#• Hz. Zekeriya (a.s)
Explore tagged Tumblr posts
Text
"BEYAZID BESTAMİ HZ" BİR KISSA:
Beyazıdı Bestami Hz. 40.kez haccını eda ediyordu. Bir bayram akşamı Arafat'ta beklerken nefsi fısıldadı -"Ey Beyazıd, şu mahşeri kalabalığa bak. Kim senin gibi 40 kez hacca gelmiş...
Gönlünden bu geçince ayağa kalktı ve yüksek bir sesle dediki: "-Ey ahali ben kırk kez hac farizasını yerine getirdim! Bu kırk haccımın sevabını iki ekmeğe satıyorum, alan var mı?" diye seslendi.
Biri ayağa kalkıp: -"Ben alıyorum" dedi -"öyleyse Ver iki ekmek" dedi.
Adam iki ekmek verince ekmekleri bir köpeğin önüne yemesi için koydu . Sonra nefsine dönerek.. -"Artık övünceğin bir şey kaldı mı?" diye onu kınadı.
Sonra Hac vazifesi bitince kafileden ayrılarak. Rum ellerine doğru gitti. Mola vermek için durduğunda bir Hıristiyan rahip ondaki değişikliği fark edip evine davet etti. Evinde rahat ibadet etmesi için ona uygun ortam oluşturdu. Rahip ondaki değişik halleri müşahade edince onu ağırlamakla iyi ettiğini düşünerek memnun oldu.
Bir süre sonra Beyazıd hazretleri rahibin konukseverliğine teşekkür ederek oradan ayrılmak istedi.
Ancak rahip biraz daha kalmasını ısrarla rica etti ve: "Yalvarırım birkaç gün daha burada kalın. Çünkü birkaç gün sonra bizim bir bayramımız var. Bu bayramda bütün rahipler ve din büyüklerimiz gelir, halkla birlikte bu bayramı kutlarız. Hem büyük rahibimiz de gelip ayine katılır. Sanırım Büyük rahibimizle görüşüp konuşmanda fayda var."dedi
Beyazıd hz. bu işte bir hikmet var diyerek teklifi kabul etti ve birkaç gün daha kalmaya karar verdi. Bayram günü gelince herkes kiliseye bayram ayinine katılmaya gitti. Beyazıd hazretleri de yerel bir elbise giyerek ev sahibi rahip ile birlikte kiliseye gidip oturdu.
Biraz sonra baş rahip ayin için kürsüye çıktı.
Ama hiçbir şey konuşmadı.
Biraz böyle bekleyince rahipler:
-"Niçin susuyorsunuz?" diye sordu. O da:
-"Nasıl konuşayım ki aramızda bir
MUHAMMED'i var!" dedi.
Halk birden galeyana geldi. Bayramı sabote ettiğini düşünerek:
-"Göster onu bize parçalayalım!
Diye haykırmaya başladılar.
Baş rahip:
-"Böyle taşkınlık yaparsanız onu size göstermem.
Ama ona dokunmayacağınıza söz verirseniz
onu size gösteririm."
Deyince halk ona dokunmayacağına söz verdi.
Bunun üzerine Baş Rahip:
"Ey MUHAMMED'I ALLAH için ayağa kalk" dedi.
Bunu diyince Beyazıd hazretleri ayağa kalktı.
Baş Rahip ona:
-"Adın ne?
-"Beyazıd"
-"Tahsilin varmı?
-"Rabbimin öğrettiği kadar" "O zaman sana kırk sorum olacak bakalım bile bilecekmisin". Beyazıd Hazretleri:
-"Buyrun sorun" dedi. Baş Rahip:
-"O halde bana ikincisi olmayan biri, üçüncüsü olmayan ikiyi, dördüncüsü olmayan üçü, beşincisi olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı, sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu, on birincisi olmayan onu, on ikincisi olmayan on biri, on ücü olmavan on ikivi sövle." Dedi
Beyazıd hazretleri:
-"ikincisi olmayan bir eşi ortağı, dengi-benzeri olmayan ALLAH tir.
- Üçüncüsü olmayan iki GECE İLE GÜNDÜZDÜR.
- Dördüncüsü olmayan üç TALAK,TIR. Beşincisi olmayan dört TEVRAT, ZEBUR, İNCİL VE KURANI KERİM'dir.
- Altıncısı olmayan beş BEŞ VAKİT NAMAZDIR.
- Yedincisi olmayan altı GÖKLERİN VE YERİN YARATILDIĞI GÜN SAYISIDIR.
- Sekizincisi olmayan yedi, YEDİ KAT GÖKTÜR.
- Dokuzuncusu olmayan sekiz KIYAMET GÜNÜ ARŞI TAŞIYACAK MELEKLERİN SAYISIDIR.
- Onuncusu olmayan dokuz, HAMİLELİK MÜDDETİDİR.
- On birincisi olmayan on, MUSA a.s ŞUAYB PEYGAMBERE ÇOBANLIK ETTİĞİ YILLARDIR.
- Onikincisi olmayan on bir YUSUF PEYGAMBERİN KARDEŞLERİDİR. - On üçüncüsü olmayan on iki SENENİN YILLARIDIR." Baş Rahip:
-"Doğru dedin Peki söyle bakayım Havadan ne yaratıldı, havada ne muhafaza olundu
ve hava ile kim helak edildi?"
Beyazıd Hazretleri:
-"İsa a.s Hava'dan yaratıldı, havada muhafaza edildi.
-"Ad kavmi Hava ile helak edildi.." Baş rahip:
-"Peki ne ağaçtan yaratıldı, Ağaçta kim korundu ve ağaç ile kim helak oldu?"
Beyazıd Hazretleri:
-"Musa a.s'ın asası Ağaçtan yaratıldı. Nuh a.s ağaç içinde gemide korundu. Zekeriya a.s ise ağaç içinde testere ile biçildi." Baş Rahip:
-"Pes doğrusu, peki ateşten kim yaratıldı, ateşten kim korundu ve kim ateş ile helak oldu?"
"-İblis ateşten yaratıldı. İbrahim a.s ateşten korundu. Ebu Cehil ateş ile helak oldu."
-"Ya taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helak oldu?"
-"Salih a.s'ın devesi taştan yaratıldı.
- Ashabı Kehf taşta korundu.
- Ebrehe ve ordusu taş ile helak edildi."
Baş Rahip:
-"Hepsi doğru" dedi. Ve sormaya devam etti:
-"Bir ağaç düşünki on iki dalı her dalında otuz yaprağı ve her yaprağında beş çiçek bulunsun. Bu çiçeklerden ikisi güneşe, üçü karanlığa baksın?"
-"Bu ağaç bir yılı temsil eder. On iki dalı on iki aya, Otuz yaprağı otuz güne, Beş yaprak beş vakit namaza, güneşe bakan iki yaprak öğle ve ikindi, geceye bakan üç yaprak ise akşam, yatsı ve sabah namazını temsil eder." Baş Rahip her cevapta:
-"Doğru diyorsun" diye itiraf etmekten
kendini alamadı ve devam etti:
-"Söylermisin bana:" Alimleriniz derki 'Cennette dört nehir vardır:
Biri baldan, Biri sütten, Biri sudan, Biri de şerbettendir' diyorlar. Aynı kaynaktan beslenen dört nehir nasıl farklı farklı akabilir ki?" Beyazid hazretleri cevap verdi:
-"İnsanın kafasından dört küçük nehir akar. Kulak yağı acı, Göz yaşı tuzlu, Burun salgısı iğrenç, Ağız suyu leziz değil midir?" Buna ne dersin? Baş rahip:
-"Birde şu var sizin alimleriniz 'Cennet ehli yer içer fakat abdest bozmaz, su dökmez' diyorlar." Hazret cevap verir
-"Ana rahmindeki cenin de öyle değil midir?"
-"Peki hacca giden tavaf eden ama canı
ruhu olmayan bir şey ne olabilir?"
Beyazıd Hazretleri: -"Nuh a.s'ın gemisidir. Tufanda Kabe'yi tavaf etmiştir." dedikten sonra Baş Rahibe
döndü ve
-"Sanırım bu kadar soruya cevap verdikten sonra bana da soru sorma hakkı doğdu" dedi.
-"Buyurun sizi dinliyorum." -"Cennet Kapılarının üzerinde ne yazar?" Baş Rahip konuşmadı. Etrafındakiler
rahatsız oldu ve Ey Büyüğümüz Cevabını ver ve bizi mahcup etme!" diye yalvarmaya başladılar. Bunun üzerine Baş Rahip: -Doğrusunu sorarsanız bu sorunun cevabını biliyorum. Ama........."
-"Ama ne?"
-"Siz bu cevabı kaldıramazsınız."
-Söz veriyoruz katlanacağız, Bedeli ne olursa olsun ödemeye hazırız."
Bunun üzerine Baş Rahip:
-"O halde beni iyi dinleyin."
-"Cennetin anahtarı ve cennet kapılarının üzerinde yazılan şey aynı şeydir. O da
LA ILAHE ILLALLAH MUHAMMEDÜRRASULULLAH Cennet kapılarının üzerinde bu ibare yazılıdır. Bunu deyince oradaki herkes kelime i şahadet getirerek Müslüman oldu. Sonra baş Rahip Beyazıd hazretlerine dönerek:
-"Ben çoktan Müslüman olmuştum ama beni öldürürler diye bunu herkesten saklıyordum.
5 notes
·
View notes
Text
0 notes
Text
⭐⭐⭐⭐⭐
Ne var imtihan olduysak... ne var kaybettiysek? Ya biz kaybettik zannediyorsak da gerçekte asıl kazanan biz olduysak... Hayatımızın her saniyesinde imtihandayız aslın da. İnsan her zaman imtihanı verilmeyen zannediyor oysaki verilen de bir imtihandır.
Kiminiz eşiniz ile imtihandasınız değil mi? Kiminiz çocuğunuz ile kiminiz bir hastalık , kiminiz mal mülk ile.
Eee ne yapalım şimdi imtihan oluyoruz diye yaşamaktan mı vazgeçelim. Hayata mı küselim. Somurtup oturalım mı söyleyin ne yapalım? Eğer sizin bir fikriniz yoksa ve şuan kalbinizin tam ortasına oturmuş olan o ağır dert her ne ise ben oraya bir havalandırma açmak niyetindeyim..
Birinci havalandırmayı açıyorum hazır mısınız?
Eğer şuan canınızı sıkan bir imtihanınız varsa SEVİNİN çünkü muhatap alınıyorsunuz.. En ağır imtihanların peygamberlerin sonra sırasıyla Allah'ın sevdiklerinin başına geldiğini buradan hatırlatıyorum size.. Şimdi ki niyetim o havalandırmadan içeri temiz hava doldurmak.. Burada size verilmeyen her ne ise daha güzel bir surette ahirette verilecek. Eğer bekletiliyorsanız daha güzeli için daha hayırlısı için bekletiliyorsunuz.. Biraz da içeri kuş sesleri doluşsun madem..
Derdiniz size Allahı hatırlatıyorsa ona dert değil derman denmez mi?.. Allahı unutturan mutluluktansa Allahı hatırlatan dert daha yeğ değil midir?.. .
(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennet’e gireceğinizi mi sandınız?
🌺Bakara (2/214)
Burada cevabımız; hayır Allah'ım sanmadık.. Biz imtihanlardan geçirilip kömür' ü elmastan ayıran sınavların başımıza geleceğine iman etmiştik.
Olmalı...
Şimdi dönüp kendimize bir bakalım. Şikayet de miyiz yoksa şükürde mi?
Ağlamaktan gözlerini kaybeden Hz. Yakup kadar evlat acısı mı çektik?
11 kardeşi tarafından kuyuya atılan Hz. Yusuf a.s gibi kardeş kazığı mı yedik?
Eşi tarafından sırf iman ettiği için kazıklara çakılan Hz. Asiye gibi eziyet mi gördük?
🌸 Vücudumuz iftira yüzünden bir testere ile ikiyemi bölündü Hz. Zekeriya gibi?
Ateşe mi atıldık Hz. İbrahim gibi ya da
Yurdumuzdan hicret etmek zorunda mı kaldık Hz Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) gibi?
Ya biz ne olduk... Şimdi o derdin ve imtihanın her ne ise sarıl sımsıkı.
Düştüysen kalk doğrul. Bir ayetin muhatabı olduğun için, imtihan edilmeye değer görüldüğün için, sahip olduğun olmadığın her şey için derinden bir nefes al ve
ELHAMDÜLİLLAHİRABBİLÂLEMİN de.. . Yunus a.s gibi balığın karnını bir tahtel bahir gemisi yapacak vesile-i duanı yap.
Perdeleri kaldır aradan. Yaradanını bulmana vesile olacak imtihanını sende bir kurtuluş gemisi yap.
Yani Allah seni nereye diktiyse orada çiçek açmaya bak. Göreceksin en karanlık gecenin ardından sabahı. Şerlerin ardın da ki hayrı gösteren o mucizevi gözlüğü tak ve rahat et.
O gözlük nedir biliyor musun...
O gözlük iman gözlüğüdür...
İmtihanlara sabredip bir de üzerine güzelce herşeye rağmen şükredip sonuç itibarıyla hâlâ bir hayra ulaşmazsanız ben burdayım...:) Meselemiz bizi yoran bu dünyadan size güzel bir manzara seyrettirmektir.
Ve asıl mesele imtihanı kaybetmek değil imtihan edeni kaybetmemektir. Bu sözü de manzaranızın yanına iliştirelim istedik...
Herkes umut kırıyor biz umut olalım dedik.
Hani olur ya belki bir çaresizlik anında denk gelinir, bir yaralı yürek bu yazıya dokunur ya da bu yazı bir yaralı yüreğe dokunur...
Ne bileyim işte...
Cennete attığınız ilk adımda bütün bu imtihanları unutacaksınız. Yeter ki derdi vereni unutmayalım.. .He bir de;
Nasibin sandığın şeyin imtihanın olduğunu fark ettiğin de kırılıyorsun.. . Ama en güzeli ne biliyor musun?
Allah her iki durumda da seni bırakmıyor. . Bu da ayrı bir mesele.
Huzurlu Vakitler Diliyorum...🌺
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
13 notes
·
View notes
Text
Duası Kabul Olanlar - Duanın Kabul Olduğu Yer ve Vakitler
Tarih: 15 Aralık 2020 DUALAR ve ZİKİRLER
Duası kabul olan kişiler, duanın kabul olduğu vakitler ve yerler haberimizde.
Mü’min, usul ve adabına uygun olarak dua ettiği zaman duası kabul olur ve bunun faydasını ve etkisini dünya ve ahirette görür.
ALLAH KATINDA DUANIN ÖNEMİ
Yüce Allah, ayetlerde dua edenin duasını kabul edeceğini bildirmektedir: “Kullarım, sana benden sorarlarsa (onlara söyle): Ben (onlara) yakınım. Dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm. O hâlde onlar da bana karşılık versin (benim çağrıma uysun)lar, bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olalar.” (Bakara, 2/186) “Yahut dua ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden) kaldırıyor ve sizi (eskilerin yerine) yeryüzünün sahipleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir ilah mı var? Ne de az düşünüyorsunuz?” (Neml, 27/62)
Birinci ayette dua edenin duasının kabul edileceği, ikinci ayette ise darda ve sıkıntıda kalanın sıkıntısının giderileceği bildirilerek Allah’ın dualara icabet eden olduğuna işaret edilmektedir. “Şüphesiz Rabbim duaları işitendir.” (İbrâhim, 14/39) “Orada (mihrapta) Zekeriyyâ, Rabbine; ‘Rabbim, bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin’ diye dua etmişti.” (Âl-i İmrân, 3/38) “O’ndan mağfiret dileyin, sonra O’na tövbe edin! Çünkü Rabbim yakındır, (duaları) kabul edendir” (Hûd, 11/61) anlamındaki ayetlerde ise Allah’ın “karîb (kullarına yakın)”, “semî’u’d-dua (duaları işiten)” ve “mücîb (duaları kabul eden)” olduğu bildirilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s.) de; “Allah, hayâ sahibidir, çok kerimdir. Bir insan iki elini kaldırıp kendisine dua ettiği zaman, o kalkan iki eli boş çevirmekten hayâ eder” (Tirmizî, De’avât,118; bk. İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 876; Hâkim, De’avât, I, 497) anlamındaki hadisi ile Allah’ın duaları kabul edeceğini beyan etmiştir.
Medineli müslümanlardan Ebû Ümâme adlı sahabîyi mescitte kederli bir şekilde otururken gören Resûlullah (s.a.s.), ona; “Namaz vakti değil, niçin mescitte oturuyorsun?” diye sorar. Sahâbî; “Üzüntülerim ve borçlarım sebebiyle buradayım, ey Allah’ın Resûlü!’’ diye cevap verir. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.); “Söylediğin zaman, Allah’ın üzüntünü ve borçlarını gidereceği bir dua öğreteyim mi sana?’’ der. Sahâbî; “Evet, öğret ey Allah’ın elçisi!” karşılığını verir.
Peygamberimiz (s.a.s.) de ona şu duayı öğretir ve akşam-sabah okumasını tavsiye eder: “Allah’ım! Kederden ve hüzünden Sana sığınırım, acizlikten ve tembellikten Sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten Sana sığınırım, borç altında ezilmekten ve insanların kahrından Sana sığınırım.” Sahabî; “Hz. Peygamberin öğrettiği duayı okudum; Allah da üzüntümü ve borçlarımı giderdi’’ demiştir. (Ebû Davud, Salat, 367)
Sırf sözle yapılan bir dua ile çalışmadan borçlar nasıl ödenecek? Sahabîye öğretilen duanın cümleleri arasında; “Acizlikten ve tembellikten Allah’a sığınırım, diye dua et” sözünün bulunması bir mesajdır. Bu mesaj ile; “Ey Ebû Umâme! Üzüntülerin ve üzüntülerine sebep olan borçların, mescitte de olsa, oturmakla ortadan kalkmaz, acizliği ve tembelliği bırak, çalış, bu konuda Allah’tan yardım iste,harekete geç, borçlarını ödemenin yollarını ara, mescitte oturup beklemekle ne üzüntün, ne de borcun biter” demek istenmiştir.
Dua bir ibadet ve bir zikir olduğu için dua eden mutlaka ilâhî emre uymuş, itaat etmiş ve sevap kazanmış olur. Dünya ile ilgili isteklerini yüce Allah, kulun yararına göre hemen verebileceği gibi bir müddet sonra da verebilir veya duasının karşılığı ahirete bırakılmış olabilir. Dolayısıyla, dünya hayatına yönelik talepleri karşılanmayan kişi, duam kabul edilmedi, dememelidir.
Peygamberimiz (s.a.s.); dua edene yüce Allah’ın isteğini ya dünyada hemen vereceğini veya ahirette vereceğini ya da istediği iyilik kadar kötülüğün giderileceğini bize haber vermiştir: “Allah’a dua eden herhangi bir insan yoktur ki duası kabul edilmiş olmasın. Günah işlemediği, yakınları ile ilişkisini kesmediği ve isteğinde acele etmediği sürece Allah ona ya dünyada istediğini hemen verir veya isteğini ahirete bırakır ya da duası nispetinde günahlarını bağışlar.” Sahabe, “Ey Allah’ın elçisi! Nasıl acele edilir? diye sordular. Hz. Peygamber, “Kulun, Rabbime dua ettim de duama icabet etmedi, demesidir” buyurur. (Tirmizî, De’avât, 13; bk. Müslim, Dua, 92)
Aynı hadisin Hâkim’in Müstedrek adlı eserindeki rivayetinde; üçüncü şık; “Ya da duası nispetinde ondan bir kötülüğü savar” şeklindedir. (Hâkim, De’avât, I, 493) Kabul olan duaları üç kısımda ele alabiliriz: 1. Bazı kimselerin yaptığı dualar, 2. Belirli zamanlarda yapılan dualar, 3. Belirli mekânlarda yapılan dualar.
DUASI KABUL OLANLAR
Kur’ân’da ve hadis-i şeriflerde duası kabul edilenlerden bize örnekler verilmiştir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1) Hz. Meryem’in (a.s.) Babası İmrân’ın Duası
İmrân, kızı Meryem için; “Onu (Meryem’i) ve soyunu kovulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum / Senin korumanı diliyorum” (Âl-i İmrân, 3/36) diye dua etmiştir. Yüce Allah, İmrân’ın duasını kabul ettiğini şöyle bildirmektedir: “Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyyâ da onun bakımını üstlendi.” (Âl-i İmrân, 3/37)
2) Hz. Eyyûb (a.s.) Peygamberin Duası
Eyyûb (a.s)’ın, hastalığının iyileşmesi ve sıkıntısının giderilmesi için Allah’a şöyle dua ettiği bildirilmektedir: “(Ey Peygamberim!) Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine,‘Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen merhametlilerin en merhametlisisin’ diye yalvarmıştı.” (Enbiya, 21/83) “Kulumuz Eyyûb’u da an: (O) Rabbine ‘Şeytan, bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu’ diye seslenmiş, dua etmişti.” (Sâd, 38/41)
Yüce Allah, Eyyûb Peygamberin duası üzerine hastalığının iyileşmesi için, “Ona ayağını (yere) vur, işte yıkanacak ve içilecek serin (bir su)” (Sâd, 38/42) buyurmuş, Eyyûb (a.s.) ayağını yere vurmuş, çıkan su ile yıkanmış ve sudan içmiş, iç ve dış bütün hastalıklarından kurtulmuştur. Yüce Allah, Eyyûb’un duasını kabul ettiğini şöyle bildirmektedir: “Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermiştik.” (Enbiyâ, 21/84)
3) Yûnus Peygamberin Duası
Yûnus Peygamber, balığın karnında şöyle dua etmiştir: “(Ey Peygamberim!) Zünnûn’u (balık karnına girmiş olan Matta oğlu Yûnus’u) da an; zira (o, kavmine) kızarak (yurdundan) ayrılıp gitmişti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi, (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı. Nihayet karanlıklar içinde (kalıp); ‘(Ey Rabbim!) Senden başka ilah yoktur. Senin şânın yücedir, ben zâlimlerden oldum!’ diye yalvardı.” (Enbiyâ, 21/87)
Yüce Allah, Yûnus Peygamberin duasını kabul ettiğini şöyle bildirmektedir: “Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, mü’minleri böyle kurtarırız.” (Enbiyâ, 21/88) Bu ayetlerde Allah, bedensel ve zihinsel her türlü hastalıktan kurtulmak için tedavi yollarına başvurulması gerektiğini, şifayı verenin Allah olduğunu vurgulamaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.), Yûnus Peygamberin duası ile ilgili olarak; “Balık sahibi (Yûnus peygamberin), balığın karnında yaptığı duası; ‘lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’zzâlimîn (Ya Rabbî!) Senden başka ilâh yoktur, seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, gerçekten ben zâlimlerden oldum)’ şeklinde idi. Bu sözlerle dua eden herhangi bir Müslüman yoktur ki Allah onun duasını kabul etmiş olmasın” buyurmuştur. (Tirmizî, De’avât, 85; bk. Hâkim, De’avât, I, 505)
4) Zekeriya Peygamberin Duası
Zekeriya (a.s.), Allah’a dua edip kendisine çocuk ihsan etmesini istemişti: “(Ey Peygamberim!) Zekeriyya’yı da (an). O, Rabbine; ‘Rabbim! Beni tek (yalnız başıma çocuksuz) bırakma. Sen, vârislerin en hayırlısısın (her şeyim sana kalacaktır)’ diye dua etmişti.” (Enbiyâ, 21/89)
Yüce Allah, Zekeriya Peygamberin duasını kabul ettiğini şöyle bildirmektedir: “Onun duasını da kabul buyurduk ve ona Yahyâ’yı armağan ettik. Eşini de kendisi için ıslah ettik (çocuk doğurmağa elverişli bir hâle getirdik). Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi.” (Enbiyâ, 21/90)
5) Süleyman Peygamberin Duası
Süleyman (a.s.), yüce Allah’tan mülk istemiştir: “O, ‘Rabbim! Beni affet, bana, benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülk (hükümdarlık) ver. Çünkü Sen, çok lütufkârsın’, diye dua etti!” (Sâd, 38/35)
Yüce Allah, onun bu duasını kabul etmiştir: “Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.” (Sâd, 38/35–38) Zikrettiğimiz bu beş örnekte, insanlara önder ve rehber olarak gönderilen peygamberlerin çeşitli konularda dua ettikleri ve dualarının kabul edildiği ve bunun bir öğüt olduğu bildirilerek mü’minlere yol gösterilmektedir. Peygamberler gibi ihlâs ile usul ve şartlarına uygun olarak dua eden mü’minlerin duaları da kabul olur. Özellikle bazı zamanlarda, konumları ve durumları sebebiyle bir kısım insanların dualarının kabul olacağını Peygamberimiz bize bildirmiştir. Bunların bir kısmını şöyle özetleyebiliriz:
6) Oruçlu Kimsenin, Âdil Devlet Başkanının ve Mazlumun Duası
“Üç kimsenin duası reddedilmez: İftar edinceye kadar oruçlu kimsenin, âdil devlet başkanının ve mazlumun duası. Allah, mazlumun duasını bulutların üzerine kaldırır ve o dua için sema kapılarını açar ve ‘İzzetime yemin ederim ki belli bir süre de olsa mutlaka sana yardım edeceğim’ buyurur.” (Tirmizî, De’avât, 115,129; İbn Mâce, Siyâm, 48; bk. İbn Hıbbân, Ed’ıye, 17, No:17228)
Oruç, riya karışmayan bir ibadettir. Oruç tutan sırf Allah için tutmuştur. Dolayısıyla Allah oruç tutanın duasını kabul eder. Devlet başkanı/yönetici olup da yönetilenlere ve halka adaletli davranabilmek bir meziyettir, dürüstlüktür. Allah, bu kimselerin dualarını kabul edeceğini bildirerek adaletin önemine vurgu yapmıştır. Mazlum ise zarara uğramış, kalbi kırılmıştır, dolayısıyla zalime içtenlikle dua etmiştir. Allah, zalimin değil mazlumun yanındadır. Dolayısıyla mazlumun duasını kabul eder ve zalimden onun intikamını alır.
7) Misafirin ve Anne-Babanın Çocuklarına Duası
“Hiç şek ve şüphe yok ki üç kimsenin yaptığı dua kabul edilir: Anne-babanın çocuklarına yaptığı dua, misafirin duası ve zulme uğramış kimsenin duası.” (Ebû Davud, Salât, 364; Tirmizî, De’avât, 48; bk. Heysemî, Ed’ıye, 17, No:17229) Dinimiz misafire ibadetlerde birtakım kolaylıklar tanımıştır. Meselâ isterse Ramazan orucunu -daha sonra kaza etmek şartıyla- tutmayabilir, dört rekatlı namazları iki rekat olarak kılar, mestlerin üzerine yetmiş iki saat mesh edebilir. Bu kolaylıklar, misafire verilen değeri ifade eder. Duasının kabulü de bu sebepledir. Anne-baba, çocukların hayata gelme sebebidir. Çocukları her türlü zahmete katlanıp büyütmüşlerdir. Üzerlerinde hakları çoktur. Bu itibarla çocukları hakkında yaptıkları dua reddedilmez.
8) Mü’minlerin Yüzlerine ve Gıyaplarında Birbirlerine Yaptıkları Dua
Peygamberimiz (s.a.s.), bir mü’minin, bir mü’min kardeşinin gıyabında yaptığı duanın en süratli kabul edilen dua olduğunu şu hadislerinde bildirmiştir: “Hiç şüphesiz en süratli kabul edilen dua, bir mü’minin bir mü’mine gıyabında yaptığı duadır.” (Ebû Davud, Salât, 364; Buhârî, Edebü’l-Müfred, No:623) “İki dua vardır ki bu dualar ile Allah arasında perde yoktur. Mazlumun duası, kişinin müslüman kardeşinin gıyabında yaptığı dua.” (Heysemî, Ed’ıye, 17, No:17231) “Bir kimse kardeşinin gıyabında dua ettiği zaman melekler, ‘âmin, aynısı sana da verilsin’ diye dua ederler.” (Ebû Davud, Salât, 362) “Birbirleriyle karşılaşıp tokalaşan iki Müslüman yoktur ki Allah dualarını kabul etmiş, ellerini bırakmadan onları bağışlamış olmasın.” (Ebû Ya’lâ, Zikir ve Dua, No: 4139) “Allah, Müslümanlara zayıfların duası sebebiyle yardım eder.” (Taberânî, No: 4160) Bu hadisler, mü’minlerin birbirlerinin yüzlerine ve gıyaplarında dua etmelerini hem teşvik etmekte, hem de bu duaların kabul edileceğini bildirmektedir.
9) İsm-i A’zâm İle Yapılan Dua
“İsm-i a’zâm”, en yüce isim, demektir. Hadis kitaplarında ism-i a’zâm ile ilgili farklı isimler zikredilmiştir. Bunlardan iki rivayet şöyledir: Sahabeden Enes b. Malik (r.a.) diyor ki; Hz. Peygamber (s.a.s.), bir gün camiye girdi. Bir sahâbî namaz kılıyordu. Bu sahâbî namazdan sonra dua etmeye başladı ve duasında şöyle diyordu: “Allah’ım! Her türlü övgü sana mahsustur. Senden başka ilâh yoktur. (Sen), mennânsın/çok nimet verensin, gökleri ve yeri yokken var edensin, celâl ve ikram sahibisin, ey yaşayan, diri, canlı, ölümsüz, ezelî ve ebedî olan; zatı ile kaim olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan ve ihtiyaçlarını üstlenen Allah’ım! cümleleri ile sana dua ediyor, senden talepte bulunuyorum.” Bu duayı işiten Peygamberimiz (s.a.s.); “Bu kimse, Allah’ın ism-i a’zâm’ı ile dua etti ki ism-i a’zâm ile dua edildiğinde Allah bu duayı kabul eder ve bu isimle istenince Allah verir” (Hâkim, De’avât, I, 504; Ebû Ya’lâ, Zikir ve Dua, No:1124) buyurdu.
Enes bin Malik anlatıyor. Hz. Peygamber bir adamın; “Allah’ım! ‘Hamd sana mahsustur, Senden başka ilâh yoktur, sadece Sen varsın, Sen mennânsın, gökleri ve yeri yaratansın, celal ve ikram sahibisin, isim ve niteliklerin ile istiyorum. Senden cenneti istiyorum ve cehennemden sana sığınıyorum” diye dua ettiğini duydu ve; “Bu adam Allah’tan, O’nun yüce ismiyle istedi ki Allah’a ism-i azamı ile dua edildiği zaman kabul eder, bu isim ile istenildiği zaman verir” buyurdu. (Hâkim, De’avât, I, 504; İbn Mâce, Dua, 9) Hadislerde Allah’ın ism-i a’zâmı olarak birden çok isim zikredilmiştir. Bu isimlerin başında lafza-i celal; sonra Rahman, Rahîm, Rab, Mennân, Ehad, Samed, Hayy, Kayyûm, Mâlikü’l-mülk, Bedî’u’s-semâvâti ve’l-erd, Zû’lcelâli ve’l-ikram, lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illâ ente isimleri gelmektedir. (bk. Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 258; Tirmizî, De’avât, 65; İbn Mâce, Dua, 9; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 14; Ahmed, III, 120; VI, 461)
10) Hac ve Umre Yapanların Duası
“Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın (evininin) ziyaretçileridir/ elçileridir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, O’ndan bağışlanma dilerlerse onları bağışlar.” (İbn Mâce, Menâsik, 5) “Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızâsına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner.” (Buhârî, Hac, 4; Nesâî, Menâsikü’l-Hac, 4; Müslim, Hac, 438; İbn Mâce, Menâsik, 1) Bu hadislerde Peygamberimiz (s.a.s.), Allah’ın, hac ve umre yapan kimselerin dualarını kabul edeceğini bildirmektedir. Hac ve umre; meşakkatli bir ibadettir, sıcak, izdiham ve kalabalıkta sırf Allah için sıkıntılara katlanmak samimiyetin gereğidir. Ayrıca hac ve umre yapanlar, Mescid-i Haram, Kâbe, Mina, Müzdelife ve Arafat gibi kutsal mekânlarda dua ederler, Allah da onların duasını kabul eder.
11) Allah Yolunda Cihat Eden Gazilerin Duası
“Allah yolunda cihat eden gaziler, hac ve umre yapanlar Allah’ın elçileridir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, O’ndan bir şey isterlerse onlara verir.” (İbn Mâce, Menasik, 5) Dini mübîni İslâm için cihad eden, Allah için beden ve mal varlığını ortaya koyan, gerektiğinde uykusuz ve aç kalan, düşmanla çarpışan müslüman, bu konumda dua ettiği zaman Allah duasını kabul eder. Her müslümanın kabul olan bir duası vardır. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her müslümanın kabul olan bir duası vardır.” (Heysemî, Ed’ıye, 10, No: 17215)
0 notes
Text
Hamile kalmak için okunabilecek etkili dua ve sureler! Hamilelik için denenmiş manevi reçeteler
‘Ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim’ hadis-i şerifini göz önünde bulundurduğumuzda hem ahlaklı bir nesil yetiştirmek hem de Salih bir evlat sahibi olmak için Allah (c.c)’dan iyi bir evlat istenebilir. Bizde evlat sahibi olmak isteyenler için okunması tavsiye edilen dualara sizler için mekan verdik. Evet gebe kalmak için hangi dua ve mühletler okunur? Evlat sahibi olmak için tesirli dualar hangileri? Hamilelik için Meryem Vadesi nasıl okunur? En tesirli hamilelik dua ve vade teklifleri…
Günümüzde evlat sahibi olmak isteyen çiftlerin bu isteklerini gerçekleştirebilmeleri için kapı kapı deva aradıkları o devirlerde, her ne kadar tıbbi metotlarla tedaviler uygulansa da sonuç olumsuz olabiliyor. Bu türlü durumlarda üzüntüden ötürü istemeden bile olsa isyan etmemek gerekir. Her şeyden evvel Allah (c.c.)’dan güzeli istenmelidir. O denli ki bizler hakkımızda neyin güzel olup olmadığını bilemeyiz. Dışarıdan baktığımızda hayır üzere gördüğümüz şeyler aslı ortaya çıktığında şer ya da tam aykırısı şer üzere görünen hikayeler güzel bir sonucu beraberinde getirebilir. Münasebetiyle da her mevzuda olduğu üzere evlat sahibi olmada da Allah (c.c)’dan iyisi istenerek dua edilmelidir. Meskenin evlat sesleriyle dolu olması ya da ana peder olmanın vereceği heyecan kişilerde tanımı mümkün olmayan hisleri sağlıyor üzere görünebilir öyledir de fakat her yolu denedikten sonra olmuyorsa da Allah’a tevekkül edilmeli ve takıntı yapılmamalıdır. Iyisi istendikten sonra tıbbi gereklilik ve sistemler uyguladıktan sonra Salih bir niyetle dualar okunabilir. Evlat sahibi olmak için katiyen şu dua okunmalıdır diye bir mühlet ya da dua olmasa da okunması tavsiye edilebilir duaları sizlere derledik. Biraz evvel de dediğimiz üzere samimi bir niyet duanın kabulü için çok değerlidir. Evvela iyi bir evlat istenmeli, daha sonra tavsiye edilen bu dualar okunabilir. Öne sürülen kimi haberlere nazaran bebek sahibi olmak için okunabilir dua ve mühletler…
HZ. ZEKERİYA (A.S)’IN EVLAT SAHİBİ OLMAK İÇİN ETTİĞİ DUA:
Manası: (Zekeriyya) Dedi ki: “Rabbim, elbet benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım. Sahihi ben, gerimden gelecek yakınlarım ismine endişeye kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana Kendi Katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu razı olunan kıl.”
(Meryem Vadesi, 3-6)
Manası: Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Sahihi Sen, duaları işitensin” dedi. (Al-i İmran Vadesi, 38)
GEBE KALMAK İÇİN OKUNACAK TESIRLI DUA VE VADE TEKLIFLERI
Iyi bir evlat sahibi olmak isteyen çiftlerde gebe kalmak için okunması tavsiye edilebilir duaları sizler için derledik. En kuvvetli kollayıcı dualardan biri olarak bildiğimiz Ayetel Kürsi’yi her cuma gecesinde 7 kere okuyup sonrasında da 7 defa şu dua edilebilir:
“Ya Rahmân, Ya Rahîm, Ya Halim, Ya Kerim, Ya Rezzâk, Ya Hannan, Ya Deyyan, Ya Hâkim, 99 Esmaü’l Hüsna’nın hatırı için bana iyi bir evlat sahibi olmayı nasip et.”
Evlat sahibi olmak isteyen kimseler öncelikli olarak niyet ederek Kenzül Arş duasını seher devrinde kıbleye dönük bir formda okuyabilir. Daha sonra 7 sefer Ayetel Kürsi ve sonrada 1 kez Türkçe meali okunabilir.
Perşembeyi cumaya bağlayan gece sessiz bir ortamda, Kıble’ye bakar biçimde ellerin açık gözlerin saklı olduğu formda 7 sefer üst üste Fatiha Vadesi okunabilir. Duada salih ve içten bir niyet çok kıymetlidir. Devamında da gözler açık ve dizüstüne çökerek:
“Allah’ım, sen en hoş biçimde ve en iyi biçimde bizi rızıklandıran, hem maddi manada hem de manevi mealde bizi nimetleriyle rızıklandıransın. Beni de rahmetinle muradıma eriştir ve tez vakitte bana güzel bir evlat nasip et, âmin.” denilebilir.
41 HURMAYA MERYEM MÜDDETI…
Iyi bir evlat sahibi olmak ve gebe kalmak için Meryem Vadesinin okunabileceği tavsiye edilen menşelerden elde edilenlere nazaran; 41 adet hurmanın hepsine munfasıl başka ‘Meryem Suresi’ okunabilir. Bu esnada hangi niyet üzerine okunursa o niyet makbul olur. Bu hurmalar gebe kalmak isteyen bireye yedirilir.
GEBE KALMAK İÇİN MANEVİ REÇETELER! GÜZEL EVLAT SAHİBİ OLMAK İÇİN ESMAÜL HÜSNA ZİKİRLERİ
Allahumme Ya Evvelü; gebe olmak niyetiyle 100 kez okunabilir.
Allahumme Ya Mubdiu; 99 kez düşük riski olan ana adaylarının bebeklerini kaybetmemeleri için okunabilir.
Allahumme Ya Mucib; 60 kez okumak Alah (c.c)’un oluruyla bütün duaların kabul olunmasına vesiledir.
Allahumme Ya Semiu; Konuşmadan 100 kez okunup dua edilirse, dualar Allah (c.c)’un müsaadesiyle kabul olur.
Allahumme Ya Varis; 707 kez okunduğunda, Allah (c.c)’un müsaadesiyle iyi bir evlat sahibi olunabilir.
EVLADI OLMAYANLAR İÇİN OKUNABİLİR AYET-İ KERİMELER
HüvaIIahü’l-hâliku’l-bâriü” = “O yaratandır ve yoktan var edendir.” (Haşr, 59/24) âyeti 1054 kere okunabilir.)
Adet devrinden üç gün sonra, öğlen saatlerine yakın vakitte saf kağıda 110 kez “Bismillâhirrahmânirrahîm” yazıp o kağıdı üzerinde taşıyarak eşiyle birlikte olursa, Allah (c.c)’un müsaadesiyle gebe kalınabilir. (Hamile olana kadar kağıt üzerinde durmalıdır.)
ERKEK EVLAT SAHİBİ OLMAK İÇİN OKUNACAK DUA
Ne yazık ki hala daha eski devirlerdeki Cahiliye Devrinden kalma beşerler üzere erkek evlada sahip olma takıntısı olan bireyler vardır. Güzel bir evlat sahibi olmak için erkek evlat diye diretmek mahalline velev kız velev erkek olsun fakat iyisi olsun formunda dua etmek en güzelidir. Günümüzde bebeğin cinsiyetinin anadan mi yoksa pederden mı geldiğini merak edenlere yönelik elde edilen araştırmalar tıbbi açıdan bebeğin cinsiyetinin pederin kromozomuna bağlı olduğunu göstermektedir.
Tıbbi olarak bu biçimde söz edilse de biz insanoğlunun bu bahisle ilgili yapabileceğimiz en ufak bir şey bile yoktur. Yeniden takıntı haline getirmemekle bir arada kız ya da erkek bebeğin iyisi olması kaidesiyle dua edilmesi gerekir. Bunun için erkek bebek isteyen çiftlerin yakınlıkları öncesinde 3 sefer besmeleyle ihlas vadesini sonra da şu duayı okuyabilecekleri bilinmektedir:
“Allahümmec alnî min ledünke zürriyyeten tayyi-beten mutîaten.” = “Allah’ım, bana ulvî katından saf ve değerli bir nesil ihsan eyle.”
Hadis-i Şerif: “Kimin bir kız evladı yerküreye gelir de onu toprağa gömmeden, horlamadan ve üzerine erkek evladını tercih etmeden yetiştirecek olursa Allah Teâlâ o kimseyi cennetine koyacaktır.” (Ahmed, Müsned, (Tah: Muhammed Şakir, Had. no: 1957), c. IV, s. 294)
İKİZ BEBEK OLMASI İÇİN DUALAR…
İkiz bir hamilelik için okunabilecek olan dua tekliflerinde Kuran-ı Kerim’de ya da dualarda bahsedilen tüm bebek isteme duaları edilebilir. Her şeyden evvel salih ve yeterli bir niyetle ikiz bebek için dualar edilebilir. Olmuyorsa zorlamamak, Allah (c.c)’dan güzeli istenmelidir.
Hamile kalmak için okunabilecek etkili dua ve sureler! Hamilelik için denenmiş manevi reçeteler
1 note
·
View note
Text
Hz. Zekeriya (a.s.) Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi
Hz. Zekeriya (a.s.) Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi
Aşağıda Hz. Zekeriya (a.s.) kimdir hayatı hakkında bilgi kısaca olarak ele alacağız. Hz. Zekeriya a.s. peygamber olarak bilinmektedir. İsmi Kur’an-ı Kerim’de geçen peygamberler arasında yer alan Zekeriya a.s., İsrailoğulları’na gönderilen bir peygamber olarak vazifesini ifa etmiştir. Babasının adı Behriya olarak bilinmektedir. Soyu Hz. Süleyman a.s. ve Hz. Davut a.s.’a kadar ulaşmaktadır.…
View On WordPress
0 notes
Text
Zekeriya Peygamber
Rüyada Hz. Zekeriya ( a.s ) ’ı görmek hayra işarettir. Dua ve adaklarınızın Allah katında kabul göreceğine, yorumlanmaktadır. Hz. Zekeriya gibi geç yaşında hayırlı bir evlat sahibi olur. Rüyasında Hz. Zekeriya peygamberimizi görmek, rızkın bolluğuna, evladının Allah yolunda ve hayırlı bir kul olacağına, Hz. Muhammet ’in yolunda gideceğine, kavuşamadığınız muradınıza ermeye, işlerinizin hayra…
View On WordPress
0 notes
Text
Hüdai ÇAKMAK’ın ALEMLERE İNEN RAHMET-3 MEKKE DÖNEMİ isimli eserinden alınmıştır.
İSRA VE MİRAÇ MUCİZELERİ
Nübüvvetin on ikinci yılına girildiğinde peygamberimizde bazı ruhsal değişiklikler olmaya başladı.
Her gece yattığında derin ve huzurlu bir uykuya dalıyor; uykusunda nur yüzlü bir kişi yanına geliyor, bir şey söylemeden yerinden kaldırıyor, Onu bilmediği bir yerlere götürüyordu.
Bu yer ufukları içine alan çok çok yükseklerde bir yerdi ve çok güzeldi.
Peygamberimiz bu yerlerde uyanıncaya kadar gezip dolaşıyor, uyandığında kendini derin bir huzur ve mutluluk içinde buluyordu.
Peygamberimiz sık sık gördüğü bu rüyanın büyük bir müjdeyi içerdiğinin farkındaydı ve büyük müjdeyi merak ediyor, bu nedenle de sabırsızlanıyordu.
Peygamberimiz Nübüvvetin on ikinci yılının ilk aylarını bu şekilde geçirdi. Son günlerde bu rüyayı daha sık ve daha uzun görmeye başlayınca vaat edilen müjdenin gerçekleşmesi konusundaki umuntusu daha da güçlendi.
Ümmü Hani Fahite hatun Ebu Talib’in kızıydı ve peygamberimizle aynı evde büyümüşlerdi. Peygamberimizle Ümmü Hani’nin arasında saygıya dayalı içten bir sevgi vardı.
Peygamberimiz sık sık Ümmü Hani’nin evine gider, ona misafir olur, bazen de yatıya kalırdı. Ümmü Hani’de bu kutlu misafiri için evinin en güzel yerini açar, Onu orada konuklardı.
Nübüvvetin on ikinci yılı Recep ayının yirmi yedinci gecesinde Peygamberimiz yine Ümmü Hani’nin evinde yatıya kalmıştı.
Ümmü Hani’de kutlu misafiri için evinin en güzel yerini açmış, Onu en iyi şekilde konuklamıştı.
Yatma zamanı gelince peygamberimiz kendisine tahsis edilen yerdeki yatağa yattı ve her zamanki gibi derin ve huzurlu bir uykuya daldı. Uykunun en güzel yerinden Cebrail (a.s.) yanına gelerek Onu uyandırdı ve bir şey söylemesine fırsat vermeden elini göğsüne daldırarak kalbini çıkardı. Kalbini yarıp, altın bir tas içinde getirdiği zemzem suyuyla yıkadı, sonra da hikmet ve iman dolu bir başka tas getirip içindekileri oraya boşalttı.
Kalbine ve göğsüne hikmet ve imanla doldurduktan sonra kapadı. Öyle ki göğsü hiç açılmamış gibi oldu.
Bütün bunlar yapılırken peygamberimizin canı hiç yanmadı. Sadece Cebrail’in (a.s.) elinin serinliğini içinde duyuyordu.
Daha sonra Cebrail peygamberimizin elinden tutarak ayağa kaldırdı ve; -Ey Muhammed! Abdest al, namaz kıl buyurdu.
Peygamberimiz altın tastaki su ile abdest aldı, namaz kıldı. Sonra Cebrail (a.s) peygamberimizin elinden tuttu. Beraberce dışarı çıktılar.
Dışarı da katırla merkep arası, gemi vurulup eyerlenmiş, gözleri kamaştıracak kadar ak bir hayvan, bir binit peygamberimizi bekliyordu.
Peygamberimiz bu biniti görünce şaşırarak: -Ya Cebrail! Bu nedir ? Diye sordu. Cebrail de: -Ya Muhammed! O Rabbimin senin için gönderdiği bir binit olan Burak’tır. Ona Senden önce pek çok peygamberde binmiştir. O şimşek gibi hızlı olduğundan bu ismi almıştır dedi.
Gerçektende İbrahim (a.s) Hz. Hacer’i terkisine, İsmail’i de (a.s.) önüne alarak onları Şam’dan Mekke’ye getirmişti. İbrahim (a.s) hanımının ve oğlunun yanına Burak ile gelir giderdi.
Peygamberimiz binmek üzere yaklaşınca Burak Onu tanıyamadı. Bu nedenle hırçınlaştı. Bindirmek istemedi. Çünkü onun üzerine sadece peygamberler binebilirdi.
Bunun üzerine Cebrail (a.s) elini yelesinin üzerine koyarak: -Ey Burak! Sen şu yaptığından utanmıyor musun? Sen Muhammed’e mi bunu yapıyorsun? Halbuki o Rabbimin âlemleri yüzü suyu yarattığı Habibidir.
Ey Burak! Vallahi Allah’ın Muhammed’ten önceki kullarından Allah katında bundan daha şerefli bir kimse üzerine binmemiştir. Sen sakinleş ve Onun üzerine binmesine izin ver dedi.
Bu sözler üzerine Burak uysallaşıp, sakinleşti. Peygamberimiz Burak’a bindi. Cebrail Burak’ın gemini tutup, göğe doğru yükseldiler.
Burak’ın arka ayak baldırlarında iki kanat vardı, bu kanatlar açıldı. Bu kanatlar sayesinde Burak adımlarını bir ufuktan diğerine atıyor, süratle yol alıyorlardı.
Bir müddet gittikten sonra Cebrail (a.s.) Burak’ı yere indirdi. Sonra peygamberimize dönerek: -Ya Muhammed! İn de namaz kıl dedi. Peygamberimiz Burak’tan indi ve namaz kıldı. Namaz bitince Cebrail (a.s.): -Ya Muhammed! Sen nerede namaz kıldığını biliyor musun? Burası Taybe’dir. Sen Taybe’de, (Medine’de) namaz kılmış bulunuyorsun. Buraya hicret edeceksin dedi.
Bir müddet daha gittiler. Cebrail Burak’ı yere indirdi. Peygamberimize: -Ya Muhammed! İn de namaz kıl dedi. Peygamberimiz inip orada namaz kıldı. Namazdan sonra Cebrail (a.s.): -Ya Muhammed! Sen nerede namaz kıldın biliyor musun? Burası Tur-i Sina’dır. Musa (a.s.) Rabbiyle burada konuştu. İlahi kelama burada mazhar oldu dedi.
Tekrar yola çıktılar ve Beytülmakdis’e (Mescid-i Aksa’ya) ulaştılar. Peygamberimiz burada Burak’ın yularını bağlana gelen halkaya bağladı. Sonrada beraberce Mescid-i Aksa’ya girdiler.
Mescid-i Aksa’da içlerinde Musa (a.s.) ve İsa’nın (a.s.) da bulunduğu bazı peygamberler peygamberimiz için toplanmıştı. Cebrail (a.s.) peygamberimizi öne doğru sürerek: -Ya Muhammed! Şu ulu kişiler senden önce gelip geçmiş peygamberlerden bazılarıdır. Sen onlara imam ol ve namaz kıl dedi.
Peygamberimiz onlara imam oldu; iki rekât namaz kıldı, kıldırdı.
Namaz bitince Cebrail (a.s): -Ya Muhammed! Kavmin olan Kureyşiler Allah’ın şerikleri olduğunu, Hıristiyanlarda Allah’ın oğlunu iddia ediyorlar. Sen şu peygamberlere yüce Allah’ın şeriki ya da oğlu olur mu diye sor dedi.
Peygamberimiz peygamberlere bunu sordu. Peygamberlerde: -Ya Muhammed! Biz tevhit ile Allah’ın bir oluşu inancını tebliğ etmek üzere gönderildik. Biz Allah’tan başka ilah olmadığına, eşi ve şeriki bulunmadığına şahadet ederiz dediler.
Peygamberimiz yüce bir makama oturtulduktan sonra yanına iki kap getirildi. Bunlardan birinde şarap, diğerinde süt vardı.
-Ya Muhammed! Bunlardan hangisini istersen onu al denildi. Peygamberimiz getirilen kaplara baktı. Şarabı bırakıp sütü tercih etti. Sütü alıp içti.
Bunu gören Cebrail (a.s): -Ya Muhammed! Sen, Sana layık olan fıtratı seçtin. Fıtratta isabet ettin. Sütü seçerek fıtrata yöneldin. Seni fıtrata yönelten Allah’a hamdolsun.
Eğer sen süt yerine şarabı seçse idin vallahi senden sonra ümmetin azarda doğru yoldan çıkardı. Vallahi Sen sütü tercih etmekle fıtrata yöneldin. Ümmetinde fıtrata yöneltildi. Bundan sonra şarap sizlere haramdır dedi.
Cebrail peygamberimizi Sahre denilen büyük kayanın üzerine çıkardı.
Peygamberimiz bakınca orada tabanı Sahre’de, tepesi semanın derinliklerinde; sıra sıra meleklerin inip çıktıkları, bakanların ondan daha güzel bir şeye bakmadıkları, ondan daha güzel bir şey görmedikleri bir Mir’aç’ın, Bir Merdivenin kurulu olduğunu gördü.
O Miraç ki insanlar ölüm anında gözünü bu Mir’ac’a dikmektedir. Adem oğullarının ruhları göklere bu Mir’aç ile çıkarılır.
Cebrail (a.s.) peygamberimize: -Ya Muhammed! Gel dedikten sonra Onu kanadının üzerine oturttu. Yavaş yavaş Mir’ac’a doğru yükseldiler.
Nihayet gök kapılarından Hafaza denilen kapının yanına geldiler. Burası dünya semasının birinci kapısıydı.
Cebrail (a.s.) Hafaza kapısını çaldı. Bekçisi olan meleğe: -Aç diye emretti. İçerden: -Kapıyı çalan kimdir? Diye soruldu. Cebrail’de (a.s.): -Ben Cebrail’im. Yanımda Muhammed (a.s.v) vardır dedi. Yine içerden: -O Mir’aç için gönderildi mi? Diye soruldu. Cebrail (a.s.): -Evet gönderildi dedi.
Kapı açılınca dünya semasının en üstüne çıktılar. Orada sağında solunda bir takım karartılar bulunan; sağına baktıkça gülen, soluna baktıkça ağlayan yaşlı ve ulu bir Zat gördüler.
Kendisi uzun boylu, iri yapılı, kara gözlü, kara saçlı çok güzel bir kişi idi.
Cebrail (a.s.) peygamberimize o ulu Zatı göstererek: -Şu ulu Zat atan Adem’dir. Selam ver ona dedi. Peygamberimizde Adem’e (a.s.) selam verdi.
Peygamberimiz: -Ya Cebrail! Ulu atam Adem soluna baktıkça ağlar, sağına baktıkça güler. Bu nedendir? Diye sordu. Cebrail (a.s.): -Ya Muhammed! Onun etrafına sarmış bir halde gördüğün karartılar soyundan gelen çocuklarının ruhlarıdır.
Sağ yanında olanlar cennetlik, sol yanında bulunanlarsa cehennemlik olanlardır. Bu nedenle Adem sağına bakınca sevinip güler, soluna bakınca üzülüp ağlar dedi.
Adem’i (a.s.) hem güler, hem ağlar bir halde bırakarak ikinci kata doğru yükseldiler.
Karşılarına büyük, yakutlarla süslü bir kapı gelinceye kadar yükseldiler.
Cebrail (a.s.) bu kapıyı çalarak bekçisine: -Aç diye emretti. İçerden: -Sen kimsin? Kimdir o? Diye seslenildi. Cebrail (a.s.): -Ben Cebrail’im. Yanımda Muhammed (a.s.v) var dedi. Yine içerden: -Muhammed Miraç için gönderildi mi? Diye sordular. Cebrail (a.s.): -Evet deyince göğün kapısı ardına kadar açıldı.
Göğün ikinci katında İsa b. Meryem (a.s) ile Yahya b. Zekeriya (a.s) bulunmaktaydı. İki peygamber birbirlerinin teyze oğullarıydı.
Cebrail iki peygamberi göstererek: -Ya Muhammed! Bunlar Yahya ve İsa aleyhisselamlardır. Onlara selam ver dedi. Peygamberimiz onlara selam verdi. Onlarda selamını alıp: -Hoş geldin sefa getirdin Salih kardeş, Salih peygamber. Allah (c.c.) seni daima hayırlara yöneltsin dediler. Peygamberimiz için hayır dualarında bulundular.
İsa (a.s.) orta boylu hamamdan çıkmış gibi kırmızıya çalar benizli, düz saçlı, yüzü çok benli, Yahya (a.s.) ise irice bedenli, çok saçlı ve sakallıydı.
Cebrail (a.s.) peygamberimizin elinden tutarak üçüncü göğe doğru yükseltti. Gelince kapısını çaldı. Bekçisine aç diye emretti. İçerden: -Sen kimsin? Diye sordular. Cebrail de (a.s.): -Ben Cebrail’im. Yanımda Muhammed var dedi. Yine içerden: -O Mir’aç için gönderildi mi? Diye soruldu. Cebrail (a.s.): -Evet gönderildi deyince kapı açıldı.
İçerde son derece heybetli, güzelliğin yarısı kendisine verilmiş olan Yusuf (a.s.) ile karşılaştılar.
Yusuf (a.s) öylesine göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahipti ki peygamberimiz: -Ya Cebrail! şu Zat kimdir? Diye sormaktan kendini alamadı. Cebrail de (a.s.): -O Yusuf b.Yakup’tur. Ona selam ver dedi. peygamberimiz de Yusuf’a (a.s.) selam verdi.
Yusuf (a.s.) selamını aldıktan sonra: -Hoş geldin, sefalar getirdin ey salih kardeş, salih peygamber dedi.
Cebrail (a.s.) peygamberimizi göğün dördüncü katına doğru yükseltti. Kapısını çalarak bekçisine: -Aç diye emretti. İçerden: -Kimdir o? Diye soruldu. Cebrail de (a.s.): -Ben Cebrail’im. Yanımda Muhammed var dedi. Yine içerden: -O (Muhammed) Miraç için gönderildi mi? Diye sordular. Cebrail (a.s.) evet gönderildi deyince kapı açıldı.
İçerde yüce Allah’ın (c.c.) onun için; Biz onu yüksek bir yere kaldırdık buyurduğu İdris (a.s.) bulunmaktaydı.
İdris (a.s.) beyaz tenli, uzun boylu, geniş göğüslü, çok ve uzun saçlı bir Zat idi.
Cebrail (a.s.): -Ya Muhammed! Şu gördüğün Kişi Rabbimin yükseklere kaldırdığı İdris’tir. Sen Ona selam ver dedi.
Peygamberimiz İdris’e (a.s.) selam verdi. İdris’te (a.s.) selamını alıp: -Hoş geldin sefalar getirdin ey salih kardeş, salih peygamber dedi.
Cebrail (a.s.) peygamberimizin elinden tutarak göğün beşinci katına doğru yükseltti. Beşince kata yükselince kapısını çalıp bekçisine aç diye emretti. İçerden: -Kim o? Diye soruldu. Cebrail’de (a.s.): -Ben Cebrail’im, yanımda Muhammed var dedi. Yine içerden: -Muhammed Mir’aç için gönderildi mi? Diye sordular.
Cebrail (a.s.) gönderildi deyince kapı açıldı. Orada Harun (a.s.) ile karşılaştılar.
Kendisi son derece güzel yüzlü, genç olduğu halde ak saçlı, gür ve aksakallı bir Zat idi.
Peygamberimiz: -Ey Cebrail! Şu gördüğümüz güzel yüzlü, ulu Zat kimdir? Diye sordu. Cebrail’de (a.s.) -O kavmi içinde sevdirilmiş Harun b. İmran’dır. Sen Ona selam ver dedi. Peygamberimiz Harun’a (a.s.) selam verdi. Oda selamını aldıktan sonra: -Hoş geldin sefalar getirdin salih kardeş, salih peygamber dedi. Peygamberimiz hakkında hayır dualarda bulundu.
Cebrail peygamberimizi göğün altıncı katına doğru yükseltti. Varınca kapısını çaldı, bekçisine aç diye emretti. İçerden: -Kimdir o? Diye seslenildi. Cebrail (a.s.): -Ben Cebrail’im, yanımda Muhammed var dedi. Yine içerden: -O Mir’aç için gönderildi mi? Diye soruldu. Cebrail (a.s.), evet gönderildi deyince kapı açıldı. Göğün altıncı katında Musa (a.s.) vardı. Kendisi uzun boylu, esmer tenli, yüksek burunlu, düz ve uzun saçlı, az etli, zayıfça bir Zat idi. Peygamberimiz Onu görünce Cebrail’e (a.s.): -Ya Cebrail! Şu gördüğüm Zat kimdir? Diye sordu. -O kardeşin Musa b. İmran’dır. Ona selam ver dedi. Peygamberimiz Musa’ya (a.s.) selam verdi. O da selamını aldıktan sonra: -Hoş geldin sefalar getirdin salih kardeş, salih peygamber, ümmî peygamber dedi ve peygamberimiz için hayır dualar etti.
Cebrail (a.s.) peygamberimizin elinden tutarak göğün yedinci ve son katına yükseltti. Kapısını çalarak bekçisine aç diye emretti. İçerden: -Kimdir o? Diye seslenildi. Cebrail (a.s.): -Ben Cebrail’im, yanımda Muhammed var dedi. Yine içerden: -O Mir’aç için gönderildi mi? Diye soruldu. Cebrail (a.s.), evet gönderildi deyince kapı açıldı. Karşılarına Beyt-i Mamur çıktı.
Beyt-i Mamur öylesine büyüktü ki her gün kapısından yetmiş bin melek girer de dönen olmazdı.
Beyt-i Mamur’un kapılarından bir kapısının önüne konulmuş bir kürsüde ulu bir Zat oturmaktaydı.
Peygamberimizin gözleri Beyt-i Mamur’a takılı kalmıştı. Cebrail’e (a.s.): -Ya Cebrail! Şu gördüğüm nedir? Diye sordu. Cebrail’de (a.s.): -Ya Muhammed! Şu gördüğün Beyt-i Mamur’dur. Kapısında oturan kişi de Rabbimin halili İbrahim’dir. Sen Ona selam ver dedi.
Peygamberimizde İbrahim’e (a.s.) selam verdi. O da selamını aldıktan sonra: -Hoş geldin sefalar getirdin ey Oğlum, ey salih peygamber dedi. Kendisi çok yaşlı ulu ve heybetli bir zat idi ama sima olarak peygamberimize çok benzemekteydi. İbrahim (a.s.) Peygamberimize: -Ey Oğlum! Ey Rabbimin habibi olan Ümmî peygamber! Geri döndüğünde ümmetine benden selam söyle.
Onlar cennete fidan dikmeyi çoğaltsınlar.
Onlara cennete fidan dikmeyi çoğaltmalarını emret. Çünkü cennetin toprağı güzel, suyu tatlı, arzı da geniş ve düzlüktür dedi.
Peygamberimizde: -Ya İbrahim! Ey kutlu atam! Ümmetime bildirmemi emrettiğin cennete fidan dikme nedir? Diye sordu. İbrahim’de (a.s.): -Ey Oğlum! Ey Rabbimin habibi olan Ümmi peygamber! Cennete dikilecek fidan Sübhânallahi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’tır dedi.
Cebrail (a.s.) yedinci göğün üzerinde sadece Allah’ın (c.c) bildiği makamlara doğru yükseltti. Gölgesi ile bütün gökleri ve cennetleri gölgeleyen yaprakları fil kulakları kadar iri, meyveleri küpler kadar büyük bir ağacın bulunduğu yere gelince: -Ya Muhammed! Burası Sidretülmüntehâ’dır dedi.
O öyle bir ağaçtı ki üzerine şanı yüce Allah’ın (c.c.) celal ve azamet nurunun tecellisi üzerine kapladıkça kaplamış, yakut ve zümrüt ışıltılarına benzeyen renklere büründürmüştü. Bu rengârenk ışıltılar Onu o kadar güzelleştirmişti ki Allah’ın (c.c) yarattıklarından hiçbir yaratık güzellikte Onun dengi değildi.
Hiç bir şey Onu tarif ve tavsif edemezdi.
Peygamberlerin ve meleklerin işleri Ona varıp dayanır, alınacağı zaman Ondan alınır, her şey Onda nihayet bulurdu.
Orası yaratıklara verilen ilmin ve bilginin son bulduğu yerdi. Ondan sonrası meçhuldü. Allah’ın (c.c.) sonsuz ilminin içindeydi.
Cebrail (a.s.) peygamberimizi Sidretülmüntehâ’nın gölgesi altında yükselttikçe yükseltti; kaza ve kaderlerin yazıldığı kalemlerin cızırtısının duyulacağı yerlere kadar götürdü.
Geldikleri yere Cennetten getirilmiş, Ref Ref denilen ipek bir sergi, bir döşek serilmişti. Ref Ref ufukları doldurup kaplamaktaydı.
Cebrail (a.s.) Sidretülmünteha’ya gelinceye kadar aslı suret üzerinde idi. Altı yüz kanadını açmış, ufku kaplayan her kanadından inceler, yakutlar saçılır bir haldeydi. Sidretülmünteha’ya gelince Cenab-ı Hakka olan korku ve saygısından büzüldü. Peygamberimiz Onu eskimiş bir deve çuluna benzer bir halde gördü.
Cebrail (a.s.) peygamberimize Ref Ref üzerine oturmasını işaret ettikten sonra yanından ayrıldı.
Cebrail (a.s.) ayrıldıktan sonra peygamberimiz Aziz ve Cebbar olan Rabbine doğru yükseltilip, yaklaştırıldı. Yaklaştırıldıkça sesler kesildi.
Salt sessizlik peygamberimizi bir parça ürkütünce: -Korkma ya Muhammed! Yaklaş yaklaş buyruldu.
Peygamberimiz korkmadı ve yaklaştı.
Kürsî o kadar büyüktü ki yedi kat ve gökler çöl ortasına atılmış bir halka gibiydi.
Kürsî ise Arş karşısında çöl ortasına atılmış bir halkadan başka bir şey değildi.
Nihayet peygamberimiz hiç bir kimsenin hiç bir zaman erişememiş, erişemeyecek olduğu Yakınlık Makamına, İlahî kabule, İlahî ikram ve ihsana nail oldu.
Cenab-ı Hakkın cemalini görme şeref ve mutluluğuna erişti.
Yüce Allah Miraç gecesinde peygamberimize vahiy etmek istediklerini istediği şekilde vahiy etti.
Bu konuda Cenab-ı Hak Kuran-ı Azimüşşanında:
“-Batmakta olan yıldıza ant olsun ki Muhammed şaşırmadı da, azıtmadı da.
Kendi aklından bir şey söylemez Kendiliğinden konuşmaz. O ancak vahiy olunanları söyler. Onun konuşması vahiy iledir.
Şiddetli bir Güç Sahibi’nin görevlendirdiği öğretmiştir Ona.
O, yüksekliklerin doruklarına çıkarıldı, en yüksek ufuklara vardırıldı.
Sonra yaklaştı da en yüksek ufkun Maverasına ulaştı.
İki yay kadar veya daha yakındılar.
Verdi kuluna, vereceği vahyi.
Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı.
Ey inkârcılar! Şimdi siz Ona ve gördüklerine mi tartışır, mücadele edersiniz?
Ant olsun ki O Cebrail’i Sidretülmüntehâ’da bir defa daha inişinde görmüştür.
Cennetülme’va ise Onun yanındadır.
O dem ki O sidre’yi bürüyen, bürüyordu.
Gözü ne şaştı, ne de sınırı aştı. O sadece göreceğini gördü.
Ant olsun ki O Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü gördü.” Buyurdu. (Necm 1-18)
Bahsi geçen Cennetülmev’a arşın sağında olup şehit ruhlarının konak yeridir.
Miraç gecesi Yüce Allah (c.c.) peygamberimize üç şey ihsan buyurdu.
1-Elli namaz sevabına denk olan beş vakit namaz verildi.
2-Bakara suresinin son iki ayetleri verildi.
3- Peygamberimizin ümmetinden olup da Allah’a şerik koşmayanların kul hakkı dışındaki küçük günahları bağışlandı.
Burada bağışlanmayan yedi büyük günah vardır ki bunlar sıra ile: -Allah’a şerik koşmak,
-Sihir yapmak,
-Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmek,
-Faiz yemek,
-Yetim malı yemek,
-Savaş meydanından kaçmak,
-Zinadan korunan, böyle bir günahı aklından dahi geçirmeyen Müslüman bir kadına zina isnat etmektir.
Miraç gecesi mümin kullara ihsan buyrulan Bakara suresinin son iki ayetinde Cenab-ı hak:
“-Peygamber ve Ona inananlar, Ona Rabbinden indirilene de inandı.
Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine de inandı.
Ey Rabbimiz! Peygamberlerin arasında hiçbirini ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik.
Ey Rabbimiz! Affını dileriz. Dönüş ancak sanadır dediler.
Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yük yükler. Kazandığı iyilik lehine, kötülükse aleyhinedir.
Ey Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme.
Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceği şeyleri taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bizi acı. Sen mevlâmızsın, kâfirlere karşı bize yardım et.” Buyurdu. (Bakara 285-286)
Yüce Allah (c.c.) vahiy edeceğini vahiy ettikten sonra peygamberimiz Cebrail (a.s.) tarafından Cennete götürüldü.
Cennetin eni yerlerle gökler kadar olup peygamberimiz orada inciden, yakuttan, zebercedden köşkler, inciden kubbeler, buna benzeyen yada benzemeyen nice nice güzellikler gördü.
Cennetin toprağını misler gibi kokar bir halde buldu.
Cennetin tam ortasında sütten, kardan daha ak bir ırmak akıp gitmedeydi.
Peygamberimiz gördüğü güzelliklerden kendinden geçip gitmiş bir halde: -Ey Cebrail! burası neresidir? Şu ırmak kimindir? Diye sordu.
Cebrail’de (a.s.): -Ya Muhammed! O Yüce Allah’ın sana vermiş olduğu Kevser ırmağıdır. Onun suyu baldan daha tatlıdır dedi.
= = =
Peygamberimizi karşılayıcı meleklerin arasında yüzü hiç gülmeyen bir melek daha vardı ki o cehennemin hazini, bekçisi olan Malik (a.s.) idi.
Güler yüzlü meleklerin arasında Onun da bulunması peygamberimizin dikkatini çekti. Kim olduğunu Cebrail’e (a.s) sordu.
Cebrail (a.s.): -O cehennemin bekçisi olan Malik’tir dedi.
Peygamberimiz cehennemin nasıl bir yer olduğunu da merak etti, görmek istedi.
Bu nedenle: -Ey Cebrail! Sen Malik’e emretsen de cehennemi bana gösterse olmaz mı? Diye sordu. Cebrail’de (a.s.): -Ey Muhammed! Olur. Ben bana emrettiğini Malik’e emredeyim dedi. Sonra Malik’e (a.s.) dönerek: -Ey Malik! Sen Muhammed’e cehennemi göster diye emretti.
Cennet ve cehennem ayrı ayrı yerler de idi ama zaman ve mekan mefhumu olmadığından Malik’in (a.s.) bir hareketiyle cehennem peygamberimizin önünde beliriverdi.
Sanki cehennem bir örtünün altındaydı da Malik (a.s.) bu örtüyü kaldırıvermişti.
Cehennem ortaya çıkınca kaynamaya, yükselmeye başladı. Kaynaması, yükselmesi artınca peygamberimiz onun gördüğü her şeyi yakalayıp, yutuvereceğini zannetti.
Bu ara cehennemde azap görenlerin azap zincirlerini de gördü.
Cebrail’e (a.s.) dönerek: -Ey Cebrail! Sen Malik’e emret de cehennemi geri çevirsin buyurdu. Cebrail (a.s. Malik’e (a.s.) emretti.
Malik’te (a.s.): -Ey cehennem sakinleş dedi.
Onun emri üzerine cehennem sakinleşti, yuvasına döndü ve ortadan kayboldu.
Peygamberimiz cehennemden çok etkilenmişti. Miraçtan dönüşünde ashabıyla konuşurken: -Ey Ümmet-i Muhammed! Benim gördüklerimi sizlerde görseydiniz vallahi çok ağlar, çok az gülerdiniz.
Muhammed’in varlığı kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki benim gördüklerimi sizlerde görmüş olsaydınız muhakkak ki çok az güler, çok ağlardınız buyurduğunda ashabı: - Ya Resulallah! Sen ne görmüştün? Diye sormuşlar; Peygamberimizde: -Ben Cenneti ve Cehennemi gördüm. Cehennemden uzak durunuz buyurmuştu.
Peygamber efendimiz Arş-ı Alâ’da Cenab-ı Hakkın cemalini temaşa edip, alacaklarını aldıktan sonra Cebrail Onu getirdiği yoldan geri getirdi.
Peygamberimiz Beytülmakdis’in kapısına bağlı olan Burak’a binerek Mekke’ye geri döndü.
Peygamberimiz Cebrail’e (a.s.): -Ey Cebrail! Ben kavmime İsra ve Miraç mucizesini haber vereceğim ama onlar bana inanmazlar dedi. Cebrail: -Ey Muhammed! Kavmin inanmasa bile Ebu Bekir inanır. O söylediklerini tasdik eder. Çünkü sıddıktır dedi.
Cebrail (a.s.) yanından ayrıldıktan sonra peygamberimiz yattığı yere geldi. Yatağını henüz soğumamış buldu. Derin bir huzur ve mutluluk içinde olduğu halde yatağına yatıp uyudu.
Fecirden az öncesinde Cebrail yanına geldi. Peygamberimiz öğrensin diye imam olup sabah namazını kıldırdı.
Cebrail (a.s.) gittikten sonra peygamberimiz kalkıp ev halkını uyandırdı.
Ümmü Hani hatun ve ev halkını imam olup Cebrail’den (a.s.) öğrendiği gibi sabah namazını kıldırdı. Böylece Ümmü Hani hatun ve ailesi ilk sabah namazı kılma şerefine eriştiler.
Namazdan sonra peygamberimiz: -Ey Ümmü Hani! Sizinde görüp şahit olduğunuz gibi ben şu vadide sizinle birlikte yatsı namazını kıldıktan sonra Beytülmakdis’e götürüldüm ve Onun içinde namaz kıldım. Sonra gördüğün gibi sabah namazını da sizinle birlikte kıldım buyurduktan sonra gitmek için ayağa kalkınca Ümmü Hani hatun: -Ey Amcamın oğlu! Ey Allah’ın peygamberi! Sana ant veriyorum sakın şu söylediklerini halka söyleme. Onlar sana inanmazlarda sonra seni yalanlayıp üzerler dedi. Peygamberimizin ridasından tutarak onu bırakmak istemedi.
Peygamberimiz: -Ey Ümmü Hani! Vallahi bütün bunlar Rabbimin bana olan bir rahmeti, bir mucizesidir. Vallahi bunlar gizlenmemesi gereken Rabbimin ayetlerinden bir ayettir. Ben bunu onlara söyleyeceğim buyurdu.
Bunun üzerine Ümmü Hani: -Ey Allah’ın peygamberi! O halde sen Allah’ın inayetiyle git. Allahın rahmet ve yardımı üzerinde olsun dedi.
Peygamberimiz uzaklaşırken Ümmü Hani Habeşli cariyesini çağırıp: -Sen Resulallah’ın arkasından git. Onu yalnız bırakma. O halka ne söylüyor diye dinle. Ona göz kulak ol diye emretti.
Bütün bunlar olurken Abdülmuttalib oğulları peygamberimizi kayboldu zannetmişler aramaya çıkmışlardı.
Müşriklerin peygamberimize olan kinlerini ve düşmanlıklarını iyi bildiklerinden Onun için korkmakta, endişe etmekteydiler.
Bu nedenle telaş ve korku içinde Onu Mekke’nin dört bir yanında aradılar. Fakat Onu Ümmü Hani’nin evinde aramak kimsenin aklına gelmedi.
Peygamberimizi bulamayınca korku ve endişeleri daha da arttı. Bu nedenle aramalarını hızlandırıp çoğalttılar.
Hatta peygamberimizin amcası Hz. Abbas (r.a) Mekke’nin biraz ilersinde bulunan Zi Tuva dağına kadar gitti fakat Onu orada bulamadı.
Hz. Abbas (r.a) iri yarı; gür sesli bir kişi idi. Belki duyururum ümidiyle Zi Tuva dağının tepesinden peygamberimizi: -Ya Muhammed! Ya Muhammed! Neredesin? Diye bağırarak aramaya başladı.
Bu sırada peygamberimiz Ümmü Hani’nin evinden çıkmış müşriklere İsra ve Miraç mucizelerini haber vermek üzere Kâbe’nin yanındaki hıcr mevkiine doğru gitmekteydi.
Hz. Abbas bulmaktan ümidini kesmek üzereydi ki sesini duyan peygamberimiz: -Lebbeyk! Lebbeyk! Buradayım, buyur diye cevap verdi. Hz. Abbas (r.a) Ona doğru koşarak: -Ey Kardeşimin Oğlu! Sen kavmini geceden beri zahmet ve meşakkate soktun. Ne zamandan beri seni arayıp duruyoruz. Nerede idin? Diye sordu. Peygamberimizde: -Ey amca! Ben Beytülmakdis’te idim. Gecenin bir bölümünü orada geçirdim buyurdu. Hz. Abbas hayretler içinde: -Ey Kardeşimin Oğlu! Sen bir gece içinde mi Beytülmakdis’e gidip geldin? Diye sordu. Peygamberimiz de: -Ey amca! Evet, bir gece içinde Beytülmakdis’e gidip geldim buyurunca Hz. Abbas: -Ey Kardeşimin Oğlu! Muhakkak ki başına bir hayır gelmiş olmalıdır demekten kendini alamadı. Peygamberimiz de: -Ey amca! Başıma hayırların en büyüğü, en güzelinden başka bir şey gelmemiştir buyurdu.
Peygamberimiz Kâbe’nin Hıcr, Hatîm diye anılan kısmına gelip ayakta durdu. Orada oturup sohbet etmekte olan müşriklere İsra ve Miraç mucizesini haber verdi. Onun bu sözleri müşrikleri şaşırtıp afallattı. Birbirlerine: -Doğrusu biz şimdiye kadar bunun gibisini hiç işitmedik. Bu şaşılacak, inanılmayacak bir şey! Vallahi deve Mekke’den Şam’a bir ayda, dönüşte de bir ayda sürülüp götürülür. Muhammed ise bir tek gecenin içinde oraya gidip de geri dönebilir mi?
Vallahi biz Beytülmakdis’e develerimizin böğürlerine, ciğerlerine vura vura bir ayda varırız.
Muhammed oraya bir gecenin içinde gidip dönmüş ha! Dediler, peygamberimizi yalanladılar. Sonrada hep birlikte peygamberimizin yanına gelerek: -Ey Muhammed! Şu söylediklerin konusunda delilin var mıdır? Diye sordular. Cevap vermesine fırsat vermeden de: -Delilin olduğunu söylesen de biz sana yine inanmayız dediler.
Kavminin yalanlaması peygamberimizi çok üzmüştü. Bu nedenle gayet üzgün ve mahzun bir kenara çekilip oturdu. Peygamberimizin bu sözlerini onu yalanlama konusunda büyük bir fırsat olarak gören Ebu Cehil hemen gelerek alaycı bir tavırla: -Ey Muhammed! Vallahi şu dediğin yere biz develerimizi böğürte böğürte ancak iki ayda gidip gelebiliriz. Sen ise bir gecede gidip geldiğini söylemektesin. Bu konuda yararlandığın bir şey var mı? Diye sordu. -Ey Ebul Hakem! Evet! Bu gece yararlandığım bir şey vardır. İstersen sana onu söyleyebilirim buyurdu. Ebu Cehil: -Ey Muhammed! Yararlandığın şey nedir? Sen bu gece nereye götürülüp geri getirildin? Diye sordu. Peygamberimiz: -Ben bu gece Beytülmakdis’e götürülüp getirildim buyurdu. Ebu Cehil inanmaz bir tavırla: -Sonra da aramızda sabahladın öyle mi? Dedi. Peygamberimiz de: -Evet! Ben gecenin bir kısmında Beytülmakdis’e götürülüp getirildim. Sonrada aranızda sabahladım buyurdu. Ebu Cehil: -Ey Muhammed! Şu söylediklerin çok önemli bir iddiadır. Sen bunu kavmine de söyler misin? Bana söylediğin sözleri söyleyesin diye kavmini buraya çağırmamı ister misin? Bunu uygun görür müsün? Diye sordu. Peygamberimizde: -Olur! Sen kavmini buraya çağır da sana söylediklerimi onlara da söyleyeyim buyurdu. Ebu Cehil hemen ayağa kalkarak: -Ey Kâ’b b. Lüey cemaati! Diye bağırmaya başladı. Sesini duyanlar yerlerinden silkinip Ebu Cehil’in yanına koştular. Kureyşîler etraflarında toplanınca Ebu Cehil: -Ey Muhammed! Bana söylediklerini onlara da söyle dedi. Peygamberimiz: -Ben bu gece Beytülmakdis’e götürüldüm buyurdu. Hayretler içinde kalan müşrikler: -Ey Muhammed! Sen bu gece Beytülmakdis’e götürüldün ve oradan döndün öyle mi? Diye sordular. Peygamberimiz: -Evet buyurdu. Müşrikler inanmayarak: -Sen tek gecede Beytülmakdis’e gidip geldin sonrada aramızda sabahladın öyle mi? Diye sordular. Müşrikler bu iddiayla peygamberimizin kendi kendini güç duruma düşürdüğünü, sordukları sorularla onun bu güç durumunu daha da pekiştireceklerini zannediyorlardı. Onlara göre bir insanın bir gecede Beytülmakdis’e gidip geldim iddiası son derece ve saçma inanılmazdı. Bu iddia ne kadar çok tekrar ettirilir ise peygamberimiz o kadar güç duruma düşecekti. Belki de bu iddiayla peygamberimize deli damgası vurabileceklerdi. Bu nedenle Müşrikler sorularını çoğaltıp durdular. Peygamberimiz onların bu konudaki sorularına: -Evet! Ben bu gece Beytülmakdis’e götürüldüm. Orada namaz kıldım. Sonrada geri getirildim ve içinizde sabahladım diye yanıt veriyordu. Müşrikler Onu dinledikçe kimileri ellerini çırpıyor, kimileri şaşkınlıkla ellerini başlarının üzerine koyuyorlar, ya da inanmaz bir tavırla başlarını sallıyorlardı.
Peygamberimizin en büyük destekçilerinden birisi Ebu Bekir (r.a) idi. Ebu Bekir (a.s.) peygamberimiz her ne dediyse en küçük bir ikircik göstermeden tasdik etmişti. Fakat peygamberimizin şu söyledikleri müşriklere göre öylesine akıl dışı idi ki Onun bu sözlerini Ebu Bekir’de kabul etmeyip karşı çıkacak belki de peygamberimize olan desteğini çekmek zorunda kalacaktı.
Bu nedenle müşrikler hemen Hz. Ebu Bekir’in (r.a) yanına koştular. Ona: -Ey Ebu Bekir! Senin Muhammed hakkındaki şeyden haberin var mı? O güya bu gece Beytülmakdis’e varmış, orada namaz kılmış, sonra da Mekke’ye dönüp aramızda sabahlamış dediler. Hz Ebu Bekir (r.a) irkilerek: -Sizler bu konuda muhakkak ki yalan söylüyorsunuz dedi. Bunun üzerine müşrikler: -Ey Ebu Bekir! Hayır! Vallahi Muhammed bu sözleri şuradaki Mescit’te halka söylemiş, halkta onu duymuştur dediler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a) en küçük bir tereddüt getirmeden: -Vallahi eğer O bunu söyledi ise muhakkak ki doğrudur demekten kendini alamadı.
Şaşırma sırası bu kez müşriklerdeydi: -Ey Ebu Bekir! Sen onun bu saçma sözlerini doğruluyor, kendisinin bir gecede Beytülmakdis’e gidip sabahtan önce Mekke’ye geldiğini doğru buluyor musun? O Beytülmakdis ki bizler develerimizin böğürlerini vura vura ancak bir ayda gider, bir ayda da geliriz. Sen hâlâ Onun doğru sözlülüğüne şahadet ediyor musun? Diye sordular. Hz. Ebu Bekir (r.a) yine en küçük bir tereddüt dahi göstermeden: -Ey Kavmim ! Evet, ben onu hiç şek ve şüpheye düşmeden doğruluyorum.
Fakat bunda şaşılacak ne var ki? Vallahi ben Onu bundan daha uzak olanını da, gecenin ve gündüzün herhangi bir saatinde kendisine semadan haberler geldiğine haber verişini de tasdik edip duruyorum dedikten sonra peygamberimizin yanına geldi.
Peygamberimize: -Ey Allah’ın resulü! Sen şu halka bu gece Beytülmakdis’e gittiğini ve sonra geri dönüp aralarında sabahladığını söyledin mi? Diye sordu.
Peygamberimiz bu soruya: -Ey Ebu Bekir! Evet, söylediğin gibidir. Ben onlara bunu haber verdim diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a): -Ya Resulallah! Muhakkak ki sen doğrulardansın. Fakat şu kavmin sana inanmıyor. Burada Beytülmakdis’i görmüş pek çok insan vardır. Bende orayı görmüş bir kişiyim. Fakat Sen onu daha önce görmemiştin. Sen onu bize tarif ve tavsif et de kavminin içine düştüğü şüpheleri gider dedi. Peygamberimiz geceleyin gördüğü Beytülmakdis’i hatırlamaya çalıştı. Fakat bazı şeyler hafızasında silikti.
Beytülmakdis’e ait bazı şeyleri yeterince tarif ve tavsif edemeyeceği korkusu içini sarmak üzereydi ki bir mucize olarak Beytülmakdis gözlerinin önüne getirildi. Beytülmakdis’le arasındaki uzaklık giderildi.
Peygamberimiz Beytülmakdis’e bakarak tarif ve tavsif etmeye başladı.
Hz. Ebu Bekir (r.a) ve müşrikler ona bazı sorular soruyorlar, peygamberimizde Beytülmakdis’e bakarak sorularını yanıtlıyordu.
Müşrikler sorularını uzattıkça uzattılar. Öyle ki Beytülmakdis’in kaç kapısı vardır? Hangi yönlerdedir? Kaç penceresi vardır? Filanca yöndeki boyası nasıldır? Diye sormaktan kendilerini alamadılar.
Müşrikler sorularına peygamberimizin tek tek ve doğru olarak yanıtladığını görünce şaşırıyorlar: -Vallahi tarif ve tavsifte isabet etmiştir. Vallahi O orayı daha önce görmüş olmalıdır demeye mecbur kalıyorlardı.
Müşriklerden bazıları: -Ya Muhammed! Sen bir gecede Beytülmakdis’e gidip geldi isen aynı yol üzerinde bulunan kervanımızı da görmüş olmalısın.
Sen kervanımızdan haber ver. O kervan bizim için Beytülmakdis’ten daha önemli, daha kıymetlidir dediler.
Kimileri de: -Ya Muhammed! Sen filânca yerdeki develerimizi de gördün mü? Sen onlardan bir şeylere rastladın mı diyorlar, develerinin durumunu peygamberimize soruyorlardı.
Peygamberimiz: -Evet! Vallahi filânca yerde filânca oğullarını rastladım. Onlar bir deve kaybetmişlerde onu aramaya gitmişlerdi. Konak yerlerine vardığım da onlardan hiç kimse yoktu. Bende susamıştım. Onların içinde su bulunan su kapları vardı ki üzerine bir örtü örtülmüştü. Örtüsünü açıp, içindeki suyu içtim. Suyu içilip bitirilmiş olarak eskisi gibi üzerini kapadım. O kafile şu anda Beyza’da Ten’im yokuşundan inmek üzeredir. Kafilenin önünde boz siyah renkli erkek bir deve, devenin üzerinde de birisi siyah diğeri alaca iki çuval vardır buyurunca orada bulunan Velid b. Mugire: -Sihirbaz diye bağırdı. Peygamberimiz: -Onlar nerede ise gelmek üzeredirler. Gelince siz onlara kaplarındaki suyu sorunuz buyurdu. Müşriklerden hiç birisi Ona inanmıyordu. Bu nedenle: -Ey Muhammed! Lat ve Uzza’ya ant olsun ki Sen bir delisin diye bağırdılar.
Peygamberimiz onarın bu sözlerine aldırmadan devam etti. -Ben şu vadide filân oğullarının kafilesine de rastladım. Onlar bir hayvanın sesinden korkmuş bir haldeydiler. Bir develeri de ürküp kaçmıştı. Develerinin nerede olduğunu bilmiyorlardı. Ben onları develerinin yerini haber verdim.
Bu ara uzaktan uzağa deve çıngırak sesleri duyulmaya başlamıştı. Bu peygamberimizin bir mucize olarak gelmekte olduğunu haber verdiği kervana ait olmalıydı.
Müşrikler merakla Ten’im yokuşuna doğru koşuştular. Peygamberimizin verdiği haberleri yalan çıkarma umuntusuyla kervanı gözlemeye başladılar.
Nihayet kervan göründü. Kervanın başında peygamberimizin haber verdiği gibi boz siyah erkek bir deve, devenin üzerinde de birisi siyah, diğeri alaca iki çuval vardı.
Müşrikler hemen kervancılara su kabını sordular. Kervancılarda: -Vallahi biz filân vadiye geldiğimizde develerimizden birini yitirmiştik. Onu aramak üzere gittiğimizin dönüşünde su kabımızı boş bulduk. Birisi suyu içmiş sonra da üzerine kapatmış olmalı. Düşüp dökülmüş olsaydı üzeri kapalı kalmazdı dediler.
Müşrikler diğer kafile gelinceye kadar yol üzerinde beklediler. Kafile gelince soracaklarını sordular.
Onlar da: -Evet! Vallahi kendisinin anmış olduğu vadiye geldiğimizde vahşi bir hayvan tarafından ürkütülüp, korkutulduk. Bu ara develerimizde biri ürküp kaçtı.
Biz onun nerede olduğunu bilmiyorduk. Bir seslenici bize devenin yerini haber verdi de gidip onu orada bulduk ve tuttuk. Vallahi seslenicinin sesi Muhammed’in sesiydi dediler.
Fakat müşrikler peygamberimizin bildirdiği mucizeyi kabul etmek istemiyorlar, kervandaki develerin hatta çobanların sayısına varıncaya kadar sormadıkları bir şey bırakmıyorlardı.
Peygamberimizde sordukları her soruyu sükûnetle cevap veriyordu. Müşrikler kendilerine haber verilenlerin doğru olduğunu gördükleri halde iman etmekten kaçındılar.
Sonunda: -Vallahi bu Muhammed’in sihirlerinden bir sihirdir. Velid b. Mugire’nin söylediği doğru imiş deyip, yanından ayrıldılar.
Hz. Ebu Bekir (r.a) ise her şeyi en baştan beri takip etmekte idi. Peygamberimizin verdiği haberler doğru çıktıkça imanı çoğalıp, pekişiyordu.
Müşrikler sihirbazlıkla suçlayıp yanından ayrıldıkları zaman peygamberimizin yanına koşup: -Ya Muhammed! Her zaman olduğu gibi yine doğrulardansın. Sen Muhakkak ki Allah’ın kulu ve resulüsün. Ben bunu tekrar tekrar şahadet ederim demekten kendini alamadı.
Bunun üzerine peygamberimiz: -Ey Ebu Bekir! Sen de sıdıklardansın. Sen söylediklerimi en küçük bir şüpheye dahi düşmeden kabul ve tasdik ettin. Sen Sıdık’sın buyurdu. O gün Hz. Ebu Bekir’e Sıdık ismini verdi.
O gün güneşin zeval vaktinde, gölge bir nalın tasması kadar uzadığında Cebrail gelerek peygamberimize Kâbe’nin yanında öğle namazını kıldırdı.
Ve yine o gün her şeyin gölgesi iki misli olunca ikindi, oruçlunun iftar ettiği zaman akşam akşam şafağının kaybolduğu zaman yatsı namazını kıldırdı.
Ertesi gün olunca sabahleyin erkenden Cebrail (a.s.) tekrar geldi. Oruçlu için yeme ve içmenin kesildiği saatlerde sabah, her şeyin gölgesi bir misli olunca öğle, iki misli olunca ikindi, oruçlunun iftar ettiği zaman akşam, gecenin üçte birinin evvelinde ya da evveline doğru yatsı namazını kıldırdı.
Ertesi gün sabahleyin tekrar geldi ve ortalık ağardığı aydınlandığı zaman sabah namazını kıldırdıktan sonra: -Ya Muhammed! Bu gösterdiklerim senden önceki peygamberlerin namaz vakitleridir. Namaz için vakit bu vakitlerin arasıdır dedi.
Bütün peygamberler namaz kılmışlardı. Fakat onların namazları günün belli vakitlerindeydi.
Buna göre: Sabah namazı Adem’in (a.s.), Öğle namazı İbrahim (a.s.), İshak (a.s.) ve Davut’un (a.s.), İkindi namazı Süleyman (a.s.), Üzeyr (a.s.), ve Yunus’un (a.s.), Yatsı namazı ise Musa (a.s) ve Yusuf’un (a.s.) namazlarıydı.
Özellikle bazı batılı müsteşrikler namazın Kuran-ı Kerimde olmadığını iddia etmişlerdir.
Taberî tefsirinde, Hakim Müstedrek’inde bildirdiğine göre büyük İslam alimlerinden Abdullah b. Abbas’a (r.a): -Beş vakit namaz Kuran-ı Kerim’de var mıdır? Diye sorulduğunda İbn. Abbas: -Evet vardır. Rum suresinin on yedinci ve on sekizinci ayetlerindeki Hîne Tumsûne akşam, Hîne Tusbihûne sabah, Ve Aşiyyen ikindi, Ve Hîne Tuzhirûne öğle namazlarıdır. Yatsı namazı ise Nur suresinin elli sekizinci ayetindedir. Bu ayetinde Cenab-ı Hak, Ve min ba’di salâtil’işai buyurur ki bu da birde yatsı namazından sonra demektir dedi.
Ahmet b. Hanbel k.s) Müsned’inde bildirdiğine göre Resul-ü Ekrem efendimiz: -Ey Ümmetim! Şanı yüce Allah Bana fazl-ı kereminden bir namaz daha ekledi ki o vitr namazıdır. O namazın vakti de yatsı ile tan yeri ağarıncaya kadar olan zaman arasıdır.
Muhakkak ki Allah size kızıl tüylü develerden, bütün dünya mallarından daha hayırlı olan bir namazı daha emretti o vitr namazıdır.
Allah onu yatsı ile tan yeri ağarıncaya kadar olan zaman içinde kılmanızı emir buyurdu buyurmuşlardır.
İsra ve Miraç mucizesi özellikle batılı müsteşriklerce en çok tartışılan, tenkit edilen konulardan biridir.
Konunun önemi bu konuda pek çok rivayetlerin de oluşmasına yol açmıştır.
İsra ve Mir’aç mucizesi rivayetlere göre; kimilerinde hicretten on sekiz ay, kimilerinde on altı ay, kimilerinde on dört ay, kimilerinde bir yıl önce, kimilerine göre de sekiz ay önce olduğu bildirilmektedir.
Hicretin nübüvvetin on üçüncü yılının ilk aylarında gerçekleştiği düşünülürse İsra ve Miraç mucizesinin hicretten sekiz ay önce, Recep ayının yirmi yedinci gecesi vuku bulduğu rivayetinin gerçeğe daha uygun olduğu anlaşılır.
Yine bazı rivayetlerde İsra ve Miraç mucizesinin bedenen değil de ruhen vuku bulduğu kayıtlı ise de selef ve halef; hadis, fıkıh ve kelam âlimler topluluğunun mezhebine göre peygamberimiz geceleyin Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa’ya uyanık ve bilinci yerindeyken bedeni ve ruhu ile birlikte Burak üzerinde İsra buyrulmuştur.
Kurulan Miraç ile de ruhen ve bedenen, uyanık ve bilinci yerindeyken göklere çıkarılmış, Cenab-ı Hakkın cemalini bu şekilde temaşa etmiş, alacaklarını bu şekilde almıştır.
Bu aynı zamanda içlerinde Abdullah b. Abbas, Cabir b. Abdullah Hz. Ömer, Abdullah b. Mesud gibi onlarca sahabenin de görüşüdür.
Tabiinden ya da tebe-i tabiinden Taberî, Ahmet b. Hanbel gibi fakihlerden, muhaddislerden, kelamcılardan, müfessirlerden ekserisinin görüşü de budur.
Ayrıca Enes b. Malik, Abdullah b.Abbas Ümmü Hani bint-i Ebu Talib, Hz. Ümmü Seleme, Hz. Aişe, Hz. Ömer Hz. Ali gibi peygamberimize çok yakın olan sabaheler tarafından da mufassal ve muhtasar olarak nakil ve rivayet edilmiştir.
Kuran-ı Kerimin Necm suresinin 1-18 ayetleri miraç mucizesi konusunda en küçük şüpheleri dahi gidermektedir.
Yine Kuran-ı Kerim’inde Yüce Allah (c.c.):
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
“-Tenzih O Süphân’a ki kulu Muhammed’i ayetlerini göstermek için bir gece Mescid-i Haramdan çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksa’ya isra buyurdu ki Allah’ın şanı çok yücedir. Doğrusu O en iyi işiten, en iyi görendir.” buyurmuştur. (İsra 1)
Bu ayet-i Kerime İsra mucizesinin oluştuğu konusundaki en küçük şüpheleri dahi gidermektedir.
0 notes
Text
Dünyaya Kaç Peygamber Geldi? Kaç Peygamber Vardır?
Peygamberlerin Sayısı Kuran’da ismi geçen peygamber sayısı 25 tanedir. Ancak Kuran’ı Kerim’de 25 tane geçiyor olması insanlar için 25 tane Peygamber gönderildiği anlamına gelmez. Allah’ın gönderdiği peygamber sayısı, meşhur inanışa göre 124 bin tanedir. Bunların ilki Hz. Adem (as) ve sonuncusu ise Hz. Muhammed (saa)’dir. Peki 124 bin peygamber gönderildiğini nereden biliyoruz? Allah’ın gönderdiği 124 bin peygamber sayısı bizlere hadis yoluyla bildirilmiştir. (bk. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned 5/265-266; İbn Hibbân, es-Sahîh, 2/77) Bu 124 bin peygamberden 315 tanesi resuldür. 124 bin peygamberin hepsi nebidir ancak sadece 315 tanesi resuldür. Resul: Kendisine kitap verilen ve şeriat ile gönderilen peygamber. Nebi: Kendisine kitap yada şeriat verilsin yada verilmesin, bütün peygamberler. Kendisine kitap ve şeriat verilen peygamberlerin dışına kalan peygamberler ise kendisinden önce gelen resulün şeriatı üzerine gelmiştir. Örneğin Hz. Musa (as) resuldür ve kendisine bir şeriat ve kitap verilmiştir. Hz. Musa (as)’dan sonra gelen Hz. Harun (as) kardeşinin şeriatı üzerine peygamberlik yapmıştır. Bu 124 bin peygamberden kimisi çok büyük topluluklara gönderilmiş, kimisi bir şehre gönderilmiş, kimisi bir aileye gönderilmiş, kimisi de sadece bir kaç kişi için gönderilmiştir. Kuran’da Adı Geçen Peygamberler Adem (A.S.) İdris (A.S.) Nuh (A.S.) Hûd (A.S.) Salih (A.S.) İbrahim (A.S.) Lût (A.S.) İsmail (A.S.) İshak (A.S.) Yâkup (A.S.) Yûsuf (A.S.) Eyyup (A.S.) Şuayb (A.S.) Musa (A.S.) Harun (A.S.) Dâvud (A.S.) Süleyman (A.S.) İlyas (A.S.) Elyasa (A.S.) Zülkifl (A.S.) Yûnus (A.S.) Zekeriya (A.S.) Yahya (A.S.) İsa (A.S.) Muhammed (A.S.) Aynı zamanda Kur’an-ı Kerîm’de ismi geçen Zülkarneyn, Lokman ve Uzeyr gibi velilerin ise Peygamber olup olmadıkları konusunda kesin bir bilgi yoktur. Ancak Peygamber oldukları yönünde daha yüksek ihtimaldir.
0 notes