Text
"Ben senin söküğünü diktim çünkü. Sen bende kocaman, gökyüzünü gören bir pencere gibi kocaman bir oyuk bıraktın."
Aslı.. içimi buraya dökmene hayranım 🙏🏼
bazı şeyler gün ortasında olur. bazı şeylerin hiç gölgesi yok. bazen çok güzel bir arabanın içinde bazen rüzgarda bazen bir kayıkta. ağlamak istersem ağlarım hiçbir sebebe ihtiyacım yok. ağlamak istersem ağlarım. aynada kendi yüzüme öyle şefkatli baktım ki. ağlamak istedim, ağladım.
kendimin çocuğuyum. teselli et. kıyafetlerini düzelt. tozlarını çırp. karnını doyur. her şeyin güzel olacağını anlat. herkesin nasıl güçlü ama dediği, herkesin çok özgür dediği, herkesin kocaman kadın dediği, hayatını kurmuş düzeni varmış dediği kendimin sürekli mızmızlanan çocuğuyum. nesin sen diyorum, kimsin sen, mesela kaç yaşındasın, mesela neden ağlamak istersin? sebebe ihtiyacım yok. bazen bilsem de ağlayamıyorum. uzunca yürümek ağlamak sayılıyor sessizce bakmak ağlamak birinin saçını sol elinle sevmek, veda etmek, kahkaha atmak, her şey ama her şey bize hiç akmayan bir yaş olarak dönebilir. ben de göğsümü genişletiyorum. öyle.
çok farklı olsun istermiş çok başka zamanlarda çok başka yerlerde, bammmbaşka bir hayatta hem de üstüne basa basa. keşke. mendilsiz yakalanıyorum. umutsuz yakalanıyorum. hep aralık kapıdan gözleniyorum hep zayıf yerden vuruluyorum, ama neden, yani neden, nasıl ki hep kahkahamı çok sevenler tarafından ağlatılıyorum.
birinin, genişçe bir yolun, beyaz bir mendilin, bir şapkanın, herkesin neşeyle dans ettiği o şarkının beni ağlatabileceğini kabullendiğim gün yaşamaya başladım. çizikleri, ezikleri, morlukları, kırılmayı, her şeyin çok güzel olabileceğini ya da çok çok kötü, yanlışlarımı, tüm iyilikleri, artabilecek yaşlarımı, uzayabilecek kahkahalarımı, yeşerebilecek bütün ihtimalleri göğsüme dikiyorum. yaşıyorum görüyor musun? buradayım.
ben kendi söküğünü de dikebilen terziymişim. bammmbaşka bir hayatta böyle biri olabilir miydim? beni sevmek ister miydin? büyüteceğin çocuklar, çok seveceğin ailen, kusursuz hayatın, ya da çok sevdiğin yüzüm, çok güzel bulduğun gözlerim, hangisini tartabilirdik, hem nasıl, ya da neden, bilmeden gidiyorum. bilmeden yürüyorum. bilmeden arıyorum. ben senin söküğünü diktim çünkü. sen bende kocaman, gökyüzünü gören bir pencere gibi kocaman bir oyuk bıraktın. şimdi sağını toplar, solundan tutar bunu eski haline getiririm. biliyorsun çünkü “yaşıyorum ulan, yaşıyorum!”
147 notes
·
View notes
Text
buraya iğde kokusu yazarsam gelecekmiş.
pilavı çok seviyor. peyniri çok seviyor. beni çok seviyor. yani öyleymiş.
lavanta bahçeleriyle ekin tarlaları arasında kimsenin görmediği çok keskin bir çizgi var. bilmiyormuş gibi neden adım atmadığımı soruyor. sık sık soruyor. sinirlenince soruyor, uykuya dalmadan soruyor, gece yarısı soruyor. beşiğinde bir öfke gibi büyümüş. kocaman bir bebek olmuş. ne bu yatağa ne bu odaya ne kalbime sığmıyor. garanticiymişim. çok güzel kokuyor.
benim babam baba değil, benim babam ölene kadar ödeyeceğim borç. bu cümleyi duyduğum günden beri babamın odasının önünden geçemiyorum. hiçbir bok bilmeden beni sevdiğini sanıyor. öylece durup beni sevdiğini sanıyor. seneler geçse de ütüsü bozulmazmış gibi beni sevdiğini sanıyor. o kadar büyük sanıyor ki bir ara ben bile inanıyorum. beni seviyor diyorum kuşlar falan çok güzel o zaman. iğde kokusunu ilk böyle fark ediyorum. beni yalnız üfleyerek yıkabileceğini ilk böyle fark ediyor.
sana çok güzel şeyler de anlatırım ama gerek var mı sahiden. ben babamın odasını seçiyorum anlatmak için. e burada kalbim kırılmış, anlaman için. hiçbir şey daha iyi olmayacak ama daha kötü olmasına da izin vermiyorum. sonra aklıma lavanta bahçeler ve ekin tarlaları geliyor. o fotoğrafta başım başına değiyor ama o keskin çizgiyi hala görebiliyorum. birbirimizden iki kara parçası gibi ayrıyız, görebiliyorum. birimiz diğerinden kopup özerklik ilan etmemiş hem, işte böyle üzgünüm ama ayrıyız. yani öyleymişiz.
iğde kokusu. birbirimize benzememiz gerekmiyor. iğde kokusu. rüzgarı tanıyorsun, bu evi, balkonu, yaz akşamını, inanır gibi yapmayı biliyorsun. iğde kokusu. ben sana kapıyı açmış olduğumu unutamıyorum. ev gibi, evimiz gibi, yani bazen öyledir, eskiden öyleydi, kapının kolunu kalbimin eliyle açmışım, bunu gördüğünü, hemen unuttuğunu biliyorum, çünkü bazen bilirsin tam olarak böyle olması gerekmiş.
bıraksak sokak anlatsa. yürümüşüz, parklar bahçeler iğdeler kalabalık caddeler anlatsa. seni çok özledim diyemediğim için ciğerimde hala duran o nefes anlatsa, yaz geldi görüyor musun, nefret ettiğimiz yaz geldi, sonra gidecek, bahar yokmuş gibi kış gelecek, eldivenlerimi hatırlıyor musun, ellerim anlatmasa, kalbim mi kırılmış saçım mı dağılmış yüzüm mü asılmış geçsek bunları.
bu cümleyi tamamlayamam. şansımı deniyorum. herkes evine girdiğinde bahçeye iniyorum. yani diyorum neden olmasın. iğde kokusu. iğde kokusu. boynunu yola bükmüş o iğde ağacının kokusu. yüzünü hatırlıyorum. yüzünü seviyorum. hissetmiş olmakla bir daha öyle hissedemeyecek olmak arasında bir bankta oturuyorum.
seni çok özlüyorum, bu.
97 notes
·
View notes
Text
kapat gözlerini.
toz bulutu ve gaz.
kapat gözlerini.
kumrular.
kapat...
burası senin kalbindi. buradan bir kavim göçtü. sen çok küçüktün daha nasıl anlayacağını bilmiyordun. sesini tanımıyordun öyle bebek. buradan bir kavim göçtü annen vardı içinde baban vardı, yeşil toyota vardı, beyaz bisiklet, iki ablan vardı. sen bir dağda kaybolmuştun. kavim göçtü dağ vardı sen yoktun. dudağını kanatan bir geceydi. kötü biri olduğunu düşünmüyorum ama sandığın kadar iyi biri de değilsin dedi. hayatımda ilk kez birinin ağlamamak için omuzları titreyene kadar kendini sıktığını gördüm, senden o gün çok korktum dedi. seni burada kim unuttu?
çok büyüdüm diyordun. kavmini dağını anneni, babanın öfkesini anladığını sanıyordun, müthiş virajlar almıştın, tüm virajları alırım sanıyordun, affetmiştin, affettiğini sanıyordun, beyaz kağıtları beyaz bayraklar sanıyordun, saçlarını daha güzel uzasınlar diye kestiğini sanıyordun, sandığın kadar iyi biri olmadığını artık biliyordun, birkaç çiçek sularsam birkaç yaprak görürsem, sigarayı azaltırsam diyordun, gelecek kış biraz daha mutlu olursam, her şey düzelecekmiş gibi bakıyordun takvime, kendini sıkmaktan omzunu hiç titretmemiş gibi bakıyordun. biri geldi sonra senin çatını yıktı. avcunun içiyle yıktı nefesiyle yıktı ayak sesiyle yıktı olmadık ne varsa yani, bir çatı bir ev birkaç duvar her nasıl yıkılmazsa öyle yıktı. sen oradan nasıl çıktın?
“bugün çok güzel bir ağaç gördüm ama gövdesi yaralıydı. o bıçağı affetmese nasıl büyüyecekti. düşündüm durdum, sen de düşün. affetmeyi erteleme.”
kimse özür dilemiyordu sen herkesi affediyordun. bütün bıçakları unutmak istiyordun. bağlanmak istiyordun köklenmek istiyordun uzanmak istiyordun hiç yardım çığlığı olmadan güneşli bir güne uyanmak istiyordun.
bir kavmin boşluğu, bir dağın ağırlığı, yıkılmış bir duvarın toz kokusu, beni anlamadığın için kendime kırıldım yarası, küçüldü sonra, sonra ufaldı, kapandı, orası kalbinmiş öyle dedi biri.
aç gözlerini.
“senden hala çok korkuyorum.”
dağ gerçekmiş. göğsünde. öyle dedi.
90 notes
·
View notes
Photo
130 notes
·
View notes
Photo
23K notes
·
View notes
Text
Keşke ile başlayan her cümlenin içinde adın geçiyor.
2K notes
·
View notes
Photo
57K notes
·
View notes
Text
Sen dizlerimde uyurken bir kış akşamı kadar sessiz oluyorum.
848 notes
·
View notes
Text
Yaraya en iyi gelen merhem, yarayı en çok yakandır. Bir kere sarıl bana!
7K notes
·
View notes
Text
never let your loneliness drive you back to toxic people. read that again.
7K notes
·
View notes
Photo
9K notes
·
View notes
Photo
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken, Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti.. Çünkü iki kişiydik!
´ Cemal Süreya
774 notes
·
View notes
Photo
Orda, uzaklarda, İstanbul’da,´
Herkesin bir sonbahar toplayışı vardır..
` Hüsrev Hatemi
260 notes
·
View notes
Text
03.34
- Seni unutacağım diye çok korkuyorum. - Beni unutacaksın diye çok korkuyorum. - Delireceğim diye çok korkuyorum. - Delirmeden, farkındalık içinde ama hiçbir şeye engel olamayarak yaşamaktan çok korkuyorum. - Elli seneden daha fazla yaşayacağım diye çok korkuyorum. - İntihar edip annemi babamı üzeceğim diye çok korkuyorum. - Yeniden aşık olurum diye çok korkuyorum. - Bir daha hiç aşık olamam diye çok korkuyorum. - 657′ye tabi bir devlet memuru olacağımdan çok korkuyorum. - Okulu bitiremeyip 657′ye tabi bir devlet memuru olamayacağımdan çok korkuyorum. - Odamdan çıkmaktan, “insan içine karışmak” denen şeyden çok korkuyorum. - Odamdan çıkmadan, “insan içine karışmadan” yaşadığım hayatımda çok güzel insanları ıskalamak ihtimalinden çok korkuyorum. - Birine çok güvenip sonunda büyük hayal kırıklığına uğramaktan çok korkuyorum. - Kimseye güvenemeden yaşamaktan çok korkuyorum. - Kendi aklımdan, dengesizliğimden çok korkuyorum. Hayatım korkuyla ve sonuç olarak, yaşayamayarak geçiyor. Varoluş sancısı değil bu, düpedüz var olmayı becerememek.
458 notes
·
View notes