growflowersfromthememories

[growflowersfromthememories]

Girdap gibiydi. Ona karşı koyamadım. O anda anlamıştım. Bu, hayatta bir kez olan bir şeydi. Anlıyorsun değil mi? Tam olarak öyleydi. Ve şöyle düşündüm; onunla birlikte olursam bir gün kaçınılmaz bir şekilde pişman olacağım. Ama onunla birlikte olmazsam da hayatımın anlamı yitip gidecek. Hiç böyle düşündüğün bir an oldu mu?

[growflowersfromthememories]

"ayağın taşa takılsın ama düşme, duvara tosla ama canın acımasın. sana olan merhametim her zaman nefretimi yener, ben bununla barıştım."

[growflowersfromthememories]

[growflowersfromthememories]

Bana hep olanların ardından yutkunmak kaldı.

[growflowersfromthememories]

[growflowersfromthememories]

ben ellerimi ve kalbimi nereye koyacağımı bilmiyorum

[growflowersfromthememories]

ben o yolda yürümeyi beceremem biliyorum. becerebildiğim yolun sonu yok benim için, ona da acıyorum.

[growflowersfromthememories]

İlk önce anlatmaya başladı, severdi. sonra boşuna yorulduğunu anladı, sustu.

sustu, sustu, sustu... susmayı öğrendi, anlatmayı unuttu.

[growflowersfromthememories]

Seni iyileştirmek için sevmem yetmiyormuş, seni iyileştirmek için hayatımdan vazgeçmem yetmiyormuş, seni iyileştirmek için yaşamam yetmiyormuş. Seni iyileştirebilmek için seninle ölmem gerekiyormuş.

[growflowersfromthememories]

"senin farklı bir derinliğin var. "

[growflowersfromthememories]

Sevgili Dost; Bildiği şehirlerden, bilmediği şehirlere, bildiği yüzlerden bilmediği yüzlere sığınmayı aklından geçirmemiş kaç insan vardır?

[growflowersfromthememories]

Kalbimde yaralar açan zamansız gidişlerin vardı zamansız gelişlerin bile o yaraları kapatamadı.

[growflowersfromthememories]

“To be left alone is the most precious thing one can ask of the modern world.” - Anthony Burgess, Homage to Qwert Yuiop