Link
Fighting Game Locations in Real-Life
0 notes
Audio
https://soundcloud.com/gorkemguvenc/nazan-oncel-bir-hadise-var-diminishing-returns-remake
0 notes
Audio
https://soundcloud.com/gorkemguvenc/gorvence-accoutred-beta
0 notes
Photo
Woodward Avenue at sundown after a storm. Weather got weird today.
99 notes
·
View notes
Audio
https://soundcloud.com/gorkemguvenc/spirit-of-spring-radio
0 notes
Video
youtube
Kendi kalenize gol atarsanız öldürülebilirsiniz!
1994 Dünya Kupası'nda, Amerika - Kolombiya arasında oynan maçta kendi kalesine gol atan Andrés Escobar, 2 Temmuz 1994 gecesi Kolombiya'nın Medellín şehrinde bir barın otoparkında 03:00 sularında silahlı saldırıya uğrayarak 6 kurşunla yaşamını yitirmiştir.
Ölümünden sorumlu kişi, 2005'de afla serbest kalmıştır!
0 notes
Audio
https://soundcloud.com/gorkemguvenc/gorvence-deep-throat
0 notes
Link
1975 senesinin 1994, 2001 ve 2011e etkisi konumuz. Döneminin ve türlerinin hitleri olan, aynı zamanda klasik de kabul edilen bu parçaların minnie riperton'un “inside my love”’ klasiginden ilham alarak yeni bir gorunume kavusmasi hikayesinden bahsediyorum. Sihirli seslerin farklı türlerde kendilerini nasıl sunduklarına tanıklık edin.
Kenny Dope da çok büyük adam. Oradan o ses alınıp loopa koyulursa sabaha kadar döner parça.
*Belirtmeliyim ki, Minnie Riperton ve Kenny Dope bu yazının hayli ötesindeler..
Parçalar sırasıyla şöyle;
Minnie Ripertion - Inside my love (1975)
http://www.youtube.com/watch?v=LRBHSkXWPCs
Kenny Dope - Get on down (1994)
http://www.youtube.com/watch?v=s6Yyb3N9IuA
Jean Jacques Smoothie - 2 People (2001)
http://www.youtube.com/watch?v=sWYXX-Uhtlk
Get Down Edits - Inside my love (daz inside my filter rework) (2011)
http://www.youtube.com/watch?v=_tJvlIfp9P8
0 notes
Video
tumblr
Kedi ve Din Korkusu
0 notes
Video
youtube
Fazla derinlere inmeye gerek yok, cool video.
0 notes
Text
Shanghai'da nasıl milli olunur?
Gerçek bir yaz havasını yaşatan ağustos ayının ilk günleriydi. Etraf bisikletle dolaşan, paten kayan, yürüyüş yapan, oradan oraya koşturan insanlarla doluydu. Ben de, 16 yaşında ergen birey olarak hareketliliğin içinde yer alıyordum. Hep bir arayış içinde hep bir muzırluk peşindeydim diğerleri gibi. Bebeklik ve çocuklukta herşeyi nasıl kurcalıyor, karıştırıyor ve anlamaya çalışıyorsak, bu yaşta da aynı hal devam ediyordu.
Her yaş bize farklı misyonlar yüklüyordu ister istemez. Bu durum aslında sosyolojik bir konuydu çünkü bunu biz belirlemiyorduk. Büyüklerimizin de yarattığı bir baskıyla ki, toplum için de bu geçerli, benim misyonum ilk deneyimi yaşamak, yani halk deyimiyle “milli olmaktı”.
O yaşlarda oldukça utangaçtım, bu konu açıldığında bile geriliyordum, endişeleniyordum. Herşeyin ilki zordur ya! Klasik ergenlik belirtileri yaşıyordum. Şakayla karışık yapılan sohbetler her geçen gün gerçeğe yaklaşıyordu. Sanki sünnet olma, öss sınavına girme veya askere gitme sorumlulukları yaklaşmış gibiydi.
Babamla bacanağının (Nuri) rakı sofrası sohbetlerinin ilgimi çekmesi ve sürekli onlarla vakit geçirmem, onların ağzına düşmeme gerekecek ortamı sağlamıştı bile. Bu konuda (milli oldurma) bayrağı eniştem üstlenmişti. Kendisi ve teyzem T.H.Y.’de çalışıyorlardı ve bu sebeple yurtdışı hayatları sürekli vardı.
O güzel ağustos gününde 14 günlük maceram, ailemin beni havaalanına bırakmasıyla başlıyordu. Tatile gidiyordum aslında, milli olma kısmı gizli dosyaydı benim için. Gittiğim yer ise Çin’in en gelişmiş şehri Şanghay’dı. Hani uzakdoğuda milli olmanın havası da daha başka olacaktı biliyordum.Uçağa bindim ve 12 saatlik yolculuğuma başladım. Herkes uyuyordu. Bir anda anons işittim fakat oralı olmadım. Aynı anons tekrar yapıldı ve adım soyadım geçiyordu anonsta. Heyecanlanmıştım ve kendimi göstereceğime daha da koltuğa gömülmüştüm.
“Görkem Güvenç, pilot kabinine bekleniyorsunuz..”
Ben hala emin olamadığım için yerimden kıpırdamamıştım, bu sefer de koridorun sonunda güler yüzlü bir hostes belirdi ve gülümseyerek bana yaklaştı, yanıma geldi.
“Görkem bey buyurun, kaptanımız sizi bekliyor..”
Yanımda ve çevremde oturanlar gülümser bir ifadeyle bana bakıyorlardı. Ben ise şaşkın ördek gibiydim ve koridorda ilerlemeye başladım. Ekonomi sınıfından birinci sınıfa geçmiştim ve oradaki yüksek sınıf insanların bana bakışlarını unutamıyorum. Filmlerde görebileceğimiz tipler şaşkın veya alaycı bi üslupla bana bakıyordu. Ardından pilot odasına girdim ve sıcak bir ortamla karşılaştım, kısa bir sohbetin ardından kokpitteki tuşların ne işe yaradığını sormaya başlamıştım. O sırada Hazar Denizi üzerindeydik. Kaptan pilotlar eniştemin kankalarıymış. Eniştem de Engelbert Humperdinck tonunda şiir okuması, iyi bir rakı sofrası partneri olması, parmaklarımızı yememize sebep olacak kadar iyi yemekler yapması ve şans oyunlarına düşkünlüğü ile renkli bir profili yansıtması sebebiyle herkesce sevilen, model insandı.
Şanghay günlerim sakin başlamıştı, yapılan tüm aktiviteler kültürel tarama ve farklılıkları sindirmek üzerine gerçekleşiyordu. Ardından eniştemle bana dank etti. Tekrar mili olma bilinci kafamıza girmişti. Eniştemin özel bir hamlesi ve girişimi yoktu bu olay için. Ben de olmazsa hiç problem değil diye düşünüyordum. Zaten yeteri kadar beni geren bir konuydu.
Birgün eniştemle markete gittik. Alısverişi tamamlamak üzereydik, ben son kez raflara bakınıyordum. Kasaya yöneldiğimde eniştemin kasiyer kadınla konuşmaya başladığını gördüm. Kasaya geldim ve beni tanıştırdı. Karşımdaki çalışan benim yaşlarımdaydı. Ben o sırada kızarmaya başlamıştım bile. Garip bir şekilde Çinli arkadaş da ilgiyle bana bakıyordu. O sırada eniştemin olayı halletiğini sandım ve içimden “ne büyük adamsın Baba Nuri!” dediğimi hatırlıyorum. Ertesi gün Çinli arkadaş ile bir kafede buluştuk. İkimiz de İngilizce iletişim kurmaya çalışıyorduk, benim İngilizcem yerlerde sürünüyordu. Nasıl oldu bilmiyorum ama anlaşabildik. Üniversite öğrencisi olduğunu ve para biriktirmek için çalıştığını söyledi. O gün kasada bizim Türk olduğumuzu öğrenmiş ve bu bağlamda kültürel çokluk iyidir, vizyon geliştirir düşüncesiyle benimle arkadaş olmayı kabul etmişti. Bu diyaloglar sürerken eniştem haber verdi ve evde sosisleri patatesleri hazırladığını söyledi. Eve geçtik. Salonda oturuyorduk, eniştem birşeyler hazırlamaya devam ediyordu. Biz de yemeye başladık. Vakit geçiyordu. Ben hamle yapamıyordum, karşımdakinden bekliyordum. Zira garip bir durum vardı. Eniştem mutfaktan çıkıp evin diğer odalarının bulunduğu koridora salondan geçiyordu. Her geçişinde bize bakmadan bir şey söylüyordu.
“Oğlum sarılsana!”
Bunu bir tek ben değil, yanımdaki arkadaşım da duyuyordu ve ne dediğini soruyordu bana eniştemin. Ben de ‘yemeğin nasıl olduğunu soruyor?’ diyordum.
“Oğlum bırak yemeği kızın yanına yaklaş, öp kızı, öp!”
Çinli tekrar sordu ve ben gülme krizi içerisinde “yemeğimizi hemen yememizi, soğutmamamızı söylüyor.” deyiverdim.
Sonuçta kız aptal değil, o da arkadaşını arayıp garip sesli çin konuşmasını gerçekleştirdi. Birşeyler anlatırken sürekli gülüyordu. Bu sefer şaşkın taraf bizdik “acaba ne dedi?” diye.. Odama geçtik, orada geçen masum bir sohbetin ardından bu kişinin hayat kadını olmadıgını anladım, eniştem anlamamıştı, ona da anlattım. Bu süreç Çinli arkadaşın bana aşık olmasıyla sonlanmıştı.
Çin’de son günümdü, saat 16’da servise binip 17’de havaalanında olmam gerekiyordu. Öğlen Çinli arkadaşım beni son kez görmeye gelmişti elinde bir kutuyla. Kutuyu açtım içinde yok yoktu. Çeşitli çikolatalar şekerler ve mektup vardı. Konuştuk, teşekkür ettim, vedalaştık. Bir Türk olarak karşılık vermeliydim. Eniştemle hediye almak için çarşıya çıktık. Kadın elbisesi bakarken eniştem kaş göz yaptı bana ve işaret ettiği yere baktım. Bize bakan gerçek bir uzakdoğu güzeliydi ve o da bize gülerek: “nereye bakıyorsunuz siz öyle?” dedi. Eniştemle beraber çok kısa bir şort giydiği için şortun olduğu bölgelere bakıyorduk. Bu sefer hedef doğruydu ve öğlen saat 13:30’da uçağın kalkmasına 3 saat kala karşıma çıkmıştı. O gün de teyzemin izinli günüydü ve evdeydi.
“Siz McDonald’sa geçin ben teyzeni kafalamaya gidiyorum, haber verince gelin.”
McDonald’sda tüm çekik gözlüler bana bakıyordu. Suç işlemiş gibi hissediyordum kendimi, karşımdaki “Tracy” de çok rahattı. Eniştemden haber geldi ve eve gittik sonunda. İçeri girdiğimizde teyzem salonda, suratı asık, sinirli bir şekilde bamya ayıklıyordu. Hep beraber oturduk salona. Aradan 20dk geçti teyzemle Tracy memleket meselesi konuşmaya başlamışlardı. Bu çok komik bir durumdu. Bir anda herkes kendine geldi ve biz odaya geçtik. Odada bulunduğumuz süre içerisinde teyzemin ve eniştemin kapıyı çalmaları bizim işimizi zorlaştırıyordu, spontane gülme krizlerine giriyorduk…
“tak tak tak! Görkem yarım saat kaldı uçağı kaçıracaksın.”
“tak tak! Hadi oğlum.”
“tak tak tak! Daha bitmedi mi?”
0 notes
Video
tumblr
Arkadaşın haberi olmadan otomobilini kaçırıp tatile cikmak ve durumu whatsapptan bu video ile bildirmek.. İşte tatil coşkusu!
0 notes
Link
diminishing returns / gorvence
En güzel parçalar yayınlanmamış olanlarıdır. Sert haberler yakında..
detay:
diminishing returns 2002’den beri kulladığım bir alter ego. bu isim üzerinden dünden bugüne parçalar yaptım. isim önemli değil. “gorvence" diye bir şey de uydurdum. bunu, becerebilirsem, elektro soundlardan uzak tutmaya çalışıyorum. bu konuda fikirler değişkenlik gösterebilir. önemli olan muziğin dinleyiciyi yakalamasıdır. bunun çeşitli yolları vardır. kılavuzum detroit ve techno sevgisi.
hem ne yapacaksın ismi. her parçaya yeni artist name olsa fena olmazdı ya!
0 notes