, azim ve kararlı komut akademisiyle, dostlarının ve ülkemizin güvencesi , düşmanlarımızın korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.  Dünyanın sayılı askeri güçlerinden birisi olan silahlı kuvvetlerimiz her zaman her yerde ve her şartta verilecek görevleri ifaya hazırdır. Milli egemenlik, milli şuur  ve tam bağımsızlık esasına dayanan Atatürk ilkeleri bugüne kadar olduğu gibi, gelecekte de Türk Silahlı Kuvvetlerimize rehber olmaya devam edecektir.  Bu kutsal ve tarihi vesileyle ulusça başta Ulu Önder
Atatürk olmak üzere dava arkadaşları ve Aziz şehitlerimiz ile ebediyete intikal eden gazilerimize rahmet ile anıyor, hatıraları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor. Şükranlarımızı sunuyoruz ruhları şad olsun arz ederim”
Kutlamalar resmi geçidin yapılması ile sona erdi.
Ardından CHP Keşan İlçe Başkanlığı’da Anıta çelenk sunarak saygı duruşunda bulundu.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
altinovaguncel · 2 years
Text
AK Gençler, birlikte oruç açtı
AK Gençler, birlikte oruç açtı
AK Parti Altınova İlçe Gençlik Kolları, partili gençlerle iftarda bir araya geldi. AK Parti Altınova İlçe Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Kısa ve yönetim kurulu üyelerinin ev sahipliğinde partili gençler iftarda bir araya gelerek birlikte oruç açtılar. Altınova Belediye Düğün Salonu’nda gerçekleşen iftara; AK Parti İl Gençlik Kolları Başkanı Emirhan Balkaya, İl Gençlik Kolları Teşkilat Başkanı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hbkultursanat · 3 years
Photo
Tumblr media
DERİN DEVLETİ ÖZELLEŞTİRMEK
Osman Özarslan – (2016 Mart)
Resmi ideolojinin kendisi bir “ideoloji” değildir; bir “sevk ve idare zanaatı”dır. Sözlüğü yoktur; ama bir alfabesi mutlaka vardır, “anlamdan” çok “işareti” yeğler, bu nedenle ansiklopediktir, ve bu nedenle “derinlikten” çok “yaygınlık” endişesi taşır. Kendisini sosyolojiden çok, hukukta kurmaya çalışır. Karşısına ya da yanına aldığı güçleri kadavralaştırdığından tıbbidir-nekrofildir bir bakıma. Kavramların değil, nesnelerin düzeninin esas aldığından bürokratik bir tahakküm aygıtı olarak var olmasını kendisi de engelleyemez. Taşıyıcıları, her zaman “devşirme” usulüyle tedarik edilmiştir. Topluma ancak vesayet kurumuyla seslenebilir; benimsenmek ve sahiplenmek isteği, bu kurumun içerisinde şekillenir. Toplumsal görünürlüğü, ideolojik diğer bütün oluşumların aksine, içselleştirilmesinin gerçek aynasıdır. Hakikatı, kendisine ilişkin yalanın hakikat kelimesini işlevsiz bırakacak kadar yaygınlaşmasına; yalanı ise, kendi hakikatinin kısmiliğinin belirlenmemesine bağlıdır… Ahmet Çiğdem (2012:27-28)
-I-Yangın Olur Biz Yangına Gideriz
Mafya bir meslek ve yaşam tarzı olarak dünyanın değişik yerlerinde değişik biçimlerde ifa edildi. En Orijinal hali bu mesleğe adını veren İtalyan Sicilya’sında ortaya çıktı (Puzo, 1971) ve benzer dönemlerde, Japon Yakuzası (Hill, 2003), Amerikan Çeteleri (Taylor, 2016), Osmanlı külhanbeyleri (Kılıç, 2004)  benzer işler yaptılar. Bu mesleği icra edenler elbette kaba kuvveti acımasızca kullanmalarıyla belli bir noktaya gelmişlerdi ama Mario Puzo’nun ölümsüz eseri Baba‘da da (Puzo, 1971) anlattığı üzere kabadayının mafya babasına dönüşmesi için kaba kuvvet ve cesaret yeterli olmadığı gibi kaba kuvvette ısrar etmek aptallıktır ve Aptallar Erken Ölür (Puzo, 1999). Dolayısıyla mafya dediğimiz meslek bireysel bir yaşam tarzı olmasının yanısıra içinde bürokratlardan siyasetçilere, işadamlarından sanatçılara kadar oldukça değişik kesimlerden mühim insanı barındıran büyük bir çıkar organizasyondur (Arlacchi, 2000).
Türkiye’de de bu mesele hep bu şekliyle yaşanmıştır ve herkesin bildiği bu sır, Susurluk skandalından sonra iyice ayyuka çıkmış ve Türkiye tarihinde ilk olarak[1], mafya-devlet-siyasetçi- sanatçı kişiler arasındaki organik bağlantılar ifşa edilmiştir (Savaş, 1997; Mumcu, 1997).
Tulumbacılar, yeniçeriler, zabitler, külhanbeyler, Teşkilat-ı Mahsusa, MAH, MİT, İnci Baba, Dündar Kılıç, Karagümrüklüler, Kasımpaşalılar, Alaattin Çakıcılar, Nurullah Tevfik Ağansoylar ve daha kimler (Kılıç, 2004)… Hepsi aslında bir çıkar örgütünü yöneten organizasyonun başındaki isimler ve BABA olarak bilinmelerine rağmen, kendilerine kamusal alanda, Reis ya da İşadamı olarak  hitap edilmesini istiyorlar ve bu talebi haklı gösterecek kimi ticari iştirakleri de var. Çıktığı programlarda temiz GBT’sini ve sabıka kaydını göstermeyi adet edinen[2] ve kendisine mafya babası denilmesine genelde kızan, bazen de “organize suç örgütü lideri olduğumu farz edelim ”[3] diyerek konuşan son isim ise Sedat Peker.
Türkiye gibi zor bir coğrafyada Sedat Peker gibi tiplerin elbette toplumsal ve sosyal bir karşılığı her zaman vardı ve muhtemelen de var olmaya devam edecek. Bu yazının muradı öncelikle, Türkiye tarihinin bu noktasında Sedat Peker figürü ile üstelik yüksek siyasetin hamiliğinde, sıradan vatandaşların, bilhassa AKP’ye muhalif olanların, yüz göz olma mecburiyetini anlamaya çalışmak olacak.  Bu kasıtla, önce AKP ile Sedat Peker’i aynı yolun yolcusu yapan tarihsel dönemeçlere, 28 Şubat sonrası Türkiye siyaseti üzerinden bakılmaya çalışılacak.
Ardından AKP’den ziyade Tayyip Erdoğan’ın siyasetinin geldiği güncel noktaya ve bu nokta içerisinde Sedat Peker’in nerede durduğuna, başka bir deyişle bu nokta içerisinde Sedat Peker’i  oynadığı role memur eden amillere bakılmaya çalışılacak.
Bunu anlamak için ise öncelikle, Sedat Peker profilinin belirleyici özelliklerine, onun güncel siyasetin ihtiyaçlarına cevap veren  yönlerinin neler olduğuna bakılacak. Ardından, onun kitaplarında ve internet sitesinde anlatısını kurduğu yerlerden birisi olan mağduriyet ve mağduriyete karşı mücadele eden kahramanlığın inşa edilme biçimine değinilecek. Peker’in mücadele içerisinde erginleşmiş bilgelik olarak servis ettiği çiğliğinin ve yardımseverlik görünümündeki maceracılığının, hegemonya oluşturacak bir raconla sergilenmesi ve zenginliğin Trumpvari bir şekilde  performe edilmesinin ne anlama geldiği de bu çalışmanın bir başka sorunsalı. Son olarak da onun anlatısının bel kemiği olan tutarsız  Türk-İslam muhafazakarlığının tüm bu hikayedeki mütekabiliyetinin ne olduğu değerlendirilecek.
-II-Hegemonyanın İnşaası
28 Şubat 1997 darbesi, her ne kadar bütün gücüyle Refah Partisi ve periferisindeki siyasal islami hareketlere vurmaya çalıştıysa da,  bunu parlamentoyu ve koalisyonları kilitleyerek yaptığı için Milli Güvenlik Komitesi ve Genel Kurmay ile aynı dümen suyunda hareket eden, merkez sağ denilen (DP-AP-ANAP-DYP) geleneksel siyaseti de sürdürülemez hale getirdi.  Bu darbenin etkisiyle, siyasetçiler ve özellikle meslek liselerinde okuyan pek çok insan, bu dönemde insani mağduriyetler yaşadı (Karaca, 2012).  Bir anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla başlayan 19 Şubat 2001 krizi, 99 Marmara depreminde iyice incelmiş olan sosyal fay hatlarını büyük bir sosyal patlamaya dönüştürdü (Bekaroğlu, 2009). Ardı arkasına yaşanan siyasal darbeler (İnsel, 1997), doğal afetler ve iktisadi krizler insanları,  Türkiye’nin o zamana kadarki en büyük yoksullaştırma dalgalarından birisine maruz bıraktı. 2001 krizinden sonra Ecevit’in amir olduğu koalisyon hükümeti memleketi yönetemez hale geldi ve sonradan AKP olacak olan siyasi hareketin önü açılmış oldu (Bekaroğlu, 2009).
AKP işte 28 Şubat 97 muhtırasının yarattığı siyasi mağduriyetler, 99 Marmara depreminin yarattığı sosyal güvenliksizlik ve adaletsizlik duygusu  ve 19 Şubat 2001 iktisadi krizinin yarattığı yoksullaşma dalgasının üzerine doğdu. Refah Partisi’nin halefi olan Saadet Partisi içerisinde o zaman gelenekçilik ve yenilikçilik olarak ifade edilen ve aslında, düzene entegrasyonun düzeyini ve limitlerini belirleyen[4] siyasi eğilimler arasındaki çarpışmada Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener gibi görece genç ve karizmatik isimlerin etrafındaki yenilikçi gençler, milli görüş gömleğini çıkardılar ve daha ihtiyar gelenekçileri de tasfiye ettiler. Akabinde 2001 yılının Ağustosunda, yenilikçi gençler, AKP’yi kurdular ve 2002’nin kasımında yapılan seçimlerde bu kadronun etrafında kenetlenen sağ muhafazakar blok iktidara yürüdü (Çakır, 2000; Sanay, 2006).
Pek çok kesim tarafından, AKP’nin kazandığı zafere sıradan bir seçim başarısının ötesinde anlamlar atfedildi ve bu başarı, AKP’nin mimli yöneticilerinin askeri vesayete ve onun etrafında yuvalanmış olan sivil-bürokratik zümreye karşı bir zaferi olarak görüldü. AKP’nin demokrasi söylemi, MGK’ya karşı yürüttüğü mücadele, AB ile yakınlaşma için kestiği açık çekler ve liberal demokratlardan solculara doğru geniş bir yelpazeyi hegemonyasının içine katabilecek söylemler geliştirmesi, sol içerisindeki eski tüfeklerden bazılarına bile, AKP’nin, bütün cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa burjuva demokrasisini tesis etmeye yeltendiğini düşündürttü (Pekdemir, 2004).
Bu dönemde, toplumun geniş kesimleri, AKP’nin yenilikçi söylemlerine büyük bir teveccüh göstermiş olduğundan, (AKP’nin ısrarla Millet İradesi dediği şey) AKP hegemonyasına da kimi ihtiyat şerhleriyle birlikte gönüllü olarak rıza vermekte bir beis görmediler. AKP’nin, özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel düşmanları olan Kürtler’e karşı “yumuşak tutumu” islamcılara ise devlet imkanlarını sonuna kadar açmış olması, yüzünü AB müktesebatına dönmesi, ve kimi solcuları göstermelik olarak vitrine yerleştirmesi AKP hükümetine oldukça geniş bir toplumsal mutabakat sağladı. Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile eşzamanlı olarak Nokta dergisi ve hemen akabinde Taraf gazetesi yayın hayatına başlayınca, AKP üzerindeki sol liberal ve cemaatçi liberal mutabakat altın çağını yaşadı.
AKP bu toplumsal mutabakatı kurumsallaştırmak ve hegemonyasını borçlu olduğu rızayı derinleştirebilmek için Cumhuriyetin problemli olduğu ama AKP’nin muhafazakar siyasetinin uzlaşmakta bir hayli güçlük çektiği diğer toplumsal kesimlere doğru başka göstermelik açılımlar yapmaya çalıştı. Bu maksatla  Alevilerin (Alevi Çalıştayı), romanların (ille de roman olsun), solcuların (Ahmet Kaya’ya övgü, Erdal Eren için gözyaşı), Kürtlerin ( TRT Şeş, Kürtçe eğitim için kimi düzenlemeler, Abdullah Öcalan’a 12 ulusal kanalı izleyebilmesi için verilen müsaade, Barış Görüşmeleri ve Habur) ağzına birer parmak bal çaldı.
AKP’nin bu dönemde yürüttüğü popülist ve söylemsel demokratlığın sınırları oldukça basit bir anlatı ile çizilmişti. CEHAPE zihniyetinin her daim gadrine uğramış olan Muhafazakar Liberal siyasetin önemli isimleri, AKP siyasal çizgisinin arketipi haline getirildi ve sınırları gene bu anlatı tarafından belirlenen mağduriyetin giderilmesi AKP demokratlığının nüfuz ve yayılma alanı olarak görüldü. Bu anlatı içerisinde Abdülhamit’ten Adnan Menderes’e kadar pek çok alakalı alakasız insan komploculukla çilecilik arasında salınan tuhaf ve tutarsız bir anlatının parçası haline getirildiler. Bu tutarsızlıkla hegemonya devşirmek o kadar keyfe keder bir şey haline geldi ki, Ulusalcı hareketin popüler kültürünün amiral gemisi olarak yayına başlayan Kurtlar Vadisi, Pusu lejantıyla ve havuz medyasının kimi ayak oyunlarıyla AKP çizgisine devşirildi. Diziyi Ergenekon çizgisinde tutan senarist Ömer Lütfi Topal tasfiye edildi ve Kadirilikleriyle me��hur Şaşmaz kardeşler, senaryoyu AKP söylemine oturtmakta çok da güçlük çekmediler. Böylelikle, AKP, hegemonyasını kurarken rızadan gaspa her an makas değiştirebileceğinin sinyallerini de vermiş oldu .
2009 Gerçekleşen Habur sınır kapısı olayı ile AKP ve Tayyip Erdoğan kendi demokratlıklarını statükonun limitlerine vardırdılar ve burada Türkiye gerçeği ile yüzleşmeyi bir kenara bırakıp, yakın zamana kadar eleştirdikleri kırmızı çizgilerden ve Türkiye gerçeklerinden bahsetmeye başladılar.  
2012’deki seçimden sonra AKP ile Tayyip Erdoğan özdeşleşmeye başladı. AKP’nin ve cemaatle, Kürt siyasal hareketiyle ve liberal (sol)lerle ilişkileri gerildikçe, toplumsal yarılmalarda oluşan boşluk, bilhassa havuz medyasının kalemşörleri ve Ak-troller tarafından, Tayyip Erdoğan’ın kişisel karizması ile doldurulmaya başladı[5].
Ne var ki demokrasi beklentisi içinde olan toplumsal kesimler, kendi hegemonya alanlarının bir karizmanın hafriyat sahasına dönüştürülmesine müsaade etmediler. 3 Çocuk, kürtaj, içki, sigara ve Topçu Kışlası tartışmalarıyla demokratik Tayyip Erdoğan profilinden, Uzun Adam kültüne doğru son viraj da alınmış oldu. Ne var ki,  AKP özellikle Gezi sürecinden sonra kentlerde yaşayan orta sınıflar ile ve geçtiğimiz 7 Haziran seçimlerinden sonra da Kürtler ile deplasmanda top koşturamayacağını anladı. Böylelikle,  rıza-hegemonya döneminden koloniyal-hegemonya dönemine geçilmiş oldu.
-III-Koloni
Kolonicilik üzerine kimi çalışmalar yapan Ania Loomba’ya göre, koloni sözcüğünün kendisi anayurtlarından ayrılıp mevcut yerleşim yerlerinde yeni bir yaşam kurmaya çalışan insanlar topluluğu anlamına geldiğinden (yani basit bir iskan sorunu olarak görüldüğünden), bütün fütühatçı çağrışımlardan azade kılınmıştır. Koloniciler için orada kendilerinden önce bir yaşam olduğu ve onlarla yerel halkın karşılaşmasının adaletsiz olabileceği fikri kolonici düşüncenin lügatinde yer almaz (Loomba, 2000: 19). Oryantalizmi, kolonyalizmin keşif kolu olarak gören Edward Said kolonicilik üzerine daha kritik bir müdahalede bulunur. Said’e göre, kolonicilik (ya da oryantalizm) epistemolojik ve ontolojik bir müdahale, bir adlandırma ve anlamlandırma setidir (Said, 2004: 53). Dolayısıyla, Amerika kıtasının tarihi beyaz adamın Amerika’ya ayak bastığı tarih olan 1492’de başladığı gibi, bütün tarih ve sosyoloji düzlemi kolonicinin adımında gizli olan milada göre tarihlenir ve anlamlandırılır.
Geride bıraktığımız cumhurbaşkanlığı seçimlerinden itibaren Tayyip Erdoğan ve AKP Türkiye tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar, siyasetini ve seçim kampanyalarını bu kolonici mantığın üzerine oturttular.
Özellikle MHP’nin nüfuz alanındaki Ülkü Ocakları’nın milliyetçiler üzerindeki hegemonyasını yarmak için yeşil zemine üç hilal işlenmiş amblemiyle, Osmanlı Ocakları namıyla maruf bir örgüt birden bire zuhur etti. Kurucuları, yöneticileri, fikirleri hatta varolup olmadıkları hakkında oldukça kısıtlı bilgilere sahip olduğumuz bu sembolizm terörü, Ülkücüleri ve Alperenleri tavlamak için üç hilalli Osmanlı Ocağı bayrağını, Tayyip Erdoğan’ın gittiği her yerde ve HDP’ye karşı gerçekleştirilen bütün provakasyonlarda dalgalandırdılar[6].  Gezi eylemleri sonrası yapılan Milli İradeye Saygı mitinglerinde Ankara mitinginde MHP ve Üç Hilal bayrakları, İstanbul mitinginde ise O dönem için oldukça popüler bir taraftar grubu olan Çarşı’ya ait bir pankart, Tayyip Erdoğan’ın konuştuğu platformun hemen önünde sergilendi[7].
Tayyip Erdoğan tüm bu kolonici hamleleri yaparken en fazla kolonici beyaz adamın epistemolojik ve ontolojik müdahele yöntemini kullandı, Alevilik Ali’yi sevmekse, Kürt olmak Selahaddin Eyyubi olmaksa, Milliyetçi olmak yol yapmak demekse, Solcu olmak emekten yana olmaksa, Atatürkçü olmak muassır medeniyetler seviyesine çıkmaksa diye başlayıp tüm bu vasıfların AKP ve bizzat kendi şahsında tecessüm ettiğine, sosyal bilimlerin sabrının sınırlarını zorlayarak kamuoyunu ikna etmeye çalıştı.
Koloni siyasetinin asıl sertleştiği zaman Haziran seçimlerinden sonra yaşandı. 7 Haziran seçimlerinde  asıl mücadele AKP ile HDP arasında geleneksel nüfuz alanlarını genişletme birbirlerinden alan kapma mücadelesi üzerinden gerçekleşti. HDP Kürt illerinde ciddi bir artış yakalamasının yanında hegemonyasını kimi batı kentlerine taşıdı. MHP’de beklendiği kadar olmasa da kimi kentlerde AKP’den milletvekilliği kapabildi ve böylelikle AKP 7 Haziran seçimlerinden birinci çıkmasına rağmen, yenik sayılmış oldu.
AKP 7 Haziran seçimlerinin ardından umduğunu bulamayınca, yeni seçimdeki stratejisini tümüyle HDP ve MHP’nin nüfuz alanlarının cebir ve gasp yoluyla kemirilmesi üzerine kurdu. HDP oylarının, özellikle batıda kemirilmesi stratejisi yani HDP, CHP, solcular ve sol sosyal demokratlar arasındaki kesişim kümesinin bağlantısının kopartılması için Suruç ve Ankara katliamlarıyla savaş tırmandırıldı. Ortaya çıkan vatan millet hassasiyeti ile Selahattin Demirtaş sempatisi üzerine kurulu HDP’nin eski seçim stratejisi çöktü ve Türkiye’nin genel siyasal yapısı böylelikle fabrika ayarlarına döndürülmüş oldu.
Bu süreçte AKP’nin asıl mahareti, vatan millet hassasiyetinin asıl sahibi olan MHP’nin oylarını, müsebbibi olduğu bir savaşın suçunu, CEHAPE ve HDP’ye yıkıp, oluşan umutsuzluk ve korku ortamını kendi lehine çevirebilmesiydi.  HDP’ye karşı geliştirilen milliyetçi hassasiyeti örgütlemenin ve Bahçeli’ye karşı biriken öfkenin AKP’ye kanalize edilmesi ise Osmanlı Ocakları adıyla yapılandırılan teşkilat aracılığıyla gerçekleşti.
Hülasa, 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından, HDP ve etrafında kenetlenen sol blok ciddi bir başarıya imza atarak AKP ve Erdoğan’ın yenilmezlik serisini bozdu. Dolayısıyla, Türkiye’nin toplumsal hegemonya haritasını bir kez daha çıkartmak icap etti ve AKP kendisine yar olmayan alanları “ya benimsin ya toprağın” felsefesiyle (özellikle HDP’ye büyük destek veren Kürt şehirlerini) imha ve dizayn etmeye çalıştı çalışıyor. Son seçimlerde kilit bir rol oynayan ve önümüzdeki günlerde de kilit bir rol oynaması beklenen MHP ve MHP’nin ötesinde milliyetçi hassasiyetin dizayn edilmesi ise en azından HDP’ye ve HDP’yle ne yapılacağı meselesi kadar kritik ve karmaşık.  
-IV- Seherde Bir Bağa Girdim…[8]
İş adamı olarak görünen ama mafya babası olarak bilinen Sedat Peker’in  (ya da tersi), sahneye çıkışı işte bu iki cephesi olan (HDP’nin intisabı ya da imhası ve milliyetçi hassasiyetin AKP ve Tayyip Erdoğan lehine yatkınlaştırılması) kritik operasyon ile yakından alakalı. Peker, Türkiye kamuoyunun da vakıf olduğu üzere, Rize mitinginde, Türkiye siyasal tarihinde daha önce örneğine hiç rastlanmayan bir biçimde AKP ve Tayyip Erdoğan’ın muhaliflerini tehdit etti. Ergenekon ve muadili davaların meşhur tutuklularından olan ve Ülkücü geçmişiyle bilinen Peker’in bu tavrı Bahçeli pasifizminden sıkılmış MHP’li seçmeni Uzun ve Ruhsuz[9] reislerin arkasında temaşaya ve maceraya davetten başka bir şey değildi ve bu daveti nerede olsa iyi tanıyan muhafazakar hassasiyet bu davete icabet etmekten elbette büyük keyif aldı.
Sedat Peker’in sosyal ve siyasal bir figür olarak yükselişi seçimlerden sonra da devam etti.  Tahir Elçi’nin öldürüldüğü günden bir gün önce Türklük dünyasının hakanı olarak eski kültür bakanının eliyle kaftan giydi ve ödül aldı (T24, 2015). Türkmen Dağı’na lojistik destek sağlamanın yanında silahlı adamlarını oraya gönderdiğini bildirdi[10], her önemli toplumsal meselede kişisel internet sitesi ve sosyal medyadan fikrini beyan ederek bizi bilgilendirme teveccühünü gösterdi ve son olarak da 1128 akademisyenin imzaladığı bildirinin ardından, bir kez daha sahneye çıktı ve seçimlerden önce yaptığı tehdit dolu konuşmanın bir benzerini, bu kez internet sitesinden yazılı olarak ve daha sert üslupla bir kez daha yayınladı[11] ve böylelikle Türkiye siyasi tarihinde en azından mevcut konjonktürde, sıradan bir işadamı rolünün ötesinde rol oynamaya niyetli ve azimli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Dolayısıyla, Gramsci’nin hegemonyanın oluşmasında başat olarak gördüğü rıza mefhumunu (Gramsci, 2000) Türkiye’de yaşayan değişik toplumsal kesimler Tayyip Erdoğan’dan esirgemeye başlayınca, koloni siyaseti ile tarihten ve tarihsel hegemonya alanlarından tahsilat yapacak ehil bir kişinin yollarının kesişmesi kaçınılmaz oldu. Böylelikle yalnızca AKP siyasetinin değil Türkiye tarihinin de en ilginç devşirme işlemlerinden[12] birisi de gerçekleşmiş oldu.
Sedat Peker’in siyaset sahnesine çıkışı da aynı kolonicilik zihniyeti üzerinden gerçekleşti. Herkes onun Rize mitinginde yapmış olduğu konuşmada, kanın oluk oluk akacak olmasına takılsa da, asıl mesaj ya da asıl hedef diyelim, Türkeş, Yazıcıoğlu ve Çatlı’nın oluşturduğu ülkücü geleneğin Devlet Bahçeli ve MHP tarafından artık daha fazla temsil edilemeyeceği üzerineydi ve konuşma boyunca sık sık bir elini bozkurt diğer elini Rabia yaparak bu iki geleneğin tecessüm ettiği beden olarak konuştu ve bütün ülkücüleri ve vatanseverleri gerçek milliyetçi ve vatansever reis Tayyip Erdoğan’ın arkasında toplanmaya davet etti.
Sedat Peker’in ülkücülüğü ve ülkücüleri AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’ın arkasında saf tutmaya davet etmeye ehliyeti olup olmadığı elbette tartışmalı bir konu. Bunun ötesinde, ülkücü hareketin popüler kültür ve yoksul gençlik ile asıl bağlantı noktasını oluşturan saf şiddet uygulayabilme fantezisinin tecessüm ettiği bu kişiliğin, tutarsız bir terminoloji ile ülkücü hareketin nüfuz alanlarına hiç olmadığı kadar büyük bir koloni seferini başlattığı tartışmasız bir gerçek.
Sedat Peker’in bu seferinin özellikle ülkücü-sağ muhafazakar kimseler arasında böylesine başarılı olmasının aslında çok da bilinmeyen bir sebebi var. Peker, belki de tarihin ilk interaktif kabadayısı. Kendisine ait bir sitesi var, sosyal medyayı çok yaygın bir şekilde kullanıyor ve hepsinden önemlisi kendisiyle yapılmış röportajlardan oluşan kitaplar, hala ülkü ocaklarının sağ set olarak gençliğine tavsiye ettiği okuma listesinin en yukarılarında. Aynı şekilde, Sedat Peker ile ilgili kitaplar cezaevlerinde de oldukça yaygın bir şekilde dağıtılıyor ve okutuluyor[13].
-V- Bir Erkeklik Anlatısı Olarak Ruhsuz Adam:
Sedat Peker’in bu koloni hareketinde önemli bir rol edinmesine sebep olan şey, elbette onun hakkında kitaplar yazılıyor ve okunuyor olması ya da onun interaktif bir şekilde taraftarlarıyla konuşabileceği bir sosyal medya ortamı kurmuş olması değil.
Sedat Peker interaktif organizasyonunu başarılı bir PR kampanyasıyla toplumun en alt kesimlerindeki insanların sempatisini toplayacak şekilde oluşturmayı biliyor. Bu PR çalışmasının bel kemiği aslında onun hikayesini bir anlatıya dönüştürebilmiş olması. Bu her ne kadar kişisel bir hikaye gibi görünse de, aslında hikayenin iki katmanı daha var, birincisi bu hikaye bir anlatıya dönüşürken belirli noktalardan (Kafkasyalı aile kökenleri ve göçler, yoksul bir geçmişe sahip bir ergenin Almanya’daki kriminal hayatı…) Türkiye tarihine ve Türkçü-Muhafazakar anlatıya eklemleniyor, ikinci katmanda da bu Türkçü-Muhafazakarlık anlatısı evrensel bir düzlemde hegemonik erkeklik anlatısına dönüşüyor.
Şüphesiz, AKP ve periferisindeki siyasi çekim alanı, yayına başladığı günden beri en fazla anakronik bir mağduriyet ve kof bir yiğitlik koçaklamasına yaslandı. Ermenilerin suikastine uğrayan Abdülhamit, Ordu ve CEHAPE zihniyeti tarafından asılan Menderes, zehirlenen Özal ve yedirtilmeyecek olan Tayyip Erdoğan  (Buradan Korkmaz Yiğit ve Mehmet Metiner’e saygılar). Tüm bu isimlerin etrafında oluşturulan komplo teorisyenliğinin, efsane ile gerçeği birbirinin yerine ikame edebildiği sürreal bir ortam… Ordu ve periferisindeki siyasi zümrenin gadrine uğramış muhafazakarlar… Bu mağduriyet anlatısı, Sedat Peker’in, popüler bir “işadamı” olmaya çalışırken memleket hikayesine kendi anlatısını eklemeye ve müdahil olmaya çalıştığı alan.  Yazılarında sürekli olarak zor bir çocukluk geçirdiğini, kriminal hayata yoksulluktan dolayı düştüğünü, hasımları tarafından haksızlıklara uğradığını ve hatta haksız yere hapis yatıp işkence gördüğünü iddia ediyor. Ki tam da bu yüzden kendisi adına hazırlanmış olan kitap “Hedefteki Adam Sedat Peker” ismiyle yayınlanıyor (Özdemir,…)[14] 12 Şubat 2016 tarihinde internet sitesinde yapmış olduğu duyuru ise şöyle: “Suriyeli iki mazlumun söyledikleri tarihe geçecek: 1-Ağlayan bir çocuk: “Allahım ölmek istiyorum. Ekmeğimiz yok. Bizi Cennetine al da yemek yiyelim.” 2- Son nefesini veren bir çocuk: “Her şeyi Allaha şikayet edeceğim.”[15]
Aslında Sedat Peker’in kişisel hikayesini anlatıya dönüştürme yöntemini erkeklik anlatısından ayrıştırmak pek mümkün değil. Lakin, onun Türkçü-Muhafazakar tutarsızlığa asıl bağlanma noktası, 17 yaşına kadar hedonist bir yaşam sürdüğünü ve sonrasında muhtedi olduğunu ima ettiği konuşmalar ve yazıları (Özdemir…) . Buralarda islamı ve islamcılığı Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları’nda koyduğuna benzer ahlaki bir yapıştırıcı (Parla, 2006) olarak kullanıyor ve kendi ihtidasından çıkardığı tecrübe ile bütün beyanatlarını konuşmasını batılıların güdümündeki terör olaylarına karşı mücadele eden Tayyip Erdoğan’ın siyasal olarak desteklenmesine, başkanlık rejiminin oluşturulmasına vb.. bağlıyor[16] .
Bu anlatının evrensel hegemonik erkek katmanında ise bir yiğitlik destanı ve erkeklik macerası, çileli bir yolda yürünmüş hasımlarının zulmüne dostlarının ihanetine uğramış bir erkeğin, erginleşme hikayesine ve erginleşmenin sonunda yoksullara karşı müşfik, zalimlere karşı acımasız hale gelmiş bir “İşadamı”nın öyküsüne rastlıyoruz.
Tasavvufi (ascetic) düşüncenin temel nosyonu çileciliktir. İster budizm olsun, ister brahmanizm isterseniz mevlevilik-cerrahilik dünya malından imtina eden bedenin gönül gözünün açılacağına ve gönül gözü açılan kişinin bilgeleşeceğine inanılır. Dinsel-siyasal ilahiyatların takipçileri bir yana, sıradan insanlar özellikle erkekler kimi dertler ile hemhal olduklarında, cezaevi ya da askerlikle sınandıklarında, kendilerinin de söz söyleme sırasının geldiğini kimi zaman ima kimi zaman da iddia ederler (Selek, 2008) . Tayyip Erdoğan’ın yıllardır CEHAPE zihniyetinin zulmüne maruz kalması, 28 Şubat sürecinde kimi koğuşturmalara hatta bir süre hapiste yatmış olması, hala konuşuyor olmasının en meşrulaştırıcı yönlerinden birisidir. Sedat Peker için de benzeri bir durum var: 13 yaşından beri kriminal bir hayat sürüyor olması, cezaevlerinde kalması, işkence görmesi hasebiyle dinsel bir erginliğe,  insan-ı kamil mertebesine erdiğini düşünüyor. Bu bakımdan her vesile tıpkı Tayyip Erdoğan gibi malumatfuruşluk yapmaktan imtina etmiyor. Dahası, röportaj vererek yazdırdığı kitaplar, kendisi adına yazılmış kitaplar ve hepsinden önemlisi kendi sitesinde bir tavsiye edilen okuma listesi var (Bu liste belirli bir konuda literatür taraması ya da erginleşmeden uzak, daha ziyade, Ol’m ben Kapital’i de okudum Kavgam’ı da okudum diye yırtınan ergenlik seviyesinde).
Dünyanın değişik yerlerinde erkeklikler farklı farklı biçimlerde kurulur ve performe edilirler ama bu erkekliklerin tümünün ortak noktaları onların hegemonik olmasıdır. Türkiye’de hegemonik erkekliğin kurulma biçimi özellikle sağ muhafazakr-Türkçü anlatı üzerinden kurulan erkeklik biçimi,  uzlaşmazlıktan uzaklık, agresiflik, dediğim dediklik ve her konuda her şeyi bilme iddiasıdır, ki eskiler buna malumatfuruşluk diyorlar.
-VI- Malûmatfuruşluk
Sedat Peker’de çile sonunda erginleşmenin çiğ bir testesteron kokusu olarak tezahür etmesi aforizmalar aracılığıyla oluyor. Kendisi için yazılmış kitapların lejantı bir altbaşlık değil genelde bir aforizma ile bitiyor “Eğer birgün eğildiğmi görürseniz, bilin ki birilerini kaldırmak için eğilmişimdir.” (Özdemir….) Mektupları ve duyuruları ise hatta 1128 Akademisyeni tehdit ettiği duyuru bile “Bir umuttur yaşamak” mısra-ı bercesti ile sonlandırılıyor. Derin tecrübeler ve çileli maceralar ile edinilmiş bilgece hikmet şarklı meselleriyle süslendikten sonra elbette sıra ahkam kesmeye de gelecektir.
Aslında kimin kim olduğu ve kimlerin hangi işi nasıl yapıp nasıl yapamayacağına ilişkin ahkam kesmek Uzun Adam’ın en sevdiği mesele. Yıllar yılı Tayyip Erdoğan, meslek erbabına aslında o işin nasıl yapılacağını anlattı, sosyologlara sosyolojiyi ve hatta psikolojiyi[17], gazetecilere gazeteciliği, bilardoculara belden atışla 20’nin nasıl alınacağını[18] jokeylere at binmeyi[19] hatta kadınlara kaç tane ve nasıl doğuracaklarını…  Ruhsuz adam da insan-ı kâmil değil ama kâmil adam olma yolunda Uzun Adam’ın izinden gidiyor. Gazetecilere meselenin aslında ne olduğunu anlatıyor[20], Alanyalılara muz yetiştirme emri veriyor (Özdemir, 123), ülkücülere Türkeş’i[21], Nurculara Said-i Nursi’yi[22] anlatıyor hatta Mihraç Ural ile giriştiği polemikte sosyalizmin ve devrimci mücadelenin tarifini yapmaya kadar vardırıyor işi:
Geçmişte Vietnamlı bir devrimcinin işkencelere çok uzun süreler dayanmış olduğunu öğrenince onun hatıralarını yazan kitabı getirterek dikkatlice okumuştum. Ayrıcada Che Guevara’nın, Fidel Castro’nun, Frank pais ve kardeşi josue pais’in de içinde yer aldığı dünyadaki epeyce devrimcinin hayatınıda okudum. Afrika’da ki sol hareketlerle ilgili çok fazla olmasada birkaç kitap karıştırabilme imkanım oldu. TÜRKİYE’deki devrimcilerinde (deniz gezmiş) başta olmak üzere birçoğunun hayatını okudum. Lütfen kusura bakmayın ama sizlerin tüm bu saydığım devrimcilere dair hiçbir benzerliğini bulamadım.
İstihbarat teşkilatlarına kas gücü olarak hizmet ederek solculuk yapamazsınız (Evrensel solculuk, devrimcilik mücadelesini mezhepsel bir mücadele haline çeviremezsiniz.). Bence geçmiş tarihlerde yaşanmış hatalı mezhep savaşlarındaki zulümleri yeni nesillere aktararak onları ölüme gidecek birer robota çeviren derebeyleri’nden başka hiçbir şey değilsiniz.
Gençliğimin ilk yıllarında Kadıköy’deki 18 Mart mahallesinin oralarda polisin bir hücre evine baskın yaptığını, baskın esnasında hücre evindeki militanların polislere “Evde ufak çocuk var. “diyerek önce çocuğu verdiklerini sonrasında ise çatışma boyunca marşlar söyleyerek öldüklerini, operasyona katılan bir polisten öğrenmiştim. Bu polisin onlar hakkında küfürlü konuşması sonucunda onunla tartışmış düşman olsa bile onurluca ölmüşler. Onlar bence daha iyi bir şekilde anılmayı hak ediyor demiştim (Taktir edersinizki o polis memuru ile bir daha aram hiç düzelmedi.).
Daha sonraki yıllarda o insanların Karacaahmet mezarlığında gömülü olduğunu öğrendim. Mezarlarını ziyaret ederek onlara dua ettiğimde yanımdaki arkadaşlarım bozuldular. Ben dua etmek için ısrar edince bu sefer birileri görür, rezil oluruz,diye dua etmemem için rica ettiler. Ancak ben büyük bir keyifle mezarlarında dua ettim [ Hatta mezar taşlarında (Öldüler ama yenilmediler.)tarzında bir yazı yazıyordu.].[23]
Hülasa, hem Tayyip Erdoğan hem de Sedat Peker, muhataplarına ontolojik tanımlarla yüklenir ve epistemolojik tariflerle kolonize edemediklerini tarihin dışına itmeye çalışırlarken, temel payandaları,  hayat okulundan kazanılan alaylı tecrübe, namert düşmanlarının onlara çektirdiği çileden edindikleri bilgece derinlikten aldıkları, her konuda söz söyleme ve fikir sahibi olmaya ilişkin ehliyet.
Uzun Reis ile Ruhsuz Reis’in yollarının kesişmesinin sebebi elbette malumatfuruşlukta kendilerini yalnız hissetmek istememeleri değil. Peker’in siyasi ve kişisel hattı Tayyip Erdoğan’ın güncel siyaseti ile oldukça uyumludur. Onun kendisini sağ muhafazakar siyasetin bugün düşmüş olduğu buhranlar içerisinde Türk-İslam birliğinin taze kanı olarak sunmayı bilmesi, Kafkasyalı kökenleri ile AKP ve Tayyip Erdoğan için artık demokratik teamüllere tahammül sınırlarının tükenmiş olması, bu uyumun ilk bakışta göze çarpan yönleri. Fakat derinlerde başka bir kaç şey daha var.
-VII- İtibardan Tasarruf Olmaz
Sedat Peker’in arkasında duran din adamı görünümlü konu mankeni de, önünde yürüyen cepken giyinmiş koruma da, yanında her davete götürdüğü çok şık giyinen güzel hanımefendi de, VIP uçakta ayran içerken porselen dişleriyle gülümseyen pozu da aslında neden Sedat Peker sorusunun bir başka önemli yanıtı. Sedat Peker bir işadamı ya da Reis olmanın ötesinde her şeyden önce bir PR (halkla ilişkiler) projesi. Bu projede onun temsiliyet ve belagat performansı ise oldukça yüksek. Bu projeyi yürütürken Sedat Peker, insanlık tarihinin en kadim kurallarından birisi olan, egemen olmak istiyorsan harca, kuralını uyguluyor.
Marcell Mauss’un (1967) Potlaç üzerine yaptığı çalışmaları daha ileri bir seviyeye taşıyan George Bataille’a göre, egemenlik denilen şey geçimlikten ziyade bir fazlaya sahip olmak ve bu fazlayı da her vesilede törensel bir şekilde harcamaktır (Bataille, 1997). Peker’in halkla ilişkiler projesi olarak yürüttüğü asıl egemenlik mücadelesi fazlanın bir şekilde imal edilmesi ve bu fazlanın törensel bir şekilde harcanmasıdır. Burada yalnızca, maiyetindeki gençlere yaptığı cömert düğün bağışları ya da şehit ailelerine sunduğu hediyelerden ya da Bayırbucak Türkmenleri’ne iaşe, araç ve savaş teknolojisi gönderilmesinden bahsetmiyoruz. Bundan ziyade, Sedat Peker 1128 akademisyeni tehdit ederken de bu kadim kuralı cari kılıyor: öncelikle onları toplumun artığı ve fazlası olarak harcanması suç teşkil etmeyen kurbanlara dönüştürüyor ve onların kanını oluk oluk zayi edeceğini iddia ediyor ve ikinci bildirisinde de zayi etmekten imtina edip kanla duş almayı önererek fazlanın harcanmasını törenselleştiriyor.
-VIII- Özelleştirilen Derin Devlet CEO ve Güvenlik Amiri
Hülasa, Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Türkiye’nin olduğu kadarıyla demokratik kanallarını zorlayarak, iktidara gelmişler ve bu sınırlar içerisinde demokratik tutum aldıkları oranda halkın teveccühüne mazhar olmuşlardır. Ne var ki, zaten pamuk ipliğine bağlı demokratik teamüller, AKP’nin yöneticileri tarafından zorlandıkça ve Tayyip Erdoğan yalnızca halkın demokratik arzularını değil, dava arkadaşlarım dediği kişilerle olan hukukunu da çiğnedikçe, millet iradesini, yani Tayyip Erdoğan ve AKP’ye teslim ettiği rızasını geri çekti. Tayyip Erdoğan, sıkı sıkıya yapıştığı millet iradesi’ni terk etmemek için binbir türlü yöntem kullandı. Peker, Erdoğan ve Türkiye siyasetinin yolları işte bu kavşakta kesişti.
Onun devşirilmesi, onun operasyonel bilgisi ile alakalı değil yalnızca. Türk-İslam anlatısını, AKP seçmenin anlayacağı dilde bir mağduriyet ve muhafazakarlık söylemiyle birlikte kullanıyor, zenginliğini savurganca değil cömertçe sergiliyor ve dahası interaktif bir “işadamı”. Elbette, çile çekmiş, yol görmüş, cemiyette pişmiş bir erkek olarak evrensel erkeklik anlatısında da yeri var… Fakat onu, muadillerinden ayıran asıl alamet-i farika, onun, devletin elinde kalan son Kamu İktisadi Teşekkülü olan Derin Devlet’in ihalesini almış olması.
AKP hükümetleri dönemlerinde yavaştan talim edilen hukuku ve mahkeme kararlarını askıya alma uygulamaları Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığıyla birlikte artık nakarat haline geldi.  Agamben’in (2006) Schmitt’ten ödünç alarak söylediği gibi egemenlik olağanüstü hal ilan etme yetkisidir. Özellikle Türkiye gibi olağanüstü halin adıyla sanıyla bir hukuki norm ya da hukuk dışına çıkmanın mazereti olduğu ülkelerde bu tanım önemli. Zira Benjamin’in (2010)dediği gibi şiddet bu hukuk dışı ortamda bizzat (gayri) nizami bir hukuk oluşturucu olarak her zaman faaliyette. Fakat bu normun oluşturulmasında AKP ve Tayyip Erdoğan dönemiyle birlikte küçük ama önemli bir değişikliğe gidildi. İttihat Terakki, Erken Cumhuriyet, Menderes, 12 Mart ve 12 Eylül günlerinde, derin devlet temelleri Teşkilat-ı Mahsusa’da atılmış bir Kamu İktisadi Teşekkülü olarak devlet için istisna halleri, şiddet,  terör  ve egemenlik üretti.
Görünen o ki, derin devlet denilen operasyonel aygıtta artık özelleştirmeye tabi tutulmuştur. Özelleştirmenin temel öğeleri esnek çalışma, neo-liberal dünya ile entegrasyon, kâr hırsı, sosyal devletin tasfiyesi ve hukuksuzluk denilebilir.   Tasfiye edilen Ülkü Ocakları aslında derin devlette bürokrasinin tasfiyesini temsil ediyor gibidir, 365 gün Ülkü Ocakları açmak yerine sadece seçimlerde ya da gerilimli gündemlerde boy gösteren Osmanlı Ocakları esnek çalışmayı karlılığa dönüştürmenin mükemmel bir örneğidir; Ordu mensuplarının ardından da Gülen Cemaatinin derdest edilmesi aslında derin devlette sosyal refah döneminin sona ermesinin işaretidir. Bu bakımdan Ruhsuz Adam,  işadamı değilse bile mafyada da değildir, o Uzun Adam’ın CEO olduğu holdingte, güvenlik amiridir hepsi bu.
Bu Yazı 2016 yılında Birikim Dergisinde yayınlanmıştır. https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-323-mart-2016-323-mart-2016/7551
Bibliyografya                    :
Agamben, Giorgio. (2006) İstisna Hali. İstanbul: Otonom Yayıncılık
Arlacchi, Pino. (2000) Mafya Ahlakı: Kapitalizmin Ruhu. İstanbul: İletişim Yayınları
Bataille, George. (1997). The Notion of Expenditure. in The Bataille Reader Botting Fred and Wilson Scott (Eds.)  Oxford: Blackwell Publish ltd.
Bekaroğlu, Mehmet. (2009) “AKP’yi Kim Yarattı?” Yeni Harman Dergisi . Nisan 2009
Benjamin, Walter. (2010) Şiddetin Eleştirisi. İstanbul: Metis Yayınları
Çakır, Ruşen. (2000) “Demokrasi Virüsü FP’ye de Sızdı” Birikim Dergisi, Sayı 134-135
Çiğdem, Ahmet. (2102) Taşra Epiği: Türk İdeolojileri ve İslamcılık. İstanbul: İletişim Yayınları
Gramsci, Antonio. (2000) The Gramsci Reader-Selected Writings 1916-1935. Ed.D.Forgacs, Newyork: Newyork University Press
Hill, Peter B.E. (2003) The Japanese Mafia: Yakuza Law and the State. Oxford: Oxford University Press
İnsel, Ahmet. (1997) “MGK Hükümetleri ve Kesintisiz Darbe Rejimi” Birikim Dergisi, Sayı 96.
Karaca, Ekin. (2012) “28 Şubat’ın Sonucu AKP’dir”. http://bianet.org/bianet/siyaset/136525-28-subat-in-sonucu-akp-dir
Kılıç, Ecevit. (2004) Konuşan Mafya: Mafya Sözlüğü. İstanbul: Bilge Karınca Yayınları
Mauss, Marcell.(1967). The Gift: Forms and Functions of Exchange in Archaic Societies. London:Norton Library.
MİT Müsteşarlığı. (1997) Susurluk Raporu. http://akgul.bilkent.edu.tr/Dava/susurluk/mit/
Mumcu, Uğur. (1997) Papa Mafya Ağca. Ankara: UMAG Yayınları
Özdemir, Mehmet. (…) Hedefteki Adam Sedat Peker. İstanbul: Kriminal Kitaplar
Parla, Taha. (2006) Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korperatizm. İstanbul: İletişim Yayınları.
Pekdemir, Melih. (2004) “Zor Dostum Zor” Birgün Gazetesi, 25 Ekim 2004
Puzo, Mario. (1971) Baba. İstanbul: E Yayınevi
Puzo, Mario. (1999) Aptallar Erken Ölür. İstanbul: E Yayınevi
Said, Edward. (2004) Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları. İstanbul: Metis Yayınları
Sanay, Eyyüp. (2006) “AKP’ye Giden Yolu Asiltürk ve Kazan Açtı” Aksiyon Dergisi
Savaş, Kutlu. (1997) Susurluk Raporu.http://candundar.com.tr/_v3/index.php#!#Did=4384
Selek, Pınar. (2008) Sürüne Sürüne Erkek Olmak. İstanbul: İletişim Yayınları
T24. (2015) “Sedat Peker’e Dünya Türklüğü Hakanı Ünvanı Verildi” http://t24.com.tr/haber/sedat-pekere-dunya-turklugu-hakani-unvani-verildi,318574
Taylor, Robert. (2016) “Gang History” Re-Evolution of American Street Gangs. Ed. Mohammad Katibloo, Gregario Estevanee, Dale June. London&Newyork: Taylor&Franciss Group Publish
[1]     Bu konuda Uğur Mumcu’nun çalışmaları da oldukça önemlidir, burada bilhassa Papa Mafya Ağca kitabını zikretmek gerekir. Mumcu oldukça titiz belgelerle bir takım bağlantıları ifşa etmiş olsa da, Susurluk’ta yalnızca Başbakanlık Teftiş Kurulu adına çalışma yapan Kutlu Savaş’ın raporunda değil, aynı zamanda MİT’in raporunda da bu bağlantılar kabul edilmek durumunda kalmıştır.
[2]     Sedat Peker’in canlı yayında temiz kağıdını gösterdiği program sonradan Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını yapacak olan Akif Beki’nin Kanal 7’de yayınlanan Kırmızı  Işık programı. Peker o dönemde Ergenekon konseptine yakın bir insandır ve çıktığı televizyonlarda Che Guevara’yı filan övmektedir. 6 Aralık 2006 Tarihli Sabah gazetesi ise o tarihte hasım olduğu Sedat Peker’in Sabıkası yoktur belgesinin aslı olmadığını, doğum tarihiyle oynayarak bu belgeye hileli bir şekilde eriştiğini ifşa etmektedir. http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/06/gnd126.html
[3]     https://www.youtube.com/watch?v=W-DCXmctQSI
[4]     AKP’nin içinden çıktığı, Erbakan’ın Milli Görüş siyaseti hiç bir dönemde radikal islamcı bir hareket ve radikal bir muhalefet olmadı. Bununla birlikte, özellikle 12 Eylül’e kadar İslamcılık Kemalist rejimin önemli hasımlarından sayıldığından, Milli Görüş siyasetinin söylemsel çerçevesi bile mevcut müesses düzeni rahatsız etmeye yetti. Tayyip Erdoğan ve Yenilikçi kanat bu söylemsel çerçeveyi de bir kenara bırakıp, neo-liberal dünya sistemine dahil ve aktör olacaklarını her vesile dile getirdiler ve bunu da “Milli Görüş gömleğini çıkarttık” deyişiyle formüle ettiler.
[5]     AKP kurulduğunda, Erdoğan önde gelen kurucular arasında  bir tür primus inter pares  gibiydi. Ne var ki bu denge her seçimden ve tarihsel dönemeçten sonra (örneğin one minute show) biraz daha Tayyip Erdoğan’ın ağırlık kazanmasıyla bozuldu ve Tayyip Erdoğan’ın kendisi bizzat kült haline getirilmeye başlandı. Bu meselenin en traji komik hayat buluşu herhalde 2014 Yerel Seçimlerinde, Tayyip Erdoğan’ın Binali Yıldırım’ı desteklemek için Hologram formunda İzmir’de sahne almasıdır. https://www.youtube.com/watch?v=2SoJuaM8img
[6]     Osmanlı Ocakları pek çok bakımdan ele alınmayı bekleyen bir konu. Kurucusu Kadir Canpolat, Papa Benedictus’un Türkiye ziyaretinde suikast şüphesiyle gözaltına alınıp bırakılmış, Alperen Ocaklarındaki yakınlıklarının ise Hrant Dink cinayeti ile yakınlıkları var. Sitenin resmi sayfasını ziyaret ettiğimizde büyük oranda Kadir Canpolat ve Tayyip Erdoğan’ın görselleriyle karşılaşıyoruz, kuruluş hakkında kısıtlı bir tanıtıcı yazı var. Ocak hakkındaki en önemli bilgiler, Hürriyet gazetesinin Kadir Canpolat ile yapmış olduğu bir röportajda var: http://www.hurriyet.com.tr/kim-bu-osmanli-ocaklari-30039635
[7]     Milli İradeye Saygı mitinginin, Beyaz TV’de yeralan görüntüleri için: https://www.youtube.com/watch?v=QhWNv0RlgPU
[8]     Reha Muhtar’ın iddiasına göre, Hrant Dink cinayetinin ardından, BBP ve Alperen Ocakları’nın kimi önemli kişilerinin bu cinayetin failleri arasında ismi geçmeye başlayınca, Muhsin Yazıcıoğlu ölümünden bir süre önce, bir yemekte Muhtar’a, “Birileri bizim tarlayı sürmüşler…” demiştir.  http://www.gazetevatan.com/reha-muhtar-401670-yazar-yazisi-helikopter-kazasi-mi–cinayet-mi—-muhsin-yazicioglu–bizim-tarlayi-surmusler–diyordu/
[9]     Sedat Peker’in “nickname”i Ruhsuz Adamdır. Bkz. www.sedatpeker.com etiket bulutu.
[10]   http://www.yeniakit.com.tr/haber/sedat-pekerden-turkmenlere-tirlarla-yardim-108028.html
[11]   http://sedatpeker.com/-552.htm
[12]   Ahmet Çiğdem’in en başta kullandığımız epigrafı, Türkiye siyasetini anlamak için sonuna kadar kullanışlı bir metindir. Türkiye’de bilhassa sağ muhafazakar siyasetler devşirme yöntemiyle hegemonya kurmuşlardır. Abdülkadir Aksu ve Cemil Çiçek son 35 yıl Türkiye siyasetine değişik partilere devşirme olarak gitmişler ve hizmet vermişlerdir. Orhan Miroğlu, Muhsin Kızılkaya, Kemal Burkay, Korkmaz Yiğit ve Mehmet Metiner ise yakın dönemin devşirmeleridir.
[13]   Kriminal Yayınları tarafından hazırlanan ve Ülkü Ocaklarında tavsiye edilen okuma listelerinden olan sağ setin içerisinde bulunan kitaplar şunlar: Ülkücülük Tarihi, Gizli Servisler, Zihin Kontrol, Türklerin Tarihi, Cem Ersever, Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, MİT, Mehmet Ali Ağca, Sedat Peker, Kod Adım Yeşil, Korkut Eken, Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Türkçülüğün Esasları. http://www.ucuzkitapal.com/kriminal-kitaplar-sag-set-16-kitap.html
[14]   Mehmet Özdemir, tarafından yazılan bu kitabın yayın yılı kitabın künyesinde yazılmamış. İnternet taramasında da herhangi bir bilgiye ulaşılamadı.
[15]   http://sedatpeker.com/-564.htm
[16]   http://sedatpeker.com/-485.htm
[17]   http://www.haberler.com/basbakan-kizdi-ve-toplantiyi-terketti-4732741-haberi/
[18]   http://galeri.uludagsozluk.com/r/oylar%C4%B1n%C4%B1z%C4%B1n-hastas%C4%B1y%C4%B1m-bilardonun-ustas%C4%B1y%C4%B1m-461909/
[19]   https://www.youtube.com/watch?v=zqoGCamwttc
[20]   https://www.youtube.com/watch?v=Enc0e9ChIYs
[21]   http://www.milliyet.com.tr/sedat-peker-alparslan-turkes-e-gundem-2007907/
[22]   http://www.risalehaber.com/gencken-bediuzzamanin-da-etkisinde-kaldim-104374h.htm
[23]   http://sedatpeker.com/-554.htm
4 notes · View notes
barkoturktv · 5 years
Text
Kara Harp Okulu davasında 19'u ağırlaştırılmış 47 müebbet
Tumblr media
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Kara Harp Okulu'ndaki eylemlere ilişkin 307 sanığın yargılandığı davada karar açıklandı. Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen duruşmada, tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları hazır bulundu. Bir örceki celsede son sözleri sorulmayan bazı sanıkların son sözlerini dinleyen heyet, daha sonra hükmü açıkladı. Mahkeme heyeti, okulun firari eski kurmay başkanı albay İlhami Polat ile Abdullah Beyazkürk, Atakan Adaşoğlu, Aydın Yalçın, Cemaleddin Alper Ergin, Emine Bilgin, Güven Günindi, Halil Turan Kaya, Mustafa Kayabaşı, Sait Tosun, Serkan Hasdemir, Seyfullah Özkara, Songül Hasdemir, Yunus Emre Altıparmak, Zekeriya Şentürk, Köksal Öz, Fatih Pusat, Hakan Olga ve Mehmet Yıldırım'ın dosyalarını ayırdı. Heyet, sanıklardan Ali Gökhan Taşçı, Bülent Budak, Bülent Yılmaz, Çetin Kılıç, Ender Sarıbülbül, Fatih Sağlam, Filiz Can, Hacı Hasan Sökmen, Murat Atik, Orhan Gerdan, Selman Vezvezoğlu, Sezai Sarıca, Sibel Erdeveci, Şevki Kayır, Tekin Kesekler, Yusuf Tutan, Adem Kutlu, Alper Sarıkaya, Aytekin Yıldızhan, Barış Çeliktaş, Emrullah Çayır, Gülsün Kılıç Akın, Halil İbrahim Aksan, Harun Artın, Hatice Çiçek, İbrahim Suheyb Erdem, İdris Tandoğan, İsa Çakır, Mevlüt Serkan Tok, Muhammed Aslaner, Murat Gümüş, Mustafa Düğer, Mustafa Tanrıkulu, Necati Demir, Oğuz Koca, Osman Dinç, Sadık Sarı, Safiye Artokça, Selçuk Bayraklı, Sercan Gülburun, Servet Karac, Sinem Pakiş, Suat Maden, Taha Çakır, Uğur Cankoç, Vedat Karagöz, Yunis Yıldız, Yusuf Asa ve Zafer Balkan'ın beraatlerine karar verdi. Askeri öğrencilere ceza verilmedi Mahkeme heyeti, askeri öğrenciler Abdullah Alveroğlu, Abdurrahman Kırak, Abdurrahim Ala, Adnan Katırcıoğlu, Ali Gümüşoğlu, Bahadır Kartal, Buğra Han Çetiner, Burak Çapoğlu, Burak Özkan, Coşkan Yüksel, Duran Baştuhan, Eren Pala, Erkan Mantam, Ertuğrul Sarı, Fatih Burak Arslan, Furkan Kuzu, Furkan Noyin, İbrahim Öztüto, İbrahim Pektaş, İsmail Murat Avcı, Kadir Taşdemir, Kemal Torun, Kenan Taneri, Kürşat Alabıcak, Mehmet Ali Şahin, Mehmet Ali Yorulmaz, Melih Şafak Keskin, Murat Albayrak, Murat Duroğlu, Murat Yaşar, Murat Ahraz, Mustafa Arslan, Nuri Şimşekoğlu, Recep Pekdaş, Serkan Uysal, Sezer Akkuş, Taha Hikmet Şen, Talha Çetin, Talha Akif Tuluk, Tuncay Beren, Turgut Gökdal, Veysel Bayark, Volkan Çatak, Yasin Bozkurt ve Yunus Karadeniz hakkında "kaçınılmaz bir hataya düştükleri" gerekçesiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi. FETÖ üyeliğinden ceza aldılar Sanıklardan Burak Gürbüz, Cihat Tuncay, Dursun Yıldırım, Halil İbrahim Öztürk, Halis Lütfü Avcı, Hidayet Güçlü, İlkay Şen, İlker Yüksel, Muhammed Musab Aytekin, Mustafa Başaran, Ümit Tezcan, Vahit Ömer Ocak, Veysel Eker, Yunus Emre Gök ve Yunus Emre'ye, anayasal düzeni ihlal suçundan beraat veren mahkeme heyeti, bu kişilerin terör örgütü üyeliği suçundan 6 yıl 3'er ay hapis cezasına çarptırılmalarına karar verdi. Mahkeme heyeti, Adem Kok, Erkam Okutan, Çağlar Hemedan, Emrah Bozan, Hükan Mert, Kemal Çizmeciler, Mikail Ibrık, Muhammet Elliiki, Servet Işıklı, Taha Sinan Kalkan, Münevver Minetürk, Burak Yandım, Gökhan Çizmeci, Hamdi Man, İbrahim Özdalyan, Süleyman Feyyaz Keyik, Şahin Akat, Veysel Turan ve Yunus Emre Yavuz'u FETÖ üyeliğinden 6 yıl 3'er ay hapisle cezalandırdı. Heyet, Erol Şasi, İdris Sarıkaya, Muhammet Ali Cibişoğlu'na, terör örgütü üyeliğinden 7 yıl 6'şar ay hapis cezası verdi.  Darbeye yardımdan ceza  Mahkeme heyeti, sanıklar Ahmet Selim Ersoy, Ahmet Turan Çetinkaya, Ali Kıratlı, Celal Evci, Cüneyt Sevim, Durmuş Ali Yüksek, Emrah Kalıncı, Ercan Turgut, Ercan Türkoğlu, Erkam Güreşen, Fatih Bozkurt, Fatih Göktaş, Fatih Göktürk, Fırat Sezer, Halil Işık, Halim Dal, Hasan Aktaş, Hasan Koçer, Mehmet Çiftçisoy, Mehmet Kurtulgu, Mehmet Macar, Mehmet Burak Erdal, Mehmet Emre Doğan, Memet Erkenekli, Murat Akbulut, Musa Bahadır, Mustafa Can Arslan, Mustafa Yılmaz, Ozan Kaya, Samet Bülbül, Serkan Gümüş, Sezgin Erdem, Sıddık Güneş, Şaban Özdemir, Tarık Şentuna, Tuncer Koruvatan, Uğur Acar, Umut Yalçın, Ünal Sözen, Yasin Koçyiğit, Yılmaz Durna, Yunus Emre Toprak ve Zafer Uzun'un anayasal düzeni ihlale yardım suçundan 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırılmalarına hükmetti. Aynı suçtan 15'er yıl hapis cezası alan sanıkların isimleri ise şöyle: "Abdullah Sanduk, Abdullah Şentürk, Abdullah Topçu, Abdurruhman Özdemir, Abdülkadir Koçyiğit, Adem Bakış, Ahmet Baş, Ahmet Okyay, Ahmet Özer, Ahmet Yüksel, Akın Üçok, Cebrail Çiçek, Cihan Yıldız, Çağdaş Tuna, Çetin Kaya, Emrah Türk, Engin Bahadır, Ercan Değirmenci, Ertan Erol, Gökhan Duran, Gökhan Gök, Gökhan Orcan, Harun Çevikgil, Harun Eksik, Hüseyin Bayrak, Hüseyin Günen, Hüseyin Yıldız, İbrahim Rahman Kurt, İzzettin Artokça, Kadir Erol, Kadir Güç, Kamil Yılmazer, Kemal Koca, Mahmut Koç, Metin Gülenç, Muammer Aküzüm, Muammer Özçelik, Muhammed Talha Yalçınkaya, Murat Akça, Murat Aras, Murat Çetin, Murat Yusuf Taze, Mustafa Koca, Mustafa Ünal, Nizam Beder, Osman Torunoğlu, Ömer Bıyıklı, Ömer Emre Yetgin, Ömer Osman Kutsal, Özgür Ayhan, Özkan Bali, Ramazan Atım, Ramazan Onur Karadeniz, Sait Gürbüz, Selçuk Temel, Semih Özdamar, Sinan Ay, Sinan Metin, Suat Kurt, Şafak Saraydemir, Taner Soner, Veli Beyazıt, Veysel Atalay, Volkan Aldırmaz, Yunus Emre Vatankulu, Yusuf Başkaya ve Zair Ekrem Sarıteke" Kerim Acar'a ağırlaştırılmış müebbet Heyet, olay tarihinde okulun dekanı olan eski tuğgeneral Kerim Acar ve sanıklar Abdullah Ender Toydemir, Ahmet Tufan, Ahmet Önder Biberoğlu, Ali Demir, Ali Emre Buğurcu, Ali Tolga Sıçrar, Devrim Çamur, Erkan Peker, Eser Coşar, Hasan Hüseyin Eçik, Mustafa Yıldırım, Nadir Özsoy, Önder Haluk Tekbaş, Rafettin Öztürk, Ramazan Nazar, Sadık Çam, Vedat Tecer ve Zafer Alkurt'u "anayasal düzeni ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırdı. Mahkeme heyeti, sanıklar Adnan Mumcu, Ahmet Kurtay, Akif Karabıyık, Ali Aktaş, Ali Eker, Ali Şen, Atilla Kahraman, Cüneyt Kılıç, Emrah Akdeniz, Erdoğan Güçlü, Gökhan Çakır, Hasan Yalaza, Mehmet Beler, Mehmet Fatih Çankal, Mehmet Fatih Göktaş, Miraç Karakuş, Mustafa Çelik, Mustafa Çetiner, Mustafa Erol, Mümin Haliloğlu, Ömer Faruk Tanırgan, Rahman Memişoğlu, Ramazan Türker, Sabri Karaağaç, Safa Özkan, Serhat Ekemen, Veysal Kör ve Yavuz Selim Özzengin'in ise aynı suçtan müebbet hapisle cezalandırılmasına hükmetti. Okul komutanını derdest edenlere ceza Sanıklardan Ali Tolga Sıçrar, Ahmet Tufan, Eser Coşar ve Hasan Hüseyin Eçik, o dönem okul komutanı olan emekli Tümgeneral İzzet Çetingöz'e yönelik, "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçundan da 18'er yıl hapisle cezalandırıldı.  Sanıklardan Ali Emre Buğurcu, Mustafa Yıldırım ve Sadık Çam'a da İzzet Çetingöz'ün emir astsubayı Ahmet Çörpan'a yönelik "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçundan 18'er yıl hapis cezası verildi. Read the full article
3 notes · View notes
sporhabert · 5 years
Text
SPOR HABER
Futbol, dünyada en yaygın takım sporudur. Başta Avrupa ve Güney Amerika ülkeleri olmak üzere hemen tüm ülkelerde çok sevilir ve geniş bir izleyici kitlesi tarafından izlenir. İngilizce football’dan türetilen futbol, "ayak topu" anlamına gelir. Futbol yetişkinler arasında olduğu kadar çocuklar arasında da yaygın bir spordur.Daha ilkçağlarda futbolu andıran oyunlar oynandığı bilinmektedir. Avrupa'da İÖ 3. yüzyılda Romalılarca yaygınlaştırılan bir oyun futbola çok benziyordu. Bu oyun bugünkü futbolun öncüsü sayılır. Bu eski Roma oyunu Fransa'da öylesine sevilmişti ki, karşılaşmalar kentler arasında çatışmaya bile yol açmıştı. Bundan dolayı bu oyun 10. yüzyılda yasaklandı. Günümüzde oynanan futbol, İngiltere'de 19. yüzyılın sonlarında kurallara bağlandı. 1863'te Kanada'da kurulan Futbol Birliği bu kuralları belirledi.İlk takım ise Sheffield FC oldu. Oyunda sert, acımasız ve kırıcı hareketler yasaklandı. Bu anlayışı sürdürenler ise, futbolun değişik biçimi sayılan rugby'yi geliştirdiler. Futbol, 19. yüzyılın sonlarında İngiltere'den Avrupa'ya yayıldı. Kısa bir süre içinde de dünyanın birçok ülkesinde oynanan bir spor haline geldi. 1904'te Uluslararası Futbol Federasyonu (FIFA) *kuruldu. FIFA’nın yönetiminde 1930’da ilk Dünya Kupası karşılaşmalarını düzenledi. Kurallar Futbol 11'er kişilik iki takım arasında oynanır ve kendine özgü kuralları vardır. Oyunun amacı, ayakla topu rakip kaleye sokmaktır. Topu elle ve kolla oynamak kesinlikle yasaktır, ama kafa ile ya da kurallara uygun olarak bedenin herhangi bir yeriyle topa vurulabilir. Yalnızca kaleciler belirlenmiş bir alan içinde topu elle tutabilir. Futbolcular kendi takımının simgesi olan forma giyerler. Her oyuncunun forması üzerinde farklı bir numara yazılıdır. Yalnızca kaleciler, öbür oyunculardan kolayca ayırt edilebilmesi için farklı renkte forma giyer. Bütün futbolcular, bu oyun için uygun biçimde üretilmiş özel ayakkabılar kullanırlar. Futbol alanı dikdörtgen biçiminde, uzunluğu 90-120 metre, genişliği ise 45-90 metredir. Ancak uluslararası maçlarda bu ölçüler uzunluk 100-110 metre, genişlik 64-75 metredir. Uzun kenarlara taç çizgisi, kısa kenarlara kale çizgisi denir. Futbol sahasında taç çizgisi kale çizgisinden daima uzun olmalıdır. İki taç çizgisi arasında uzanan ve alanı tam ortasından ikiye bölen çizgiye ise orta çizgi adı verilir. Orta çizginin tam ortasında 9,15 metre yarıçapında bir çember bulunur ve bu çembere de orta yuvarlak ya da santra yuvarlağı denir. Karşılaşma bu çemberin içinden yapılan vuruşla başlar. Karşılaşma başlamadan önce oyuncular, kendi yarı alanlarında yer alırlar. Kale çizgilerinin tam ortasında birer kale bulunur. Kale iki kale direği ve bir üst direkten oluşur.İki direk arası 7,32 metre, üst direğin yerden yüksekliği ise 2,44 metredir. Futbol topunun çevresi 68-70 cm, oyunun başlangıcındaki ağırlığı ise 410-450 gram arasında değişir. Kale önlerinde kale çizgisine bitişik olmak üzere 40,32 x 16,50 metre boyutlarında ceza alanı bulunur. Kalecilerin topu elle tutabildikleri tek yer burasıdır. Bu alan içinde, kalenin hemen önünde 18,32 x 5,50 metre boyutlarındaki başka bir alana da kale alanı (altıpas) denir. Ceza alanı içinde rakip oyuncuya yapılan fauller ve kaleci dışındaki futbolcuların elle topa dokunmaları dahil 9 kusurlu hareket olarak nitelendirilen hareketler Penaltı penaltıyla cezalandırılır. Penaltı atışı, ceza alanı içinde kale çizgisinin ortasından 11 metre uzaklıktaki penaltı noktasından yapılır. Kaleci, top penaltıyı atan oyuncunun ayağından çıkmadan öne doğru hareket edemez, yalnızca kale çizgisi üzerinde sağa sola hareket edebilir. Hakem kuralları çiğneyen takımı serbest vuruş kararıyla da cezalandırabilir. Serbest vuruşlarda, rakip takımın oyuncularının topa vuruş noktasından en az 9,15 metre uzakta durmaları gerekir. Eğer bir oyuncu rakip oyuncuyu sakatlayacak ölçüde sert ve kasıtlı faul yaparsa, orta hakem bu oyuncuyu sarı ya da kırmızı kartla cezalandırır. Kırmızı kart gören oyuncu oyundan çıkarılır ve takımı eksik oyuncuyla oyunu sürdürmek zorunda kalır. Üst üste iki sarı kart gören oyuncu da kırmızı kart görmüş durumuna düşer. Futbol oyununda bir başka ceza atışı da ofsayttır. Top hücuma geçen takımın oyuncusuna atıldığı sırada, o oyuncu ile kale arasında, kaleci dışında karşı takımdan en az bir oyuncu yoksa ofsayt kararı verilir. Ofsayt yalnızca karşı takımın oyun alanı içinde gerçekleşir. Top hücumdaki takımının oyuncusunun ayağından aut çizgisi dışına çıkarsa aut olur. Bu durumda top altı pas içinden yeniden oyuna sokulur. Top savunma halindeki takımın oyuncusuna çarparak aut çizgisinden dışarı çıkarsa korner olur. Bu durumda hücum etmekte olan takım tarafından topun çıktığı bölümdeki köşeden kaleye korner ya da köşe atışı denen bir atış yapılır. Top taç çizgisi üzerinden oyun alanının dışına çıkarsa taç olur ve top karşı takımın oyuncusu tarafından dışarı çıktığı noktadan oyuna sokulur. Taç atışı elle yapılır. Taç ve korner atışlarından ofsayt kuralı uygulanmaz. Futbol dört hakemin yönetiminde ve gözetiminde oynanır. Bir orta, iki de yan hakem bulunur. Oyunu orta hakem yönetir ve verdiği kararları kesin olarak uygular. Taç çizgisi üzerinde görev yapan yan hakemler ise, topun oyun alanının dışına çıkışını, ofsaytları işaret etmenin yanı sıra faullerde, elle oynamalarda, golü belirlemede, oyuncu değişikliklerinde orta hakeme yardımcı olurlar. Oyun alanının yarısından sorumlu olan yan hakemler, orta hakemi ellerindeki küçük bayraklarla uyarırlar. Futbol karşılaşması, her biri 45'er dakikalık iki devrede oynanır. İki devre arasında 15 dakikalık ara verilir. Oyun içinde çeşitli nedenlerin yol açtığı duraklamaların süresi dördüncü hakem tarafından belirlenir ve bu süreler her devrenin sonuna eklenir. Eğer bir maçta kaybeden takım elenecekse ve maç berabere biterse; ya da iki maç şeklinde oynanan(iki takımın sahasında birer maç) bir eleme turu sonucunda takımların galibiyet, beraberlik, yenilgi ve gol averajları aynı ise 90 dakika sonuna 15'er dakikalık iki devre eklenir. Bu iki devrenin sonunda herhangi bir takım diğerine skor ya da averaj üstünlüğü(iki maç şeklinde oynanan eleme turlarında) sağlamışsa maç bu takımın lehine sonuçlanır. Eğer eşitlik bozulmamışsa seri penaltı atışlarına geçilir ve bir takım galip gelene kadar karşılıklı penaltı atışları kullanılır. Dünya'da futbol Bütün ülkelerin futbol federasyonları FIFA’ya bağlıdır ve FIFA’nın merkezi Zürich’tedir. Ayrıca Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) gibi beş tane de kıta konfederasyonu vardır. (AFC, CAF, CONCACAF, CONMEBOL, OFC). Ulusal futbol karşılaşmaları, her ülkenin kendi futbol federasyonunun yönetiminde yapılır. Olimpiyat Oyunları'ndaki futbol karşılaşmaları ile Dünya Kupası gibi karşılaşmalar ise FIFA düzenler. Ayrıca her kıta konfederasyonu da kendi yetki alanında karşılaşmalar düzenler. UEFA'nın düzenlediği, Şampiyonlar Ligi, UEFA Kupası, İntertoto Kupası ve Kupa Galipleri Kupası bu tür turnuvalardır. Dünya Kupası dört yılda bir düzenlenir. Son Dünya Kupası 9 Haziran- 9 Temmuz 2006 tarihleri arasında Almanya'da yapılmış ve kupayı finalde Fransa'yı penaltılarla yenen İtalya kazanmıştır. Dünya Kupası’nda en başarılı ülke olan Brezilya, bu kupayı beş kez (1958, 1962, 1970, 1994,2002) kazanmıştır. Türkiye'de futbol İkinci Meşrutiyetten 1908'e kadar Türkiye'de spor yapmak hem padişah yönetiminin baskısı, hem de muhafazakarların tutumu nedeniyle hemen hemen olanaksız gibiydi. Spor yapanlar o dönemde ataerkil bir zihniyetle ayıplanırdı. Türkiye'de modern Beden Eğitimi öncüsü Selim Sırrı Tarcan 1919 yılında beden eğitimini geliştirmek amacıyla bir salon açmak için İzmir'e geldi. Onun bu girişimi “Sarıklılar” tabir edilen aşırı muhafazakarlar tarafından engellendi. Selim Sırrı Tarcan salon açamamasına rağmen, o dönemde Vali Rahmi Bey, Necati Bey, Vasıf Çınar Beyle görüştü. Tarcan'ın spor sevgisi aşısı sonucu Rum ve Ermeniler ile diğer azınlığın etkinliği nedeniyle artık Türk gençleri spor yapma gereğini duyuyorlardı. Türkiye'de ilk kez futbol Rum ve Ermeniler ile İngiliz ve İtalyanlar tarafından 1898 yılında oynanmağa başlandı. 1905 yılında Amerikan Kollejinde öğrenim yapan sayın Talat Erboy orada okuyan iki arkadaşı Şerif Remzi Reyent, Sabri Süleymanoviç ile birlikte yabancı öğrenciler ile futbol oynamağa başladı. Ne yazık ki bu üç Türk genci İstibdat devrinin karanlık günlerinde Kamil Paşanın baskısı sonucu Amerikan Kolejinden çıkarıldı. Talat Erboy okumak üzere İngiltere'ye gönderildi. 2 yıl İngiltere'de kalan Erboy futbolun beşiği sayılan büyük Britanya'da futbolunu geliştirdi. Aynı tarihte sayın Adnan Menderes'in eniştesi sayın Nejat Evliyazade de futbol oynuyordu. O da Belçika'ya 2 yıl için öğrenime gönderildi. Nejat Evliyazade Belçika'da futbol oynayan ilk Türk futbolcusudur.Türkiye'de ilk futbol tüzüğünü İngilizce den tercüme edenler ise Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü'nü yapan Baha Esat Tekant Bey, Talat Erboy Bey ve Nejat Evliyazade Bey oldular. Belgesel kayıtlara göre 1905 yılında futbola başlayan Talat Erboy, Sabri Süleymanoviç, Şerif Remzi Reyent, Nejat Evliyazade ilk Türk futbolcularıdır. 1908 yılında ikinci Meşrutiyat ilan edilince istibdat dönemi bitti. Türk gençleri futbol oynamaya başladılar. 1908 yılından sonra futbol Türk okullarına da girdi. Sultani mektebinde okuyan öğrenciler Okul Müdürü sayın Şükrü Saraçoğlu, Okul Müdür Muavini sayın Baha Esat Tekant'ın daha sonra Şark İdadisinde (Mektebinde) Necati Bey, sayın Vasıf Çınar'ın teşviki ile futbol gelişmeye başladı. Okuldan sonra öğrenciler kendi aralarında futbol oynamağa başladılar. 15-16 yaşlarında olan Talat Erboy'la, Nejat Evliyazade, Sabri Süleymanoviç, Kemal Tahsin Soydam, Hasan Tahsin Soydam, Şimendiferci lakabıyla anılan Rıfat İyison, Mazlum Bey, Hüsnü Bey Çakır Kemal Bey futbolcu olarak futbol tarihine isimlerini yazdırdılar. Futbolun gelişimi 1991'den 2002'ye 1991'de Akdeniz Oyunları'nda finale çıkan genç nesil Türk Futbol Tarihi'nde milat oldu. 1992 Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde son, 1994 FIFA Dünya Kupası elemelerinde 5. torba olan milli takım, bu nesille birinci torbaya kadar yükseldi. Akdeniz Oyunları finalinde Türk Ümit Milli Futbol Takımı sonradan 2006 FIFA Dünya Kupası'nı kaldıran İtalya'ya elendi. Oyuncuları A milli takıma yükselen bu nesille Fatih Terim teknik direktörlüğünde takım Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde İsviçre ve İsveç'i 2-1 yendi; İsveç'i saf dışı bırakarak 1996'da İngiltere'de düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılmaya hak kazandı. Türk Milli Takımı turnuvada Hırvatistan, Danimarka ve Portekiz ile aynı grupta yer aldı. Hırvatistan'a son dakikalarda yediği golle yenilen milli takım Portekiz'e 1-0 ve Danimarka'ya 3-0 mağlup oldu. Turnuvada hiç gol atamayan ve hiç puan alamayan Türk Milli Takımı ilk kez katıldığı Avrupa Şampiyonası'ndan umduğunu bulamayarak döndü. 1998 FIFA Dünya Kupası elemelerinde grupta Hollanda ve Belçika'nın ardından üçüncü olan takım turnuvaya gitme şansını son maçlarda kaybetti. Mustafa Denizli yönetiminde Euro 2000 elemelerinde Almanya'nın ardından grup ikincisi olarak play-off maçlarına kaldı. Play-offlarda İrlanda'nı 1-1 ve 0-0'lık sonuçlarla eleyerek Belçika ve Hollanda'nın ortaklaşa düzenlediği 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılmaya hak kazandı. Türk Milli Takımı B Grubu'nda İsveç, İtalya, Belçika ile eşleşti. İlk maçta İtalya'ya 2-1 kaybeden milliler, gruptaki ikinci maçında İsveç ile golsüz berabere kaldı. Gruptan çıkan takımı belirleyecek son maçta ev sahibi Belçika'yı Hakan Şükür'ün attığı 2 golle deviren Türk Milli Takımı İtalya'nın ardından ikinci olmayı başardı ve futbolda tarihinde ilk defa bir uluslararası organizasyonda çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde Portekiz ile eşleşen milliler rakibine 2-0'lık sonuçla yenilerek turnuvaya veda etti.
1 note · View note
ihdcalismayasamikom · 2 years
Text
İHD Hakkında
HAKKIMIZDA
2 Nisan 2014
İnsan Hakları Derneği
İnsan Hakları Derneği, 17 Temmuz 1986 tarihinde, aralarında tutuklu-hükümlü yakınları, yazar-gazeteci, hekim, hukukçu, mimar- mühendis ve akademisyenlerin yer aldığı çeşitli meslek gruplarına mensup 98 insan hakları savunucusu tarafından kuruldu.
Kurucular, 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbenin ardından siyasi parti, dernek ve sendikaların kapatılması, başta anayasa olmak üzere temel hak ve özgürlüklerle ilgili yasaların iptal edilmesi, toplum üzerindeki baskıcı-otoriter uygulamaların yoğunlaşması ve  gözaltında ve cezaevlerinde işkence ve kötü muamelelerin had safhaya ulaşması nedeniyle  oluşan ağır tahribatın giderilmesine ve toplumun duyarlı olmasına katkıda bulunmak fikriyle harekete geçti. Derneğin kuruluş amacı “İnsan hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yapmak” şeklinde formüle edildi ve bu ifade İHD Tüzüğünde de yer aldı.
İHD’nin yönetici ve aktivistleri, bu amaçla yıllar içinde, ülkedeki ve dünyadaki insan hakları ile ilgili uygulamaları izleyerek bilimsel incelemeler ve araştırmalar yaptı. Bu alana ilişkin tespitlerini raporlar yayınlayarak, dünya ve Türkiye kamuoyunu bilgilendirdiler. İnsan hakları savunucuları, hak ihlallerinin meydana geldiği mahallerde bulundu ve hak ihlaline uğrayan kişi ve kurumların başvuru ve şikayetlerini ilgili mercilerin ve kamuoyunun bilgisine sundu. Bireylere insan hakları bilinci aşılamaya yönelik açık oturumlar, konferanslar, seminerler, paneller ve sempozyumlar gerçekleştirdi. Kuruluşundan günümüze dek çeşitli dönemlerde, genel af, ölüm cezası, savaş karşıtlığı, barış, DGM’ler, düşünce özgürlüğü, gözaltında kaybetmeler, faili meçhul öldürmeler, işkence ve kötü muamele, cezaevleri, çalışma yaşamı gibi alanlarda ülke çapında kampanyalar düzenlediler.
İHD yönetici ve üyeleri, bir yanda insan hak ve özgürlüklerini savunurken, diğer yanda devletin ve hakları ihlal eden kesimlerin baskılarına maruz kaldı. Yıllar içinde 23 üye ve yöneticisi faili meçhul cinayetler sonucu yaşamını yitirirken, yüzlerce üyesi yaralandı. 1998 ve 2002 yıllarında, dönemin genel başkanları, derneğin genel merkezinde, silahlı ve fiziksel  saldırıya maruz kaldı. Derneğin yüzlerce yönetici ve üyesi, insan hakları alanındaki faaliyetlerinden dolayı yargılandı, hapis ve para cezalarına mahkum edildi.
İHD, dünyanın birçok ülkesindeki insan hakları örgütleriyle iletişim halinde ortak çalışmalar yürütür. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu’nun (FİDH) ve Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı’nın (EMHRN) üyesi olan İHD; İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın kurucuları arasında yer alır. Kurulduğu gün yapılan ilk yönetim kurulu toplantısında ilkelerini belirledi.
İHD’nin kurucuları, günümüzde birçoğu hayatta olmayan [koyu belirtilenler] aşağıdaki kişilerden oluşmaktadır:
Adnan Çelik
Ahmet Abakay
Ahmet Bozkurt Çağlar
Ahmet H. Kırım
Ahmet Tahtakılıç
Akın Birdal
Ali Aydemir
Ali Bozkurt
Ali Özpolat
Ali Sirmen
Arslan Başer Kafaoğlu
Aydın Aybay
Aydın Erdoğan
Aykut Başçıl
Ayşe Sirmen
Aziz Nesin
Bekir Doğanay
Cahit Talas
Cevat Geray
Didar Şensoy
Emil Galip Sandalcı
Erbil Tuşalp
Ercümennt Tahiroğlu
F. Adalet Sümer
Fatma Çakır
Fatma Ümit Sezer
Fevzi Bahattin Argun
Filiz Karakuş
Gencay Gürsoy
Gülizar Çağlayan
Gülten Akın
Güngör Aydın
H. Alpay Kabacalı
Haldun Özen
Halit Çelenk
Haluk Bahri Gerger
Hamdi Konur
Handan Koç
Hıdır Göktaş
Hikmet Koçak
Hüseyin Ekinci
Hüsnü Öndül
Işıl Özgentürk
İbrahim Açan
İbrahim Saydan
İbrahim Tezan
İbrahim Yetkin
İsmail Sami Çakmak
İsmet Özdal Demirdöven İsmet Pekdemir
İzzet Eray
Jülide Gülizar
Kazım Bayraktar
Kemal İ. Keleşoğlu
Leman Fırtına
M. Emin Değer
M. Nuri Karacan
M. Oktay Akıncı
M. Suphi Gürsoytrak
M. Yücel Akıncı
Mahmut Tali Öngören
Mehdi Bektaş
Mehmet Ali Aybar
Melahat Sarptunalı
Mihriban Kırdök
Murat Kadri Belge
Müşerref Toper
Nebi Barlas
Neriman Deniz
Nevzat Helvacı
Niyazi Ağırnaslı
Nurkut İnan
Nusret Fişek
O. Merih Sezen
Osman Ergin
Osman Öge
Perihan Akçam
Ragıp Zarakolu
Recep Cüre
Rona Aybay
S. Özcan Öktem
Sacide Çekmeci
Sadık Gürbüz
Sennur F. Çelik
Serap Yakut
Şaziment Şulekoğlu
Şirin Tekeli
Şükran Akın
Şükran Ketenci
Tahsin Şulekoğlu
Vahide Açan
Vecihi Timuroğlu
Veli Devecioğlu
Yavuz Önen
Yücel Sayman
Z. Ayla Akbal
Zarif Sel
Zeki Tavşancıl
0 notes
Text
ESKİ SAĞLIK BAKANIMIZ SAYIN OSMAN DURMUŞ’UN VEFATI ÜZERİNE ÇIKAN HABERLERE CEVABIMIZDIR
Eski Sağlık Bakanımız Sayın Osman Durmuş’un 26.10.2020 tarihinde vefat etmesinin ardından pek çok gazetenin 29.10.2020 tarihli yayınlarında Sayın Adnan Oktar’ın ismi anılarak 1999 yılındaki “Oktar Babuna kan kampanyası”na ilişkin haberler yapılmıştır.
Tumblr media
Öncelikle Eski Sağlık Bakanımız Sayın Osman Durmuş’a Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına baş sağlığı dileriz.
Söz konusu haberlerde yer alan haksız ve asılsız suçlamaların gerçekleri yansıtmadığını kamuoyuna bildiririz. Şöyle ki:
“Oktar Babuna’nın kan kampanyası”na ilişkin yapılan haberler, 19 yıl öncesine ait bir konudur. Bu konu daha önce de yargıya taşınmış ve Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı (TBAV) camiası mensupları bu yargılamadan kesin olarak aklanarak çıkmıştır. Bu konunun Sayın Bakanımızın vefat haberi ile tekrar gündeme getirilmesinin tek sebebi, kamuoyunda infial oluşturmak için her türlü yalana başvurma ve insanları “bu kadar çok suç isnadı varsa en azından bir kısmı doğrudur” düşüncesine sevk ederek algı operasyonunu başarılı kılmaya çalışmaktır. Konunun detayları ise şu şekildedir:
ULUSAL KEMİK İLİĞİ BANKASI KURULMASI ÇALIŞMALARI
Türkiye’nin Ulusal Kemik ��liği Bankası’nı kurmak ve lösemi hastalığına yakalanan vatandaşlarımıza şifa olabilmek amacıyla 1999 yılı Mart ayı itibariyle kendisi de ölümcül lösemi hastalığına yakalanmış olan beyin cerrahı Dr. Oktar Babuna öncülüğünde büyük bir kampanya başlatıldı. Kısa zamanda yardımsever Türk halkının büyük desteğiyle olağanüstü bir sivil hareket haline dönüşen kampanya, dönemin hükümetinden gazetecilerine, bakanlarından il sağlık müdürlerine neredeyse Türk halkının tamamının yoğun desteğiyle yürütüldü. Öyle ki, 3 ay gibi kısa bir sürede yaklaşık 150.000 kişi kan taramasından geçirildi.
Kampanya tamamen legal yollarla, devletin bilgisi ve kontrolünde yürütüldü. Kampanyanın sahibi, para toplama ve harcama yetkilisi olarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı tespit edildi. Vakfın Başkanı ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Faruk Erzengin çalışmaların başında yer aldı.Kampanyanın en önemli destekçisi bizzat dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel oldu. Merhum Demirel 28 Mart 1999 tarihli demecinde şu sözleri sarf etti:"İlik Bankası’nın kurulmuş olması fevkalade iyi olur. Ben hem her türlü himayeyi, hem her türlü desteği veririm, yapılacak her kampanyaya katılırım. Nihayet bu bir milli dayanışmadır, bir sosyal olaydır. Temsil ettiğim devletin başı olarak her türlü desteği vermeye hazırım. Benden ne zaman ne isterseniz yanınızda bulacaksınız. Bu hareketi başarıya ulaştıralım.“ (Süleyman Demirel)
Tumblr media
Sayın Demirel’in desteği sadece beyanat vermekle sınırlı kalmadı, toplanan kanların tahlil için yurtdışına gönderilmesi ile ilgili gümrük işlemlerinin kaldırılması ve kanların Türk Hava Yolları uçakları ile ücretsiz taşınması gibi pek çok konuda kendisi bilfiil müdahale ederek yardımcı oldu.
Sayın Demirel, 27 Mart 1999 tarihinde Prof. Dr Cevat Babuna ve Prof. Dr. Cahit Babuna’yı Cumhurbaşkanlığı makamında kabul etti ve ilerlemelerle ilgili bilgi aldı.
İstanbul’da düzenlenen ilk büyük kan alma organizasyonu Abdi İpekçi Spor Salonu’nda gerçekleşti. Mesut Yılmaz, eşi Berna Yılmaz ve ANAP yöneticileri bu organizasyonu sahiplendi. Mesut Yılmaz’ın özel kalemi Sema Erdem ve ANAP Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı Hale Dicleli, kan alma organizasyonunda herşeyin bizzat kendileri tarafından planlandığını ve organize edildiğini çeşitli defalar kamuoyuna açıkladı. Bu organizasyon için gereken tüm Valilik izinleri de yine ANAP yetkilileri tarafından alınmıştı.
Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Bursa Valisi Orhan Taşanlar gibi devletin en üst kademelerinden isimler bizzat kampanyaya katılıp kan verdiler.
Eski Başbakan ve dönemin DYP Genel Başkanı Tansu Çiller TGRT Televizyonu’na 15 Nisan 1999 tarihinde verdiği röportajda kan kampanyası için parti olarak nasıl seferber olduklarını anlattı.
İçişleri eski Bakanı Meral Akşener 26 Nisan 1999’da İzmit’te düzenlenen organizasyonda kan verirken “biz Oktar Babuna’ya bu manada çok şey borçluyuz” şeklinde konuştu.
Tumblr media
Medya mensupları kampanyaya ilk günden itibaren sahip çıktılar. ATV Ana Haber’de Ali Kırca, Kanal D’deki Yorum programında Güneri Cıvaoğlu, Kanal 6’da İşte Hayat programında Nurseli İdiz, Show TV Ana Haber’de Reha Muhtar, Star TV’de Deniz Arman tüm halkımızı Dr. Oktar Babuna için kan vermeye davet etti.
Tumblr media
Dönemin pek çok köşe yazarı, gazetelerindeki köşelerinde kampanyaya gönülden destek verdi. Bazı örnekleri şöyle listeleyebiliriz:
Taha Akyol, Milliyet 23 Nisan 1999
Hasan Cemal, Milliyet 6 Haziran 1999
Gülay Göktürk, Sabah 18 Mayıs 1999
İsmet Berkan, Radikal 31 Mart 1999
Fikret Bila, Milliyet 14 Haziran 1999
Derya Sazak, Milliyet 21 Mart 1999
Mehmet Ali Birand, Posta 22 Mart 1999
Ayşe Arman, Hürriyet 24 Mart 1999
Duygu Asena, Milliyet 15 Mayıs 1999
Mümtaz Soysal, Hürriyet 9 Haziran 1999
Hasan Pulur, Milliyet 28 Nisan 1999
Melih Aşık, Milliyet 28 Mayıs 1999
Tumblr media
Gazeteci ve program yapımcısı Savaş Ay, A Takımı isimli televizyon programında konuya geniş yer ayırdı, hatta bizzat kendisi bir reklam filmi çekerek televizyonlarda yayınlanmasını sağladı.
İstanbul’un dışında 12 ayrı ilde de İl Sağlık Müdürlerinin izinleri ve katkıları ile kan alım organizasyonları düzenlendi.
Genelkurmay Başkanlığı, tüm Silahlı Kuvvetler genelinde gönüllü olan kişilerin kan vermelerini sağlamak için talimat yayınladı. Hatta Karadeniz Ereğlisi’nde düzenlenen organizasyon için askeri spor salonu tahsis edildi. Karadeniz Bölge Komutanı Tuğamiral Özbek Görgün Paşa da kampanyaya katılarak kan verdi.
Eskişehir Hava Kuvvetleri Komutanlığı, İzmit Jandarma Komutanlığı, İzmit 15. Kolordu Komutanlığı ve Gölcük Donanma Komutanlığı da kampanyaya katılarak binlerce gönüllü askerimizin kan vermesine vesile oldu.
Tumblr media
Dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, başta Almanya olmak üzere Türk vatandaşlarının yaşadığı ülkelerdeki büyükelçiliklerimize ve konsolosluklarımıza talimat göndererek kampanyaya destek vermelerini talep etti.
Toplanan kanlar EMNİYET MÜDÜRLERİNİN TALİMATIYLA POLİS ESKORTLARI EŞLİĞİNDE havaalanına götürüldü, ANAP yöneticilerinin tahsis ettiği özel uçaklarla Almanya ve ABD’deki dünyanın en iyi ve ünlü laboratuvarlarına gönderildi. Çünkü Türkiye’de bu kanların analizini yapacak laboratuvarlarına gönderildi. Çünkü Türkiye’de bu kanların analizini yapacak laboratuvarlar çok kısıtlıydı. Örneğin Çapa Tıp Fakültesi’nin laboratuvarı günde sadece 4 kan örneğini analiz edebiliyordu. Ankara’daki laboratuvar da benzeri kapasitedeydi. Bu da toplanan yüzbinlerce örneğin analizinin onyıllara yayılması demekti. Oysaki kan örneklerinin ömrü sadece 24 saatti, öyle günlerce senelerce bekletmek bunları ziyan etmek anlamına gelecekti. Bu nedenle, kampanyanın karar mercii olan İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ VAKFI kararıyla analizlerin yurtdışında yapılması planlandı.
Tumblr media
Bu çapta büyük bir organizasyonun hiçbir aşamasının devletin bilgisi, kontrolü, izni olmadan yürütülemeyeceği açıktır. Nitekim yukarıda sunmuş olduğumuz belgeler de durumun tam olarak bu şekilde olduğunu, kampanyanın her aşamasının en üst düzeyde devlet bilgisinde yürüdüğünü ispatlamaktadır.
Kampanyanın ilerleyen aşamalarında lösemi hastalarından büyük kazançlar elde eden, bu nedenle kampanyadan maddi çıkarları zedelenen Ankara merkezli onkoloji çevrelerince bazı asılsız dedikodular çıkarılmıştır. Amaçları kampanyayı sabote edip eski rant sistemlerinin çarklarını döndürmektir. Bu sebeple, kampanya, kampanyanın düzenleyicileri ve para toplamaya yetkili olan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı çeşitli denetimler ve soruşturmalardan geçmiş ancak bunlardan hep aklanarak çıkılmıştır. Yürütülen 3 ayrı soruşturmanın (Bakırköy C.B.Savcılığı’nın 12.11.1999 tarih, 1999/54571 sor, 1999/20329K sayılı, İstanbul C.B.Savcılığının 07.04.2000 tarih, 1999/60752 sor, 2000/3849K sayılı, 15.03.2001 tarih, 2000/66717 sor, 2001/3331K sayılı) hepsi takipsizlik kararlarıyla sonuçlanmıştır. Bu kararlar kesinleşmiştir. Takipsizlik kararları ile kampanyada hukuka aykırı hiçbir eylemin olmadığı hukuk nezdinde de birçok kez belgelenmiştir.
Kampanyanın yarıda bırakılmasından sonra dönemin Fazilet Partisi’ne mensup 20 milletvekili, bir Meclis Araştırması Önergesi ile gelmiştir. 22.07.1999 tarihli bu önerge metninden kısa alıntılar sunmak istiyoruz:
Ulusal kemikiliği bankası kampanyası, DEVLET TARAFINDAN DESTEKLENMİŞ OLUP, sivil insanlar tarafından da çok büyük bir ilgiyle karşılanmış bir kampanyadır. Bu kampanya ile ilk aşamada lösemi hastası Dr. Oktar Babuna'ya uygun bir kemik iliği vericisinin bulunması, daha sonraki aşamada ise, Türkiye'de ulusal kemik iliği bankasının kurulması hedeflenmekteydi. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Üniversitesi gibi, devleti temsil eden kişi ve kurumlar tarafından desteklenerek, 160000 doku tahliline ulaşan ve kemik iliği bankasının fiilen kurulmasını temin ederek, sayıları 8000'e varan lösemili Türk vatandaşlarının ilik bulma ve yaşama şansını yüzde 70'lere çıkaran böyle bir kampanyanın, Sağlık Bakanlığı tarafından durdurulması, halkımız arasında hayret ve şaşkınlık ile karşılanmıştır.Ülkemizde, lösemi hastalarına yardım etmek için yıllardır faaliyet gösteren Lösemili Çocuklar Vakfı’nın yakalayamadığı başarıyı, birkaç ay içinde yakalayarak, onu çok gerilerde bırakan böyle bir kampanyanın Türkiye'ye sağlayacağı imkânlar, kampanyanın durdurulmasıyla heba edilmiş ve sayıları 8000'e varan lösemili Türk vatandaşlarının hayal kırıklığına sebep olmuştur, belki de onları ölüme mahkûm etmiştir.Ülkemiz insanları için hayırlı ve onurlu bir hizmeti hedef alan bu kampanyaya engel olmak için eldeki delillerin daha tatminkâr ve açık olması gerekmez miydi?
Dönemin Sağlık Bakanı tarafından da mesnetsizce ve hiçbir bilimsel temeli olmaksızın ortaya atılan "genetik haritamızın çalınacağı" şeklindeki gülünç komplo teorilerine ilişkin ise, 1999 yılında toplanan kanların tahlillerini yapan Almanya’daki Stefan Morsch Vakfının kurucularından Susanne Morsch’un Temmuz 2018 tarihinde, şu şekilde cevap vermiştir;
"Bu nedenle kötüye kullanabileceğini düşünmüyorum… Bakın prosedüre göre bize gönderilen örnekler bir donör koduyla geliyor. Yani, laboratuvarlar örneklerin kime ait olduğunu bilmiyor. Bu bilgi sadece kampanyayı düzenleyen ve izin formlarını toplayan kişilerde var. Bizdeki uzmanlar sadece donörlerin hastayla uyumlu olup olmadığını tespit etti." (https://t24.com.tr/haber/oktar-babuna-icin-toplanan-kanlara-ne-oldu,671142)
Kan örneklerinin Türk halkı aleyhine bir şekilde kullanılacağı, gen haritamızın çıkarılacağı, gibi iddiaların ne kadar akıl dışı olduğunu anlayabilmek için bazı önemli gerçekleri hatırlatmakta yarar var:
T.C. Dış İşleri bakanlığının verilerine göre hali hazırda yurt dışında 6.5 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır ve bunların yaklaşık 5.5 milyonu Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş bulunmaktadır. (http://www.mfa.gov.tr/yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa)
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın tamamı sağlık hizmetlerini bulundukları ülkelerde almaktadır ve tüm sağlık taramalarını, kan tahlillerini bu ülkelerin kuruluşlarında yapmaktadırlar.
Yani yaklaşık 6.5 milyon Türk vatandaşına ait kan örnekleri ve diğer bilgiler zaten hali hazırda dışarıda yabancı ülkelerin sağlık kurumlarında mevcuttur. Sonuç olarak, söz konusu "kan kampanyası"nın, bugüne kadar öne sürülen tüm mesnetsiz, uydurma ve saçma iddialara rağmen, kapsamlı resmi denetim ve incelemelerle hiçbir şaibeli ya da esrarengiz yönü olmadığı açık ve net bir biçimde ortaya konmuştur.
Özetle, güya "kan örneklerinden Türklere karşı genetik silah yapılacağı" safsatası, hiçbir akılcı ve bilimsel değeri olmayan saçma bir iddiadır. Bu tür  cahilce uydurma iddialar, magazin basınına malzeme oluşturması dışında aklı başında kimsenin itibar etmeyeceği basiretsiz, ferasetsiz, gülünç komplo teorilerinden ibarettir. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen ortada Türkleri hedef alan herhangi bir genetik silah olmaması da bu iddianın gerçek dışı bir akıl tutulması olduğunun göstergesidir. Türk milleti sapasağlam ayaktadır. Tüm ülkeleri kasıp kavuran COVID-19 pandemisi bile Türk milletini etkilememiştir.
Dolayısıyla, bugün, kampanyanın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra -üstelik Eski Sağlık Bakanımızın vefatı vesilesiyle- delilsiz, belgesiz dedikoduları tekrar gündeme getirmenin iyi niyetli olmadığını düşünüyoruz.
Bu kapsamda tüm basın mensuplarını vicdanını, basiretini, ferasetini kullanıp doğruyu araştırıp bulmaya davet ediyor, gerçekleri kamuoyunun bilgisine arz ediyoruz.
0 notes
mehmetkali · 4 years
Text
COVID 19 SONRASI YENİ DÖNEMİN PARAMETRELERİ https://ift.tt/2Gm3mMu
Ekonomi ve Lojistikte Dönüşüm: COVID 19 SONRASI YENİ DÖNEMİN PARAMETRELERİ başlığıyla gerçekleştirilecek Zirve’de ana oturum programlarının yanı sıra Sektörler ve Lojistik oturumlarında Tehlikeli ve Kimyevi Maddeler Lojistiği, Tekstil Lojistiği, Gıda&Sağlık ve Soğuk Zincir Lojistiği, Proje, Ağır Yük ve Enerji Lojistiği ve E-Ticaret Lojistiği oturumları da düzenlenecek.
ANA OTURUM PROGRAMI
09.00- 10.00 KAYIT
09.45 – 11.00 AÇILIŞ KONUŞMALARI
COVID 19’UN TÜRK EKONOMİSİNE, LOJİSTİK SEKTÖRÜNE ETKİLERİ, FIRSATLAR,  SORUNLAR ve ÇÖZÜMLER
09.45 – 10.10 Emre Eldener – UTİKAD Yönetim Kurulu Başkanı
10.10 – 10.30 Yalçın Özden – İstanbul Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürü
10.30 – 11.00 Kamuran Yazıcı – TCDD Taşımacılık A.Ş. Genel Müdürü
11.00 – 11.10 Kahve Arası
11.10 – 11.35 Keynote Spekaer / Murat Karadağ – CEVA Lojistik Türkiye İş Geliştirme Başkan Yardımcısı
11.35 – 12.00 Dr. Volkan Recai Çetin – Cumhurbaşkanlığı SBB Ulaştırma ve Lojistik Dairesi Başkanı
12.00 – 13.00 ÖĞLE ARASI
13.00 – 14.00 – 1. Oturum
COVID 19 TAŞIMA MODLARINI NASIL ETKİLEDİ? YENİ DÖNEMDE ULUSLARARASI TAŞIMACILIK ve LOJİSTİKTE NELER ÖNE ÇIKACAK? HANGİ POLİTİKALAR ve STRATEJİLER GÜNDEME ALINMALI?
Moderatör: Mete Tırman  / Konsped Genel Müdürü Dr. Murat Korçak – Lojistik ve Kombine Taşımacılık Daire Başkanı- Ulaştırma Hizmetleri Düzenleme Genel Müdürlüğü Salih Zeki Çakır – İMEAK DTO Meclis Başkanı Erkan Koçyiğit – DTD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Alper Özel – UND İcra Kurulu Başkanı Vittorio Zagaia – Galata Taşımacılık Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve CEO’su 14.00 – 14.15 KAHVE ARASI
14.15 – 15.30 2. Oturum
HAVA KARGODA TÜRKİYE HANGİ MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜKLERE SAHİP? COVID 19 SONRASI HAVA KARGO TAŞIMACILIĞI NASIL ŞEKİLLENECEK? TÜRKİYE’NİN BU ALANDA ATMASI GEREKEN ADIMLAR NELER?
Moderatör: Arif Badur – Reibel Taşımacılık Genel Müdürü Bahri Kesici – SHGM Genel Müdürü Turhan Özen – THY Genel Müdür (Kargo) Yardımcısı Serkan Demirkan – Airports Cargo Committee (ACC) Türkiye Başkanı
15.30 – 15.45 KAHVE ARASI
15.45 – 17.00 3. Oturum
DÜNYADA LOJİSTİK ve TEDARİK ZİNCİRİNDE YENİ TRENDLER: GELECEĞİN LOJİSTİĞİ ve TEDARİK ZİNCİRİ NASIL OLACAK?
Moderatör: Gökalp Ertuğrul / C.H. Robinson Türkiye Müdürü Tuğrul Günal – TEDAR Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hakan Çınar – DIŞYÖNDER Yönetim Kurulu Başkanı / Mentor Grup Ortağı Adnan Karaismailoğlu – Kargo İş Geliştirme ve Organizasyon Başkanı
SEKTÖREL OTURUM PROGRAMLARI
11.00 – 12.00 1. OTURUM
TEHLİKELİ ve KİMYEVİ MADDELER LOJİSTİĞİ ve ADR
– Uluslararası Konvansiyonlar Açısından Türkiye’de Tehlikeli Madde Taşımacılığı ve Yasal Düzenlemeler
– Tehlikeli Madde Taşımacılığında Belgelendirme ve Denetim Uygulamaları
– Türkiye’de Akaryakıt, LPG ve Kimya Lojistiğinde ADR’nin Etkileri
– Tehlikeli Maddelerin Depolanması, Ambalaj ve Etiketlemenin Önemi
– Şirketlerin Tehlikeli Madde Taşımacılığı Uygulamaları, Çözümleri ve Beklentileri
– Tehlikeli Madde Taşımacılığının Çevreye Etkisi, Sorunlar ve Önlemler
Moderatör: Ekin Tırman – UTİKAD Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Eyyüpoğlu – UAB Ulaştırma Hizmetleri Düzenleme Genel Müdürlüğü Tehlikeli Yük Taşımacılığı Daire Başkanı Şebnem Kerman Mourad – Tüpraş Lojistik ve Operasyon Müdürü Mustafa Aytaç – Shell Türkiye Karayolu Nakliye Müdürü Can Alkan – Arkem Kimya Lojistik Müdürü 
12.00 – 13.00 ÖĞLE ARASI 13.00 – 14.00 2. OTURUM
E-TİCARET LOJİSTİĞİ
– E-Ticaret Türkiye’de Nasıl Bir Büyüklüğe Ulaştı? Büyümede Gelecek Senaryoları Neler?
– Covid-19’un E-Ticaret ve E-Lojistiğine Yansımaları
– E-Ticaret ve E-İhracat Alanında Gelecek Planları ve Dijital Dönüşümün Yarattığı Fırsatlar
– Yakın Gelecekte Hangi Teknolojiler E-Ticaret Lojistiğine Yön Verecek?
– E-Ticaret Firmaları Lojistik Hizmet Alırken Nelere Dikkat Ediyorlar?
– E-Ticaret’te Hangi Teslimat Modelleri Tercih Ediliyor?
Moderatör: Seyhan Gülhan – Lojistik Danışmanı Emre Ekmekçi – ETİD Başkanı Taner Timirci – Hepsiburada Operasyon Grup Başkanı Cem Yaşar Özey – Boyner Lojistik, Süreç Geliştirme ve İç Denetimler Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Duygu Dökmecier – Modanisa Lojistik Koordinatörü
14.00 – 14.15 KAHVE ARASI
14.15 – 15.15 3. OTURUM
SOĞUK ZİNCİR LOJİSTİĞİ
– Türkiye’de Soğuk Zincir Lojistiği ve İzlenebilirlik Uygulamaları
– ATP Konvansiyonu ve Soğuk Zincir Taşımacılığına Yansımaları
– Şirketlerin Soğuk Zincir Yönetim Stratejileri ve Beklentileri
– Soğuk Zincir Lojistiğindeki Zorluklar ve Çözümler
– Depolama ve Dağıtımda Yeni Yatırımlar ve Öneriler
Prof. Dr. Mehmet Tanyaş – LÖDER Yönetim Kurulu Başkanı Sertaç Hamza  – McDonald’s Türkiye Tedarik Zinciri Müdürü Bora Tanyel – Yıldız Holding Operasyon ve Tedarik Zinciri Direktörü Abdullah Bahadır Büyükkaymaz – THY Özel Kargolar Müdürü
15.15 – 15.30 KAHVE ARASI
15.30 – 16.30 4. OTURUM TEKSTİL ve HAZIR GİYİM LOJİSTİĞİ
– Endüstri 4.0, Blockchain, İnovasyon gibi kavramların tekstil sektörüne yansımaları
– Dijital Dönüşümün Yarattığı Fırsatlar ve Sorunlar
– Covid-19’un Tekstil Sektörüne ve Tekstil Lojistiğine Etkileri  
– Tekstil Şirketlerinin Fark Yaratan Lojistik Uygulamaları ve Dış Kaynak Kullanımına Bakışı
– Kolili ve Askılı Tekstil Taşımacılığında En Yeni Uygulamalar ve İnovatif Çözümler
– Tekstil ve Moda Sektörüne Özel Depolama Çözümleri
Fatih Kemal Barış – DIŞYÖNDER Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Sefai – Mavi Tedarik Zinciri Direktörü A. Mert Tüzüner – Koton Global Lojistik Direktörü Ergin Erşin – Colin’s Global Lojistik ve IT Direktörü 
16.30 – 16.45 KAHVE ARASI
16.45 – 17.45 5. OTURUM
PROJE & AĞIR YÜK ve ENERJİ LOJİSTİĞİ
– Covid 19’un Ekonomide Yarattığı Sorunların Proje Lojistiğine Yansımaları Neler Oldu?
– Enerjiden Müteahhitlik Projelerine Dev Şirketlerin Yatırım ve Lojistik Ajandası
– Projelerin Lojistik Süreçlerinde Hangi Sorunlarla Karşılaşılıyor? Bu Sorunların Çözümünde Lojistik Sektöründen Talepleri Neler?
– Proje Taşımacılığında Yenilikçi ve İnovatif Çözümler – Proje Lojistiğinde Örnek Vakalar
– Dijital Dönüşümün Proje Lojistiğine Etkileri Neler?
Moderatör: Fatih Şener – Ekotürk TV Lojistik Dünyası Programı Ahmet Altunkum – Ağır Yük Kaldırma ve Taşımacılar Derneği  Selçuk Görmezoğlu –Ağır Nakliyeciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Özgün Yeşilçiçek – Siemens AŞ, Akıllı Altyapılar Bölümü Lojistik Müdürü Gurur Türkeri – Enercon Lojistik Koordinatörü Seyfi Demirsoy – Global Inventory Management & Sourcing Processes / TPI Composites
The post COVID 19 SONRASI YENİ DÖNEMİN PARAMETRELERİ first appeared on Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri.
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2GklM0e via IFTTT
0 notes
biodabibalkon · 4 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
“Bir dönem Galatasaray Spor Kulübü'nde yöneticilik yapan, hazırlayıp sunduğu talk show programıyla her hafta ekranlara gelen Dilara Endican, iki yıl önce tası tarağı toplayıp Marmaris yakınlarındaki Söğüt Köyü'ne göçmüştü. Köyünde Barba Saranda adını verdiği mekânını açmıştı. Bayram tatilinde dümeni Marmaris'e kıran ünlü isimlerin Endican'ın mekânına akın ettiğini öğrendim: Gastronomi meraklılarının akınına uğrayan Barba Saranda'nın ünlü müşterileri arasında; ATV'nin sevilen dizisi ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'ın başrol oyuncusu Deniz Çakır, Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, Galatasaray eski başkanı Adnan Polat, Beşiktaş eski başkanı Serdar Bilgili, ünlü futbolcu Arda Turan, iş insanı Mehmet Dereli ve Arzu Sabancı gibi isimler vardı…  Dümeni o taraflara kıran isimler, Endican'ın mekânına uğramadan geçmiyor. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç da, bu isimlerden biri. Endican'ın mekânına ‘Hayırlı olsun'a giden Ali Bey, kendisine Fenerbahçe forması da hediye etmiş.”
Bülent Cankurt | SABAH Gazetesi
0 notes
pazaryerigundem · 4 months
Text
Keşan'da 19 Mayıs coşkusu
https://pazaryerigundem.com/haber/172137/kesanda-19-mayis-coskusu/
Keşan'da 19 Mayıs coşkusu
Tumblr media
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı Keşan Atatürk Stadı’nda coşkuyla kutlandı.
Erdoğan DEMİR / EDİRNE (İGFA) – 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı dün kutlandı. Saat 09.30’da Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’na çelenk sunulması ile başladı.
Tumblr media
Buradaki törene Keşan Belediye Başkan Yardımcısı Bilgin Atlı, AK Parti Keşan İlçe Başkanı Gürcan Kılınç, CHP Keşan İlçe Başkanı Anıl Çakır, MHP Keşan İlçe Başkanı Adnan İnan, Keşan  İlçe Gençlik ve Spor Müdürü Vedat Çimen, Keşan İlçe Milli Eğitim Müdürü İlhan Saz, öğrenciler, muhtarlar ve vatandaşlar katıldı.
Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğünün çelengi, İlçe Müdürü Vedat Çimen tarafından Atatürk Anıtı’na sunularak saygı duruşunda bulunuldu.
Çelengin Anıta sunulmasını müteakiben Keşan Belediye Bandosu eşliğinde Spor Uzmanı Eray Erel’ in komutuyla saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı okunurken, bayraklar Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü Antrenörü Şevki Öztürk yönetiminde altı sporcu genç tarafından göndere çekilmesi ile program sona erdi.
Buradaki programın sona ermesinden sonra Keşan Atatürk Stadı’ndaki törene geçildi.
Saat 10.30’da Atatürk Stadındaki törene; Keşan Kaymakam Vekili Enez Kaymakamı Muhammed Emin Tutal, 4.Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Erhan Akgül, Keşan Belediye Başkanı Op.Dr. Mehmet Özcan, Keşan Cumhuriyet Başsavcı Vekili Eyüp Akbaş, siyasi parti ilçe başkanları, il genel meclis üyeleri, belediye meclis üyeleri ,muhtarlar, gaziler, oda ve dernek başkanları ile Keşanlı vatandaşlar katıldı.
Daha sonra Keşan Belediye Banddosu eşliğinde Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı okundu.
Ardından Gençlik ve Spor İlçe Müdürü Vedat Çimen günün anlam ve önemini belirten konuşmasını yaparak şunları söyledi.
“Sayın Kaymakamıım, Sayın Tugay Komutanım, Sayın Belediye Başkanım, sevgili  basın mensupları, Keşanlılar hepiniz 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençl,ik Spor Bayramı’na hoş geldiniz. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basması elbette tam bağımsızlık meşalesini tutuşturan ilk kıvılcım, vatanın kurtuluşuyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş istikametine atılan ilk adımdır. Türk milleti kutlu varlığına ve tarihi haklarına yüksek bir fedakârlık ahlakıyla sahip çıkmış, bu kapsamda tek yanlı ve aleyhe işleyen müzakere ve mütareke dayatmalarını cesaretle reddetmiştir. Milli Mücadele yalnızca silahla, yalnızca sahnelenen kahramanlıklarla, yalnızca “ölürsem şehit kalırsam gazi” anlayışıyla değil; asırlara damga vuran akılla, usta siyasi manevralarla, emsalsiz stratejik kararlarla, kuşkusuz sabrın ve sebatın imkânlarıyla ve gelecek nesillerin omuzlarımıza yüklediği tarihi sorumluluk bilinciyle kazanılmıştır. Türk milleti karanlığın en koyu anında parlak geleceğini hayalden gerçeğe dönüştürmüştür. Milli Mücadele’nin kaynak ve kuvveti zulme ve zillete duyulan meşru öfkeyle temellenmiştir. Bu tarihi ve milli hakikatin dayandığı ilkeler 19 Mayıs 1919’un ilham ve itibarıyla tezahür etmiştir. En başta Aziz Atatürk olmak üzere, Milli Mücadele kahramanları emperyalizmin insafına sığınmayı akıllarından dahi geçirmemiş hiçbir zaman zillete kapılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti pazarlıkla, lütufla, ikramla, siparişle kurulmadığı gibi, hiçbir şekilde de Türk ve Türkiye Yüzyılının önüne geçilemeyecek, ket vurulamayacaktır. 19 Mayıs 1919’un fikir dinamiği Türk milliyetçiliğidir. Nitekim Türk milliyetçiliği her türlü tasallut ve tahrikten uzak şekilde istikrara, istiklale ve istikbale bir kez daha kucak açıp yol verecektir.
Milli birlik ve kardeşlik inancıyla Cumhuriyet’in yeni yüzyılına Türkiye mühür vuracaktır. Açıktır ki, Türk gençliği her şeyin farkında ve bilincindedir. Niyazımız odur ki, Türk gençliği evvelemirde varoluş haklarına, diri hedeflerine, tertemiz ilkelerine, dünyada adından söz ettiren ülkesine sonuna kadar destek verecektir. Türk ve Türkiye Yüzyılı, Türk gençliğinin iradesiyle tıpkı bir bayrak gibi, son yıllarda Dünya genelinde hemen hemen tüm spor branşlarında göstermiştir ki, başarı ve azimle yükselecektir. Sevgili gençler; Bugünün gençliği geleceğin milli serveti, aynı zamanda milli şerefidir. Ünlü bir Şairimizin dediği gibi; Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın… Bu duygu ve düşüncelerle, 19 Mayıs 1919’un 105’inci yıldönümünde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, kurucu kahramanları, aziz şehitlerimizi şükranla, minnetle ve rahmetle anıyor, Yüce Türk Milletinin Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını  kutluyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum”
Çimen’in konuşmasının ardından Ali Kale ve Kardeşleri O.O. Halk Oyunları ekibi tarafından Bitlis yöresi Halk Oyunları gösterisini sundu.
Gösterinin ardından Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle düzenlenen şiir yarışmasında birinci seçilen Safiye Erol Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nden Aleyna Duru Çakmak şiirini okudu.
Şiirin okunmasının ardından Keşan Gençlik Merkezi üyeleri tarafından müzik ziyafeti ile program devam etti.
Müzik ziyafetinin ardından, Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü ekipleri taekvando, karate, my tuai ve boks ekipleri gösterilerini sundu.
Okullararası yarışmalarda ilçe ve il gençlik 3.sü olan öğrenci ve okullara madalya ve kupalarını Cumhuriyet Başsavcı Vekili Eyüp Akbaş,  ilçe ve il ikincisi olan öğrenci ve okullara madalya kupalarını Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan, ilçe ve il birincisi olan öğrenci ve okullara 4.Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Erhan Akgül ve Keşan Kaymakam Vekili Enez Kaymakamı Muhammed Emin Tutal tarafından takdim edildi.
Törene Keşan İlçe Gençlik ve Spor Müdürlüğü Okçuluk takımı gösterisini sundu.
Gençlik Merkezi korosu müzik dinletisi ve Gençlik Merkezi Müdürlüğü Trabzon Halk Oyunları yöresi ekibinin gösterisinin ardından,  DOÇEK ve Sardos Bisiklet Grubu geçisi sunuldu.
Protokolun gösteri yapan ekiplerle fotoğraf çekilmesi ile program sona erdi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
m7-mc32 · 5 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Okumadan geçmeyiniz hepiniz davetlimsiniz!!!!
MİNNETTARIM HEPİNİZE AYRI AYRI TEŞEKKÜR EDERİM..
Büyük bir heves ile çıkmıştık iki yıl önce yola ve demiştik ki
"Al eline bir kalem , bir şiir , bir kitap da sen gönder”
BIRAKIN KIZLAR OKUSUN.
Kimi bu benim projem dedi, kimi çaldığım her kapıya bir engel koydurdu,
kimi muhteşem hayaller kurdu aylarca oyaladı, kimi inanmadı yarı yolda bıraktı,
ama azmetmiştim bir kere bu eser öyle yada böyle çıkacak ve hak sahiplerinin eline ulaşacaktı.
Bu proje benim hayatımın projesiydi ve 12 yıldır bireysel olarak çaba sarf ediyordum sırf bu proje için
“Denizli Yaren Kültür Sanat Ve Turizm Derneği” ni kurdum davam kutsal bir davaydı benim için.
İki yıldır bekledim, ve beklettim ama sonunda başardık.
BIRAKIN KIZLAR OKUSUN sosyal sorumluluk projemizin kitabı baskıdan çıktı çok şükür elhamdülillah.
Sanmayın kitabı her hangi bir belediye yada özel sponsor ile yayınladım,
kitabı tamamen kendi imkanlarım ile yayınladım, sözüm vardı projeme destek olan arkadaşlarıma
ve SAMYELİ ‘ nin verdiği hiçbir söz yerde kalmadığı gibi bu sözde yerde kalamazdı.
HEPİNİZE MİNNETTARIM !
Mansur EKMEKÇİ Araştırmacı Yazar, Şair
Ruhi Kaan BİRKALIR/ Bestekar
Şahmaral/ Ses Sanatçısı
Faruk Ambarcıoğlu 22 Dönem AKP Bursa Milletvekili
Recep Garip 22. Dönem İstanbul Milletvekili
Vural Şahin/ Şair, Şarkı Sözü Yazarı, Bestekâr
Esat ERBİL Şair Yazar Emekli Türkmen Millet Vekili Irak/ Erbil
Mehmet Ali DEMİRCAN Şair Yazar Radyo Programcısı
Kayseri Halk Ozanlar Derneği Başkanı Turgut Aydın- Eğitimci
Orhan Çınar/ Ankara/ Fotoğraf sanatçısı
Yakup Pekel Avukat, Arşt. Yazar, Şair
Halise TEKBAŞ
Gazeteci Yazar, Şair Çukurova Edebiyatçılar Derneği Yönetim Kurulu Adına Başkan
Gabil Adalet
Bayat Kültür ve Edebiyat Merkezi Başkanı Cumhurbaşkanı ödüllü, Atesh.
Az Sitesi Genel Yayın Yönetmeni
Ayşe Paslanmaz/Kapadokya
Hamdi Balık/İstanbul
Tahir Görenli/Kahramanmaraş
Eyüp Hikmet Kerküklü Irak- Kerkük
Yusuf Çakır
Könül Ordubadi/Azerbaycan
Mahmut Aldemir
Hüseyin Kara/İstanbul
Namık Kemal Balcı/ Artvin
Tahire Meğrur/Azerbaycan
Süreyya Şems/Azerbaycan
Hacer Ertürk
Zeyit Serin
İnayet Millidere Nurefşan/Ankara
ÖMÜR GÜRBÜZ/Afyonkarahisar
Selahattin Ölmez/Tokat
Ahmet YARDIMCI/Ankara
Ulvi Yürük/ Eskişehir
Âşık Cefai/Sivas
Fatma Uçarlar/ Isparta
Servet Bardak
Harika Ufuk/Adana
Saliha Değirmenci Yavaş
Hüsnü Ekizceli/Ankara
Mustafa Özdemir
Sevim Güler
Arife Aslan
Selim Şavin/Adana
Meral Gökkaya
Hacı Ali Salman/Balçova
Nilüfer Sarp/Antalya
Ahmet Çelik/Elbistan/Kahramanmaraş
Şükran Güneri/Yumurtalık
Zahide Eskici/Andırın
Birgül Sevil Tekinay/İzmir
Gazi Çakmak/Fransa
Neşe Kızılyar/İstanbul
Selami Yağar/ Erzurum
İbrahim Aydoğan/Ankara
Yıldız Toksöz Tekirdağ
Cahit Günay/Elbistan
Remzi Özkan
Rasime Konul/Bakü-Azerbaycan
Köksal Güler/Kocaeli
Aysel Menteş (Haypatia)/Denizli
Abdurrahman Karaköse/Kayseri
Selami Tıraşlar/Elazığ
Ertuğrul Akbal
Hacer Alioğlu (Yakuti)
Burhan ŞAHİNER/Erciş
Songül Altınkaynak
Murat Haydaroğlu Batıkent/Ankara
Ayhan Kula
Harika Ufuk/Adana
Döndü Demircan Yazan
Ümit HİKMET KERKÜKLÜ
Emine Akgün
Ahmet Canbaba/Ankara
Âşık Kaptani/Sivas
Hüsnü Ekizceli/Ankara
Menekşe Narin
Şair Nizamoğlu/Bursa
Zeki Çelik/Isparta
Sevda DOĞAN KARAKAŞ/Çorum
Ayfer Yazıcı/Eskişehir
Nazik Gülünay/Ankara
Hatice Karlı
Âşık Binali Kılıç
Nermin Akkan/Ankara
Nermin Karakaya
Hatice Türken Canbaba
Zeyneb Naxçıvanlı
Gülsen Aksoy
Seçgün Aydın/Kocaeli
Mehmet Çelik Erses/Van
Elli Atayurt/Azerbaycan
Ayşe Filiz Gökdemir/Adana
Meral Kandemir/Ordu
Fatma Arıkan
Ünzile Gürbüz
Nebahat Kılakay
Vaat Havdi/Irak-Telafer
Ebru Elmas Keser/Almanya
Yurttaş Şahbaz/Tarsus
Perihan Koca/Kadıköy
Fata Beyge
Kadir Doğualp
Samim/İğde
Handan Uçak Tunca/Mersin
Gülseren Aksoy
Kadir Kaya/Eskişehir
Ayşe Ortan
Ayşe Filiz Gökdemir/Adana
Gönül Aydemir Adıgüzel
Yaşar Duymuş
Mayisə Əsədulla qızı Əliyeva Azerbaycan/Bakü
Menekşe Narin
Ömer Sabri Kurşun/İzmir
Yavuz Kara/Kars
Ali Yurdakul/Kerkük-Irak
Mustafa Karagöz/Manisa
Muazzez Ülker/Eskişehir
Hacı Ali Salman Balçova/İzmir
Âşık Mustafa Kurbanoğlu/Kars
Seyit Osman Akyüz Kocaeli/Derince
Hanife Duman/İstanbul
Aziz Kaygısız
Mine Erdoğan Dal
Ayşegül Dinçbaş/Kıbrıs
Neşe Kızılyar/İstanbul
Raifə Sərxanqızı/Azerbaycan
Hüseyin Kara/ABD
Işın Andaç/İzmir
Âşık Eyyubi/Tortumlu
Feride Kaya/Antalya
Melek Dönmez/İstanbul
Belgin Aydın Yılmaz
İshak Kılıç/Tarsus
Demet Akyürek
Nurane Nihan/Azerbaycan
Emin Çelimli/Aydın
Mahmut Çiçekdağı/Antalya
Nermin EKER/ Samsun
Serap Kaypak/Osmaniye
Gülseren Yıldız/Adana
Seyfi Metin/Osmaniye
T. Turan Atesever
Bolat ÜNSAL/ Antalya
Belgin Aydın Yılmaz
Cevat Bilgilioğul/Adana
Cemal Ünal/Adana
Halil Gökçek/Adana
Cengiz Çalışkan/Kocaeli
Âşık Ali Yaşar/Aydın
Âşık Hüseyin Kocakaya
Mehmet Dağal/Denizli
Elif Yavaş
Nesrin Şenoğlu
İbrahim Demirtaş/Konya
Ahmet Şahin
Fikret Yavuzhan
Yasemin Demir
Şevki Çiftçi
Sayde GÜLER
Zeynep Özügenç
Ulvi Yürük/Eskişehir
Azime Gürlek/Afyonkarahisar
Gülşen ÖZTÜRK
Mahmut Çiçekdağı/Antalya
Orhan Oyanık/Çan
Tülay Aslan/Mersin
Talip KAZGI / Konya
Ahmet Umut
Günvar Korkmaz/Bursa
Zeynep Eman Karaaslan/Denizli
Emrullah Bedir/ İstanbul
Mustafa Öztürk
Mustafa Şahin/Malatya
Recebiye Çataksezer/ İstanbul
Bahtiyar Keskin/Bursa
Cengiz Abaday/Adana
Melek Avcı Coşkun/Osmaniye
Süleyman Bektaş (Çağdaşi)/Adana
Mustafa Söylemez/Osmaniye
Nevin Ekmekçi/Adana
Adnan Karakoç/Adana
Bahri Yıldırım/Tokat
Günvar Korkmaz/Bursa
Ömer Ekinci Micingirt/Bursa
Sevgi Tuyji/Denizli
Saliha Değirmenci Yavaş/Konya
Fatma Özger Bilgiç/Tarsus
Belgin A. Yılmaz
Âşık Ziya Var
Feride Kaya/Antalya
Vahdettin Nizamoğlu
Necati Coşkun/Hatay
Süleyman Güzel
Birgül Sevil Tekinay/İzmir
İshak Kılıç
Bedire Həsənkızı Azərbaycan/ Neftçala
Oktay Zerrin/Bafra
Neslihan Dağlı/Adana
Mimi Canoğlu
Sıddık AYDIN/Adana
Hasan KARABAY/Mekke
İlyas AK Hakani
Erol AVCI 21.12.2017
Hasan Polat MERSİN
Nurhan Uslu
Fahrettin Çelik / Adıyaman
İbrahim ŞAŞMA/Karaman
1 note · View note
yazarurfa · 5 years
Text
Şanlıurfa Ticaret Müdürü görevden alındı
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan atama kararlarına göre, Avusturya Cumhuriyeti nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliğine Ozan Ceyhun atandı.
Gençlik ve Spor Bakanlığınca açık bulunan Aydın Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne Cenap Fillikçioğlu, Gaziantep Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne Muhittin Özbay, Niğde Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne ise İlker Ötgünlü getirildi.
– 22 yeni ticaret il müdürü atandı
Ticaret Bakanlığınca Aksaray Ticaret İl Müdürü Vahit Özer, Bursa Ticaret İl Müdürü Zübeyir Tokgöz, Diyarbakır Ticaret İl Müdürü Ömer Tuncay Baysülen ve Şanlıurfa Ticaret İl Müdürü Nazan Sezer görevlerinden alındı.
Adana Ticaret İl Müdürlüğüne Adnan Ekiz, Aksaray Ticaret İl Müdürlüğüne İsmail Sevim, Antalya Ticaret İl Müdürlüğüne Halil Özşahan, Balıkesir Ticaret İl Müdürlüğüne İlhan Pehlivan, Bursa Ticaret İl Müdürlüğüne İsmail Aslanlar, Çanakkale Ticaret İl Müdürlüğüne Hakan Tuncerli, Diyarbakır Ticaret İl Müdürlüğüne Zafer Atik, Karaman Ticaret İl Müdürlüğüne Adem Özcan, Kastamonu Ticaret İl Müdürlüğüne Sefa Özata, Kırklareli Ticaret İl Müdürlüğüne Mustafa Uzan ve Kilis Ticaret İl Müdürlüğüne Mehmet Aydın Türk’ün atamaları yapıldı.
Ayrıca Ticaret Bakanlığında açık bulunan Kütahya Ticaret İl Müdürlüğüne İsmail Hakkı Uygun, Manisa Ticaret İl Müdürlüğüne Muharrem Özel, Mardin Ticaret İl Müdürlüğüne Mustafa Aydın, Niğde Ticaret İl Müdürlüğüne Kenan Şahiner, Ordu Ticaret İl Müdürlüğüne Şenel Çakır, Osmaniye Ticaret İl Müdürlüğüne Ayhan Bozok, Sakarya Ticaret İl Müdürlüğüne Emre Atmaca, Siirt Ticaret İl Müdürlüğüne Ramazan Bozkurt, Sinop Ticaret İl Müdürlüğüne Yavuz Selim Aykan, Trabzon Ticaret İl Müdürlüğüne Kasım Tiryaki, Zonguldak Ticaret İl Müdürlüğüne ise İsmail Maden atandı.
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
YAŞ kararları açıklandı
Tumblr media
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlediği basın toplantısında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Yüksek Askeri Şura(YAŞ) Toplantısı'nda alınan kararları açıkladı. Yüksek Askeri Şura toplantısı yapıldı Toplantıda, Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) görevli general, amiral ve albaylardan bir üst rütbeye yükseltilecekler, görev süresi uzatılacaklar, kadrosuzluk ve yaş haddinden emekliye sevk edileceklerin durumlarının görüşüldüğünü belirten Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın onayıyla da bunun karara bağlandığını bildirdi. İbrahim Kalın, şunları kaydetti: "30 Ağustos 2019 tarihinden geçerli olmak üzere 14 general ve amiral bir üst rütbeye, 40 albay ise general ve amiralliğe yükseltilmiş, 12 general ve amiralin görev süreleri 1 yıl, 313 albayın görev süreleri ise 2 yıl süreyle uzatılmıştır. Bir general yaş haddi nedeniyle 1 Eylül 2019 tarihinden itibaren, 47 general ve amiral kadrosuzluk nedeniyle 30 Ağustos 2019 tarihi itibarıyla emekliye sevk edilmiş, halen 241 olan general ve amiral sayısı 30 Ağustos 2019 tarihi itibarıyla da 233 olacaktır.  30 Ağustos 2019 tarihinden geçerli olmak üzere Kara Kuvvetleri Komutanlığından Tümgeneral İrfan Özsert korgeneralliğe terfi ettirilmiştir. Kara Kuvvetleri Komutanlığından tuğgeneraller Bahtiyar Ersay, Sezai Öztürk, Ömer Ertuğrul Erbakan, Ahmet Kurumahmut ve Selami Arslan tümgeneralliğe, Deniz Kuvvetleri Komutanlığından Tuğamiral Yankı Bağcıoğlu tümamiralliğe, Hava Kuvvetleri Komutanlığından tuğgeneraller Erdoğan Gür, İsmail Günaydın, İsmail Üner, Kutlay Demir, Ali Serin, Olcay Yılmaz ve Selçuk Aygün tümgeneralliğe terfi ettirilmişlerdir." Bir üst rütbeye yükselen, görev süreleri uzatılan general, amiral ve albayların yeni rütbe ve görevlerinin hayırlı olmasını dileyen Kalın, "Büyük bir özveri ve onurla görev sürelerini tamamlayarak emekliye ayrılacak olan general, amiral ve albaylara hizmetlerinden dolayı teşekkür eder, hayatlarının yeni dönemlerinde aileleri ile birlikte sağlık ve mutluluklar dileriz." ifadesini kullandı. Özbal ile Küçükakyüz'ün görev süreleri uzatıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanan YAŞ kararları yayımlandı. YAŞ kararları kapsamında, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Küçükakyüz'ün görev süreleri bir yıl uzatıldı.  Ege Ordusu Komutanı Orgeneral Abdullah Recep ile 3. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Serdar Savaş emekli oldu. Kara Kuvvetleri Komutanlığından Tuğgeneral Necdet Tuna ise yaş haddinden emekli oldu. Genelkurmay 2. Başkanı Korgeneral Metin Gürak ile Kara Kuvvetleri EDOK Komutanı Korgeneral Şeref Öngay'ın görev süreleri bir sene uzatıldı. Görev süresi 1 yıl uzatılan general ve amiraller 30 Ağustos 2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, görev süresi bir yıl uzatılan general ve amiraller şöyle : Kara Kuvvetleri Komutanlığı Korgeneraller: 1- Şeref Öngay 2- Metin Gürak Tümgeneraller: 1- Veli Tarakcı 2- Erhan Uzun Tuğgeneraller: 1- Tevfik Algan 2- Halil Soysal 3- Sıtkı Varlı 4- Göksel Sevindik Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Tümamiral: 1- Aydın Şirin Tuğamiraller: 1- Yalçın Payal 2- Aydın Eken Hava Kuvvetleri Komutanlığı Korgeneral 1- Ziya Cemal Kadıoğlu Terfi ettirilen subaylar YAŞ kararları kapsamında, 14 general ve amiral bir üst rütbeye, 40 albay ise general ve amiralliğe yükseltildi. Terfi ettirilen subayların isimleri şöyle sıralandı: Kara Kuvvetleri Komutanlığında korgeneralliğe terfi edenler: 1- Tümgeneral İrfan Özsert Tümgeneralliğe terfi edenler: 1- Tuğgeneral Bahtiyar Ersay 2- Tuğgeneral Sezai Öztürk 3- Tuğgeneral Ömer Ertuğrul Erbakan 4- Tuğgeneral Ahmet Kurumahmut 5- Tuğgeneral Selami Arslan Tuğgeneralliğe terfi edenler: 1- Albay Mehmet Cafer Aksoytürk 2- Albay Hikmet Yokarıbaş 3- Albay Ferat Vural 4- Albay Mustafa Cüneyt Arıkan 5- Albay Sezgin Erdoğan 6- Albay Ahmet Gülmüş 7- Albay Mustafa Koşan 8- Albay Berat Acar 9- Albay Fethi Oltulu 10- Albay Hakan Tunç 11- Albay Salih Büyük 12- Albay Metin Eştürk 13- Albay Osman Akyıldız 14- Albay Hacı Halil Osma 15- Albay Ali Fuat Arıkan 16- Albay Halil Ünver 17- Albay Zekeriya Yalçın 18- Albay Oğuz Baykal 19- Albay Mehmet Zeki Eren 20- Albay Halil İbrahim Büyükbaş 21- Albay Adem Çakır 22- Albay Mustafa Üstün 23- Albay Mehmet Avcıoğlu Deniz Kuvvetleri Komutanlığında tümamiralliğe terfi edenler: 1- Tuğamiral Yankı Bağcıoğlu Tuğamiralliğe terfi edenler: 1- Albay Özgür Özcan Altunbulak 2- Albay Mehmet Emre Sezenler 3- Albay Erhan Aydın 4- Albay İmran Alparslan Demirbilek 5- Albay Nihat Baran 6- Albay Rafet Oktar 7- Albay Refik Levent Tezcan 8- Albay Ahmet Cevdet Kaplan 9- Albay Fuat Gedik 10- Albay Hüseyin Sami Uyar 11- Albay Ramis Akın Hava Kuvvetleri Komutanlığında tümgeneralliğe terfi edenler: 1- Tuğgeneral Erdoğan Gür 2- Tuğgeneral İsmail Günaydın 3- Tuğgeneral İsmail Üner 4- Tuğgeneral Kutlay Demir 5- Tuğgeneral Ali Serin 6- Tuğgeneral Olcay Yılmaz 7- Tuğgeneral Selçuk Aygün Tuğgeneralliğe terfi edenler: 1- Albay Ender Kartal 2- Albay Gürel Özusta 3- Albay Gökhan Ergün 4- Albay Aziz Adalı 5- Albay Ertunç Ertufanlı 6- Albay Durmuş Aydemir Emekliye sevk edilen general ve amiraller Normal bekleme süresini tamamlayarak kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk edilen general ve amiraller şöyle: Kara Kuvvetleri Komutanlığı Orgeneral: 1- Abdullah Recep 2- İsmail Serdar Savaş Tümgeneral: 1- Hakan Atınç Tuğgeneral: 1- Ufuk Demirkılıç 2- Celalettin Bacanlı 3- Engin Durak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı: Tümamiral: 1- Hasan Nihat Doğan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Korgeneral: 1- Nihat Kökmen 2- Yılmaz Özkaya Tümgeneral: 1- Ali Çetinkaya Tuğgeneral: 1- Ahmet Biçer 2- İmdat Bahri Biber 3- Ersin Eser Normal bekleme süresini tamamlamadan kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk edilen general ve amiller şöyle: Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tümgeneral: 1- Gürsel Yüz Tuğgeneral: 1- Erdoğan Baykal 2- Ali Ucarı 3- Orhan Aksoy 4- Hançeri Sayat 5- Erdal Şener 6- Süleyman Ertızman 7- Özgür Tör 8- Tevfik Erkan Olgay 9- Sırrı Yılmaz 10- Nerim Bitlislioğlu 11- Erdem Murat Tatlı 12- Coşkun Kaya 13- İsmail Güzeller 14- Bülent Temizer 15- Turan İnan 16- Mustafa Yaşar Arslanhan 17- Hasan Kaymaz 18- Kemal Kırış 19- Mustafa Barut 20- Osman Dirmencioğlu 21- Nadir Gündüz Deniz Kuvvetleri Komutanlığı: Tuğamiral: 1- Bülent Olcay 2- Berker Emre Tok 3- Önder Çelebi 4- Ahmet Tunç Veyisoğlu 5- Cemal Özden Yazıcıoğlu 6- Cemalettin Bozdağ 7- Şafak Duruer Hava Kuvvetleri Komutanlığı: Korgeneral: 1- Muhittin Fatih Sert Tuğgeneral: 1- Turan Toker 2- Alpay Aydoğan 3- Murat Islıoğlu 4- Cemal Balıkçı Read the full article
0 notes
ergumuaz · 5 years
Text
Adnan İslamoğulları yazdı…
Enseyi karartmayalım, aslında güzel şeyler de oluyor. Bakmayın siz siyasetin içine düştüğü kirliliğe. Aldırmayın ilkesiz ittifaklara. Dert etmeyin demokrasinin tedavülden kaldırılmasına, parti içi demokrasilerin ırzına geçilmesine. Enseyi karartmayın, güzel şeyer de oluyor…
Sevgili Mehmet Ragıp Vural’ın riyâsetinde Ayarsız Dergisi bir ekol/okul olma yolunda ilerliyor. Her sayısı ayrı bir güzellik. Posterleri duvarları süslüyor, kapakları âteşin bir yanmada…
Ayarsız Dergisi ayarlamaya devem ediyor, ülke gündeminde kaçan ayaların yerine dakik çalışan bir köstekli saat gibi ayar düzeltiyor…
Ve tabii Ayarsız yazıları kitaplaşıyor zaman zaman…
Ötüken Neşriyât’dan çıkan son iki güzel ayarsız kitap Göktürk Ömer Çakır’ın himmetiyle tarafıma muhavvel kılındı, müteşekkîrim…
Sevgili kardeşimiz Sinan Terzi, ‘Derdimize Çare Bir Çiçek’ demiş kitabının ismine, ne kadar da haklı Sinan Terzi. Son zamanlarda akşam saatlerinin mühim bir kısmını çiçeklere ayıran bendeniz için şifa gibi geldi kitap. Asaf Halet Çelebi’nin şiiriyle süslediği ‘Asaf’ın Kedisi’ dramanın en sunturlusundan bir hikâye. ‘Vechiye Teyze’nin Ortancaları’ birkaç satırdan ibâret aslında, fakat bir kitap hacminde hüzün barındırıyor.
Hele ki, ‘Beyyy’…
Bendeniz gibi ıhlamurların en güzel koktuğu Kosova’dan, Nilüfer çiçeği koklamış gibi sürgün bir ailenin ferdi olarak, İşkodralı dedenin sözleri mıh gibi çakılıyor zihnime, “İşkodra Neresi?” diye soran toruna verdiği, “Çok çabuk geçiyor ömür be çocigim, çok çabuk. Hasmahalle’de Kocababam’la Kocapınar’ın başında atları suladığımız dün gibi. Bugün sana da dün olsun hele, sen de anlarsın Hanya’yı da, Konya’yı da, İşkodra’yı da…” cevabı dedenin ardında bıraktığı acıların hülasaası gibi…
Bugüne sığan ikinci kitap Murat Erşahin’in ‘Küçük Sırlar Dükkânı’…
Yalnızca kapaktan ibâret olsaydı ve içinde yalnızca boş sarı sayfalar olsaydı yine de kütübhânemdeki yerini alırdı bu kitap. İçindeki aynı isimli hikâyeyi çok güzel renklendirilmiş bir resimle kapağa taşımış Ötüken Neşriyât. Aslında ‘Küçük Sırlar Kitabı’ bile olabilirmiş kitap. Çünkü küçük ama etkileyici sırlar arka arkaya serpiştirilmiş hikâyelere. Mistik bir dünyanın sırları bunlar. Her biri diğerinden daha güzel on iki hikâyeden oluşan ‘Küçük Sırlar Dükkânı’ çizimleriyle de göz kamaştırıyor. 
Hafiften ve tatlı tatlı bir Tanpınar esintisi de taşıyan hikâyelerin bir başka lezzeti de, okuyucuyu İstanbul sokaklarında gezidiriyor olması. Kara Fakı Çıkmazı, Üryânizâde Sokak, Şehzâdebaşı Cüce Çeşmesi Sokak, Çakmakçılar Yokuşu, Bileyciler Sokak, Macar Kardeşler Caddesi, Tahta Minare Camii, Gümüşsuyu Çiftevav Sokak, At Pazarı Kırbacı Sokak, Camcı Çeşmesi Yokuşu ve daha niceleri… Bir kömürlük kapısından girilen ve İstanbul’un altındaki dehlizlerde devam eden, Boğaz’ın serin sularına Saray’ın surlarından atılmış cesetlerin Karacahmet’e taşındığı hikâyeler…
Telezzüz ederek okudum sevgili Murat Erşahin…
Sinan Terzi ve Murat Erşahin ve tüm Ayarsız yazarları yazsın, Mehmet Ragıp Vural yayınlasın, Göktürk Ömer Çakır Ötüken Neşriyat’da kitaplaştırsın ve biz de okuyalım…
Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum… 
Adnan İSLAMOĞULLARI
Derdimize Çare Bir Çiçek ve Küçük Sırlar Dükkânı… Adnan İslamoğulları yazdı... Enseyi karartmayalım, aslında güzel şeyler de oluyor. Bakmayın siz siyasetin içine düştüğü kirliliğe. Aldırmayın ilkesiz ittifaklara.
0 notes
haberimrize · 5 years
Text
RİZE BELEDİYESİ ADNAN ÇAKIR VE MURAT KÖSE’Yİ RİZELİLERLE BULUŞTURD
RİZE BELEDİYESİ ADNAN ÇAKIR VE MURAT KÖSE’Yİ RİZELİLERLE BULUŞTURD
RİZE BELEDİYESİ ADNAN ÇAKIR VE MURAT KÖSE’Yİ RİZELİLERLE BULUŞTURDU
Rize Belediyesi 30. Uluslararası Rize Çay, Turizm ve Yaz Sporları Festivali kapsamında Rizeli sanatçı d Adnan Çakır ve Murat Köse’yi düzenlenen konserle vatandaşlarla buluştu.
Sahil dolgu alanında binlerce vatandaşın izlediği konserde Adnan Çakır ve Murat Köse sevilen şarkılarını seslendirdi.
Rize Belediye Başkanı Rahmi…
View On WordPress
0 notes